Çocukta Dinî Eğitimin Önemi
“İnsanlara akıllarının alacağı kadar konuşunuz” (Hz. Muhammed (S.A.V.)
Böylece bir insanın çocukluğunda aldığı dinî eğitim telkinleri, üzerinde hayatı boyunca derin izler bıraktığı anlaşıl- maktadır. Son yıllarda çocuk psikolojisi üzerinde yapılan bir çok araştırma, çocuğun kişiliğinin temel özelliklerinin ilk yıllarda ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Hayatın diğer dönemlerini büyük ölçüde etkileyen bu özellikler, günümüzde uzmanların ilgisini okul öncesi yöneltmişlerdir. Çünkü, çocuk karakterinin tohumları, ilk çocukluk yıllarında atılmakta ve sonraki yıllarda da gelişmeye başlamaktadır.
İlk yıllarda alınan dinî eğitim, çocuk üzerinde olumlu etkiler bıraktığı ve çocuğu disiplinli bir hayata yönlendirdiği bilinen ve gözden kaçmayan bir gerçektir. Çocuklarda var olan uyum gücü dikkate alınarak, dinî eğitimin ilk çocukluk yıllarında en iyi bir şekilde verilmesine çalışılmalıdır. Yaş 10-12 ye geldiğinde çocuğa dini eğitimin verilmesinde çok geç kalınmış olacağı ortadadır.
Eğitim psikolojisi, çocuk ve gençlik çağlarını belli yaş gruplarına göre ve şu şekilde ele alarak incelenir:
Okul öncesi Dönemi; bu dönemi kendi arasında iki döneme ayırarak ele alırız
0-2 yaş grubu,
ilk çocukluk dönemi (2-6 yaş grup arası,)
Son çocukluk, Temel Eğitim Dönemi; (7-12 yaşlar arası)
Gençlik veya “ergenlik” dönemi, ( l3-18 yaşlar arası gruplar.)
Eğitim psikolojisi, çocukların bu dönemlerini eğitim açısından kendisine konu edinir. 18. yaştan sonrasını, yani üniversite dönemini giderek azalan bir ilgi ile takip eder.
Çocuğun, Okul Öncesi Dönemi;
0-2 yaş grubu arası;
Din ile ilgili öğrenmede çocuğun doğduğu ilk günlerinden itibaren söz konusudur. Allah kelimesi bebeğin kulağına en çok ulaşan kelimelerdendir. Maşallah...., Allah bağışlasın..., Allah anneli babalı büyütsün...., Allah’a emanet..., Allah nazardan saklasın..., gibi dualar sayesinde, Allah, çocuğun hayatında her an vardır.
Böylece çocuğun, okul öncesi dönemi, doğumla hatta doğum öncesinden başlar. Onun için biz de konumuza doğum öncesinden başlayacağız. Bu konuda; sevgili Peygamber (s.a.v.) Efendimiz “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Fakat çocuğun annesi ve babası onu kendi dinlerine döndürürler. Yahudi iseler Yahudi; Hristiyan iseler, Hristiyan veya Mecusi iseler Mecusi yaparlar” 7 buyurmaktadır.
Kur’an-ı Kerim’de ise Yüce Allah (c.c.) Peygamber (s.a.v.) Efendimize dolayısıyla biz insanlara; "Sen yüzünü (hanif) olarak dine, yani, Allah insanları hangi (fıtrat) üzere yaratmış ise o fıtrata çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmez." 8 buyurmaktadır. Bu ayeti kerimeden anlaşılacağı üzere; insanın fıtraten Hak dini kabule hazır olarak yaratıldığı anlamı ortaya çıkarılmaktadır.
Bu açıklamadan sonra diyebiliriz ki; İslam eğitimcileri, bilhassa yukarıda nakledilen hadisin ışığında konuya yaklaşarak; çocuğun dini eğitimin doğum olayından öncesine götürmektedirler. Anne-babanın yetişme tarzına, özellikle annenin hamilelik dönemlerindeki ruhsal hayatına, aldığı gıdanın helal olmasına varıncaya kadar her şeye inceden inceye dikkat etmelidirler. Doğumdan sonra da, gerek anne ve babanın aldığı, gerekse çocuğa verilen gıdanın temiz ve helal oluşundan başlayarak, konuşma ve davranışlara varıncaya kadar her şeye dikkat edilmesi gerektiği hususunda ısrar etmektedirler.
Yukarıda da, belirtildiği üzere çocukta din duygusu doğuştandır. Belli bir yaştan sonra kazanılmamaktadır. Zamanımızda gerek pozitif, gerekse sosyal ilimler sahasında araş- tırmalar ve ihtisas yapan ilim adamları da, din duygusunun doğuştan (fıtri) olduğunda ittifak etmişlerdir. Fıtri olan bu din duygusunun uyanması ve yavaş yavaş kendisini hissettirmesi ise, bebeklik devresinin bitip, ilk çocukluk devresinin başlaması dönemine denk gelmektedir.
b) İlk çocukluk dönemi (2-6 yaş grubu)
Yine yukarıda bahsettiğimiz gibi “Okul öncesi dönem” olarak ele alacağız. 2-6 yaşları arasındaki devrede çocuğun psikolojik yapısı dikkate alınarak ona verilecek din eğitiminde daha ziyade çocuğun duygularına ve gönlüne hitap edilmeli, el becerileri ve oyun faaliyetlerine dini unsurlar katılmalıdır.
Çocukların, bu çağda duygu ve görgü ağırlıklı olarak eleştirmeksizin öğrendikleri bilgiler, daha sonraki devrede, zihin ağırlıklı olarak öğreneceklerinin temelini oluşturacaktır.
Bu yüzden onlara öğretilecekler gelişigüzellikten kurtarılmalı, duygularına ve görgülerine uygun dozda ve doğru bilgiler olmalıdır. Aksi halde gelişigüzel öğretilen sözde bilgiler, gelecekte çocuklarda yanılmalara, duygu sapmalarına sebep olabilir.
İşte böylece, ilk çocukluk devresinde çocuğa verilecek oyuncaklarda dini yaşamayı temsil edecek, hatırlatacak ve bazı kavramları sembolize edecek derecede özellikler bulunulmasına dikkat edilmelidir. Sözgelimi çocuğa hediye edilecek bir namaz baş örtüsü, tesbih ve takke gibi eşyalar, içinde cami resimleri bulunan boyama kitaplar veya aynı şekilde yap boz oyuncaklar v.s... bunlar çocuğun bir taraftan da dini dünyaya adım atmasını sağlayacaktır. Batı ülkelerinde, anaokullarında verilen dini eğitimin belkemiğini semboller, resimler, boyama resimler ve çeşitli oyuncaklar oluşturmaktadır.
Dine ve ibadetlere karşı ilgisiz olan ailelerde ise, çocukların dini duyguları bu resimler ve oyuncaklar olmasa bile yine gelişecektir. Ancak bu gelişme erkenden değil, gecikerek ve sağlıksız olacaktır.
Bu nedenle ailelerde, anne baba çocuğa örnek olmalı, beraberinde ibadetlere iştirak etmesini sağlamalı, camiye götürmeli ve duâlar ve sûreler ilgi uyandırılarak ezberlettirilmelidir. Sûre ve duâların, okul öncesi çocuğun eğitiminde önemli bir yeri vardır. Çocuklara çok yavaş olarak küçük sûre ve duâlar, şükür cümleleri ezberlettirilmelidir. Ezberlettirilen bu duâ ve sûreler onların Allah’a yaklaşmalarını sağlayacaktır. Bu konuda uzmanlar şunları söylemişlerdir; “Çocuk kendisine verilen nasihatten ziyade anne babasının yaşantısını ve hareketlerini gözler ve onu taklit eder. Bir çocuk annesini ve babasını secdede iken görebilmelidir.”
Çocukların dini duygu ve düşüncelerini uyarılması ve geliştirilmesi için dikkat edilecek en önemli hususlardan bir diğeri ise; ihtiyacın göz önünde bulundurulmasıdır. Onlara tedrici olarak, yani sordukları sorulara, ihtiyaçlarına, zamana ve şartlara göre azar azar bilgiler verilmesidir. Hatta vakti müsait olan anne ve babalarca veya dedeler tarafından çocuğun, arkadaşı olan komşu çocukları ile birlikte ve gruplar halinde camilere götürülmesi daha faydalı, daha etkili olabilir. Bu şekildeki bir yaklaşım tarzı, hem sadece müsamahakar ve mükafata dayalı eğitimden hem de özellikle baskı ve sıkı disiplinden çok daha etkili sonuçlar sağlayacaktır.
Son Çocukluk Temel Eğitim Dönemi ( 7-12 yaş arası )
Genellikle 6. yaştan başlayarak kız çocuklarda 11, erkek çocuklarda ise 12. yaşa kadar süren bu devreye “son çocukluk devresi” adı verilmektedir. Bu devreye sahne olan yılların, bir bütün olarak ele alınacağını öncelikle belirtelim.
Burada şuna işaret etmek isterim ki, eğitimci uzmanların tespitine göre, altı yaşı doldurup, okul çağına gelen çocuklarda artık “beş duyu” dediğimiz; görme, işitme, dokunma, tat ve koku alma duyuları tamamlanmış olmaktadır.Bir başka ifade ile çocuklar, okuma ve öğrenme için gerekli olan beş duyuyu ve ayrıca bedenî, zihnî, sosyal, ruhsal, hareketî (psikomotor)...vb. gelişimlerini yeterince tamamlamışlar artık kendilerine verilecek bir takım dinî ve diğer bilgileri almaya ve öğrenerek benim- semeye hazır vaziyete gelmişler demektir.
Ferdî farklılıklar nedeniyle, çocuktaki gelişim safhalarını kesin sınırlarla belirlemek mümkün olmasa da, 7-12. yaşlar, çocukta açıkça fark edilebilen, belli ve önemli bir gelişim dönemi olmasıyla dikkati çekmektedir. Çünkü yedinci yaş, çocukta tabii yönelişlerin ortaya çıkmaya başladığı bir yaştır. Çocuk artık bazı zaman kavramlarını öğrenmiş ve bazı oyunlarda beceri kazanmıştır. Okuma, yazma ve hesaplama gibi temel okul becerilerini yanında, akranlarıyla birlikte yaşamaya da alışmıştır. Ev dışındaki başka yetişkinlerle ilişki kurabildiği gibi; artık kendi davranışlarının sorumluluğunu da yüklene- bilecek bir duruma gelmiştir.
Son çocukluk devresinin (Temel eğitim Dönemi) dinî yönden arz ettiği, önem şu şekilde özetlenebilir. 7 ile 12 yaşları, çocukta vicdan denilen üst-ben (süper-ego)in oluştuğu ve ahlaki şuurun geliştiği bir dönemdir. Özellikle 9-10 yaşlarından itibaren, çocuk artık iyi-kötü, haklı-haksız kavramlarını ayırabilecek bir durumdadır. Ancak çocuk bu yaşlarda kendisine, ideal bir insan tipi seçme ihtiyacını şiddetle hissedeceği için, anne babanın ve yakın yetişkinlerin bu konuda dikkatli davranmaları gerekmektedir.
Bu bilgilerden sonra, son çocukluk devresinde çocuğa ne gibi dini bilgiler vereceğimiz üzerinde duralım.
Bu dönemde dini eğitimle ilgili en ciddi uyarı Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz tarafından gelmektedir. Şöyle ki; Hz. Peygamber (s.a.v.) “Çocuklarınıza yedi yaşına geldiğinde, onlara namaz kılmayı öğretiniz.” buyurmaktadır.9 Yine Başka bir Hadis’te “ Çocuklarınız yedi yaşına ulaş- tıklarında onlara namaz kılmalarını emrediniz.” buyurmaktadır. Yani Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz bu hadisleriyle, yedi yaşının öğrenme dönemi olduğunu, çocuğun artık dini ibadetlerini bilmesi ve yapmasının öneminin gereğine dikkatleri çekmektedir.
O halde yedi yaşından itibaren namaz gibi İslam dininin önemli ibadetlerinin nasıl yapılacağı, sûreleri, duâları ve namazların kılınış şekliyle çocuklara öğretilmeli ve çocuktan bu ibadetlerin yerine getirilmesi beklenmeli ve özellikle de istenmelidir. Ancak burada önemli olan bir husus unutulmamalıdır. Son çocukluk devresinde de olsa çocuk yine “ÇOCUK” tur.
Çocuksu duyguların etkisi davranışlarına yansıyabilir. O nedenle çocuklara gerek ibadetlerle ilgili bilgilerin öğretimi, gerekse ibadetlerin yerine getirilmesi konusunda, İslam’ın temel prensiplerini teşkil eden müsamaha, sabır, sevgi ve şefkatle davranılmalıdır. Böylece, çocuğun kalbi kazanılmalı, duygu ve düşüncelerine hitap edilmelidir. Zaman zaman teşvik ve takdir edilmeli, gururunu okşamalı, bazen de maddi mükafatla ödüllendirilmelidir. Çocuğa namazı zorla değil, isteyerek ve severek kılması için alt yapıyı anne ve babalar oluşturmalıdır.
Unutmayalım ki, sağlam bir ibadet eğitimi, ileride şüphe döneminin daha kolay atlatılmasına yardımcı olur. İbadet hayatının, erginlik çağında, çocukluktaki taklitçi unsurlardan arınmış, zengin bir muhteva ve derinlik kazanmış bir şekilde varlığını sürdürmesi beklenir. Güçlü bir eğitimden yoksun gençlerin, çevrenin olumsuz etkilerine fazlaca kapıldıkları ve ibadetlere küçümseyerek baktıkları gözlenmiştir. Çocukluk devresinde camiye hiç ayak basmamış bir gencin veya yetişkinin, oraya girmeye çekinmesi, daha sonra ise oraya girmeye gerek görmemesi veya girdiği zaman da orada var olanı görmemesi mümkündür.
Gençlik veya “Ergenlik” Dönemi; (13-18 yaşları arası)
Gençlik veya ergenlik devri ile çocukluktan sonra gelen yıllar kastedilmektedir ki, 13 yaşından itibaren 18-19 yaşlarına kadar devam eder. 18-19 yaşlarında gelişme ve olgunlaşma durmuş veya tamamlanmış değildir. Ancak, bu devrede gençler somut, soyut hemen her şeyi rahatlıkla kavrama ve idrak etme, zihni ve bedeni bir çok işi kendi kendine yapabilme seviyesine gelmiş olurlar. Onlar yeterince sosyalleşmiş ve toplumun bir çok değerlerini benimseyerek kendilerine mal etmiş durumdadırlar. Onların duygusal gelişmeleri de bu dönemde yeterince gelişmiş ve olgunlaşmıştır.
Nihayet ilk çocukluk dönemlerini geride bırakıp, gençliğin ilk basamaklarına gelmiş bulunmaktadırlar. Bu devreye gelmiş olan çocuklar, küçüklükten itibaren içlerinde yaşattıkları masallar aleminden yavaş yavaş sıyrılmaya başlarlar. Olayları daha gerçekçi bir şekilde görmeye ve kavramaya yetenekleri belli bir seviyeye ulaşmış olur.
Bu dönem çocukların din ve dinî konulardaki duygu ve düşünceleri 12 yaşından itibaren değişikliğe uğrar. İç dünyalarında bazı yeni gelişmeler oluşur. Tıpkı rüyadan uyanırcasına, eski duygu ve düşünceler, yerlerini gerçekçi olanlara terketmeye başlar. Böylece çocukta gerçek dini uyanış ve dinî bir hayat başlamış olur.
Fakat öyle bir zaman gelir ki, gençlerin dinî duygu ve düşünceleri şuur ve irade seviyesine yükselerek, onların bütün kişiliklerini kontrolü altına alır. Böylece çocuk erken yaşlardan itibaren var olan din duygusu ve ona bağlı olan heyecanların yerini ergenliğe yakın dönemlerde “Dinî uyanma” alır. Çünkü gerçek dinî uyanışta, duyguya eşlik eden ve dinin muhtevasına yönelmiş bir düşüncede vardır. Gençlerin çoğu bu dönemlerde dini, iç dünyalarında son derece ciddiye alırlar. Oruç tutmaya, namaz kılmaya ilgileri artar. Erkek çocuklardan camiye giderek, cemaatle namaz kılmaya özen göstermeleri dikkat çekicidir.
Bu dönemde, gençlere yapılacak dini eğitim ve öğretimde “çocukların eğitimlerinde olduğu gibi” kolaylık, sevgi ve müjde üzerine kurulmalıdır. Çünkü Peygamber (s.a.v.) Efendimizin buyurduğu gibi; “Kolaylaştırmak güçleştirmemek, müjdelemek ve nefret ettirmemektir.”10
O halde, hadiste yapılan tavsiyelere uyarak, gerek aile içerisinde ve gerekse aile dışında ve okulda yaptırılacak din eğitimi ve öğretiminde öncelikle dinin kolaylıkla benimsenip yapılabilecek kurallar koyduğu gençlerimize anlatılmalıdır.
Yani burada; “çocuklara -gençlere- dinin hep müjdeleyici yönleri anlatılacak da, yasakları hiç anlatılmayacak mıdır?” sorusu akla gelebilir. Elbette ki, dinin yasakları ve korkutucu yönleri de anlatılacaktır. Ancak, her şeyden önce çocuğun “gencin” kalbine bir din sevgisinin iyice yerleştirilmesi gerekmektedir. Ondan sonra da, korkutucu ve yasaklayıcı emirlerin yeri ve zamanı geldiğince anlatılmalıdır.
Buraya kadar anlatılmaya çalışılan prensiplere ve benzerlerine uygun olarak, ailede, aile dışında ve okullarda bu eğitim ve öğretim faaliyetlerine devam edilirse, İnşallahu Teala daha başarılı olabileceklerdir. Bu tespit ve tavsiye edilen prensipleri her anne baba ve eğitici kendilerine mal edip, kabiliyetleri ile birleştirip, dinin esaslarını çocuklarına ”gençlere” aktarmaya çalıştıkları takdirde çocuklar “gençler” dini severek daha candan benimseyeceklerdir.
Ayrıca burada; masum yavrularımıza (çocuğumuza) İslâm’ın asıllarını, özlü ve kısa bir şekilde onların taze dimağlarına ve tertemiz kalplerine aşağıdaki temel bilgileri sunmak gerekir.
Çocuklarımıza verebileceğimiz En kapsamlı Dinî Temel Bilgiler:
Bu bilgiler, anne baba ve çocuk karşılıklı soru cevap şeklinde olmalıdır ki, çocuğun dinî eğitimi anlaması daha kolay olsun.
1- Din Nedir? Hayatımızı en güzel şekilde tanzim etmek suretiyle Allah’a (c.c.) götüren ilahi bir yoldur.
2- Hak din hangisidir? Hak din yalnız İslam’dır.
3- Kelime-i Tevhidi söyleyiniz? La ilahe illallah Muhammeden resulüllah. Kısa Manası; “Allah birdir. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Hz. Muhammed (s.a.v.) O’nun resulüdür.”
4- Kelime-i Şehadeti söyleyiniz? Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülüh. Kısa Manası; “Ben şahadet ederim ki; Allah birdir. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Yine ben şahadet ederim ki; Hz. Muhammed (s.a.v.) O’nun kulu ve resülüdür.”
5- Allah kaçtır? Birdir. Birliğine delilin nedir? Kulhü- vallahü Ehad. (yani İhlas suresidir.) Kısa manası; “Allah birdir. O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Her yerde hazır ve nazırdır. Mekândan ve zamandan münezzehtir.” (Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğurulmamıştır.) Samed: Hiçbir şeye muhtaç olmayan, aksine herşey kendine muhtaç olan demektir.
6- Allah’ımızın iki olmadığına delilin nedir? Lev kane fihima alihetün illallahü le fesedeta. Kısa manası: “Eğer yerde ve göklerde Allah’tan başka ilahlar olsaydı; yer-gök fesada gider, kainatta nizam bozulurdu.”
7- İman ne demektir? Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimizin Allah’tan (c.c.) alıp bizlere bildirdiği hakikatleri, kalp ile tastik, dil ile ikrar etmek demektir.
8- İman kaç kısma ayrılır? İki kısma ayrılır.
Taklidi îman.Tahkiki îman.
9- Hangi îman makbuldür? Elbette tahkiki îman çok daha makbuldür. Çünkü; tahkiki îman, şuurlu olarak îman etmektir. İman esaslarına nakli ve akli delilleri bilerek îman etmektir. Tahkiki îmana sahip olanlar hiçbir inkarcının mantık oyunları karşısında sarsılmaz. Halbuki, taklidi îman delil temellerinden mahrumdur. Delilsiz ve topluca bir îmandır. Her an tehlikelerle karşı karşıyadır. Bunun içindir ki, uyanık Müslümanlar, tahkiki îman derslerine çok ehemmiyet verirler. Tahkiki îman dersleri veren kitapları pek çok okurlar. Kalp ve zihinlerini bu derslerle olgunlaştırırlar. Böylece , sarsılmaz bir îmana sahip olurlar.
“Dünyalara dehşet salıyor sendeki îman,
Sarsılmayan îmanına düşman bile hayran.”
(A.Ulvi KURUCU)
“İman, insanı insan eder, belki insanı sultan eder.
Küfür, insanı gayet aciz bir canavar hayvan eder.”
(Bediüzzaman)
İmandır o cevher ki, ilahi ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür.
(M. Akif ERSOY)
10- İmanın şartları kaçtır? Altıdır. (Amentüyü sonuna kadar okumak ve içindekileri kabul etmektir.)
-
Allah’ımıza îman etmek
-
Meleklerine îman etmek
-
Kitaplarına îman etmek
-
Peygamberlerine îman etmek.
-
Ahiret gününe îman etmek
-
Kadere, hayrın ve şerrin Allah’ımızın yaratmasıyla olduğuna, öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna inanmaktır.
11- Allah’a îman nasıl olur? Allah’ımızın mukaddes sıfatlarını bilmekle olur.
12- Allah’ın mukaddes sıfatları kaçtır, ne demektir? On dört tanedir. İkiye ayrılır.
ZATİ SIFATLARI: Yalnızca Allah’u Tealaya ait olan, başka hiçbir varlıkta bulunmayan sıfatlardır.
SUBÜTİ SIFATLARI: Sınırlı ve vasıtalı olarak insanlara ve diğer varlıklara da verilen sıfatlardır.
13- Zatî Sıfatları nelerdir?
-
Vücut: Allah’ın var olması,
-
Kıdem : Allah’ın varlığının evvelinin olmaması,
-
Beka : Allah’ın varlığının sonu olmaması
-
Muhallefetün lil havadis : Allah’ın yarattıklarından hiçbirine benzememesi
-
Kıyam binefsihi : Allah’ın kendi zatıyla kaim olması, yani varlığı, hiçbir kimseye ve hiçbir şeye muhtaç olmaması; bilakis var olmakta herşeyin Allah’a muhtaç olması.
-
Vahdaniyet: Allah’ın bir tek olması.
14- Subütî Sıfatlar nelerdir?
-
Hayat: Allah’ın diri olması
-
İlim : Allah'ın hakkıyla herşeyi bilmesi
-
Semi’: Allah’ın hakkıyla her şeyi işitmesi
-
Basar : Allah’ın hakkıyla herşeyi görmesi
-
İrade : Allah’ın dilemesi
-
Kudret : Allah’ın herşeye gücünün yetmesi
-
Kelam : Allah’ın söylemesi
-
Tekvin : Allah’ın yaratması
15- Allah’ın Zatî Sıfatları ile Subüti Sıfatları arasındaki fark nedir?
Allah’ın Zatî sıfatlarının benzeri hiçbir varlıkta bulunmaz. Halbuki Subütî sıfatlarının küçük bir numunesi insanlarda da mevcuttur.
16- O halde Allah’ın Sıfatlarıyla insanların sıfatları arasında ne gibi bir fark vardır?
Allah’ımızın bütün Sıfatları sonsuz ve sınırsızdır Halbuki numüne ve ilahi isimlerin anahtarı olarak verilen insanların cüz’i sıfatları ise; sonlu ve sınırlıdır.
Mesela: Allah her şeyi hakkıyla görür. Halbuki biz insanlar göremeyiz. Allah herşeyi hakkıyla bilir. Bizim ilmimiz ise sınırlıdır. Allah’ın gücü herşeye yeter. Halbuki bizim gücümüz ve kuvvetimiz herşeye yetmez. Bazen olur ki; bir mikrop bile bizi mağlup eder. Allah’ın varlığının evveli ve sonu yoktur. Bizim varlığımızın ise; evveli ve nihayeti vardır. Diğer bütün sıfatları da, bu ölçülere göre anlamak lazımdır.
17- Rabbimizi bize tarif edip bildiren kaç büyük kaynak vardır? Üç: Bunları şu şekilde sıralayabiliriz.
1) Şu etrafımızı kuşatan kainat Kitabı,
Kainat ağacının çekirdeği ve en münevver meyvesi olan Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz.
2) Varlık aleminin tefsiri; Kur’an-ı Kerim.
“Kat’iyyen bil ki: Hilkatin en yüksek gayesi ve fıtratın en yüce neticesi İman-ı Billahtır. Allah’a iman etmektir. İnsanlığın en âli mertebesi ve beşeriyetin en büyük makamı, İman-ı Billah içindeki Marifetullah’dır: Allah’ı tanımaktır. Cin ve insin en parlak saadeti ve en tatlı nimeti, o marifetullah içindeki Muhabbetullah’dır: Allah sevgisidir. (Mektubat)
18- Melekler nasıl varlıklardır? Melekler: Allah’ın nurundan yarattığı varlıklardır. Melekler insanlar gibi değildirler. Yemezler, içmezler, gözle görülmezler. Erkeklik ve dişilikleri yoktur. Hiç günah işlemezler. Durmadan Allah’a ibadet ederler. Allah’ın sayısız melekleri vardır.
19- Meleklerin sayısız olmasından esinlenerek, şöyle bir soru sorabiliriz. Peki büyük melekler kaç tanedir? Dört tanedir .
-
Cebrail (a.s.) : Allah’ın hüküm ve ayetlerini aynen Peygamberlere bildirir.
-
Azrail (a.s.) : Allah’ın izni ile ruhları alır. (ölüm meleği)
-
Mikail (a.s.) : İnsanların tabiat kanunu dedikleri Allah’ın kainatta koymuş olduğu kanunların icrasına memur kılınmıştır.
-
İsrafil (a.s.) : Kıyametin kopmasını ve mahşer gününün başlangıcını ilan etmekle vazifeli büyük melektir.
20- Sorgu ve Sual meleklerinin isimleri nelerdir?
Münker ve Nekir melekleridir.
Sevap ve günahları yazan meleklerin adı nedir?
Kiramen Katibin melekleridir.
DİKKAT! Akıl, ruh ve elektrik gibi gözlerimizle göre- mediğimiz halde, hiçbir zaman mevcudiyetlerinden şüphe etmeyiz. Çünkü bir şeyi görmemek, onun yokluğuna delil olamaz. Nice şeyler var ki; görmediğimiz halde vardırlar. “Herşeyi maddede arayanların akılları gözlerindedir. Gözler ise maneviyatta kördür.”
21- Peygamber Kime denir? Dinin hükümlerini ve ayetlerini insanlara bildirmek için Allah (c.c.) tarafından vazifelendirilen seçkin kimselerdir.
22- Kaç tane Peygamber gelmiştir? Kitabımız olan Kur’an-ı Kerim’de adı geçen 25 Peygamber vardır. Ancak Kur’an-ı Kerim’de ismi geçmeyen birçok Peygamberlerin geldiği yine Kur’an-ı Kerim’de haber veriliyor.
23- İlk insan ve ilk Peygamber kimdir? Hz. Adem (a.s.)dır.
En büyük ve en son Peygamber kimdir? Bütün Peygamberlerin Sultanı ve kainatın Efendisi olan bizim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Bizim Peygamberimiz son Peygamberdir. Peygamberimizden sonra daha peygamber gelmeyecektir. “Bu alemde en mühim zat budur. Halıkımız hakkında en mühim söz O’nundur.”
24- Peygamberler hakkında vacip olan sıfatlar kaçtır? Beştir.
-
Sıdk: Peygamberler asla yalan söylemezler.
-
Emanet: Peygamberler en emniyetli, itimada layık, güvenilir insanlardır
-
Fetanet: Peygamberler en akıllı insanlardır.
-
İsmet: Peygamberler hiç günah işlemezler.
-
Tebliğ: Peygamberler Allah’tan aldıkları hükümleri ve ayetleri eksiksiz ve ziyadesiz olarak insanlara bildirirler.
25- Peygamberlere kaç kitap ve suhuf (sahifeler) gönderilmiştir? Dört büyük Kitap ve yüz Suhuf (Sahife) gönderilmiştir.
Dostları ilə paylaş: |