İlgili Meseleler
1. Zikredilen âyet-i kerimenin tefsiri.
2. Söz konusu âyet özellikle salih kimselerle alakalı şirkin asılsız ve batıl olduğuna dair deliller içermektedir. Aynı âyetin, kalbi saran şirk ağacının dallarım kesip attığı söylenmiştir.
3. «Onlar da: Hak olanı buyurdu, derler. O, yücedir, büyüktür.»
Ayetinin tefsiri.
4. Meleklerin Cebrail aleyhisselâm'a vahiy hakkında sormalarının sebebi.
5. Cebrail aleyhisselâm'ın meleklere "Allah şöyle şöyle bildirdi." diye cevap vermesi.
6. Başını İlk kaldıranın Cebrail aleyhisselârn olduğunun bildirilmesi.
7. Cebrail aleyhisselâm'ın sormaları üzerine tüm gök ehline vahyi bildirmesi.
8. Baygınlığın tüm gök halkını kapsaması.
9. Allah'ın kelamından dolayı göklerin titremesi.
10. Allah'ın emrettiği yere vahyi Cebrail aleyhisselâm'ın ulaştırdığı.
11. Şeytanların kulak hırsızlığı yaptıklarının bildirilmesi.
12. Şeytanların birbirleri üstüne binmeleri.
13. Gökte konuşulanları çalmaya çalışan şeytanların ardından ateş topları atılması.
14. Bu ateş toplarının şeytanlara dinledikleri sözleri insanlara bazen ulaştırmadan önce, bazen de ulaştirdıkran sonra yetişmesi.
15. Kâhinin bazen doğru söyleyebildiği.
16. Şeytanlar tarafından kendisine bildirilenlere kâhinin yüz yalan kattığı.
17. Kâhinin yalanlarının rasdik edilmesi göklerden kendisine ulaştırılan haberler sebebiyledir.
18. Nefislerin batılı kabul etmeye meyyal oluşu. Öyle ki yüz tane yalana itibar etmeyip bir doğruya tutunurlar.
19. Şeytanların duydukları sözleri birbirlerine iletmeleri, hafızalarına kaydetmeleri ve delil olarak kullanmaları,
20. Ta'tîlcİ Eş'arîlerin hilafına sıfatların isbat edilmesi.
21. Sözü edilen baygınlık ve titremenin Allah korkusundan meydana geldiğinin bildirilmesi.
22. Allah karşısında secdeye kapanmaları.
Açıklamalar
Zikredilen âyet-i kerime, tevhidin vucûbiyetİ ve şirkin asılsızlığı konusunda diğer bir muazzam delildir. Allah'ın azameti ve büyüklüğü zikredilmektedir. Allah'ın azameti kar-Şisında en büyük yaratıklann büyüklükleri sönük kalmaktadır. Tüm melekler dâhil bütün ulvî ve süflî âlem Yüce Allah'ın kelamını işittiklerinde ya da azamet ve yüceliğine tanık olduklarında kalpleri yerinde duramaz ve secdeye kapanırlar. Tüm yaratılmışlar Allah azze ve celle'nİn yüceliğine boyun eğmişlerdir. Onun azamet ve yüceliğini itiraf etmektedirler. Allah'ın emri karşısında korku İçinde boyun eğerler. Böyle bir makama sahip olan zat ibadet, hamd, şükür, tazım ve ilahlık konusunda tek ve yegâne hak sahibidir. Diğer varlıkların bu konuda hiçbir haklan bulunmamaktadır. Mutlak mükemmellik, kibriya, azamet, mutlak celal ve cemal sıfatlan tamamen Allah'a aittir. Bir başka varlık bu vasıflardan hiçbirine sahip olamaz. Zahir ve batın olarak sergilenen herhangi bir kulluk konusunda da hiçbir varlık en basit bir şekilde dahi Allah'a ortak olamaz.
Onyedinci Bâb Şefaat Babı
« Kur'an ile Rabkrinin karşısına toplanacaklanndan korkanları uyar. Ki onlar için O'ndan başka ne bir velî ne de bir Şefaatçi var. Umulur ki sakınırlar.» (En'âm, 51)
«De ki: Şefaat tümüyle Allah'ındır.» (Zümer, 44)
«Kimmiş -izni olmadıkça- O'nun katında şefaat edecek olan?» (Bakara, 255)
«Göklerde nice melek var ki, Allah dileyip razı olduğuna izin vermezden evvel, şefaatleri hiçbir İğe yaramaz.» (Necm, 26)
«De ki: Allah'tan başka hakkında- o batıl zanlar beslediklerinize istediğiniz kadar yalvarın! Ne göklerde ne de yerde zerre ağırlığınca bir şeye egemen değildirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı da yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur. Huzurunda, -izin verdiği kimseler hariç- şefaat fayda vermez.» (Sebe', 22, 23)
Ebu'l-Abbâs' 41 şöyle demektedir: "Yüce Allah müşriklerin kendi hakkındaki bütün batıl anlayışlarını reddetmektedir. Kendi dışında hiçbir kimsenin egemenlik vasfının tümüne ya da bir bölümüne sahip olamayacağını belirtmiş bundan başka kendisinden "yardımcıları olması" gibi bir şeyi de reddetmiştir. Bunlar haricinde geriye şefaat konusu kalmaktadır. Allah ancak kendisinin izin verdiği kimseler için şefaatin fayda sağlayabileceğini beyan etmiştir. Nitekim âyet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
«Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler.» (Enbiyâ, 28)
İşte müşriklerin kendileri için ümit ettikleri şefaat, Kur'an'da bildirilmiş olduğu üzere asla söz konusu değildir. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem "kıyamet gününde gelip rab-bine -önce "şefaat talebinde bulunacağım" demediğine dikkat edilmelidir- secde ve hamd edeceğini daha sonra kendisine 'Kaldır başını! Konuş söylediklerin dinlenilsin! İste verilsin! Şefaat dileğinde bulun şefaatçi kılmasın!' diye seslenileceğim bildirmektedir.43
EbÛ Hurayra radiyallâhu anh, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem'e "Şefaatinden dolayı en çok mutlu olan insan kimdir?" diye sorduğunda şöyle buyurmuştur: «Kalbinden ihlasla Lâ ilahe illallah diyen kimsedir.»' 42 İşte bu şefaat, şirk koşanlara değil Allah'ın izniyle ihlas ehline yöneliktir.
Aslında Yüce Allah hem ihlâs ve tevhid ehline fazlı ile muamelede bulunmakta, hem de kendisine şefaat İçin izin verilenlerin duası vasıtasıyla İhlâs ehline mağfiret etmektedir. Böylece şefaat sahibini {Muhammed sallallâhu aleyhi ve seiiem'İ] de vaad edilen Makam-ı Mahmûd'a yükseltmektedir.
Kur'an'ın reddettiği şefaat içeriğinde şirk unsuru bulunan şefaattir. Bu nedenle şefaat Kur'an'ın değişik yerlerinde Allah'ın iznine bağlanmıştır. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem de şefaatin ancak ve ancak tevhid ve ihlâs ehli kimseler için geçerli olduğunu beyan etmiştir. Alıntı burada son bulmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |