Anadolu Yakasındaki Korular
Abraham Paşa Korusu(->): Beykoz İlçesi sınırları içindedir. Beykoz ile Paşabahçe arasındaki sırtlardan başlayarak Karadeniz'e, Riva'ya kadar uzanan geniş bir alana yayılmıştır, yüzölçümü 27,9 hektar kadardır. Koruya adım veren Abraham Paşa' mn(->) bu araziyi padişah ile tavla oynarken kazandığı söylenir.
Beykoz Kasn(->) Korusu: Beykoz İlçesi sınırları içindedir. Hünkâr İskelesi'nin hemen güneyinde, bir zamanlar Yalıköy'e uzanan çayır ile sahil arasında kalan tepecikte, yaklaşık 8 hektar büyüklüğünde bir alan üzerine yayılmıştır.
Kasrın koruluğunda Avrupa'dan getirtilmiş mantar meşesi (Quercussuber), İstanbul parklarında bugün bile rastlanmayan Zekkova crenata gibi nadide ağaçlar, anıtsal niteliğe ulaşmış Himalaya sedirle-
ri, fıstıkçamları, serviler, çınar yapraklı akçaağaçlar vb dikilmiştir.
Hıdiv ismail Paşa Korusu(-^>) (Çubuklu Korusu): Kanlıca'mn yaklaşık 1,5 km kuzeyindeki dik yamaçları ve sırtın büyük bu' bölümünü kaplayan; yaklaşık 17,2 hektar bir alana yayılmıştır
Mihrâbâd Korusu (Mihrâbâd Ormanı): Kanlıca'da, Boğaziçi'ne hâkim batı ve güneybatıya dönük yamaçlar ve tepe üzerinde, 25 hektar bir alana yayılmış ağaçlık sahadır.
Korunun adı, Kanlıca Tepesi'nde Nevşehirli İbrahim Paşa'nın sadrazamlığı sırasında III. Ahmed için yaptırdığı, sonradan yıkılan Mihrâbâd Kasrı'ndan gelmektedir. Bu arazi bir süre Vecihi Paşa'nın mülkiyetine geçmiş, sonra terk edilmiş; daha sonra Mısır Prensesi Rukiye'nin mülkü olmuştur.
Komnun bugünkü sahibi Orman Bakan-lığı'dır; Alemdağ Orman İşletme Müdürlü-ğü'nün idaresi altındadır. Halka açık rekreasyon alanı olarak düzenlenmiştir. Anıtsal boyutlara ulaşmış serviler, fıstıkçamları koruda hâkim ağaç türleridir. Ayrıca defneler, akçakesme ve kermes meşeleri, çınarlar, erguvanlar da vardır.
Amcazade Hüseyin Paşa Korusu: Ana-doluhisarı'nın kuzeyine, Köprülü Mehmed Paşa'nın yeğeni Amcazade Hüseyin Paşa (1644-1702) için l699'da inşa edilmiş, Boğaziçi'nin en eski yalısının arkasındaki ağaçlık alandaki koru, batıya yönelik dik bir yamaç üzerinde 6,3 hektarlık bir alanı kaplar. Girift kapalı korunun hâkim a-ğaç türleri gümüşi ıhlamur, dişbudak ve yalancı akasyalar, erguvan ve defneler, akçakesme ve kermes meşeleri, çitlembik ve atkestaneleri, serviler ve akçaağaçlardır.
Cemil Fiimer Korusu: Kandilli'nin üstündeki tepelik arazidedir. Düz ve dik meyilli bakıları güneybatıya dönük; tüm alanı 13 hektar kadardır. Koru, içerisinde büyük açık alanlar vardır. Duvarları yer yer yıkılmıştır. Anıtsal boyutlara ulaşmış fıstıkçamları, serviler, sakızağaçları, defneler, erguvan, kermes meşesi ve akçakesmeler, yalancı akasyalar vb ağaçlara sahiptir.
Kandilli Kız Lisesi Korusu: Kandilli'de, Akıntı Burnu'nun sırtındaki düzlükçe II. Mahmud'un kızı Âdile Sultan(->) için yaptırılmış sarayın içinde yer aldığı ağaç topluluğudur. 1909'dan beri Kandilli Kız Lise-si(->) olarak hizmet gören tarihi bina, 1986' da yanarken, yakın çevresindeki bazı a-ğaçların tepelerinin tutuşmasına neden olmuştur.
Koru yaklaşık 2 hektar büyüklüğünde-dir. Pek bakımlı sayılmaz; tepeleri kurumuş, hastalıklı ağaçların sayısı az değildir. Korudaki ağaçlar fıstıkçamları, serviler, Himalaya sediri, erguvanlar, ıhlamur ve atkestaneleri, saplı meşe, kermes meşeleri ve akçakesmelerdir.
Vaniköy Rasathane Korusu: Vaniköy' ün Boğaz'a hâkim tepesi ile değişik bakılara dönük yamaçlar üzerinde yaklaşık 9,2 hektarlık alanı kaplayan ağaçlık alandır.
Korunun açık alanları 1970'te sarıçam, karaçam, kızılcam ve sedir fidanları ile a-ğaçlandırılmıştır. Koruda mevcut ağaç tür-
KORULAR
74
75
KOSKA
Vahideddin Korusu: Üsküdar, Kuleli Mahallesi'ndedir. Yaklaşık 5 hektar yüzölçümüne sahip olan korunun topografik yapısı (denize eğimli olması), setli ve kademeli bahçe mimarisini ortaya çıkarmıştır. Korudaki ilk bina 1800'de yapılmıştır (Kö-çeoğlu Köşkü). Abdülmecid, Köçeoğlu' nün istanbul'u ve Boğaz'ı panoramik olarak gören köşkü ile bahçesini satın alarak oğlu Şehzade Kemaleddin Efendi'ye vermiştir; köşk daha sonra, II. Abdülhamid döneminde Şehzade Vahideddin Efendi' ye (VI. Mehmed) geçmiştir.
Koruyu oluşturan doğal ve egzotik türlerin sayısı fazladır. Anıtsal boyutlara ulaşmış fısükçamları, atkestaneleri, ıhlamurlar, çınarlar; doğal bitkilerden kocayemişler, akçakesme ve kermes meşeleri, yabani fındık ve erguvanlar bunlar arasında sayılabilir. Dikim yolu ile geliştirilen türler ise leylaklar, karayemiş ve çobanpüskülleri,
Boğaziçi Üniversitesi Korusu (üstte) ve Fethi Paşa Korusu.
Yavuz Çelenk, 1994 (üst), Banu Kutun/Obscura, 1994
leri şunlardır: Çok yaşlı, anıtsal boyutlara ulaşmış mavi atlas sedirleri ile Himalaya sedirleri (jeodezi anabilim dalı binası karşısında), yaşlı ıhlamurlar, iğdeler, ispanyol göknarı (Abiespinsapd), erguvanlar, serviler, porsular, yalancı akasyalar, defne ve soforalar, çitlembikler, Amerikan orijinli su sedirleri ve çalı türleri.
Vaniköy Korusu (Eski Papaz Korusu): Kandilli Bahçesi'nin güneyinde, IV. Meh-med (hd 1648-1087) tarafından Vanî Meh-med Efendi'ye bağışlanan ve ondan sonra da "Vaniköy Bahçesi" diye anılan 114 m yükseklikte bir tepenin üzerinde yer alır ve Papaz Korusu adıyla da tanınır. Koruya Vanî Mehmed Efendi bir de cami yaptırmıştır. Vaniköy Korusu'nun arkasındaki Icadiye Tepesi, havası ve manzarası ile tanınmış bir yerdir. Ağaç türleri bakımından, Vaniköy Rasathane Korusu'ndaki tür kompozisyonuna benzer.
Japon kurtbağrı, maltaeriği, kızılcık, yabani kiraz, yalancı akasya, gülibrişim, koka-rağaç, dağ akçaağacı, manolya; iğneyap-raklılardan da Toros sediri, Himalaya sedirleri, serviler, doğu mazısı (Biota orien-talis), su sedirleri (Libocedrus decurrens) ve çeşidi çalı türleridir.
Cemil Molla Korusu: Üsküdar'da, Abdullah Ağa Mahallesi, Nakkaştepe Mezarlığı ile Gümüşyolu arasında kalan alandadır. Yüzölçümü yaklaşık 9 hektar kadardır. Yaşlı sakızağaçları, serviler, defneler, fıs-tıkçamlan, kızılçamlar, Himalaya sedirleri, kermes meşeleri, yaşlı saplı meşeler, ıhlamurlar, atkestaneleri ve çalı türleri ile kaplıdır.
Münir Bey Korusu: Kuzguncuk'ta Devlet Demir Yolları'mn mülkiyetinde; alanı yaklaşık 2,5 hektar; önemli türleri, fıstık-çamları, serviler, ıhlamurlar, defneler, erguvanlar, kermes meşesi ve akçakesme-ler olan korudur.
Fethi Paşa Korusu(^): Üsküdar'ın kuzeyinden başlayarak bütün sırt ve dik yamaçları kapladıktan sonra Kuzguncuk Te-pesi'nde nihayet bulan koru, adını Tophane Müşiri Fethi Ahmed Paşa'dan(->) almıştır. Halk arasında "Kuzguncuk Korusu" olarak da anılmış olan bu ağaç topluluğunun yüzölçümü 16 hektar kadardır.
Demirağ Korusu: Üsküdar, Paşalimam üstündedir. Fethi Paşa Korusu'nun devamıdır ve ondan bir duvarla ayrılmıştır. Girift, kapalı ve bakımlı bir korudur. Özel mülkiyettedir. Yüzölçümü 10 hektar kadardır. Korunun ağaç türü kompozizyonu Fethi Paşa Korusu'nunki gibidir.
Hüseyin Avni Paşa Korusu: Üsküdar, Hacı Hesna Hatun Mahallesi, Paşalimam Caddesi üzerinde (Paşalimam üstü); Fethi Paşa ve Demirağ korularının bir devamıdır ve Demirağ Korusu'ndan bir duvar ile ayrılmıştır. Adını, 19. yy'm ikinci yarısında, Mekteb-i Harbiye nazırlığı (1854), Girit kumandanlığı (1867), seraskerlik (1868), izmir ve Bursa valilikleri, bahriye nazırlığı (1873) ve sadrazamlık (1874-1875) yapmı? Hüseyin Avni Paşa'dan almaktadır.
Korunun bugünkü yüzölçümü 4,45 hektar kadardır ve içerisinde iki eski eser bina (birisi büyükçe bir köşk) kalıntıları, su sarnıçları ve su kuyuları mevcuttur. Bir süre arazi ve köşk Halide Edip Adıvar'ın babası Edip Bey'in mülkiyetine geçmiştir. Köşk uzun süre halk arasında, Edip Bey Köşkü olarak isimlendirilegelmiştir. Son 20-25 yıl öncesine kadar bakımlı ve bol ağaçlı bir koruyken, sahiplerinin Amerika'da olması nedeniyle, çevre duvarları yer yer yıkılmış, yakın çevre halkı içinden çıkmaz olmuş; böylece korudaki ağaçlar yoğun baskı altında kalmıştır. Son yıllarda korunun bir parçası üzerinde ağaçlar kesilip, toprak, dozerlerle düzeltilerek spor sahasına çevrilmiştir. Koruda kalan ağaçlar şunlardır: Erguvan, saplı meşe, karaağaç, cehri, kermes meşeleri, defneler, yabani zeytin, mahlep (idris), gümüşi ıhlamur, yalancı akasya, kokarağaç, karaçam, kızılcam (anıtsal nitelikte), yaşlı serviler, fıstikçamlan, porsuk, çok yaşlı sakızağaçları, badem, incir.
Abdülmecid Efendi Korusu: Üsküdar Bağlarbaşı'nda, Nakkaştepe'ye ve Beyler-beyi'ne doğru alçalan hafif meyilli bir a-ğaçlık alandır. Yüzölçümü 6,5 nektar kadardır. Mülkiyeti halen Yapı ve Kredi Ban-kası'nındır. Daha önce arazi Hıdiv ismail Paşa'ya aitti. Sonradan hıdivin oğlu ibrahim Paşa saraya damat olduğunda, kendisi için tasarladığı köşkün, seçilen yerini ve projesini, Şehzade Abdülmecid Efen-di(->) çok beğendiği için ona devretmiş, II. Abdülhamid, 1895'te burayı Abdülmecid Efendi için satın almıştır.
Zelkova, sarı çiçekli atkestanesi, saplı meşenin ehrami türü, ladin ve ispanyol göknarları, Avrupa fidanlıklarından getirtilerek koruya dikilmiştir. Ayrıca koruda defneler, erguvanlar, sakızağaçları, sedirler, ıhlamurlar, sarı ve kara çamlar, dişbudaklar ve birçok çalı türleri mevcuttur.
Şehzade Yusuf İzzeddin Efendi Korusu: Üsküdar, Çamlıca'da (Büyükçamlıca Tepesi eteklerinde) yüzölçümü 2,2 hektar olan korudur. Önceleri II. Mahmud'un he-kimbaşısı Abdülkadir Molla bu araziye sahip olmuş ve içerisinde bir köşk yaptırmıştır. Daha sonra, arazi ve köşkün mülkiyeti Abdülmecid'in gözdesi Tiryal Hanım'a geçmiştir. Tiryal Hanım da mülkünü, oğlu gibi sevdiği Abdülaziz'in şehzadesi Yusuf İzzeddin Efendi'ye bırakmıştır. Köşkün kapısındaki, şimdi kurumuş çeşmenin suyu yıllarca "Tiryal Hanım Suyu" diye satılmıştır. Korudaki önemli ağaçlar, su sedirleri, Avrupa ladini (ficea abides), Amerikan orijinli Sequoia sempervirens, porsuklar, atkestaneleri, sakızağacı, ıhlamurlar, defneler, kara ve sarı çamlar, şimşirler, çınarlar ve saplı meşelerdir. Koru ve köşk bugün belediyenin mülkiyetindedir. Kadıköy Maarif Koleji Mezunları Derneği, köşkü sosyal hizmet veren bir lokal haline getirmiştir.
Küçükçamhca Korusu: Üsküdar yerleşmesinin 4 km doğusunda, Küçükçamhca Tepesi üzerindeki ağaçlık alandır. Adalar yönüne daha yakın olan Küçükçamlıca, 227 m yüksekliktedir; Büyükçamlıca'ya nazaran daha yaygın ve geniş yüzeylidir. Koruluk, 1940'ta dönemin valisi Dr. Lütfi Kır-dar tarafından sembolik bir bedelle kamulaştırılmıştır; bugün halka açık park ve rekreasyon alam olarak hizmet vermektedir. Koruyu oluşturan ağaç türleri Büyükçamlıca Korusu'ndan daha zengindir: ispanyol göknarı, akçaağaç (_Acar campestre, A.pseudoplatanus), çiçekli dişbudak (fra-xinus ornus), erguvan, sedir, ceviz, defne, fıstıkçamı, karaçam ve kızılcam, servi, doğu çınarı, meşeler (_Quercus ilex, Q. ro-bur, Q. petraea), yalancı akasya, gümüşi ıhlamur, gürgen (.Carpinus betulus) koruda bulunan ağaçlardır.
Âdile Sultan Validebağı Korusu: Üsküdar'da, Koşuyolu ile Altunizade arasında oldukça hafif meyilli bir arazi üzerinde insan emeği ile oluşturulmuş ağaçlık bir alandır. Yaklaşık 10 hektarlık bir yüzölçümüne sahiptir. Adını, 1853'te Abdülaziz'in küçük kız kardeşi Âdile Sultan için yaptırdığı Âdile Sultan Kasrı'ndan(->) almaktadır. Koru içinde bu kasırdan başka, Ab-
dülaziz tarafından yaptırılmış, zarif bir av köşkü de vardır.
Koru ağaç türleri açısından pek zengin sayılmaz: Güzel gelişmiş mavi atlas sedirleri, Himalaya sedirleri yaygındır. Ayrıca, kızılcam, fıstıkçamı, sahilçamı ile defneler büyük gruplar halinde dikilmiştir. Kasrın yakın çevresinde Paulotunia tomantosa, karaağaç, defne, Himalaya sediri, mavi atlas sedirleri, serviler, saplı meşeler görülür. Korunun büyük bir kesimi meyve bahçesidir; yaşlı ve aşılı armut ağaçlan çoğunluktadır; ak ve mor dutlar ve ayvalar da küçük gruplar halinde bulunur.
Koru içerisinde Milli Eğitim Bakanlığı' na bağlı sağlık tesisleri (sanatoryum, öğretmenler evi, yaşlılar evi) bulunmaktadır.
Bibi. Ç. Gülersoy, Boğaziçi Koruları, ist., 1972; Z. T. Özgen, "Tarihi Korulardan Bir Örnek: Vahdettin Korusu", Peyzaj Mimarlığı Dergisi, 33 (3), 1992.
FAiK YALTIRIK
KOSKA
Beyazıt'ta eski bir yerleşme alanı.
Beyazıt Meydam'ndan batıya doğru, Aksaray Meydanı'na inen yokuşun başındaki (Beyazıt-Laleli arasındaki) mahal, Koska adını alır. Şimdiki adı Ördü Caddesi olan söz konusu anacaddenin kuzey yanında eski Zeyneb Hanım Konağı'nın(~») yanmasından sonra 1940'larda yapılan büyük, masif binada istanbul Üniversitesi' nin fen, edebiyat ve kimya fakülteleri bulunmaktadır. Koska, bu fakültelerin karşısına düşen yerden güneye ve güneybatıya doğru uzanır, batıda Ordu Caddesi'ni güney-kuzey doğrultusunda kesen Koska Caddesi ile son bulur, buradan itibaren Laleli başlar; Koska'nın güneyinde ise Osmanlı döneminin tanınmış semtlerinden Nişanca yer almaktadır, idari bakımdan Mimar Kemalet-tin Mahallesi içindedir. Koska adının nereden geldiği kesin şekilde bilinmemekle birlikte, Alman gezgin Hans Dernschwam' ın(->) istanbul'a 16. yy'm ikinci yarısında yaptığı seyahati içeren günlüğünde Koska Mehmed Paşa'dan söz ettiğini, Bosna' da Mostar'da bir Koski Mehmed Paşa Camii bulunduğunu göz önüne alırsak ve kos-ka sözcüğünün Sırpça olduğunu (kemik) düşünürsek, bu mahal adını muhtemelen bu paşadan almaktadır.
Bugün Koska diye adlandırdığımız mevki, 4. yy'm ikinci yarısından, 20. yy'm ortalarına değin kentin seçkin bir yöresinde yer almıştı. Erken Bizans döneminde iskân alanı Septimius Severus Suru'nun içindeyken, burası surlardan kuzeybatıya doğru uzanan bir platonun güneybatı yamaç-larındaydı, batıdan Lykos Deresi'ne (Bayrampaşa Deresi) güneyden ise Marmara Denizi'ne ve Bizans döneminden beri kentin en önemli limanlarından olmuş Eleut-herius Limanı'na(->) ve orada o zamanlar var olan körfeze hâkim sırtlardaydı. (Bugünkü ölçümlere göre tepenin en yüksek yeri 60 m kotundadır, Koska mahalli ise 50-40 m kotları arasındadır.)
I. Constantinus(-0 (hd 324-337) kentin tek gelişebilme istikameti olan batıya doğru iskânı kolaylaştırmak üzere, şimdi-
ki röperlerle, Etyemez ve Cibali arasına (Marmara Denizi'nden Halic'e kadar) sonradan kendi adıyla anılacak surları yaptırınca, Büyük Saray'ı(-0 da 3. Tepe'nin üstüne inşa ettirerek burada yaşamaya başlamıştı. Platonun bu kesimindeki anıtlar ve anıt yapılar asıl I. Theodosius döneminde (379-395) çoğaldı, bunlar arasında Theo-' dosius Forumu (Tauri Forumu), Theodosius Bazilikası, Theodosius Sütunu, büyük bir çeşme (Nimfeum Maximus) (Tauri Forumu Nimfaionu), Teodosios Zafer Takı vb sayılabilir. Kentin en önemli yolu olan Me-se(-») Augusteion'dan(-») başlayıp, Cons-tantinus Forumu'ndan(-») geçip, Tauri Fo-rumu'na varıyor, yukarıda anılan saraylar ve anıtlar Mese'nin kuzeyinde, daha yüksek kotta kalıyorlardı. Meşe, Teodosios Zafer Takı'ndan geçerek, Bous Forumu' na(-») doğru devam ediyordu. Bizans rö-perleriyle verecek olursak, bugünkü Koska mevkii, söz konusu zafer takının bulunduğu yere ya da hemen batısına düşüyordu, bir başka deyişle önemli bir ma-haldi.
Kentin Osmanlılara geçmesinden (1453) sonra, II. Mehmed (Fatih) döneminde ilk Osmanlı sarayı da (Eski Saray[-»D bu tepe üzerinde yapıldığına göre, burası kentin en seçkin yerlerinden biri olmaya devam etmiştir. Çevrede daha sonraları sadrazamlar külliyeler yaptırdılar, vezirler ve devrin diğer ileri gelenleri de konaklar inşa ettirdiler.
Bunlardan 18. yy'da Seyyid Hasan Pa-şa'nm yaptırdığı külliyeye ait Hasan Paşa Ham(->), Beyazıt Meydanı'nın güneybatısına, bugünkü Koska mevkiine düşüyordu. Kuzeyde, Aksaray'a doğru inen yolun sağ kolunda Mısır prenseslerinden Zeyneb Ha-nım'ın (eşi Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa ile birlikte) inşa ettirdiği, kendi adını taşıyan konak, Koska'nın önemli yapılarından birisiydi. Konak ve müştemilatı 1909' dan yanana değin (1941) fen ve edebiyat fakültelerinin binası olacaktı. Koska semtinin bugüne değin varlığını korumuş olan ö-nemli binası Koca Ragıb Paşa Külliyesi" dir(-).
1900'lerin başlarında Koska, Beyazıt'tan gelip Aksaray'a inen ve içinden tramvayın geçtiği daracık bir caddenin her iki yanındaki ve daha çok da güneyindeki ahşap ve kagir yapılardan oluşan bir mahaldi. Önce Zeyneb Hanım Konağı yandı ve o iki-üç katlı binalann arasında blok halinde bir fen-edebiyat fakültesi binası yükseldi. 1957-1958'de meydan yeniden düzenlenirken güney kısmı, kuzeye nazaran kazılarak al-çaltıldı, oradaki yapılar yıkılarak Ordu Caddesi genişletildi. Hafriyat sırasında çıkan eski eser niteliği taşıyan taşlar, bir açık hava müzesi şeklinde Beyazıt Meydam'nın açılmış olan güney kesimine, Ordu Caddesi'nin üzerine, meydan ile Koska arasına dizildi. Bu sırada Hasan Paşa Hanı zeminin yükseğinde kaldı. Fakülte binasının karşısına ise tek katlı dükkânlar yapıldı. Bugün o dükkânlar da yıkılmış, kaldırım genişletilmiştir. 1990'ların başlarında Koska'nın tüm sokakları, Laleli gibi baştan başa oteller ve bavul turizmine yöne-
KOSKA HELVACISI
76
77
KOSTANTİNİYYE
lik faaliyet gösteren dükkân ve işporta tezgâhlarıyla dolmuştur.
Yüzyıllar boyu kentin seçkin bir semtinin gözde bir mahalli olan ve 19. yy'ın sonu, 20. yy'ın başlarına ait romanlarda, anılarda ya da diğer anlatılarda Nişanca ve Laleli ile yan yana adı sık sık geçen Koska. bugün ancak helvacısı sayesinde bilinen bir yerdir ya da pek çok kimse için bir helva, tahin, pekmez vb markasıdır.
İSTANBUL
KOSKA HELVACISI
Türkiye'nin özellikle helva çeşitleriyle büyük ün yapmış helva, tatlı ve şekerleme i-malatçısı.
İşletme ilk olarak 1931'de bir helvacı dükkânı olarak ve başka bir isimle Sirke-ci'de Denizlili Hacı Adil Efendi (Dindar) tarafından açılmıştı. Helvacılık mesleğine küçük yaşta çırak olarak Denizli'de başlayan, daha sonra Manisa'nın Kula İlçesi'n-de helvacı dükkânı işletmiş olan Adil Efendi, Sirkeci'deki dükkânını bir süre sonra Beyazıt Meydanı ile Koska(->) sınırında bulunan Simkeşhane Hanı'nın alt katına taşıdı. Eskiden padişahların ve Osmanlı ileri gelenlerinin giysilerindeki simlerin, sırmaların işlendiği, bugünse 11 Halk Kütüphanesi olan handaki helva ve tatlıcı dükkânı o denli tutulmuştur ki, dükkân bulunduğu yerin adıyla, Koska Helvacısı diye anılır olmuştur.
1958-1959'da Beyazıt Meydanı ve Ordu Caddesi yeniden düzenlenirken, cadde üzerinde sağlı sollu binaların yıkılmasıyla fen ve edebiyat fakültelerinin karşısına tek katlı dükkânlar yapıldı, Koska Helvacısı da orada genişçe bir yerde faaliyetini sürdürdü. İki firmaya ayrılmış olan Koska Helvacısı'nın, bugün Beyazıt Meydanı'n-da Laleli'de Merit Oteli'nin (eskiden Ra-
mada Oteli'ydi, daha da önce uzunca bir dönem Tayyare Evleri veya Apartmanları denilen ve mülkiyeti Türk Hava Kuru-mu'na ait olan bina) altında ve Unkapa-nı'nda perakende satış yapılan dükkânları vardır. Ayrıca Rami'deki Toptan Gıda Sitesi diye andan tesislerde yer alan satış yeri ve gerek yurtiçinde pazarlanan, gerekse ihraç edilen tüm Koska Helvacısı ürünlerinin imal edildiği, Merter'deki fabrika işletmeye ait diğer birimlerdir.
Firma 1970'li yıllardan itibaren yoğunlaştırdığı ihracat çabalarında başardı olmuş, daha önceleri Avrupa'da helva pazarına Mağrip ülkeleri denilen Arap ülkeleri (Fas, Tunus, Cezayir) hâkimken, Koska'nın helva çeşitleri şimdi o ülkelerde aranır olmuştur. Susamın ezilmesiyle elde edilen tahinin şekerle ve çöğenle karışmasından yapılan tahinhelvasının en kalitelisi, gerek en iyi susamın Türkiye'de yetişmesinden, gerekse imalat usullerinde gösterilen özenden dolayı Türkiye'de yapılmaktadır. Koska Helvacısı'nın ürünlerine değin ilginç bir olay da, II. Dünya Savaşı yıllarındaki şeker yokluğunda kuru üzüm ve fındığın ezilmesiyle yapılan helva çeşidinin (fındık helva) halk tarafından çok tutulması olmuştu. Koska Helvacısı'nın özgün helva türleri arasında yer alan sakızlı kürek helvası, firmanın en tanınmış ürünüdür.
Koska Helvacısı bugün Hacı Adil Dindar Efendi'nin hayattaki iki oğlu Nevzat ve Mahir Dindar tarafından işletilmektedir.
İSTANBUL
KOSMİDİON
Bugünkü Eyüp'te, Kosmos ve Damianos adlı efsanevi azizlere adanmış Bizans dönemi manastın.
Kosmos ve Damianos Manastırı olarak
Laleli'deki
Koska
Helvacısı'ndan Vı, bir görünüm. || Nazım Timuroğlu, S 1989
da bilinirdi. Günümüze ulaşmış herhangi bir kalıntısı yoktur.
5. yy'da ortaya çıkan tümüyle Konstan-tinopolis'e ait bir efsaneye göre Kosmos ve Damianos adlı iki hekim mucizeler yaratarak hastaları iyileştirmeleri ile ünlüydü. Kiliseye adlarını veren azizlerin kimliklerine ilişkin üç tez vardır. Bunlardan birine göre Teodote adlı bir Asyalının o-ğulları olup olağan şekilde ölmüşlerdi. İkinci rivayete göre, Roma'da Carinus (hd 283-284) tarafından idam edilmişlerdi. Son rivayete göre ise, Arabistanlıydılar ve Di-ocletianus (hd 284-305) döneminde Kilik-ya'da (Çukurova) öldürülmüşlerdi. Son i-ki versiyon onları "din şehidi" kabul etmekteydi.
5. yy'dan itibaren sayısız yazar bu şehitlerle dgdi öyküler yazdı. Kosmos ve Da-mianos'un ünleri 1300'lü yıllara dek sürdü. Efsane Bizans dışına taştı ve söz konusu öyküler Latince, Ermenice, Gürcüce başta olmak üzere çeşitli dillere çevrildi.
Başkentte Kosmos ve Damianos'a adanmış iki kilise vardı. Bunlardan biri Zeug-ma(->) mevkiinde, diğeri ise Kosmidion' da (Eyüp) idi. Kilisenin adına ilk kez 6. yy kaynaklarında rastlanır. Buna göre II. Te-odosios(->) döneminde (408-450) yapılmıştı. Kilise, şehir surlarının dışında olduğundan, 626'daki Avar saldırısı sırasında tahrip oldu fakat 8. yy'da yeniden onarıldı. Kosmidion Manastırı 11. yy'da İmparator IV. Mihael Paflagon (hd 1034-1041) tarafından elden geçirildi, mermerler ve mozaiklerin kullanımı ile yeniden inşa edildikten sonra, hamamlar, çeşmeler ve çiçek tarhları ile zenginleştirildi. İmparator, 1041' de geçirdiği ağır bir hastalıktan sonra yaşamının son günlerinde Kosmidion'a taşındı, öldükten sonra da buraya gömüldü.
Kosmidion Manastırı'na, Paleologoslar dönemine (1201-1453) ait kaynaklarda değinilmiştir. Kilisenin 1453'e kadar varlığını sürdürdüğü de bdinmektedir. Öte yandan Kosmidion ile, VIII. MihaePin karısı İmpa-ratoriçe Teodora'nın yaptırdığı ve aynı a-zizlere adanmış bir başka kilise sıklıkla karıştırılmıştır.
Bibi. Janin, Eglises et monasteres, 285-289; G. P. Majeska, Russian Travelers to Constantinop-le in the Fourteenth and Fifteenth Centuries, Washington D.C., 1984, s. 331-333.
AYŞE HÜR
KOSTANTİN (Kapıdağlı)
(18. yy) Rum asıllı ressam. Doğum ve ö-lüm tarihleri bilinmiyor.
Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığfnda bulunan ve 18. yy'ın üçüncü çeyreğine tarih-lenen bir albümde birisi genç bir delikanlıyı, ötekisi genç bir kadını gösteren iki yarım boy portrede "Kostantin" imzası vardır. Bu portreler ressamın bilinen ilk eserleridir. Daha sonra III. Selim'in (hd 1789-1807) portresini yapmıştır. Topkapı Sarayı Resim Galerisi'nde bulunan bu büyük boy yağlıboya portrede (no. 17/30) "Kostantiniyye Kapıdağı" imzası ve sol üst köşedeki tuğranın altında 1218/1803 tarihi dikkati çeker. Bu portreyi çok beğenen padişah, ressama I. Osman'dan III. Selim'e kadar tüm
padişahların portrelerini sipariş etmiştir. Kostantin tarafından yapılan bu guvaş portreler bugün Topkapı Sarayı'ndadır. III. Selim'in isteği üzerine, portreler gravürlen-mek üzere Londra'ya gönderilmiş, fakat 1807'de tahttan indirilince sipariş durmuştur. Portreler daha sonra II. Mahmud'un emriyle 1815'te J. Young tarafından basılmıştır. Gravürler için hazırlanan bakır levhalar Topkapı Sarayı'na iade edilmiştir.
Kapıdağlı Kostantin, Osmanlı padişah portreciliğine yenilik getirmiştir. Daha önceki portrelerde, padişahlar bir sedire o-turmuş veya ender olarak at üstünde görünürdü. Bu seride ayakta duran padişahlar bir madalyon çerçeveye yerleştirilmiştir. Avrupa tarzındaki yarım boy portreler 3/4 profilden gösterilmiştir. Portrelerin altında başka bir çerçeve içinde padişahların yaşamından sahnelere yer verilmiştir. Bu kalıp 19. yy padişah portresine örnek o-luşturmuştur.
Kostantin'in, döneminde ün yapmış, başarılı bir portre ressamı olduğu anlaşılmaktadır. J. Young ondan "İstanbul'da yaşayan taşralı bir Rum ressam" diye söz eder ve sanatını çok över. Kökeni Kapıdağlı olduğu anlaşılan ressamın nerede yetiştiği bilinmemektedir. Ancak portrelerindeki doğal yüz ifadeleri, başarılı fırça tekniği ve kullandığı yumuşak ışık, onun Batı resim tekniklerini iyi bildiğini gösterir. Portrele-
rinde kıyafet ayrıntılarına büyük özen göstermesi, onun bu dönemde çok yaygın o-lan kıyafet albümlerini de resimlemiş olabileceğini düşündürür.
Dostları ilə paylaş: |