KLASİK DÖNEMİN ÖZELLİKLERİ
KLASİK DÖNEM
Edebiyatta olduğu gibi müzikte de "klasik" teriminin kullanılışı 1800 lü yıllara rast gelir. 1700' lerin ortaları ile 1800' ler klasik müzik için çok önemli bir çağdır ve "Aydınlanma Çağı" olarak anılır.
Klasik çağın ilk dönemine Bach tarzı hakimdir. İkinci yarıdaysa Haydn; Mozart ve Beethoven ile birlikte, farklı tarzları ve yaratıcılıklarıyla Viyana'yı Avrupa'nın müzik merkezi haline getirirler. Bu besteciler 18. yüzyılın ikinci yarısıyla özdeşleşir. Özellikle Bach, ortaçağdan ve Rönesans’tan devraldığı müzik kültürünü zirveye ulaştırmıştır. Ancak Bach’ın ölümünden hemen önceki ve hemen sonraki dönemlerde Bach’a oranla kesin bir yüzeysellik görülür. Eserlerdeki kompozisyonların zayıflığı, ancak yeni bir çokseslilik, yeni bir yoğunluk ve yeni bir müzik düşüncesi getiren Haydn ve Mozart dehaları sayesinde 1780’ e doğru telafi edilecektir. Haydn ve Mozart yetişme döneminde eserlerinin tek bir notasını bile bilmedikleri Bach’ın üslubundan çok uzaktır.
Klasik dönem ilk olarak sonat formunda köklü değişimlere gitti, senfonileri yarattı, solo konçerto ve solo piyano sonatı gibi yenilikler getirdi, yaylı çalgılar dörtlüsü ve diğer oda müziği kavramları müziğin içine girdi. Yine bu dönemde orkestraların yapısı değişti, hem enstrüman hem de kişi sayısı olarak bir hayli arttı. Piyano, klavsenin yerini aldı ve klasik dönemin en önemli enstrümanı haline geldi.
20. yüzyılın ortalarına kadar, Haydn ve Mozart’ın son eserleri ve Beethoven’in hemen hemen bütün eserleri, bestecilerin ve dinleyicilerin düzeylerini belirleme konusunda baş eserlerdir. Özellikle bu anlamda bu üç besteci “klasik” tir. Onlar tarihte keşfedilmeye ihtiyaçları olmayan ilk bestecilerdir. Haydn ve Mozart, kendi dönemlerinden günümüze kadar repertuvarda ve dinleyicinin zihninde çok sağlam bir yer edinmişlerdir. Onlar en büyük eserlerini, o dönemde ortaya çıkan ve istensin veya istenmesin, bugün de müzik hayatımızın temelini oluşturan konserler için yazmışlardır. Aynı şekilde senfonik orkestrayı yaratmışlardır ve (özellikle Haydn) yaylılar dörtlüsünden senfoniye kadar yeni türlerin parlak örneklerini vermişlerdir. Bu bestecilerin piyano sonatlarını ve (özellikle Mozart tarafından) temelden değiştirilen konçerto türündeki eserlerini ve operalarını da anmadan geçilemez. Senfonik müziği (veya orkestra müziğini) oda müziğinden ayırmışlar ve Viyana müziğinin, bir buçuk yüzyılı aşkın bir süre boyunca bütün Avrupa’ya hakim olmasını sağlamışlardır. Nihayet, bu müzisyenler sanatçının özgürlüğü ilkesini iktidarlara ve topluma kabul ettirmişlerdir.
Klasik üslup 1780-1815 arasında en parlak dönemini yaşmıştır. Viyana üslubunda yalnız değişik milletlerin değil, toplumun farklı kesimlerinin duyguları da biraraya gelmiştir. Viyana üslubu; kültürlü kesim, aristokrat ve halk tabakalarının hepsine hitap ederek evrensele yönelen bir sanat ortaya koymuştur. Doğallıktan yana olan bu dönemin düşünürleri, Barok dönemin bestecilerini fazla karmaşık olmakla, müziğin temel amaçlarını unutmakla suçlamışlardır. Böylece Klasik dönem, müzik tarihine, teknik karmaşayı yenmiş ve doğallığa ulaşmış, yalınlaşmış bir dönem olarak geçmektedir.
ROMANTİK DÖNEM
Romantizm dönem olarak, 19. yüzyılın başlarından 20. yüzyılın başlarına kadar geçen süreyi kapsar. Genel anlamıyla sanattaki romantizm akımının birçok teması müzikte de yerini almıştır.
19. yüzyılla birlikte besteciler eserlerini yazarken romantik romanlar ve dramalardan etkilenmeye başlamışlardır. Bu özellikle opera ve senfonik şiirlerde göze çarpmaktadır.
Romantik dönemde de farklı yenilikler ortaya çıkmış ve müzik yeniden kendini keşfetmiştir. Uzun ve açıklayıcı melodiler, renkli armoni, çalgıların çeşitliliği, ritmlerdeki özgürlük ve esneklik en önemli değişimlerdi. Ancak müzikal formda çok fazla bir yenilenme söz konusu değildir. Bu dönemde eser veren bestecilerin en önemli özellikleri; önceki dönem müziğine duydukları saygı ve geçmişten beri süregelen katı müzik kurallarına sıkı sıkıya bağlılıklarıdır. L.V. Beethoven dünyanın ilk romantiği olarak kabul edilir ve hem klasik, hem romantik dönem bestecisidir. Beethoven' ın klasik ve romantik akımları birbirine bağlayan müziğinin ardından, çağdaşları sayılan Weber, Brahms, Tchaikovksy, Bruckner, Schubert ve Rossini ilk katıksız Romantikler kuşağı olarak bilinir ve Romantik dönemi gerçek anlamıyla başlatan da onlar olmuşlardır. Bu bestecilerin 1830'larda ölmesiyle ikinci kuşak Romantikler döneme ağırlıklarını koymuşlardır.
1803–1813 yılları arasında doğan Hector Berlioz, Frederic Chopin, Mikhail Ivanovich Glinka, Franz Liszt, Felix Mendelssohn, Robert Schumann, Giuseppe Verdi ve Richard Wagner gibi besteciler ise ikinci jenerasyon romantiklerdir.
Oda müziği klasik dönemin ürünüyse, senfoni de romantik dönemin ürünüdür. Bu dönemde birbiri ardına olağanüstü senfoniler, liedler, koral müzikler, operalar, uvertürler, konçertolar yazılmış ve yorumlanmıştır. Özellikle Verdi'nin operaları bugün bile hayranlıkla dinlenmektedir. Dönemin sonlarına doğru atağa geçen bale türü ise klasik müziğe dansın eşsiz güzelliğini getirmiştir. Liszt ve Wagner'in müziği; formunun genişlemesi, armonik yapıları ve ilginç çalış teknikleriyle gelecekteki müziğin ilk sinyallerini verirken, Schumann gibi bazı besteciler de klasik formlardan vazgeçmemiştir.
Romantik dönemin en gözde çalgısı piyano olmuştur. En küçük sesten, en büyük sese kadar bütün seslerin her tür duyarlılığı yansıtması nedeniyle, bestecilerin tüm fırtınalı, hırçın ve inişli çıkışlı duygularını en güzel anlatan çalgı onlar için artık piyanodur. Bu dönemin bestecileri çalgılarının olanaklarını çok iyi tanıdıklarından kendi parlak yetenekleriyle çalgının tüm sınırlarını zorlamışlardır. Ancak tarihe adını gerçekten bileğinin hakkıyla yazdıran keman virtüözü Paganini' nin yeteneği öylesine olağanüstüdür ki şeytanla işbirliği yaptığı inancı almış yürümüştür. Çağının çok ilerisinde olan bu keman ustasının yazdığı ve yorumladığı eserleri aynı ustalıkta seslendirebilecek kemancı bugün bile yok denecek kadar azdır.
Klasik Müzik Dönemleri
Rönesans (1347–1780) [değiştir]
Romen Diyojen'in katkılarıyla Belli başlı ilk bestelerin ortaya çıktığı (teksesli müzikten çoksesli müziğe geçilen) dönemdir. Müzik, kilise çevresinde gelişmiştir. Vokal müzik yaygındır (özellikle madrigaller). Bunun yanı sıra, basit çalgı toplulukları olan konsortlar için de müzikler yazılmıştır. Dönemin ünlü bestecileri Guillaume Dufay, Johannes Ockeghem, Giovanni Pierluigi da Palestrina ve Carlo Gesualdo'dur.
Barok (1600–1750) [değiştir]
Barok müzik dönemi Johann Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, Jean-Baptiste Lully, Arcangelo Corelli, Claudio Monteverdi, Jean-Philippe Rameau, Henry Purcell, George Frideric Handel ve Georg Philipp Telemann gibi bestecilerin eserlerini kapsamaktadir. Barok stilin Rönesans stilinden farkı, daha süslü bir anlatıma sahip olmasıdır. Dönemin en ünlü çalgısı klavsendir. Klavsen neredeyse her müzik çeşidinde kullanılıyordu (çoğu zaman arkaplanda olmak üzere). Dönemde vokal müziğin yanı sıra enstrümantal müzik de gelişmiştir; konçerto ve süit, bu dönemin iki yaygın orkestral beste türüdür.
Barok müzik dönemi müzikteki başlıca büyük yeniliği "fonksiyonel tonalite" kavramının çok geliştirilmesindedir. Bu dönemdeki besteciler ve çalgıcılar çok daha ayrıntılı ve incelikli müziksel süsler uygulamaya başlamışlar; müziksel notasyon şeklini değiştirmişler ve müziksel çalgıları yeni teknikler kullanarak çalmaya başlamışlardır. Barok müziği döneminde müziksel çalgılarla müzik icra edilmesinin ebadı, kapsam genişliği ve karmaşıklığı artmıştır. Barok müzik dönemi opera görsel sanatının kurulup, geliştirilip ve yaygınlaştırılması dönemidir. Bugün kullanılan müzik terimleri ve kavramlarının çoğunluğu barok müzik döneminde ortaya çıkartılmış ve o zamandan beri kullanılmıştır.
Klasik Dönem (1750–1820) [değiştir]
Klasik stilin Barok stilden farkı, Klasik stildeki eserlerin Barok stildeki eserlerden daha sade olmasıdır. Barok dönemin kapanmasına yol açan etkenlerden biri de piyanonun icadıdır. Klasik dönemde her orkestrada klavyeli çalgı bulundurma zorunluluğu kalkmış, piyano orkestraya katıldığı zaman da mutlaka solist görevi görür olmuştur. Dönemi seçkinleştiren bir başka şeyse senfoninin yaygınlaşmasıdır. Dönemin ünlü bestecileri Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart, Christoph Willibald Gluck ve Muzio Clementi'dir.
Romantik Dönem (1820–1900) [değiştir]
Müziğin kilise ve saray egemenliği altından çıkıp halka yayıldığı, kalıpların ve düzenin yıkılıp yerine daha özgür olan romantizmin geldiği dönemdir. Kendi içinde 3 döneme ayrılır:
-
Erken Romantik Dönem: Romantik anlatımın Klasik dönem içinde doğduğu, ilk dönemidir. Bu anlatımın öncüsü Ludwig van Beethoven olarak kabul edilir. Bu dönemin diğer ünlü bestecileri de Franz Schubert, Carl Maria von Weber ve Gioacchino Rossini'dir.
-
Orta Romantik Dönem: Romantizmin tüm avrupada egemen olduğu dönemdir. İlk ışığı yakan da, programlı senfonisi Symphonie fantastique ile Hector Berlioz olmuştur. Ardından Franz Liszt, Felix Mendelssohn Bartholdy, Niccolo Paganini, Robert Schumann, Frederic Chopin, Johannes Brahms gelmiştir. Giuseppe Verdi ve Richard Wagner'in opera alanındaki çalışmalarıyla doruğa ulaşmıştır.
-
Geç Romantik Dönem: Müziğin denetiminin "Almanya-İtalya-Fransa" üçgeninden çıktığı dönemdir. Milliyetçilik akımı ile birlikte Mikhail Glinka, Aleksandr Borodin, Modest Musorgski, Nikolay Rimski-Korsakov, Peter İlyiç Çaykovski gibi Rus; Bedrich Smetana, Antonin Dvorak gibi Çek; Edvardin Griege, Jean Sibelius gibi İskandinav besteciler klasik batı müziğine dahil olmuşlardır.
Modern Dönem (20. yüzyıl ve günümüz) [değiştir]
Modern dönem içerisinde Romantizmi sürdürenler (Richard Strauss, Gustav Mahler, Sergey Rahmaninov, Edward Elgar) olduğu gibi müziğin genel kimliğini değiştiren asıl Modern besteciler (Claude Debussy, Maurice Ravel, Bela Bartok, İgor Stravinski, Dimitri Şostakoviç, Sergey Sergeviç Prokofyev) kendilerine has bir stil geliştirmişlerdir. George Gershwin klasik müzikle cazı birleştiren besteciler arasında en ünlüsüdür. Edgard Varèse, elektronik müzik akımını başlatmıştır. Arnold Schönberg ve öğrencileri Alban Berg ile Anton Webern atonal müzik akımının yaratıcısı ve ilerleticisi olmuşlardır. Carl Orff, ilkel çağların müzikleri ve metinlerini yeniden canlandırıp modernize etmiştir. Ayrıca Türkiye'de çoksesli müziğin başlaması da bu döneme rastlar (Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses). Günümüzde Krzysztof Penderecki, Arvo Pärt gibi besteciler de modern dönemi sürdürmektedirler.
Klasik Batı Müziği çalgıları [değiştir]
Yaylı çalgılar [değiştir]
Yaylı çalgılar bir orkestranın en önemli öğesidir. Yayla sürtündüğünde titreşen tellerden oluşan tahta çalgılardır. Diğer bir adı da "keman ailesi"dir.
-
Keman: Yaylı çalgıların en küçüğüdür. Soprano ses verir.
-
Viyola: Kemandan biraz daha büyük, tınısı daha lirik bir çalgıdır. Alto ses verir.
-
Çello (Viyolonsel): Sesi insan sesine en yakın olan çalgı olarak da bilinir. Bir ucu yere dayanarak çalınır. Tenor ses verir.
-
Kontrbas (veya sadece Bas): Yaylı çalgılar arasında en büyük olanıdır (Boyu bir insan boyuna ulaşır). Bas ses verir.
-
Klavsen: Klavyeli bir çalgıdır barok döneminin en önemli çalgısıdır.
Avrupa'da yaylı çalgılar "telli çalgılar" olarak adlandırılır ve böylece bu aileye arp (harp) da eklenir. Arp, çok sayıda tele ve pedala sahip olan bir çalgıdır ve telleri parmakla çekilerek titreştirilir. Keman ailesinin üyeleri de buna benzeyen bir biçimde çalınmaya müsaittir (pizzicato).
Üflemeli çalgılar [değiştir]
İçlerine üflenen nefes sayesinde titreşen çalgılardır. İki gruba ayrılırlar: Tahta üflemeliler ve Bakır üflemeliler. Bu gruplar çalgıların imal edildikleri maddeye göre ayrılmaz, çalışma stillerine göre ayrılır.
-
Flüt: üflemeli bir çalgı türüdür.İnsanları sakinleştirir. Çok ses olduğunda dengeyi bozar
-
Klarnet: Tek kamışlı tahta üflemelidir. 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Hafif boğukça fakat parlak bir ses çıkarır. Orkestrada normal klarnetten daha kalın ses çıkaran basklarinet de kullanılır.
-
Saksofon: 20. yüzyıl klasik müzik eserlerinde yer alan (örneğin Ravel ve Gershwin'in eserlerinde) tek kamışlı tahta üflemelidir. Bir klarinet alt-türü de denebilir.
-
Obua: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Barok dönemden beri orkestraların en popüler çalgılarındandır. Keskin ve acıklı bir sesi vardır. Orkestralarda obuanın yanı sıra biraz daha kalın ses veren korangle (İngiliz kornosu) da kullanılır.
-
Fagot: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Gizemli ve kadifemsi bir sesi vardır. Orkestralarda fagotun yanı sıra, normal fagottan bir oktav daha kalın ses çıkarabilen kontrfagot da kullanılır.
-
Trompet: Pistonlu bakır üflemelidir. Parlak ve coşkulu bir sesi vardır.
-
Trombon: Sürgülü bakır üflemelidir. Trompetten daha kalın ses çıkarır. Sesi biraz daha soğuktur.iticidir.
-
Korno: Pek çok yerinden bükülmüş çok uzun bir borudan oluşur. Dairesel bir şekle, boğuk bir sese sahiptir.
-
Tuba: En kalın sesli bakır üflemelidir. Kornonun daha büyüğü sayılabilir. Pistonludur.
-
Kormen: En ince ses çıkaran metal üflemeli çalgıdır.(1871)
Vurmalı çalgılar (Perküsyon) [değiştir]
Tokmak, baget veya fırça gibi cisimlerle vurularak titreştirilen çalgılardır. Orkestranın en arkasında bulunurlar.
-
Timpani: Küçük orkestra davullarıdır. Yarım küre biçimindedirler. Çıkaracakları nota, derileri gerilerek ayarlanabilir.
-
Zil: İki dairesel bakır levhadan oluşur, birbirlerine çarpılarak ses çıkartılır.
-
Üçgen: Bir metal çubuğun üçgen şekli oluşturacak şekilde bükülmesiyle yapılır. Küçük bir sopayla vurularak kısa ama etkili bir çın sesi verir.
-
Kastanyet: İspanyol kökenlidir. İki küçük tahta parçasından oluşur, bunların birbirine vurulmasıyla ses çıkarır.
-
Çıngırak: Metalden yapılmış konik biçimli bir çalgıdır. İçinde yine metalden küçük bir tokmak asılıdır, çıngırak sallandıkça koninin iç yüzeyine çarparak ses verir.
-
Tef: Yuvarlak bir tahta kasnağın bir veya iki yanına deriden bir örtü geçirilerek yapılır ve parmak vuruşlarıyla çalınır. Her vuruşta, kasnaktaki ince pirinçten 4-8 çift küçük zil tınlar.
-
Trampet: Dairesel bir metal gövdenin iki tarafına gerilmiş deriden ve bir derinin hemen altındaki gerili kirişlerden oluşur. Bagetle vurulduğunda deriler kirişlerle titreşir ve güçlü, keskin bir pat sesi çıkar.
Barok Dönem
Barok dönem, 1600 ile 1750 yılları İtalya’daki opera denemeleriyle başlamış, J.S.Bach’ın ölümüyle sona ermiş, ve tüm müzik türlerinde günümüze kadar kalıcı olan değişikliklerin oluşmasına neden olmuştur.
Barok müzik, bir döneme adını vermekle birlikte mimari başta olmak üzere diğer pekçok kategoride de değerlendirilebilmektedir. Barok Portekiz’ce barroco (düzgün olmayan inci) kelimesinden gelmektedir. Mimarlıkta, deniz kabuklarına benzer eğmeçli bezemelerden meydana gelen , 17. yüzyılda kısmen de 18. yüzyılda Avrupa'nın özellikle Katolik ülkelerine (İtalya, İspanya, Potekiz, Avusturya, güney Almanya, Belçika) ve Latin Amerika'ya yayılmış olan üslup olarak göze çarpar. Barok sözcüğü yanlızca 17. yüzyıldaki genel tutumu nitelendirmekle kalmamış, Helenizm ile Gotik'in geç dönemlerindeki bazı belirtilerin anlatılmasında da kullanılmıştır. Furetiére'in 1690'da hazırladığı Fransız dilinin ilk sözlüğüne göre "barok", "tam yuvarlak olmayan incileri anlatmakta kullanılan bir kuyumculuk terimi"dir. Saint-Simon 1711'de "garip ve rahatsız edici bir düşünce"yi anlatmak için barok sözcüğünü kullanmıştır. Fransız Akademisi sözlüğü de 1694'teki ilk baskısında Furetiére'in tanımlamasını olduğu gibi benimsemiştir. 1740'taki baskı ise mecazi anlamı benimsiyordu: düzensiz, tuhaf, eşit olmayan. Jean Jacques Rousseau'ya göre "barok müzik, armoninin açık seçik olmadığı, modülasyonlar ve uyumsuzlukla dolu entonasyonları güç ve hareketi zor olan müziktir". Yapı sanatı ile ilgili ilk tanımla 1788 yılında "Encyclopédie méthodique"te karşılaşılmaktadır: "mimarlıkta barok, tuhaflığın bir nüansıdır". Öyle anlaşılıyorki bu isim, dönemin başlangıcında resim ve heykel çalışmalarındaki değişikliklere gösterilen şaşırmış reaksiyon sonucu çıkmıştır.
Rönesans dönemi, tüm sanat dallarında sadelik, temizlik ve saflık dürtülerini güçlendirmesine ve duyguları daha yumuşak bir anlatımla ifade etmesine karşın, özellikle müzik alanında, sürekli kullandığı tekdüzelikden dolayı giderek sıkıcı olmaya başladı. O kadarki, rönesans dönemi bestelerinin en belirgin özelliği çalgıların aynı anda başlayıp aynı anda eseri bitirmeleri olarak anlatılabilir.
Barok dönemle birlikte, müzik "kontrast" kavramı ile tanışır. Aynı tınılardaki çalgılar birbirleriyle savaşırcasına, birbirleri ile karşıtlık oluşturarak eserde yerlerini alırlar. Klasik Dönem sanatçıları dahi, her ne kadar Barok dönem eserlerini karmaşık, süslü, zevksiz ve abartılı olarak adlandırsalar ve "Barok" kelimesini aşağılayıcı manada kullansalarda kendi kullandıkları ve günümüze kadar uzanan birçok armoni kuralını bu dönemin ustalarınan öğrenmişler ve yer yer kopyalamışlardır. 150 yıla yayılan bir süreci etkileyen Barok akımı, kimi müzik tarihçilerine göre 2, kimine göre 3 evreli bir dönemdir. Fakat herkesin kabul ettiği ortak düşünce ise son dönem "Olgun Barok" Johann Sebastian Bach'ın etkisi altında geçmiştir.
Barok müziğinin yapısında en belirgin özellik, müzikde "kontrast"lar kullanılması olmuş ve bununla birlikte konçertolar devri başlamıştır. Müziksel ifadeyi güçlendirmek için kullanılan ses düzeyinin alçalıp yükselmesi Barok dönemde keşfedilen ve gelişen işaretlerle başlar. Ortaçağ ve Rönesans'ta ses şiddeti, hep aynı seviyede kullanılmaktaydı. Barok dönemde "Piyano - düşük ses" ve "forte - gür ses" terimleri ile eserlerde ses şiddetinin önemi ve katkısı görülmeye başlar.
Barok dönemin bir diğer yeniliği bu döneme kadar olan müzikal yapıda bulunmayan ve eserin başka bir bölüme geçeceğini veya bittiğini belirten bir olgunun kullanılmasıdır. Eserlerde kapanışlar ve geçişler daha güçlü yer alır.
Kontrastlar üzerine kurulan Barok müzikte ritmik yapıda da büyük gelişmeler olur. Rönesans'tan Barok müziğe sıçrayan metine bağlı müzikal anlatım, konuşma dilindeki vurguların abartılmasına neden olur. Barok dönemde doğan Opera ve kantatlar günümüzde de aynı kurala bağlı kalınarak abartılı bir dilde seslendirilirler. Barok dönemle beraber çalgı müziği büyük ilerleme gösterir. Yalnız çalgılar için bestelenen yapıtlar çoğalır. Ses müziği ve çalgı müziğinin birleştirilmesi de Barok dönemde filizlenir. Eşlik görevi gören sürekli bas çalgıları ve insan sesi birleşir. Kontrast oluşturmak amacıyla eşlik çalgıları tekdüze hareket ederken, vokal hareketli ve süslü davranır. 16.yüzyılın sona ermesiyle birlikte İtalyan besteciler madrigal adını verdikleri, şiirler üzerine yazdıkları çok sesli müzikler üzerine yoğunlaşmaya başladılar. Monteverdi’nin opera eserleri ve madrigalleri, barok dönemin ilk zamanlarının zirve noktası olmuş ve daha sonra gelecek müziğe liderlik etmiştir. Dinsel bir tema üzerine kurulu dramatik eserler olan oratoryolar, kökünü Roma’dan alırlar. Avrupa’ya yayılması ise Alman-İngiliz besteci George Frideric Handel sayesinde olmuştur. Bugüne kadar gelmiş geçmiş en önemli oratoryo olan Messiah oratoryosu G.F.Handel tarafından İngiltere’de bestelenmiştir (1741). Sonat, kendini barok dönemin ilk zamanlarında bulmuş bir başka müzik tarzıdır. İtalya’da sonat, yavaş ve hızlı dans parçalarından oluşan eser veya yavaş-hızlı kontrastlarıyla gelişen eserlere denir(daha sonra bu tarz kiliselerde kullanıldı). Arcangelo Corelli gibi her iki tarzda da müzik yapan besteciler olmuştur. İtalya’nın dışında süit adı verilen dans parçaları yaratılmaya başlandı. Süitler de büyük bir gelişimin habercisi olsalar da, sonatlar kadar önemli bir kilometre taşı değillerdi. Süitler, kantatlarda olduğu gibi tek bir çıkış noktasından hareketle iki veya üç bölümlü forma ulaşırdı (örneğin Domenico Scarlatti’nin klavye sonatları gibi), Bach’ın bestelediği 1’den çok formlu eserler gibi. İlk sonatlar, ya tek bir enstürman ya da küçük bir grup için yazılırdı. 17.yüzyılın sonlarına doğru(barok dönemin ortaları), bu sonat formu konçerto grosso şekline dönüştü. Solist grup ise genellikle concertino (iki keman ve continuo) olurdu. Daha sonra ise konçerto durumuna dönüştü. Bach’ın Brandenburg Konçertoları konçerto grosso stilinin bu dönemdeki en iyi örneklerinden şüphesiz birisidir. Ayrıca en az Bach’ın olduğu kadar, Antonio Vivaldi’nin solo konçertoları da bu dönemin en önemli modellerinden oldu.
Sonat, konçerto ve vokal formları gelişiminin ortalarında, barok dönemin bir başka önemli özelliği ortaya çıkmaya başladı : Tonalite. 16.yüzyılın ortalarında eski kilise modları, yeni anahtar bağları konseptiyle yer değiştirmeye başladı. Barok dönemle birlikte besteciler bir anahtardan diğerine atlamaya başlamıştı. Zamanın kromatik müziğini üretmeye başlamışlardı.
Zamanla, anahtarlar arasında ki bağ ve geçişler bir sistem halini aldı. Bach’ın İyi Düzenlenmiş Klavye(Well-tempered clavier) adlı eseri bu bağı anlamak için iyi bir örnektir. Bu eser ayrıca bir başka iki önemli barok özelliği yapısı içinde barındırmaktadır : Prelüd ve füg.
Barok dönemin en gözde çalgıları klavsen ve harpsikort’tu. Bunlar seslerin hafif veya kuvvetli çıkmasına olanak sağlamayan bir düzeneğe sahiptiler. Oysa barok dönemde gelişen, müzikal anlatımı güçlendiren müzik sembolleri ve o dönemde ihtiyaç duyulan hafif ve kuvvetli çalımlar önemli bir unsur halini almıştı.
Barok dönemde icat edilmesine karşın dönemin bestecileri piyano için eser yazmazlar. Klavsene göre cılız bir sese ve sert tuşeye sahip piyanoya eser veren ilk besteci Muzio Clementi’dir. 1773’de daha on sekizindeyken piyano için üç sonat yazmış, çalgıyı popüler hale getirmiştir. Bach gibi ünlü Barok dönem bestecilerinin günümüzde piyanoda çalınan eserleri aslında piyano için yazılmamıştır. Dolayısıyla “piyano” ve “forte” gibi nüanslar ve “staccato” gibi çalım tekniklerinin hiç biri eserlerin aslında yoktur veya çok azdır.
Bütün bu değişiklikler birbirlerine paralel olarak geldi ve barok dönemi oluşturdular. Eski kurallardan ve polifonik takıntılardan kurtulunması, yeni bir tarz ve kural geleneği yapma gereğini doğurdu. Bu da, kadanslar veya armonik geri planlar üzerine doğal olarak solistlik yapan, melodiyi ortaya çıkardı. Bu armoniler içinde sequence(zincirleme)’i getirdi ve tüm bu armonik gelişimler bir yandan da ritmik gelişmeleri doğurdu. Bas bölümleri, Orta Avrupa dans müziğinin tipik ritmleriyle kaynaştı ve tüm bunlar barok müziği barok müzik yaptı.
Barok dönemde müzik, modern müzikal dilin gelişiminde kuşkusuz en önemli kilometre taşı olmuştur. Bu 1,5 yüzyıl içerisinde, müzikal formlar değişip geliştikçe bir yandan da daha sonrasının ve bugünün müzik standartlarını belirlemeye başlamıştı. Tonalite ve akor tonlaması çok büyük önem taşımaktadır. Bir başka önemli özellik ise müziğin, bu dönemde evrensel bir dil taşımaya başlaması, ulusallıktan çıkıp tüm Avrupa ve dünyaya seslenmesidir.
BAROK ÜZERİNE İLGİNÇ NOTLAR
Dr. Georgi Lozanov, ünlü Bulgar psikoloğu, dakikada yaklaşık 60 vuruşluk bir tempo ile barok müziği kullanarak yabancı dilleri öğretme konusunda bir yöntem geliştirdi. Öğrencilerin öğrenmesi normalden çok daha kısa sürdü. Dönem içinde öğretilecek olan normal sözcük bilgilerinin ve deyimlerinin yarısı (1000'e yakın sözcük ve deyim) tek bir günde öğrenildi. Bunun yanında öğrencilerin öğrendiklerini akıllarında tutma oranı ortalama %92'ydi! Dr.Lozanov bu sonuçlarla belirli Barok parçalarını kullanarak yabancı dillerin %85-100 verimle normal süreleri olan 2 yıl yerine 30 günde öğretilebileceğini kanıtlamış oldu. Barok müzikle öğrenen öğrenciler dört yıl boyunca kullanmasalar bile %100 doğrulukla ikinci dillerini anımsayabilmişlerdir!
Binlerce öğrenciye sahip olan 'The Center for New Discoveries in Learning' yıllardan beri hem derslerde hem de öğrencilerin ders çalışmalarında müziğin kullanımını araştırmaktadır. Mozart ve belirli Barok parçalar (dakikada 60 vuruşluk tempolarla kaydedilmiş olanlar) kullanan öğrencilerin daha sakin olduklarını, daha uzun çalışabildiklerini, öğrendiklerini daha uzun süre anımsayabildiklerini ve öğretmenlerinden öğrendiğimiz kadarıyla daha iyi notlar aldıklarını gözlemledik.
Doğru tempoda kaydedilmiş bu özel müzik parçaları en yüksek öğrenme/anımsama etkisi için beynin sağ ve sol bölümlerini harekete geçirir. Müzik beynin sağ tarafını harekete geçirirken çocuğunuzun okuduğu ya da sesli söylediği sözcükler sol tarafı harekete geçirir. Araştırmaya göre bu da öğrenme potansiyelini en az beş kat artırır. Kulağınız düzenli, saniyede bir vuruşluk Barok müziğini duyduğunda kalbinizde tempoya uygun olarak düzenli bir şekilde atar. Bu rahatlamış ve aynı zamanda zinde durumdayken zihniniz daha kolay konsantre olabilir. Müzik, fizyolojik durumumuzu karşılar ve onu etkiler. Ağır zihin çalışmaları gerektiren işlerde nabzımız ve kan basıncımız artar ve genelde bu durumdayken konsantre olmak daha zordur. Barok ve Mozart parçalarından tempoları düşünülerek özellikle seçilmiş olan bazı CD'ler kan basıncınızı ve nabzınızı düşürürken aynı zamanda öğrenme yeteneğinizi artırır. Ders çalışırken, iş yerinizde ya da araba kullanırken Mozart, Vivaldi, Pachabel, Handel ve Bach gibi bestecilerin müziklerini dinlemenin yukarıda anlattığımız türde sayısız yararları vardır.
Batı’da Klasik müziğin dönüşümü, kamusal alanda dolaşıma girmenin, müziği nasıl aristokrasinin hegemonyasından çıkardığını gösteren canalıcı bir örnek. 18. Yüzyıl, bilindiği gibi, Avrupa’da müziğin Barok yüzyılıdır. Haendel gibi, Haydn gibi, Mozart gibi, Bach gibi, Barok müziğin büyük ustaları bu yüzyılda vermişlerdir eserlerini. Ama Barok müzik, feodal aristokrasinin özel alanına ait bir etkinlik olarak kalır bu yüzyıl boyunca... Werner Stark’ın, The Sociology of Knowledge’da belirttiği gibi, Haydn, Kont Esterhazy için müzik bestelemekte, bu müzik, Esterhazy Şatosu’nda, ona ait olan özel alanda icra edilmektedir. (Haydn, bu şatoda, yemeklerini Esterhazy Kontu’nun uşaklarıyla birlikte yemektedir!) Klasik müzik, kamusal alanda dolaşıma girmemiştir henüz. Bu, ancak 19. Yüzyılda gerçekleşecek ve mesela Beethoven’in müziği, kamuya açık alanlarda, bu yüzyılda icra edilebilecektir..
Salon müzik ilişkisine örnek: Barok müzik, J.S.Bach dönemindeki besteciler kiliselerde, belediye ve saraylarda veye bir operada görevliydiler. Bu yerlerin ortak özellikleri küçük olmaları idi. Genellikle dikdörtgen şeklinde yansıtıcı yüzeylere sahiptirler. Bu akustik çevrelerdeki yankılanma süresi kısadır. Böyle bir çevrede çalınan müzik çok parlak olur ancak seslerin dolgunluğu azdır. Klasik dönem Haydn, Mozart, Beethoven, bu dönemdeki orkestrada 40 kadar çalgıcı bulunuyordu. Yaylı, ağaç üflemeli, prinç üflemeli, vurmalı çalgılar kullanılıyordu. O zamanki konser salonları şimdikilerden küçüktü. Dinleyiciler ise 300-400 kişi kadardı. Bu salonlar, tümüyle doluyken yankılanma süresi 1,5 s olmaktadır. 19 yy daha büyük yapılar inşaa edildi ve süre 1,5 s- 1,8 s aralığına uzadı. Bu gün Klasik dönem müzikleri için en iyi yankılanma süresi 1,5 –1,7 arsında kabul edilmektedir. Romantik devir daha kişiseldir. Bestecinin duygularının anlatımı önemlidir. Brahms, Wagner, Çaykovski, Debussy gibi bestecilerin dönemidir. Daha dolgun seslere ve daha uzun yankılanma sürelerine ihtiyaç duyulur. Bu dönemde yankı süreleri 2 s ye kadar uzamıştır. Bu gün romantik müzikler için yankılanma süresi 1,9 s - 2,2 s arasında kabul edilmektedir.
Barok Dönemde Tarihe Düşülen Notlar
1604.....William Shakespeare Othello’yu yazdı
1607..... Kuzey Amerika’da ilk kalıcı İngiliz kolonisi Jamestown, Virginia kuruldu
1609.....Galileo Galilei Jüpiter’in uydusunu keşfetti
1611.....İncil’in yetkili versiyonu King James Bible yazıldı
1618.....30 yıl savaşları başladı
1619.....İlk siyah köleler Virginia’ya ulaştı.
1625.....Francesca Caccini, tarihçilere göre ilk kadın besteci, La Liberazione di Ruggiero besteledi ve Polanya’da 4. Wladyslaw’ın resepsiyonun icra edildi.
1628.....William Harvey kan dolaşımını buldu
1631.....İngiltere’de Chloridia adlı eserin icrasında ilk profesyonel kadın şarkıcılar yer aldı
1632.....Oughtred slide rule’ buldu
1633.....Engizisyon Galilei’yi söylediklerini geri almaya çağırdı
1639.....Fransa 30 yıl savaşlarına katıldı
1639.....Virgilio Mazocchi ve Marco Marazolli tarafından ilk komik opera, Chi Soffre Speri Roma’da icra edildi.
1642 – 1646..... İngiliz iç savaşı
1647 – 1659..... Fransız – İspanyol savaşı
Fransız iç savaşı
1654 – 1667..... Rusya – Polonya savaşı
1655 – 1660 .....Brandenburg – Rusya savaşı
1660 ..... İngiltere’de monarşi yeniden kuruldu
1664 – 1666 ..... Newton yerçekimini buldu
1666..... İtalya Cremona’dan Antonio Stradivarius ilk kendi imzasını taşıyan kemanı yaptı.
1666.....Newton ışık spektrumunu buldu
1671..... Leibniz toplama makinasını buldu
1675..... Londra’da St.Paul kathedralinin inşaatı başladı, Greewich rasathanesi kuruldu. İlk ışık hızı ölçüldü.
1677..... Bakteri bulundu
1683.....Türkler Viyana’yı kuşattı
1687..... Türkler Mohaç savaşını kaybetti
1689 – 1697.....Kuzey Amerika’da İngiliz – Fransız savaşı
1696..... Thomas Savery Buhar makinasını keşfetti
1699.....Avusturya’lılar Macaristan’ı Türklerden geri aldı
1705..... Reinhard Keiser Octavia adlı eserinde ilk kez Fransız kornalarını kullandı
1714 ..... Fahrenheit civalı termometreyi buldu
1725.....Vivaldi 4 Mevsim’i yazdı
1742.....Handel’in Messiah adlı eseri Dublin’de muhteşem bir seyirci karşısında ilk kez sergilendi.
1752.....Büyük Britanya Gregorian takvimine geçti.
*Halit Akalp - Hakan Güven Kasım-2002
KLASİK DÖNEM
Özellikle müzikte olmak üzere,birçok alanda sık sık kullanılan “klasik” kelimesi, ülkelere ve çağlara göre çok değişik gerçeklikleri kapsar. “Klasik”müzik “popüler” veya hafif diye adlandırılan müziklerin karşıtı gibi ele alınabilir ve o zaman Pérotin den (ykl.1200)Pierre Boulez in izleyicilerine (XX.yy sonu) kadar bütün yüksek (veya ciddi)Avrupa müziğini içine alır. Bu bağlamda ( Avrupa dışı müziklerin tersine) “klasik” müzik ile “çağdaş”müzik ayrımı yapılabilir ve çağdaş müzik, mesela Debussy’den veya Boulez-Stockhausen kuşağından (1945) başlatılabilir. Aynı şekilde klasik müzik, romantik müzikten,barok müzikten,Rönesans müziğinden ve ortaçağ müziğindende ayrılmaktadır.Ne var ki bu anlamda Lully ve Rameau’nun Versailles klasikçiliği ile Haydn, Mozart ve Beethoven’in Viyana klasikçiliği, ne zaman, ne teknik, nede estetik olarak biribirine karıştırılamaz; hatta bunların birinden ötekine geçişi, çok önemli bir kültür olayı olan “Soytarılar savaşı” (1752 de, Fransız müziği ile İtalyan müziği taraftarları arasında Pariste çıkan sanat kavgası) simgeler.Edebiyatta olduğu gibi müziktede “klasik”teriminin kullanılışı çok eski değildir (ilkin 1800 ler civarı) ve “romantik” teriminden daha sonra kullanıldığı kesindir.Son olarak şunuda belirtelim ki, Goethe’den itibaren, yani XIX.yy’ın başından beri müzikteki klasik-romantik karşıtlığı, zihinleri, özellikle de yazarların zihnini epeyce meşgul etmiştir.
Müzikte son baroğun en büyük temsilcisi olan Bach 1750 de Leipzig de öldüğünde genç Haydn Viyana da ilk eserlerini yazıyordu. Bu olaylar bir yüzyılı iki eşit döneme ayırır. Birinci yarıya Bach hakimdir. İkinci yarıdaysa Haydn yepyeni bir sanat ve toplum bağlamında, Mozart ile birlikte, Viyanayı en azından yaratıcılık açısından, Avrupanın müzik merkezi haline getirir. Bu iki besteci xvııı. yy ın ikinci yarısıyla özdeşleşir. Sonraki kuşaklar geriye dönüp baktıklarında böyle düşüneceklerdir. Özellikle Bach, ortaçağdan ve Rönesans’tan devralınan birikimi en uç noktasına ve zirveye ulaştırmıştır. Oysa onun çağdaşı olan bestecilerin büyük bir kısmı, besteleme tekniklerinin sadeleştirilmesi , armoni ve çokseslilik (kontrpuan) yerine melodiye öncelik verilmesi gibi eğilimler göstermektedir. Bach’ın ölümünden hemen önceki ve hemen sonraki dönemlerde Bach’a oranla kesin bir yüzeysellik görülür. Yeni melodi anlayışı ileride daha da güçlenecektir, ama kompozisyon yoğunluğu bakımından bu yeni anlayışın yol açtığı kayıplar, yeni bir çokseslilik, yeni bir yoğunluk ve yeni bir müzik düşüncesi getiren Haydn ve Mozart dehaları sayesinde ancak 1780’e doğru telafi edilecektir. Haydn ve Mozart yetişme döneminde eserlerinin tek bir notasını bile bilmedikleri Bach’ın üslubundan çok uzaktır. İkisinin de üslubunun ilk belirtileri, Bach’ın ölümünden epeyce önce ortaya çıkmıştır ve Bach’ınkinden çok daha fazla Telemann, Scarlatti gibi çağdaşlarının ve 1710 dolaylarında doğmuş olan ve bazılarınca ön-klasik diye nitelenen bestecilerin üslubundan izler taşır. Ön-Klasik denilen besteciler Kuzey Almanya’da Carl Phillip Emanuel Bach (Johann Sebastian’ın dört müzisyen oğlunun ikincisi), Mannheim’da Johann Stamitz, Viyana’da Mathias Georg Monn ve Georg Christoph Wagenseil ve Milano’da Giovanni Battista Sammartini’dir. İtalyan opera bestecilerinin ve Johann Adolf Hasse gibi, Italyan olmayan ama İtalyan tarzı operalar yazan bestecilerin de apayrı bir yeri vardır.
En azından XX.yüzyılın ortalarına kadar, Haydn (1732-1809) ve Mozart’ın (1756-1791) son eserleri ve Beethoven’in hemen hemen bütün eserleri, bestecilerin ve dinleyicilerin düzeylerini belirleme konusunda mihenktaşı sayılacaktır. Özellikle bu anlamda bu üç besteci “klasik” tir. Onlar tarihte keşfedilmeye ihtiyaçları olmayan ilk bestecilerdir. Bu onlardan önceki bütün bestecilerin büsbütün unutulduktan sonra XX.yüzyılda yeniden hatırlandığı ve Haydn ve Mozart’ın eserlerinin (hiçbir zaman Bach gibi bir köşede keşfedilmei beklememişlerdir), 19. yüzyılda da günümüzdeki kadar tanındığı, anlaşıldığı ve çalındığı anlamına gelmez. Ama Haydn ve Mozart, kendi dönemlerinden günümüze kadar repertuvarda ve dinleyicinin zihninde çok sağlam bir yer edinmişlerdir. Aslında, onlar en büyük eserlerini, o dönemde ortaya çıkan ve istensin veya istenmesin, bugün de müzik hayatımızın temelini oluşturan konserler için yazmışlardır. Aynı şekilde senfonik orkestrayı yarattılar ve (özellikle Haydn) yaylılar dörtlüsünden senfoniye kadar yeni türlerin parlak örneklerini verdiler. Bu bestecilerin piyano sonatlarını ve (özellikle Mozart tarafından) temelden değiştirilen konçerto türündeki eserlerini ve operalarını da anmak gerekir. Senfonik müziği (veya orkestra müziğini) oda müziğinden ayırdılar ve Germen, hatta Viyana müziğinin, birbuçuk yüzyılı aşkın bir süre boyunca bütün Avrupa’ya hakim olmasını sağladılar. Nihayet, bu müzisyenler sanatçının özgürlüğü ilkesini iktidarlara ve topluma kabul ettirdiler.
Klasik üslup 1780-1815 arasında en parlak dönemini yaşadı. Bu dönemde Avrupa’da Fransız devrimini hazırlayan olaylar, sonra devrim, hemen ardından patlak veren olaylar yaşandı. Kökenlerine eğinildiğinde görülür ki Viyana, 1750’ye doğru diğerleri gibi bir merkezdir. Ama en küçük bir kuramsal spekülasyona girişmeksizin denebilir ki, Viyana üslubu-Başlangıçta,mesela Mannheim üslubundan daha az şaaşalı daha az heyecan yaratıcıdır- Ama çok geçmeden ( Haydn’ın 1760’lardaki senfonileriyle kesin olarak), en ileri ve en anlamlı biçimsel ve tonal arayışlarla özdeşleşmiştir. Ve sonunda, 1800 insanları için, tek başına (veya hemen hemen) orkestra müziğinin ve yüksek düzeyli oda müziğinin temsilcisiydi, hatta Viyana üslubu, orkestra müziğiyle tamamen özdeşleşti. Bu bakımdan İtalyadan ve 1789 öncesi ve sonrası Fransasından olduğu kadar, kurumsal etkinliklerin yoğun olduğu, ama Viyana okulunun üstün başarılarıyla kıyaslanabilecek hiçbirşey ortaya koyamayan Kuzey Almanyadan da ayrılır ve Empfindsamkeit tan doğrudan doğruya romantizme geçer. Öte yandan Viyana üslubu, yanlız Kuzeyin ve Güneyin (Italya) değil, Doğu ve Batının da(Haydn, Slav dünyasının çok yakınında doğmuştur) birleştiği bir yer olarak görünür. Son olarak şunu da belirtmek gerekir ki, Viyana üslubunda yanlız değişik halkların değil, değişik toplumsal katmanların duyguları da (1770 e doğru, Kuzey Almanya’da Haydn’ın avama yönelik üzlup özelliklerine karşı gösterdiği sert tepkiler, bunun kanıtıdır) biraraya gelmiştir. Viyana üslubu kültürlü kesime yönelik olanla basit halka yönelik olanı da, aristokratik olanla amiyane olanı, hiçbirine hiçbirşey kaybettirmeden birbirine karıştırdı ve bunların evrensele yönelen bir sanat dünyası doğurduğunu kabul ettirdi.
Bu insanca özelliklere, 1780lerde, 2. Joseph’in hükümdarlığı döneminde, Viyana'nın aydınlanma ruhunun getirdiği entellektüel bir kaynaşma ortamı oluşu da eklendi. Haydn ve Mozart, bu arada olgunluk dönemindeydiler ve bu ortamdan beslenmeyi bildiler. Mozartın sihirli flütü (die Zauberflöte 1791) bunun kanıtıdır, bu eser Viyana ruhunu, dolasıyla dönemin özünü yüceltmiştir. Buna tepkiler gecikmedi, ama Haydn, Yaratılış (1798) adlı oratoryosuyla Beethoven Fideliosuyla (1805-1814) hatta “Metternich Sistemi” sırasında 9. Senfonisiyle (1824) geleneği sürdürdü. 9. Senfoni, bütün insanların kardeş olduğunu ilan etmekle kalmayıp, kesinlik taşıdığı bir çağdan kaynaklanan son sarsıntıdır.
*Alişan Balkan - Celal Yenitur Aralık-2002
MODERN DÖNEM
Bu dönemi adlandırmada genel kabul görmüş bir terim yoktur. Çağdaş Müzik veya 20. Yüzyıl müziği gibi adlandırmalar yapılabilirse de özellikle ikincisi yüzyılın ortalarında yaşamış olan Rachmaninov, Sibelius ve R. Strauss’ uda kapsadığından uygun olmayabilir.
Yeni müzik terimi bu müzik türünün felsefesini ve 19. Yüzyıl romantizmine karşıt olan arayışları daha iyi tanımlayacaktır.
Yeni müzik Alman Avusturya romantizmine ve onun temsil ettiği herşeye bir başkaldırıyı simgeler. Değişik besteciler değişik tekniklerle başarılı örnekler oluşturmuşlardır. Bu müzik türünde Empresyonizm,Romantizm yada Barok dönem de olduğu gibi belli bir stil ya da kalıp yoktur. Besteciler belli bir tekniğe bağlı kalmak yerine birini denedikten sonra bir başkasına geçmekte bir sakınca görmemişlerdir.
Başkaldırış eser adlarında da kendini göstermektedir. Buna örnek olarak Erik Satie’nin “Like a nightingale that has a toothache” ve Trois Morceaux’ un “Three pieces in the form of a pear” gösterilebilir. Bunlar son yüzyılın romantik başlıklı senfonik şiirlerine bir reaksiyon olarak görülmektedir.
1.Dünya Savaşı sonrası bazı bestecilerin eserlerinde caz esintileri de görülür. Örn: Stravinsky “Ragtime” 1918, Copland’ın “Two Blues”1926.
Bilimdeki gelişmelere paralel olarak radyo konser salonlarına gidemeyen milyonları dinleyici haline getirmişti. Randall Thompson’un Süleyman ve Belkıs operası radyo istasyonları tarafından telif ödenerek yayınlanmıştı. 1929’dan itibaren sesli çekilmeye başlayan sinema filmleri bestecilere yeni imkanlar yaratmıştır. Fonograf’ın icadı ile dünyanın en izole bölgelerinde bile insanlara müziği istedikleri repertuarla dinleme imkanı yaratmıştır. Son olarak Televizyon kitle iletişimini en üst düzeye çıkarmıştır.
JOHN CAGE 1912-1992
Klasik müzik eğitimi görmüştür. Batı müziğinin ve bireysel anlatımın dışına çıkmak amacıyla Cage müziğinde teyp,plak kayıtları ve radyodan da yararlanmıştır. Müziği oluşturan bütün etkinliklerin tek bir doğal sürecin parçası olduğu sonucuna varmıştır.
Amacı dinleyicilerin kulaklarını süzgeç gibi değil huni gibi kullanmaya özendirmek,bestecinin seçtiği seslerle yetinmeyip ortamda ses adına ne varsa algılamalarını sağlamaktı. Buna ulaşmak için müziğinde belirlenmemişlik ilkesini gerçekleştirdi. Rastlantısallığı sağlamak ve böylece yorumcunun kişisel beğenilerinin araya girmesini önlemek amacıyla çeşitli yollara başvurdu. Örneğin yorumcu sayısını ve çalgı türlerini önceden belirlememeyi,seslerin ve bölümlerin uzunluğunu saptamamayı,uyulması zorunlu nota yazımından kaçınmayı ve bölüm sıralamasında rastlantısallığı korumayı denedi.
Cage’in en tanınmış yapıtları, yorumcunun hiçbirşey çalmadığı Dört dakika otuzüç saniye 1952,rastgele istasyonlara ayarlanan 12 radyo 24 yorumcu ve bir orkestra şefi için Düşsel manzara No:4 1951, sonatlar ve interlüdler1946-48,Fontana Mix1958, Ucuz taklit1969 sayılabilir.
BELA BARTOK 1881-1945
Macar besteci 22 yaşındayken 1848-49 devriminin önderi ve Ferenc’in babası Lajos Kossuth’un yaşamını anlatan senfonik şiirini yazdı.İlk çalınışında Avusturya milli marşının karikatürize edilerek seslendirilmesi bir skandala yol açtıysa da çok beğenildi. Opus 7 Birinci Dörtlü’sünde(1908-09) bir oranda duyumsanan halk müziği etkisi sonrakilerde tümüyle özümsenmiş ve yapıtlarının içinde erimişti. Opus 17 İkinci Dörtlü (1915-17) Batok ‘un Kuzey Afrika’ya yaptığı derleme gezisini yansıtan Arap motifleriyle süslüydü.Üçüncü ve dördüncü dörtlülerde1927-28 daha yoğun ses uyuşumsuzluğundan yararlanılmıştı. Beşinci1934 ve altıncıda 1939 ise tekrar geleneksel armoniye dönüldüğü gözleniyordu.
Meslek yaşamının başında Fransız etkisinde kaldığı için erken dönem yapıtlarında politonalitenin bazı belirtileri görülür.Ama daha sonraları bu malzemeden yararlanmadı.Onun yerine Doğu Avrupa en çok da Macar ve Rumen halk usluplarını araştırdı. Müziği her ne kadar armoni açısından yoğun ve karmaşıksa da kökünü halk müziğinin modal dizilerinden dikkatle seçilmiş armonilerden kurulu bir tonaliteden alıyordu.
Bartok 2 Kasım 1936 da Türkiye’ye geldi. İstanbul Belediye konservatuarı arşivinde çalışmalar yaptıktan sonra 4 Kasım 1936 da A. Adnan Saygun ile birlikte üç konferans verdi. Gene Saygun ile birlikte Adana’nın Osmaniye ilçesi Toprakkale ve Çardaklı köylerine giderek göçerlerin müziğini taş plaklara kaydetti.
Müziği ve tutumu Nazilerle ittifak halinde olan Macar Yöneticilerin ve Kilisenin tepkisini uyandırmış ve vatana ihanetle suçlanmıştır.Çoğu Yahudi olan birtakım önemli bestecilerin yapıtlarının Nazilerce yasaklanması üzerine Goebels’e bir mektup yazarak kendisininde aynı listeye alınmasını yapıtlarının Almanya ve ona bağımlı ülkelerde çalınmasına izin vermediğini bildirdi. 1939 da Ahmet Adnan Saygun’a yazdığı mektupta ülkesinden ayrılmaya kara verdiğini ve Türkiye’de çalışabileceğini söylediyse de başvurusu yanıtlanmayarak Türkiye’ye gelmesine olanak verilmedi. Bunun üzerine ABD’ye gitti.
Yapıtlarında Stravinski gibi aksak usulü kullanan Bartok müzikte o zamana değin bulgar ritmi olarak adlandırılan bu ritm için Rumen etnomüzikolog Constantin Brailoui ile birlikte Türkçedeki aksak terimini önermiş ve bunu müzikolojiye yerleştirmiştir.
IGOR STRAVINSKY 1882-1971
Rus asıllı besteci 1 Dünya Savaşı Yıllarından başlayarak sürekli Rusya dışında yaşamı özellikle Ateş Kuşu1910,Petruşka 1911, Bahar Ayini 1913, ve Orpheus 1947 gibi bale müzikleriyle ünlenmiştir.
Stravinsky,20. Yüzyıl müziğine büyük katkıda bulunmuş, kendine özgü eleştirel tutumu özellikle ölçü,tempo, ses gürlükleri açısından önemli sonuçlar doğurmuştur.Bileşik ölçülü asimetrik kalıpları araştırmış, müzik cümlelerinde kullandığı figür ve motifleri uzatarak veya çıkararak simetrik cümleleme geleneğini yıkmıştır.Müziğe yeniden kazandırdığı şaşmayan vuruş duygusu birçok bestesinin dansa uygun düşmesine yol açmıştır.
ARNOLD SCHOENBERG 1874-1951
Avusturya asıllı ABD li besteci oniki ton müziğinin yaratıcısı,20. Yüzyılın en etkili öğretmenlerinden biridir.
1899 da yazdığı “Aydınlık gece” adlı yaylı çalgılar altılısı sanat yaşamında önemli bir adımdır.Richard Dehmel’in aynı adlı şiirinden esinlenen bu romantik yapıt yaylı çalgılar altılısı için yazılmış ilk programlı müziktir. Bütünlüğü müzik dışı bir öykü ya da imgeye dayanan yapısı ve armonileri yüzünden Viyana’daki tutucu program komitelerinin tepkisini çeken yapıt ancak 1903 de seslendirildi ve bu kez dinleyicinin tepkisiyle karşılaştı. Sonraları ise hem ilk biçimiyle, hem de Shoenberg’in yaylı çalgılar orkestrası için yaptığı düzenlemeyle bestecinin en sevilen yapıtlarından biri oldu.
Belli bir döneme kadar bestecinin bütün yapıtları tonaldi,ama armoni ve melodileri karmaşıklaştıkça tonalite önemini yitirmeye başladı. 19 Şubat 1919 da tonal kompozisyon düzeninden tümüyle yoksun ilk yapıt olan Opus11 No:1 piyano konçertosunu bitirdi.
Zengin armoni ve melodi olanaklarını değerlendirmesine yardımcı olacak yeni bir bütünleştirici ilke aradığı bu dönemin sonunda yalnızca birbiriyle bağlantılı oniki ton kompozisyon yöntemini buldu.Temmuz 1921 de bu türün ilk örneği olan Opus12 Piyano suitine başladı.
Karşılaştığı bütün muhalefete rağmen 1. Dünya Savaşı sonrası Shoenberg’in müziği artan ölçüde övgü topladı ancak besteci yaratıcı çalışmalarının olnak verdiği elektronik müzik devrimini görecek kadar yaşamadı.
AARON COPLAND 1900-1990
Copland’ın besteci olarak gelişimi dönemin belli başlı eğilimlerini ortaya koyarilk başta müziğinde caz ritimleri kullanan besteci daha sonra Stravinsky'’in yeni klasik tutumunun etkisinde kalmıştır.Kendisinin ses gürlüğü "sonorite” bakımından daha tutumlu, doku bakımından daha denetimli olarak tanımladığı soyut bir üsluba yöneldi.Bu yöneliş Copland’in sanatındaki en verimli dönemin açılmasına neden oldu. Copland ayrıca radyo ,fonograf, ve sinema gibi yeni iletişim araçlarıyla modern müziğe yatkın bir izleyici kitlesinin de yaratıldığını farkındaydı. 1930 lardan sonra geniş bir dinleyici kitlesine seslenebilmek amacıyla müziği basitleştirme çabalarına katıldı.
EDGARD VARESE 1883-1965
Fransız asıllı ABD li besteci ses üretim tekniklerinde yaptığı yeniliklerle tanınır. Disonant ve temasız, ritim açısından da asimetrik olan müziğini uzaydaki ses cisimleri olarak tasarladı. Elektronik ses donanımından yararlanma fırsatını bulduğu 1950 lerin başlarından sonra da elektronik müziğe ağırlık verdi.Brüksel dünya fuarı için yazmış olduğu elektronik şiirde (1958) sesin 425 hoparlörle yayılmasını öngördü.
GUSTAV MAHLER 1860-1911
Yahudi asıllı Avusturyalı besteci.
Çağdaş müzik eleştirmenleri Mahler’in müzikteki değişim dönemini güçlü bir şekilde etkilemiş olduğunu kabul etmektedirler. Onun yapıtlarında 20. Yüzyılda kullanılan köklü yöntemlerin habercisi niteliğinde ögelere rastlanır.Bu yöntemler arasında ilerleyici tonalite (bir yapıtın başladığı tonaliteden farklı bir tonaliteyle sona ermesi),tonalitenin çözülümü(kromatikliği ya da o tonaliteye yabancı akorları sürekli kullanarak tonalite duygusunu bulanıklaştırma),büyük orkestra içindeki solo çalgı grupları için iç içe örülü melodiler üzerine kurulmuş kontrapuntal bir yapıyı yeğleyerek orkestranın tümünün ürettiği armoniden kopuş,temaları tekrarlamak yerine sürekli değişen temalar kullanma, popüler üsluplardan ve günlük yaşamdaki seslerden (kuş,boru sesleri vb.)alaycı alıntılar yapma ve Liszt’in çevrimsel biçim’inden(bir yapıttaki temaların başka yapıtlara aktarılması) ustalıkla yararlanan teknikleri benimseyerek senfonide biçim yönünden yeni bir birlik sağlama sayılabilir.
Sanatının kişisel içeriğini ise en çok çağının hak ve özgürlüklerden yoksun insanının tinsel çalkantısını başka herhangi bir besteciden çok daha fazla yaşamış olması etkilemiş, bu da onun kişiliği ile müziğini özdeşleştirmiştir.
*Enis Kavurmacıoğlu - Özenç Minareci Ocak-2003
Sevgili Klasik Müzik Sevenler,
Aşağıda klasik müzik tarihinden belki mizah değil ama, zaman zaman yüzlerde bir gülücük yaratacak, zaman zaman hoş bir anıyı canlandıracak, zaman zaman da duygulu bir an yaşatacak gerçek olayları bulacaksınız...
ROSSİNİ hem eserleri hem de yaşantısı ile ilgi çeken bir besteci. Bir konser öncesi salona girerken bir bayan koşarak yanına gelmiş ve “Sinyor ilk kez sizin aryalarınızı seslendireceğim ve çok korkuyorum’’ demiş. Ünlü bestecinin yanıtı kısa olmuş : “Ben de...’’
SCHUBERT ünlü Bitmemiş Senfonisi için bir dostuna şunları söylemiştir’. “Dostum bu eseri dinlerken gözlerinin önünde sağlığı asla düzelmeyecek, parlak ümitlerinden hiçbiri gerçekleşmeyecek, ve hayatı yarım kalacak bir insanı canlandırmalısın”. Bitmemiş Senfoni yıllarca hatta yüzyıllarca belleklerde bir soru olarak kalmıştır. Hatta 1920 yılında New York’da senfoninin bitirilmesi için bir yarışma açılmış ancak yarışmayı kazanacak nitelikte yapıt bulunamamıştır.
SMETANA onbir çocuklu bir ailenin çocuğu idi ve yaşamı zorluklar içinde geçti, ölümü ise oldukça acıklı oldu. Smetana çocukluğunda kendine Mozart’ı örnek almıştı. Hatta anı defterinde, ölümünden sonra daha çocukluk günlerinde yazdığı şu nota rastlandı. ‘’Kompozisyonda Mozart, teknikte ise Liszt olmak istiyorum.’’
BRAHMS müzik dünyasının bu asık suratlı devi, Beethoven’e özel bir hayranlık beslemiştir. Hatta dönemin müzik otoriteleri Brahms’ın birinci senfonisi için “Eğer Beethoven onuncu senfonisini yazsaydı, işte böyle birşey olurdu’’ demişlerdi. Brahms bir de Schumann’dan etkilenmişti. Schumann’a yazdığı bir mektupta “Senin müziğin de beni tıpkı Beethoven’ın müziği gibi etkiliyor. Yeni bir senfoni ya da üvertür duyunca kendimi o eser tarafından tutsak edilmiş gibi hissediyorum’’ diyordu..
HANDEL Almanya’da doğdu, İtalya’da gelişti ve İngiltere’de şana şöhrete ve paraya kavuştu. Hem cerrah hem de berber olan babası oğlunun müzisyen olmasını hiç istemiyordu. Handel evden kaçtı ve kiliselerde org ve klavsen çalmaya başladı. 25 yaşına gelince de Londra’ya gidip Britanya vatandaşlığına geçti ve İngiltere’nin en ilgi gören kişileri arasında yer aldı.
BACH ailesinin kökeni 1561 yılına, Hans Bach’a kadar iniyor. Bizim yoğun olarak bildiğimiz Johann Sebastian Bach ise 1695 doğumlu yani bilinen en eski Bach’dan 124 yaş küçük. İşin ilginç yanı Johann Sebastian Bach, ailenin 32. müzisyen bireyi. Ailenin ilk müzisyen bireyinin Hans Bach olduğu varsayılıyor. Johann Sebastian Bach değirmenci olan büyük büyük dedesinin bugün pek rastlanmayan besteleri için şöyle diyor “Rüzgarın çıkardığı sesi öylesine güzel işlemiş ki, iddia ederim öğüttüğü un müziği kadar güzel değildir’’.
PURCELL İngiltere’den ender çıkan bestecilerden biri. Ölümü ise hayli ilginç. Geceleri sadece saat onbire kadar evden çıkmasına izin verilen besteci yağmurlu bir gecede eve daha geç dönünce eşi tarafından içeri alınmamış ve yağmur altında bekleyerek soğukalgınlığından ölmüş. Purcell özellikle Kuzey Afrika ve Doğu temalarını da işledi. Hatta Gordiyon Düğümü adlı bir de senfonik şiir besteledi.
Dostları ilə paylaş: |