Kısaltmalar


VI. SİHRİN BAZI OLGULARLA ALAKASI



Yüklə 280,8 Kb.
səhifə7/10
tarix07.04.2018
ölçüsü280,8 Kb.
#46992
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

VI. SİHRİN BAZI OLGULARLA ALAKASI

A. SİHİR İLE MUCİZE VE KERAMETİN MUKAYESESİ


Allah'ın sünnetullah denilen kanunlarını ve sebep sonuç ilişkilerini kendi kudretiyle bir an için değiştirip, irade ve gücünü dilediği şekilde tasarruf etmesine "şüzuzât-ı kanuniye" (kanun istisnaları) denir. Bunların peygamberlerden peygamberliklerini ispat için sadır olanlarına "mucize", veli kullardan sadır olanlarına "keramet" denir.150 Sihir ise bir çok yönüyle âdetin dışına çıkan bir hadise olması dolayısı ile aynı mahiyetteki mucize ve keramete benzer. Âlimler, bunların karıştırılmaması için aralarındaki farkları açıklamaya çalışmışlardır.

Filozoflara göre mucize ile sihir arasındaki fark şudur: Mucize nefiste tesir husule getiren ilahi bir kuvvettir. Bu yüzden mucize gösteren kimse, bu husustaki fiili itibariyle Allah'ın ruhu ile desteklenmiştir. Sihirbaz ise sadece kendi kendine ve ruhi kuvveti ile ve bazen de şeytanların, imdadına koşmalarıyla söz konusu tesiri meydana getirebilmektedirler. Bu durumda, esas itibari ile aklen, hakikaten ve zat itibari ile ikisi arasında fark vardır.

Bazı mutasavvıfların ve keramet sahiplerinin de âlemdeki ahvalde sihir cinsinden sayılmayan bir takım tesirleri mevcuttur. Bu tesir sırf ilahi imdat ve destek ile hâsıl olur.

Mucize, Allah'ın ruhunun imdadı ve ilahi kuvvetlerle meydana geldiğinden sihrin hiçbir çeşidi onun karşısında tutunamaz.

Kelam âlimlerine göre sihir ile mucize arasındaki fark tahaddiye racidir. Tahaddi mucizenin, iddiaya uygun olarak meydana gelmesini dava etmektir. Böyle bir tehaddide bulunma imkânı sihirbazların elinden alınmıştır. Bu sebeple onlardan böyle bir şey vaki olmaz.151 İmam Maziri de bu konuda şunları söyler: "Sihir, mucize ve keramet arasındaki farka gelince; sihir bir kısım sözler ve fiillerin yardımıyla vukua gelir ve sihirbaz arzusuna ulaşır. Keramet buna muhtaç değildir, kendiliğinden, tevafuken meydana gelir. Mucize ise, keramet ve sihirden tehaddi ile ayrılır.152

B. SİHİR İLE KÂHİNLİĞİN MUKAYESESİ


Kâhin, gelecek zamanda olacak şeylerden haber alıp vermeye uğraşan ve sırları bilmek iddiasında bulunandır. Bunların kendilerine tabi bir cinlerinin olduğu söylenir. Veya bunların bazıları da soran kimsenin sözünden, fiilinden halinden istidlal ile üstüne vurduracak birtakım sebepler mukaddimesiyle işler hakkında çoğu tahmine dayanan yalan yanlış bilgilerle insanları aldatan kimselerdir. Bu sonunculara 'Arraf' da denir. Çalınan şeyin ve yitiğin yerini bildiklerini de iddia ederler.153

Burada karşımıza cinlerin gaybi bileceği ya da gaybdan haber alabileceği ya da bunları yapamayacağı meselesi çıkar. Kur'an açık ifadeyle göklerde ve yerde gaybı Allah'tan başka bilen yoktur.154 Ve ancak dilerse peygamberlerine gaybı bildirir.155 Cinlerin gökyüzünde kulak hırsızlığı yapması önlenmiştir.156 Bu bilgiler ışığında kâhinlerin cinlerden, gelecekten bir bilgi edinmeleri muhaldir. Belki uzun süre yaşamaları ve görünmez olmaları dolayısıyla bazı eski bilgilere ve gizli hallere muttali olup bunları irtibatlı bulundukları kimselere iletiyor denilebilir. Çünkü cinlerle insanların ilişki kurabileceğini İslam âlimleri de kabul ediyor. Ve bazı insanların gerçekten görmedikleri olaylar hakkında çoğu tahmine dayalı ve yanlış olmakla birlikte doğru bilgiler de söyledikleri bir gerçektir.

Sihrin bir kısmında da cinlerle ilişkiden söz ediliyorsa da kehânet ve sihrin geçekleşme biçimleri farklıdır. Kehanet daha çok bilgi vermeye dayanır. Sihir de ise insanları etkilemek, batılı hakikat göstermek, insanları hayale kaptırmak gibi işler vardır. Ortak noktaları her ikisinin de yasaklanmış olmasıdır. Sihrin yasaklığıyla ilgili rivayetler yukarıda geçmişti. Kâhinlik için ise peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Her kim Arraf’a veya Kâhine gider de onu tasdik ederse onun, kırk gün namazı kabul edilmez."157

C. SİHİR- MELEK İLİŞKİSİ


Melekler Allah'ın emriyle hareket eden, O'nun emirlerine asla karşı gelmeyen ne emredildiyse yapan varlıklardır. Meleklerin sihir ile ilişkisi Bakara 102. âyetteki Harut ve Marut kıssasıyla gündeme gelmiştir. Sihrin bir hakikati olduğunu ve tesir edebildiğini kabul eden âlimler, âyette geçen "ma" edatını mevsul olarak alırlar ve şöyle mana verirler; "… fakat o şeytanlar küfrettiler. İnsanlara sihir ve Babil'de Harut ve Marut atlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı…"158

Ayetteki "ma"yı nafiye alanlar ise ayete; "… Babil'de Harut ve Marut denilen iki meleğe bir şey indirilmemişti…" şeklinde anlam vermişlerdir. Bunlardan olan Ebû Müslim bu görüşüne birkaç yönden delil getirmiştir: Birincisi; sihir şayet onlara indirilmiş olsaydı, onu indirmiş olan Cenab-ı Allah olurdu. Bu ise caiz değildir. Çünkü sihir, küfür ve abesle iştigaldir. Bunu indirmek Allah için uygun düşmez. İkincisi; Allah'ın "… fakat şeytanlar insanlara sihri öğreterek kafir olmuşlardı…" ifadesi sihir öğretmenin küfür olduğunu gösterir. Melekler eğer sihir öğretiyorlarsa kâfir olmuş olmaları gerekir, bu ise batıldır. Üçüncüsü; peygamberlerin sihir öğretmek için gönderilmeleri caiz olmadığı gibi bu, melekler hakkında da hiç caiz değildir. Dördüncüsü; sihir ancak kâfirlere, fasıklara ve inatçı şeytanlara izafe edilir. Allah'ın nehyettiği ve azapla tehdit ettiği bir şey Allah'a nasıl nispet edilir? Sihir batılı hak göstermek değil midir? Allah'ın sünneti ise onu iptal etmek şeklindedir.

Ebû Müslim devamla; "Şeytanlar sihri Hz. Süleyman ondan uzak olduğu halde, Süleyman'ın mülküne nispet ettikleri gibi, o iki meleğe indirilen şeyi de onlara indirilen şey sihir olmaktan uzak olduğu halde sihre nispet ettiler."

Eserinde Râzî Ebû Müslim'in bu görüşlerini değerlendirdikten sonra şöyle der: "O iki meleğe indirilen şey şeriat, din ve hayra davet idi. O iki melek insanlara kendilerinin kabul edilmek ve kendilerine tutunulmak üzere gönderilmiş olduklarını "biz ancak bir imtihan vesilesiyiz, sakın inkâr etme" sözleriyle te'kit ederek, sadece bunları öğretiyorlardı. İnsanlardan bir grup onların söylediklerine tutunurken, diğer bir grup buna karşı çıkarak bundan saptı."159

Konuyla ilgili olarak Elmalılı'da şunları söyler: "Harut ve Marut isimli meleklere indirilen ve Babil halkından çoğuna ilham yoluyla öğretilen şeyler aslında sihir değildi. Fakat sihir olarak da kullanılabilir ve böyle kullanılınca küfür olurdu. Bunun için âyette bunun sihir olduğu zikredilmiştir. Aslında her bilgi böyledir. Haddi zatında her ilim hürmete layıktır. Fakat büyüklüğü ölçüsünde ve ilim olması bakımından hayra ve şerre müsaittir."160

İlim iyiye kullanılırsa zehirden ilaç, kötüye kullanılırsa ilaçtan zehir yapılır. Atomdan enerji ve bomba yapılması da böyledir. Öz olarak ilmin hiç biri haram değildir, şerrinden emin olmak için sihir öğrenmek bile böyledir.


D. SİHİR, CİN-ŞEYTAN İLİŞKİSİ


Cinler ateşten yaratılmış, akıl ve irade sahibi, latif, görünmez varlıklardır. Cinlerin de insanlar gibi yeryüzünde olduğu, kâfirlerine şeytan ismi verildiği belirtilmektedir. Kur'an'da İblis'in cinlerden olduğu geçmektedir.161

İslama göre cinler, akıl ve irade sahibi olmaları dolayısıyla mükellef varlıklardır. Kur'an'da onların Hz. Musa (a.s.) ve diğer peygamberlerle ilişkilerinden bahsedilir. Hz. Peygambere de bir kısmı iman etmiştir.162

Bakara suresinde sihrin şeytanlarla alakası ve bilhassa Yahudilerin bununla meşguliyetleri haber verilir. "onlara ne zaman Allah katından yanlarındaki (kitabı) tasdik edici bir peygamber gelse, kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı sanki onlar (hakikati) bilmiyorlarmış gibi Allah'ın kitabını arkasına atmıştır. Şeytanların Süleyman'ın mülkü aleyhine uydurup takip ettikleri şeylere uydular. Oysa Süleyman asla kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfirlerdir ki insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe, Harut ve Marut'a indirilen şeyleri öğretiyorlardı."163

Bazı âlimlere göre sihrin kaynağı şeytanlardır. Semanın duvarlarını dinlerler ve işittiklerine yalanlar katarlardı, sonra bunları kâhinlere naklederler ve bunlardan kitaplar meydana getirirlerdi. Bunlar insanlara bu kitapların içerdiklerini onlara isnat ederek öğretirlerdi. Bu inanç, Süleyman (a.s) zamanında çok yaygındı. Öyle ki sihrin ve tabiat ile cinler üzerinde icra ettiği hâkimiyetin kaynağı Hz. Süleyman'a nispet ediliyordu. Yahudiler de Hz. Süleyman'ın bir peygamber değil, bir sihirbaz olduğunu iddia ediyorlardı.164 İşin hakikatini ortaya koymak için Baraka 102. âyet nazil olmuştur. Âyette de görüldüğü gibi şeytanlar hem kendi uydurduklarını, hem de iki meleğe indirilen ve sihir olarak da kullanılabilecek bilgiyi insanlara öğretiyorlardı.

Hz. Süleyman'a rüzgâr ve cinler musahhar kılınmış ve kötülüğe tevessül etmeleri önlenmiştir.165 Bu âyetler Yahudilerin bütün iddialarını reddetmektedir.


Yüklə 280,8 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin