KirkçEŞme tesisleri


MURADm 502 503 MURAD m TÜRBESİ



Yüklə 8,15 Mb.
səhifə124/140
tarix27.12.2018
ölçüsü8,15 Mb.
#87838
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   140

MURADm

502


503

MURAD m TÜRBESİ

ye bağırdılar. Bostancılarla baltacıların silahlanıp gelmeleri, yeniçeri ağasının da yeniçeri bölükleri ile saray dışını tutmuş olması karşısında ise dikbaşlıhğı bırakıp korkuya kapıldılar. Kaçmaya yönelen sipahileri, divan avlusundaki odunları kapan kapıcılar kovalarken saray kapılarında izdiham yaşandı. Ezilip ölenler oldu. Kapılar kapatılınca içeride katliam başlatıldı. Mutfaklara, odalara sığınan sipahiler öldürüldü. Dışarı çıkabilenleri ise yeniçeri ağası değneklerle haklattı. Ertesi gün avlulardan, saray çevresinden toplanan sipahi cesetleri denize atıldı. Siyavuş Paşa ve defterdar azledildi. Sinan Paşa üçüncü kez vezirazam oldu.

6 Mayıs 1593'te gece temcit vaktinde "zelzele-i azîm" oldu. Halk korku içinde sokaklara dökülüp duaya koyuldu. Herkes bu afeti doğruluktan sapmaya, ümmete layık olmayan gidişata bağlamaktaydı, istanbul'a elçi olarak gelen fakat rehin tutulan Safevi Şehzadesi Haydar Mirza'nın sünnet düğünü 17 Mayıs 1593'te Kadırga Limanı'ndaki Sokollu Mehmed Paşa Sara-yı'nda yapıldı. 9 Haziran 1593'te de Saraçhane'de haffaflar çarşısında çıkan yangında, Saraçhane'nin bir kısmı ile haffaf dükkânları ve semerciler, Büyük Karaman Pazarı, Mücellitler, Keçeciler ve Atpazarı civarı yandı.

Avusturya ile ilişkilerin bozulması ve savaş olasılığı yüzünden 4 Temmuz günü İstanbul'daki Nemçe elçisi tutuklanarak ordunun ve donanmanın hazırlanması emri verildi. O gün, Topkapı Sarayı'nın kıyı köşklerinden bir yenisi daha (eski Sultan Bayezid Köşkü yerinde) tamamlandı. 20 Temmuz 1593'te Vezirazam ve Ser-dar-ı Ekrem Sinan Paşa, Avusturya seferi için Rüstem Çelebi Çayırı'na ordugâh kurdu. Ferhad Paşa İstanbul kaymakamı oldu. Ağustos sonunda Rumelihisarı'ndaki gayrimüslim mahkûmlar, döşek çarşaflarından halat yapıp kubbeyi de delerek kaçtılar. Kale dizdarı ve kethüdası bu yüzden idam edildi. Kaçanların ise kadın giysileriyle gayrimüslim evlerinde gizlendikten sonra bir Venedik gemisi ile İstanbul'dan ayrıldıkları öğrenildi.

İstanbul'a gelen İngiltere'nin ikinci elçisi Richard Wrag, 19 Ekim 1593'te III. Mu-rad tarafından kabul edildi. R. Wrag İngiltere'ye yolladığı raporda, Avusturya cephesine gönderilmek istenen askerlerin doğu cephesinden geldiklerini ve yağmadan başka şey düşünmediklerini, III. Murad'ın savaşa gitmek konusunda isteksiz olduğunu anlatmıştır.

III. Murad, kızı Fatma Sultan'ı, Vezir Halil Paşa ile 1593 sonunda, öncekiler gibi görkemli bir düğünle evlendirdi. Gelin alayında şekerden yapılma filler, aslanlar, atlar, develer, zürafalar, türlü kuşlar taşındığı gibi, türlü nahıllar, çiçek sepetleri de vardı. Eski Saray'a davul ve nakkare ile gidildi. III. Murad kızının düğün alayını Sa-ray-ı Âmire'de burç üstündeki bir şahnişinden izledi. Saraya dönük dedikoduların ve yolsuzluk iddialarının her gün biraz daha artması, padişah üzerinde aşırı etkisi olan maskara Cehud Cüce'nin nedimliğe yük-

III. Murad'ın Doğulu bir elçiyi kabulü. Şebinşahname, TSM Ktp., B 200 Galeri Alfa

selmesi ve vezirlere bile hakaretlerde bulunması; gittiği yerleri haraca kesen, İstanbul'a gelişlerinde de padişaha değerli hediyeler sunarak görevde kalmayı başaran Deli İbrahim Paşa'mn zulümleri her yerde konuşuluyordu. Uyarılar üzerine III. Murad, Cehud Cüce'yi saraydan attırmak ve mallarım müsadere ettirmek zorunda kaldı. Onunla rüşvet ve yolsuzluk ortaklığı eden defterdar, muhasebeci, çavuş vb kamu görevlileri azledildi. Bu sırada İstanbul'da özellikle sarayda rüşvetsiz iş gördürme olanağı yoktu. Rüşvet vermek ve almak, apaçık pazarlıkla yapılmaktaydı. Di-yarbekir'e dönmek için Üsküdar'a geçmiş bulunan Deli İbrahim Paşa şikâyetler üzerine tutuklanarak boynuna, ayaklarına zincirler vurulup Rumeli Hisarı'na kapatıldı.

Macaristan'daki kalelerde muhafız iken asıl görevlerini bırakarak İstanbul'a gelen dirlikli ve paralı askerler, kentte kapı kapı dolaşıp hem dilencilik etmekte, hem "Kâfirler çok dürüst, bizlere kötülükleri olmadı, kimseyi öldürmüyorlar. Sayıları ise bizden kat kat fazla. Sınırlara ne mevacip ne erzak ne de cephane gelmiyor!" diyerek halkın moralini bozmaktaydılar.

7 Mayıs 1594'te Vezir Cerrah Mehmed Paşa'mn, İstanbul'un en seçkin semtlerinden olan Dikilitaş'ta (bugün Cerrahpaşa) yaptırdığı camide berat gecesi münasebetiyle açılış töreni düzenlendi. Bundan 4 ay sonra ise Tavukpazarı'nda Sinan Paşa vakfı Yeni Han yandı, yeniçeriler seferde olduğundan sekbanbaşı ve İstanbul ağası sekbanları ve acemioğlanları getirip yangını söndürdüler. Eylül 1594'teki bir olay, sarayda neler döndüğünü ortaya çıkardı. Cevher alıp satan bir Yahudinin baltacı Rıdvan'a verip saray haremine gönderdiği murassa kemerle sorgucun ne olduğu öğrenilmediği gibi, Yahudi de ortadan kayboldu. Rıdvan'ın Yahudiyi boğup cese-

dini sakladığı saptandı. Baltacı Rıdvan usulen sorguya çekilmek istenince sarayın bu tür işlerini ve rüşvet pazarlıklarını yürüttüğünü, fazla sıkıştırılırsa çok şeyler açıklayacağını bildirdi ve "Beni konuşturmayın, rüşvete bulaşmayan yok" dedi. Olay güçlükle örtbas edildi.

İstanbul'da rüşvet kadar ribahorluk denen tefecilik de yaygındı. Yönetim işlerini eski kuralları hiçe sayarak üstlenenler, tefecilerle ortaktılar. Biri beşe, hattâ ona faize vermek yaygındı. "Akçeler almub ka-pudan kapuya rüşvetler verilüb üslûb-ı sabık ile" faizcilik yapılmaktaydı. Öte yandan mukataa ve iltizam ihalelerinde III. Murad, haremden aldığı telkinlerle Müslüman ve dürüst kişileri değil, bol rüşvet veren gayrimüslimleri, özellikle de Yahudileri tercih etmekte, bunun için de "Hazine mühimdir, ümerâ ve hükkâm elinde mal hasıl olmaz, kendülere sa'y ederler, hazineye kefere enfâdur" gerekçesini ileri sürmekteydi. Diğer yandan İstanbul kadı ve naipleri de işlemleri ve davaları rüşvetle yürütmekteydiler. Eyüp'te vakıf bir dükkânda esnaflık eden Balaban'ın şikâyeti buna bir örnektir. Kadı, şer'e aykırı olarak dükkânı bir başkasına verdirmiş, Balaban'ın arzuhalini okuyan III. Murad 4 Kasım 1594' te Bostanzade Efendi'ye konuyla ilgilenmesini emretmişti. Yerinde, kazaskerce bakılan davada her ne kadar Balaban haklı çıkmışsa da bir süre sonra söz konusu dükkân yine Kuş Yahya'ya verilmiştir.

III. Murad'ın 20 yıllık saltanatının son günlerinde İstanbul bir yangın felaketi daha yaşadı. Kasım 1594'te Ayasofya-yı Kebir Çarşısı'nda çıkan yangında mülk ve vakıf olarak çok sayıda ev ve dükkân yandı. Yeniçeriler ve acemioğkn.h-ı ise yangın söndürme gerekçesiyle binaıarı tahrip ettiler. Saraya yakın bir semtteki bu felaketten etkilenen ve rahatsız olan III. Murad ".Civarımızda bu alamet bize işarettir" dedi ve kendi ölümünün yakın olduğuna yorumladı.

1594'ün son günlerinde İstanbul'da padişahın ölümcül hastalığı konuşulmaya başlandı. Divan çalışmaları düzenli sürdürülerek padişahın iyi olduğu izlenimi verilmekteydi. Hekimler ilk tanıyı soğuk algınlığı olarak koydular ve kış soğuklarının artması ile hastalığın da tehlike göstereceğinden kaygılandılar. Oysa asıl rahatsızlığın mesanede taş olmasından kaynaklandığı saptandı. İstanbul'daki yabancı elçiler ise kendi devletlerine padişahın böbrek taşı ve tümörden rahatsız olduğunu, hekimlerin uygulamak istediği tedavileri kabul etmediğini, buz tedavisini tercih ettiğini, bu yüzden de soğuk aldığını yazmışlardı. Birkaç gün, kentte iyileştiği haberi yayıldı. Bu bile çarşı pazar yaşamını etkiledi. Fakat yeniden, öncekinden daha ağır hasta olduğu, ardından da öldüğü söylentileri yayıldı. Kentte evlerin, dükkânların yağmalanacağı korkusu egemen oldu. Gerçi 15-16 Ocak 1595 gecesinde vuku bulan ölümü resmen gizlendi ve Ma-nisa'daki Şehzade Mehmed'e haber gönderildi ama durumu kent halkından bilmeyen yoktu. Venedik elçisi bir notunda

"Murad'ın ölümünden sonraki 11 gün boyunca İstanbul'da birçok insan öldürüldü. Sarayda da karışıklık var. Her gece silah sesleri duyuluyor!" diye yazmıştı. III. Mehmed'in(-0 tıpkı babasının 20 yıl önce yaptığı gibi, kar kış demeden Mudanya'ya inip rastladığı ilk tekne ile İstanbul'a gelmesi ve tahta geçmesinden sonra III. Murad'ın ölümü de resmen açıklandı ve o gün cenazesi törenle kaldırılıp Ayasofya avlusunda II. Selim Türbesi'nin yanına gömüldü. III. Mehmed, babası ve boğdurduğu kardeşleri için buraya bir türbe yaptırmıştır. III. Murad'ın 19 şehzadesi sarayda boğdurularak ertesi gün defnedildiler. 27 kızı ile bazıları hamile 200 kadar haseki ve cariyesi Eski Saray'a gönderildi. Tarih-i Selânikî'de çocuklarının sayısının 100 dolayında olduğu belirtilmiştir. Bunlardan çoğu, kendi sağlığında ve küçük yaşlarda ölmüştü. Hasekileri Safiye Sultan (ö. 1605), Şemsiruhsar'dır (ö. 1613). Kızlarından Ayşe Sultan (ö. 1605) Bosnalı İbrahim Paşa ile, Fahriye Sultan (ö. 1641) Sofu Bayram Paşa ile, Fatma Sultan 1593' te önce Halil Paşa ile, 1601'de de Cafer Paşa ile evlenmişlerdir. Eski Saray'a gönderilen kızlarından 20 kadarı veba salgınlarından ölmüş, birkaçı da olasılıkla emekli ocak ağaları ile evlendirilmişlerdir.

Yabancıların yaptıkları portreleri III. Murad'ı, fiziğinin gerçek çizgileriyle yansıtır. Ablak yüzlü, kartal burunlu, iri badem gözlü, küçük ağızlı, açık tenli, kırmızı yanaklı ve kumral seyrek sakallıydı. Mücevhere, takılara aşırı düşkündü. Sarığına paha biçilmez sorguçlar takardı. Sanata ve edebiyata ilgisi sonraki padişahların hepsinden daha fazla olmuştur. Yabancı elçilerin kendisine değerli kitaplar hediye etmeleri, İstanbullu sanatçıların da ona divanlar, minyatürlü eserler sunmaları bu ilgisine bağlanabilir. Saltanatı sırasındaki sur-ı hümayunlar (Şehzade Mehmed'in 1582'deki sünneti, kızlarının düğünleri ve elçileri için düzenlenen şenlikler), sanat, spor ve folklor açılarından İstanbul'un ulaştığı düzeyin kanıtlarıdır. Eğlenceye ve müziğe tutkun olan III. Murad'ın çevresi müzisyenler, rakkaslar, rakkaseler, mukal-lidler, maskaralar, cüceler ile dolmuştu. Bunlara ve eğlencelere sarf ettiği paralardan dolayı saray giderleri sürekli artmış ve ölümünde bıraktığı 800 yük borç, iç hazineden ödenmişti. Kadına ve harem yaşamına düşkünlükte Osmanlı padişahlarının ilk sırasında yer alan III. Murad, çocuk sayısı itibariyle de bir rekora sahiptir. Uğursuzluğa inandığı için çevresinde birçok müneccim, remmal, okuyucu ve şeyh vardı. Buna karşılık dünya tarihine ilgi duyar, çağdaşı hükümdarların siyasetlerini ve savaşlarını öğrenmek isterdi. Gördüğü rüyaları Halvetî Şeyhi Şücâ'ya anlatarak veya yazıp göndererek tabir ettirirdi. Nakşibendî Şeyhi Şaban Efendi ile de yakınlığı vardı. Cuma selamlıklarını zaman zaman aksatan ve bazen uzun zaman camiye gitmeyeni!!. Murad, Medine'de bir medrese ve imaret yaptırarak ayrıca babası II. Selim döneminde (1566-1574) başlatılan Kabe'nin onarımım tamamlatarak dindarlı-

III. Murad'ın Frenk elçilerim kabulü. Şehinşahname, TSM Ktp., B 200 Galeri Alfa

ğını kanıtlamak istemiştir. Telkinlere kapılan bu padişahın şairlere, din bilginlerine saygısı, cömertçe davranışları çokça övülmüştür. Takiyeddin'in yaptığı rasathaneyi (bak. İstanbul Rasathanesi) yıktırması, kişiliğine yakışmayan bir davranış kabul edilir. Hoca Sadeddin Efendi'nin devlet yönetimine ilişkin uyarılarına önem vermiş, fakat Şemsi Ahmed Paşa'mn telkinleriyle rüşvete dayalı bir yönetime giderek alışmıştır. Kuşkusuz III. Murad'ı en çok etki altında bırakanlar ise Safiye Sultan, Harem Kethüdası Canfeda, vekilharç Razi-ye kadınlar, annesi Nurbânû Sultan, Yahudi Ester Kira idi.

Döneminde İstanbul'da bir enflasyon yaşandı. Gümüş paranın değeriyle sürekli oynandı ve yiyecek fiyatları arttı. Yasalar gereği 600 dirhem gümüşten 400 akçe kesilmesi gerekirken dönemin sonunda 800 akçe kesilmekteydi ki bu yüzde 100'lük bir enflasyon demektir. Aynı nedenle ücretlerin alım gücü yarıya düştü. Bu durumun gündeme getirdiği olgu, sonraki dönemlerde de sık sık yinelenecek olan aylıklı askerlerin ayaklanmaları olmuştur. Kapıkulu ocaklarına :'esnaf-ı ecnebiye ve erazil-i nâs" denen ve acemi ocağından yetişmeyen kişilerin alınması, ocak disiplinine indirilen en büyük darbe olarak nitelendirilmiştir. Diğer yandan, III. Murad'ın zaafını bilen herkes, köle sınıfından olmayan güzel oğlanları ve kızları da eğitimden geçirip "kuldur" diyerek padişaha hediye etme yarışına girmişler, daha da ilginci, erkeklerin girmesi yasak olan saray hareminde III. Murad alımlı ve yakışıklı gençleri "cariye" gibi istihdam etmişti.

İstanbul nüfusunun iyice arttığı ve ülkenin her tarafından başkente göçlerin olduğu bu dönemde, iskân, beslenme, taşıma-

cılık ve su gereksinimi başlıca sorunlardı. Önceki disiplinler yitirildiği için de "kul vezirden, halk kadıdan korkmaz" olmuştu. Tüccarlar, dünyanın dört bucağından malın en iyisini, ürünün en kalitelisini istanbul'a getirip pazarlarken, gümrük vergisinin artırılması yüzünden eski boüuk ve kalite kalmadı. Gümrük işleri Yahudi mültezimlerin tekeline geçti. Müslüman tüccarlar, bunlara vergi ödememeyi, hileli yollardan iş görmeyi, rüşveti tercih etmeye başladılar. Gümrük mukataaları 3 yıl için 235 yük karşılığı satılırken 600-700 yüke çıkartılmıştı. Kente mal getirenler ağır gümrük ödemekten bıkmışlardı. Şarap, rakı mukaataları da aşırı oranlarda artırılmış bulunuyordu. Kumaşlar da yine gümrük vergisinin yüksekliğinden eksik ölçülerek satılıyordu.

Türkçe, Arapça, Farsça divanları olan III. Murad, Fütuhat-ı Siyam adlı, tasavvuf konulu bir de eser yazmıştır. Osmanlı padişahlarının en kültürlülerinden olan bu padişah şiirlerinde "Muradî", bazen de "Murad" mahlasını kullanmıştır. Hatt-ı hümayunlarını da çoğu kez manzum yazardı. Babası için yaptırdığı türbeden başka, Beşiktaş'ta Yahya Efendi Türbesi'ni yaptırmıştır. İstanbul'a kazandırdığı en önemli eser ise Topkapı Sarayı'nda adıyla anılan (III. Murad Yatak Odası) büyük mekân ve bazı bölümlerdir. Şehzadeliği sırasında ise Manisa'da Muradiye Külliyesi'ni yaptırmıştı. Bibi. Mustafa Selanikî, Selânikî Tarihi, (haz. M. Ipşirli), MI, ist., 1989; B. Kütükoğlu, "Murad III", İA, VIII, 615-625; Bostanzade Yahya, Duru Tarih, (haz. N. Sakaoğlu), İst., 1978, s. 105-109; Ahmed Refik, Kadınlar Saltanatı, I, İst., 1332, s. 105 vd; Uluçay, Padişahların Kadınları, 43-46; M. Ç. Uluçay, Harem, II, Ankara, 1985; G. .Oransay, Osmanlı Devletinde Kim Kimdi? I, Osmanoğullan, Ankara, 1969, s. 66-67, 227; T. Reyhanlı, İngiliz Gezginlerine Göre XVI. Yüzyılda istanbul'da Hayat (1582-1599), Ankara, 1983; S. Sanderson, The Travels of John Sanderson in the Levant 1584-1602, (yay. Sir William Poster), Londra, 1931; Danişmend, Kronoloji, III, 1-140; M. And, Kırk Gün Kırk Gece, İst., 1959; III. Murad Albümü, Topkapı Sarayı Ktp., H. no. 1344.

NECDET SAKAOĞLU

MURAD m TÜRBESİ

Eminönü İlçesi'nde Ayasofya(->) bahçesinin güney köşesinde konumlanan Osmanlı mezar anıtlarından biridir.

İçinde III. Murad'dan (hd 1574-1595) başka III. Mehmed'in (hd 1595-1603) annesi Safiye Sultan, III. Murad'ın 21 oğlu ve 3 kızı, Sultan Ahmed'in bir oğlu ile Sultan İbrahim'in l oğlu ve 2 kızı gömülüdür. Kapı üzerindeki kitabesi III. Murad'ın ölüm tarihi olan 1003/1595'i verirse de, yapının adı geçen sultanın ölüm tarihinde hazır durumda olmadığı bilinir. Sultan önce II. Selim Türbesi'nin yanında hazırlanan bir mezara gömülmüş, üzerine de bir otağ kurulmuştur. Türbenin konumu bu gömülme noktasının seçimindeki aksaklıktan ötürü sorunlu olmuştur. Yapı II. Selim Tür-besi'ne fazlasıyla yaklaşmış, bu nedenle de simetri bozularak köşelerden biri geriye çekilmek zorunda kalınmıştır. Ayrıca, yerleşim alanının sıkışıklığı, III. Murad'ın tah-

MURADIV

504


505

MURADIV

m. Murad Türbesi

Nurdan Sözgen, 1994 /TETTV Arşivi

ta çıkan kardeşleri III. Mehmed tarafından öldürtülen 4 oğlu için burada aynı yıllarda inşa edilen Şehzadeler Türbesi ile bitişmeyi de gerektirmiştir.

İnşaatın bitim tarihi bilinmez. Mimarının o yıllarda hassa mimarbaşı olan Da-vud Ağa olduğu düşünülür. Yapı yalın üç birimli bir revak ile ana türbe kitlesinden oluşur. Ana kitle altıgen planlıdır. Üstü dış duvarlarca taşınan bir kubbeyle örtülüdür, îç mekânıysa, altı sütunun taşıdığı bir kubbeden oluşan bir baldaken egemenlik altında tutar. Dıştaki kubbe içteki bu inşai-mekânsal gerçekliği gözden saklar. Klasik Osmanlı mimarlığının mezar yapıları alanında, iç içe iki ayrı strük-türel sistemi birbirine eklemlendirmeyi öngören "çift çeperli eklemlenme" anlayışına getirdiği son önemli katkı III. Murad Türbesi'dir.

UĞUR TANYELİ



MURADIV

(9 Temmuz 1611, İstanbul - 8 Şubat 1640, istanbul) 17. Osmanlı padişahı (10 Eylül 1623-8 Şubat 1640).

I. Ahmed(-*) ile Kösem Sultan'ın(->) oğludur. "Murad-ı Râbi", "Sultan Murad Han Gazi", "Sultan Murad bin Sultan Ahmed Han" "Fatih-i Bağdad" adlarıyla da bilinir. Şiirlerinde ve bestelerinde Muradî, Şah Murad mahlaslarını kullanmıştır. Annesi Kösem Sultan'ın naibeliğinde geçen ilk saltanat yıllarından sonra 1632'den itibaren giderek artan bir şiddetle yönetime egemen olmuş, ülkeye özellikle de istanbul'a korku salmış, koyduğu yasaklarla başkentte kesintisiz bir sıkıyönetim uygulamıştır, istanbul tarihinde IV. Murad düzeyinde korku veren ve şiddeti öne çıkartan bir başka hükümdar yoktur. Kent, dönemindeki yangınlarda geniş ölçüde zarar görmüştür. İstanbul folklorunu zenginleştiren Bekri Mustafa(->), meddah Tıflî gibi ilginç tipler, Hezarfen Ahmed Çelebi(-»), Evliya Çelebi(-), Nefî(-+), Kâtip Çelebi(->), Koçi Bey gibi şahsiyetler, IV. Murad'la çağdaştılar. Topkapı Sarayı'nın en güzel iki mekânı olan Bağdat Köşkü(->) ile Revan Köşkü'nü(->) IV. Murad yaptırmıştır. IV. Murad, babası I. Ahmed'in yaz mev-

simini geçirdiği Üsküdar'daki İstavroz Bahçesi Sarayı'nda doğdu. Doğum tarihini 1018/1609 ve 1021/1612 olarak veren kaynaklar da vardır. Babasının öldüğü I6l7'de 6-7 yaşında olan Murad'ın, kendisinden büyük Osman ve Mehmed ile yaşça küçük Süleyman, Kasım, İbrahim(->) ve Baye-zid'in saraydaki yaşam koşullan konusunda hiçbir bilgi yoktur. Murad'ın tahta çıkışı, amcası I. Mustafa'runC-O iki kez tahttan indirilmesi, arada ağabeyi II. Os-man'ın(->) "haile-i Osman" denen korkunç bir ayaklanma sonucu tahttan indirilip öldürülmesi ile noktalanan kısa saltanatlarından sonra ve henüz 12 yaşında iken gerçekleşti. Vezirazam Kemankeş Ali Paşa ile Şeyhülislam Yahya Efendi, ruh ve akıl sağlığı yerinde olmayan I. Mustafa'nın tahttan indirilip Murad'ın cülusunu ocak ağalarına da kabul ettirdiler. Bu değişiklik, 1617'den beri 6 yılda dördüncü cülus olduğu için kapıkulu askerleri bahşiş istemeyeceklerine söz verdiler. Fakat, sözlerinde durmadılar. Ertesi gün, çocuk padişah, alayla Eyüb Sultan Türbesi'ne götürülerek Aziz Mahmud Hüdaî(->) elinden hem Hz Muhammed'in hem de I. Selim'in (Yavuz) kılıçlarını kuşandı. Bundan beş gün sonra da sünnet edildi.

Vezirazam Kemankeş Ali Paşa, IV. Mu-rad'ın çocuk oluşundan yararlanarak ve onu tahta geçiren de kendisi olduğu için başına buyruk bir yönetim uyguladı. Rakip gördüğü iki eski vezirazam, Halil Paşa ile Gürcü Mehmed Paşa'yı ortadan kaldırmaya çaba gösterdi. Bunların, Abaza Mehmed Paşa'ya arka verdiklerini ileri sürdü. Eyalet valisinin Bağdat'ı İran şahına teslim ettiğini IV. Murad'dan saklamaya çalıştı. Sonunda bu yanlış siyasetinin kurbanı olarak, Kösem Sultan'm oğlunu yönlendirmesiyle 3 Nisan l624'te idam edildi. Yeni vezirazam Çerkeş Mehmed Paşa, Doğu sorunlarını çözümlemek ve Abaza Mehmed Paşa'yı tenkil etmek için serdar-ı ekrem sanı ile 17 Haziran'da Üsküdar'dan Anadolu'ya hareket etti. Bu sırada Kırım'da ayaklanma başladığı gibi, Kazaklar da şaykalara dolarak Ereğli'ye kadar Anadolu kıyılarını, hattâ Boğaz'ın, Karadeniz'e yakın köylerini vurmaktaydılar. 20 Temmuz l624'te Don Kazaklarının 50-100 şayka ile Boğaziçi'ne girip Yeniköy'ü, Sarıyer'i yağmalamaları, dükkânları yakıp yangınlar çıkarmaları, İstanbul'dan sevk edilen, sekbanbaşı komutasındaki güçler yetişinceye değin Karadeniz'e açılmaları, başkentte korku uyandırdı. Bostancılar, azaplar, kolcu yeniçeriler seferber edilerek Tersane'de mevcut teknelerle Boğaz dışına savunma birlikleri gönderildi. Saldırgan Kazakların Lehlerle olan yakınlığı nedeniyle de İstanbul'daki Lehistan uyruklarına karşı tepkiler doğdu. Halk her gün aslı olan ya da olmayan yeni baskın haberleriyle dehşete kapılıyordu. Örneğin Kazakların Boğaz girişindeki feneri tahrip ettikleri, geceleri iç kıyılara kadar pervasızca sokuldukları, yönetimin, Bizans'tan kalma zincirleri Karadeniz çıkışına gerdirdiği gibi haberler, tedirginliği giderek artırmaktaydı. İstanbul'dan gönderilen yapı ve istih-

kâm elemanları ile kavaklar(->) ve tabyalar takviye edilerek buralardaki muhafız sayıları artırıldı.

1625 yılı boyunca İstanbul'u ilgilendiren olaylar daha da yoğunluk kazandı. Tokat kışlağında bulunan Vezirazam Çerkeş Mehmed Paşa'nın ölümü üzerine Diyarbe-kir Beylerbeyi Hafız Ahmed Paşa 8 Şubat günü vezirazam ve serdar-ı ekrem oldu. Donanmayla İstanbul'a gelen Kaptan-ı Derya Receb Paşa da Kırım hanı ile Nogaylar arasındaki düşmanlığı çözümlemek ve daha da önemlisi Kazak saldırılarını önlemek için Karadeniz'e açıldı. Kazaklar, 350 şaykadan oluşan ince donanmaları ile her kadırgaya karşı 20-30 şayka ve her bir şaykada 50 tüfekçi bulunduğu halde saldırdılar. Fakat şiddetli bir topçu ateşi ve iyi bir manevra ile Karaharman denen yerde Kazaklara üstünlük sağlayan Osmanlı donanması 172 şaykayı zaptedip 781 Kazak tutsak ile İstanbul'a döndü.

Askeri ayaklanmalar bakımından tehlikeli olaylar yaşayan IV. Murad, ilk eylemle Eylül l625'te karşı karşıya geldi. İstanbul'daki sipahiler ulufe yüzünden ayaklandılar. "Akçe canlu" bilinen ve askerin ulufesini noksan dağıttıran Başdefterdar Yah-nikapan Abdülkerim Paşa, gençliğinde imaretlerde yahni kapmasıyla ünlenmiş, Bayezid Camii'nde hatiplik yapmış, her işte yetenekli ilginç bir kişiydi. Kısa zamanda yükselmiş ve zenginleşmişti. Mültezimleri yoksul düşürmekle de tanınıyordu. Bir önceki başdefterdar da aynı yolu izlediğinden, bir ozan bunlar için Ekmekçi-zade kıldı dünyayı nâna muhtaç / Âhir sı-mat-ı devlet Yahnikapan 'a muhtaç demişti. IV. Murad sipahilerin saraya yürümelerinden öfkeye kapılarak başdefter-darı görevinden aldı ve mallarının müsaderesini emretti. Mal düşkünü Abdülkerim Paşa, idam edilmesine gerek kalmadan üzüntüden ve parasının yerini söyletmek için çıplak vücuduna yapıştırılan kızgın demirlerin açtığı yaralardan öldü.

1025 yazında başlayan ve Bayrampaşa vebası denen salgın, İstanbul'un nüfusunu tehdit edecek boyutta ilerleme gösterdi. Her gün ortalama 1.000 kişi ölmekteydi. Halk, din adamlarının öncülüğünde Ok-meydanı'na "mübarek taundan" kurtulmak için duaya çıktı.

Kasım l625'te Gürcülerin katlettikleri Rafizîlerin kelleleri çuvallarla İstanbul'a getirilip Bâb-ı Hümayun önüne döküldü. İranlılara tutsak düşüp 8 yıl sonra kurtulan Özbek hanının oğlu Buhara Hanı Bahadır, istanbul'a gelerek IV. Murad'ın katına çıktı, l yıl İstanbul'da kaldıktan sonra Özbek Ham İmam Kulî'ye ve Hint Padişahı Selim Han'a yazılan name-i hümayunları alıp memleketine döndü.

1625 yılı boyunca Tersane'de yoğun çalışmalar sürdürüldü ve Tersane-i Âmi-re'nin gözleri, mahzenleri yenilenirken donanma mühimmatı da takviye edildi. İstanbul'a gelen İngiltere elçisi, Kral I. James'in öldüğünü ve oğlu I. Charles'ın tahta çıktığını bildirip yeni kral adına ticaret imtiyazları elde ettikten sonra memleketine döndü.

l62ö'da Bağdat kuşatmasında güç durumda kalan ve İstanbul'dan takviye kuvvetler isteyen Vezirazam Hafız Ahmed Paşa'nın Aldı etrafı adû imdada asker yok mudur / Din yolunda baş verir bir merd-i server yok mudur diye başlayan manzum mektubuna, IV. Murad Hafıza Bağ-dad'a imdâd etmeğe er yok mudur / Bizden istimdâd edersün sende asker yok mudur matlalı manzum bir cevap verdi. Hafız Ahmed Paşa Bağdat kuşatmasını kaldırıp başkente dönerken İstanbul'da da ocaklıları eyleme geçirten zorbabaşılardan bazıları idam edildi. İstanbul muhafızlığını yapan Sekbanbaşı Mihalıçlı Sarı Mehmed Ağa yeniçeri çorbacılarından Lofçalı Ömer, Camcızade Ahmed Çelebi de bunlar arasındaydı. Sadaret kaymakamı olan ve hükümet işlerini yürüten Gürcü Mehmed Paşa ise para konusunda esaslı bir ıslahata girişmişken, İstanbul'daki zorbaları "Gürcü Paşa, Bağdat seferine niçin imdat etmemişdür" diye bağırttıran Kaptan-ı Derya Receb Paşa'nın entrikasına hedef oldu ve Ağustos lö26'da sarayında idam edildi. Recep Paşa sadaret kaymakamı oldu.

l Aralık 1626'da Receb Paşa'nın sarayındaki meşveret toplantısına vezirler ve ulema katıldılar. İlk kez "cumhurun reyi ile" bir vezirazam seçildi ve Hafız Ahmed Paşa'nın azledilip bu göreve eski vezira-zamlardan Halil Paşa'nın getirilmesi IV. Murad'a önerildi. Yeni vezirazam kış soğuklarının giderek artmasına karşılık alay tertipleyip Üsküdar'a geçti, sefer hazırlıklarına başladı. Kar aralıksız yağmaktaydı. Halil Paşa'yı ordugâh önünde karşılayan Yeniçerilerin sakalları buz tutmuştu. Halil Paşa'nın Doğu seferiyle görevlendirilmesinde tek neden asi Abaza Mehmed Paşa'nın vezirazamın kapısında yetişmiş olmasıydı.

l627, IV. Murad'ın padişah olarak biraz daha öne çıktığı yıl oldu. Annesi Kösem Sultan'ın ve Darüssaade Ağası Mustafa Ağa'nın baskı ve müdahalelerinden kurtulmayı amaçlayan genç hükümdar, sık sık tebdil çıkmaya, İstanbul'un semtlerini, çarşı pazar, ulaşım düzenlerini incelemeye başladı. Oysa Kösem Sultan, kendisini harem yaşamına çekmeye, türlü eğlencelere ve şenliklere alıştırmaya çaba harcıyordu.

Abaza Mehmed Paşa'ya yenilip Tokat kışlağına çekilen Halil Paşa'yı azleden IV. Murad, yeni vezirazamın belirlenmesi için yine meşveret emretti. Görüşmelerden sonra en genç vezir olan Hüsrev Paşa 6 Nisan l628'de sadarete getirildi ve Tokat'a gitmek üzere Üsküdar'a geçti. Aynı günlerde Abaza Mehmed Paşa'nın iki casusu yakalandı. IV. Murad'ın buyruğuyla bunlar, oyulan omuz başlarına mumlar dikilip çarmıha gerilerek birer beygire bağlandılar. İstanbul sokaklarında gezdirildikten sonra birinin başı kesildi, diğeri çengele vuruldu.

1624'ten beri süregelen Kırım Hanlığı-Nogay Mansuroğullan gerginliğine karadan ve denizden kuvvet gönderilerek gerçekleştirilen müdahaleler kalıcı bir sonuç vermedi. Donanmanın Kırım'a gidiş ve dö-

nüşünde de Kazaklarla mücadele sürdürüldü. l628'de Canbeg Giray'ın hanlık tahtına oturmasından sonra Kaptan-ı Derya Hasan Paşa, donanmayla İstanbul'a dönüşünde yüzlerce şaykadan oluşan bir Kazak korsan donanmasını yenip 400 tutsak aldı.

l628'de Abaza Mehmed Paşa'nın, Erzurum'da Hüsrev Paşa'ya teslim olduğu haberi İstanbul'da sevinç uyandırırken başkent halkının saygısını kazanan Aziz Mahmud Hüdaî'nin ölümü de üzüntüye neden oldu. Vezirazam Hüsrev Paşa, yanında Abaza Mehmed Paşa olduğu halde 9 Aralık l628'de İstanbul'a geldi. Devleti 4 yıl uğraştıran Abaza Paşa ayaklanması sonuçlandığı için zafer alayı düzenlendi. Abaza Mehmed Paşa ile Şah Abbas'ın Kars valiliğine atadığı Köse Sefer Paşa da bu alayda yer aldı. IV. Murad, daha sonra Abaza Mehmed Paşa'yı Bosna beylerbeyliğine atadı.

1628 yılı içinde İstanbul'a gelip IV. Murad'dan yardım isteyen Baysungur Mirza, devlet töreniyle karşılandı. Hindistan'ın Babürlü hükümdarlarından Ekber Şah'ın torunu olan Baysungur, Şah Cihan'ın kardeşlerini öldürtmesi üzerine kaçmıştı. İstanbul'da bir süre kaldıktan sonra Hindistan'a döndü. Mısır'da 3 yıl valilik yaptıktan sonra İstanbul'a çağrılan Bayram Paşa'yı, IV. Murad kubbe vezirliğine atadı. Aradan bir süre geçince, Hüsrev Paşa padişaha çıkıp asker arasında gözlemlenen eylem hazırlıklarım Bayram Paşa'nın yönlendirdiğini ileri sürdü. Bayram Paşa azledilip sarayda kapıcılar odasında tutuklandı. Malları müsadere edildi. Günlerce hasır üstünde kalan ve idamını bekleyen Bayram Paşa bağışlanarak vezirliği geri verildi.

Vezirazam ve Serdar-ı Ekrem Hüsrev Paşa, Bağdat'ı geri almak için 1629'da sefere çıktı. Ordu, Üsküdar'da iken şiddetli bir sağanak yüzünden seller kabardı ve çadırları sürükledi. Halk arasında sefere çıkılamayacağı dedikodusu yayıldı ama 9 Temmuz 1629'da Üsküdar'dan hareket edildi. Recep Paşa bir kez daha sadaret kaymakamı olarak İstanbul'un yönetimini üstlendi.

Avrupa'daki 30 Yıl Savaşları'nın (1618-1648) ilginç bir yansıması l630'a doğru İstanbul'da yaşandı. Başkentteki Katolik ve Protestan devletlerin elçileri kıyasıya bir mücadele başlatmış bulunmaktaydılar. Amaç, IV. Murad'dan kendi çıkarları için yeni imtiyazlar elde etmekti. Fransa Elçisi Comte de Cesy, Protestanlığı dinsizlik ve itaatsizlik olarak tanıtırken, Hollanda ve İngiltere elçileri, Cizvitlerin padişahın hayatı için bir tehlike oluşturduklarını iddia etmekteydiler. Bunun sonucu olarak bu tarikatın İstanbul'daki mensupları Sakız Adası'na sürüldüler.

Kaptan-ı Derya Hasan Paşa'nın donanma ile Akdeniz'e açıldığını öğrenen Kazaklar, önceki saldırılarından daha korkutucu baskın ve yağmalarını İstanbul'a yakın kıyılara yöneltmekten çekinmediler. Kenan Paşa kentteki kolluk kuvvetleri ve tersane azapları ile 14 kadırga donatıp Poyraz Limanı'ndan Karadeniz'e çıktı. Kazak korsanlarının son 8 şaykasına yetişi-

lerek 300 tutsak ve pek çok kelle ile İstanbul'a dönüldü.

24 Haziran 1630 günü İstanbul'a şiddetli yağmurlar yağdı ve yıldırımlar düştü. O sırada Beşiktaş'taki Sultan Ahmed Köş-kü'nde olan ve Nef'î'nin Siham-ı Kaza adlı hiciv mecmuasını okuyan IV. Murad, hemen yakınına bir yıldırım isabet etmesinden korktu. Huzurundaki enderun ağaları yüzleri üstüne yere düştüler. Mecliste büyük korku yaşandı. IV. Murad, elindeki mecmuayı parça parça edip fırlattı. Nef î'yi de yazdığı hicivlerden dolayı azarladı ve işlenen günahlardan ötürü tanrıya tövbe etti.

Gelen haberlerden, Mekke'ye de yağmurlar yağıp yıldırımlar düştüğü, Kabe' nin ve Harem-i Şerifin 2 kulaç su ile dolduğu, selden ve yıldırımdan Kabe duvarlarının yıkıldığım öğrenen IV. Murad, onarım için Nakibüleşraf Sofçu Emir Efendi'yi Mekke'ye gönderdi. Sofçu Emir,.Kabe'nin dört duvarını temeli buluncaya kadar yıktırıp yeni baştan ve eski durumuna göre inşa ettirdi. Bu, Kabe'nin dokuzuncu yapılışıydı.

Eylül l630'da donanma ile Karadeniz'e açılan Kaptan-ı Derya Hasan Paşa, Kazaklara ağır kayıplar verdirdi. 800 kadar Kazak yakalanıp zincire vuruldu. 25 şayka yedeklenip İstanbul'a dönüldüğünde halk kıyılarda sevinç gösterileri yaptı. Hasan Paşa, büyük ün kazandı. Bunu çekemeyen Sadaret Kaymakamı Receb Paşa, 19 Ekim l630'da Sultan Ahmed Camii'ndeki mevlitte şekerler, şerbetler dağıtılırken IV. Murad'a yaklaşıp Hasan Paşa hakkında birçok iftirada bulunarak azline neden oldu. Can-bulatoğlu Mustafa Paşa kaptan-ı derya atanırken Hasan Paşa da Budin beylerbeyliği ile İstanbul'dan uzaklaştırıldı. Rivayete göre Receb Paşa'nın zehirletmesi sonunda da yolda öldü. Cenazesi İstanbul'a getirilip Gedikpaşa'da yaptırdığı mektebin avlusuna gömüldü. 26 Kasım 1630'da, İstanbul'un ermişliğine inanılan dervişlerinden Koyun Dede, İstanbul kadısına gidip rüyasında Hz Muhammed'in kendisine evliyalığı reddeden Kadızade Mehmed Efen-di'nin münkir olduğunu ve boynunun vurulmasının gerektiğini söylediğini iletti ve bu rüyasının aynen sicile yazılmasını istedi. Bir tesadüf sonucu 6 gün sonra Ka-dızade'nin ölmesi, halkta şaşkınlık yarattı. Herkes, Koyun Dede'nin ermişliğine bir kez daha inandı. Kadızade'nin cenazesi, sağlığında öngördüğü tarzda zikir ve teh-lillerle kaldırıldı.

Bağdat'ı alamayan ve Diyarbekir kışlağında bulunan Vezirazam Hüsrev Paşa hakkında İstanbul'a ulaşan şikâyetler 1631' de daha da arttı. Anadolu'da yapmadığı kötülük bırakmayan ve en akla gelmedik cezaları, işkenceleri uygulamaktan çekinmeyen Hüsrev Paşa, eski Celali başbuğlarının yöntemlerini uygulamaktaydı. 25 Ekim l631'de azledilerek İstanbul'a dönmesi emredildi. IV. Murad eniştesi Hafız Ahmed Paşa'yı ikinci kez vezirazamlığa getirdi. Hüsrev Paşa, Tokat'a çekilirken yanındaki yeniçeri ve sipahileri, İstanbul'a dönüşlerinde kendi lehine bir ayaklan-



Yüklə 8,15 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   140




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin