Konusu: İmam’ın (r a) Başlattığı Hareketin, Evrensel Düzlemde Bir Dine Dönüş Çağına Başlangıç Teşkil Ettiğinin Beyanında



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə58/89
tarix17.11.2018
ölçüsü1,65 Mb.
#83124
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   89

C- Manevi Polise Duyulan İhtiyaç


Dallas Morning Gazetesinin yorumcusu ve Amerika gazeteciler milli sendikası üyesi William Mericson da Washington Times gazetesinde yazdığı bir makalesinde Avrupa toplumunu kuşatan kirlilikler hususunu ele almış ve şöyle yazmıştır: “Aile düzeninin ortadan kalkmasıyla, kilise ve okullar da kendi görevleri olan toplumu irşat etmekten istifa etmek üzeredir. Kilise de genç neslin kendisini gerici olarak adlandıracağı endişesiyle günah ve tövbe hakkında konuşmamaktadır.”

Mericson, devletin, gittikçe artış kaydeden cinayet, şiddet, tecavüz olaylarına karşı koymak için, cumhurbaşkanının emriyle yüz bin kişilik yeni bir polis gücünü kurmaya çalıştığına işaret ederek şöyle yazmaktadır: “Amerika’da ortaya çıkan bu durumu düzeltmek için Florida polisinin sayısını artırmak, sorunu halletmemektedir. Aksine inançları öğrenmek, insanların günlük hayatında manevi polis düşüncesini yaygınlaştırmak bizim asıl görevimizdir.”2



D- Amerika’nın Sorunlarının Asıl Temeli Din ve Maneviyata Muhalefettir


Amerikalı meşhur yazar ve yorumcu Georgi Engir, Amerika toplumunun sorunlarını ve bu sorunların karmaşıklıklarını itiraf ederek ve bu sorunun asıl nedenini bulmaya çalışarak şöyle yazmaktadır: “Maneviyatın olmayışı, Amerikan toplumunun bugünkü sorunlarının temelidir.”

Hakeza şöyle devam etmektedir: “Bugün Amerikan halkı, insanın maddi kalkınma ve gelişme imkanına kavuşması gerektiğine inanmaktadır. Ama bu kalkınma ve gelişme, ülkenin kanun ve kurallarını şekillendiren manevi bir sistemin varlığı olmaksızın mümkün değildir.”1

Amerika eski Cumhurbaşkanı Nixon’un müşaviri olan Dr. Robert Carin ise bu konuda şöyle yazmaktadır: “Dünyanın en kötü sorunlarına sahip olan Amerika toplumunun müşkülatının temelinde toplumun büyük kurumlarının, Amerika devletinin ve hakeza yargı ve tebliğ kültürü sisteminin “din; tefekkür ve amelin temelidir” hakikatine karşı savaş açmaları yatmaktadır.”2

E- Allah’ı Unutmak Amerika’daki Kanlı Olayların Temelidir


Ohio eyaletinin demokrat temsilcisi James Terificant ise Amerika temsilciler meclisindeki konuşmasında, California eyaletindeki okullardan birinin, onbeş yaşındaki bir öğrenci tarafından kurşunlanması olayına işaret ederek şöyle demiştir: “Bu olay, Amerikan okullarında Allah’ı unutmanın bir neticesidir.”

Hakeza, James Terificant şöyle diyor: “Okullarımızda bugün uyuşturucu madde, cinsel tecavüz, hatta cinayet vardır. Ama din ve siyaset ayrı olduğu ve de sekülarizm hakim bulunduğu için Allah’ı anmak yasaklanmış durumdadır.”

Daha önce Ohio eyaletinde bölge polis müdürü olan James Terificant temsilcilere hitaben şöyle demiştir: “Eğer bana saldırmak istiyorsanız, bilin ki Allah’ı unutan bir toplum mutlaka Allah’ı kendisinden hoşnutsuz kılmıştır.”1

F- Amerikan Halkının Dinin Güç ve Kudretine İnanmasının Artış Kaydetmesi


Amerikan toplumunun, her alana yayılmış buhranları kontrol altına almada ve de bu ülkenin kültürel hastalıklarını tedavide din ve maneviyatın özgün rolüne teveccühünün artmasıyla, ABD halkının dini ve manevi istekleri de artış kaydetmiştir. Haber ajansları önemle, Amerika’da dine inananların görülmemiş bir şekilde harekete geçişini şöyle belirtmektedir: “Radikallerin sözü şudur ki eğer incilin dediği gibi davranacak olursak, sorunlarınızın yarısı hallolmuş olacaktır.”2

Nitekim, “Onbeş bin Amerikalı kadın Ohio şehrinin konferans salonunda düzenlenen bir toplantıda, Amerika halkını tevhide çağırarak, Amerika toplumunun içinde bulunduğu sorunlardan yegane kurtuluşun dini ve manevi değerlere dönmek olduğunu ilan etmişlerdir.”3



F- Siyasetçiler ve Halkın Dini İsteklerinin Artış Trendini Derk Etmek


Amerika toplumunun gün geçtikçe ülkenin sorunlarını halletmek hususunda dinin olumlu işlevine teveccüh etmesi, Amerikan siyasetçilerini de çeşitli hedeflerle dini sloganlardan istifade etmeye zorlamış ve de halkın dini inançlarına saygılı olmaya sevk etmiştir.

Amerika baskısı USA Today gazetesi de bir rapor yayınlayarak bu habere şöyle işaret etmiştir: “Amerikan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iki rakibi olan Elgur ve Bush, halkın oylarını daha fazla elde etmek için dini sloganlara yönelmişlerdir.” Bu gazete söz konusu olayı yorumlayarak şöyle yazmıştır: “Bu durumun ortaya çıkış sebebi de halkın çoğunun evsizlik ve uyuşturucu sorunlarını halletmede siyasetin aciz kalacağına inanmasıdır. Bunların inancına göre ise din bu sorunları halledebilir.”1

New York Times gazetesi de Amerika kongresi temsilcilerinin dini özgürlükler hakkındaki çabalarıyla ilgili bir rapor yayımlayarak şöyle yazmıştır: “Amerika kongresinin cumhuriyetçi temsilcilerinden bir gurubu, (116 kişi) dini özgürlükler adı altında bir ıslahatın ülkenin anayasasına ilave edilmesini önermişlerdir. Bu ıslah esasınca da okullarda dua etmek ve de toplumda gittikçe artan ahlaki fesatlara karşı koymak amacıyla dini öğretilerden istifade etmek özgür olmalıdır. Devletin vergilerden elde ettiği gelirin bir bölümü de özel dini okullara harcanmalıdır.”2


Dördüncü Etken:

İnsanın Maddi Medeniyetin Ahlaki ve Manevi Çöküşünden Eziklik Hissetmesi


Çağdaş asrın dindar ve maneviyatçı hareketlerini derince bir düşündüğümüz taktirde, bugün dünyanın bir çok halklarının modern asrın ahlaki ve manevi çöküşünden eziklik duyduğunu ve de manevi değerlerin yok oluşunun helak edici etkilerinden endişe duyduğunu ve bu yüzden de yegane kurtuluş yolunun dinin hayat verici öğretilerine yönelmekte olduğunu keşfettiklerini anlamaktayız.

Çağdaş İnsanın Ahlaki Çöküşünün Sebepleri


1- Avrupa Liberalistleri1, aydınlık çağı olarak adlandırılan çağın felsefi ve siyasi akımı ve de liberalizm gibi bu akımdan kaynaklanan ekoller, ortaya çıktıkları ilk günden bugüne kadar insanın kutsal saydığı tüm faziletlere, maneviyata ve ahlaki değerlere telafisi mümkün olmayan büyük bir darbe vurmuştur. Bu yüzden de dünyayı büyük buhranlarla karşı karşıya getirmiştir.

Din konusunda genellikle imansız, şüpheli, hatta din karşıtı olan Avrupalı liberaller2 bir taraftan dini yanlış yorumlayarak dini öğretilerin inzivaya çekilmesine ortam hazırlamış ve böylece ahlak ve maneviyatı en temel dayanağından yoksun bırakmıştır ve öte yandan da vahyin yerine oturarak insan varlığını yorumlamaya, insanın tabiat ile olan ilişkisini tanımlamaya ve de insanın manevi makamını aşağılayarak ve küçük görerek, düşünce ve ahlak alanında izafiyet görüşüne yol açmıştır.


2- Liberaller ve Liberallerin Ahlakı Dini Dayanaktan Yoksun Bırakması: Din karşısında birleşerek bir ortak noktaya varan batılı liberal teorisyenler, salt rasyonalizm ilkeleri üzere ilerlemeyi savunarak ve de iman ve akıl arasında ciddi bir çelişkinin olduğu düşüncesini ilka ederek, “dinin toplumsal münasebetler sahnesinden koparılması gerektiğini” şiddetle savunmuşlardır.

Dinin toplumsal ilişkiler sahasından atılmasının ve de ahlak sahasındaki egemenliğinden düşürülmesinin doğal neticesi de insanın değerlerinin, ahlaki faziletlerinin ve manevi özelliklerinin sarsıntı geçirmesi olmuştur.”

Bu yüzden insanın ahlaki rezalete düşmesi, manevi çöküşü ve de çağdaş dünyada değerlerin ortadan kalkmasının kökü, batıda ciddi bir şekilde dine karşı koyan konumdaki felsefi ve düşünsel akımlarda gizlidir.

“Batılılar dini baştan inkar ettiler, dine dayalı ahlak ve terbiye metodunu reddettiler. Oysa dinin değeri, insanda değer ölçülerini ihya etmesidir. Din insanın insanlığını öyle bir şekilde ihya etmektedir ki bu insanlık ihya olduğu zaman, bugün gerçekten de anlamsız gelen bütün insani değerler, doğru ve mantıksal bir anlama kavuşacaktır.”1

Daha açık bir ifadeyle, “İmanın ilk etkisi, ahlak desteği olmasıdır. Yani, hayatın büyük bir sermayesi olan ahlak, iman olmaksızın doğru dürüst bir temele sahip değildir. Zira bütün maneviyatların temeli, dini imandır. Yani Allah’a inanmak ve iman etmektir.”2 Bu esas üzere, “Tecrübelerin de gösterdiği gibi din, ahlaktan ayrı düştüğü için, ahlak oldukça geri kalmış durumdadır.”1

Bu da rönesans dönemi ve sonrasındaki liberal teorisyenlerin beşer için özellikle de batıya armağan olarak getirdiği uğursuz belanın bizzat kendisidir. Amerika’da medeniyet ve yenilikçilik merkezinin kurucusu ve de Amerika eski cumhurbaşkanı Nixon’un dönem müşaviri Robert Carin de bu konuya işaret ederek şöyle demektedir: “Dinin düşünülmesi ve amel edilmesi gerektiği gerçeği ile sürekli bir şekilde çatışmanın neticesi, hiç şüphesiz ABD’de toplumsal hayatta ahlaki her türlü uyumlu sistemin yokluğu olmuştur.”2



3- Liberalizm’in rasyonelliği ve ahlaki göreceliği yayması: Liberalizm insanın hümanist3 bakış açısını temel alarak, maddi ilerlemeyi, doğal ihtiyaçların tatmin edilmesini ve hayvani iç güdülerin tatminini beşerin tekamülünün nihayeti olarak kabul etmiştir.

Bu esas üzere batılı liberalizm ve liberal rasyonellikte menfaatçilik, mal biriktirmek, hırs, tamah, tüketicilik ve şehvete tabi olmak, insanın temel özelliklerinden sayılmıştır.

Hakikatte “Hümanizm dünya görüşünün temel özelliklerini en gelişmiş şekilde tecelli ettiren bu ideolojide ahlaki görevlerin kökeni, şahsın menfaatlerinde özetlenmektedir ve liberal bir toplumda, herkes sadece kendisini düşünmektedir.”1

“Bu açıdan liberal ahlak sistemini Utilitarianism2 (menfaatin asıl olduğu görüşüne inanmak) olarak adlandırmışlardır.”3

Liberalizm, ahlaki değerlerin göreceli olduğuna inanmaktadır. Zira ahlaki öğretilerin ortaya çıkış kaynağının mutlak kadir olan Allah değil, değişken ve tikel (cüzi) bir vücuda sahip olan insan olduğunu kabul etmektedirler. Esasen liberalistler marifet ve ahlak sahasında göreceli düşünmektedirler. Çünkü onlar, insanın menfaatçi içgüdülerini, iyi ve kötüyü teşhis etme ölçüsü karar kılmıştır.

Hakeza, “Hobes, Hume ve Bentam’ın görüşüne göre istekler değişmez birer gerçektir ve de beşerin tabiatına yerleştirilmiştir. Dolayısıyla ahlak kendisini bu emel ve arzularla uyumlu kılmaya çalışmalıdır.”4 Hümanist görüşte ve liberal kültürde özgürlüğün şifresi ve insanın hayattan kamil bir şekilde istifade etmesi, dizginlerini koparmış eğilimlerin ve hayvani isteklerin tatminiyle mümkündür ve esasen, “batıda insanın özgürlüğünün kökenleri, insanın temayül ve arzuları olarak kabul edilmektedir. Batılılar iradeden söz ettikleri zaman, hakikatte temayül ve irade arasında bir fark gözetmemektedirler.”5



4- Liberal Öğretilerde İnsanın Aşağılanması ve Küçük Görülmesi: “Hümanizm düşüncesi, liberal kültür ve batı terbiyesi, insanı adeta kendisinden soyutlar hale getirmiştir.”1

Hakikatte batı kültürünün teorisyenleri, “sahip oldukları insan bilim türüne bakarak, değerleri kökten söküp atmışlardır. Materyalist bir bakış açısıyla insana baktıklarından ve insanı sadece bu maddi beden olarak gördüklerinden şüphesiz artık ahlak, manevi değerler, insan ve insanlığın asaleti tümüyle anlamsız hale gelmektedir. Öyleki insan, sadece diğer maddelerden daha karmaşık bir maddeyse şerafetin ve üstünlüğün anlamı nedir? ”2

İnsan, liberal kültür öğretilerine, her şeyi helal sayan düşünceye ve de Liberalizm’de tanımı yapılmış özgürlüğe teslim olduktan sonra vaad edilmiş saadete ulaşmakla kalmamış, aynı zamanda kendi manevi makam cevherini de maddi medeniyetler pazarının kalabalığında ucuza satmıştır.

Batı Hümanizm kültürünün meşhur eleştirmeni Rene Genun ise bu sözünü ettiğimiz hakikati izah ederken şöyle yazmaktadır: “Hümanizm ilk etapta, çağdaş din ruhunu inkar eden bir felsefe (lai cism/sekularizm) şeklinde ortaya çıkmıştı. Her şeyi beşeri ölçülerle sınırlandırmak istediği için de, kendi hedefi ve nihayeti olarak gösterilen bu insan, sonunda aşağılığın en alt derecesine düşmüş oldu.”3

Batılı düşüncenin Hümanizm, Liberalizm ve Sekularizm diye farklı şekillerde ortaya çıkışı, aslında kültürel bir dalgayı ifade etmektedir. İşte bu dalgada lezzetçilik, ayyaşlık ve tüketicilik güzel bir hayatın temel kavramlarını teşkil etmektedir. Oysa insanın tabiatı bundan çok daha yücedir.”1

5- Liberalizm İnsanın Gerçek Özgürlüğünü Ortadan Kaldırmıştır: Liberalizmin her şeyi helal gören düşüncesi ve batının insana Hümanistçe bakışı, aslında sadece sömürgeci, yüzeysel, aşağılık, Allah ve vahiyden kopmuş bir insan demekti. Bu insanın ise iç güdülerini tatmin etmekten ve de daha fazla menfaat elde etmekten başka bir görevi yoktu. Bu bakış açısında esasen insan menfaatçiliğe, şehvetine ve kendi lehine olan şeylere esir düşmüş ve gerçek özgürlüğünü liberalizm öğretileri zindanında kaybetmiş durumdadır.

Nitekim Liberalizm beşiği konumundaki batıya insaflıca bir bakacak olursak şu gerçeği açık bir şekilde görebiliriz: “Batının sınırsız özgürlükleri, insanın gerçek özgürlüğünü anlamsız kılmıştır.”2

Hakeza: “Gerçekten de artık ilerleme ve kalkınma kavramları, gerçek anlamlarını kaybetmiş durumdadır. Zira bizim modern toplumlar arasında gördüğümüz şey, bir tür gericilik ve ilkelliğe dönüştür; iddia ettikleri medeniyete değil.”3

“Özgürlük, batı demokrasisinin verdiği manayla, hakikatte salıverilmiş bir hayvanlık mesabesindedir.”4

İslam devriminin büyük mimarı İmam Humeyni (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) defalarca, batılı anlamda bir özgürlüğü reddederek ve de İslam’ın kabul ettiği özgürlük ile Liberalizmin hayali özgürlüğünü kıyaslayarak, Mukaddes Şeriatın, selim aklın ve de bir çok çağdaş görüş sahiplerinin (hatta batıda bile) hayvani anlamda bir özgürlüğe karşı olduğunu önemle vurgulayarak şöyle buyurmuştur: “Eğer, yenilikçilik ve medeniyetten maksat, bazı uzman aydınların dediği gibi bütün kötülüklerde, fuhuşta, hatta eşcinsellik ve benzeri kötülüklerde özgürlük anlamındaysa, her ne kadar batı ve batı hayranları körü körüne taklit ederek bunu yaymaya çalışsalar da bütün semavi dinler, bilginler ve akıl sahipleri buna karşıdırlar.”1

Hakeza: “Biz batı dünyasının ilerlemelerini kabul ediyoruz. Ama bizzat kendilerinin inlediği, batı dünyasının fesadını kabul etmiyoruz.”2



6- Batılıların Dizginlerini Koparmış Özgürlükten İnlemesi: “Dizginlerini koparmış kayıtsız şartsız bir özgürlük sebebiyle bugün ahlaki fesat, batının asıl sorunu hale gelmiştir.”3

İmam Humeyni’nin de (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) açıkça belirttiği gibi, gidişat akıl sahibi batılılara adeta dünyayı dar kılmıştır, bu yüzden şöyle feryat etmektedirler: “Batılı toplumlar şu anda, cinsel konuları ticarete çevirme halindedirler.”4 Hakeza: “Batıda porno filmler insanın haysiyetini yok etmiş ve insanın insanlığını özellikle de kadınları sömürü aracı haline getirmiştir.”5 Hakeza açıkça şöyle demektedirler: “Batıda kökler çürümeye yüz tutmuştur.”6 Hakeza şöyle demişlerdir: “Modern hayat, hayvani isteklerin tatmin edildiği bir ev haline dönüşmüştür.”7 Ahlaki boşluk modern toplumları şiddetli bir şekilde tehdit etmektedir. Nitekim İngiltere eski dışişleri bakanı şu itirafta bulunmuştur: “İngiliz gençleri derin bir ahlaki boşluk içinde yaşamaktadırlar.”1 Amerika’nın meşhur düşünürü ve bu ülkenin hukukçu ve kültürel meşhur şahsiyeti Prof. Robert H. Burke, ABD’de liberal kültürden vücuda gelen faciayı itiraf ederek açık bir şekilde şöyle demiştir: “Genel kültürümüz, fahişelik için reklam yapma aşamasından daha ileri gitmiştir. Zira bugün Amerika’da yazılar, filmler, video kasetleri ve diğer programları yapmak, üretmek ve dağıtmak, oldukça sapık, çirkin ve pis bir konuma düşmüştür ki düşüncesi bile çok zordur. Dolayısıyla bizim genel kültürümüz, çok çirkin bir yolda ilerlemektedir ve sonuç olarak da serbest düşüşe geçecektir. Bu düşüşün sonu, henüz de görülmemektedir. Bu liberalizm inanç ve düşüncelerinin ürettiği bir armağandır.

Bugün genel kültürde gördüğümüz şey, “silahlı büyük adam”dan (Amerika’nın meşhur ve rezil şarkısından) tut, internet üzerinde gördüğümüz seksi hikayelere kadar her şey liberalizmin Amerikan kültürüne birbiri ardında indirdiği darbelerin ürünüdür. Eğer John Stuart Mill2 bugün hayatta olsaydı, özgürlük adına elde ettiğimiz ve de özgürlüğe yaptıklarımız hususunda titrerdi. Dolayısıyla biz bugün liberalizmin kurucularının hata ettiğini ve yanlışlığa düştüğünü anlamış bulunmaktayız.”3

Los Angeles Times dergisinin yazar kadrosundan olan Call Thomas ise Amerikan toplumunda aşağılık sanat guruplarının davranış özgürlüğüne ve de kanun koyanların ve kanunu icra edenlerin bu guruplara ciddi mukabelede bulunmayışına işaret ederek, bu liberalist toplumun içler acısı kültür durumunun portresini çizmiş ve şöyle demiştir: “Şiddetli bir kültür kasırgasının estiği bir zamanda, pusula görevini yapamaz hale gelmiş ve gemi kaptanı gemiyi terk etmiştir. Biz eli boş, kayıksız ve can simitsiz öylece kalakalmışız ve de kendimiz kendi halimize bir çözüm bulmak zorundayız. Bu konuda şu atasözü bizleri ciddi bir şekilde uyarmaktadır: “Geleceğe yönelik bir öngörü olmazsa insanlar helak olacaktır.”1



7- Batı; maddi ve ilmi ilerleme, manevi çöküş: Çağdaş asrın teknoloji ve sanayi ilerlemelerinin ve başlıca ilmi gelişmelerin batı medeniyetinde gerçekleştiği ve de bu ilerlemelerin insanın tabiattan daha fazla istifade etmesine ve de tabiata hakim hale gelmesine kapı araladığı gerçeği şüphe götürmez bir gerçektir.

Batı medeniyeti, geniş boyutlardaki keşifleri, sanayi ilerlemesini, teknolojiyi, uzayı fethetmeyi ve bilgisayar devrimini insanlığa armağan getirmiştir. Ama insanın manevi boyutunu inkar ederek ve hem de her şeyi mübah kılan bir kültürü yayarak, “hem kendisini çıkmaza sürüklemiş, hem de insanlığı çaresiz kılmıştır.”2

Şaşırtıcı maddi kalkınma çarkının dişleri arasında kalmış olan şey, aslında insanın gelişim ve kalkınmadan geri kalmış olan insanlığı idi, başka bir şey değil!

“Çağdaş insan, tabiat üzerine egemenlik için daha yeni ve iyi araçlar yaptığı halde bu araçlarla örülmüş olan bir ağa yakalanmış ve hedefini görme basiretini kaybetmiş durumdadır.”3

Evet gerçekten de, “Batı medeniyeti, diğer milletlerin Allah’ın gücünde gördükleri büyük işleri belki yapmaya kadirdir. Ama batı bir şeyden acizdir ve o da kendi derununda düşünmektir ve bu konu da tek başına yeni medeniyetin yalancı debdebesinin boşluğu için yeterli bir nedendir. Batı medeniyeti eğer batılıları içki içmeye ve cinsel ilişkilere teveccüh göstermeye maruz bırakmışsa, bu batılı insanın kendini arama yerine, kendini unutmaya ve helak etmeye yönelmesi sebebiyledir. Batılı insanın savaş araçları keşfetme, bulma ve temin etmek için sergilediği pratik güdü de batılı insanın kendisinden kaçmasından kaynaklanmaktadır; kendisi üzerindeki istisnai egemenlik ve gücünden değil! Ama insan ruhunu kaybederse artık dünyayı fethetmesinin ne anlamı kalmaktadır?”1

Merhum Allame İkbal Lahori ise batı medeniyetinin zahiri debdebesinin ötesinde yüzünü gizlemiş olan bu gerçeklere derin bir bakışla bakarak, batılı insanın mahrumiyetini şu şiiriyle ifade etmiştir:

Ey seba rüzgarı! Benden batılı bilgine de ki

Akıl kanat açtıkça daha da mübteladır

Göz gül ve lalenin renginden başka bir şey görmez, aksi taktirde

Renk perdesinde olan şey daha da uyanıktır

Mesih’in mucizesine sahip olman ilginç değildir

Senin hastanın daha hasta olması ilginçtir

İlim biriktirmişsin ama kalbini kaybetmişsin

Kaybettiğin o değerli sermayeye ah olsun! ”2

8- Özgürlüğe Yeni Bir Tanım Getirme Çabaları: Batılı ülkelerde dizginlerini koparmış olan tehlikeli özgürlüğün etkilerinin doruk noktasına ulaşmasıyla, batılı dünyanın çağdaş mütefekkirlerinin görüşünde özgürlüğün anlamı hakkında hissedilir bir takım değişiklikler ortaya çıkmıştır. Öyleki hatta, “açık toplum” teorisyeni olan Carl Pouper bile açık bir şekilde dizginlerini koparmış ve kontrolden çıkmış olan özgürlüğün sınırlandırılması gerektiğinden söz etmiş ve açık bir şekilde şöyle demiştir: “Mutlak özgürlük anlamsızdır. Biz her insanın özgürlüğünün başkalarının özgürlüğüyle uyumlu olduğu bir topluma ihtiyaç duymaktayız.”1

Bu konuda çok önemli olan bir husus da, batılı bazı meşhur düşünürlerin batıda yaygın olan özgürlüğün mahiyeti ve mefhumunu eleştirmenin yanı sıra, sınırlayıcı yeni bir takım anlamlar arayışına girmeleridir. Amerikalı meşhur teorisyen Zebignew Berjinski bu konuda şöyle yazmaktadır: “Batıdaki özgürlük tanımı, tehlikeye düşmüş haldedir. Hukuk ve ferdi tercihler bağlamındaki özgürlük, her türlü kayıtsızlık ve varlık izharında bulunmak için izin ve meşruiyet haline dönüşmüştür.

Özgürlük hakkında böyle bir tanım, yani sorumluluk hissine dayalı medeni bir özgürlükten uzak düşmek ve de vahşilik esasına dayalı bireysel bir özgürlüğe yakınlaşmak demektir ve genel anlamda Amerika kitle haberleşme araçları vasıtasıyla empoze edilen şey bundan ibarettir.”2

Her haliyle, batı dünyasının içinde bulunduğu durum çeşitli tepkilere sebep olmuştur. Bu arada batılılardan bir çoğu bu sebepsiz ve derin sorunlardan kurtuluşun yegane yolunun ahlaki, manevi ve dini yüce değerlere yeniden dönmek olduğunu kabul etmektedirler.

Batılı bilgin ve düşünür Robert G. Ringer ise çöküş gerçeğine ve de batıda dini, manevi ve insani değerlerin yok olmasına ve batı medeniyetinin çökmeye başlamasına işaret ederek açık bir şekilde şöyle demektedir: “Bana defalarca şöyle sorulmaktadır: “Batı medeniyetini kurtarmak için artık vakit var mıdır? ” Hakeza şöyle sorulmaktadır: “Acaba geçmiş ahlaki sıfatlarımızı ve ruh haletimizi yeniden keşfedebilir ve elde edebilir miyiz? ”

“Bana göre ümit bağlayabileceğimiz yegane yol, ahlaki ve doğru araçlara sarılarak batı medeniyetini yeniden keşfetmektir.”3




Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   54   55   56   57   58   59   60   61   ...   89




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin