HAL DİLİ TASAVVUF VE KUANTUM
‘Klasik mantık; var olan ilkeleriyle yüzyıllar boyu olayları açıklamada yeterli görülmüştü. 1800lü yıllardan sonra tayf çizgileri, fotoelektrik etki gibi bir takım olayları açıklamada yetersiz kalmıştır. Bu yetersizliğin nedeni, klasik mantık ilkelerinin yetersizliği olmuştur. Olaylara çözüm bulmak isteyen bilim adamları ışığın paketçiklerden oluştuğunu, yani süreksizlik gösterdiğini, bazı deneyleri açıklamak için bir varsayım olarak kullanmak zorunda kaldılar.’(http://tr.wikipedia.org/wiki/Kuantum_mekani%C4%9Fi)Böylece kuantum fiziğinin adımları atılmış oldu ve çalışmaların ilerlemesiyle kuantum fiziği doğdu.
‘Bir kitabın manasını nasıl tanımlarız? Çağdaş fizik bilimlerine sorarsanız, kitabı kitap yapan şey, onun fizik özellikleridir. Bu özellikleri doğru şekilde gözlemlediğimizde –kitap- bilgisine ulaşırız. Evren anlamı da, onu oluşturan parçacıkların nesnel ve doğru olarak tasvir edilmesinde yatar. Bu nesnel hedefe ne kadar yaklaşırsak anlama o kadar yanaşırız. Buna göre eşyanın anlamı kendi zatında mündemiçtir. Eşyanın fizik niteliklerinin ötesinde bir atıf çerçevesine başvurmak, nesnelliği bırakıp, öznelliğin mutaharalı alanına adım atmak demektir.’(Semerkand Dergisi \ Halil Akgün 2004) Buda tasavvufu bilmek ile mümkündür.
Tasavvuf; ALLAH (c.c) ve Rasulünün (s.a.v) öğrettiği edep üzerine kurulmuş manevi bir ahlak, eğitim sistemidir. Bu sistemin hedefi, takva ve edeple Allahu Teala’nın rızasına ulaşmış olgun insan yetiştirmektir. Tasavvuf terbiyesinin merkezinde bir mümin kişi bulunur. Buna Mürşidi Kamil denir. Mürşid insanları terbiye yetkisini halktan değil, Cenabı Hak’tan alır. Tasavvufun merkezinde Kuran ve sünnet vardır.( Kaynaklarıyla Tasavvuf \ syf.20) Ben kuantum öğretisinin tasavvufla benzeyen yerlerini anlatmaya çalışacağım ve bilimin anlatmakta eksik kaldığı yerleri, tasavvufun nasıl doldurduğuna dikkat çekmeye çalışacağım.
‘Kuantumu anlatmaya başlamadan önce kuantum olaylarının temelinde ‘girişim’in bulunduğunu bilmemiz gerekir. Eğer iki olay arasında girişim imkansızsa, ya bir olayı ya da diğerini görürüz. Ancak hiçbir zaman diğer olayla birbirine karışmış bir olayın neden olduğu etkileri göremeyiz. Kuantumun özü de budur. Doğada var olan 92 çeşit atom da bu girişimi mümkün kılar. ’ (Marcus Chown\syf 81) ‘İnsan düşüncesi hayata dair her alana etki ediyor. İnsanın suya bakarkenki ruh hali bile suya şekil vermede etkili oluyor.’ (Tavşan Deliğinden Aşağı blm5) İnsan bedenine de aynı şekilde etkileri oluyor. Klasik mantık bireyi her zaman, var olan şeylerin dışında, etkisiz, yalnız ve ayrı olarak gördü. Kuantum mantığında birey hatta alemde var olan her şey birbiri üzerinde etkilidir.(Tavşan Deliğinden Aşağı blm1) Oysa klasik mantık bunu hiçbir şekilde kabul etmez. Klasik mantığa göre birey var olandan tamamen ayrıdır.Tasavvufta da bu durum karşımıza niyet olarak çıkacaktır. Allah c.c kulun güzel niyetinin ona ulaşacağını ve kişinin kazancının niyeti nispetinde olacağını bildirmiştir. ‘Allah sizi, yeminlerinizdeki 'rastgele söylemelerinizden, boş, amaçsız sözler'den dolayı sorumlu tutmaz; fakat kalplerinizin kazandıklarından dolayı sorumlu tutar. Allah bağışlayandır, yumuşak davranandır.’(Bakara Suresi 225) Bu ayeti kerime ile de ALLAH, kulunu niyetinde dolayı sorumlu tutacağını bildirmiştir. Yine tasavvuf yolunun büyüklerinden Gavsı Sani Abdülbaki El Hüseyni k.s sohbetlerinde müridlerine devamlı niyetlerini ALLAH rızası için ve iyi olanı düşünerek yapmalarını tavsiye etmiştir. ‘niyet çok önemlidir, dünya ve ahirette her şey niyete bağlıdır.’ (Tasavvuf Sohbetleri) Sözleri de bunun delilidir.
İnsan beyninin verdiği sinyallerle yaşar ve gündelik hayatını bir düzene sokar. O halde güzel düşünüp beynimizin iyi sinyaller veresini sağlayabiliriz. Kuantum duayı ve tanrının buna yönelik verdiği cevabı anlatır bu söyledikleriyle. (Tavşan Deliğinden Aşağı blm5-6) O halde çok çirkin olan biriside güzel olduğunu düşünerek bedenine bu sinyali gönderir. Bir süre sonra gerçekten kendini güzel olarak hissedecektir.‘Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad olurlar.’(Bakara Suresi, 186) ‘dua müminin silahıdır.’(Hadisi Şerif) Görülüyor ki dua Kuran ve sünnetle de tavsiye edilmiştir.
Beyinde nöronlar vardır. Bu nöronlar birbirine bağlıdır. Bu sebeple bazen insanları daha önceden görmüş hissine kapılırız ve düşüncelerine vakıfmışız gibi tavırlar sergileriz. Buradaki tanışıklığı açıklarken tasavvuf Kalu Bela’da (ruhların yaratıldığı ilk alem) iken müminlerin tanıştığını ve hayatta iken yaşadığımız bu önceden tanıyormuş hissinin, Kalu Bela’daki tanışıklıktan olduğunu söyler. İnsanın beyninde olan bu nöronlar ve duygularında var olan peptitler, birbirini tetikler ve bazı duyguları yaşarız. (Tavşan Deliğinden Aşağı blm6-7) Bazen insan çok fazla acıkır. Oysa vücudunda kendine yetecek kadar besin vardır ama yinede acıkır. O acıkmayı sağlayan birbirini uyaran bu arsız peptitlerdir ve benim anladığım kadarıyla arsız olarak birbirlerini etkilerler. Tasavvuf bunu nefsin açlığı olarak adlandırır. O yüzden Allah Rasulu (sav) ‘vücudun 3’1’ini yemekle, 3’te 1’ini suyla doldurmayı, kalanını da boş bırakmayı’ tavsiye etmiştir. Yine tasavvuf öğretisinde müridlere nefsin arzularını yerine getirmemek, hatta nefsi aç bırakarak terbiye yoluna gitmeyi tavsiye etmişleridir. Nefsin arzularını en iyi teskin eden şey açlıktır. Yani burada insanlara bir eziyet değil, kendini şehvetten, arzu ve istekten (yemekte şehvete dahildir.) alıkoymalarının yolu öğretilmiştir. Fazla yiyen, tok bir beden hem diğer müminlerin halini anlamayacak hem de daha ağır hareket edecek, miskinleşecektir. ‘Manevi yolun gayesi olan nefsin arzularına karşı müdahale etmek, Hz. Peygamberin tabiriyle büyük cihadı gerçekleştirmektir.(Semerkand Dergisi \ Halil Akgün 2002)
‘Kuantum belirsizlik üzerine kurulmuş olmasına rağmen fizik kesinlikler üzerinedir.’( Marcus Chown\syf 27) O halde bu noktada bu iki bilim birbirini destekleyerek yollarına devam edeceklerdir. Kuantum fiziğin ve kimyanın bir takım yasalarından yararlanacaktır. Ama ismi daha çok Kuantum Fiziği olarak anılacaktır. ‘Fizikçiler ışık gibi hiç parçalanmayan cisimlere kuanta ismini vermişler ve kuantum fiziği ismi de buradan çıkmıştır.’(Marcus Chown\syf61)
Kuantum fiziği kainatta var olan her şeyin atomlardan oluştuğuna inanır. Bu sebeple de öne sürdüğü iddiaları atomlar üzerinde deney yaparak savunur. ‘Atomlar kainatın var olduğu dönemden beri varlardır ve kainatın var oluşu da bu atomlarla olmuştur.’(Marcus Chown\ syf.17)
Kuantum mantığı, ‘dünyanın oluşmasını, Sıcak Büyük Patlama adını verdikleri patlama ile açıklarlar. Bu patlamanın çıkış noktasında YALNIZ olan sıcak atom çekirdeği vardır ve aşırı sıkışma ile patlamıştır. Bu patlama sonu evren oluşmuştur.’ (Marcus Chown\syf 188) klasik mantığa göre ise, dünya rastgele bir oluşum içerisindedir. Tasavvuf öğretisinde ise ‘Allah c.c ilk olarak kendi nurunda Hz. Muhammed’i (s.a.v) yarattı ve 18 bin alemi O’nun hürmetine yoktan var ettiğini ayetler ile bize bildirdi. Yani Allah’ın kainatı yaratmasındaki neden aşk ve muhabbettir.’(İbn Arabi Society )Yani herhangi bir patlama yara bir rast gelelik yoktur. Yalnız olmakta ALLAH’a mahsustur ve kainatı yaratmadan önce kuantumcuların fikrindeki gibi Allah c.c yalnızdır.
‘Bir şeyin yoktan var olmasını desteklemeyen görüşe sahip olanlar, çok hızlı gerçekleşen olayları görmezden geliyorlar. Aynı babanın arabayı alıp kaçan oğlunu görmezden geldiği gibi.’(Marcus Chown\syf 66)
Kuantum mantığında; ‘bir enerji türü başka bir enerji türüne çevrilebilir. Kütle enerjisi başka türlerdeki enerjilere, tam tersi şekilde diğer enerji türleri de kütle enerjisine çevrilebilir. Dev parçacık hızlandırıcıları olarak adlandırılan şey budur. Mesela Cenevre’deki Cern’de atomların yapı taşları olan atom altı parçacıklar yeraltında ışık hızına yaklaşan hızlarda birbiriyle çarpıştırılıyor. Bu şiddetle parçacıklar yoktan var oluyorlar.’ (Marcus Chown\syf 141) Burada Allah’ın yoktan var etmesinden ziyade, konunun daha çok kamil olan Mürşidin ismi anıldığında ve kendisinden himmet (yardım, dua) istendiğinde, hemen oraya teşrif etmesi, ya da büyük zatların isimlerinin anıldığının yere teşrif etmeleri konuyla daha alakalıdır.’ ben sevdiğim kulumun gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum ‘ (Kudsi Hadis) Bu hadise göre, Allah zaman ve mekandan uzak ise ve Allah vaadinden dönmeyen ise ve bu hadiste geçenleri vaat ettiyse, o halde Allah Dostu olan bir kamil mürşidin de isminin anıldığı yere teşrif etmesi gayet olanaklıdır.
‘Kuantum fiziğin de hiçbir şeyin kesin sonucu bilinemez. Kuantum göreceliğe atıf yapar. Bunu Einstein şu molekülleri deneyiyle şu şekilde açıklar. ‘Polen tanecikleri mikroskopla bakıldığında çılgınca dans ediyormuş gibi görünürler. Ne yöne gittikleri belli değildir. Bunun nedeni; etrafı çevreleyen küçük su molekülleri tarafında sürekli bir bombardımana tutulurlar.’ (Marcus Chown\ biraz kuantumdan zarar gelmez\ syf.6) Her yandan bir topun itildiğini düşündüğümüzde bence bunu anlamak daha kolay olur. Her yanından bir basınç uyguladığımızda topun nereye gideceği belli olmaz. Aynı bu şekilde su moleküllerinin etkisiyle polen taneciklerinin nereye gideceği belli olmaz. Buraya poleni bir şeyi yapmış olduğumuz şey olarak düşünüyoruz. Mesela bir basket topunu sektirmek bir poleni temsil etsin. Hep aynı kuvvetle vurduğumuz halde topun nereye gideceği belli değildir. Bunun nedeni de etrafı çevreleyen su molekülleridir. Kuantumda kesinliğe elveda fikri vardır. Bunu diğer bir ilke özdeş olayıyla açıklamaya çalışıyorlar. Yukarıda da söylediğin gibi basket topuna aynı kuvvetle vurulduğunda şeklinin hiç değişmemesi gerekiyor. Ama böyle bir şey yok, şekil, pozisyon değişebiliyor. Bazen potadan giren top bazen girmiyor. Bu durumda özdeş olan şeylerden her zaman aynı sonuç beklenmez. Günlük hayatta da hiçbir şey rastlantısal değildir. Fakat her tepkinin sonucu her zaman aynı olmayabilir. ‘Klasik mantık penceren dışarıya bakıldığında her şeyin rastlantı olduğunu söyler. Ama Einstein buna ‘Tanrı evren üzerine zar atmaz’ diyerek cevap vermiştir.’(Marcus Chown\ syf.26) Bu durum Newton yasalarınca da ‘sadece olayın başı ve sonu bilinir. Arada olabilecek olaylar bilinemez şeklinde açıklanmıştır.’ (Marcus Chown\syf27) Tasavvufa göre ise; her şeyin başlangıcı aynı olmasına ragmen farklı sonlar sadece kaderi mutlak ila açıklanabilir. Allah kişinin niyet ve hareketine göre yaratmaya devam eder ve süreksiz zamansız mekansızdır. Bir bıçak kesmek fiiline sahiptir özellik olarak biliriz. Fakat bıçağı ekmeğe sürtmeye başladığımızda kesme fiili yaratılır, bıçak artı kesebilir, kesme sona ulaşır
, her başlangıç mutlak sona doğru ulaşır buna kaderi muallak denir yöntem yordam ise kişiye ve niyetine göre yaratılır . Ölüm herkes ve her şey için mutlak bir sondur. Fakat ne zaman nasıl olacağını bilmeyiz herkes mutlak sona doğru gidecektir ecel her gün yaklaştıkça sonucu bile bile nasıl ve ne zaman soruları şekilleri filleri boştur ve bu yaratmak ve şekillendirmekle açıklanır kaderi mutlak eceldir zamanı ve şekli ise muallaktır yada kişinin niyet ve hareketlerine göre değişebilir. Ateş Hz. İbrahim’i yakmazken yine ateşti ve yine yakıcıydı Allah ona ‘yakma’ dediğinde ateşin yakıcılığı yaratılmadı mutlak olmayan bir son bize mutlak gibi gözükebilir fakat yaratmak güç ve kudret sahibi Allah’ındır. O isterse olur istemezse olmaz. Hz. İbrahim’in yanmaması daha doğrusu ateşin yakmaması muallak bir kaderdir . Sonuç ise mutlaktır o ateş Hz. İbrahim’i zaten yakmayacaktı. (Envarül Kulub)
Kuantum fizikçileri araştırmalarını yaparken çok küçük ve hızlı hareket eden bir birim olarak ışığı ele almışlardır. ‘Işığın bu süreçte aynı anda hem uzayda soğurulduğunu, hem yayıldığını görmüşlerdir. Yani aynı anda iki yerde, farklı iki işleme tabi tutulmuş.’( Marcus Chown syf.22) Bunun mümkün olduğunu ve ışığın hem dalga hem tanecik olduğunu ortaya koymuşlardır. Yani varlık aynı anda iki şey olabiliyor bu görüşe göre. ‘Dalgalar birçok farklı davranışta bulunabilir ve bu davranışların her birinin mikroskobik dünyada yarı mucizevi sonuçlar doğurduğu anlaşılmıştır. Dalgaların yapabileceği şeylerden en açık olanı; süperpozisyon halinde var olabilmeleridir. Süperpozisyon, bir atomun aynı anda iki yerde bulunabilmesine imkan tanır.’(Marcus Chown\syf31) Sizin aynı anda hem Balıkesir’de hem İstanbul’da bulunmanız gibi. Bunun ismine kuantumcular şizofren atom demişler ve gelişmiş bir bilgisayarın bilgileri parçalara ayırıp, ayrı yerlerde işleyip sonra tekrar birleştirmesi gibi yansıtmışlardır. Bu durumun gündelik hayatta gerçekleşmeyeceğini, sadece mikroskobik dünyada gerçekleşeceğini düşünenler olabilir. ‘Kesin olarak atomlar aynı anda farklı yerde bulunabilirler ve bunu başka bir parçacıkla ilişkiye girerek yaparlar. Klasik mantık düşünürleri büyük olan nesnelerle ilgilendikleri için bunları görmez ve kabul etmezler. Oysa kuantumcular çok küçük parçacıklarla ilgilenirler. Ama gündelik hayatta bunu görmek güçtür.’ (Marcus Chown\syf 71) Bence kuantumcular burada bir yanılgı içindeler ya da eksik kalıyorlar denebilir ve bu eksiklik tasavvuf ile bağlantı yapılarak çözülebilir. Çünkü madem varlıkların aynı anda farklı yerlerde var olabildiklerini açıklıyorsunuz, o halde bu her yerde geçerli olmadır. Neden gündelik yaşamda bunu görmek güç oluyor? Bence bunun anlamaları için ön yargılarından yalıtılmış olmaları gerekir. Zira tasavvufta gündelik hayatta bu gibi durumların yaşanabildiğini göstermektedir. Yukarıda da Allah’ın vaadi olan kudsi hadisten bahsetmiştik. Allah dilerse dostuna her şeyi ikram edebilir ve mürşidinde, kaç tane müridi varsa ve bu müridlerin hepsi birden kendinden himmet istese, hepsinin yardımına yetişme ehliyeti vardır. Kişi 1 tane iken, 50 tane ayna olsa, her ayna kendine vuran sureti yansıtmaz mı? ‘ Nihai manada Allah’a yakın olmak bizi dünya esaretinden korur. Sufi (tasavvuf talebesi, yolcusu) dünyanın peşine düşerse, dünyanın kölesi olur. Ahretinin peşine düşerse, dünya onun kölesi olur.’ (Semerkand Dergisi \ Halil Akgün 2003)
Klasik mantık; aynı andan birkaç yerde olabilmeyi reddeder. Çünkü klasik mantık insanı kalıplara oturtmuştur. Klasik mantığa göre 24 saat olan zaman dilimini herkes aynı anda yaşar. Bu kesinlikle böyle değildir. ‘Çok küçük farklarla insanlar farklı zaman dilimlerinde yaşarlar. Mesela bir saati ayarlarken bir başka saate bakarız. Ama kendi saatimizi kurana kadar arada geçe zamanı hesaba katmayız. (Marcus Chown\syf 125)’ Klasik mantık bu şekilde küçük şeylerle ilgilenmediği için kuantum getirilerinin bir kısmını kabul etmez.
İnsanların bunları kabul etmeyeceğini düşünürken, doğanın bu gerçekleri gözle görülür bir şekilde yansıtmadığını, görmemize izin vermediğini düşündüm. Gerçekten öyle sıradan bir insanın(tasavvufu da bilmeyen=avam) bunları görmesi mümkün değil. Ama ALLAH’ın bunları yaşatması mümkün, aynı HamMim, YaSin, ElifLamMin gibi surelerin başlangıç ayetlerinin manasını ahrette açıklayacağını bildirmesi gibi.
Tüm bunları okuduğumda; ‘neden paradoks ödevimde kuantuma bakmadım’ diye çok düşündüm. Gerçekten kuantum paradokslar serisi sunuyor insanın önüne. Ama tasavvuf öğretisiyle karşılaştırdığımda anlamam daha kolaylaştı.
‘Kuantum fiziği varlıkların çift olarak var olduklarını düşünürler. Burada zıtlıkların aynı anla olmasını farklı bir açıdan ele alırlar ve çift yaratılmayla ilişkilendirirler.’ (Marcus Chown\syf 67) Mesela bir demir para attığımızda burada önümüze tura düştü ise, kainatın herhangi bir yerinde var olan çifti de muhakkak yazı gelmiştir. ‘Ayrıca bu çift yaratılan parçalar evrenin neresinde olurlarsa olsunlar mutlaka birbirlerini etkilerler. Bu durumu aynı anda yapılmış çift iki saatin birinin sağa hareket ederken diğerinin sola hareket ettiği şeklindeki bir deneyle ispat etmişlerdir.’ (Marcus Chown\syf 70) Tasavvufa göre kainatın yaratışından bahsederken yukarıda, Allah’ın aşk ve muhabbetle kainatı yaratışını söylemiştik. Burada aşktan dolayı Allah her şeyi o aşk ve muhabbetin yaşanabilmesi için çift yaratmıştır. Allah’ın yaratışında bir kilit olma vardır. Yaratılanlar birbiriyle aynılığından çok birbirini tamamlar niteliğindedir.
‘Kuantumcular çift yaratılmadan bahsederken, dolanık ve sarmal bir şekilde yaratılışı kabul etmişlerdir. Dolanık olmanın en tuhaf tezahürü mekansızlıktır(Marcus Chown\syf 72).’ O halde varlıklar mekandan ayrı düşünülebilirler, mekana bağlılık zorunlu değildir. Bu da aynı anda birkaç yerde olmayı destekler durumdadır. Ayrıca dolanık olanlar da birbirlerinin en derindeki sırlarını da bilebilirler. Burada dolanıklık anlatılırken açıklamakta güçlük çekilen yerlerde Heisenberg’in ‘belirsizlik ilkesi’ni ortaya atmışlardır ve buna göre maddeleri ayrıntısıyla anlatmak imkansızdır ve mükemmel varlıklar olduklarını düşünmek güçtür. Tasavvufi boyutta dediğimiz gibi burada birbirlerinin sırlarını bilmeleri kilit olmalarından kaynaklanmaktadir. Dolanıklığa denk düşen, tasavvuf kimlerle birlikte olduğumuza dikkat etmemizi söyler. ‘Kimlerle arkadaşlık yaparsanız, kimlerle oturup kalkarsanız, onların ahlakından size, sizin ahlakınızdan onlara bir şeyler geçer. İnsan, beraber bulunduğu kişilerden etkilenir.’(Semerkand Dergisi \ Muhammed Emin Gül)
‘Atomlar çok küçüktürler. Her biri de (çiftler hariç) farklı titreşimlere sahiptir. Kimyagerler atomun yörüngelerine numaralar verirken kuantum fiziğinden yararlanırlar. Yörüngelere içten dışa farklı numaralar verilir ve bunlar arasında geçişin sağlanması için herhangi bir şeyin olmasına gerek yoktur. Kuantuma göre atom yalnız hareket edebilir ve bir şeyler meydana gelmesi için sebeplere gerek yoktur. Burada da yörüngeler arasında geçiş için neden olmasına gerek yoktur.’ (Marcus Chown\syf 95) Burada da klasik mantıkçılara göre her şeyin açıklanması için neden-sonuç ilişkisinin olması gerekir. Oysa tasavvuf bakışında Allah’ın yaratmak için hiçbir nedene ihtiyacı yoktur.
‘Kuantum doğada 92 çeşit atomun bulunmasını ve bunların nedensiz birleşerek bir şeyler oluşturmasını mümkün kılar.’ (Marcus Chown\syf 97)
Yukarıda kainatın var olmasında Sıcak Büyük Patlamanın etkisinin olduğunu belirtmiştik kuantuma göre. Kuantumcular geceleri karanlık olmasının, nedeninin de bu patlamanın özünde kalan koyu aşırı sıcak yapının kendini göstermesi olduğunu söylerler. (Marcus Chown\syf191-195) Klasik mantığa göre bu dünyanın şeklinden ve yörüngenin elips olmasından kaynaklanır.’Uykunuzu bir dinlenme vasıtası yaptık. Geceyi, sizi saran bir örtü yaptık.Gündüzü de geçiminizi temin için çalışma zamanı kıldık.’ (Nebe Suresi 9-10-11) Tasavvuf öğretisine göre de ayette belirtildiği gibi Allah’ın kulların dinlenmesi için yarattığı bir boşluktur.
Kuantum; yüzeyin dışına çıkan hayatı sorgular. Amacı; yanlışları görüp araştırmaktır. ‘Tanrının içinde yaşıyoruz ve aslında biz bir yüceyiz’ fikrini vermeye çalışır. Biz dış güçlerin dayatmasıyla kalıpların içine sıkışmış kalmışız. Mesela kendimizi barbie bebeklerle kıyaslıyor, onlar gibi olmaya çalışıyoruz. (Tavşan Deliğinden Aşağı blm8-9) Güzellik kriterimizi bu bebekler belirliyor. Bu sebeple kendimizi sevemiyor ve güzel düşünemiyoruz. Bu bebeklere benzemediği için, kendimiz dışındaki toplumun dayatması da bu tarz kadınların güzel olduğu yönünde odlundan şişman kadın artık kendini güzel görmüyor ve ruhsal bir çöküntüye uğruyor.
Sonuç olarak bilimin yetersiz kaldığı yerde, kuantum fiziği; fizik ötesi aleme yönelip, atomlar dünyasında mümkün olan şeyleri açıklamaya çalışmıştır. Bende kuantumunda eksik kaldığı boşlukları tasavvuf alimleri en güzel şekilde doldurmuşlardır. Kainatın yaratıcısı Allah c.c, var ettiği her şeyi en güzel şekilde Kuran’da anlatmış, Rasulune bildirmiş ve kendine de yakın olan kullarına da yaşatmıştır. Kuantumu yada tasavvufu anlamamak bence acizliğimizi bilip, Allah’ın Kereminin, gücünün nelere yeteceğini bilmememizden kaynaklanıyor. Kendini bilenin, kuantumu anlamada güçlük çekmeyeceğini düşünüyorum. Çünkü; ‘kendini bilen, Rabb’ini bilir.’ Rabbini bilen de O’nun kudretine ereceğinden, bu olayları anlaması mümkündür. Tabi bu iş kolay değildir. Yunus Emre’nin de dediği gibi ‘Bir Kamili Mürşide varmadan olmaz.’
Merve DİKEN
Aralık 2012 Balıkesir
Dostları ilə paylaş: |