Konusu: İmam’ın (r a) Başlattığı Hareketin, Evrensel Düzlemde Bir Dine Dönüş Çağına Başlangıç Teşkil Ettiğinin Beyanında


İkinci Etken: Ruhsal Boşluktan Eziklik Duymak



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə29/89
tarix17.11.2018
ölçüsü1,65 Mb.
#83124
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   89

İkinci Etken: Ruhsal Boşluktan Eziklik Duymak


Çağdaş insanın hayatındaki gerçekler etrafında biraz olsun derince düşünecek olursak şu gerçek açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır ki modern çağın insanının ruhsal boşluğu ve de manevi boşluktan kaynaklanan ezikliği, insanın yeniden dini ve manevi değerlere yönelmesinin en temel etkenlerinden biridir. Zira din, insan ile yaratıcı arasında bir bağ kurarak hayat kavramı hakkında lezzet verici bir portre sunmaktadır ve de insana belli bir hedef vererek varlığın sırlarına erişmek hususunda kendisine bir yol açmaktadır. Hakikatte insanın dini öğretiler ve varlık aleminin yaratıcısıyla ilişkisi bağlamında insan için ortaya çıkan en önemli şey, hakikatte insanın kaybettiği cevheridir. Yani beşerin sürekli olarak ulaşmak istediği huzur ve itminandır:

Onlar iman etmişler, kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.”1

Söz konusu mübarek ayetten özgünlük ifadesi anlaşılmaktadır. Yani insanın kendisi sayesinde, gerçek bir yüceliş ve gelişim içine girdiği itminan ve güven sadece Allah’a derin bir iman sayesinde ortaya çıkmaktadır:

İşte güven; onlara, iman edip haksızlık karıştırmayanlaradır. Onlar doğru yoldadırlar.”2

Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) ise yol gösterici değerli konuşmalarının birinde şöyle buyurmaktadır: “(Allah’a) iman eden kimse, güvene (ruhsal emniyete) erer.”1

Hakeza şöyle buyurmuştur: “(Allah’a) iman güvenliktir.”2

Hakeza şöyle buyurmuştur: “Dinden ayrılık, güvenlikten ayrılıktır.”3

1- Salt İlimcilik (Siyantizm) Akımı ve de Dinin İnzivaya Çekilmesi


Rönesans çağındaki değişiklikler ve de orta çağda kilisenin uygunsuz davranışları sebebiyle batı dünyası, dinin hakikatinden uzaklaşınca, yavaş yavaş dini öğretilere karşı savaş açınca, Allah’ın insanın ruhsal sorunlarının yarattığı bir varlık olduğunu ilan edince ve de dini öğretilerin mantıksız ve pratik hayatta hiçbir geçerliliğinin olmadığını kabul edince din ve dinin halis öğretileri, bir köşeye itilmiş oldu.

Üstat Şehit Murtaza Mutahhari, bu çok üzüntü verici olayın bir parçasını şöyle ifade etmektedir: “Dinsizlik boyutuyla iç içe bulunan batı dünyasındaki on beşinci ve on altıncı asırda ortaya çıkan Rönesans hareketinin zafere erişmesiyle, dünya kültür sahnesinde inkarcı düşüncelerin hakimiyeti, Avrupalı toplumlarda dindarlığın ve Allah’a tapmanın bir anti değer ve gericilik olarak algılanmasına sebep oldu ve ilmi yorumlar kalıbında düşüncelere, din çağının artık bittiği ve de beşeri düşünce ve bilgilerin Allah’ın eşsiz rakibi konumuna geldiği ilka edildi.”4

Elbette söylenmesi gerekir ki, kilise tarafından tahrif edilen dini öğretilerin ortaya konmasının da söz konusu akımın oluşumunda çok önemli bir rolü olmuştur.

Üstat Şehit Mutahhari, bu konuda hakeza şu hatırlatmada bulunmaktadır: “Hıristiyanlık dünyasında Ahdi Atik’in (Tevrat’ın) tahrif edilmiş bazı bölümleri sebebiyle zihinlerde ilim ve iman karşıtı düşünceler kökleşti ve bu algılayış biçimi sebebiyle de Avrupa medeniyet tarihini, son 1500 yılda iman ve ilim çağı diye ikiye ayırmaktadırlar.”1

İlim ve imanın arasını ayırma düşüncesi, imana yönelişin genel faydaları hakkında şüpheye düşürmüş, hatta tümüyle inkar etmiş olmakla birlikte cehalet, hurafe, maddi geri kalmışlık ve dini diktatörlüğü iman çağına isnat etmişlerdir. Özgürlük, tekamül, ilmi ve teknik ilerleme ve maddi refah gibi şeyleri ise, dini öğretileri geriye atma veya ilim çağına isnat etmişlerdir. Bu esas üzere batıda, ilmi ve teknik düşüncenin dini düşünceye hakimiyet ortamı ortaya çıkmış oldu. Elbette bu galibiyet, dine ve dini öğretilere karşı savaş açma özelliği ile birlikte bulunmaktaydı. Sonunda on sekizinci asırda, teknik düşünceyle din arasındaki üç asırlık savaş, teknolojik düşüncenin hakimiyetiyle sona erdi ve herkes, günlük geçimini sağlayan aklın yardımıyla, toplumların dünyevileşme sayesinde ilerlediği görüşünde birleşti. Teknolojik düşünce ve kanunları, tümüyle dini düşünce ve şeriatın yerine geçti ve batılı insan kurtuluş, saadet ve mutluluğunu bu düşüncede bulmuş oldu.”2

Bu çağın insanının düşüncesinde, “Yeni ilim, insanların dert ve sıkıntılarını gidermeye kadir olduğu ve de insan hayatında maddi mutluluğu, lezzetlerden faydalanmayı, ve dünyevi güzellikleri temin edeceği müjdesini verdi.”1

Asıl belirgin özelliği insanın dini eğilimleriyle savaşmak olan Salt Siyantizm akımı, Rönesans akımındaki değişikliklerle ortaya çıktı ve zamanla batılı insanın düşüncelerinde kökleşti ve sonunda da batılı toplumlarda öyle bir yere vardı ki Emprik Siyantizm cereyanı, batı kültür ve medeniyetinin değişmez ve belirgin bir özelliği haline geldi.

Batı topraklarında beşer hayatının farklı boyutlarında Siyantizm akımının bütün boyutlarıyla sulta kurması öylesine bir genişledi ki insanın hayatındaki diğer temel işlerin tümünü, örneğin maneviyat, din, ahlak ve diğer değerlerini de, etkisi altına aldı. Sonunda söz konusu akım, batılı insanı öyle bir büyüledi ki gurur ve övünç içinde dinin yüce makamını reddeti ve kendisinin bütün bireysel ve toplumsal kanun, hüküm ve değerlerin kökü olduğunu sandı. Modern cahiliyet ve bencillik zindanında, semavi dinlere ve rabbani kanunlara ihtiyacı olmadığını ilan etti ve bu değişimin doğal bir sonucu olarak da, din beşerin toplumsal ilişkilerini düzenleme sahnesinden ve insanın fikirsel ve ruhsal ihtiyaçlarını giderme ortamından tümüyle silinmiş oldu.



2- Batıda Salt Siyantizm Akımının Ocaklar Söndüren Etkileri


Emprik ilimlere mutlak güven ve batının dini inançlara karşı koyması, batılılar için çok büyük ve ağır zararlara neden olmuştur. Gerçi çağdaş yüzyılın Pragmatizm cereyanının, ilmi buluşlara hız kazandırmadaki ve insanın maddi faydalanmada göz alıcı bir artış kaydetmesindeki rolü inkar edilemez. Ama söz konusu cereyan hiçbir zaman insanlık için vaad edilmiş saadeti temin edememiştir. Hakikatte “Siyantistler1 ve Teknokratlar2“ ilim ve tekniğin beşer hayatının çeşitli boyutlarındaki egemenliğini savunarak ve dinin maneviyat veren öğretilerini reddederek yavaş yavaş insanı, varlık alemi hakkında Nihilizme düşürmüş, insanda manevi ve itikadi büyük boşluk yaratmış ve insanın gerçek saadet ve mutluluğunu ortadan kaldırmıştır.

İnsanın, dini öğretilerin feyiz kaynağından mahrumiyetinin sürmesiyle, yavaş yavaş batılı insanın, batının kısır medeniyet yatağındaki nihilist buhranı kökleşmiş, hayatın boş olduğuna inanmak yeni medeniyetin belirgin özelliklerinden biri haline gelmiştir ve de bu özellik batıda her açıdan çöküşü müjdeleyen kimseler açısından da çeşitli metotlarda yorumlanmış ve de yaygınlaştırılmıştır.

“Çağımızda hayatın boş olduğunu savunan nihilist düşünce, bazı batılı yazarların eserlerinde de açık bir şekilde göze çarpmaktadır.

Frans Kafka, Albert Kamu, Samuel Backt, Arthur Adamof, Jean Paul Sartre, Eugene Unesco ve benzeri kimseler yaratılış hakkında nihilist düşüncelere sahiptirler. Bu yazarlar kendi kitaplarında, hayatın anlamsız ve boş olduğunu makale veya senaryo şeklinde söz konusu etmişlerdir. Bazı yazarlar ise kendi eserlerinde beşer hayatının ve insan kaderinin anlamsız olduğu hakkında akli deliller ortaya koymaya çalışmışlardır. Diğer bir grubu ise kendi sanatının yardımıyla beşer hayatının anlamsız olduğunu ve de insanın mutsuzluğunun her türlü mantıksal ve delile dayalı metotlardan uzak bulunduğunu göstermeye çalışmışlardır. Bu yazarlar, yaratılışın boş ve anlamsız olduğunu kabul etmişlerdir.”3

“Eserleri tecrübi ilimlerin ve de geleneksel değerleri tahrif ve aşağılamanın olumsuz sonuçlarından sayılabilecek olan Sartre veya Kafka’nın düşünceleri esasınca insan anlamsız bir varlıktır ve de anlamsız olan bu evrene atılmış bir varlıktır. Bu tür nihilist ve hayatı anlamsız gören düşünceler, çağdaş batı edebiyatını tümüyle doldurmuş haldedir.”1

Velhasıl, nihilist düşüncelerin yayılmasıyla ve de, “hayatın ve evrenin anlamsız olduğunu ilan ederek, bir çok batılılar için yeryüzünde hayat pratik olarak anlamsız kılınmış ve de anlamını yitirmiştir. Batı medeniyeti, çağdaş insana önceki nesillerin rüyada bile göremeyeceği bir takım çeşitli maddi imkanlar sunmuştur. Ama bu medeniyette insanın varlığı kaybolmuş ve de belirsiz hale gelmiş olduğu için, insanın derin ümit ve arzuları görmezlikten gelinmiş ve onlara yabancı kalınmıştır. Bütün bu maddi imkanlar, insanın ümitsizliğe ve talihsizliğe düşmesine engel olamamıştır.”2




Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   25   26   27   28   29   30   31   32   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin