Siz Hangi Yaklaşımı Sergilemektesiniz ?
Aileler çocuğun davranışlarına bakarak kendilerinin çocuğa karşı nasıl davrandıklarını çok kolay anlarlar. Çünkü çocuk ailede gördüğü tavır ve yaklaşımları kendisi ortaya koyacaktır. Bunun içindir ki çocuğa karşı hangi tavırları koymamız gerektiğini rahatça anlayabiliriz, kendi yanlışlarımızı görerek doğru tavırlar içerisinde bulunmamızın şart olduğunu anlarız.
Kendine güvenen, kendini yöneten, yüksek benlik saygısına sahip, doyumlu ve mutlu bir insan olarak gelişmesi, önemli ölçüde çocuğa sağlanan ortama, fırsatlara ve ailenin tavırlarına bağlıdır. Şunu iyi bilmeliyiz ki tohum, toprak, su ve hava şartları doğru orantılı olursa bir bitki gerektiği gibi gelişir ve yetişir.
Aileler önce kendi davranışlarını, tutumlarını, yaklaşımlarını değerlendirmeliler ki; çocuk istenildiği gibi yetiştirilsin. Çocuk eğitiminde ailelerin tutum ve davranışları farklılık arz etmektedir. Şimdi bunları teker teker açıklayalım.
Otoriter Aile Yaklaşımları: Çevremizde geleneksel ailelerde en çok şahit olduğumuz bir tutumdur. Bu otoriter yaklaşım ile çocuk kendine güvenmeyen kişiliği hiçe sayılan bir şahıs olarak ortaya çıkar. Aileden (birinin) annenin, babanın veya her ikisinin baskıları altında ezilen çocuk,sessiz, uslu,dürüst, nazik ve dikkatli olmasına nazaran ,küskün, çekingen, silik,hemen başkalarından etkilenen,çok hassas ve duyarlı bir yapıdadır. Bu uygulama suçlama ile, korkutma ve dayakla ortaya çıkar ki çocuğun ruh sağlığını alt üst eder ve kişiliği yok olmuş silik bir şahıs ortaya çıkar. Baskı altında yetişen çocukların genelde silik ve aşağılık duyguları gelişir ve bunu her ortamda ortaya çıkarırlar.
Bu yaklaşım çocuğun yeteneklerinin gelişmesinde, başarısında ve olumlu tavırlar geliştirmesini engelleyen bir yaklaşımdır. Çocuk sıkı bir denetim altında tutularak, en küçük yanılgı ve hatalar gözden kaçmamakta, bunların üzerinde ısrarla durulmakta ve düzeltilmesi istenmektedir. Böyle aileler fiziksel cezayı ön planda kullanmakta ve çocuklara kendilerini yönetme fırsatı vermemektedir.
İlgisiz ve Kayıtsız Aile Yaklaşımları: Bu tip aileler çocuk eğitiminin önemini kavramayan ailelerdir. Sanki çocuk başka birinin çocuğuymuş gibi çocuğun davranışlarına karşı bir ilgisizlik ve vurdumduymazlık sergilerler. Hassasiyetleri, denetimleri ve tepkileri çok zayıftır. Çocuğa bir örnek olmaktan uzaktırlar.
Bu aileler çocuğun ihtiyaç ve sorumluluklarından kaçınırlar. Bu tip sorunlar genellikle genç ve tecrübesiz, eğitimsiz yeni evli çiftlerde fazlaca görülür. Bu tip ailelerde yetişen çocuklar sevgisiz, güvensiz, reddedilen, insanlara karşı öfke duyan, dikkat çekmek için olumsuz davranışlar sergileyen tavırlar ortaya koyarlar. Bu da bu çocukların etraflarında istenmeyen ve sevilmeyen tipler olarak ortaya çıkmasına sebeptir.
Koruyucu Aile Yaklaşımları: Toplumda çok karşılaştığımız bir tutum da aşırı koruyucu tutumdur. Ailenin çocuğa gerektiğinden fazla özen göstermesi, koruması ve kontrol etmesi, topluma, kendine güvenmeyen, kırılgan, aşırı bağımlı bir birey çıkartır. Bu bağımlılığı atamayan çocuklar bütün hayatları boyunca yakınında bulunan herkesten aynı ilgiyi beklerler.
Öyle ki bazı anneler aşırı koruyuculuklarından ötürü 6-7 yaşına kadar çocukların kendi başlarına yemek yemelerine müsaade etmez, kendileri yedirirler. Bu tür davranışlar çocuğa bir yardım ve faydadan çok zarar verdiğini çok geç anlarlar. Bu tip çocuklar, toplumda yalnız başına hiçbir işi beceremezler, sürekli aileden birilerinin yardımı ile ayakta durabilirler ve bu da çocuğun olgunlaşmasını, kişilik yapısını engeller.
Hoşgörülü (Müsamahalı) Aile Yaklaşımları:
Bu tutum ailenin çocuklarına karşı müsamahakar davranmaları, çocukların kendilerini ifade edebilmeleri, kısıtlanmamaları ve yeni davranışlarının aile tarafından desteklenmesi anlamına gelir. Kabul edilen, onaylanan, fikirleri dinlenen ve fikirlerine değer verilen çocuklar, kendine güvenen, girişimci ve insanlığa faydalı birer fert olurlar. Bunun sebebi de ailenin tutumudur, çocuğun kişiliğinin oluşumu ve düzgün bir karakter içinde olmasına aile ne kadar çok yardım ederse o kadar faydalıdır. Aile içinde iletişim problemi olmaz ise kendine özgüveni olan bireyler yetişir.
Yani aile fertleri çocuğun hangi dönemde nasıl davranışlar sergileyeceğini (gelişim özelliklerini) daha önceden bilmelidir ki ona göre davransınlar. Sonuç olarak şunu diyebiliriz ki çocuk yetiştirmek ve eğitmek rasgele yapılacak bir şey değildir, mutlaka eğitimli anne ve babalar olmaya ihtiyaç vardır.
Çocuğunuzu İyi Tanıyın;
“Çocuk eğitimi, çocuğu iyi tanımakla başlar. Çocuğun davranışları iyi gözlenirse isabetli kararlar verilir ve etkili uygulama şansı doğar.” (D. L. NOLTE)
Çocuk eğitimine hazırlanan anne ve babalar, kendilerine şu soruları sormalı-dırlar.
Çocuk eğitimi ile ilgili neler biliyorum ?
Çocuğumu ne kadar tanıyorum ?
Çocuk yetiştirme ve çocuğu eğitme göreviyle karşı karşıya kalan aileler, bu iki soruya cevap arayarak işe başlamak mecburiyetindedirler. Eğer çocuğunuzu yeteri kadar tanımıyor- sanız veya onu eğitecek gerekli bilgi ve birikime sahip değil- seniz, çocuk eğitiminde ne kadar sağlıklı ve başarılı olabilirsiniz? Bunun içindir ki aileler önce kendilerini bu konuda yetiştirmelidirler.
Çocuk Eğitimi Konusunda Kendimizi Nasıl Geliştirebilirsiniz?
İlk önce kendinizin çocuk eğitimi konusunda eksik olduğunuzu kabullenip, psikolojik ve biyolojik olarak öğrenmeye istek duymalısınız. Evinizi, ailenizi çocuk eğitimine hazırlamalısınız.
Çocuğun sağlık gelişimi ile ilgili gerekli kaynakları bulmalısınız. Çocuk psikolojisi, çocuk gelişimi ve öğretim metotlarında bilgilenmelisiniz.
Bu konuda uzman bir psikolog ve eğitimci ile sürekli irtibat içinde olmalısınız ve onların tavsiyelerine uymalısınız. Çocuk eğitiminde başarılı ve deneyim sahibi ailelerle görüşmelisiniz.
Kendi kişisel davranışlarınızı, çocuk eğitimine göre düzenlemelisiniz. Davranışlarınızın çocuğa örnek olduğunu unutmayın. Çocuk eğitimine bütün aile fertlerinin yardım etmesini sağlayınız ve ayrı ayrı değil birlikte hareket ediniz.
Çocuğu ikilemde (arada) bırakacak söz ve davranıştan sakınınız. Çocuğun öğretmeninden ve diğer aile fertlerinden yardım isteyiniz ve düzenli sağlık kontrolleri konusunda bir plan ve programınız olsun.
Bu tavsiyeler yerine getirildiğinde, çocuk eğitimiyle ilgili yeterli bir seviyeye geldiğinizi göreceksiniz. Bundan sonraki işiniz, uygulamalarınızın sonuçlarını sık sık test ederek, eksik veya yanlış davranışlarınızı düzeltmek olacaktır.
Çocuğunuzu Tanımak İçin Neler Yapmalısınız ?
Çocuk eğitimindeki birçok hatalar anne ve babanın iyi birer gözlemci olmadığından ve çocuğu yeterince tanımadıklarından, uygulamada yanlışlıklar ve isabetsiz kararlar almalarına neden olur.
Öncelikle çocuğun gelişiminin sağlıklı olup olmadığını izlemeniz için çocuk gelişimi ve çocuk psikolojisini öğrenmeniz gerekir. Böylece çocuğunuzun gelişimini izleyerek bilgi ve ölçülere sahip olursunuz.
Çocuğun doğru beslenip beslenmediğine dikkat edin ve izleyin. Neleri sevip, neleri sevmediğini izleyin ve kaydedin. Böylece beslenme problemini bilinçli olarak çözersiniz.
Çocuğunuzun davranışlarını sürekli kontrol edin, neleri sevip, neleri sevmediğini, nelerden hoşlanıp, nelerden hoşlanmadığını, neleri isteyip istemediğini tespit ederek, çocuğunuza nasıl yaklaşacağınızı belirlemiş olursunuz.
Çocuğunuz arkadaşlarına ve oynadığı oyunlara dikkat edin. Zararlı ve faydalı arkadaşlarını ve alışkanlıklarını öğrenin ki doğru çözüm yollarını sunar ve imkanlar hazırlarsınız.
Çocuğunuzun sevinçli, kızgın ve panik yaptığı anları iyi izleyin ki bu anların problemsiz geçmesi için onlara yardım edin. Çünkü çocuk bu durumlarda sıkıntılı ve problemlidir.
Çocuğun zamanını değerlendirmede, okul çalışmalarında ve para konusundaki tutumlarını izleyin ki, bu konuda yanlışları varsa tedbir alabilesiniz.
Aile çocuğun davranış bozukluklarını, korkularını, zararlı alışkanlıklarını öğrenmek için çocuğu dikkatli izlenmelidir ki, geç kalmadan hayatını etkileyecek hataları işlemekten korunsun.
Bağlanma ve güçlü bağlantılar kurmadan hemen sonra anne babaların çocuklarına verebilecekleri en önemli şey; olumluluk duygusudur, nelerden sorumlu olduklarını ve nelerden olmadıklarını bilmeleri, nasıl hayır diyebileceklerini ve hayırı nasıl kabul edeceklerini bilmeleri, büyük değer taşıyan bir ihsandır.
Eğer sorumluluğu, sınırlar belirlemeyi ve daha sonra mutluluğu erteleyebilmeyi öğretirsek, çocuklarımızın yaşamları sonraki yıllarda daha az çalkantılı geçer.
Anne babalar çocuklarının bilinmeyen yönlerini, davranış ayrıntılarını, beklentilerini, ilgilerini, korkularını ve isteklerini gözlemeli ve belirlemelidir. Çocuğun huyu tespit edildikten sonra, ortaya çıkan problemleri kolayca çözülecektir.
Çocuğu Okumak Nedir ? Çocuk Nasıl Okunur
Çocukların öğütten çok, iyi örneğe ihtiyaçları vardır. Her çocuk yazılmamış bir kitaptır. Hem yazılmamış, hem de okunması gerekmektedir. Bunun hiç de kolay olmadığı malum ama mümkünsüz değildir. Çocuklarımızı kendi kopyamız olarak görmekten vazgeçip ayrı bir insan olduğunu ilk başta kabul etmemiz gerekir. Onun da apayrı bir dünyası vardır ve bizim gibi düşünmek zorunda değildir, bizim zevk ve endişelerimizin aynısına sahip değildir. Fakat çocuğunu “kendisinden farklı biri” olarak kabul eden çok az insan vardır.
Bunun içinde büyüklerin dünyasında çocuk olmak, anne baba olmaktan daha zor bir zanaat değildir.
Çocuğun yanında ya çok çocuksu, yada o kadar büyüyoruz ki, çocuk bize ulaşamıyor.Onunla mantıklı bir ilişki kuramıyoruz.Her şeyi anlık beklentilerimiz şekillendiriyor.
Eğer o anki beklentimiz çocuktan yararlanmayı gerektiriyorsa, büyük adam muamelesi yaparız. Beklentimiz söze karışmaması için sık sık çocuk olduğunu, büyüklerin işine karışmaması gerektiğini hatırlatırız.
Fakat çocuk kendisine karşı yapılanları azarlandığını unutmaz. Anne babanın kendisi hakkındaki kararsızlıkları çocukları çok fazla etkilemektedir. Çünkü bu tavırlar çocuğun sevilmediğini dahi düşünmesine sebep olur. Bunun içindir ki çocuklara karşı tavrımız o anki ihtiyaçlarımıza göre değil normal olmalıdır ve çocuklar olur olmaz şeyler için suçlanmamalıdır.
Başka bir yanlış tavır da şudur: Çocuğun her hatası beceriksizlik, sakarlık ve sorumsuzluktur. Elinden düşürdüğü bir bardak için azarlarız oysa aynı hal bizim başımıza gelse ya hayra yorarız, ya da dalgınlığa! Oysa değer ölçüsü hem büyükler için , hem de çocuklar için aynı olmalıdır.
Çocuklar evde, okulda, dışarıda hep azarlanıp aşağılanıyor. Duygu ve düşüncelerine hiç dikkat edilmiyor. Çocukların en çok duydukları, çoğu emir kipinden oluşan, tehdit, yakınma ve yıkıcı sözlerden bir kaçını sıralarsak şöyle; “Sen karışma küçüksün.” “Büyümüş de küçülmüş sanki.” “Çok akıllı, aklın neredeydi?” “Aptallık etme.” “Beni mahvettin.” “Kes sesini.” “Beni rahat bırak.” “Bu karne mi şimdi?” “Seni doğuracağıma taş doğuraydım.”
İşte böyle bir ortamda çocuğun kişiliği gelişmez ve kendine güvenen özgür bir kişilik ortaya çıkması imkansızdır. Baskı altında yetişen çocuk ileri ki yaşlarında, başkalarını baskı altına almaya kalkışır. Buna da en yakınındakilerden eşi ve çocuklarından başlar. İşte aile içi şiddetin nerelerden kaynaklandığını böylece görüyoruz.
Tabii çare belli yine: Sevginin alabildiğine dışa vurumun yanında, bilgi ile desteklenmiş ilgi, biraz müsamaha, biraz sabır, biraz anlayış gerekmektedir. Çocukların hak ve hukuklarının gözetilmesi, aile içinde onların da fikirlerinin alınması ve mutlaka dinlenmesi. Fikirleri isabetli değilse bunun çocuklara sabırla ve dikkatle açıklanması gerekmektedir. Oysa çocukların hiçbir yerde fikirlerine değer verilmiyor, en önemli soruları bile dosdoğru cevaplanmıyor. Daha doğrusu çocuklar adam yerine konulmuyor sonra da onlardan adam olmaları bekleniyor. Oysa onlar nasıl adam olunduğunu bilmiyorlar. Öğretmiyoruz ve öğretemiyoruz ki bilsinler.
Çocuklar ailelerinin onayını almak için kendi duygularını bastırıyorlar. Bu bastırılan duygular da bir gün patlar ve olumsuz insan dediğimiz, vurguncu, soyguncu, mafya, terörist tipler ortaya çıkar. Bu tip insanların genellikle ruh sağlığı bozuk çocuklardan çıktığı istatistiklerden öğreniyoruz.
Çocuk Eğitiminde Aile Fertlerinin Görevleri Nelerdir?
“Çocuğun en mutlu olduğu yer kendi ailesidir. Annenin şefkati, babanın sevgisi, kardeşlerin desteği, çocuğa doyumsuz bir huzur verir. En olumsuz bir aile, ailesizlikten iyidir. Çocukların başarısı ve toplumun huzuru için aile desteklenmelidir” (Niyazi BİRİNCİ)
Aile Fertleri Ne Yapmalı? Sağlıklı, mutlu, düzenli ve başarılı bir çocuk yetiştirmesi için çocuğun mutlu ve huzurlu bir aileye ihtiyacı vardır. Aile fertleri arasında karşılıklı sevgi, saygı ve düzgün bir iletişim gören çocuk normal bir şekilde yetişir. Yalnızca anne ve babanın çocuğu sevmesi yeterli değildir, saygıya da ihtiyaç vardır. Anne ve baba çocuklarının nasıl olmalarını isterlerse önce kendileri öyle davranmalıdırlar.
Çocuğun doğru ve düzenli eğitim almasında aile fertlerinin ayrı ayrı sorumlukları vardır. Bunun en önemli kısmını anne ve babanın üstlendiğini görürüz. Babaanne, anneanne ve dedelerde zaman zaman sorumludurlar. Ailedeki büyük çocukların da payları önemlidir. Şimdi bunları ayrı ayrı inceleyelim.
Annenin Görevleri: Çocuğuna, anne rahmindeyken kanını, bedeninin sıcaklığını, doğumdan sonra sütünü veren, temizliğini, bakımını ve beslenmesini üstlenen anne, çocuk eğitiminin en ağır, en yorucu ve en zor bölümünü üstlenir. Allah’ın kendisine verdiği sevgi ve şefkat hissiyle bu inanılmaz fedakarlığı büyük bir hazla yerine getirir.
Bütün bu olağanüstü fedakarlığa rağmen yine de yapması gereken önemli görevler vardır.
Çocuk yetiştirmeye, bilimsel yollarla yapması için, annenin bu konuda kendini yetiştirmiş olması gerekir. Anne, çocuk gelişimini çok iyi bilmeli, yemek, uyku, temizlik ve sağlık kontrollerini iyi takip etmeli ve zamanında yapmalıdır. Anne çalışan bir kadınsa, çocuğunun (0-3) yaşları olduğu zamanda çalışmamayı tercih etmelidir. Çünkü çocuğuyla bu üç yıl içinde kuracağı fizyolojik temas ve duygusal ilişki,onunla bütünleşmesi ve çocuğun sağlıklı gelişimi yönünden çok önemlidir.
Eğer çalışmak zorundaysa, eve geldiğinde onunla yeteri kadar ilgilenmesi gerekir. Ayrıca, hafta içinde beraber olamadığı çocuğunun bu ayrılığını, hafta sonu telafi etmesi lazımdır. Anne, her şeyden önce çocuğunun bağımsız bir varlık olduğunu kabul ederek, ona baskı yapmadan sevgi ve şefkat duygularını aşılarsa, güzel duyguları çevresine dağıtan, hayatı seven,mutlu çocuklar yetiştirmiş olacaktır.
Başarılı bir anne çocuk ilişkisinde, anne, çocuğuyla arkadaşlık eden, sabırlı, hoşgörülü, yerli yerinde uyarılar yapabilen, hataları güzel bir iletişimle ortadan kaldırmaya çalışan bir anlayış ve uygulama içinde olmalıdır. Anne, çocuğunun yerine çalışmak, kendini siper etmek yerine ona destek olmayı bilmelidir. Anne, çocuğunu kendini koruyacak bir biçimde yetiştirip, onun üzerindeki koruyucu ve kollayıcı olma özelliğini en aza indirmelidir. Anne, çocuğunun yaşantısından haberdar olmakla birlikte onun özel bir yaşantısı olabileceğini kabul etmelidir. Çocuğunun hatıra defterini okumak, özel konuşmalarını dinlemek doğru değildir.
Ona yakın olmalı, saygı duymalı, davranışlarını desteklemeli ve cesaret vermelidir. Anneler her şeyin en iyisini kendilerinin bildiğini zannetmemeli ve daha sağlıklı çocuklar yetiştirmek için kendilerini çok yönlü geliştirmelidirler. Kısaca anne, çocuk sevgisinde ve şefkatinde anne gibi olmak ama çocuk eğitiminde öğretmen gibi davranmalıdır.
Babanın Görevleri: Hiç kimse iyi bir baba olarak doğmaz. İyi baba olmak; sevgi, deneyim, sabır ve bilgilenme işidir. Babalık yaşantısı,eşinin hamile olmasıyla başlar. Bu dönemde baba adayı, doğum öncesindeki gelişimi adım adım eşiyle birlikte izler. Eşini gerginleştirecek ortamı oluşturmamaya özen gösterir. İşte babalık sorumluluğu da böylelikle başlamış olur.
Babanın görevlerini ana hatlarıyla şöyle belirtmek mümkündür.
Baba, ailede otoriteyi temsil eder. Ailenin sevk ve idaresi baba tarafından yapılır. Ailede çocukların neleri yapıp, nelerden sakınacakları baba tarafından öğretilir. Babanın bu rolü çocuk eğitimi açısından çok önemlidir. Bu otorite ne çok fazla ne de az olmalıdır. Fazla baskı gelişmeyi önler.
Babanın davranışları ile çocuk çok şeyler kavrar. Baba otoritesi ile çocuk hürriyetin anlamını anlar, değerini öğrenir. Baba otoritesi aynı zamanda toplumun kurallarını temsil eder. Bir takım yasaklar koyar,çocuk bu yasaklara karşı hareketlerini düzenler. Böylece hem hürriyeti,hem de yasakları tanımış olur. İkisi arasındaki farkı öğrenir. Karşılaştırma yapma imkanı bulur. Kısıtlandığı hallerde hürriyetin değerini kavrar.
Babanın otorite sahibi olması onun kırıcı ya da tahakküm edici olmasını gerektirmez. İyi bir baba çocuklara sevgi gösterirken, öte taraftan eğitim için lazım olan sertliği de gösterir. Bu davranışların dozu çok önemlidir. Bir ilaç gibidir; dozu aşırıya kaçan ilaç hastaya şifa olmadığı gibi çocuğa karşı hareketlerimizde aşırıya varan sert tutumlar ileride daha büyük problemlerle bizi karşı karşıya getirir.
Baba otoritesi fazla olduğu zaman özellikle hassas yapılı çocuklar bundan zarar görebilir. Hassas ruhlu çocuklar genellikle her şeyi düşünebilen, üstün zekalı ve duygulu çocuklardır. Baskılardan dolayı bunlar genelde içe dönük bir kişilik geliştirmişlerdir. Bu nedenle onlar daha çok yardıma muhtaçtırlar. Bu çocuklar sert otoriteye sahip babanın davranışlarını unutmazlar, onları yıllarca hatırlarlar. Babaların bu şekilde hareketleri kişiliğin oturduğu ergenlik çağında tehlikelidir. Baba çocuğun her yaştaki ilgi ve ihtiyaçlarını bilmeli, hareket ve tutumlarını buna göre ayarlama-lıdır.
Bu sebeplerden dolayı baba bilimsel bir eğitime sahip olmalıdır. Böyle bir eğitimden yoksunsa çocuğun hareketlerini kendi çocukluk davranışları ile karşılaştır-maya çalışmalıdır.
Baba, çocuğun eğitiminden ve yetiştirilmesinden birinci derecede sorumlu bir kişidir. Baba, her şeyden önce çocuğun büyüme, gelişme ve kişilik kazanmasında önemli görevleri olduğunu bilmelidir. Baba gerektiğinde çocuğuyla ilgilenmeli, onunla müzeye, tiyatroya, sinemaya, balık tutmaya giden bir arkadaş olmalıdır. Gerektiğinde çocuğuna yapabileceği basit görevler vererek,onda kendine güven ve sorumluluk duygularının gelişmesine katkıda bulunmalıdır.
Baba, çocuğunun sorularını bıkıp usanmadan cevaplandıran, onunla sohbet eden bir arkadaş olmalıdır. Babanın çocuğuyla ortak faaliyetlerde bulunması, boş zamanını birlikte değerlendirmesi sayesinde çocukla baba birbirlerini daha yakından tanıma ve fazla yakınlaşma fırsatını bulacaklardır.
Baba ve çocukta karşılıklı olarak sevgi ve saygı ancak bu şekilde gelişebilir ve ancak bu şekilde çocuk, mutlu, başarılı, huzurlu, Kendine güvenen, sorumluluğunu bilen, sağlıklı bir kişiliğe kavuşabilir.
Büyük Annelerin ve Dedelerin Görevleri:
Büyük anne ve dedeler mutlu bir yaşlılık geçirirler. Dede ve ninenin torunları ile yakın teması arttıkça, anne ve babanın çocuk üzerindeki etkisi ve ağırlığı azalır. Anne ve babanın hayırlarına, evet diyen dede ve nineye kaçan çocuklar isteklerine büyük bir ihtimalle kavuşurlar.
Torun sahibi olan büyük anne ve dedelerin, torunlarıyla iyi bir iletişim kurarak, karşılıklı sevgi ve saygı ortamı oluşturmaları gerekir. Torunlarıyla karşılıklı olarak sevgi ve saygıya dayanan, sıcak ve dengeli ilişkiler kurabilen bu nine ve dedeler, daha da sağlıklı ve mutlu bir yaşlılık dönemi geçirirler.
Dede ve ninenin torunlarıyla yakın teması arttıkça, anne ve babanın çocuğun eğitimindeki etkinliği ve ağırlığı azal- maktadır. Anne ve baba, dede ve nineyi kırmamak için özen gösterirken, dede ve nine çocuğa karşı her istediğini yerine getirmeye çalışırlarsa, çocuğun her isteğinin yapılması, sorumsuz, inatçı ve şımarık bir tip ortaya çıkmasına neden olur.
Yani dede ve ninenin aşırı müsamahası ve koruyuculuğu çocuk eğitiminde dengesizliği ortaya çıkarır.
Çocuk eğitiminde birinci dereceden sorumlu ve yetkililer anne ve babadır. Bunun yerine kesinlikle dede ve nine geçmemeli, gerekirse onların biraz mesafeli olmaları konusunda onlar kırılmadan uyarılmalı, çocuğun eğitim, terbiyesi ve yetiştirilmesinde direksiyon kesinlikle anne ve babanın elinde olmalıdır. Nine ve dedeler kesinlikle çocuk eğitiminde, anne-baba görevi- ne soyunmamalılar, ancak destekleyici rol oynamalıdırlar.
Çocuğa Hangi Yaşta Nasıl Dini Eğitim Verilmeli?
“Çocuğa güzel bir isim verilmesi ve güzelce terbiye edilmesi, onun anne babası üzerindeki haklarından biridir.” (Hz. Muhammed (S.A.V.)
“Çocukta Allah’a iman duygusu, ona engin bir huzur ve sonsuz bir güven verir. Çocuk Allah’ ı anladıkça, kendisini de anlamaya çalışır.” (Zübeyir GÜNDÜZALP)
Bilindiği gibi, bebek doğunca sağ kulağına ezan okunması, sol kulağına kamet getirilmesi müstehaptır. Şeytan çocuk doğmazdan evvel ona eziyet vermek üzere gözetleyip durmaktadır. Dünyaya ilk geldiğinde ona okunan ezan, şeytanı zayıf düşürür ve onu kahreder. Böylece doğar doğmaz çocuğun gönlüne tevhid duygusu yerleşir. Beşikte sallarken çocuğumuza ninni yerine, ”La ilahe illallah” diyerek uyutursak, ilk telaffuz edeceği kelimede bu olacaktır. Çocuk başıboş bırakılırsa batıl inanışlara zararlı vehim ve vesveselere maruz kalır. Bu itibarla çocuğumuzun akıl seviyesine uygun, anlaşılması kolay, sağlıklı inançları seçip ona telkin etmeliyiz. Akıl seviyesi geliştikçe, anlama gücü geliştikçe, durumuna uygun bilgileri vermek gerekir.
Böylece genç, delikanlı oluncaya kadar, inanması gerekenleri öğrenmiş ve doğru inanç sahibi olmuş olur. Ergenlik dönemine geldiğinde bu bilgileri onun için bir hazine olur. Ayrıca kendisi ile sapık ve düşük fikirler arasında da bir engel meydana gelir. Eğer çocuğunuz iyiyi kötüden ayırabiliyor, kötülükten kaçınabiliyor, kendisinden bir kötülüğün meydana gelmesinden korkuyorsa ve de utanıyorsa artık onun kişiliği terbiye edilmeye elverişli demektir.
Abdullah b. Abbas’a, Hz. Peygamber (s.a.v.) şunları öğretiyor: Çocuk sana bazı kelimeler öğreteceğim: “Allah’ın buyruklarını gözet ki, Allah (c.c.)’da seni gözetip korusun. Allah’ın (Rızasını) her işte önde tut. Allah’ı önünde bulur- sun. Bir şey isteyeceksen Allah’tan iste, yardım dileyecek- sen, Allah’tan dile! Ve bil ki, bütün bir ümmet toplanıp sana bir fayda temin etmeye çalışsalar, ancak Allah’ın senin için takdir ettiği faydayı temin edebilirler. Yine eğer bütün ümmet, sana zarar vermeye kalksalar, ancak Allah’ın senin hakkında takdir ettiği zararı verebilirler. Çünkü artık kaderi yazan Kalem yazmaz olmuş, yazıları değişmeyecek şekilde kesinleşmiştir. (Bundan sonra takdirde herhangi bir değişiklik söz konusu değildir.)” Peygamberimiz (s.a.v.) bu sözleriyle bize kaza ve kadere imanı nasıl öğretmemiz gerektiğini gösteriyor.
Çocuk küçük yaşta bir çok sorular sorar. Çocuğun sorularına, yaş ve anlayış düzeyine göre cevap vermek zorunlu bir husustur. Çocuğun sorularını cevaplandırırken, normal bir dini terbiye vermeye ve çocuğun gücünün üstünde bir bilgi yüklememeye dikkat etmelidir.
Çocuk buluğa erinceye kadar, farz-ı ayn ilimleri öğrenmesinden (ki bu gün ona temel eğitim diyoruz) aileyi bilhassa babayı sorumlu tutar. Her hangi bir hocaya göndermek, okula vermek v.s...gibi nedenler sorumluluğu üzerinden atmak için hiçbir zaman mazeret değildir. Bu prensipler bugün biz Müslüman ailelerin ruhlarında kaybolmuş durumdadır. Bu nedenle çocuğun dini eğitimi konuşmaya başlar başlamaz ele alınmalıdır. İbadetlerin hepsine 6-7 yaşlarına kadar başlatılıp, buluğ çağına kadar alışkanlık ve meleke kazandırılması emredilmektedir.
Abdullah b.Mes’ud şöyle der; “Çocukların namazlarını gözetleyin ve onları güzel ve iyi şeylere alıştırın.”
Ailenin, çocuğa ilk dini bilgilerin verildiği bir kurum olmasının yanında, çocuk açısından hem ruhsal, hem de eğitsel ve sosyal yönlerden oldukça önem taşıdığı bilinen bir gerçektir. Çocuk eğitiminde ailenin bu denli önemli oluşuna Kur’an-ı Kerimde ve Peygamber (s.a.v.) ‘in hadislerinde dikkat çekilmektedir. Bu konuda, Kur’an-ı Kerimde Allah (c.c.) “Ey iman etmiş olanlar! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyuz.” 6 buyurmaktadır.
Dostları ilə paylaş: |