İNŞALLAH Nasrettin Hoca bir gün hanımına: “Hanım yarın yağmur yağarsa evde kalacağım, eğer yağmazsa ormana odun kesmeye gideceğim” demiş. Hanımı “İnşallah de bey belli olmaz” demiş. Hoca da kızarak “İnşallahı maşallahı mı var hanım yağarsa evde kalırım yağmazsa oduna giderim demiş.” Hanımın içine sinmemiş ama susmuş. Ertesi gün hava güzelmiş ve Nasrettin Hoca ormana gitmiş. O gün de oraya başka ülkeden gezmeye gelen bunun yanında haydutlukta yapan adamlar gelmiş. Nasrettin Hoca'yı almışlar bize rehber ol diye diyar diyar gezdirmişler. Eşeğini falan da almışlar. Birkaç hafta sonra Hoca yorgun argın, üst baş perişan evine gelmiş ve kapıyı çalmış. Hanımı “Kim o? diye sormuş. Hoca da: -İnşallah Nasrettin Hoca hanım... inşallah Nasrettin Hoca... EN İYİ ÖĞÜT HANGİSİ? Karısı bir gün Nasrettin Hoca'ya sormuş: - Hoca Efendi, bu dünyada en iyi öğüt hangisi? - Dünyada en iyi öğüt,bir kadının kocasının öğüdünü dinlemesidir,demiş. EŞEK KADI OLMUŞ Nasrettin Hoca'nın eşeği kaybolmuştu...Ama ne kadar aradıysa da bulamamıştı onu. Aradan aylar geçmişti. Densizliğiyle ün kazanan tanıdıklarından biri: -Hocam, demiş,haberin var mı,senin eşek Sivrihisar'a kadı olmuş... Nasrettin Hoca yanıtlamış adamı: -Hiç şaşmam...Ben,ders verirken,kulaklarını dikip,öyle bir dikkatle dinliyordu ki...Sonunda adam olacağı belliydi...
ÜZÜM
Hasredin Hoca’yı bir akrabası ziyarete gelmiş, yemişler içmişler yatma vakti gelmiş.
Adam Hoca’ya laf buyurmuş:
-Bizim eller bizim eller yatarken üzüm yerler.
Bizim Hoca hemen cevabı yapıştırmış:
-Sizin eller sizin eller yatarken üzüm yerler.Bizim eller bizim ellerde saklarlarda güzün yerler. Manzum Nasreddin Hoca Fıkrası Örneği CÜPPE’NİN GÜRÜLTÜSÜ Evden çıkarken Kapının önünde komşuya rastlar. -Hocam, der komşusu, sende bin hâl var. Rahatsız mısın yoksa? -Değilim, der kesip atar bizimki. Ama komşu meraklı, anlar mı ki! -Sen böyle olmazsın dendin olmasa -Yok dedim, birader, yok hiçbir derdim. Yabancı mısın, olsaydı söylerdim. -Sonra Hocam, dün gece sizin evden Bir gürültü geldi, acaba neden -Bizim karı ile biraz dalaştık da… -Olur böyle şeyler arkadaşlıkta.. -Musibetin yine damarı tuttu; Ben sustukça o azıttı, tozuttu. -Peki sonra?... Sonrası falan var mı? Kudurmuş karı, lâkırdı anlar mı? -Ya gürültü?... Gürültü neyde Hoca? -Canım, kadın zıvanadan çıkınca Zavallı cüppeyi de Merdivenden aşağıya savurdu. Onun sesiydi duyduğun her hâlde -Yani cüppenin sesi? Hocam sen aptal mı sandın herkesi? Hiç gürültü çıkar mışmış cüppeden? Hoca şaşırdı: -Neden? -Cüppenin gürültüsü! Amma attın! Hani sanki yutardım Bakar işin gidişi karışıkça Tatlıya bağlar Hoca: -Canım komşu sen de fazla uzattın. Cüppe ama, içinde ben de vardım. Orhan Veli Kanık
NASREDDİN HOCA’NIN HAYATI
Türk düşünce tarihinin büyük dehası gerçek bir halk filozofu, yalnız yaşadığı 13. yüzyılın değil bütün zamanların en büyük nüktecisi, Türk zekasını, mizah dehasının en önemli temsilcisi Nasreddin Hoca, hicri 605, miladı 1208 yılında Sivrihisar'ın Hortu köyünde doğmuştur. Bir çok doğu ve batı kaynaklarına göre babası Hortu köyünün imamı olan Abdullah efendi, annesi Sıdıka Hatun'dur. Hocamızın doğduğu Hortu köyü bu gün ''Nasreddin Hoca'' olarak isim değiştirmiştir. Yapılan incelemelerde Nasreddin Hoca'nın bu köyde 23 yaşına kadar yaşadığı, babasının medresesinde okuduğu, sonra Sivrihisar medresesini bitirdiğini görmekteyiz.
Zamanına göre, Hoca ve ailesi kışın Sivrihisar'da oturmakta yazında bir yayla özelliği taşıyan gerçekten tabiatın bütün güzelliklerini koynunda saklayan Hortu Köyünde oturdukları görülmektedir. Hoca babasının ölümü üzerine bir müddet köyde imamalık yapmış, Sivrihisar'da vaizlik görevini üzerine almıştır. 23 yaşına kadar sürdürdüğü köy imamlığı ve vaizlik görevini Mehmet efendi adlı halefine devretmiştir.
1237 yılında Sultan 1. Alaaddin Keykubatin son saltanat devirlerinde Sivrihisar'daki yüksek öğrenimini tamamlayarak, Akşehir'e yerleşmiştir. O devirde önemli bir kültür merkezi olan Akşehir'de zamanın ünlü alimleri Seyyid Mahmut Hayrani ve Seyyid Hacı İbrahim Sultandan dersler almış ve Seyyid Mahmut Hayrani'ye intisap etmiştir.
Akşehir'de uzun süre Müderrislik (Profesör) kadılık yapan o devirde Hoce Nasireddin adı ile anılan, zamanla halkın dilinde Hoca Nasreddin, Nasreddin Hoca şeklinde söylenen hocamız 1284 yılında Akşehir'de vefat etmiştir. Türbesi şehir mezarlığında bulunmaktadır. Yanları açık olan ev kapısında kocaman bir kilit bulunan hocanın kabri bu günde pek çok insan tarafından ziyaret edilmekte ve dünyada ''Kahkahalar Atılan'' tek kabir olma özelliğini korumaktadır.
Hoca; Akşehir Gölü'ne çaldığı umut mayasıyla, Dünyanın Ortası'nı Akşehir'e taşıyan eşeğiyle, sert rüzgarlı Tekke Deresi'ne gerdirmek istediği hasırıyla Akşehir'e aittir. Akşehir ve Akşehirliler ise yüzyıllar boyunca Nasreddin Hoca'nın bıraktığı tarihi ve manevi mirasa sahip çıkmış ve korumuşlardır. Nasreddin Hoca, Akşehir'in her köşesinde varlığını sürdürmeye devam ediyor. Akşehir'de karşılaşacağınız insanlar, gözlerindeki ışıltı, yüzlerindeki gülümseme, tatlı bir aksanla süslü konuşmalarındaki esprileriyle size Nasreddin Hoca'nın torunlarıyla karşılaştığınızı kanıtlayacaktır. Nasreddin Hoca; sadece ülkemizde değil bütün dünyada tanınan ve bilinen, evrensel bir gülmece ustasıdır.
Unesco 1996 yılını ''Dünya Nasreddin Hoca yılı'' olarak ilân etmiştir.
ULUSLARARASI AKŞEHİR
NASREDDİN HOCA ŞENLİKLERİ
Ülkemizi ve insanımızı gerçek kültürü ile tanıtmak ve Nasreddin Hoca'nın kişiliğiyle bütünleşen gülmeceyi evrenselleştirmek amacıyla 1959 yılından beri her yıl 5 - 10 Temmuz tarihleri arasında bir şenlik düzenliyoruz; Akşehir Nasreddin Hoca Şenliği. 1974 yılında uluslararası boyut kazanan şenlik, mizah ağırlığı taşımakla beraber bilim, kültür ve sanatı temel almaktadır. Etkinlikler ve özellikle de yarışmalar, mizahın farklı alanlarını içerir. Özellikle mizahın evrensel dili olan karikatür önemli bir öğe olarak karşımıza çıkar. Şenlik süresince yerli ve yabancı konuklarla, Nasreddin Hoca'yı hatırlatan ve değerlendiren söyleşiler yapılır. Ayrıca kimi ulusal, kimi uluslararası boyutta; karikatür, gülmece, öykü, fotoğraf yarışmaları düzenlenir. Halk oyunları, konserler, tiyatro gösterileri, maçlar; karikatür, resim ve fotoğraf sergileri ise, kutlamaların vazgeçilmez renkleri olarak şenlik boyunca sürer. Kent merkezinde konukların ağırlanması, turistlerin kalabilmesi için oteller, misafirhaneler bulunur. Şenlikler sırasında gerek çevre il ve ilçelerden, gerekse Türkiye'nin başka yörelerinden, hatta yurtdışından binlerce kişi Akşehir'e gelir.
Nasreddin Hoca'nın
hikayelerindeki öğütleri
Nasreddin Hoca'nın değeri, yaşadığı olaylarla değil, gerek kendisinin, gerek halkın onun ağzından söylediği gülmecelerdeki anlam, yergi ve alay öğelerinin inceliğiyle ölçülür. Onun olduğu ileri sürülen gülmecelerin incelenmesinden, bunlarda geçen sözcüklerin açıklanışından anlaşıldığına göre o, belli bir dönemin değil Anadolu halkının yaşama biçimini, güldürü öğesini, alay ve eğlenme türünü, övgü ve yergi becerisini dile getirmiştir. Onunla ilgili gülmeceleri oluşturan öğelerin odağı sevgi, yergi, övgü, alaya alma. Gülünç duruma düşürme, kendi kendiyle çelişkiye sürükleme, Şeriat'ın katılıkları karşısında çok ince ve iğneli bir söyleyişle yumuşaklığı yeğlemedir. O, bunları söylerken bilgin, bilgisiz, açıkgöz, uysal, vurdumduymaz, utangaç, atak, şaşkın, kurnaz, korkak, atılgan gibi çelişik niteliklere bürünür. Özellikle karşısındakinin durumuyla çelişki içinde bulunma, gülmecelerinin egemen öğesidir. Bu öğeler Anadolu insanının, belli olaylar karşısındaki tutumunu yansıtan, düşünce ürünlerini oluşturur. Nasreddin Hoca, halkın duygularını yansıtan, bir gülmece odağı olarak ortaya çıkarılır. Söyletilen kişi, söyletenin ağızını kullanır, böylece halk Nasreddin Hoca'nın diliyle kendi sesini duyurur.
Nasreddin Hoca, bütün gülmecelerinde, soyut bir varlık olarak değil, yaşanmış, yaşanan bir olayla, bir olguyla bağlantılı bir biçimde ortaya çıkar. Olay karşısında duyulan tepkiyi ya da onayı gülmece türlerinden biriyle dile getirir. Tanık olduğu olaylar, genellikle, halk arasında geçer. Hoca soyluların, yüksek saray çevresinde bulunanların aralarına ya çok seyrek girer ya da hiç girmez. Sözgelişi onun tanıştığı söylenen Selçuklu sultanlarıyla ilgili gülmecesi yoktur. Timur'la ilgili ''hamam, Timur ve peştamal'' gülmecesi de, Timur'dan çok önce yaşadığı için, sonradan üretilmiştir. Halk beğenisi Hoca'yı Timur gibi çevresine korku salan bir imparatorun karşısına hamamda çıkarak, ''kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit'' türünden bir yergi yaratmıştır. Burada yerilen, dolaylı olarak, kendini toplumun, halkın üstünde gören saray insanlarıdır.
Nasreddin Hoca gülmecelerinde dile gelen, onun kişiliğinde, halkın duygularını yansıtan başka bir özellik de eşeğin yeridir. Hoca eşeğinden ayrı düşünülemez, onun taşıtı, bineği olan eşek gerçekte bir yergi ve alay öğesidir. Anadolu insanının yarattığı gülmece ürünlerinde atın yeri yoktur denilebilir. Eşek, acıya, sıkıntıya, dayağa, açlığa katlanışın en yaygın simgesidir. Soyluların, sarayların çevresinde üretilmiş gülmecelerde eşek bulunmaz, oysa at geniş bir yer tutar. Bu konuda, başka bir çelişki sergilenir, güldürücü öğe yan yana getirilir. Bunu örneği de kendisinden eşeği isteyen köylüye, ''eşek evde yok'' deyince ahırda onun anırmasını duyan köylünün ''işte eşek ahırda'' diye diretmesi karşısında, Hocanın ''eşeğin sözüne mi inanacaksın benimkine mi'' demesidir.
Onun gülmecelerinde, kaba sofuların ''ahret'' le ilgili inançları da önemli bir yer tutar. ''Fincancı Katırları'',''Ben Sağlığımda Hep Buradan Geçerdim'' başlıklı gülmeceler katı bir inanç karşısındaki duyguyu açığa vurur. Toplumda neye önem verildiğini anlatan ''Ye Kürküm Ye'' gülmecesi, Hoca'nın dilinde, halkın tepkisini gösterir.
Dostları ilə paylaş: |