Mekkî ve Medenî Sureleri Tanımanın Kriterleri
Surelerin iniş sırasını nakleden rivayetlerden anlaşıldığı üzere, 86 sure Mekkî ve 28 sure de Medenîdir. Sureleri bu şekilde Mekkî ve Medenî olarak iki gruba ayırmada üç önemli kriter bulunmaktadır:
1- Zaman: Mekkî ve Medenî surelerin belirlenmesinde müfessirlerin çoğu genellikle zaman ölçütünü kabul etmektedirler. Buna göre Peygamber efendimizin hicretinden önce Mekke'de nazil olan sureler Mekkî ve hicretten sonra Medine'de nazil olan sureler ise Medenîdir. Buna göre Peygamber (s.a.a) hicretten sonra Mekke'de olsa ve ayet inse yinede o ayet yahut sure Medenî olacaktır. Hicretin ölçüsü ise Medine'ye giriş yapmaktır, Peygamber'in Mekke'den çıkışına müteakip Medine'ye girişine kadar ki sureler Mekki, Medine'ye girdikten sonraki sureler Medenîdir, buna en güzel örnek şu ayettir:
"(Resulüm!) Kuran'ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir." 1
2- Mekân: Bazı âlimler de sureleri bu şekilde ayırmada ölçüt olarak mekânı kabul etmişlerdir, buna göre; Mekke ve Mekke'nin etrafında nazil olan sureler Mekkî, Medine ve Medine'nin etrafında nazil olan sureler ise Medenîdir. Bu ister hicretten sonra yahut önce olsun fark etmez. O zaman eğer Peygamber hicretten sonra Mekke'ye gelmiş ve orada sure nazil olmuşsa o sure Mekkidir. Mekke ve Medine dışında nazil olan sureler ise bu sınıflandırmanın dışındadır. Suyuti, Peygamber'den (s.a.a) şöyle bir hadis naklediyor: "Kuran üç yerde; Mekke, Medine ve Şam'da nazil olmuştur." İbn-i Kesir'in dediğine göre Şam'dan kasıt Tebuktür."2
3- Hitap: Bir gruba göre ise; müşriklere hitaben başlayan her sure Mekkî ve müminlere hitaben başlayan her sure de Medenîdir. Bunu Abdullah b. Mesud şu rivayetle nakletmektedir: "Ya eyühennas - Ey insanlar!" diye başlayan her sure Mekkî ve, "Ya eyyühelleziyne amenu - Ey iman edenler!" diye başlayan her sure de Medenidir."1 Çünkü Medine'de Müslümanlar, Mekke'de ise müşrikler çoğunluktaydı, fakat Medine'de nazil olan Bakara suresinde "Ey insanlar!" hitabı kullanılmıştır, bu da genel kuralı bozmaktadır.
Surelerin Mekkî ya da Medenî oluşlarını belirlemek için bazı kriterler belirlemişlerdir, lakin bu kriterler tek başına ölçüt olamaz, doğru bir sonuca varmak için bunların yanı sıra şu ölçütlere de dikkat etmek gerekir:
1) Nass ve haber. 2) Zahiri belirtiler. 3) İçerikle ilgili belirtiler.
Allâme Burhaneddin b. İbrahim b. Ömer b. İbrahim b. Cafer (ö: 732.h) şöyle diyor: "Mekkî ve Medenî sureleri tanımak için iki yol bulunmaktadır: Rivayetlerle ulaşılan işitsel bilgiler ve teşhis kriterleri üzerinden yapılan kıyas." Alkama b. Kays Abdullah b. Mesud'dan şöyle rivayet ediyor. "Ey insanlar! Hitabının olduğu, kella / asla cümlesinin kullanıldığı, surenin başında mukatta harflerinin bulunduğu -Medeni olduğu rivayet edilen Bakara, Âl-i İmran ve Rad suresinin dışında-,Hz. Adem ve iblis kıssalarının nakledildiği ve eski peygamberler ile ümmetler hakkında nazil olan sureler Mekkîdir. Farzlardan yükümlülüklerden, şer'i hudud ve cezalardan bahseden sureler ise Medenîdir."2
Bunlar Abdullah b. Mesud'un Mekkî ve Medenî sureleri tanımak için söyledikleriydi, başka bir takım kriterler de zikredilmiştir ki şöyle sıralaya biliriz:
1- Surenin kendisinin kısa oluşu yahut sure içersindeki ayetlerin kısa oluşu, genellikle Mekkî surelerin özelliklerindendir. Sure ve ayetlerin de uzun oluşu Medenî olduğunu gösterir.
2- Mekke halkı inatla, bilgisizlik, küfür ve taassupla hakkın karşısında duruyorlardı, bu yüzden Mekke halkına söylevler çok sert ve kullanılan dil şiddetliydi. Bunu Mekkî surelerin bir özelliği olarak kabul edebiliriz. Medine'de müminlere hitap ise tam tersine yumuşak ve sıcaktı, dolayısıyla bu tür hitapların bulunduğu sureleri Medenî kabul edebiliriz.
3- Dini öğretilerin genel olarak anlatılması ve iman esaslarının ön planda tutulması Mekkî surelerin özelliğidir. Medenî surelerin özelliği ise, İslam hukukundan bahsedilip, ahkâm ve toplumsal kuralların açıklanmasıdır.
4- Güzel ahlaka, erdemli olmaya, doğru dünya görüşüne, sağlıklı bir inanca, inadı bırakmaya, müşriklerin batıl inançlarıyla mücadeleye davet eden, onların düşünce ve inanç sistemlerinin boş olduğunu vurgulayan sureler Mekkîdir. Kitap ehlinden bahseden, onları düşüncelerinde orta yola davet eden, münafıklardan bahsederek onlarla mücadeleye yer veren sureler ise Medenîdir.
5- Mekkî surelerin özelliklerinden bir diğeri; "Ey insanlar!",Medeni surelerin ise; "Ey iman edenler!" hitabının bulunmasıdır.
Yukarıda belirtmiş olduğumuz bu özellikleri, kesinlikle genel bir kural olarak kabul edemeyiz, bu özellikler bazı sureler için doğru ve bazı sureler için ise doğru olmaya bilir, mutlaka istisnaları bulunmaktadır. Eğer kesin bilgi derecesinde birkaç özellik birlikte bulunur ve aynı zamanda çelişki arz edecek bir rivayette bulunmazsa, o zaman o surenin Mekkî mi Medenî mi olduğuna itimat edebiliriz. Ancak böyle bir durumda fıkıhsal, tarihsel vb. açıdan istenen işlerlik elde edilmiş olur.
Öyleyse bir surenin Mekkî veya Medenî oluşunu anlamak için; ya bu hususta var olan güvenilir bir rivayet bulunmalı ya da surenin zahiri yapısıyla ilgili belirtilerden anlaşılmalıdır.
Mekkî veya Medenî Oluş Hakkındaki Şüpheler
Bu konu hakkındaki şüpheler genellikle müsteşrikin/oryantalistler tarafından ortaya atılmıştır. Bunlara göre Kuran; çevreye, bölgeye hâkim olan şartlar ve toplumsal yapıdan etkilenmiştir, dolayısıyla sağlam bir temel üzere bulunmamaktadır.
Öncelikle toplumdan etkilenmek ile topluma etkili olmak için onlarla koordineli hareket etme arasında fark olduğunu bilmeliyiz. Toplumu etkilemek isteyen kimse; hareketinin ilk aşamasında çevre ile uyum içerisinde olmak zorundadır, etrafındaki gerçeklere göz yumamaz, bunları da dikkate alarak, planlı bir şekilde hedefine doğru ilerlemelidir. Halkın diliyle konuşmalı, var olan kabul görmüş metot ve şive ile düşüncelerini beyan etmelidir. Dolayısıyla bir dava ve reform hareketi başarıya ulaşmak istiyorsa, toplum ve çevre şartlarını da nazara almalı, ona göre davranmalı, uygun metotları seçmelidir.
Evet, insanın kendi doğru bildiklerinden vazgeçerek toplumdan etkilenmesi kötüdür, fakat kendi doğruları için çevre ile birlikte hareket etmesi bundan farklıdır. Örneğin eğer bir toplumda ön planda olan kültürel yapı edebiyat, düzgün ifadeler kullanmak, sözleri güzel ve özlü bir tarzda anlatmak ise, misyon sahibi kimse bunları göz önünde bulundurmalı fesih ve beliğ konuşmalıdır. Bu kişinin toplumun gerçeğini göz önünde bulundurarak sosyolojik bir yaklaşımla hareket edip egemen olan atmosferle, koordinasyon içerisinde misyonunu sunmaya çalışması kötü değildir ve bir sakıncası da bulunmamaktadır. Birinci varsayım, toplum ve çevreye hâkim şartlardan etkilenmedir, ikinci varsayım ise çevreyi etkilemek için egemen olan kültür ile koordinasyon içerisinde hareket edip istenilen sonucu elde etmeye çalışmaktır. Bu da Kuran'ın mükemmelliğini ve Peygamber'in de ileri görüşlülük, basiret ve ferasetini yansıtmaktadır.
Bu kısa girişten sonra, bu konu hakkında oryantalist ler tarafından ortaya atılan şüphelere değinerek cevap verelim:
1- Mekkî surelerin üslubun şiddet, tehdit ve saldırı dilidir, oysa Medenî surelerin üslubu barışçıldır. Sebebine gelince; Mekke halkının tutumu ve davranışı devamlı sert ve şiddetli olmuştur. Medine halkının sergilediği tavır ise yumuşak, barışçıl ve mesajı kabul yönünde olmuştur. Bunun için de Kuran, bu farklı iki tutuma karşı farklı iki tavır sergilemiştir, halkın tutumuna karşın kendiside öyle tutum içinde olmuştur.
Cevap: Sadece Mekkî sureler tehdit ve korkutma tutumunu sergilememiştir, birçok Medenî surede de bu özelliği görmekteyiz. Medine'deki halk, Mekkeliler gibi hakkı kabul etmeyip, inatla karşı durduklarında Kuran'ın üslubunun da sertleşip, şiddetlendiğine rastlamaktayız. Çünkü herkese kullandığı silah ile karşılık vermek gerekir, bu da Kuran'ın ne kadar güçlü olduğunu ve zayıf olmadığını gösterir. Yüce Allah Bakara suresinde şöyle buyurmaktadır:
"Faiz yiyenler tıpkı şeytanın çarptığı kimsenin kalkışı gibi kalkarlar."1 "Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının ve eğer mümin iseniz geri kalan faizi terk edin! Eğer böyle yapmazsanız Allah ve Resulü tarafından size savaş açıldığını biliniz! Eğer faizcilikten tövbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Böylece ne haksızlık eder, ne de haksızlığa uğrarsınız."2 "Bunu yapamazsanız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- çırası insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanmış o ateşten sakının. "3
Aynı şekilde münafıklar ve kitap ehli kimseler hakkında çok sert açıklamaların bulunduğu ayetler Medine'de nazil olmuştur. Bu ayetlerdeki sert hitap şekli Mekke müşrikleri hakkında nazil olan ayetlerde göze çarpan şiddet ve sertlikten az değildir, bilakis bazen çok daha serttir. Kuran'daki en şiddetli ve sert beyanların bulunduğu Tevbe suresi Medine'de inmiştir. Muhatapları da müşrikler ve hak karşısında inatla yanlışlıktan vazgeçmeyen herkestir.
Mekke'deki surelerin hepsinde sert bir dil kullanılmıştır denildi, oysa kesinlikle böyle değildir. Bazı yerlerde çok yumuşak ve sıcak bir dil kullanılmıştır. Örnek olarak Mekke'de nazil olan şu ayetleri verebiliriz:
"De ki: Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah bütün günahları affeder. Çünkü O, gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı fazladır)." 1
"Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi ayeti ve yüce Kuran'ı verdik. Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol." 2
"Size verilen ne varsa hep dünya hayatının geçici metâıdır. Allah'ın yanında, ahirette olan nimetler ise iman edenler ve Rab'lerine güvenenler için hem daha değerli, hem de devamlıdır. Onlar, büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar; kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar. Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızktan da harcarlar." 3
2- Mekkî sure/ayetlerin kısa oluşu ve Medenî sure/ayetlerin de uzun oluşu iki toplumun farklılığını yansıtmaktadır. Mekke halkı genellikle okuma yazma bilmeyen, kültürsüz, kaba ve medeniyetten uzak insanlardı, dolayısıyla ayetlerin kısa, öz ve açık seçik olması gerekiyordu. Ama Medine halkı onlara göre daha kültürlü, medeniyetli ve bilgili kimselerdi, bu yüzden de bu toplumda nazil olan ayetler daha geniş ve ayrıntılıdır.
Cevap: Birincisi, toplumun seviyesine göre konuşmak bilgili, edebiyatçı ve akıllı insanların işidir, bu belağattaki en önemli kurallardandır. Her sözün bir yeri ve her nüktenin bir makamı vardır. İkincisi, Mekke'de sadece kısa sure ve ayetlerin nazil olduğunu söylemek pekte doğru olmaz, zira bazı uzun sureler Mekke'de inmiştir, örneğin; En'am (165 ayet), Araf (206 ayet) , İsra (111 ayet) , Kehf (110 ayet) , Taha (135 ayet) , Meryem (98 ayet) , Enbiya (112 ayet) , Müminun (118 ayet). Ayrıca Medine'de de hep uzun sure nazil olmamıştır; Nasr, Zilzal, Beyyine gibi kısa sureler de nazil olmuştur.
3- Mekkî sureler de hukuksal ve şer'i hükümler yer almamaktadır, bu konuda ki tüm bildirilenler Medenidir.
Cevap: Bu şekilde bir yorumda bulunmak doğru değildir, çünkü Mekkî surelerde de birçok hüküm bildirilmiştir. En'am suresinin 141 ve 146. ayetleri meyvelerin ve hayvanların helal-haram hükümlerini içermektedir, 151 ve 152. ayetler de helal-haram olan işler ve mallar konu edilmiştir. Araf suresinin 31 ve 33. ayetlerinde helal-haram, ziynet eşyaları, kötülükler ve benzeri fıkıhsal hükümler belirtilmiştir. İsra suresinde İslam'ın birçok temel ahlak ve fıkıh kuralları genişçe açıklanmıştır. Görüldüğü gibi Mekkî surelerde de hukuksal kurallar buyrulmuştur, Mekkî surelerin böyle bir özelliğinin olmadığını söylemek yanlış olur.
4- Mekkî surelerde; ispatlamaya çalışmak, delil getirmek ve kanıt sunmak göze çarpmamaktadır, oysa Medenî surelerde delil getirme çokça görülüyor.
Cevap: Bu da doğru değildir, çünkü Mekkî olan Müminun suresinde Allah'ın oğlu ve ortağını olmadığına dair çok güzel deliller getirilmiştir:
"Allah asla evlat edinmedi. O'nun yanı sıra hiçbir tanrı da yoktur. Öyle olsaydı her tanrı kendi yarattıklarını yanına alır ve onlardan biri diğerine üstün gelmeye çalışırdı. Allah o müşriklerin isnat ve nitelendirmelerinden münezzehtir." 1
"Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir. O, yaptıklarından sorumlu değildir. O'nu sorguya çekecek kimse yoktur, ama insanlar mutlaka sorgulanacaklardır."1
Ankebut suresinde peygamberlik şöyle ispatlanmıştır:
"Ey Resulüm! Sen vahyimizden önce kitap okuyan veya yazı yazan bir insan değildin; eğer böyle olsaydı, batıl iddia peşinde olanlar şüphe edebilirlerdi. Hayır, o (Kuran), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık ayetlerdir. Ayetlerimizi, ancak zalimler bile bile inkâr eder. Ona Rabbinden (başkaca) mucizeler indirilmeli değil miydi? Derler. De ki: Mucizeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım. Hem kendilerine okunan bu kitabı indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu? Elbette bunda iman edecek kimseler için bir rahmet ve yeterli bir ders vardır." 2
Kıyamet hakkında şu deliller getirilmiştir:
"Gökten bereketli bir su indirdik. Onunla bahçeler ve biçilen ekinler, salkım salkım meyveleriyle ulu hurma ağaçları yetiştirdik. Bütün bunlar kullarımıza rızık vermek içindir. Hem o su ile ölü toprağa hayat verdik. İşte ölmüş insanların mezarlarından çıkışı da böyle olacaktır."3
"Biz ilkin yoktan yaratmada bir acizlik, becerisizlik mi gösterdik ki bu tekrar yaratmada acze düşelim? Hayır! Öyle değil, onlar da böyle olmadığını bilirler. Ama yine de onlar bu yeniden yaratılıştan (dirilmeden) şüphe içindedirler."4
"Bizim sizi boşuna yarattığımızı, Bizim huzurumuza dönüp hesap vermeyeceğinizi mi sandınız?"1
"Yoksa kötülük işleyenler ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini, inanıp iyi ameller işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! Hâlbuki Allah gökleri ve yeri hikmetle, gerçek bir maksatla ve bir de herkes ne kazanmışsa, kendilerine asla haksızlık edilmeksizin, ona göre karşılık görmesi için yaratmıştır."2
Bu şekilde değişik konuları ispatlamak ve onların delillerini getirmek Mekkî surelerde çokça görülmektedir.
Yukarıda vermiş olduğumuz cevaplar ve yapılan açıklamalara dayanarak Kuran'ın toplum ve cevreden etkilenmediğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Fakat İslam'ın çağrısına ortam hazırlamak, gelişmesini sağlamak ve toplumda yer edinmesi için Mekkî ve Medenî surelerde bazı farklılıkların bulunduğunu söyleye biliriz. Her hareket başlangıcında birçok sorunla karşı karşıyadır, öncelikle bu sorunların giderilmesine çalışılmalıdır ve bu sorunlar giderildiği takdirde davetin kabulü için ortam hazır olacaktır. Demek ki her çağrının en az iki metot ve aşaması vardır; hazırlık aşaması ve aktif eylem aşaması. Dolayısıyla çağrının ikinci aşamasında söylenmesi ve yapılması gerekenlerin birinci aşamada yapılmasını beklememek gerekir.
Dostları ilə paylaş: |