KORKU VE ÜMİT 2
İslâm’ın Ölçülü Olmaya Çağrısı ve Aşırılığa Karşı Uyarısı 6
İslâm Dini Kolaydır. 7
Haremlik-Selâmlık 10
Allah Sevgisi 12
KORKU VE ÜMİT
Korku ve ümit (Arapçası, havf ve recâ), mü’minlerin Allah karşısındaki ruhî durumunu belirleyen ve davranışlarını etkileyen iki duygudur. Bu duygular Allah’tan korkmayı ve O’ndan ummayı belirtir.
Genel anlamda korku (havf), insanın başına gelmesini istemediği bir şeye karşı duyduğu endişe; umut (recâ) da, elde edilmek istenilen şeye karşı kalbin ilgisidir. Her iki durum da geleceğe yöneliktir ve insanın tutum ve davranışları üzerinde belirleyici bir rol oynar. Bu nedenle mü’minin temel niteliklerinden birisi korku, diğeri de umuttur. Ne var ki korkunun insanı umutsuzluğa (ye’s); umudun da kötülükleri (günahları) önemsiz görmeye götürecek ölçüye ulaşmaması gerekir. Korku kavramı Kur’an’da havf, haşyet, rahabe ve ittika gibi kelimelerle dile getirilir. Kavramı içeren âyetler korkunun nedenini ve amacını da açıklayıcı bir nitelik taşır. Buna göre mü’minler yalnız Allah’tan, kıyâmet gününün dehşetinden, cehennemin azabından korkmalıdır 1. Buna karşılık, sözgelimi, insanlardan 2, düşman eline geçmekten 3, kâfirlerin hile ve düzenlerinden 4, özetle Allah’tan başka hiçbir kimse ve nesneden 5 korkulmamalıdır. Kur’an’ın öngördüğü bu korku, insanı pasifliğe hareketsizliğe itme amacı gütmez. Tam tersine, insanı korkunun nedenlerini ortadan kaldıracak tutum ve davranışlara yöneltmek amacı taşır. Örneğin Allah’ın gazabına, Cehennem azabına neden olacak davranış ve eylemlerden sakındırır. Allah’ın emirlerine uymaya yönlendirir. Bu yöneliş, kişiyi yalnızca korkuya neden olacak eylemlerden uzaklaştırmakla kalmayacak, ona gerçek anlamda iyi ve olgun bir mü’min olmanın yollarını açacaktır.6 Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
“Hidâyet ve rahmet, Rablerinden korkan kimselere mahsustur.” 7 “Eğer iman etmiş kimseler iseniz onlardan (insanlardan ve hiçbir şeyden) korkmayın. Sadece Benden korkun!” 8
“Ey insanlar! Rabbinizden korkun! Çünkü kıyâmet vaktinin depremi müthiş bir şeydir! Onu gördüğünüz gün her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür, insanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir.” 9
“Onlar, Allah’ın gönderdiği emirleri tebliğ ederler, Allah’tan korkarlar ve O’ndan başka kimseden korkmazlar. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter.”10
“Korkuyla ve umutla Rablerine yalvarmak üzere (ibâdet etmek, gece teheccüd namazı kılmak için), vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.” 11
“Kulları içinden ancak âlimler Allah’tan (gereğince) korkar.” 12
“De ki: Ben Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım” 13
“Rabbimiz Allah’tır deyip sonra dosdoğru olanların üzerine melekler iner; ‘korkmayın, üzülmeyin, size söz verilen cennetle sevinin!’ derler.”14
Mü’minler Allah’tan korkmaları gerektiği gibi, O’ndan umut kesmemekle de yükümlüdürler:
“Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin”15 “Rabbiniz bol rahmet sahibidir.” 16
“Allah’tan bağışlama dile, Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.” 17
“Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira Ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben tevbeyi çokça kabul eden ve çokça esirgeyenim.” 18 “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” 19 “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Zira Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser.” 20
Rasûlullah (s.a.s.) korku ve ümit hakkında şöyle buyurur:
“Ümmetim adına yoldan çıkarıcı yöneticilerden korkarım/endişe ederim.” 21
“Ben Allah hakkında sizden daha çok bilgiye sahibim ve benim haşyetim/Allah’tan korkum, sizinkinden daha fazladır.” 22
“Mü’min, Allah’ın indindeki âkıbeti/azapları bilseydi, cennetten ümidini keserdi, eğer kâfir Allah’ın rahmetini bilseydi, Cennetten ümidini kesmezdi.” 23
“Hz. Enes (r.a.) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s.) ölmek üzere olan bir gencin yanına girmişti. Hemen sordu: “Kendini nasıl buluyorsun?” Hasta:
“Ey Allah’ın Rasûlü, Allah’tan ümidim var; ancak günahlardan korkuyorum!” diye cevap verdi. Rasûlullah (s.a.s.) de şu açıklamayı yaptı: “Bu durumda olan bir kulun kalbinde (ümit ve korku) birleştimi Allah o kulun ümid ettiği şeyi mutlaka verir ve korktuğu şeyden de onu emin kılar.”24 “Eğer siz benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız az güler, çok ağlardınız.” 25
“İnsanların amellerini yazan meleklere Allahu Teâlâ:
‘Kulum bir kötülük yapmak isterse, onu yapmadan yazmayın. Kötülüğü işleyince ona bir günah yazın. Benim için yani azabımdan korkarak ve cennetimi umarak kötülükten vazgeçer, onu yapmazsa ona iyi amel işlemiş gibi hasene (güzel amel sevabı) yazın.” 26
“Günahtan tevbe eden kimse hiç günahı olmayan kimse gibidir.” 27
“Allahu Teâlâ, ümmetimden, hata, unutma ve zorlandıkları şeylerin günahlarını kaldırmıştır.” 28
Ebu Hureyre (r.a.)’nın rivâyetiyle Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah’a yemin ederim ki siz, günah işlememiş olsanız, Allah sizi yok eder de günah işleyen bir kavim getirir. Onlar, Allah’a (tevbe) istiğfar ederler, O da kendilerini affeder.” 29
Ebu Hüreyre (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.) ‘Bir hadis-i kudsi’den şöyle rivâyet etti’ dedi:
“Dünyada insanlar Benden korkar, günah işlemekten sakınırsa, âhirette onu bütün korkulardan kurtarırım. Eğer dünyada Benden korkmadan günah işlerse, onu âhirette korkuturum (onu cehenneme atarım).” 30
Eska oğlu Vasile (r.a.)’dan. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Kim Allah’tan (gereği gibi) korkmazsa Allah onu her şeyden korkutur.” 31
İnsan Allah’tan başka şeylerden korkarsa, korktuğu şey çoğunlukla başına gelir. Allah korktuğu şeyi veya kimseyi ona musallat eder. Bu, yanlış korkunun dünyadaki zararlarındandır.
İnsan psikolojisinde korku ve ümit duyguları beraber vardır. İnsan bazı şeyler karşısında âciz (yetersiz) kaldığını bilir. Ondan korkar ve sığınılacak bir yer arar. Bu korku ve ümit çizgisi onun çalışmalarına ve hayatına bir yön verir.
Bu duygular onu hayata bağlar. Kur’an insandaki bu yaratılışı göz önünde bulundurur. Ondaki bütün lüzumsuz duyguları ayıklar. Korkulması gereken yerden korkmayı, ümit etmesi gereken şeyden ümit etmeyi ona öğretir. İnsandaki korku hissi, iyi yönlendirilmezse veya asıl korkulması gereken makam olan Allah’tan hakkıyla korkulmazsa; insanın hayatındaki denge bozulduğu gibi, bir sürü sahte otoritenin önünde boyun eğmek zorunda kalır. İnsan, tarih boyunca böylesine lüzumsuz korkular yüzünden sayısız tanrı bulmuştur. Doğa güçlerinden korkmuş, ateşi, gökleri, karanlıkları; Firavunlardan ve diktatörlerden korkmuş, açlıktan korkmuş, yalnızlık ve sahipsizlikten korkmuş, putları veya başka şeyleri ilâh edinmiştir. Bu lüzumsuz korkular yüzünden insanoğlu, sığınılacak kucaklar (yerler) aramış, ancak çoğu zaman sığındığı yerler, kendisi için tehlikeli ve zararlı olmuştur. Kur’an insan yaratılışındaki korku ve ümit duygularını yine fıtrata (yaratılışa) en uygun bir biçimde değerlendiriyor. Bu duygular, kulluk faâliyeti çerçevesinde insanı en faydalı bir şekilde yönlendiriyor. Asıl korkulması gereken makamı gösteriyor ve Allah olduğunu bildiriyor. 32
Korku herkeste mevcuttur, ancak bu insanın günlük yaşantısını aksatacak düzeye erişip normal işlemini engellediği veya ruhsal bunalıma sevk edecek, dehşete düşürecek derecede olduğu zaman anormal olur. Anormal korku sahiplerinin, ruhlarına korku sindiğinden bu gibi kimseler, iyi ve güzel olan düşüncelerini harekete geçiremezler. Bundan dolayı insanların korku zaafları zâlim ve cebbarlar için daima bir koz olmuş, 33 bunu bir baskı aracı şeklinde kullanarak insanları hak yoldan engellemişlerdir.
“Firavun ve kavminin kendilerine işkence etmesinden endişeye düşerek, kavminden bir grup gençten başka kimse Mûsâ’ya iman etmedi.” 34
İnsanlardan korku da, insanların çoğu arasında yaygın olan korku çeşitlerindendir. İnsanlardan bir çoğu kuvvetli nüfuz ve iktidar sahibi serkeş ve zâlim kişinin kendilerine bulaşmalarından (zarar vermelerinden) korkarlar. Samimi iman sahibi mü’min, insanlardan korkmaz. O, Allah’ın takdirinde yoksa, insanların kendisine zarar veremeyeceklerini bilir. Bunun kanıtı Hz. Peygamber (s.a.s.)’in Abdullah İbn Abbas’a yönelik şu beyanıdır: “İnsanların hepsi sana yardım hususunda bir araya gelseler, Allah’ın sana yazdığı şeyden başka yardımda bulunamazlar. Eğer sana zarar verme hususunda birleşseler ancak Allah’ın aleyhinde yazdığı şeyden başka bir zarar veremezler.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned 1/293) 35 Bir insana Allah dilemedikçe hiçbir şekilde ne bir fayda, ne bir zarar dokunması mümkün değildir. 36
“Öyleyse siz onlardan (insanlardan veya herhangi bir şeyden) değil; Benden korkun, eğer gerçek mü’minler iseniz.” 37
Allah’tan gereği gibi korkmayanlar, O’nun emirlerini yerine getirmeyip yasaklarından sakınmayanlar gereksiz korkulara kapılırlar ve bundan dolayı da huzurları ve rahatları kaçar. Bunlar dünya hayatına verdikleri önemi âhiret için vermezler. Dünyevî, maddî şeylerle çok sevinirler. Ve bunlar için de çok üzülürler. Malı, mülkü, parası, şanı, şöhreti ve elindeki tüm imkânların gideceğinden çok korkarlar. Bu korkular, rahat ve mutlu yaşamaya mâni olur. Belki mutlu olduklarını sanırlar, ama mutsuzdurlar. Devamlı bir korku içerisindedirler. Meselâ, çocuğu okula veya herhangi bir yere gitse ve biraz geç kalsa hemen telaşlanırlar. “Acaba çocuğuma ne oldu?” diye çeşitli korkulara kapılırlar. Bu gibi misalleri çoğaltmak mümkündür. “Kim de Beni anmaktan (Bana kulluk yapmaktan) yüz çevirirse şüphesiz ki onun için dar bir geçim/sıkıntılı bir hayat vardır.” 38 Allah’a kulluk yapmayı terk edenlerin mutsuz ve sıkıntılı bir yaşantıları vardır. Bu sıkıntı, korku ve endişeyle de olmaktadır. Dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmak isteniyorsa, İslâm’a uygun bir hayat yaşanmasıyla mümkündür.
“Kim Allah’tan korkarsa (İslâm’a uygun bir hayat yaşarsa) Allah ona bir çıkış yolu (mutluluk) ihsan eder ve ona beklemediği yerden rızık verir. Kim Allah’a güvenirse; Allah ona yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur, kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. Kim Allah’tan korkarsa; Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını artırır.” 39
Mü’min, korku ve ümit içerisinde hayatını sürdürmelidir.
Bazı kişiler İslâm’a inandığı halde, İslâm’ın emirlerini yerine getirmeseler de, yasaklarından (içki, kumar, zinâ, haksızlık, ahlâksızlık, hırsızlık ve zulümlerden) sakınmasalar da, açık saçık gezseler de, dansözlük yapsalar, sahnelerde çok açık giysilerle şarkılar söyleseler ve ne kadar kötü, çirkin, haram işler yapsalar da yine de müslüman olduklarını, âhirette cennete gideceklerini sanarak, yaşamlarını bu şekilde sürdürmektedirler.
Bu tür insanlara “yaptığınız şeyler yanlıştır, İslâm’a aykırıdır ve haramdır” denildiğinde “tamam da, ne biliyorsunuz, belki bizler de cennete gireriz” diyerek yaptıklarının, İslâm’a aykırı şeylerin zararını görmeyecekmiş gibi bir tavır sergiliyorlar. Bu tür rahat günah işleyenlere “eğer siz Allah’a ve Rasûlü’ne inanıyorsanız, müslümansanız, ne kadar çok günah işlerseniz işleyin, Allah sizi affeder, cennete girersiniz, ümit içerisinde olunuz.” gibi sözler onların, İslâm’a aykırı, rezil yaşantılarının devam etmesine katkı sağlar ki, bu da büyük bir hata, büyük bir vebaldir. Allah korkusundan uzak olan, O’nun emir ve yasaklarına itaat etmeyen kişilere:
“Korku içerisinde değil de, ümit içerisinde olun” demek, Allah korkusunu gündeme getirmemek olur ki, bu da çok yanlış ve büyük hatadır. Tebliğci olanlar, insanlara sadece “ümit içerisinde olun” gibi izlenim kesinlikle vermemelidir. Çünkü nasıl olsa, Allah affeder diye her türlü günahı işlemeye sebep olur. Korku ile ümit beraber olmalı, sadece korku ve sadece ümit yanlıştır. Yanlışlar da yanlışa götürmektedir.
Çarşıya çıkıp etrafa bakınız, duraklarda, yollarda ve çeşitli yerlerde müslüman olduğunu söyleyen fahişeler, homoseksüeller ve çevrelerinde zinâ etmek için dolaşan kişiler görmek mümkündür.
Topluma baktığımızda müslüman olduklarını söyleyen içkiciler, kumarcılar, dolandırıcılar, soyguncular ve ahlâksızlar gazinolarda, pavyonlarda eğlenenler ve açık saçık dansözler, şarkı söyleyen bayanlar sokaklarda, caddelerde, çarşıda tesettürsüz gezen bayanlar mâlum, yani bu kişiler İslâm’ın haram ettiği , yasakladığı şeyleri yapıyorlar ve rahat bir şekilde müslüman olduklarını da söyleyebiliyorlar.
Fakat İslâm, yeryüzünden bütün ahlâksızlıkları, kötülükleri kaldırmak için gelmiştir ve bunları yasaklamıştır. İslâm dini müslümanlara her türlü kötülükleri, haramları yapmayı değil; yapmamayı emrediyor. Sadece, ‘ben de müslümanım, kalbim temiz’ diyerek yaptığı kötülüklerin zararını görmeyeceğini sananlar, kendilerini kandırmaktadırlar.
“İnsanlar imtihana tâbi tutulmadan sadece iman ettik (biz de müslümanız) demeleriyle bırakılacaklarını (kurtulacaklarını) mı sandılar? Andolsun ki Biz onlardan öncekileri de imtihan ettik. Allah elbette (imanda) doğru olanları bilir, yalancıları da bilir. Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini (cezadan kurtulacaklarını) mi sandılar? Ne kadar kötü (ne yanlış) hüküm veriyorlar!” 40 buyrulmaktadır. İman, teslimiyet ister, itaat ister. İmanın gereği sâlih ameldir. Mü’minler imanın gereği olan sâlih amel işlemeli ve onu bir davranış şekli olarak ortaya koymalıdırlar.
Her türlü günahı, haramı işlediği halde “ben de müslümanım” demek, “ben de cennete giderim” demek ahmaklıktır. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
“Akıllı kimse nefsini kontrol altına alıp (her türlü günahlardan korunmaya çalışarak) ölümden sonraki hayat için hazırlık yapan; Âciz (aklını gereği gibi kullanmayan) insan da, nefsinin hevâsına (istek ve tutkularına, kötü arzularına) uyup da Allah’tan (olmayacak şeyleri ve cenneti) temenni eden kimselerdir.” 41
Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivâyetle Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Şüphesiz ki Allah sizin sûretlerinize ve mallarınıza (makam ve mevkilerinize) bakmaz. Lâkin kalplerinize ve amellerinize bakar.” 42
“İnsana çalışmasından başkası yoktur.” 43
“Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere sürükleyen de ziyan etmiştir.” 44
Âyet ve hadislerden de görüldüğü gibi, “ben müslümanım” demekle iş bitmiyor. Asıl o zaman, İslâm’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınmak gerekiyor. Zaten İslâm’ın emirleri, amelî yönü müslüman olmayanlara değil, müslüman olan kişileredir. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Yoksa kötülükleri yapan (İslâmî değerleri çiğneyip, putlaşan arzularına göre yaşayan) kimseler, kendilerini hayatlarında ve ölümlerinde, inanıp da iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar (Çok yanlış düşünüyorlar)! Bu sebeple herkes (dünyada) yaptığının karşılığını görecek ve kimseye haksızlık edilmeyecektir.” 45
“O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkup, emirlerine uygun yaşayın (emir ve yasaklarını) dinleyin, itaat edin (gereği ne ise yapın)” 46 buyrulmaktadır.
Müslüman kişinin Allah’tan korkması, sadece büyük bir tehlikeden duyulan korku gibi olmayıp, bununla birlikte, Allah’a karşı bir saygının da ifâdesidir. Korkan, korktuğundan kaçar; fakat Allah’tan korkan, O’na yaklaşır ve O’nun lütfuna, ikramına mazhar olur. “Allah katında ikrama en lâyık olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır.” 47 Allah’tan korkmak ise, O’nun emirlerine itaati ve yasaklarından kaçınmayı gerektirir. İslâm’ı gereği gibi bilmeyenler veya İslâm’a karşı olanlar:
“Allah’tan korkulmaz, Allah sevilir, Allah affedicidir” gibi sözlerle insanları Allah korkusundan uzaklaştırmaya ve günah işlemeye sebep olmaktadırlar. Tabiî ki, Allahu Teâlâ’nın rahmeti boldur, Allah “Gafûr”dur, günahları bağışlayıcıdır. Fakat bununla beraber, Allah aynı zamanda “Kahhâr”dır. Küfür, şirk, isyan içinde olanları, tevbe etmeyenleri cezalandırıcıdır. Allah Teâlâ, iman edip sâlih amel işleyenleri mükâfat olarak cennete koyacaktır. Fakat Allah’ın emir ve yasaklarını çiğneyenlere de ceza olarak cehenneme atacaktır. Dünya hayatı imtihandan ibarettir, imtihanı kazananlar kurtuluşa erecektir. İmtihanı kaybedenler perişan olacaklardır. İşte azaba, perişanlığa düşmekten korkmalı ve Allah’ın emir ve yasaklarına uymada titizlik göstermeliyiz. Böylece Allah’tan gereği gibi korkarak Allah’a iyi kul olmaya çalışmalıyız ki, korktuğumuz Cehennemden kurtulalım, umduğumuz cennete nâil olalım.
Merhum Mehmet Âkif Ersoy’da:
“Ne irfandır ahlâka yükseklik veren, ne vicdandır;
Fazilet hissi, insanda Allah korkusundandır.” diyerek Allah’tan korkmanın önemini belirtmiştir.
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder.” 48 Şeytan, müslümanların apaçık bir düşmanı olduğundan, insanların faydasına olanı değil, zararına olacak şeyleri aklına getirir. Birtakım lüzumsuz, zararlı korkulara sürüklemeye çalışarak doğru şeyleri yapmaktan alıkoymaya çalışır.
Dolayısıyla mü’min her aklına geleni değil, doğru olan şeyi yapmalıdır. “Rasûlullah (s.a.s.):
“Allah’ım, korkaklıktan Sana sığınırım” 49 diye dua ederek, lüzumsuz korkulara kapılmamak için, mü’minlere bu şekilde dua etmesini öğretmiş oluyor.
Mü’minler de birtakım korkulara kapılabilir. Fakat bu korkular, lüzumsuz/yersiz ise bunlardan kendisini dua ederek kurtarmaya çalışmalıdır.
Fakat, korku ile tedbiri birbirine karıştırmamalıdır. Korku, kalp ve duyularla ilgilidir. Gerçek mü’minlerin Allah’tan başka hiç kimseden korkmayışları, onların tedbirsiz olmalarını gerektirmez. Kendisine, mü’min kardeşine ve onlardan daha önemli olan dâvâsına gelebilecek zarardan dolayı, tâğutlara, müşrik ve kâfir egemen güçlere karşı tedbirli olmaya, gerekli konularda gizliliğe son derece dikkat etmek, dâvâ adamının şiarıdır. Çünkü teşkilatlanma ve cihadla ilgili gerekli durumlarda gizlilik ve tedbir Rasûlullah (s.a.s.)’in sünneti ve ashâbın prensibidir. 50
Rabbimiz Allah Teâlâ mü’minlerin korku ve ümit içerisinde olmalarını beyan ediyor:
“(Rasûlüm!) Kullarıma Benim çok bağışlayıcı ve pek esirgeyici olduğumu haber ver. Benim azabımın da acıklı (şiddetli) azap olduğunu bildir.” 51
Allah Teâlâ’nın affı boldur. O, kullarını bağışlayıcıdır. Fakat Allah’ın ve Rasûlü’nün emirlerine karşı çıkanlar, hemen yaşadığı çağı hatırlatıp İslâm’ın emirlerini, hükümlerini reddedenler, İslâm’a göre değil de gayr-i İslâmî hevâ ve heveslerine göre yaşayanlar, bu yaşamlarının devamı için, İslâm’a aykırı yaşamdan yana olanlara ve küfür, şirk içinde kalanlara Allah (c.c.)’nün beyanıyla:
“(Rasûlüm) Benim azabımın acıklı (şiddetli) azap olduğunu bildir” 52 buyrulmaktadır.
“Ey insanlar! Rabbinizin emrine uygun yaşayın. Babanın çocuğuna fayda veremeyeceği, çocuğun da babasına fayda veremeyeceği bir günden korkun. Şüphesiz bilin ki Allah’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan Allah’ın affına güvendirerek sizi aldatmasın (günaha sokmasın ve ibâdetten alıkoymasın).” 53 “O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkup emirlerine uygun yaşayın (emir ve yasaklarını) dinleyin, itaat edin.” 54
Mü’min bütün gayretiyle İslâm’ın prensiplerine uygun hareket etmeye çalışmalıdır. Buna rağmen günah işlediğinde hemen tevbe ederek kendisine çeki düzen vermelidir. Ne için tevbe etmişse bir daha onu yapmamaya çalışmalıdır. Allah affeder düşüncesiyle kesinlikle günah işlememeli, günahtan sakınmalıdır. Rabbimiz yukarıdaki âyet-i kerimede bizleri apaçık bir şekilde uyarmaktadır.
Günah işlendiğinde Allah affetmez diyerek tevbeyi kesinlikle terk etmemeli, çünkü “Allah tevbeleri kabul edicidir.”55 Fakat Allah günahları affediyor diye de bile bile kesinlikle günah işlememeli. “Artık kim azgınlık etmişse ve (âhiret karşılığında) dünya hayatını tercih etmişse işte muhakkak ki o alevli ateş (cehennem) onun varacağı tek yerdir. Ama kim de, Rabbinin (huzurunda duracağı) makamdan korkup (gereğini yapar) nefsini de kötü hevesten (günahlardan) men ederse, işte muhakkak ki cennet onun varacağı tek yerdir.” 56 Mü’minler, korku ve ümit içerisinde ölçülü ve dengeli olmalı, ifrat ve tefritten sakınmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |