Kuran & İtret ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum: Biri Allah’ın kitabı, diğeri İtretim; Ehl-i Beyt’imdir. Bu ikisine sarıldığınız müddetce benden sonra asla sapmazsınız. Hz. Muhammed (s a. a) Muhammed Hadi marifet kur’ÂN İLİmleri



Yüklə 1,21 Mb.
səhifə18/53
tarix31.10.2017
ölçüsü1,21 Mb.
#23316
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   53

İniş Sebebi Ya da Şe'n-i Nüzul


Acaba bu iki kavram arasında ne gibi fark bulunmaktadır? Müfessirlerin çoğu bu iki kavram arasında fark görmemişlerdir, bir veya birkaç ayetin inmesine neden olan her olay için iniş sebebi ya da şe'n-i nüzul kavramını kullanmışlardır. Fakat biraz daha dikkatlice bakıldığında bu iki kavram arasında ince bir farkın olduğu anlaşılacaktır. Şe'n-i nüzul, iniş sebebinden daha geneldir. Şöyle ki geçmiş olan yahut gelecekte oluşa bilecek her olay veya şahısla ilgili ve fıkhi bir farzlık hakkında nazil olan ayet veya ayetlere şe'n-i nüzul denilir. Örneğin; "Şu ayet peygamberlerin ismeti, meleklerin ismeti ya da Hz. İbrahim, Nuh veya Âdem hakkında nazil olmuştur" denildiğinde tüm bunların hepsi şe'n-i nüzuldür. İniş sebebi ise gerçekleşen belli bir olayın peşi sıra hemen nazil olan ayetlerin sebebine denir. Diğer bir tabirle, ayetin inişine neden olan olay iniş sebebidir. Bu yüzden sebeb-i nüzul daha özel, şe'n-i nüzul ise geneldir.

Tenzil ve Tevil


Eskilerin kullanmasına göre, tenzil nüzulün gerçekleştiği durum hakkında söylenir. Bu durum ayetin inmesine neden olan belirli bir olay olabilir. Tevil ise, genel bir anlam taşır ayetten anlaşılan anlamın başka olaylara uyarlanmasıdır. Bazı yazılarda bu iki kavram için "zahir ve batın" denildiğini görmekteyiz, bu gibi yerlerde zahirden maksat tenzil ve batından maksat ise tevildir; çünkü ayetin zahiri iniş sebebine delalet etmekte, batını da daha geniş bir manayı kendisinde barındırmaktadır. Fuzeyl b. Yesar, Peygamber'den nakledilen, "Kuran'ın her ayeti için, bir zahir ve bir de batini mana vardır" hadisin ne anlatmak istediğini İmam Sadık'a (a.s) sordu, İmam şöyle buyurdu: "Kuran'ın zahiri tenzildir ve batını ise tevildir ki onların bazıları geçmişte olmuştur ve bazıları da daha gerçekleşmemiştir. Kuran ay ve güneş gibi sürekli cereyan halindedir."1 Bir başka rivayette şöyle buyuruyor: "Kuran'ın zahiri, nazil olduğu kimseleri kapsamaktadır, batını ise onların davrandıkları gibi davrananlara şamildir."1

İniş Sebebi, Tenzil Ve Tevil'in Fıkıhsal Kullanımı


Fakihler ve İslam araştırmacıları ayetlerin iniş nedeni, şe'n-i nüzul, zahir ve batınını göz önünde bulundurarak, genel bir kaide belirlemiş ve o kaideye dayanarak fıkhi hükümleri çıkarmışlardır. Kaide şudur: "el-İbaretu bi- umum-il lafz la bi- husus'il morid/ ibarenin delalet ettiği mananın genişliğine itibar edilir, özel durumuna değil." Yani bilgili ve uzman bir fakih özel durumları bir kenara bırakarak genel anlamlardan en üst seviyede yararlanmalıdır. Hiç şüphesiz cümleyi çok daha iyi anlaya bilmek için özel durumu da bilmek gerekir, eğer özel durum bilinmezse genel anlamada iyice anlaşılmaz, fakat kesinlikle özel durumla sınırlandıra mayız. Zira ilahi hükümler her zaman ve herkes içindir. Şimdi rivayetlerde genel yönlerinin ele alınıp incelendiği iki ayeti konumuza örnek olarak getirelim:

Bir: Yüce Allah, Bakara suresinde şöyle buyurmaktadır: "Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti) geniştir, O her şeyi bilendir." 2 Bu ayet zahiri ve batını (tenzil ve tevil) bulunan ayetlerdendir ve masum imamların bilgilendirmeleriyle ayetin ifade etmek istediği genel anlam anlaşılmaktadır. Ayetin zahirinden, Kâbe'ye yönelmenin şart olmadığı anlaşılmaktadır ve bu Kâbe'ye yönelmeyi emreden diğer ayetlerle çelişmektedir. Fakat ayetin iniş sebebi bilindiği takdirde bu çelişki ortadan kalkacaktır.

Ayetin iniş sebebi şöyledir: Yahudiler, Müslümanlara şu eleştiri de bulunuyorlardı: "Eğer şimdiye kadar yapıldığı gibi Beytul Mukaddes'e doğru namaz kılmak doğru idiyse, Kâbe'ye yönelerek namaz kılmak batıldır. Eğer Kâbe'ye yönelerek namaz kılmak doğruysa, demek ki Beytul Mukaddes'e doğru kılınan namazların hepsi batılmış." Yüce Allah bu ayet ile Yahudilerin bu sözlerinin boş olduğunu buyurmakta ve kılınan her iki namazında doğru olduğunu beyan etmektedir, zira asıl olan namazın kendisidir, Kâbe yahut Beytül Mukaddes gibi yerlere yönelmek itibari ve Müslümanlar arasında düzenin oluşması içindir. Nereye yönelirseniz Allah'a yönelmişsinizdir ve hangi tarafa durmuşsanız Allah'a doğru durmuşsunuz demektir. Öyleyse Medine'nin doğusunda bulunan Mekke'ye yahut batısında yer alan Beytül Mukaddes'e yönelerek namaz kılma arasında fark yoktur, çünkü sonuçta Allah'a yönelilmiştir. "Şüphesiz Allah'(ın rahmeti) geniştir, O her şeyi bilendir."

Rivayetler vasıtasıyla, ayetten anlaşılan diğer genel bir kaide ise; yolculuk esnasında, ulaşım aracının içindeyken nafile namazları her yöne kılmanın caiz olduğudur.1 Bu tespit ayetin batini manasını yansıtmaktadır ve bu manaya ancak masum imamların kılavuzluğu sayesinde ulaşılmaktadır.

İki: Cin suresinde şöyle buyrulmaktadır: "Şüphesiz mescitler, Allah'ındır. O hâlde, Allah ile birlikte hiç kimseye yalvarmayın."2 Mescit veya çoğulu olan mesacid kelimesi mabet ve ibadet edilen yer anlamında tutulursa, ayetin anlamı; mescitler Allah'ındır ve Allah ile birlikte başkasına yalvarmayın. Ama eğer mescit kelimesinin çoğulunu "mastar-ı mimi" olarak kabul edersek o zaman ibadet ve tapınma anlamına gelecektir ve ayetin de anlamı şu olur; ibadet edilecek yalnız Allah'tır ve ondan başkasına ibadet etmeyin. Sonuçta her iki durumda da, ibadet esnasında yüce Allah ile birlikte başkasına ibadet etme yasaklanmaktadır.

Elimizde bulunan sahih rivayetlere göre de ayetten bir başka mana daha çıkarılmaktadır. Şöyle ki: mescid kelimesi, secde yapılan yerler anlamındadır. Said b. Cubeyr, Zeccac ve Ferra gibi bazı müfessirler bu hususta şöyle diyorlar: "Mesacid kelimesi secde anında yere gelen yedi uzvu da kapsamaktadır, bu yedi yeri Allah insana bağışlamıştır ve sadece Allah'a mahsustur, dolayısıyla başkası için kullanılamaz."1 Ayetle ilgili buna benzer başka bir tevile de İmam Muhammed Taki'den (a.s) nakledilen bir hadiste rastlamaktayız; bir hırsızın elinin kesilmesi hakkında Abbasi Halifesi Mutasım Billah'ın yanında konuşulmaya başlandı. Herkes kendi görüşünü açıklayarak nerenin kesilmesini gerektiğini söylüyordu, bazıları bilekten bazıları da dirsekten kesilmelidir diyordu. Orada bulunan İmam Taki (a.s) şöyle buyurdu: "Sadece parmaklar kökünden kesilmelidir." İmamın bu fetvasının delili istendiğinde, İmam cevaben şöyle buyurdu: "Çünkü elin içi, secde esnasında yere gelmesi gereken yedi uzuvdan biridir ve Allah'a mahsustur, bu yüzden kesilemez."2



Yüklə 1,21 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   14   15   16   17   18   19   20   21   ...   53




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin