Bibi. S. NüzhetErgun, İstanbulMeşahirine Ait Mezar Kitabeleri, İst., 1931; M. Haseki, Plastik Açıdan Türk Mezar Taşlan, ist., 1977; M. Zeki Kuşoğlu, Mezartaşlannda Huve 'l-Bakî, ist., 1984; B. Oğuz, Mezartaşmda Simgeleşen İnançlar, ist., 1983; N. Saraçoğlu, TürkMezar-lanna Dair Araştırma, İst., 1950; A. Akar, "Eski Türk Mezartaşı Süslemelerine Dair", Sanat Dünyamız, S. 2 (1974), s. 12-21; ay, "Yüzyıllar Boyunca Mezar Yazılarında Süsleme", Atatürk Konferansları, VI (1977); F. ismail Aya-noğlu, "Fatih Devri Ricali Mezar Taşları ve Kitabeleri", VD, IV (1958), 193-203; ay, "Tahrip Edilen Eski Eserler Serisi: Lütfü Efendinin Mezarı", VD, IX (1971); ay, "Türk Tarih Vesikalarından Eşsiz Mezar Taşlan", Tarih Hazinesi, s. 12 (1951); ay, "Vakıflar İdaresince Tanzim Ettirilen Tarihi Makbereler", VD, II (1942); M. Koman, "istanbul'un Bazı Önemli Eski Kabirleri", TTOKBelleteni, S. 49/328 (1975), 28-35; U. Derman, "Mezar Kitabelerinde Yazı San'atı-mız", TTOK Belleteni, S. 49/328 (1975), 36-47; A. Koyunlu, "Hukuk ve İdare Sistemimizde Eski Mezar Taşları", TTOK Belleteni, S. 49/328 (1975), 27; H. T. Dağlıoğlu, "Mezar Folkloru", TFA, XVII/34l (1977); ay, "Mezarlarımız ve Mezar Taşlarımız", Tarihten Sesler, S. 3 (1943); ay, "Mezarlar ve Mezar Örnekleri", Yeni Türk, S. 34 (1935); ay, "Sanat Bakımından Mezarlar ve Mezar Taşlan ve Karacaahmet Mezarlığı", Milletlerarası Birinci Türk Sanatları Kongresi, Ankara, 1962; ay, "İstanbul Mezarları", Yeni Türk Mecmuası, S. 23-24 (1934), S. 29 (1935); Halil Edhem, "Bir Atın Mezar Taşı Kitabesi", TTEM S. 9 (86) (1341), 137-145; S. Eyice, "Mezarlıklarımız", Türk Yurdu, S. 242 (1955); ay, "Tarihi Mezarlardan Notlar", TED, IV-V (1973-1974), 291-334; T. Kut, "Ülkemizde Yangın Tulumbasını İlk Kez İmal eden Gerçek Davud ve Bazı Tulumbacıların Mezar Taşları", TD, S. 32 (1979); Mehmed Ziya, "Şimdiye Kadar Tedkik Olunmamış Bir Şehzade Mezarı", Şehbâl, IH/58
MEZAR TAŞLARI
442
443
MEZARLIKLAR
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun maddelerine göre, mezarlık olarak kabul edilen yerler dışında -gerekli yerlerden izin alınmadıkça- defin işlemi yapılamaz. Belediye, yerleşme yerinin dışında, her yılki ölüm miktarına oranla bir mezarlık mahalli tesis etmek zorundadır. Mezarlıkların düzenlenmesi ve iyi halde muhafazası belediyelerin sorumluluğundadır. Mezarlık olacak toprağın özellikleri, civardaki evlere ve su kaynaklarına zararı olup olmadığı gibi konular sağlık görevlilerince tespit edilmek zorundadır. Ayrıca belediyeler, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 212. maddesi gereğince dışarıdan insan ve hayvan girmesini engellemek için mezarlığın etrafını bir duvar ile çevirmekle yükülümdürler. Bunlardan başka her mezarlığın bir tek kapısının bulunması, kapıdan itibaren geniş bir yolun yer alması, kapıdan başlayarak mezarlık duvarının iç tarafını dolaşacak bir yol bırakılması, lüzumu kadar küçük yolların ve meydanların ayrılması da karara bağlanan hususlar arasındadır.
Galata mezarlığı şudur: Pera'nın tepesinden Halic'e kadar, her tarafa meyletmiş ve bayırın üst başından alt başına karmakarışık dağılmış binlerce taş ve mermer sütunu gölgeleyerek dik bir meyille inen büyük bir selvi ormanı. Üstü yuvarlak bir sarık şeklinde olan bu sütunlardan birkaçı eski renk ve yazılarının izlerini muhafaza eder; diğer sütunlar sivridir; birçoğu devrilmiştir; bazılarının sarığı öyle koparılıp atılmıştır ki, bunların, ölümlerinden sonra bile Sultan Mahmud'un kafalarını gövdelerinden ayırmak istediği yeniçerilere ait olduğu akla gelebilir. Mezarların çoğu başucuna ve ayakucuna iki taş yerleştirilmiş prizma şeklinde bir toprak yığınıyla belli olur. Müslümanların itikadına göre, Münkir ve Nekir adlı iki melek ölünün ruhunu muhakeme etmek için bu iki taşın üstüne otururmuş. Orada burada alçak bir duvarla veya parmaklıkla çevrilmiş küçük tümsekler görülür. Tümseklerin ortasında büyük kavuklu bir sütun, bu sütunun etrafında da daha küçük sütunlar vardır: burası, karılarının ve çocuklarının yanına gömülmüş bir paşaya veya bir beye aittir. Ormanın içindeki yollar kıvrık kıvrık ve birbirini keserek gider; gölgeye oturmuş bazı Türkler çubuk içerler; mezarların arasında çocuklar koşup oynar; inekler otlar; yüzlerce kumru selvi dallarının üstünde dem çeker; yaşmaklı kadınların geçtiği görülür; ve, servilerin arasından, istanbul minarelerinin üstüne beyaz çizgiler çizdiği mavi Altınboynuz pırıl pırıl parlar.
x Amicis, istanbul
Yeni Valide Cami'nin haziresi. Hazım Okurer, 1994
'SikJİ'j t\-^: A_.. _^,
Eyüp'teki Kırk Merdiven Mezarlığı'nda üst kısmı bir üçgenle tamamlanan tipik formda bir kadın mezar taşı. Necdet işli arşivi
(1328); H. P. Laqueur, "Die Kopfbedeckung im Osmanichen Reich als Soziales Erkenmmg sze-ichen Dargestellt Anhand Einiger Istanbuler Grabsteine deş 18 und 19 Jahrhunderts", Der islam, 59/1 (1982), s. 80-92; ay, "Osmanlı Me-zartaşlarımn Süslenmesinde Bitkisel Motifler", Suut Kemal Yetkin'e Armağan, Ankara, 1984; E. Öcal, "İstanbul Müzelerindeki Börklü Mezar Taşları", Türk Dünyası Araştırmaları Dergisi, 11/11 (1981), s. 51-75; C. Server Revnakoğlu, "istanbul Mezarlarında Fatih'in Adamları", Tarih Dünyası, 11/15 (1950), II/lö (1950), 11/18 (1950), İl/20 (1951), IH/22 (1951); S. Sungur, "istanbul Mezar Taşı Kitabeleri ve Kabristan Edebiyatı", Konya, S. 48 (1942), S. 49 (1943); M. M. Tayanç, "Türk Süs Sanatında Mezar Taşlan", Tarih Hazinesi, 1/7; E. Tekiner, "Nedim ve Damad ibrahim Paşa'nın Mezarları", VI. Türk Tarih Kongresi (20-26 Ekim 1961), Ankara, 1967; A. S. Ünver, "Hattat Mustafa Rakım Efendi Kabirtaşı", Tarih Dünyası, S. 7 (1950); N. İşli, "Tıp Tarihimizle ilgili Birkaç Mezar Kitabesi", Tıp Tarihi Araştırmaları, II (1988), s. 119-125, III (1989), s. 116-123, IV, (ty), s. 114-119; H. N. tşli-E. N. İşli, "Abdullah Ramız Paşa'nın Mezarı Hakkında Bazı Bilgiler", Bilim Tarihi, S. 20 (1993), s. 3-7; E. Işın, "Me-zartaşlarında Biçim ve Başlıklar", Arredemento Dekorasyon, s. 25 (1991), s. 85-87; J. L, B. Grammont-H. P.Laqueur-N. Vatin, "Stelae Tur-cicae I. Küçük Ayasofya", İst. Mitt., S. 34 (1984), 441-540.
EKREM IŞIN
MEZARLIKLAR
Antik çağda ve 4. yy'a kadarki erken Hıristiyan dönemde ölüler şehir surlarının dışına gömülürdü. Bu dönemlerden kalma bazı mezarlar ve mezar taşlan, çoğu bugünkü Çemberlitaş ve Beyazıt bölgele-
rinden Trakya'ya doğru uzanan güzergâhta olmak üzere şehrin değişik yerlerinde bulunmuştur. Mezarların Çemberlitaş'm hemen batısında kümelenmesinden anlaşıldığına göre, Bizantion'un surları o dönemlerde bu civardan geçiyordu.
Bizans Dönemi
324'te I. Constantinus tarafından yeniden inşa edilerek Konstantinopolis diye anılmaya başlayan şehrin yeni mezarlığı, Constantinus Suru'nunC-O dışında Eksokionion (Altımermer) denen bölgede kurulmuştu. Bu civarda, bir dizi mezar ve kabir tonozu bulunmuştur. 381'de yayımlanan bir ferman ile şehir surları içine gömülmek i-mparatorluk ailesinin üyelerinin ayrıcalığı haline getirilmiştir.
413'te II. Teodosios'un (hd 408-450) yaptırdığı surlar yükseldiği sırada, eski ve yeni surlar arasında kalan toprak parçalan kentin içi ve tam anlamıyla parçası sayılmadı. Böylece, Eksokionion (Altımermer) Mezarlığı, Bizans Imparatorluğu'nun sonuna kadar Konstantinopolis'in başlıca mezarlığı olma niteliğini korudu. Buradaki Aziz Lukas adına yapılmış küçük kiliseyi (şapel) Imparatoriçe Eirene'nin (hd 797-802) inşa ettirdiği ileri sürülür.
Teodosios Surları'na yakın birkaç mezarlığın daha varlığı bilinmektedir. I. İus-tinianos dönemine (527-565) ait kaynaklarda da, sur dışında bulunan bir mezarlıktan söz edilir. Yakın tarihlerde, Teodosios'un ana surları ile dış duvarları arasındaki bölgede, erken Bizans dönemine ait bazı tek mezarlara ve hipojelere rastlanmıştır.
Konstantinopolis'in ikinci büyük mezarlığı Galata yakasında idi. Bugünkü Cihangir, Ayaspaşa ve Taksim semtlerini kapsayan tepenin üstü, burada bulunan bazı kalıntılardan anlaşıldığına göre Roma döneminden başlayarak bütün Bizans dönemi boyunca mezarlık olarak kullanılmıştır.
VI. Leon döneminde (886-912) ölülerin şehir surlarının içine gömülmelerine
M
izin verilince, kilise ve manastırların çevresinde yeni mezarlıklar ortaya çıktı. Saraçhane'deki Polieuktos Kilisesi ile Şehzade-başı'ndaki Kalenderhane Camii'ninC-») mezarlıkları bu türdendir.
Antik çağlarda ve erken Bizans döneminde, mezarlıklarda basit taş ya da tuğla mezarlara, kilden küplere veya taş ya da kurşundan lahitlere yerleştirilmiş ölülere yan yana rastlanır. Daha sonraki dönemlerde, ölüler yalnızca kumaş parçalarına sarılarak ya da ahşap tabutlara konularak ve genellikle de mezar steli (taşı) olmaksızın gömülüyorlardı. Lahitler imparatorluk ailesi üyelerine ve az sayıda soyluya mahsustu.
Bibi. N. Fıratlı, "istanbul'un Yunan ve Roma Mezar Stelleri", Belleten, S. 29 (1965), s. 263-328; Müller-Wiener, Bildlexikon, 219-222.
ALBRECHT BERGER
Osmanlı Döneminden Bugüne
istanbul mezarlıkları ve mezarları, sahip oldukları mezar taşlan bakımından, Osmanlı sanatının bellibaşlı bütün üsluplarını yansıtan bir sanat tarihi laboratuvarı veya müzesi durumundadırlar. Mezar taşlan, kitabelerinin içerikleri ile de çeşitli sosyal bilim dalları açısından önemlidirler. Böylece milli bir servet durumunda olan mezarlar, aynı zamanda, tarihin akışı içerisinde etnik yapıyı belirlemeleri nedeniyle de önem taşırlar. Buna rağmen, gerek bu konuyla ilgili makamlar, gerek çeşitli sosyal bilimler alanlarında çalışan araştırmacılar, gerekse halk, mezarlıklara ve onların içerisindeki kıymetlere yeterince alaka göstermemiş, mezarların çoğu ortadan kalkmış, mezarlıklar tahrip olmuştur. Nitekim, bugünkü Tepebaşı sırtlarından başlayıp, Kasımpaşa'ya, Halic'e kadar uzanan geniş bir alan üzerine kurulu Galata Mezarlığı (Küçük Mezarlık veya Petit-Champs deş Morts), Taksim'den Gümüşsuyu-Fındıklı'ya kadar uzanan mezarlık (Büyük Mezarlık, Grand-Champs deş Morts), Beşiktaş'taki Abbas Ağa Mezarlığı, Rumelihisarı mezarlıklarının önemli bir bölümü, Karacaah-
R
Eyüp (sol) ve Topkapı mezarlıklarından görünümler. Fotoğraflar Nazım Timuroğlu, 1992
met Mezarlığı'nın yüzde 95'e varan büyük bir bölümü yok edilmiştir. Bu belirtilenlerin dışında şehir içindeki küçüklü büyüklü birçok mezarlık ve cami hazireleri çeşitli amaçlarla kısmen veya tamamen kaldırılıp arsa haline getirilmiştir. Bu kıyımdan, Hıristiyan mezarlıkları, Müslüman mezarlıklarına oranla daha az zararla kurtulmuştur denilebilir. Mesela Taksim'den başlayıp Harbiye'ye kadar uzanan mezarlığın ve Ayaspaşa, Gümüşsuyu'ndan Fındıklı'ya kadar inen büyük mezarlığın Hıristiyan-lara ait bölümleri, ilgili cemaatlerle yapılan bir anlaşma sonucunda 1852'de Feriköy' deki yeni mezarlık alanına taşınmıştır.
Mezarlıklar ve mezar taşlarının yok edilmesi, arsa temin etmek, otopark yapmak, yol açmak, değerli taşları yurtdışına kaçırmak vb gibi amaçlar doğrultusunda yapılan çalışmalar nedeniyle hâlâ gündemdeki yerini korumaktadır.
Bütün bu olumsuz duruma rağmen, mezarlıkların imarı, korunması, düzenlenmesi gibi amaçlarla, pek yaptırım gücü olmayan bazı komisyonlar ve dernekler kurulmuş, kısmen uygulanan veya hayata ge-çirilemeyen kanunlar çıkarılmış, nizamnameler düzenlenmiş ve hattâ yabancı uzmanlara raporlar hazırlattırılmıştır.
Mezarlıklar konusunda kurulan ilk komisyon, Atatürk'ün isteği üzerine, 30 Ekim 1924'te tesis edilen "Şehitlikleri İmar Komisyonu" idi. Ancak bu komisyon sadece E-dirnekapı ve Sakızağacı şehitliklerinin imarı ile ilgilenebilmiştir. 1942'den itibaren kurulan şehitliklerle ilgili bazı dernekler, Eski Muharipler Cemiyeti gibi örgütler ve Milli Savunma Bakanlığı gibi teşkilatlar da, bu konuda pek yeterli olamamışlardır. İstanbul'da 1955'te kurulan bir komisyonun da, tarihi mezarlıkların tespiti konusunda çalışmakla yükümlü olduğu ifade edilmektedir.
1930'da çıkarılan 1580 sayılı kanunla, mezarlıklar belediyelere devredildi. Aynı yıl çıkarılan 1590 sayılı "Umumi Hıfzıssıh-ha Kanunu" da mezarlıklar için birtakım önemli hüküm ve düzenlemeler getiriyordu. Bu arada eski eserlerle ilgili maddelerden birinde de mezarlara zarar veren insanların hapis ve para cezası ile cezalandırılacakları belirtiliyordu.
Mezarlıklar Nizamnamesi'nin ilgili maddesine uygun olarak hazırlanan bir talimatnamede ise, mezarlık için seçilecek sahanın, yerleşme yerinin aksi istikametinde rüzgâr akımına maruz kalması, su akıntıları ve birikintilerden uzak yerlerde olması, . hafif meyilli bir düzlük halinde olması gerektiği bildirilmektedir. Mezarlığa 250 m uzaklıktaki bir saha içerisinde bulunan kuyu ve kaynak gibi yeraltı sularının kullanılması yasaklanmıştır. Toprağın cesetlerin çabucak tahribine uygun yapıda olması lazımdır. Bu açıdan küçük taneli, kum, kil, kireç terkipli topraklar tercih edilmelidir. Bu talimatnameye göre, Hıfzıssıhha Kanunu'nun 214. maddesi gereğince çeşitli bakımlardan yetersiz duruma gelen mezarlıklar yeni gömü için kullanılamayacaktır. Aynı talimatnameye göre her belediye lüzumlu miktarda cenaze hazırlama yerleri yapmaya mecburdur.
Kentin son 30 yıldaki olağanüstü hızlı büyümesi ve nüfus artışı yüzünden bu yasa ve talimatlara uyulması giderek güçle-
MEZARLIKLAR
445
MEZATLAR
Belle Vue kahvesinden çıktıktan sonra, kendimizi, Museviler hariç, her dinden insanın birbirinden ayrı kabristanlara gömüldüğü Büyük Mezarlıkta bulduk. Bu, uzaktan büyük bir binanın harabesi gibi görünen binlerce mezar taşının aydınlattığı, kesif bir selvi, akasya ve akçaağaç ormanıdır. Ağaçların arasından Boğaziçi ile Asya sahili görülüyor. Mezarların arasında Rumlarla Ermenilerin gezindikleri yılan-kavî geniş yollar var. Birkaç mezar taşının üstüne bağdaş kurup oturmuş Türkler Bo-ğaz'ı seyrediyorlar. Öyle gölgelik, öyle serin ve huzur dolu bir yer ki, insan buraya girince, yaz sıcağında kocaman, loş bir katedrale girmiş gibi nefis bir duyguya kapılıyor. Ermeni mezarlığında durduk. Ermeni dilinin muntazam ve zarif harfleriyle yazılmış kitabelerle örtülü mezar taşlarının hepsi de büyük ve yassı; hemen hepsinin üzerine ölünün sanatını veya mesleğini gösteren bir işaret oyulmuş. Çekiçler, testereler, kalemler, mücevher mahfazaları ve gerdanlıklar var; sarraf terazi, papaz papaz serpuşu, berber leğen, cerrah neşter ile temsil edilmiş. Bir taşın üzerinde, kan içinde bir gövdeden ayrılmış bir baş görüyoruz: bu, katledilmiş veya kafası kesilmiş birinin mezarıydı. Bir Ermeni bu mezarın yanında, çayıra sırtüstü yatmış uyuyordu. Müslüman mezarlığına girdik. Burada da, sıra veya küme halinde, düzensiz bir şekilde dağılmış, sayılamayacak kadar çok sütun var; bazılarının tepesi boyalı ve yaldızlı; kadınlara ait taşların üstünde kabartma çiçek süsleri görüyoruz; birçoğu küçük ağaçlar ve küçük çiçekli nebatlarla çevrilmiş. Bu sütunlardan birini incelediğimiz sırada, bir çocuğun ellerinden tutmuş iki Türk yanımızdan geçerek elli adım ötedeki bir mezarın üstüne oturdular ve kollarının altındaki bir çıkını açarak yemek yemeğe başladılar. Seyretmek için durdum. Yemeği bitirince, daha yaşlı olanı bir kâğıda bir şey sardı (bu bana balıkla ekmek gibi geldi), sonra, hürmetkar bir tavırla, kâğıda sardığı şeyi mezarın yanındaki bir deliğe soktu. Daha sonra, her ikisi de çubuklarını yakıp sakin sakin tüttürdüler; çocuk kalktı ve mezarlığın içinde oraya buraya koşmaya başladı. Bu balıkla ekmek, sonradan anlatılana göre, muhtemelen yeni gömülmüş akrabalarına Türklerin bir sevgi işareti olarak bıraktıkları rı-zık; ve bu delik, defnedilen her Müslümanın başucunda, sevdikleri insanların ağlaşmalarını duymaları, birkaç damla gülsuyu dökülmesi veya çiçek kokusu almaları için toprakta bırakılan boşlukmuş. İki dindar Türk çubuklarını hazin hazin içtikten sonra ayağa kalkarak, çocuğu ellerinden tuttular ve servilerin arasında kayboldular.
Amicis, istanbul
sirken, büyük mezarlıklarda da artık yer kalmamış olup, gömülme özel izne tabidir.
Türk-îslam döneminde, istanbul'un ilk Müslüman mezarlığı Üsküdar'daki Kara-caahmet Mezarhğı'dıK-»). Bir iddiaya göre, burası Orhan Gazi döneminden (1324-1361) bu yana kullanılmaktadır. Bugün a-cınacak durumda olan ve yeni gömülmeler nedeniyle sanat ve tarih bakımından önemli Osmanlı mezar taşlarının kaldırıldığı mezarlığın alanı, eskiden Üsküdar'dan Söğütlüçeşme ve Kızıltoprak'a kadar uzanmaktaydı. Osmanlı sanat üsluplarını yansıtan pek çok mezar taşı, hâlâ kitabeleri ile Türk tarih ve kültürü için önemli bilim adamı, şair, edip, sanatçı, din adamı, devlet adamı ve askerler hakkında bilgi sunmaktadır.
Osmanlı döneminde erken tarihlerden itibaren defin yapılan mezarlıklardan bir diğeri de Rumelihisarı'ndaydı. Hisarın yapımı sırasında vefat eden ve fetih sırasında şehit olanların defnedildiği mezarlık, onların yakınında gömülmek isteyenler nedeniyle kısa zamanda tepelere doğru yayılmıştı. Ancak mezarlığın büyük bölümü de zamanla ortadan kaldırılmıştır.
Eyüp MezarlığıO-») da İstanbul'un fetihten hemen sonra, erken tarihlerden itibaren defin yapılan en eski ve en büyük islam mezarlıklarındandır. Eski istanbul'un surları dışında, Halic'in batı yakasında kurulan ve arazisi dalgalı düzlükler halinde olan Eyüp(-») semti, Müslümanların İstanbul'u kuşattıkları ilk seferlerden birinde, burada şehit olmuş bulunan Hz Peygamber'in sahabesi Ebu Eyyub el-En-sarî'nin(->) gömülü bulunduğu yerde, türbesinin ve caminin yapılmasından sonra kurulmuştur. Özellikle sahabeden olan bu kişinin burada son istirahatine çekilmesi dolayısıyla toplumun kalburüstü kesiminden ve her meslekten insan bu türbe ve caminin etrafına, hiç olmazsa yakınına veya bu semte gömülmeyi arzu etmişlerdir. Aynı sebeplerle, Osmanlı Devleti yöneticileri de buraya büyük önem vermişlerdir.
Eyüp Mezarlığı dışında, Topkapı Me-zarlığı(-0 Edirnekapı Mezarlığı(->), Siliv-rikapı ve Merkezefendi mezarlıkları da
Balıklı Rum Mezarlığı
Hazım Okurer, 1994
fetihten bu yana gömü yapılan mezarlıklar arasındadır.
Galata-Pera kesiminde ise, 19. yy'ın ortalarında bile artık gömü yapılmayan ve yer yer bozulmuş şekilde Tepebaşı ve Kuledibi'nden Kasımpaşa'ya kadar uzanan Galata veya Beyoğlu Mezarlığı(-t) ile Taksim, Ayaspaşa, Gümüşsuyu'ndan Fındıklı'ya kadarki yamaçlarda uzanan ve Yahudiler hariç Müslüman ve gayrimüs-lüm bütün cemaatlerin ayrı yerlere sahip oldukları Büyük Mezarlık (bak. Ayaspaşa Mezarlığı) 19. yy'ın sonlarına kadar
M
B U
U K
kentin bu kesiminin en büyük mezarlık alanlarıydı.
Bu büyük mezarlık alanları dışında, İstanbul'un fethinden sonra çeşidi dönemlerde inşa edilen cami, tekke gibi yapıların hazirelerinde de çok önemli kişilerin türbeleri, mezarları mevcuttur ve bunlar özenle korunacak sanat ve tarih hazineleridir.
Bugün halen kullanılmakta olan mezarlıklar "asri mezarlık" olarak anılmakla birlikte, bunların bir kısmında Osmanlı döneminden beri defin yapılmaktadır. İstanbul Müslüman mezarlıklarının bir bölümü şehitlik olarak düzenlenmiştir. Savaşlarda şehit düşenlerin yattığı şehitlikler, Karacaah-met Şehitliği, Edirnekapı Şehitliği, Edirnekapı Hava Şehitliği, Sakızağacı Şehitliği, Okmeydanı Şehitliği, Hadımköy Garnizon Şehitliği, Hadımköy Çifte Nöbetçiler Şehitliği, Hadımköy Sancaktepe Şehitliği, Hadımköy Gaziler Şehitliği, Üç Şehitler Şehitliği, Akpınar Balkan Harbi Şehitliği, Al-çıtepe Şehitliği, Dikilitaş Şehitliği, Sarıyer (İstinye) Şehitliği'dir.
Halen şehirde mevcut olan diğer mezarlıklar arasında en önemli olanları, Eyüp Merkezefendi Mezarlığı, Hamuşan, Dedeler, Çürüklük, Kozlu, Yeni Kozlu, Silivri-kapı, Yedikule, Bakırköy mezarlıkları, Kasımpaşa'da Kulaksız Mezarlığı, Zincirliku-yu Mezarhğı(--0, Feriköy, Hasköy, Rumelihisarı, Aşiyan, Beylerbeyi mezarlıkları, Nakkaştepe Mezarhğı(-0, Kandilli, Küp-
R
K
lüce, Kanlıca, Paşabahçe, Karacaahmet, Çakaldağı, Nuhkuyusu, Sahrayıcedit, Mer-divenköy, Bülbülderesi, İçerenköy, Küçükyalı, Maltepe, Kartal, Pendik, Yakacık ve Adalar mezarlıklarıdır.
İstanbul mezarlıklarında türbeler, açık türbeler, sofa tabir edilen aile mezarlıkları, baş ve ayak taşL bulunan taş sanduka-lahit-li mezarlar, ev-tapınak biçiminde binaları taklit eden mezarlar gibi çeşitli mezar şekillerine rastlanmaktadır.
İstanbul'un Müslüman mezarlıkları yanında, kentin çeşitli yörelerine dağılmış gayrimüslim mezarlıkları da vardır. Şişli' den Mecidiyeköy'e doğru Büyükdere Cad-desi'nin sol yakasında Rum, Ermeni ve İtalyan Musevi mezarlıkları yan yanadır. I. Levent'in kuzeybatısında Nisbetiye Mahal-lesi'nde ve Ulus Mahallesi'nde eskiden birbirine bağlıyken şimdi iki parça halinde Musevi mezarlığı, yine Ortaköy sırtlarında halen tahrip olup dağılmakta olan bir başka Musevi mezarlığı, Hasköy'de ve Anadolu yakasında Kuzguncuk sırtlarında İca-diye'de Musevi mezarlıkları vardır. Balık-lı'da, Feriköy'de, Adalar'da, Kuzguncuk'ta Rum mezarlıkları bulunmaktadır (bak. Rum Ortodoks mezarlıkları). Şişli'deki Ermeni mezarlığından başka, Feriköy'de, Pangaltı' da Kadıköy yakasında Bağlarbaşı ve Ha-sanpaşa'da Ermeni mezarlıkları vardır.
İstanbul'da halen 212 büyük mezarlık olduğu, her iki yakada, toplam 5.343.165 m2'lik bir alanın mezarlıklara tahsis edildiği bilinmektedir.
Şehircilik açısından bakıldığında özellikle geçmişte mezarlıkların "şehir panoraması" açısından etkisi olduğu anlaşılmaktadır. İnanç gereği mezarlıklara dikilen ağaçlar, şehirde yeşil köşeler meydana getirmektedir. Bu yeşil görünüm ve sanat açısından özenle işlenmiş mezar taşlarının insan üzerinde olumsuz etkisi olduğunu söylemek güçtür. Taşların boyutları açısından bir sınırlamaya gidilmediği için mezarlıklar doğal bir park durumundadır ve tabiat ile doğal bir uyum gerçekleştirmişlerdir. BibL C. E. Arseven, Sanat Ansiklopedisi, c. III, ist., 1966, s. 1317-1319; M. O. Bayrak, istanbul'da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), ist., 1979; Behçetî ismail Hakkı el-Üsküdarî, Merâkid-iMu'tebere-i Üsküdar, ist., 1976; H. T. Dağlıoğlu, "Sanat Bakımından Mezarlar ve Mezartaşları ve Karacaahmet Mezarlığı", Milletlerarası I. Türk Sanatları Kongresi 19-24 Ekim 1959, Ankara, 1962, s. 120-139; ay, "Türk Medeniyeti Eserleri istanbul Mezarları", Yeni Türk Mecmuası, S. 23-24 (Haziran-Temmuz 1934), s. 1537-1544; S. Eyice, "Tarihi Mezarlıklardan Notlar", TD, S. 4-5 (1951-1953), 292-334; ay, "Mezarlıklarımız", Türk Yurdu, S. 242 (Mart 1955), s. 685-695; Ayvansarayî, Vefeyât-ı Selâtîn; Konyalı, Üsküdar Tarihi, II, 481-520; N. Poroy, istanbul'da Gömülü Paşalar, ist., 1947; N. Saraçoğlu, Türk Mezarlarına Dair Araştırma, ist., 1950; ŞahaBeddin, Şehir Mimarisinde Mezarlıklar, ist., 1931; Ünver, Sahabe Kabirleri.
YAŞAR ÇORUHLU
MEZATLAR
Kıymetli malların açık artırma yoluyla satılması demek olan mezadın geçmişi hayli eskidir.
Osmanlı döneminde esnaf arasında ve
Librairie de
Pera'nın
düzenlediği
bir kitap
müzayedesi
(üstte), Raffi
PortakaPın
Yıldız Sarayı,
Silahhane'de
düzenlediği
antika
müzayedesi.
Fotoğraflar Uğur
Günyüz (üst),
ibrahim Günel,
Cumhuriyet
Gazetesi Arşivi
halka açık olarak iki tür mezat vardı. Esnaf mezatları bir esnafın parti halinde aldığı malı hemen değerlendirmek için başvurduğu bir yoldu. İthal edilen malların perakendeci esnafa satışında da uygulanmıştır.
Halkın geniş katılımıyla yapılan mezatların en eskileri, Kapalıçarşı'daki İç Bedesten ile Sandal Bedesteni'nde yapılanlardır. Burada kıymetli eşyanın mezadı yanında sıradan eşyalarınki de olurdu. Bunların çoğu vefat ya da müsadere yoluyla gelen mallardı. Bedestendeki mezatlarda muhafızlık ve tellallık yapmak için 18 kişilik bir "bölükbaşılık" teşkilatı kurulmuştu. "Nanpareci" ve "küçük ağa" adlarını taşıyan iki zabit de bunlara nezaret etmekle görevlendirilmişti. Bedestende 10.000 kuruştan fazla değeri olan kıymetli eşyalar, yalnız perşembe günleri mezat edilirdi. Bu gibi pahalı malların mezadında "huzur münadisi" adını taşıyan ayrı tellallar görev yapardı. Öğleye kadar eşyalar mezat edilir, mal sahipleri beklemeyip gitmişse öğle namazından sonra en son pey üzerinden mal sahibinin onayı alınarak mal satılmış olurdu. Malların mezadı her zaman dürüst yollarla yapılmazdı. Malın esas sahipleri, müşteriler arasına kendi adamlarını koyarak suni artırımlar yaptırdıkları gibi tellallar da kendilerine menfaat temin edecek çeşitli hileleri uygulamaktan geri kalmazlardı.
1573'te çıkarılan bir fermanda bu husus
dile getirilmiş; mezatlarda bazı kıymetli malların belirli bir ücrete kadar çıkarıldıktan sonra daha fazla etmez denilerek mezadın bitirildiği, daha sonra ise tellal ve diğer esnafın aynı malı kendi aralarında mezat ederek haksız kazanç temin ettikleri belirtilmiştir. Fermanda bedesten kethüdalarına ve tellallarına bu gibi kanunsuz iş yapmamaları, bu emre uymayanların kürek cezasına captırılacakları hatırlatılmıştır.
Sandal Bedesteni, II. Mahmud döneminde (1808-1839) depo halini almış, daha sonra şehremaneti tarafından yemden düzenlenerek mezat yeri olarak hizmete açılmıştır. Uzun yıllar belediye mezat müdürlüğü burada faaliyet göstermiştir.
Düne kadar evlerde de mezat düzenlendiği gibi günümüzde antikaya artan merak yüzünden bu işle uğraşan kuruluşlar belirli aralıklarla mezatlar yapmaya başlamışlardır. Eski mezatlarda görülmeyen, satılacak malların katalogunu hazırlama da son yıllarda ortaya çıkmıştır. Eşyaların özellikleri ve ilk satış bedelleri bu kataloglarda belirtilerek alıcılar eşya hakkında bilgilendirilmektedir.
Günümüz mezatlarına katılabilmek için mezat yerine gitmek de zorunlu olmaktan çıkmıştır. Firmaların çıkarmış oldukları kataloglardan lot numaralarının karşılarına limit fiyatları yazılmak suretiyle mektupla ya da telefonla mezatlara katılmak mümkün hale gelmiştir.
Günümüzde çiçek ve balık gibi taze sa-
Dostları ilə paylaş: |