MAVRİANOS REVAĞI
310
311
MAVİLER VE YEŞİLLER
1865'te koleradan öldü. Ölümünden sonra 1869'a kadar kendi adına Antoine Zel-lich'in idaresinde matbaayı ailesi çalıştırdı.
BibL BOA, UÇ. Maarif, no. 2493/1. 2905, 3425, 4600, 6347 ile MAD, no. 7917, s. 14; G. B. To-derini, De la litterature deş Turcs, Paris, 1789; Tarih-i Peçevî, I, 107; Tarih-i Vâsıf, XXVI-XXVII ile 132-133; Tarih-i Lutfî, X, 110-112; Aynî, Divan, İst., 1258/1842; L. Pingaud, Cho-iseul Gouffier. La France en Orient sous Lo-uisXVJ, Paris, 1887; F. Babinger, Stambuler Buchwesen im IS.Jahrhundert, Leipzig, 1919; İhsan (Sungu), "Mahmud Raif Efendi ve Eserleri", Hayat Mecmuası, S. 16 (1927), s. 9-12; İhsan (Sungu), "İlk Türk Matbaasına Dair Yeni Vesikalar", ae, S. 73 (1928), s. 9-15; S. N. Gerçek, Türk Matbaacılığı, I, İst., 1939; (Altı-nay), Onikinci Asırda; Fevzi (Kurtoğlu), "Türkiye'de Matbaacılığın Nasıl Başladığını Gösteren Bir Vesika", Resimli Şark, S. 42 (1934), s. 14-15; S. iskit, Türkiyede Neşriyat Hareketleri Tarihine Bir Bakış, İst., 1939; H. Deherain, La vie de Pierre Rufin, Orientaliste et diploma-te (l 742-1824), Paris, 1929; O. Ersoy, Türkiye'ye Matbaanın Girişi ve ilk Basılan Eserler, Ankara, 1959; N. Berkes, "İlk Türk Matbaası Kurucusunun Dini ve Fikri Kimliği", Belleten, S. 104 (1962), s. 715-737; W. J. Watson, "İbrahim Müteferrika and Turkish Incunabula", Journal of American Oriental Society, c. 78 (1968), s. 435-441; J. Baysal, Müteferrika'dan Birinci Meşrutiyete Kadar Osmanlı Türklerinin Bastıkları Kitaplar, ist., 1968; S. N. Gerçek, Türk Taş Basmacılığı, İst., 1939; G. Zel-lich, Notice historique sur la lithographie et sur leş origines de son introduction en Turquie, ist., 1895; Hayreddin Nedim, Vesaik-i Tarihiy-ye ve Siyasiyye, İst., 1328/1908, s. 73-74; X. Bianchi, "Bibliographie", Journal Asiatique, seri IV, c. 20 (1852), s. 248-249; J. Rohnström, "The Turkish Incunabula", Turcica et Orienta-lia, I (1988), s. 121-138; K. Beydilli, "ilk Mühendislerimizden Seyyid Mustafa ve Nizam-ı Cedid'e Dair Risalesi", TED, S. 13 (1987), s. 387-429; İ. E. Erünsal, Kütüphanecilik ile İlgili Osmanlıca Metinler ve Belgeler, II, ist., 1990; T. Kut, "Dârüttıbâa", DtA, IX, 10-11;
TURGUT KUT
Tanzimat'tan Bugüne
1839'da Tanzimat'ın ilanıyla Türkçe dışındaki dillerde baskı yapan özel basımev-lerinin hızla arttığı görülür. 1840'ta kurulan Ceridehane, yarı resmi bir gazete o-lan Ceride-i Havadis'i basmak için kurulmuştur. Basımevi kurmak Babıâli'nin iznine bağlı olduğundan, Türkçe kitap, dergi basacak matbaalara izin çıkmıyordu. Bunun yerine, Matbaa-i Âmire'de masrafım ödeyenlerin kitaplarını basması yöntemi getirildi. Böylelikle ilk elden kontrol sağlanmış oluyordu. Ama Türkçe dışı bası-mevlerinin kontrol haricinde kalması, siyasi rahatsızlık yarattığından, basın sansüründen önce basımevi kontrolü yasalaştınldı. 26 Ocak 1857 tarihli ilk matbaa nizamnamesi, 1888 ve 1894'teki düzenlemelerle daha da sertleştirildi.
Kırım Savaşı'ndan sonra (1856) istanbul'da basımevlerine artan ilgi, bunların ürünlerinin de artmasına ve büyük bir yoğunlukla taşraya akmasına yol açtı. Teknik açıdan da elle çalıştırılan baskı makinelerinin yerini yavaş yavaş buharla çalışan makineler almaya başladı.
1831'e kadarki baskı makineleri, Avrupa'dan ithal edilen ve Gütenberg'in bulduğu teknolojiden pek farklı olmayan makinelerdi. Yerli katkı daha ziyade harf kes-
me ve dökme alanında oluyordu. Bu alanda Osmanlı baskı ustalarının Avrupa'yı aştıkları bile söylenebilir. Taşbasmacılığı bu dönemde de yaygınlığını sürdürdü, istanbul'daki iranlıların basımevleri de genellikle taşbasması yöntemini kullanıyordu. 1899'da bile Defter-i Hakani Basımevi için bir litografi makinesinin getirilmesi, bu yöntemin Avrupa'da gözden düşerken bizde benimsendiğini kanıtlar. 1874'te yapılmış ve Harbiye Nezareti'nin harita baskıları için Almanya'dan getirtilmiş bir taşbas-kı makinesi de orada 1980'lere kadar kullanılmıştır. Bu araç halen Basın Müzesi'n-de(->) teşhir edilmektedir.
Ebüzziya Tevfik'in(-0 1882'de kurduğu Matbaa-i Ebüzziya, II. Abdülhamid'in maddi desteğiyle kurulan Servet-i Fünun dergisinin de yayımlandığı Ahmed îhsan Matbaası ile Malumat'm yayımlandığı Tahir Bey Matbaası gibi basımevlerinin dönemin en son model makinelerini ithal etmesiyle, istanbul'dan dünya standartlarına yakın nitelikte baskılar çıkmaya başladı. Bu yıllarda elle dizmenin yerini yavaş yavaş linotip dizgi makineleri de almaya başlamıştır.
1908'de II. Meşrutiyetle bareber gelen hürriyet havası, basımevlerinin de gelişmesine yol açtı. Bir yandan istanbul'a yeni makineler ithal edilirken diğer yandan İstanbul'un eski makineleri taşraya gönderilmeye başlandı. Baskı makinelerinin e-lektriğe geçme süreci de hızlandı. Bu gelişme 1911'den sonra birbirini izleyen savaşlar ve I. Dünya Savaşı sırasındaki malzeme kıtlığı sebebiyle frenlenmiş, matbaaların üretimleri de azalmıştır. Mütareke dönemindeki geçici canlanmanın ardından, istanbul'un kurtuluşuyla başlayan azınlık göçü yeni bir durgunluk devri yaratmış ve Galata-Beyoğlu bölgesi, basımevleri açısından önemini yitirmiştir.
Cumhuriyet sonrasında harf devrimi, basımevleri için yeni bir dönem açtı. Devletin mali desteği basımcılığın gelişmesine ortam hazırladı. Elle dizmenin yerini tamamen linotiplerin alması ve düz baskıdan rotatife geçiş hızlandı. Böylece İstan-
Taşbasması tekniğiyle bir forma kalıbı.
Nurdan Sözgen, 1994/ TETTV Arşivi
bul bir kez daha matbaacılıkta ülkenin öncülüğünü aldı. II. Dünya Savaşı sonrasındaki durgunluğun ardından çokpartili sisteme geçiş ve liberal ekonomiye yöneliş, basımevlerinin sayıca ve kalitece yükselmesini sağladı. Bir yandan ofset sisteminin bütün gazetelerce benimsenmesi, diğer yandan dünya standartlarına uymak üzere ambalaj sanayiinin gelişmesine paralel olarak Avrupa'da çalışan vatandaşlarımızın perakende işler için en son model baskı makineleri getirmeleri, bu sanayinin kökten değişmesi sonucunu verdi. Dizgide, renk ayrımında, baskıda elektronik sistemlere geçilmesiyle elde edilen üstün kalite, reklamcılık ve dergicilik alanlarında dünya düzeyine erişilmesini sağladı.
Sayısal döküme gelince, 1729-1875 arasında 90, 1876-1892 arasında 110,1892-1907 arasında 100,1908-1917 arasında 250,1918-1928 arasında 170, 1928-1938 arasında 115 matbaanın faaliyet gösterdiği tespit edilmektedir. 1973'te 685'e, 1979'da 800'e ulaşan bu sayı günümüzde 1.000'i aşmıştır.
Bibi. O. Koloğlu, Basımevi ve Basının Gecikme Sebepleri ve Sonuçlan, ist., 1987; M. Alpay, Harf Devriminin Kütüphanelerde Yansıması, ist., 1976; S. iskit, Türkiye'de Matbuat Rejimleri, ist., 1939; ay, Türkiye'de Neşriyat Hareketleri Tarihine Bir Bakış, ist., 1939.
ORHAN KOLOĞLU
MAVRİANOS REVAĞI
bak. DOMNİNOS REVAĞI
MAVİLER VE YEŞİLLER
4. yy'dan itibaren Konstantinopolis Hippod-rom'unda(->) yapılan ve başkent halkıyla saray mensuplarının en gözde eğlencesi olan, Roma tarzı araba yarışlarının takımlarından (Latince "factio", Yunanca "de-mos") en çok taraftara sahip olan ve siyasi açıdan en önemli ikisinin adı.
Özellikle 5-7. yy'lar arasında başkent politikasında çok önemli rolleri olan bu takımlar, Roma döneminde Beyazlar (Le-ukoi), Kırmızılar (Rousioi), Maviler (Vene-toi) ve Yeşiller (Prasinoi) adıyla dört gruba ayrılmışlarsa da, Bizans'ta ilk iki grubun zamanla etkinliğini ve taraftarlarını kaybetmesi ya da diğerlerinin içinde erimesi sonucu, Maviler ve Yeşiller şeklinde iki ana grup olarak kalmışlardı.
Söz konusu yarışçı takımların asıl fonksiyonları, spor etkinliklerinde bulunarak halkı ve saray mensuplarını eğlendirmekti. Zamanla buna eklenen sosyal ve siyasal işlevler sonucu Maviler ve Yeşiller Konstantinopolis başta olmak üzere tüm imparatorlukta siyasi bir hüviyet kazandılar ve halk kitlelerini yönlendirme özelliği edindiler. Bu takımlar aynı zamanda kuşatmalar sırasında kentin savunmasına yardımcı olurlar, surların onarımında çalışırlar ve bir çeşit şehir milis gücü gibi davranırlardı.
Konstantinopolis Hippodrom'u, Roma' daki forum ve Atina'daki agora gibi halkın imparatorla karşılaşabileceği neredeyse tek mekân olarak, kitlelerin siyasi tutumlarını açıkladığı yerlerdi. Söz konusu siyasal gruplar kendi yarışçılarım hazırlar,
yarışları izleyen halk da bunlardan birini desteklerdi. Gösteriler sırasında yapılan tezahüratın biçimi ve şiddeti halkın saray politikalarına tepkisi hakkında önemli bir fikir verir ve merkezi iktidar bu siyasal grupları ve bunların oluşturdukları kampları birer güç odağı olarak göz önüne almak, birini desteklemek zorunda kalırdı. Böylece Maviler ve Yeşiller bazen iktidarı, bazen de muhalefeti temsil ederlerdi. Siyasi parti olgusu, feodalitenin yıkılmasından (burjuva sınıfının devrimlerinden) sonra açılan çağla yani siyasi tarih dediğimiz partili siyaset döneminin başlamasıyla ortaya çıkmış olmakla birlikte, Maviler ve Yeşiller, çağdaş anlamda olmayan, o zamana özgü, bir çeşit siyasal parti şekillenmeleriydi. Bu siyasal gruplara devlet hazinesinden para yardımı yapıldığı gibi, TeofilosO) (hd 829-842) ve III. Miha-el(-») (hd 842-807) gibi imparatorlar da yarışlara bizzat araba sürücüsü olarak katılmışlardı.
Yarışlar zamanla imparatorluğun her tarafına yayıldıysa da, büyük ölçüde başkente ve yakın çevresine has bir faaliyet olarak kaldı. Sabah ve öğleden sonra iki bölüm halinde yapılan yarışlarda genellikle dört atın çektiği hafif arabalar kullanılırdı. Sık sık şehir ve grup değiştiren yarışçılar, mesleklerine 10'lu yaşlarda başlar ve bu işi yaklaşık 30 sene kadar sürdürürlerdi. Sirk gruplarının en gözde olduğu 6. yy'da şampiyon yarışçıların heykellerinin Hippod-rom'a dikildiği, portrelerinin şeref locası olan Katisma'ya asıldığı bilinmektedir. I. Anastasios dönemi (491-518) yarışçılarından Porfirios'un ünü bütün Bizans dönemine yayılmıştı. 6. yy yazarı Prokopios(->), Maviler ve Yeşiller hakkında ayrıntılı bilgiler verir. Buna göre yarış grupları kendi renklerini taşıyan baş bantları takarlar, sakal ve bıyıklarına dokunmazlar, saçlarını Hun tarzında şakaklarda kalacak kadar kısaltıp geri kalan kısmın uzun bırakılması şeklinde kestirirlerdi. Halka göre çok şık sayılan yarışçılar omuzları geniş tutulduğu için onları olduğundan heybetli gösteren, yine Hun tarzı gömlekler giyerlerdi. Akşamları karanlık basınca pelerinleri altında sakladıkları kılıçlarıyla tehdit ettikleri soyluları soyar, hattâ susturmak için öldürürlerdi. Prokopios'un biraz da yanlı anlatımlarından anlaşıldığına göre, I. İusti-nianos döneminde özellikle Maviler kent yaşamı için önemli bir tehdit haline gelmişti. Hippodrom'da taraftarları kendilerine ayrılan özel yerlerde oturan bu yarış e-kipleri kendi müzik aletlerine, korolarına, kendi ahırlarına sahiptiler. Bazı kaynaklarda Maviler ve Yeşillerin Konstantino-polis'te ayrı mahallelerde yerleştikleri kaydedilir.
5-7. yy'larda Konstantinopolis'te siyasal ve toplumsal yaşama damgalarını vuran Maviler ve Yeşiller, öylesine güç kazanmışlardı ki, imparatorları tahttan indiriyor ya da sıradan kişileri Bizans tahtına çıkarabiliyorlardı. Bu grupların Yeşil ya da Mavi olarak ün yapmış imparator ve imparatoriçelere atfen, imparatorluk ailesinin yeni doğanlarına isim konu-
. lurken bazı baskılar yaptıkları bilinmektedir. Yeşiller erkek çocuklarında Teodo-sios'u, kız çocuklarında Eufemia ve Anas-tasia'yı, Maviler erkeklerde lustinianos, kızlarda ise Helena adını tercih ederlerdi.
7. yy'dan itibaren yalnızca Konstantinopolis'te düzenlenen Hippodrom yarışları, önemi giderek azalmakla beraber, 12. yy'ın sonuna dek monarşinin ayrılmaz bir unsuru olarak varlığını sürdürdü. 4. ve 5. yy devlet takvimlerine göre başkentte yarışlar için senede 66 tatil günü ve günde 24 yarıştan söz edilirken, 10. yy'a ait De Ceremonüs(-*) kitabı senede ancak bir düzine kadar tatil günü ve günde 8 yarış zikreder. Öte yandan tarihçi Simokattes'in 602' de sözünü ettiği 1.500 Yeşil, 900 Mavi yarışçı sayısı 10. yy'da birkaç 100'e inmiştir. (Ayrıca bak. Hippodrom.) 11. yy'da tekrar parlayan araba yarışları 12. yy'da Batı tarzı spor turnuvalarının moda olmasıyla önemini yitirdi, 1204-1261 Latin işgali sırasında ise tümüyle yok oldu.
Araba yarışçıları 8. yy'dan itibaren "de-marhoi" ya da halk arasında "dioiketai" denen liderler tarafından yönetildiler. Bazı kaynaklarda bu unvanın koro ya da teşci edenler (tezahüratçı) grubunu yönetenlere, diğer bazılarında ise "demoi" denen birliklerin komutanına ait olduğu ileri sürülür. "Demarhos"lar bir dizi yardımcı ve halkı coşturmakla görevli şair ve koro şe-fiyle birlikte seremonilere katılırlardı. 899' da Filoteos'un yazdığı Kletorologion adlı kitaba göre "faktionarioi" denen Maviler ve Yeşiller ile "mikropanitai" denen Kırmızılar ve Beyazlar imparatorluk törenlerinde önemli rol oynuyorlardı. De Ceremoni-is'e göre bu grupların kendilerine has törenleri de vardı. Taşra ya da kent kökenli oluşuna göre bu grupların üyelerinin "pre-tikoi" ve "politikoi" diye ikiye ayrıldığı görülür. Kent kökenli olan "politikoi" grubundaki Mavilerin başına "domestikos ton sholon", Yeşillerin liderine "domestikos ton ekskubiton" deniyor, diğer grup (pre-tikoi) ise geleneksel şefleri "demar-hos"larca yönetiliyordu. 13. yy'dan itibaren adı geçen siyasal grupların yok olmasına karşın, demarhos'lar varlıklarım devam ettirdiler. Görevlerinin niteliği pek kesin olmamakla beraber, belgelerde Kons-tantinopolis'teki hububat ticaretini ve ekmek üretimini kontrol ettikleri kaydedilir. 1453'te başkent Osmanlılarca kuşatıldığında savunmaya katıldıkları, imparatorun Latinlerden Guistiniani Longo'yu demar-hos olarak atadığı görülür.
Eski tarihçiler Mavilerde daha çok aristokratlar ve büyük arazi sahiplerinin, Yeşillerde ise ticaret ve zanaat erbabı ile devletin özellikle Doğu eyaletlerinden gelen saray ve maliye kökenli bürokratlarının toplanmış olmasından hareketle bunların birini aristokrasinin, diğerini ise daha ziyade orta katmanların ve halk kesimlerinin (kölelik ve serflik düzeninden dolayı halk sayılanlar, yurttaşlık haklarına sahip olanların alt katmanlarıydılar) sözcüsü olarak görürler. Kimi araştırmacılar da Mavileri Grek Ortodoksluğunun, Yeşilleri de bir Doğu hizbi olan Monofizitliğin temsilcisi ka-
bul ederler, fakat günümüz araştırmacıları bu ayrımlara pek katılmazlar. Onlara göre, anılan grupların (Maviler ve Yeşiller) esas işlevleri spor faaliyetleri ve yarışlar olmakla beraber, onları, taraftarlarının o dönemdeki sosyal, siyasal ve dinsel çatışmalara ilişkin görüşlerini yansıtan, bir çeşit sivil kurumlar gibi görmek mümkündür. Her iki kampta da, halkın değişik kesimleri yer aldığı gibi, ne Monofizitlerin hepsi Yeşillere bağlı idi, ne de bütün Yeşiller Monofizitti. Öte yandan, bu siyasi gruplar, grup olarak dinsel çatışmalarda doğrudan taraf değildiler, bu nedenle partiler arasındaki çatışmanın niteliğini yalnızca dinsel motiflerde aramak yanlış olurdu.
II. Teodosios(->) ile Herakleios'un(->) hükümdarlık dönemleri arasında (408-641) tahtta bulunmuş 14 imparator içinde Yeşil olarak bilinenler, Teodosios (hd 408-450), Zenon (hd 474-475, 476-491), Mavri-kios (hd 582-602) ve Herakleios (hd 610-641) olup, Markianos (hd 450-457), I. İus-tinianos(->) (hd 527-565) ve Fokas (hd 602-610) Mavi olarak kabul edilmişlerdi. Ayrıca kısa süreler iktidarda kalan Leonti-os (hd 695-698) Maviler tarafından, halefi II. Tiberios (hd 698-705) ise Yeşiller tarafından tahta geçirilmişti. Bunlar arasında Yeşil ve Monofizit olan Zenon idi. Döneminde Yeşillerin büyük güç kazandığı I. Anastasios'un (hd 491-518) politikaları ise her iki tarafın da şiddetle tepkisini çekmişti. (Tarihçi Malalas[->] Anastasios'un gerçekte Kırmızıları desteklediğini söyler.) Öte yandan I. îustinianos'un açıkça Mavileri tutmasına karşılık, bir süre sonra bu siyasal grupların nüfuzundan tümüyle kurtulmak için her iki gruba karşı ceza tedbirlerine başvurduğu, karısı Teodora' nın ise el altından Yeşilleri desteklerken bir yandan da kocasının en sadık yandaşı olduğu bilinmektedir. 532'de I. İustini-anos'un politikalarını protesto eden halk Yeşillerin öncülüğünde ünlü Nika Ayak-lanması'nı(-0 başlatmış, olaylar Mavilerin de katılmasıyla doruğa ulaşmıştı. Ortodoks Fokas'ın tahta Yeşiller tarafından çıkarılması, buna karşılık ileriki dönemlerde Mavilerce desteklenmesi ya da Mo-nofizitlerle Ortodoksları uzlaştırmaya çalışan Yeşil Herakleios ile Fokas arasındaki çatışmalar sosyal, siyasal ve dinsel nedenlerden kaynaklanmış olmalıdır. Yine bazı araştırmacılara göre, Ortodoks Mavilerin desteğini almaya çalışan IV. Leon (hd 775-780) ya da Mavilerin desteği ile Monofizit eğilimli taht gaspçısı Basiliskos'u (hd 475-476) deviren "Yeşil" Zenon'un durumu da partiler arasındaki çatışmanın temelde Ortodoks-Monofizit çatışması olmadığına işaret etmektedir. Bir başka görüşe göre ise çatışma ılımlı Ortodokslarla (Maviler) aşırı Ortodokslar (Yeşiller) arasındaydı. 9. yy'da tasvirkırıcı İkonoklazma(->) hareketinin ikinci evresinde, tasvirkırıcı fanatikler arasında her iki grup şeflerinin de aktif rol oynadıklarına bakılırsa, bu ayrım da pek kesin değildir.
İki siyasal grup arasında Yeşiller şiddete daha yatkın görünürler. 498, 502, 507 ve 532'deki olaylar Yeşiller tarafından
MAY, ŞEVKİYE
312
313
MAZUL KEMER
başlatılmıştı. Maviler 524-525 olaylarında ateşleyici olmuşlar, 512, 532, 583 ve 820' de Konstantinopolis'te yaşanan olaylarda ise iki grup birlikte davranmışlardır.
Bibi. Al. Cameron, Circus Factions, Oxford, 1976; G. Vespignani, "II Circo eel e fazioni de-el Circo nella storiografia bizantmistica recen-te", Rivista di studi bizantini e slavi, S. 5 (1985), s. 61-101; G. Prinzing, "Zu den Wohn-vierteln der Grünen und Blauen in Konstan-tinopel", Studien zurFrühgeschichte Konstan-Hnopels, Münih, 1973, s. 27-48; R. Guilland, "Etudes sur l'Hippodrome de Byzance", Byzantinoslavica, S. 30 (1969), s. 1-17; Al. Cameron, Porphyrius the Charioteer, Oxford, 1973; Prokopios, Gizli Tarih, İst., 1973, s. 92-99; S. Vryonis, "Byzantine Circus Factions and Islamic Futuwwa (Neaniai, Fityan, Ahdath)", Byzantinische Zeitschrift, S. 58 (1965), s. 46-59; Ostrogorsky, Bizans. 67, 76-79, 131, 234.
AYŞE HÜR
MAY, ŞEVKİYE
(1915, İstanbul - 23 Mart 19 73, İstanbul) Tiyatro ve operet oyuncusu.
Tiyatro oyuncusu ve Eğlencehane-i Osmani Kumpanyası'nın(-0 yöneticisi Komik Şevki Bey'le kantocu Mari Ferah Ha-nım'ın kızıdır, ilk kez 1927'de Cemal Sa-hir Kehlibağcıoğlu'nun(->) topluluğunda Kontes Martça oyununda sahneye çıktı. Daha sonra Hâle Opereti'nde, Süreyya Ope-reti'nde, Ses Opereti'nde oynadı. 1933'e Şehir Tiyatroları'na girdi. Üç Saat (1933), Lüküs Hayat (1933), Deli Dolu (1934), Saz-Caz(1935), F«rasfl(1938) operetlerinin ya-nısıra PeerGynt (1933), Yalancılardı^, Madame Sans-Gene (1935), Macbeth (1938), Otbello(194Ö), Kral Oidipus (1947) gibi dramlarda, Tosun (1938), Pazartesi-Perşembe(1938), Hindistan Cevizi (1939), Paşa Hazretleri (1940), Kibarlık Budalası (1941), Mum Söndü (1944), Hacı Kaptan (1945), ipekçi Merhum (1947), Kaş Yapayım Derken (1948) gibi komedilerde rol aldı. 1952'de Şehir Tiyatroları'ndan ayrıldı. Yeni Ses, Tevhit Bilge, Münir Özkul topluluklarında, Bulvar Tiyatrosu'nda ve Domıen Tiyatrosu'nda(->) oynadı. 1963'te yeniden Şehir Tiyatroları'na döndü.
1933'ten başlayarak Muhsin Ertuğrul' un(-») yönettiği Cici Berber, AynarozKa-
Şevkiye May
Cengiz Kahraman Arşivi
dm, Söz Bir Allah Bir ile Adolf Korner'in yönettiği Duvaksız Gelin ve Vedat Ar'ın yönettiği Üçüncü Selim'in Gözdesi adlı filmlerde de oyuncu olarak çalıştı.
1972'de bir jübile ile sanat yaşamını noktalayan May, ertesi yıl kendi eliyle yaşamına son verdi.
İSTANBUL
MAYER, LUIGI
(?, ? -1803, Londra) İtalyan asıllı ressam.
Almanya'da doğdu, italya'da yetişti. Sanat yaşamı hakkında pek fazla bilgi yoktur. 1771'de St. Luc Akademisi'nden desen dalında ödül aldığına ilişkin bir kayıt vardır. 1776-1794 arasında istanbul'daki İngiltere Büyükelçisi Sir Robert Ainslie' nin maiyetinde çalıştı. Büyükelçinin çevirmeninin ressam olan kızı Chiara ile evlendi. Ainslie ile birlikte ingiltere'ye dönüp, ölümüne kadar orada yaşadığı sanılır.
Osmanlı ülkesinin çeşitli yörelerinden görüntüler sunan, arkeolojik şifleri ve ö-nemli yapılan belgeleyen resimler yaptı. Büyükelçi Ainslie'ye ilişkin tören ve kabul sahnelerini çizdi. Resimlerinin çoğu sulu-
boya ve guvaş tekniğindeydi. Çok sayıda desen yaptı. Kimi desenlerinde "Aloysius Mayer, Romano" imzasına rastlanır. Yaptığı resimlerin çoğu kendisinin ve ölümünden sonra karısının girişimi ile yayımlanan kitaplarda gravürlendi. Özgün suluboyalarının çoğu bugün Londra Victoria and Albert Museum'daki Rodney Searight koleksiyonundadır. Sir Robert Ainslie için yapmış olduğu 27 resim, Thomas Milton tarafından gravürlenerek Vieıvs in Egypt from the Original Draıvings in Possessi-on of Sir Robert Ainslie Taken During His Embassy to Constantinople adlı kitapta basıldı (1801-1804). Mayer'in öteki resimleri Vieıvs in the Ottoman Empire Chiefly in Caramania (1803), Views in Palestine (1804) ve Views in the Ottoman Domini-ons in Europe andAsia (1810) adlı kitaplarda gravürlendi.
Mayer'in eserleri arasında istanbul'un çeşitli açılardan çizilmiş panoramaları, Bel-grad Ormanı, Silivri ve Rumeli görüntüleri ve Büyükelçi Sir Robert Ainslie'nin sadrazam tarafından Davutpaşa Kışlası'nda(->) kabulünü gösteren resimler önemli belgesel kaynaklardır. 18. yy'ın "Boğaziçi res-samlarfndan olan Mayer, figürü ikinci plana iten fakat yöresel özellikleri belgeleyen resimleri ile dikkati çeker. Bibi. A. Boppe, Leşpeintres du Bosphore au XVineSiede, Paris, 1989; S. Searight, TheBri-tish in theMiddle East, Londra, 1979; C. Ju-ler Leş Orientalistes de l'Ecole Italienne, Pa-
rİS'1986' GÜNSEL RENDA
MAZHAR OSMAN
bak. USMAN, MAZHAR OSMAN
MAZHARPAŞA
(1836, İstanbul -1892, İstanbul) Şehremini (2 Nisan 1881 - 21 Eylül 1890).
Belediyecilik II. Abdülhamıd döneminde belirli bir düzen içerisine girdi. Şehre-minliği giderek kurumsallaşti; işlerin yürütülmesi belirli kurallara bağlandı. Emanet, resmi bir dairede bulunması gereken nüfuz, kudret ve onura sahip oldu.
Şehremanetinin kurulduğu 1855'tenMaz-har Paşa'nın göreve geldiği 1881'e kadar
Luigi Mayer'in çizdiği bir istanbul panoraması. Levant Koleksiyon 3. Kartpostal -Kitap ve Gravür Müzayedesi Katalogu, 1993
geçen 26 yılda İhtisab Ağası Hüseyin Efen-di'nin toplam 7 yıl süren şehreminliği dışında, emanet makamında 27 kez değişiklik olmuş ve her defasında hizmet görenlerin görev süresi 2 yıla ancak ulaşabilmişti. Kimi kez bir ayı bile dolduramadan görevden ayrılanlar oluyordu. Daha önceleri, kadılık döneminde de bu böyleydi, istanbul Kadılığı'nda 2 yıldan fazla kalanların sayısı pek azdı. Mazhar Paşa ilk kez 10 yıla yakın görevde kalarak hizmette süreklilik sağladı.
I. Meşrutiyet Meclis-i Mebusan'ının e-seri olan Belediye Kanunu Mazhar Paşa' mn döneminde, onun çabaları ve diraye-tiyle uygulanabildi. Göreve başlar başlamaz Babıâli'ye kanun gereği alınması gereken önlemleri gösteren bir rapor verdi. Sayıları 20'yi bulan belediye dairelerini yarıya indirdi. Maaşları düzenledi. Memur fazlalığını yeni açtığı dairelerde yeni görevlere kaydırdı. Dersaadet Vergisi'ni belediyelerin tahsil etmesini; Dolmabahçe Gaz-hanesi'nin, emanetçe idaresini ve hasılatının emanete devrini sağladı.
Bu yıllarda mülki yapıda önemli değişikliklere gidildi. Belediye görevi ile mülki görev şehremanetinde toplandı. 1870'ten beri Zaptiye Müşirliği tarafından yönetilen istanbul civarındaki kazalar ve Çatalca, İzmit, Biga sancakları şehremanetine katıldı. Şehreminine istanbul ile bu mutasarrıflıkların ve kazaların valisi sıfat ve yetkisi verildi. Bu doğrultuda emanet meclisinden ayrı vilayet üyelerinden oluşan bir idare meclisi kuruldu. Vilayet jandarma kumandanı da şehremaneti bünyesinde yer aldı. Bu değişiklikler sonucu bir kısım e-manet memurları ek görev edindiler; hükümetten de bir miktar maaş aldılar.
Mazhar Paşa döneminde İstanbul Def-terdarlığı'nın ve maliye tahsil şubelerinin ilk şekli olan vergi daireleri belediye ile birleştirildi. Vergi tahsilatı hükümet adına ve hesabına belediyece sağlandı ve Maliye Nezareti'ne verildi. Öte yandan, istanbul ve kazalarında Evkaf Nezareti'nce toplanan bazı vergilerin ve gelirlerin tahsili de şeh-remanetince üstlenildi, istanbul'a su sağlayan Su Nezareti şehremanetine bağlandı. Şehremini, Jandarma Kumandanlığının da mercii oldu; asayişin sağlanmasıyla görevlendirildi.
Çağdaş belediyecilik hizmetleri Mazhar Paşa döneminde geliştirildi. Temizlik işleri belirli bir düzene bağlandı, istanbul Gazhanesi ve Terkos Su Şirketi Mazhar Paşa'nın şehreminliği sırasında gerçekleşti. O yıllarda Beyoğlu'nun su sorunu had safhadaydı. Bu semtte İstanbul yakasındaki gibi çeşmelerin ve sakaların olmayışı sürekli sorun doğuruyordu. Terkos şirketi buna önemli ölçüde çözüm getirdi.
Mazhar Paşa kentin çevre sorununa da eğildi. Divanyolu'nda, Beşiktaş ve Beyazıt gibi yörelerde cadde ve sokaklar ağaçlandırıldı. Beşiktaş-Yıldız Caddesi ile Ihlamur ve Nişantaşı yöresindeki yollar yine onun zamanında açıldı.
Tarih boyunca İstanbul'un iaşesinde ana sorun ekmekti. Ekmek buhranı sık sık baş gösteriyor; halk galeyana geliyordu.
Ülkedeki iktisadi ve mali buhran nedeniyle fırınlar kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kalıyorlardı. Nitekim bir önceki şehremini Rıza Paşa, halkın aç kalma tehlikesiyle karşılaşması üzerine istifa etmek zorunda kalmıştı. Ekmek sorunu Mazhar Paşa'nın şehreminliği döneminde büyük ölçüde giderildi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında çıkarılmış olan, kaime adlı kâğıt paralar neredeyse değerce sıfırlanmıştı. Halkın elinde altın ve gümüş para yoktu; olan ise gömüdeydi. Mazhar Paşa duruma el koymuş; paralar arasındaki farkı her akşam kontrol memurları aracılığıyla saptatıp emanet veznesinden ödemek suretiyle fırıncıları tatmin etmişti. Böylece belediyenin devreye girişiyle açlıkla karşıya kalan halk ekmek ihtiyacını giderebilmişti.
Mazhar Paşa yöneticiliği sırasında sorumluluk gerektirecek kararlar almaktan çekinmedi. Ancak keyfi denebilecek durumlar yaratmaktan da geri kalmadı. Bu nedenle döneminde zaman zaman yolsuzluk söylentileri çıktı.
Mazhar Paşa maiyetini gözetirdi. Cömert, fakirsever, gururlu bir kişiydi. Eğlenceye düşkündü. Ramazan aylarında Beşiktaş'taki konağının yarısı ziyafet sofrala-rıyla dolar boşalır; yansında ise aşevi gibi, fakire yemek dağıtılırdı, iftara gelenlerin sayısı yüzden aşağı düşmezdi. Diğer bir deyişle, israftan kaçmmazdı. Bu nedende sıkıntıya düştüğü dönemler oldu.
Mazhar Paşa kalp hastasıydı. Bu nedenle emanet kimi kez vekâleten yönetildi. ZAFER TOPRAK
Dostları ilə paylaş: |