2.1.1.Futbolun Tarihi Gelişimi ve Türkiye’de Futbol
Bugün dünyada topla oynanan yirmi kadar spor branşı olmasına rağmen top oyunu denildiği zaman akla ilk gelen futboldur. Doğuş yeri ve zamanı bakımından kesin bir hükme varılamamıştır. Futbol günümüze kadar çeşitli coğrafi bölgelerde çeşitli şekil ve kurallar altında oynanmış ise de sonunda evrensel bir kurala bağlanmış ve uluslararası bir şekil kazanmıştır (Aydın, 2001, s.21).
Futbolun ilk olarak nerede ve kimler tarafından oynanmaya başlandığı kesin olarak tespit edilememiştir.M.Ö. 2500 yılında Çin İmparatoru Huang-Ti’ in askerlerine iki direk arasından geçirilerek bir top ile çeviklik talimi yaptırdığı eski Çin kaynaklarında belirtilmektedir (Koludar,1988, s.53).
Ünlü Türk düşünürü Kaşgarlı Mahmut’un 25 Ocak 1072 ile 10 Şubat 1074 tarihleri arasında yazdığı ünlü eseri ‘Divan-ı Lügat-it Türk’ün ilk cildinin 323. sayfasında, eski Türk boylarının Orta Asya’da ‘Tepük’adıyla andıkları bir ayak topu oyunu oynadıklarından bahsedilmektedir Türklerin‘Tepük’oynarlarken kullandıkları toplar, ilk dönemlerde oval kalıplara dökülen kurşun kitlesinin üzerine keçi kılı veya keçe sarılmak suretiyle yapıldığı; zamanla bunların değişime uğradığı ve daha yumuşak cisimlerden yapılmış topların tercih edildiği, bunun için de içi hava ile doldurulmuş ve yuvarlanmış kuzu tulumlarının kullanıldığı yine aynı eserden öğrenilmektedir. Eski Türklerin ‘Tepük’oyununu, belirli aralıklarla karşılıklı dikilmiş mızrakların arasından topu, ayakla vurmak suretiyle geçirerek sayı kazanmak esasına göre oynadıkları bilinmektedir. Türklerin Orta Asya’dan göçleriyle birlikte, tepük oyunu unutulmuş; tepük’ün günümüzdeki görünümü olan batı kökenli futbolla tanışma da ise 1869 yılında basılan bir kitap önemli dönüm noktası olmuştur. Sultan Abdülaziz zamanında Paris’e gönderilen gençler 1869 yılında orjinali Fransızca olan “Ordu ve Mektepler de Futbol” isimli kitabı basarak yıllar sonra ülkenin en önemli ortak paylaşım zeminlerinden biri olacak futbolla Osmanlı Devleti’ni tanıştırmışlardır (Çakır, 2008, s.179).
Futbolun bir oyun olarak yaygınlaşması ise Abdülhamid döneminde gerçekleşmiştir. II. Abdülhamit döneminde tüm dernek faaliyetleri padişahın baskısı altındaydı. Özellikle gençlerin bir araya gelerek dernek faaliyetlerinde bulunmaları yasaktı. Buna spor etkinlikleri adı altında kurulan dernekler de dahildi. Bu türden dernek faaliyetleri yalnız yabancı uyruklular için serbestti. Dolayısıyla Türkiye tarihinde futbolu ilk oynayanlar İngilizler, Rumlar, Ermenler ve İtalyanlar olmuştur. İzmir’de ticaretle uğraşan İngiliz Giraud,Whittall ve Charnaud aileleri, boş zamanlarında oynadıkları futbolun, Türkiye’de ilk uygulayıcıları sayılırlar (Çakır, 2008, s.179).
Avrupa’da ayak topu oyunu Eski Yunan devrinde, bilhassa on beşer kişilik takımlar halinde ve Episkiros adı altında Isparta’da oynandığı, Eski Roma’da bu oyuna benzer bir ayak topu oyunu Harpastum adı ile askerlere idman olarak oynatıldığı belirtilmektedir (Urartu, 1983, s.3).
Ayakla olduğu gibi, elle de oynanabilen Harpastum' da amaç; önce topu kapmak, sonra da el ve ayak vuruşları ile rakip savunma alanına götürmektir. Kuralları oldukça sert olan oyunun, Romalı askerlere savaş taktiklerini daha kolay uygulama ve manevra yeteneklerini geliştirme imkânı sağlamak için düzenlendiği düşünülmektedir. Rönesans İtalya'sında Bologna ve Floransa şehirlerinde topa ayakla müdahale edilen Quico del Calcio adı verilen bir oyun oynandığını bilmekteyiz. Tıpkı Eski Türklerde tepmek, tekmelemek anlamını taşıyan tepük gibi calcio sözcüğü de İtalyanca’da aynı anlamını taşımaktadır (Güreş, 2006, s.6)
Dünyanın ilk uygarlıklarından biri olarak kabul edilen Mısır'da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta 2.500 yıl öncesinden kalma, 7,5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar günümüzde kimi müzelerde halen sergilenmektedir 2. ve 3. yüzyıllarda da Çin'de 40 m. genişliğindeki bir alanda deri topla oynanan Tsu-Chu adlı bir oyunun varlığından söz edilmektedir. Bu oyundaki amaç ise; topa ayakla vurarak belirli bir hedefi vurmaya çalışmaktır (İnan, 2007, s.16).
Tsu “ayakla vurma” anlamınadır. Chu ise “içerisi (tüy veya hayvan kılıyla) doldurulmuş deri top” demektir. Oyunda amaç ayakla topu 30- 40 cm çapındaki ağla örülü bir deliğe sokmaktır (Bu amaç oyunun oyunda düzenlenmiş amacıdır. Aslında oyun birden çok amaçları gerçekleştirir ve bunların da açıklanması gerekir). Futbol anlamına gelen Tsu Chu oyununu için gereksinimin ne olduğu, nasıl ve neden ortaya çıktığı belli değildir. Anlatılara göre, tipik olarak imparatorun doğum gününü kutlamada oynanmaktaydı. Dolayısıyla, egemen güç için bir kutlama gereksinimini gideren bir oyun karakterini taşımaktaydı (Erdoğan, 2008, s.19).
Bunun yanı sıra top tekmeleme sevdasına Türklerin de kayıtsız kalmadığını görmekteyiz. Birçok Türk tarih uzmanına göre ise, futbolun anavatanı yine "Orta Asya" dır. Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topu, elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurulup rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıkları söylenmektedir. Avrupa’da futbolun oynanma tarihi ve futbol oyununun menşei de ihtilaflı bulunmaktadır. Fransızlar bu oyunun İngiltere’ye Normanlar tarafından geçirildiğini, İngilizler ise bu oyunun kendi eski milli oyunları olduğunu iddia ettikleri belirtilmektedir (San ve ark. 1963).
Ortaçağ’da köylülerin top diye adlandırılan şişirilmiş bir işkembeye vurdukları belirtilmektedir. Topu bir ileri bir geri atmak; iyi ile şeytanın çarpışması ya da yaşam- ölüm gibi olayları vurgulamaktadır. Böylece futbolun dinsel törenlerin bir parçası olduğu belirtilmektedir. Ortaçağ’ da ‘futbol’ toplumsal doku içinde bir denge öğesi olmuştur (Özmen, 2000, s.18).
Fransızlar bu oyunun Normanlar tarafından İngiltere’ye götürülen ‘la soule’ den türediği görüşündedirler. İtalyanlar ise İtalya’dan gitmiş olduğunu ileri sürmektedirler. Kaynağı neresi olursa olsun; İngiltere’de 12 yüzyıldan beri futbolun oynanmakta olduğu bir gerçektir. Halk da, soylularda bu oyunu pek sevmişler ve bunun doğal sonucu olarak da futbol Britanya adalarında çok hızlı bir yayılma göstermişlerdir. (Arıpınar, 1991, s.23).
Ancak futbol giderek köyler ve kasabalar arasında büyük bir rekabete ve bu rekabet, çatışmalara neden olmaya başlayınca 1314 yılında Kral II. Edward, yayınladığı bir fermanla İngiltere’de futbolu yasaklamıştır (Carnibella ve ark, 1996, s.2).
Bildiğimiz futbolun bugünkü haline en yakın şekli 17. yüzyıl İngiltere' sinde verilmiştir. Futbol 18. yüzyılda atağa kalkmış ve kitleleri daha o günlerden pesinden sürüklemeye başlamıştır (İnan, 2007, s.17).
Altı yüz yıl kadar bazen krallarca yasaklanarak, başıboş ve kalabalık gruplarla oynanan oyun, 1860’ta İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde toplanan okul temsilcileri arasındaki anlaşma sonucu belirli kurallara bağlandı. Aynı yıl okullar arasındaki lig maçlarında bu kurallar uygulanmaya konuldu. Dünyanın ilk futbol kulübü Nottingham County 1862’de İngiltere’de kurulmuştur (Hürkan, 2000, s.43).
İlk resmi maç 1866'da Sheffield ile Londra arasında oynandıktan sonra imparatorluğun zirvesindekiler kendi adlarına maçlar düzenlemiş ve futbolun önlenemez yükselişi başlamıştır (Akşar, Merih, 2006, s.66).
Evrensel bir spor olan futbolda uluslararası karşılaşmaların artması üzerine 1904 yılında Uluslararası Futbol Federasyonu (Federation Internationale de Football Associations) FIFA kurulmuştur. Futbol sporu, temelinde her ülkenin federasyonları ve en üstte FIFA'nın bulunduğu piramit seklinde örgütlenmiştir. Merkezi Zürih'tedir. FIFA ve ulusal federasyonlar arasında beş tane konfederasyon yer alır. Bunlar UEFA (Avrupa Futbol Birliği), Güney Amerika, Kuzey Amerika, Afrika ve Asya Konfederasyonu'dur. International Board da FIFA bünyesinde yer alır ve 20 futbol adamından oluşur. Bu kurul değişmeyen futbol kurallarının çağdaş ölçülere göre uygulanmasını sağlamak için çalışmalar yapar. Federasyonlar, ulusal federasyonlar ve kulüpler FIFA'nın mutlak denetimi altındadır (Dede, 2004, s.6).
Bu süreçte Türkiye'ye futbolun, tütün ve pamuk ticaretiyle uğraşan ve 19.yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı imparatorluğu' na gelip, belli başlı ticaret limanlarındaki kentlere yerleşen İngilizler tarafından getirildiği anlaşılmaktadır. İstanbul, İzmir ve Selanik futbolun oynandığı ilk 3 şehir unvanını kazanmış ancak Müslüman gençlerin futbol oynamalarına pek sıcak gözle bakılmadığı için maçlar genellikle İngilizler ve azınlıklar arasında yapılmıştır.Tarihi kayıtlara göre, Türk topraklarında ilk maç 1875 yılında Selanik'te oynanmıştır. Türkiye'de o dönemde futbol genelde İngilizler ve Rumlar arasında oynanmıştır. 1903 yılında kurulan ilk lig, yani İstanbul Futbol Ligi'nde de önce sadece İngiliz ve Rum takımları mücadele etmiştir (İnan, 2007, s.17).
İzmir'de ilk futbol kulübü 1884 yılında Football Club Smyrna adıyla İngilizler tarafından kurulmuştur. İzmir'den İstanbul'a taşınan İngilizler sayesinde özellikle Kadıköy ve Moda semtlerinde futbolun popülaritesi artmıştır.
Türkiye’de ilk resmi futbol kulübü ise 1902 yılında Lafontaine ve Mr. Horace Armitage’in önderliğiyle Kadıköy’deki İngiliz ve Rumlar tarafından kurulan Cadikeuy Football Club (Kadıköy Futbol Kulübü)’dır. Türkiye’de ilk defa İstanbul’da dört takım tarafından James Lafontaine’nin başkanlığında 1904 yılında resmi olarak “İstanbul Futbol Ligi” adı ile bir lig kurulmuştur (Pala, 2002, s.47). Bu ilk lig maçlarının seyircileri daha çok İngilizler, Rumlar ve nadiren de olsa Türk gençleri olmuştur.
Bu arada Türk gençlerinin de ilgisini çeken, ancak yasaklamalar sebebiyle adını bile söylemeye çekindikleri futbol, bir hayal olmaktan ileriye gidememişti. İstanbul'da futbolu İngilizlerden görerek merak salan Deniz Subayı Fuat Hüsnü (Kayacan), Reşat (Danyal) ve Selim Sırrı (Tarcan) sonunda yabancılarla beraber futbol oynamaya başladılar. Daha sonra Fuat Hüsnü Kayacan ve Reşat Danyal büyük bir gizlilik içinde sürdürdükleri faaliyetlerin sonunda ilk Türk takımı “Black Stacking Kulübü” nü kurdular, fakat ilk futbol kulübü istibdat devrinde gelişemeden kapatıldı. Hatta Fuat Hüsnü Bey daha sonra İngilizlerin kurduğu Kadıköy takımında" Bobby" takma adıyla futbol oynamaya devam etti (Arısoy, 2008,s.28). 1905 yılında Galatasaray Sultanisi’nin öğrencilerinden Ali Sami (Yen), ilk resmi anlamda takım kurma girişiminde bulundu. Türkiye'de ilk futbol ligi 1903 yılında İmojen, Moda, Kadıköy ve Elpis takımlarının iştirak etmesiyle Fenerbahçe stadının bulunduğu Papazın Çayırı’nda yapılmıştır. Tamamen Türklerden kurulu ilk futbol takımı olan Galatasaray 1905, Fenerbahçe 1907, Vefa 1908 yıllarında ve 1903 yılında Beşiktaş Jimnastik Kulübü kurulmuş fakat futbol branşının açılması 1911 yılında gerçekleştirilebilmiştir (Çakır, 2008, s.179).
Modern futbolun doğum tarihi ise İngiliz Futbol Birliğinin kurulduğu 26 Ekim 1863 yılıdır. Futbola olan ilginin artması özellikle iki kesimin dikkatinden kaçmamıştır. Sermayedarlar ve kiliseler futbolun gelişmesinde önemli rol oynamışlardır. Arsenal demir-çelik işçilerinin, Liverpool tersane işçilerinin bulunduğu yörelerde kurulmuştur. İşçi nüfusunu sürekli ve tam olarak kuşattıklarından kuşku duyan patronlar, yanlarında çalıştırdıkları ücretlilerine, hastanelerin ve okulların dışında, stadyumları ve diğer sportif yapıları da kısa sürede sundular. Özel sermaye patronlarının denetiminde ve yardımıyla çok sayıda spor birliği, kulübü kurulmuştur (Bourdieu, 1997, s.85).
Futbol sermayedarlar için yeni ekonomik kazanımlar yaratmanın yollarını açmıştır. Fabrika takımları arasındaki karşılaşmaların büyük ilgi görmesi yeni bir sektörün oluşmasına neden olmuştur. Futbol beraberin de futbol endüstrisini de yaratmıştır. İşçi kökenli seyircilerin takımlarını izleyeceği, destekleyeceği ve sorunlarından uzaklaşabileceği mekânlar inşa edilmiş ve stadyumlar yüzyıllar sonra antik tiyatroların, arena’ ların yerlerini almıştır. 1888 yılında 12 kulübün katılımı ile ‘İngiliz Profesyonel Ligi’ kurulmuştur. Kısa bir süre içerisinde futbol önce Avrupa’da sonra Latin Amerika ve Asya’da oynanmaya başlanmıştır. 21 Mayıs 1904 tarihinde Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FİFA) kurulmuştur. İlk büyük futbol organizasyonu 1930 yılında Uruguay’da gerçekleştirilen dünya kupası olmuştur (Özmen, 2000,s.20). 1954 yılında da Avrupa Futbol Birliği (UEFA) kurulmuştur (Branko, 1993, s.56).
Futbol, Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslimler ve ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklular tarafından oynanmıştır (Taşğın, 2000, s.18).
Modern futbol 19. yüzyılda Türk toplumuna girmiştir. O dönemde futbol oyunu bazı dini inançlarında etkisiyle Müslüman Türkler arasında gelişmemiş ve halk arasında oynanması da yasaklanmıştır (Acet 1997,s.17). Sosyal ve idari bakımdan başkent İstanbul’a uzak ve rahat olan iki şehir, Selanik ve İzmir futbol oyununun ilk taraftarlarını bulduğu yerdir. 1908 yılından, Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakının kuruluşuna kadar geçen zaman içerisinde futbol İzmir ve İstanbul’da oynanmıştır (Taşğın 2000, s.18).
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 1920’de faaliyete geçmesiyle Türk sporu ve futbolu için önemli adımlar atılmıştır. 1923’te ilk spor teşkilatı olan Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı (T.İ.C.İ) ve buna bağlı olarak Türkiye Futbol Federasyonunun F.İ.F.A.’ya kabul edilmesiyle Türkiye bu alanda dünyadaki yerini almıştır. Cumhuriyetin ilanından üç gün önce 26 Ekim 1923’te Türk Milli Futbol Takımı, İstanbul’da ilk milli maçını Romanya ile oynamıştır (Bozdemir, 1998, s.24).
Profesyonelliğin 24 Eylül 1951 tarihinde kabulü ile Türk Futbolunda yeni bir dönem başlamıştır. 1954’te Avrupa Futbol Federasyonları Birliği (U.E.F.A.)’ nın kurulmasından sonra Türkiye bir Avrupa ülkesi olarak kabul edilme mücadelesi vermiş ve bu isteği F.İ.F.A. tarafından 10 Şubat 1962’de alınan kararla kabul edilmiştir (Babacan, 1993, s.75).
İlk Milli Lig maçları 1959’da başlamıştır. İstanbul’dan sekiz, Ankara ve İzmir’den dörder takımın katılmasıyla iki gruba ayrılarak oluşturulan, takımlar arasında yapılan maçlarda; Fenerbahçe ve Galatasaray finale kalmışlardır. Finalde Fenerbahçe, Galatasaray’ı yenerek ilk Milli Lig kupasını almıştır. Bu dönemlerde Türkiye Ligleriyle bütün yurdu futbol heyecanı sarmıştır. Futbol özellikle Anadolu illerinde kadın, erkek, genç, ihtiyar herkesin heyecanla takip ettiği ve konuştuğu konu olmuştur. Bu büyük ilgi ve rağbet kısa zamanda amansız bir rekabete dönüşürken, Türkiye Ligleri ile Türk Futbolunun yeni bir çehre kazandığı inkâr edilemez bir gerçek olmuştur. Bunun en büyük kanıtı da, futbolun bütün yurt geneline en geniş biçimde yayılmasıdır (Çağlayan, 2003, s.34).
2.1.2. Futbolun Toplumsal Boyutu
Çoğu ülkede Futbolun sade vatandaşlardan öte toplumun diğer kesimlerinde ilgisini çekmesi hatta futbol müsabakalarına devlet başkanlarının bile gelmesi, bu spor dalının giderek tam bir toplumsal olgu haline geldiği izlenimi vermektedir. Futbol, daha önemli olarak tanımlanan işlerle uğraşmaya başlamadan önce, kendisine böyle toplumsal ölçekli büyük işler ve kahramanlık rolleri vermeden çoğu kişinin yaşamında önemli bir alanı işgal etmiştir (Mutlu, 1991,s.196).
Futbol, son zamanlarda gerçekleştirilen çeşitli teknik taktik ve fiziksel gelişmelerden dolayı tümüyle değişmiş bir spor dalıdır. Bugün modern futbol çok daha hızlı teknik işbirliği, çok daha süreklilik kazanmış bir oyundur. Bilimsel tarifi basittir. Gol atmak ve gol yemektir. Futbol günümüzde dünyanın her köşesinde işçileri ve işverenleri olan dev bir endüstri haline gelmiştir. Finansal çerçevesi endüstri haline gelmiştir. Finansal çerçevesi trilyonlarla çizilen bir sektör olmuştur bu sektörün üretimi ve tüketimi dünya üzerinde pek çok insanı yakından ilgilendirmektedir (Taşgın, 2000, s.32).
Futbolun kuralları olmasa bile oyuncu hallerini, söylemi, tarzı ulusal karakteristikle yüklenmiştir. İşte futbolun tüm dünyada kolayca yaygınlaşması büyük ölçüde millileşme yatkınlığına ve diğer spor dallarıyla kıyaslanamayacak kadar kitlesel olmasıyla ilgilidir (Bilgili, 1999, s.33-43).
Futbolun; birçok insan için, ruhlarında dürüst duygular ve insani ilişkilerden oluşan küçük da olsa bir adacık oluşturmak için tek, hatta bazen en son şans olması, önemliliğinin en büyük nedenidir. Sınır tanımaz ilişkileriyle ülkelerin ekonomileri, dostluk ve düşmanlıklarını bir anda oluşturan genci, ihtiyarı, kadını, erkeği, dini, dili, ırkı ayırmayan renk cümbüşünün her çeşidini içinde bulunduran futbol, musikinin, ritmin, modanın, ahengin yaşandığı tribünlerde milyonların hem stresi hem de deşarj noktasıdır (Türkmen, 1998, s.1).
Futbol, insanların sosyo-ekonomik düzeyleri ne olursa olsun, onları kendisine çeken ve ilgilendiren bir spor branşıdır. İnsanlar, futbol aracılığıyla kendilerini ifade etmenin yollarını aramakta ve yaşam kalitelerini futbol yoluyla arttırmak istemektedirler. Futbol’a olan bu ilgi, dünyanın her yerinde ve ülkemizde artarak devam etmekte ve bu sebeple insanlar daha fazla spor tesis ve imkanlarından yararlanmayı talep etmektedirler. Ancak; ülkelerin, toplumların ve bireylerin sosyal ve ekonomik yapıları spora olan ilgilerinin eyleme geçme şansını da ne yazık ki etkilemektedir (Göktepe, 2008, s.2).
Bugün futbol, futbol olmanın çok ötesinde bir olay olmuştur. Günlük yaşantımızın, sevinçlerimizin, üzüntülerimizin temel yönlendiricilerinden biri olmuştur. Öyle olmasa, tanıştığımız bir kişiye sorduğumuz ilk beş sorudan biri, hangi takımı tuttuğu olur muydu? Futbol sanki farklı yerlerde duran düşüncelerin ve duyguların tam orta noktasında duran, yeri geldiğinde milletleri bile birbirine bağlayan müşterek bir zemin olmuştur (Kuru, Var, 2009, s.142).
2.1.3.Futbolun Ekonomik Boyutları
Futbol, günümüzün en yaygın tüketim kalıplarını belirleyen, ticari is kollarından birisi haline gelmiştir. Yani futbol, gelişen ve değişen koşulların sonucunda, nitelik ve içerik olarak ciddi bir evrimsel süreç geçirmiş; alınıp satılan bir meta haline gelmiştir. Bunun parasal anlamı ise; tüm dünya genelinde yaklaşık 500 milyar dolara yaklaşan devasa cirosudur (İnan, 2007, s.19).
Bugün futbol yeryüzünden 3 milyarın üzerinde kişiye eş zamanlı ulaşabilecek kadar yaygınlaşmış ve popüler bir hale gelmiş durumdadır (İnan, 2007, s.19).
Futbolun sportiflikten endüstriyelliğe geçiş sürecinde, spor kulüplerinin de giderek değişmeye başladığını, sıradan bir futbol kulübünde bile gözlemleyebilmekteyiz. Bu değişim ve gelişim süreci; futbolun yan ürünlerinin pazarlanmasında, futbol-medya ilişkisinde, taraftar ve yıldız futbolcu profilinde, hatta taktik anlayışlarda bile bir kabuk değiştirme dönemi olarak yaşanmaktadır (Akşar, 2004, s.1).
Yeni futbol ekonomisi, küreselleşmenin de verdiği ivmeyle, sahadaki oyun anlayışına, takımın ruhuna, ve spor ahlakına doğrudan etki etmektedir. Artık ideal seyircinin yerini, şarkılar söyleyip çırpınan alt gelir grubuna mensup avam takımı değil, stadyum localarına kurulan VIP’ler almaktadır (Akşar, 2004,s.1).
Sponsorların, firmaların ya da şahıs ortaklarının yıllık olarak kiraladığı bu geniş ve konforlu bölmeler, kulüpler açısından önemli bir gelir kaynağı haline gelmiştir. Futbolun yeni yatırımcılarının da istediği ya da düşledikleri müşteri-seyirci budur iste. Yani futbol seyircisi birer müşteri haline dönüştürülmüştür.
2.1.4.Futbol Oyunun Karakteristik Özelliği
Futbol oyunu diğer spor dalları gibi belirli kurallara göre oynanır. Futbol oyununda amaç topu rakip kaleye sokmaktır. Bu kuralların yanında saha ve top ile ilgili ölçülerde vardır. Örneğin nizami futbol sahası 100-110 m. Uzunluğunda ve 64-75 m. Genişliğinde olmalıdır. Futbol topunun çevresi 68-71cm. ağırlıgı ise 450-500 gr. Civarında olmalıdır. Yalnızca kaleci ceza sahası içerisinde topa elle müdahale edebilir, öteki oyuncular elleri ve kollarıyla topa dokunamaz ve vuramazlar. Oyun 45’er dakikalık 2 devre halinde oynanır. Oyunda bir orta, iki yardımcı ve dördüncü hakem olmak üzere dört hakem bulunur (Fişekcioğlu, 1996, s.80).
90 dakikalık futbol maçında top, yaklaşık 60 dakika oyun alanında, geri kalan zamanda ise oyun dışındadır. Başa baş bir oyunda her takım 60 dakikanın 30 dakikasında topa sahiptir. Topun oyunda olduğu sürede top sık sık havalanmakta ve 22 oyuncunun herhangi birisinin oyun mesafesinden uzakta olmaktadır. Takımdaki tek oyuncu topa yaklaşık 2 dakikadan fazla sahip olamaz. Geriye kalan 58 dakika boyunca, futbolcu oyun akışı içerisinde oyunu yönlendirmek amacı ile yargıda bulunur, karar verir seçim yapar (Fişekçioğlu 1996, s.80).
Futbol bütün oyunlar içerisinde en akıcı, mücadeleye dayalı ve çabuk karar verilmesi gereken bir yapıya sahip olduğundan futbolcuların fiziki yapılarındaki dayanıklılıkları kadar ruhsal ve psikolojik olarak yeterli düzeyde dayanıklı olmaları gerekmektedir (Bahadır, 2006, s.7).
Futbol oyunu, modern haliyle oynanmaya başladığından bugüne bazı değişimler göstermiştir. ilk zamanlarda seyir zevki veren, tekniğe dayalı olarak oynanan futbol, artan rekabet ve kazanma gereksiniminin öne çıkmasıyla seyir zevkinden görece daha uzak, fizik güce dayalı bir oyuna dönüşmüştür. Bu durum, endüstri- futbol ilişkisinde dolaylı bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Bu sürecin, direkt olarak hissedilen başka sonuçları da ortaya çıkmıştır. Bu sonuçların toplamından çıkarılabilecek genel yargı, günümüzde futbolun endüstriyel bir ürüne dönüşmüş olduğudur.
2.1.5.Futbolun Toplum Üzerindeki Etkisinde Neden Sonuç İlişkisi
Ülkemizde, herhangi bir düzeyde futbol oynamamış erkek birey bulmak neredeyse olanaksızdır. Bu tespit dünyanın birçok ülkesi içinde doğrudur. Çoğumuz ömrümüzde basketbol, tenis, boks oynamamış veya kayak, kürek dağcılık yapmamışızdır; ama bir şekilde futbol oynamışızdır. Oynamanın yanı sıra futbol, son derece geniş bir kitle tarafından, büyük bir dikkatle zevkle seyredilir; üzerinde yorumlar ve tartışmalar yapılır, ülke gündemini birçok önemli politik konudan daha fazla meşgul edebilir. Futbol tartışmasız, en fazla oynanan ve seyredilen, oynanmasından ve seyredilmesinden en çok zevk alınan spor dalıdır (Toker ve arkadaşları, 2000, s.62).
Futbolun çekiciliği ve seçkinliği üzerine yapılan çalışmalar bazı neden-sonuç ilişkisini ortaya koymuştur: Futbolun sırrı ayakla oynanmasıdır. Bu özelliği onu her yerde oynanabilir yapmıştır insanı insan yapan en temel niteliklerinden biri, iki ayağı üzerine dikilmesidir. Tüm cisimler yere düşer ve insan bu cisimlere yere en yakın organıyla, ayaklarıyla dokunabilir. Ayakla oynamayı, oyun aracı olan küre biçimindeki top tamamlar. Yerde duracak, yuvarlanacak, havada uçacak, mümkün olan tüm hareketleri yapabilecek olan top, çok sonraları geliştirilen uluslararası, kurallarla, rakiple aynı alanın paylaşılması, oyun alanının geniş ve doğayla içi içe olması, fazla kişiyle oynanması, bunların bütünü futbolu diğer spor dallarına oranla ilginç kılmıştır (Kıvanç, 1965, s.26).
2.2. Grup Kavramı
Grup sosyolojinin temel kavramlarından biridir. Çünkü toplumsal yaşamın temelinde sosyal gruplar yer alır. “İnsanlar doğduğu andan itibaren önce aile olmak üzere giderek eğitim, meslek ve diğer alanlardaki değişik sosyal gruplar içinde yer alırlar. Toplum içindeki grupların bileşimi de bir bütün olarak toplumu meydana getirir (Kurtiç, 2006, s.8).
Grup birbirine kuvvetlice bağlı üyelerin oluşturduğu dinamik bir sistemdir ve tek tek üyelerin toplamından farklı bir bütünü işaret eder. Gruplar bir sosyal yapı oluşturmaya başlayıp, kendilerine isimler takmaya, gizli toplanma yerleri bulmaya ve kendilerine has bir lisan yaratmaya başlarlar (Arkonaç 1998,s.435). Grup kelimesi 18.Yüzyılın başlangıcında sosyal bir anlam elde etmiştir ve günümüzde hemen bütün dillerde en çok kullanılan sözcüklerden biri olmuştur. Genel olarak grup, yapı ve büyüklüğü çok değişik olabilen sayısı az ya da pek çok insanlardan oluşmuş birlikleri ifade etmektedir (Dönmezer, 1994, s.241).
Aynı türden birden fazla bireyin bir araya gelmesi ile topluluklar oluşur. Bu topluluğu meydana getiren bireyler arasında bir iletişim yoksa, bunlara yığın denilir. Bir topluluğun grup haline gelebilmesi için aralarında bir iletişim, yani duygu ve bilgi alışverişi olması gerekir. Grup dinamiği bu etkileşimin yarattığı güçtür. Bu etkileşim ne kadar yoğun ise grubun dinamiği o derece yüksektir. Ancak bu bilgi ve duygu alışverişi olması için yani topluluğun grup haline gelebilmesi için bazı nitelikler gerekir. Bu nitelikler şöyledir;
-Bireyler arasında, bir motifler, normlar, değer ve amaçlar sistemi oluşmalı - Grup içindeki bireylerin değişik rol ve konumlara sahip olması.
Bu koşullara göre bir grup şöyle tanımlanabilir: Belli amaç ve motiflere sahip, aynı türden birden fazla bireyin oluşturduğu topluluğa grup denir (Başer, 1985,s. 45)
Dostları ilə paylaş: |