KirkçEŞme tesisleri



Yüklə 8,39 Mb.
səhifə609/889
tarix09.01.2022
ölçüsü8,39 Mb.
#91610
1   ...   605   606   607   608   609   610   611   612   ...   889
MEKTEP SEYİRLERİ

Sıbyan mekteplerinin talebelerini yılda bir kez bir seyir yerine götürmeleri geleneği.

Sıbyan mektepleri vakfa bağlı kurumlar olduğu için, vakıf sahibi başta hoca ve yardımcıları ile talebelere yönelik her türlü uygulamayı vakfiyede belirtirdi. 18. yy' in ortalarından kalma iki vakfiyeden Rami Kadın'm vakfiyesinde (1166/1752) hocaların öğrencileri bahar günlerinde mesireye götürüp yemek yedirmeleri; Şeyhülislam Esad Efendi vakfiyesinde (11687 1754) ise her yıl 1.200 akçe ile hoca ve kalfaların öğrencileri seyre götürmeleri ve yemek pişirip birlikte yemeleri öngörülmüştür.

II. Abdülhamid döneminde (1876-1909) Maarif Nezareti'nce her aşamadaki okulların, gruplar halinde geziler yapmalarına izin verilmemişti. II. Meşrutiyet ilan edilince, daha eskilerde bir gelenek olan mektep seyirleri de yeniden yapılmaya başlandı. Rüştiye üstü idadi ve sultaniler, bu gezileri daha çok "tetkik ve tetebbu" amaçlı olarak müzelere, kentin anıtlarına ve tarihi çevrelerine yapmaktaydılar, iptidai öğrencileri ise eski geleneğe uygun olarak folklorik öğeleri de içeren mektep seyirlerine çıkmaya başladılar.

Mektep seyirleri de eski sıbyan ya da mahalle mekteplerince, masrafı vakıf ya da başka hayır sahiplerince karşılanan, günümüzün okul gezilerine benzer eğlenceli bir gelenekti:

Mektep seyri, baharın yaza yakın günlerinde mektebe yakın bir mesirede ya da elverişli bir yerde gerçekleştirilen bir eğitim ve eğlence yoluydu. Seyre gidileceği genellikle iki gün önce mektebin hocası tarafından çocuklara haber verilir; ailelerine söylemeleri, o gün cüz kesesi ve sefer tası (yemek çıkmayan mektepler için) getirmemeleri öğütlenirdi.

Seyir yeri, ancak yürüyerek gidilebileceği için mektebe yakın olurdu. Çocuklar, dua ve ilahilerle ve alay halinde yola çıkar; başlarında hoca, kalfa, bevvap, mahalle sakası ya da hayrına su dağıtanlar ve yemekle meşgul olacak aşçılar olmak üzere seyir yerine giderlerdi. Bu yüzden çoğu zaman İstanbul'un asıl mesirelerine değil de sur dışındaki çayırlık yerlere, mezar aralarına ya da seyir için elverişli herhangi bir yere gidilirdi.

O gün öğrenciler, "yabanlıklarını gi-

yip başlarına da birer sivri külah geçirerek ellerinde kamıştan bayraklarla okulda toplanırlardı. Külah ve bayrak zorunluydu. Külahları ve bayrakları çoğunca Eyüp oyuncakçıları yapıp satmaktaydılar. Mektep seyrine "tabur" olup gitmek de âdetti. Çocukları coşturmak için, taburun önünde eşeğe ters binmiş bir "istanbul efendisi" bulundurmak da gelenekti (bak. istanbul Kadılığı). İstanbul efendisi olarak mahallenin hoş sözlü, şakacı, yaşlı bir adamı seçilirdi. Cüppe ve büyük bir kavuk giydirilir, boynuna soğanlardan yapılma bir tespih asılır, eline de kalın bir çubuk verilirdi. Yol boyunca istanbul efendisi rastlanan her esnafa, tablakârlara, küfecile-re, sakalara, ne sattıklarını, kaça sattıklarını sorar; suçlu gördüklerini peynir, şeker vb vermeye mahkûm ederdi. Hattâ şakacıktan falakaya yatırdığı da olurdu. Halk, geleneğe alışık olduğu için bu tür işlemlere severek katlanırdı, İstanbul efendisi tütüncülere rastladıkça çubuğunun lülesini doldurturdu. Disiplinsiz giden grupların ise simitçi, lokumcu tablalarını yağmalamaları önlenemezdi. Mektep hocası bu gibi durumlarda esnafın parasını öderdi.

Mektep seyirlerinin ikinci tipi "tımarhane delisi" idi. Mahalle delikanlılarından biri deli kıyafetine bürünür, boynuna zincirler takılır, güllabicisi zincirin ucunu tutardı. Göğsüne iple bir de lazımlık asılırdı. Bunun içine, leblebi unundan hazırlanmış hamurumsu bir madde de konurdu. Deli, yol boyunca saçmalıklar yapar, kadınlara, yoldan geçenlere sataşır, esnafın yüzüne lazımlıktaki leblebi hamurundan "b.k" atardı. Bütün bu olayları izlerken çılgına dönen çocuklar arada bir topluca "Ala Yusuf Paşa, sen binler yaşa" diye bağırırlardı. Seyir yerine gelindiğinde eğer orada başka bir okul varsa karşılıklı "Bizim tayfa huu! Karşıki taraf tıss!" diye bağ-rışılırdı. Bu tür mektep seyirleri 1864'te görülen lüzum üzerine kaldırılmış; eğlence ve eğitim amacına yönelik geziler düzenlenmesi öngörülmüştür.

Ahmed Rasim, okul anılarını topladığı Falaka (1927, yb 1987) adlı eserinde "Mektep Seyri" başlığıyla böyle bir geziyi anlatırken ilginç gözlemlere, bilgilere yer verir. Burada anlatılan mektep seyri, Tez-gâhçılar'daki (Fatih) sıbyan mektebinden Eğrikapı'ya kadar toplu halde gidişi ve yol boyunca olanlarla seyir yerinde yapılanlardan ibarettir. Sabahın erken saatlerinde yola çıkılıp belli yerlerde başka mekteplerin de katılmasıyla büyük bir alay oluşmuştur. Sağ ve soldan hocalar, diğer mektep görevlileri, su dağıtanlar; kuşlokumu, kâğıthelva, macun, şeker gibi çocukların çok sevdiği yiyecekleri satanlar da alaya eşlik ederler. Seyir yerine varıldıkta herkesin yorgunluk atmak için yerlere serildiği ve çok kısa bir süre geçtikten sonra oyunların başladığı görülür. Kalfanın yemeğe çağırması üzerine herkes yer sofralarına çömelir, lengerler içindeki yemekler kaşıklanır. Yemekten sonra oyun faslı yeniden başlar. Mekteplerin hocaları çocuklardan ve kalfa, hafız,

bevvap gibi yardımcılardan uzak bir yere çekilir, kendi aralarında sohbet ederler. Çocuklar başlarında alacalı külahlar olduğu halde uçurtma uçurma, esir almaca, kö-rebe, birdirbir, uzuneşek, koşmaca, saklambaç gibi oyunlar; kalfa, hafız ve bev-vaplar ise ayrı bir küme oluşturarak "tura" oynarlar. Dönüş, gidiş kadar renkli olmasa da aynı yoldan gerçekleştirilir.




Yüklə 8,39 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   605   606   607   608   609   610   611   612   ...   889




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin