KIZ KULESİ
10
11
KIZ KULESİ
larında da İstanbul halkı yeni bir kıtlıkla karşılaşmış, yiyecek ve hattâ içecek sıkıntısı son hadde varmış, ihtikâr ve her türlü hileli yol mubah olmuş "Etin kıyyesi onse-kiz paraya, mumun tanesi bir paraya" çıkmış, ekmekler önce küçülmüş sonra bulunmaz olmuş; 18. yy, istanbul'da darlık ve kıtlıkla kapanmıştı. 1793'te istanbul'da kentin ihtiyacı olan zahireyi sağlamak üzere kurulan Zahire Nezareti iaşeyi düzenleme denemesi olmakla birlikte etkin sonuç vermemişti. 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında da İstanbul'a tahıl ulaştırılamamış, kentte kıtlık yaşanmıştı. Nisan 1805'te İstanbul'da yaşanan görülmemiş soğuk kış sırasında ve o yılın baharında da İstanbul sayılı kıtlıklardan birini geçirmişti.
İstanbul'da zaman zaman kıtlığı çekilen maddeler sadece tahıl ve et değildi. Kentte yakacak odun, kereste, halat, deri, yapağı, iplik gibi ihtiyaç malzemesi sıkıntısı çekildiği de olurdu. Ancak bu türden darlıklar daha çok arızi nedenlere, ulaşımın yapılamamasına veya diğer temel maddelerde olduğu gibi tüccarın irtikâbı vb nedenlere dayanır ve bir süre sonra çözümlenebilirdi.
Yine pirinç, kahve, zeytinyağı, sabun tersanelere gerekli zift, katran, reçine gibi maddelerde de İstanbul dışa bağımlıydı ve zaman zaman yolların kapanması, vurgunculuk, gemilerin batması veya yağmalanması gibi ikincil nedenlerle bu maddelerin darlığının yaşandığı da olurdu. 19. yy' da da, özellikle savaş dönemlerinde yaşanan darlık ve kıtlıklar artık kentin tüm tarihi boyunca alıştığı bunalımların bir uzantısıydı.
İstanbul, tarihinin her döneminde yoğun olan nüfusu, iç göçü kendisine çekme özelliği ve büyük ölçüde dışarıdan gelecek hammaddeye gereksinimiyle, kıtlıkları 20. yy'a kadar sık ve ağır yaşadı. 20. yy' da ve sonraki dönemde, hattâ günümüzde görülen belli malların zaman zaman ortadan kalkması türünden olaylar, farklı nedenlerin yol açtığı, farklı toplumsal ve ekonomik yapıdaki gelişmelerdir.
Bibi. S. F. Ülgener, Tarihte Darlık Buhranları ve iktisadi Muvazenesizlik Meselesi, ist., 1951; M. Akdağ, Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası, Ankara, 1975; ay, Türkiyenin iktisadi ve İçtimai Tarihi, I-II, İst., 1974; Y. Öz-kaya, XVIII. Yüzyılda Osmanlı Kurumlan ve Osmanlı Toplum Yaşantısı, Ankara, 1985; "istanbul", Yun Ansiklopedisi, V-VI, îst.,1982-1983; "İstanbul", İA, V/l; Tarih-i Naima, III; A. Tabakoğlu, Türk iktisat Tarihi, ist., 1986; (Al-tmay), Onaltmcı Asırda; (Altınay), Onbirin-ci Asırda; (Altınay), OnikinciAsırda-, (Altınay), Onüçüncü Asırda; L. Güçer, XVI-XVII. Asırlarda Osmanlı İmparatorluğunda Hububat Meselesi ve Hububattan Alınan Vergiler, ist., 1964; T. Güran, "The State Role in the Grain Supply of istanbul, The Zahire Nezareti, the Grain Administration 1793-1839", International Journal ofTurkish Studies, c. III, S. l (1984-1985); H. inalcık, The Ottoman Empi-re-The ClassicalAge-1300-1600, Londra, 1973; M. Kütükoğlu, Osmanlılarda Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İst., 1983; F. Belin, Türkiye iktisadi Tarihi Hakkında Tedkik-leı; ist., 1931.
İSTANBUL
KIZ KULESİ
Marmara Denizi'nin İstanbul Boğazı ile buluştuğu yerde, Üsküdar kıyısına yakın bir kayalık üzerine oturtulmuş olan yapı. Gerek bu konumu, gerekse masmavi sular üzerinde beyaz badanalı ve kuleli yapısının verdiği özgün görünümü sebebiyle, neredeyse İstanbul'un simgesi haline gelmiş ve pek çok tabloya konu olmuş bulunan bu ilginç deniz istasyonu binası, tarih boyunca çeşitli aşamalar geçirmiştir.
Mitolojide kulenin tarihi, önce efsane ile karışmış olarak görülüyor. İlk hikâye, Ovidius'un bir efsaneyi kaydetmesi ile başlıyor: Sestos'taki Afrodit Mabedi rahibelerinden Hero, Abidos Köyü'nden genç Le-andros'a tutulur. Genç âşık, her gece denizi yüzerek geçer ve sevgilisi ile buluşur. Bir fırtınada rüzgâr, kulenin fenerini söndürünce, yolunu şaşıran genç boğulur. Ertesi sabah cesedi bulunduğunda, Hero da kendini sulara atarak intihar eder.
Küçük Asya'da Sestos ve Abidos, Çanakkale Boğazı'na ait yerler olduğu halde, 18. yy gelip Batı dünyasında, "antikite modası" başlayınca, bu efsane tekrar ün kazanmış, fakat dikkatsiz yazarlar, onu İstanbul Boğazı'na uygulamışlar ve Hero' nün manastırı olarak da Kız Kulesi'ni ya-kıştırmışlardır. Böylece, İstanbul üzerine yazılmış en fazla literatür Fransız dilinde olduğu için, "Tour de Leandre" olarak adlandırılan kule, efsane ile gerçekte hiçbir ilişkisi olmadığı halde, birkaç yüzyıl, bu i-simle ün kazanmıştır. Kule, İstanbul'dan bahseden İngilizce eserlerde "Maiden's To-wer", Almanlarda "Mâdchen-Turm" olarak aynı doğrultuda şöhret yapmıştır.
Batı edebiyatındaki bu efsaneden başka, Türk edebiyatının masal türünde de Kız Kulesi'ni konu alan, özellikle semai kahvelerinde anlatılması geleneksel hale gelen bir hikâye vardır: Padişahın birinin çok kıskandığı kızını, bir falcının haber
Bartlett'in çizgileriyle Kız Kulesi, 19- yy. Pardoe, Bosphorus/'Nazım Timuroğlu fotoğraf arşivi
verdiği yılan tehlikesinden korumak üzere yaptırdığı bu deniz köşküne kapatması, ama günün birinde üzüm sepeti içinde gelen bir yılanın, sevgili prensesi sokup öldürmesi... Bu masalın bir başka türünü, Evliya Çelebi, Battal Gazi ile bağlantı kurarak nakleder: Bir kralın, Üsküdar'a yerleşen Gazi'den gizlemek istediği Üsküdar tekfurunun güzel kızını buraya kapatması; Gazi'nin Şam taraflarını fethettikten sonra dönüp, 700 serdengeçti ile Kız Kulesi' nin içindeki kızı, kralın hazinesi ile birlikte ele geçirmesi...
Masallar bir yana, tarihte, kulenin değilse de onun üstüne oturduğu kayalığın a-dının ilk kez geçmesi MÖ 4ll'de, Atina ile Sparta arasındaki savaş dolayısıyladır: Küçük Bizantion yanlış bir tercihle Sparta'yı tutunca, Boğaz'ın Avrupa kıyısı Sparta, Asya tarafı ise Atina egemenliğinde sayılmış fakat Sparta savaşı kaybedince, Atina, Bi-zantion'u hemen cezalandırmamış; önce Boğaz'a giriş ve çıkışları kontrol altına almayı ve bunu bir gelir kaynağı haline getirmeyi tercih etmiştir. Alkhibiades, bu kaya parçası üzerine bir gümrük istasyonu kurmuştur. Kaynaklar, bu aşamada kule çapında bir binadan bahsetmemektedir.
Bizantion Atina'nın egemenliğine girdikten sonra, bu kez Makedonya Kralı Fi-lip'in saldırı tehdidine uğrayınca, onu bu filodan korumak üzere Atina, 40 gemi ile bir donanmayı yardıma göndermiş; bu filonun komutanı Amiral Hares'in beraberindeki eşi hastalanıp Hrispolis'te (Üsküdar) ölünce, bir sunak yapılarak gömülmüştür. Bu anıt-mezar, mermer bir kaide ile bir sütundan ve üzerindeki bir öküz heykelinden oluşuyormuş. İstanbul'u biraz sistematik olarak incelemeye başlayan ilk eserlerde, bu sunağın bulunduğu yer olarak Kız Kulesi kayalığı gösterilir ve amiralin eşinin adına izafeten, burasının antikitede "Damalis ve Arcla" adını taşıdığına dair bilgiler yer alır. Damalis, eski
Grekçede "öküz", Arcla ise, "küçük kale" anlamındadır.
Boğaziçi'ni semt semt gezerek mitoloji ve şiir karışımı bir eser meydana getirmiş olan bir Levanten (A. Timonp ise, Damalis Anıtı'nın bu kayalıkta değil Üsküdar kıyısında olduğunu kaydetmiş ve Osmanlı döneminde daha sonra Paşa Limanı adını a-lan koya, başlangıçta Türkçede de "Öküz Limanı" adının verilmesini, buna kanıt o-larak göstermiştir.
12. yy geldiğinde, su seviyesindeki bu kayalığın, ilk kez belirgin bir yapıya kavuştuğu ise, kesindir. İmparator L Manuel Kom-nenos (hd 1143-1180), sürüp giden savaşlardan bir ara vakit bulup geçici barış dönemini yakalayabildiği bir tarihte, Marmara'ya bakan yeni yazlık saraylar yaptırıp bunları mobilyalarla (ve çok ilginç bir bilgi olarak, savaşlarını tasvir eden "tablolarla) süslerken artık zayıflayan devletinin başkentine, iki tane de savunma kulesi eklemiştir. Bunların birisi, Mangana Manastırı yakınında (Topkapı Sarayı kıyıları), öbürü Kız Kulesi'nin yerindedir. Bu bilgileri veren dönemin Bizans tarihçisi Niketas Honiates(->) daha önce Damalis adını taşıyan bu yerin, ilk kule böylece dikildikten sonra, "Arcla" (kale) adını aldığını belirtiyor.
Kız Kulesi ile ilgili olarak tarih kaynaklarında bir de zincir meselesi vardır. Kuleleri yaptıran İmparator Manuel Komnenos" un bunları zincirle birbirine bağladığı rivayet edilir. Amacı, hem başkente saldırı halinde, savaş teknelerinin bu noktadan kolayca geçmelerini engellemek, hem de gümrük vergilerini ödemeden kaçmak isteyen ticaret gemilerini hizaya sokmaktır. İki kule arasındaki açıklık oldukça fazladır. Bir zincirin bu arayı kapatabilmesi i-çin, araya ağır sallar atıp bunlara bağlamak çözümü uygulanmış olmalıdır.
14. yy'ın başında kule, bir daha "siyaset sahnesine" çıkıyor. O dönemde Osmanlı, Anadolu'da egemenliğim genişletmekte ve Balkanlar'a yayılma politikası gütmektedir. Sultan Orhan, Bizans prensesi Teodo-ra ile evlenerek "damat" olur.
Bizans tarihleri Sultan Orhan'ın (hd 1327-1361), Anadolu'dan Damalis'e (Üsküdar) kadar geldiğini, kayınbabası İmparator VI. İoannes Kantakuzenos'un da Kız Ku-lesi'ne kadar gelip oradan sahile elçiler gönderdiğini ve görüşmenin bu şekilde cereyan ettiğini kaydetmiştir.
Fatih'in şehri kuşatması sırasında, Bizans'a yardım etmek üzere Venedik'ten gelen bir filonun burada üslendiğine dair, Limnili Francis'in kroniğinde kayıtlı bir bilgi ile adını tarihte tekrar duyuran kule, fetihten sonra, yeni ve güçlü bir devletin güvenli başkentinde yerini alır ve genç Fatih, Manuel Komnenos'un kulesini yıktırarak burada kendi binasını yükseltir. Dönemin tarihçisi Tursun Bey, bu kaydı düşerken, "müstahkem bir kale"den bahsediyor.
İstanbul'un şematik planlarının en eskisi olan, 1400'ler sonunda C. Buondelmon-ti(->) tarafından çizilip 1520'ye doğru Va-vassore tarafından basılan desende, Üsküdar önlerinde bugünkü Kız Kulesi mevkiinde, ufak bir kale figürü yer alıyor. Bu,
Kız Kulesi
Nazım Timuroğlu, 1993
Fatih'in yaptırdığı bina olmalıdır. Daha sonraki Hünername minyatürlerinde de gözüken bu figür, yine bir taş kuledir, etrafı mazgallı duvarlarla çevrilidir. Ancak daha eski tarihli diğer desenlerden farklı olarak, üstünde sivri bir külah taşır ve çepeçevre pencereleri vardır.
1600'ler İstanbul'unun genel görünüşü üzerine en güvenilir resim sayılan, Fransız rahibi G.-J. Grelot'nun(->) yaptığı gravür-panoramada Kız Kulesi, dört köşe ve üstü mazgallı bir kale parçası şeklindedir. Yine 17. yy yazarı olan Evliya Çelebi'nin verdiği bilgi, "ku|enin karadan bir ok menzili mesafade, 4 köşe ve 80 sıra yüksekliğinde, 200 adım hacminde ve iki tarafa nazır demir bir kapısı olduğu, içinde diz-darlarıyle 100 adet muhafız neferinin, sahilde dizili 40 pare balyemez toplarının ve mükemmel bir cephanesinin bulunduğu" yolundadır.
Kulenin, 1510 depreminde epey zarar gördüğü ve I. Selim'in (Yavuz) (hd 1512-1520) emriyle onarıldığı anlaşılıyor. Fatih' ten sonra kulenin üstlendiği hizmetler, artık Roma ve Bizans dönemlerindeki gibi gümrük vezneliği, trafik amirliği ve izinsiz geçecek tekneleri durdurma istasyonluğu değildi. Sınırları Balkanlar üstünden başlayıp İran'a ve Arap Yarımadası'na uzanan yeni bir imparatorluğun tam güvenliği içinde kalan taht şehrinin bir süs biblosu haline dönüşmüş olan kule, bu rolüne uygun, yeni işlevler yüklenmiş bulunuyordu. Bunlardan birisi ve en baştaki, geceleri ve yoğun sisli gündüzlerde, gemilere yol gösterici bir fener olmaktı. İkincisi, fırtınalı günlerde, çevrede zor durumda kalan küçük teknelere çengel atarak onların kayalara çarpmasına veya akıntılara kapılıp sürüklenmesine engel olmaktı. Melling'in geniş bir panoramasında, buna ait bir ayrıntı a-çıkça görülüyor. Üçüncüsü, merasimlerde top atışıydı. Bu merasimler, şehre önemli bir devlet adamının ziyareti; yeni bir padi-
şahın tahta çıkışı; bayram günleri; hattâ hünkârın bir saraydan öbürüne geçişi veya saltanat kayıkları ile bir dizi halinde Boğaz'da gezintiye çıkışları gibi çeşitli tiptendi.
Kulenin bu fonksiyonlarına uymayan başka bir kullanım ise, yine saraydan çıkmıştı. Kellesi alınacak ya da uzak sürgüne gönderilecek devletlilerin bu yolculuklarında "ön istasyon" olma rolü, Kız Kulesi' ne de maalesef bir-iki kez verilmiş ve bu yolda ilk adımı, I. Mahmud (hd 1730-1754) atmıştır. Önceleri çok yüz verdiği Kızlara-ğası Beşir Ağa, davranışlarına dikkat etmez hale gelince, bir anda saraydaki odasından alınıp kendini önce Bostancıbaşı teknesinde, sonra Kız Kulesi'nde buluvermiş; ikinci bir "hatt-ı hümayun" geldiğinde, başı kestirilip teşhire konulmuştu. Tarihçiler, "Kızlarağasmın başının, Kız Kulesi'nde vu-rulmasındaki" "tarih cilvesine" işaret ederler.
İkinci olay, III. Osman zamanında, 1755 Mayıs'ına rastlar. Bu defaki kurban, değerli bir devlet adamıdır. Tahta geçinceye kadar bütün ömrünü bir-iki oda içinde, yarı hapis hayatında geçirdiği için sinirleri a-şırı bozuk, öfkeli ve kompleksli bir adam olan padişah, bir gün Sadrazam Hekimoğ-lu Ali Paşa'ya sinirlenir ve onun devlet o-nurunu koruyan bir cevabı üzerine, paşayı Kız Kulesi'ne hapsettirir. Devreye Valide Şehsuvar Kadın girerek vezirin Kıbrıs'a sürgüne yollanmasını sağlar.
Lale Devri'nde 1719'da alevli fenerlerin-deki yağların kuvvetli bir rüzgârda tutuşması ile yanıp harap olan kuleyi, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, 1725-1726'da yükseltmiş; bu kez, üstüne camlı bir köşk oturttuğu gibi, kubbeyi de kurşunla kaplatmıştır. 1830'larda kule, kolera salgınında, karantina hastanesi olarak kullanılmıştır. Kulenin (1943'te içten betona çevriliş operasyonu hariç), son büyük onarımı, II. Mahmud dönemindedir (1808-1839). Kapı üzerinde üçgen bir çerçeve i-
KIZ MESLEK LİSELERİ
12
13
KT7TT.HAN
cinde yer alan ve ünlü hattat Rakrm'ın yazısı ile mermere oyulmuş 1248/1832-33 tarihini ve padişahın tuğrasını taşıyan kitabe, bunu yeterince belgelemektedir.
Kız Kulesi'ne güzelliğini veren unsur, üstündeki dilimli barok kubbesi ve onun üstündeki uzun bayrak direğidir. Bu üslup, II. Mahmud onarımının işi olmalıdır. T. Al-lom'unC-) ve W. H. Bartlett'in(-0 18301ar sonunda çizdikleri gravürlerde ışık elemanı, kubbe dışında kale üstüne ve köşeye oturtulmuş, belki altıgen, ayn bir büyük fener olarak gözüküyor. Bugünkü durumdan tek farkı, bu "ekstra lamba"dır.
Cumhuriyet döneminde kule artık donanma toplarıyla selamlama gibi saltanata bağlı işlevlerini yitirmiş, sadece bir deniz feneri fonksiyonuyla kalmıştır. Kız Kulesi de, II. Dünya Savaşı'nın sıkıntılı günlerinde bile tamir görmüş, içten çürümüş olan ahşap yapısı yenilenmiş, 1943'te, i-çerisi betonla çevrilmiştir.
1964'te Ulaştırma Bakanlığı, kuleyi Milli Savunma Bakanlığı'na devretmiş, Milli Savunma, kendisine bağlı bir birim olan Boğaz Komutanlığı'na vermiş ve kule askeri yönetimde 17 yıl kadar kalmıştır. 1982'de tekrar Denizcilik işletmeleri kullanımına bırakılan bina, bir ara siyanür deposu yapılmış ve Deniz Yolları Işletmesi'ne ait siyanür şişeleri, ambarlarda yer kalmayınca buraya yığılmıştır.
Kız Kulesi bu yıllarda, istanbul Boğa-zı'ndan geçen gemilerin problemsiz yol almaları amacıyla Denizcilik işletmeleri tarafından bir "ara istasyon" olarak kullanılmıştır.
1992 sonlarında radarlar, jeneratör sistemi ve diğer aksam sökülüp götürülerek Kız Kulesi tahliye edilmiştir. Halen en üst kat dışındaki diğer bütün hacimler boştur. Bina harap durumdadır.
Çeşitli yönetimlerin kullanımı ve boşaltması sırasında içerisi epeyce tahrip e-dilen kule, hüviyetine ve saygın kişiliğine uygun yeni bir fonksiyon verilmesini, bunun için önce ciddi bir onarımı ve son 30-40 yılda içeriden eklenmiş olan kaba betonlardan kurtarılmayı beklemektedir. 1990' lar başında bir grup aydın, edebiyatçı ve grafiker, kule ile ilgilenerek şiir günleri gibi çeşitli etkinlikler düzenlemeye başlamış-
lardlr' ÇELiK GÜLERSOY
KIZ MESLEK LİSELERİ
ilki 1933'te Cağaloğlu Kız Enstitüsü olarak açılan, daha sonra kız meslek liseleri adını alan istanbul'daki okullar. 1993'te istanbul'da hizmete açık olan 24 kız meslek lisesi bulunmaktadır. Cumhuriyet'ten önce istanbul'da açılmış bulunan kız sanayi mekteplerinin(->) yerine açılan kız meslek liselerinin ilki Cağaloğlu Kız Enstitüsü' dür. 1933'ten sonra istanbul'daki eski kız sanayi mektepleri ile kız sanat okullarının yerine "kız enstitüsü" adıyla ve çeşitli meslek dallarında programlara dönük okullar açıldı, istanbul'daki ilk kız enstitüsünün programında moda, çiçek, biçki dikiş bölümleri vardı, ilk dönemde ilkokula dayalı 3 yıllık ve ortaokul düzeyindeki kız sa-
nat okulları ile yine ilkokula dayalı 5 yıllık kız sanat enstitüleri bünyelerinde anaokulları da vardı. Milli Eğitim Şûrası kararlarına bağlı olarak bu okulların kız meslek liselerine dönüştürülmesi 1970'li yıllarda hızlandı. Bu okullara bulundukları semt adıyla birlikte "kız meslek lisesi" denildi ve lise eşiti sayıldı. 1980'den sonra bunlardan, atölyeleri uygun olanlarda ayrıca kız teknik liseleri faaliyete geçirildiği gibi bazılarının bünyesinde de Anadolu meslek liseleri açıldı. Bunlar mesleki ağırlıklı ve yabancı dil öğretimi veren kurumlardır. Ortaokul üstü lise düzeyinde kız meslek liseleri, yine ortaokul üstü l yıl hazırlık (yabancı dil) ve 3 yıl lise olmak üzere 4 yıllık Anadolu meslek liseleri ile ortaokul üstü 5 yıl süreli Anadolu kız teknik liselerinde çok çeşitli mesleki programlar uygulanmaktadır. Bu programların başlıcaları giyim, grafik, elektronik, ev yönetimi-bes-lenme, el sanatları, deri hazır giyim, çocuk gelişimi, cam işlemecilik, büro yönetimi ve sekreterlik, bilgisayar, besin teknolojisi (pastacılık, gıda kontrol ve analizleri, kurum beslenmesi), restorasyon, seramik, tekstil-iplikçilik, nakış, örme hazır giyim, kuaförlük (cilt bakımı ve epilasyon, saç bakımı ve yapımı), ciltçilik, iç mekân düzenleme, hazır giyim ve resim branşlarıdır. Branşların belirlenmesinde istanbul'daki sanayi çevrelerinin görüşleri alındığı gibi kentin yoğun nüfus artışı da dikkate alınmaktadır. Ayrıca okul-sanayi işbirliği programları da yaygın bir biçimde uygulanmaktadır. Örneğin kuaförlük eğitimi veren bir kız meslek lisesinin öğrencileri uygulama çalışmalarını öğretmenlerinin gözetiminde kentteki kuaförlerin yanında yapmaktadır. Adlarında "kız" sözcüğü geçmekle birlikte bu okulların çoğunda karma eğitim vardır ve sınavla erkek öğrenciler de alınmaktadır.
istanbul'daki kız meslek liseleri ile bunların bünyesindeki kız teknik liseleri, Anadolu kız meslek liseleri ve Anadolu kız teknik liselerinde 1990-1991 öğretim yılından itibaren, ders geçme ve kredi sistemi uygulaması başladı. Buna göre kız meslek liseleri 6 dönemde 27 programda 203, kız teknik liseleri 8 dönemde 4 uygulama programı ile 236, Anadolu kız mes-
Moda'daki
Kadıköy Kız
Meslek Lisesi.
Bamı Kutun/
Obscura, 1994
lek liseleri 6 dönemde 20 uygulama programı ile 211, Anadolu kız teknik liseleri ise 8 dönemde 5 uygulama programı ile 268 mezuniyet kredisi sağlamaktadır. Bu okulların tümü ortaokula dayalı lise dengi eğitim kurumlarıdır. Anadolu kız meslek ve Anadolu kız teknik liselerinde bir kısım dersler Almanca ve ingilizce yapılır. 1993-1994 öğretim yılı itibariyle istanbul'da 25 kız meslek lisesinde toplam 7.468 öğrenci mesleki öğrenim görmekte olup bu okullarda 67 idareci ve 947 öğretmen çalışmaktadır, istanbul'daki kız meslek liseleri şunlardır: Bakırköy Kız Meslek Lisesi, Bahçelievler Siyavuşpaşa Kız Meslek Lisesi, Beykoz Geleneksel Türk Sanatları Kız Meslek Lisesi, Beyoğlu Ayşe Ege Kız Meslek Lisesi, Beşiktaş Levent Kız Meslek Lisesi, Beşiktaş Rüştü Akın Anadolu Kız Meslek Lisesi, Ortaköy Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi (yatılı), Eminönü Cağaloğlu Kız Meslek Lisesi, Büro Yönetim ve Sekreterlik Anadolu Kız Meslek Lisesi, Fatih Selçuk Kız Meslek Lisesi, Fatih Sultanselim Kız Meslek Lisesi, Eyüp Haydar Akçelik Kız Meslek Lisesi, Kadıköy Kız Meslek Lisesi, Küçükçekmece Kız Meslek Lisesi, Çatalca Kız Meslek Lisesi, Silivri Kız Meslek Lisesi, Maltepe Kız Meslek Lisesi, Sarıyer Kız Meslek Lisesi, Sefaköy Kız Meslek Lisesi, Sultanbeyli Kız Meslek Lisesi, Şişli Nişantaşı Rüştü Uzel Kız Meslek Lisesi, Ümraniye Kız Meslek Lisesi, Üsküdar Mithatpaşa Kız Meslek Lisesi, Yalova Kız Meslek Lisesi, Zeytinburnu Kız Meslek Lisesi.
Bibi. Kız Teknik Öğretimde Gelişmeler, II, Ankara, 1993; Kız Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü, Ankara, 1993; Mesleki ve Teknik Öğretim Okuttun Rehberi, ist, 1994.
KUTLUAY ERDOĞAN
KIZ SANAYİ MEKTEPLERİ
İlki 1869'da Yedikule'de açılan ve yetişkin kızlara el becerisine dayalı sanat eğitimi veren kurs nitelikli okullar. "Inas Sanayi Mektepleri" adıyla da anılmıştır.
Tuna valiliği sırasında Rusçuk'ta başlattığı yenilikçi eğitim uygulamalarını istanbul'da da gündeme getiren Midhat Paşa' nın önerisi ile 18ö9'da kimsesiz kız çocukları için Yedikule'de ilk sanayi mektebi a-
çildi. 50 kızpğrencinin alındığı bu okulda Tophane-i Amire'nin gereksinimi olan elbiseler dikiliyordu. Yedikule'deki Baruthane binasında faaliyet gösteren askeri dikim sanayiine dönük bu okulda okuma yazmadan çok el becerisi kazandırma amaçlı bir program uygulanıyordu. Buna koşut olarak Maarif Nezareti de 1878'de Üsküdar' da, 1879'da da Aksaray'da ve Cağaloğlu'n-da yeni birer kız sanayi mektebi açtı. Bunlar yatılı statüde ve okuma yazma eğitimine daha çok önem veren programlara sahipti. 1884'te Yedikule'deki ilk kız sanayi mektebi kapatılarak öğrencileri bu okullara kaydırıldı. Aynı yıl kız sanayi mektepleri için 5 sınıflık ders programı hazırlanarak yürürlüğe kondu ve bir yönetmelik yayımlandı. Programa göre, 1. sınıfta usul-i cedide veçhile elifba, Kuran-ı Kerim, dikiş, el örmesi; 2. sınıfta akaid-i diniye, risa-le-i ahlak, yazı, nakış, kasnak, resim; 3. sınıfta muhtasar kavaid-i Osmaniye, imla, muhtasar ilm-i hesap, kaneva, biçim, resim; 4. sınıfta muhtasar tarih ve coğrafya, malumat-ı nafia, yazı ve inşa, çiçek, biçim ve dikişin envai; 5. sınıfta, ilm-i tedbir-i menzil, hıfzısıhha, dikiş ve resim, biçimin envai dersleri vardı. Ayrıca sınıflarda elişleri çalışmaları sırasında suzenî, oya ve yazma
gibi eski istanbul el sanatlarına, son sınıflarda ise piyano ve musiki-i Osmani eğitimlerine de yer verilmekteydi. Bu okullara alınan kız öğrencilerde yetim ve yoksul olma koşulu aranıyordu. Öğrencilerin tüm gereksinmeleri okullarca karşılanmaktaydı. 1900'de kız rüştiyeleri ile eşitlenen kız sanayi mekteplerine yeni dersler kondu. O yıl Cağaloğlu Kız Sanayi Mektebi'nde 86'sı yatılı 94'ü gündüzlü 180 öğrenci vardı. Aksaray Kız Sanayi Mektebi ise tamamen gündüzlüye çevrilmiş olup 156 öğrenci okuyordu. 1913 te kız sanayi mekteplerinin programları daha da genişletilerek hesap, Fransızca, musiki, ulum-i diniye, Türkçe, usul-i defterî, hat, terbiye-i bedeniye, tamir, çamaşır yıkama gibi dersler eklendi. 1912'de Üsküdar Kız Sanayi Mektebi kapatıldı, bunun yerine daha modern bir program uygulayan Kız Sanat Mektebi açıldı. Burada Belçika metodu ile konfeksiyon ve beyaz işler şubeleri vardı. Okula Almanya'dan yönetici ve öğretmenler getirilmişti. Bu okul 1920'de Üsküdar Inas Sultanisi'ne dönüştürülmüştür. II. Meşru-tiyet'teki yenilikler sırasında Cağaloğlu'n-daki kız sanayi mektebi Sultanahmet'teki Tunuslu Mahmud Paşa Konağı'ndan önce Tevfik Paşa Konağı'na, buradan Çarşam-
Günümüzde Cağaloğlu Kız Meslek Lisesi olarak
kullanılan eski Kız Sanayi Mektebi. Turgut Erhişi/ Obscura, 1994
ba'daki Said Paşa Konağı'na, daha sonra Çapa'da Derviş Paşa Konağı'na, en son Aksaray'da Sinekli Bakkal'daki bir binaya, son olarak da Saraçhanebaşı'ndaki Kırmızı Konak'a taşındı ve Selçuk Kız Sanat Mektebi adını aldı. Bu okullar, Cumhuri-yet'in ilanından sonra ilkin kız enstitüleri, daha sonra kız meslek liseleri(->) adım almıştır.
Bibi. Ergin, Maarif Tarihi, II, 686 vd; F. R.
Unat, Türkiye Eğitim Sisteminin Gelişmesine Tarihi Bir Bakış, Ankara, 1964, s. 80e, 80f, 141, 148, 149.
İSTANBUL
KIZIL HAN
Eminönü'nde Rüstem Paşa Külliyesi yakınında, Hasırcılar Caddesi ile Kalçın Sokağı köşesinde bulunan yapı, Kızılhan Sokağı ile Burmalı Han'a(->) komşudur.
Kitabesi olmayan ve ilgili kaynaklarda yer almayan yapıyı, yapı malzemesi, plan kuruluşu, mimari özellikleri göz önüne a-lınarak 16. yy'm ilk yarısına tarihlemek mümkün görülmektedir.
Kapalıçarşı bölgesi ticaret hanlarından hemen hemen muntazam kare plan semasıyla ayrılan yapının dört yönden sokakla çevrili oluşuyla da özel bir parselde inşa edildiği anlaşılmaktadır.
Yapının Kızılhan Sokağı'na açılan cephesinde yer alan kapısı, beşik tonozlu geçide avluya bağlanır. Bu geçidin iki yanında iki yuvarlak, bir sivri kemer görülür. Avlu revakları dörder kemerli açıklıklar şeklinde olup, tuğla-derz dokulu sivri kemerlidirler. Zemin kat revaklarma açılan mekânlar birer kapı ve pencereye sahiptir. Büyük değişikliklerle günümüze gelen zemin katta örtü sisteminin tonoz olduğu anlaşıla-bilmektedir.
Girişin revak altına açıldığı yerde iki yandaki taş merdivenlerle üst kata ulaşılır. Bu katta revaklar çapraz tonoz örtülü, mekânlar ise kubbe ile örtülüdürler. Ancak mekânların örtü sisteminin zaman içinde değiştiği görülmektedir.
Kızıl Han'ın Kalçın Sokağı'na bakan cephesi dışındaki üç cephesi, zemin mekânları dışında, dış cephelerinde birer sıra dükkân hacimlerine sahiptir. Bu dükkânlar değişikliklerle günümüze ulaşmıştır. Kızılhan Sokağı cephesinde dükkân sırası arasında yer alan profilli taş kapı, diğer ticaret hanlarının girişlerinden farklı bir görünüşe sahiptir. Dükkân sırası üzerindeki cepheler moloz taş ve tuğla-derz duvar dokusuna sahiptir. Bu cephe, yüzeyinde her mekâna ait ikişer pencere açılmak suretiyle ifadelendirilmiştir. Pencereler kesme taş söveli, dikdörtgen şekilli olup, üzerlerinde tuğla-derz dokulu yuvarlak kemerlere sahiptirler. Mekânlara ait birer çift pencerenin orta ekseninde bulunan birer küçük pencere, üçlü pencere kuruluşuna işaret eder. Ana cephe üstten tuğla kirpi saçak bordürüyle sınırlanır.
Yapının Kalçın Sokağı'na bakan cephesi zeminde az derin açıklıklar olmasına rağmen dükkanlı değildir. Bu cephenin Hasırcılar Caddesi tarafında görülen dışa taşma, üst katta 12 konsol taşıyla üst kat ha-
Dostları ilə paylaş: |