Kur’an-ı Kerim Meali - fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur ayettir


- Evet, yalnızca O’na dua edersiniz. O zaman O dilerse, kalkmasını istediğiniz o belayı giderir. Ve siz, eş koştuklarınız şeyleri unutursunuz.” 42-



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə10/42
tarix20.11.2017
ölçüsü2,57 Mb.
#32304
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   42

41- Evet, yalnızca O’na dua edersiniz. O zaman O dilerse, kalkmasını istediğiniz o belayı giderir. Ve siz, eş koştuklarınız şeyleri unutursunuz.”
42- Andolsun! Senden önceki toplumlara da peygamberler gönderdik. (Peygamberlere karşı geldiler.) Biz de onları (savaş,) sıkıntı ve zararla yakaladık. Belki yalvarırlar diye…
43- Keşke azabımız onlara geldiği zaman yalvarsalardı. Fakat kalpleri katılaştı ve şeytan yapmakta oldukları şeyleri onlara güzel gösterdi.
44- Kendisiyle uyarıldıkları mesajı unuttuklarından her şeyin bereket kapısını onlara açtık. Ta ki içinde oldukları durumdan dolayı sevinçler içine boğulunca, onları aniden yakaladık. Ve onlar tam bir mahrumiyet ve üzüntü içinde kaldılar.
45- Böylece o zulmeden toplumun arkası (kökü) kesildi. Sonuç olarak bütün senalar, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.
46- De ki: “Görmüyor musunuz? Eğer Allah, kulağınızı, gözlerinizi alıp kalbinizi mühürlerse, Allah’tan başka hangi ilah onları size geri verebilir?” İşte bak, Biz ayetlerimizi böyle açıklıyoruz da sonra yine onlar yüz çeviriyorlar.
47- De ki: “Görmüyor musun? Eğer Allah’ın azabı birden veya açıkça gelse, zalim olan kavimden başka kim helak olur?”
48- Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderiyoruz. Artık kim iman edip salih işler yaparsa, ona ne (gelecek) korkusu ne de (geçmişin) üzüntüsü vardır.
49- Ayetlerimizi yalanlayanlar ise, İlahî yasalardan dışarı çıktıkları için azap onlara dokunacaktır.
50- De ki: “Ben size ‘Allah’ın hazineleri yanımdadır’ demiyorum. Ben gaybı da bilmiyorum, ‘Ben meleğim de’ demiyorum. Ben sadece, bana vahyolana tabi oluyorum.” De ki: “Hiç kör olan ile iyi gören bir olur mu? Neden düşünmüyorsunuz?”
51- Sen bu vahiylerle, Ondan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi olmayan Rableri ve sahipleri olan Allah’ın huzuruna toplanacaklarından korkanları uyar ki kendilerini korusunlar.
52- Sabah-akşam Rablerinin rızasını umarak ona dua edenleri sakın kovma. Ne sen onlardan sorumlusun ne de onlar senden sorumlulardır ki onları kovup zalimlerden olasın.
53- Böylece Biz onları birbiriyle denedik ki: “Aramızda, Allah bunlara mı lütfetti?” desinler. Yoksa Allah kimin daha iyi şükrettiğini bilmiyor mu?
54- Ayetlerimize inananlar, sana geldikleri zaman, onlara şöyle de: “Üzerinize selam olsun! Rahmet, Rabbinizin temel bir özelliğidir. Ki kim bilmeden bir kötülük işlerse, sonra dönüp tevbe ederek ıslah-ı hal ederse, bilsin ki Allah, Gafur ve Rahimdir.
55- İşte Biz, böylece ayetleri açıklıyoruz ki (müminlerin ve) mücrimlerin yolları birbirinden ayırt edilsin.
56- De ki: “Allah’tan ayrı çağırdığınız putlara ibadet etmek, bana yasak edildi.” De ki: “Ben sizin isteklerinize uymam. O zaman sapıtırım, doğru yolu bulmuşlardan olamam.”
57- De ki: “Ben Rabbim’den gelen apaçık bir delil üzereyim. Ve siz onu yalanladınız. Acele gelmesini istediğiniz şey (azap,) benim elimde değildir. Bütün idare ve hüküm ancak Allah’ındır. O, size hakkı (hakikati) açıklıyor. O, her şeyi en iyi şekilde ayırt edendir.”
58- De ki: “Eğer istediğiniz şey benim elimde olsaydı, benimle sizin aranızdaki iş bitmiş olacaktı.” Ve Allah, zalimleri çok daha iyi bilir.
59- Bütün gayb anahtarları O’nun katındadır. Ondan başka kimse onları bilemez. O karada ve denizde olan her şeyi bilir. Düşen bir yaprak, yerin karanlıklarında kalan bir dane ve yaş-kuru hiçbir şey yok ki onu bilmiş olmasın. Ve onlar kitab-ı mübinde kayıtlı olmasınlar.
60- O’dur sizi geceleyin vefat ettiren (bilincinizi alan) ve gündüzleyin yaptıklarınızı bilen, sonra sizi o gündüzde dirilten. Ta ki o malum eceliniz bitsin. Sonra dönüşünüz O’na olacaktır. Sonra yapmış olduklarınızı size haber verecektir.
61- O kullarının üstünde mutlak hâkimiyet sahibidir. Ve üzerinize koruyucu (melekler) gönderir. Ta ölüm birinize geldiğinde elçilerimiz onun canını hiçbir şey eksik etmeden alırlar.
62- Sonra, gerçek sahipleri olan Allah’a döndürülürler. İşte hüküm yalnızca O’nundur. Ve O, hesap yapanların en serisidir.
63- De ki: “Yalvararak ve gizli olarak O’na dua ederken, sizi kara ve denizin karanlıklarından kurtaran kimdir? Hani siz, ‘Bu sefer de bizi kurtarırsa, şükredenlerden oluruz’ dediğinizde…”
64- De ki: “O karanlıklardan ve bütün sıkıntılardan sizi kurtaran Allah’tır. Fakat sonra yine O’na eş koşuyorsunuz.”
65- De ki: “O, Allah’ın, üstünüzden ve ayaklarınızın altından bir azap göndermeye veya sizi gruplar halinde koyup birinizin şiddetini öbürüne tattırmaya gücü yeter.” İşte bak, ayetlerimizi böyle açıklıyoruz ki anlayabilsinler.
66- Fakat senin toplumun bu azabı inkâr etti. Hâlbuki o, apaçık bir haktır. De ki: Ben sizden sorumlu sahibiniz değilim. (Benim görevim yalnızca mesajı ulaştırmaktır.)
67- Her haberin tahakkuk edeceği bir zaman ve mekân vardır. Siz ilerde anlayacaksınız.
68- Ayetlerimize söverek dalanları gördüğünde onlar başka bir konuya dalıncaya kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra sakın o zalim toplum ile beraber oturma.
69- Kendini koruyan müminler de onlardan sorumlu değiller. Onlar yalnızca hatırlatırlar ki; böylece belki onlar da sakınırlar.
70- Dinlerini oyun ve eğlence haline getirip dünya hayatı ile aldananları terk et. Bu Kur’an ile hatırlat ki; kişi yaptıklarından dolayı yakalandığı zaman, Allah’tan başka ne bir sahibi ne de şefaatçisi olacaktır. Her şeyi fidye verse de ondan alınmayacaktır. İşte bu yaptıklarından dolayı tutuklananlar, kâfirliklerinden dolayı onlara kaynar sular ve elem verici bir azap vardır.
71- De ki: “Allah’tan başka bize ne zarar ne yarar sağlamayan şeylere mi dua edelim? Allah bize doğru yolu gösterdikten sonra, şeytanların yeryüzünde havalandırıp şaşkın bıraktıkları kişi gibi gerisin geriye mi gidelim?” Hâlbuki o kişiye doğru yolu gösteren, “bize doğru gel” diyen arkadaşları vardı. De ki: “Asıl doğru yol, Allah’ın yoludur. Biz, bütün âlemlerin sahibi olan Allah’a teslim olmakla emrolunduk.
72- “Namazı (müsbet ibadetleri) kılın, yasaklardan kaçının!” diye bize buyruğu vardır. Ve O, herkesin O’nun huzurunda toplanacağı bir Allah’tır.
73- Gökleri ve yeri gerçekler ile yaratan O’dur. O, “ol!” dediği gün her şey olacaktır. Sözü haktır. Sur’a üfürüldüğü gün, bütün hâkimiyet ve malikiyet yalnızca O’nundur. O, görünen ve görünmeyen âlemleri bilendir. O, her şeyi yerli yerinde yaratan, her şeyden en iyi şekilde haberdar olandır.
74- Hatırla o zamanı ki; İbrahim, babası Azer’e: “Sen putları mabud mu ediniyorsun? Ben, seni ve toplumunu apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.” dedi.
75- İbrahim’e (putperestliğin çirkinliğini) gösterdiğimiz gibi, göklerin ve yerin içyüzünü ona gösteriyorduk (ki imanın güzelliğini görsün) ve tam inanmışlardan olsun.
76- İşte gece onun üzerine karardığı zaman bir yıldız gördü. ‘Bu, benim Rabbimdir’ dedi. Yıldız kaybolunca ‘ben batıp kaybolanları sevmem’ dedi.
77- Ayın parlak bir şekilde doğmakta olduğunu görünce “Bu Rabbim’dir” dedi. Sonra o da batınca: “Eğer Rabbim bana doğru yolu göstermezse, o sapık toplumdan olurum” dedi.
78- Sonra güneşin doğmakta olduğunu görünce; “İşte Rabbim budur, bu daha büyüktür” dedi. Sonra o da batınca: “Ey kavmim! Ben sizin eş koştuklarınızdan beriyim.”
79- “Ben dosdoğru olarak yüzümü, gökleri ve yeri açıp yaratan Rabbime çeviriyorum. Ve ben asla müşriklerden değilim” dedi.
80- Ve onun toplumu onunla tartışmaya girdi. O: “Allah bana doğru yolu göstermişken, siz Allah hakkında mı benimle tartışıyorsunuz. Sizin eş koştuklarınızdan asla korkmam. Rabbim bir şey dilemişse o müstesna. Rabbim her şeyi ilmiyle kuşatmıştır. Artık düşünüp idrak etmeyecek misiniz?
81- Ben sizin eş koştuklarınızdan nasıl korkayım! Hâlbuki siz, Allah’ın, lehinde bir delil indirmediği şeyi O’na eş koşmaktan korkmuyorsunuz. İşte, hangi grubun güvene daha layık olduğunu (siz düşünün!) Eğer biliyorsanız?
82- İnanıp da imanlarını zulüm ile örtmeyenler, işte güven, asıl olarak onlar için vardır. Ve onlar doğru yoldadırlar.
83- İşte bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz kuvvetli delilimizdir. Biz istediğimizi derecelerce yükseltiriz. Hiç şüphesiz Rabbin her şeyi yerli yerinde yapan, her şeyi bilendir.
84- Biz İbrahim’e, İshak ve Yakub’a bağışladık. Hepsine doğru yolu gösterdik. Önceden Nuh’u da doğru yola ilettik. Onun zürriyetinden Davud, Süleyman, Eyyüb, Yusuf, Musa ve Harun’u da… İşte biz, iyilik yapanları böylece mükâfatlandırırız.
85- Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas’ı da (doğru yola ilettik.) Hepsi de salih kişilerdendirler.
86- İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut’u da (doğru yola ilettik.) Hepsini de diğer insanlardan üstün kıldık.
87- Babalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden de. Onların hepsini seçtik ve doğru yola ilettik.
88- İşte bu, Allah’ın hidayetidir. Kullarından istediğini onunla doğru yola iletir. Eğer Allah’a eş koşmuş olsalardı, yapmış oldukları her şey boşa çıkardı.
89- İşte bunlar; kitap, hüküm ve peygamberlik verdiğimiz kişilerdir. İşte eğer bu kavmin, bu peygamberliği inkâr ederse, Biz o peygamberliği asla inkâr etmeyecek bir kavmi (toplumu) ona sahip çıkartırız.
90- İşte bunlar, Allah’ın hidayet ettikleridir. Sen onların peşinde git.. De ki: “Bu hizmetime karşı sizden bir ücret istemiyorum. Bu, insanlar için bir mesaj olmaktan başka bir şey değildir.”
91- Allah’ı gereği gibi tanımadılar. Hani, dediler ki; “Allah, insanlığa hiçbir vahiy indirmemiştir.” De ki: “Musa’nın getirdiği, insanlara yol gösterici ve aydınlık verici olan kitabı kim indirdi? (O kitap ki) onu yapraklar şekline sokup açıklar, çoğunu da gizlersiniz. (O kitaptan) öyle şeyler size öğretildi ki; ne sizler ne de ecdadınız onu bilmezdiniz. Sen (cevap olarak) Allah de, sonra onları (içinde) oynadıkları bataklıklarında terk et.
92- Bu Kur’an da indirdiğimiz bir kitaptır. Verimli, bereketli, kendisinden önceki vahiylere uygun, onları doğrulayıcıdır. Ki (onunla) sen, şehirlerin merkezi olan Mekke ve çevresini uyarasın. Ahiret hayatına inanalar, ona inanırlar, namaz ve ibadetlerini tam yaparlar. (Yani; samimi bir kitaptır ki samimi insanlar ona inanır.)
93- Allah’a yalan yere iftira eden veya kendisine hiçbir vahiy gelmediği halde “bana vahiy geldi” diyen ve “Allah’ın indirdiği gibi, ben de indireceğim” diyenden daha zalim kim olabilir? Keşke, zalimleri ölüm sekeratı içinde ve melekler ellerini onlara uzatmış iken görseydin: (Onlara:) “Ruhunuzu teslim edin. Allah aleyhine gerçek dışı bir şeyler söylediğiniz ve O’nun ayetlerine karşı büyüklük tasladığınız için bugün alçaltıcı azabı çekeceksiniz” derler.
94- (Allah onlara:) “İşte sizler, ilk olarak sizi yarattığımız gibi fert fert olarak huzuruma geldiniz. Size teslim ettiğimiz mal ve mülkü arkanızda bıraktınız. Sizin varlığınızda Bize ortaklar olduklarını iddia ettiğinizi şefaatçilerinizi görmüyoruz. Birbirinizden koptunuz. Ve iddia ettiğiniz şeyler, sizden kaybolup gitti.” (der.)
[Hiç şüphesiz diriliş haktır. Hak ve gerçek olan her şey dirilecektir. Batıl olan her şey kaybolacaktır. Bahar, bunun bariz bir burhanıdır.]
95- Hiç şüphesiz Allah, hububat ve çekirdekleri açıp filizlendirendir. Diriyi ölüden çıkartıyor. Ve (belli bir kanuniyet içinde nesilleri kaybolmayacak şekilde) ölüyü diriden çıkartandır. İşte böyle dirilten, öldüren Allah’tır. Daha nereye saptırılıyorsunuz?
96- Sabahı doğduran, geceyi sükûnet yeri yapan, ay ve güneşi hesap ve ölçüye bağlayan O’dur. Bütün bunlar, son derece kudret ve ilmi olan bir zatın takdir ve icrasıdır.
97- O’dur, yıldızları, kara ve denizin karanlıklarında size yol gösterici olarak yaratan. Şüphesiz Biz, bilen bir toplum için ayet ve delilleri açıkladık.
98- O’dur sizi bir tek nefs’ten (hücreden) inşa eden: (Yani) baba sulbünde karar kılıp ana rahmine emanet ediliyorsunuz. Şüphesiz Biz anlayan bir toplum için ayetlerimizi açıkladık.
99- O’dur gökten su indiren… Onunla biten her şeyi filizlendiriyoruz. Ondan yeşillik çıkartıyoruz. Ondan da dizilmiş hububat çıkartıyoruz… Hurma –ki, tomurcuklarından sarkan salkımlar vardır- üzüm bağları, zeytin ve nar bahçelerini de birbirine benzeyerek ve benzemeyerek çıkartıyoruz. Meyve verdiklerinde meyvelerine ve o meyvelerin olgunlaşmalarına bakın. İşte bunlarda inanan bir toplum için nice ayetler (deliller) vardır.
100- Cinleri Allah’a eş koştular. Hâlbuki onları Allah yaratmıştır. Bilgisizce, Allah’a oğullar ve kızlar uydurdular. Allah, onların tavsif ettiklerinden çok münezzeh ve çok yücedir.
101- O, gökleri ve yeri yoktan güzelce yaratandır. O’nun eşi olmadığı (hiçbir şeye muhtaç olmadığı) halde neden evladı olacaktır? Hâlbuki O, her şeyi yaratıp şekillendirendir. O, her şeyi en iyi bilendir. (Sonsuz bilgisi olduğu için, yaratmak O’na çok kolaydır.)
102- İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’ndan başka mabud yoktur. O her şeyin yaratanıdır. Artık sadece O’na ibadet edin. O, her şeyi koruyup kuşatandır.
103- Gözler onu görmez. Fakat O, gözleri görür. O latif (maddi olmayan) ve her şeyden haberdardır.
104- Artık, kalp ile idrak edilecek açık deliller Rabbinizden size gelmiştir. Kim idrak etse, o kendisi için idrak etmiştir. Kim de kör kalırsa, o da onun aleyhinedir. Ve ben sizin koruyucunuz değilim.
105- Biz ayetlerimizi böylece açıklıyoruz. (Ki müminler imanlarını takviye etsinler, kâfirler) “sen, (bizi) yıprattın” desinler ve bilen bir toplum için bu Kur’anı açıklamış olalım.
106- Sen, Rabbinden sana vahiy olana tabi ol! O’ndan başka ilah yoktur. Ve müşriklerden yüz çevir.
107- Eğer Allah dileseydi, onlar Allah’a eş koşmazlardı. Seni onların üzerine koruyucu kılmış değiliz. Onlardan sorumlu da değilsin.
108- Allah’tan başka şeylere dua edenler(in ilahlarına) sövmeyin ki, azgınca ve bilgisizce Allah’a sövmesinler. Evet, böylece her millete kendi yaptıklarını güzel göstermişiz. Sonra Rablerinin huzuruna dönecekler de Allah, onların yapmakta oldukları şeyleri onlara haber verecektir.
109- Var güçleriyle yemin ettiler ki: “Eğer bir mucize gelirse, ona inanacağız.” De ki: “Mucizeler, Allah’ın katındandır. Nereden bileceksiniz ki; onlara mucize gelse de onlar inanmayacaklardır.”
110- Biz onların kalplerini ve gözlerini döndürürüz. İlk olarak o Kur’ana inanmadıkları gibi (yine inanmayacaklardır.) Ve onları o azgınlıkları içinde şaşkınlar olarak bırakırız.
111- (Mucize olarak:) Eğer onlara melekleri indirseydik, ölüler onlarla konuşsaydı, her şeyi onların önünde toplasaydık da, Allah’ın diledikleri müstesna, yine de inanacak değillerdi. Fakat çokları bunu bilmezler.
112- Ve böylece her peygambere, cin ve insan şeytanlarını düşman kıldık. (İnsanları) aldatmak için birbirlerine yaldızlı sözler fısıldarlar. Eğer Rabbin dileseydi, onlar bunu yapamazdı. Artık onları ve iftiralarını kaale alma.
113- (Allah bu sözlerine izin verir ki;) Ahirete inanmayanlar ona kulak versinler, ona kansınlar ve yapmakta oldukları suçları yapmaya devam etsinler.
114- (De ki:) Allah’tan başka hakem mi arayayım? Hâlbuki O, size Kitab’ı apaçık indirmiştir. Kendilerine daha önce kitap verdiklerimiz, onun senin Rabbinden gerçek bir şekilde indirilmiş olduğunu biliyorlar. Artık sakın şüphe edenlerden olma!
115- Rabbinin yasaları, doğruluk ve adalet yönünden tam mükemmeldirler. Onun yasalarında değişiklik olmaz. O her şeyi en iyi şekilde işiten ve bilendir.
116- Eğer yeryüzündeki çoğunluğa itaat edersen, onlar seni Allah yolundan saptırırlar. (Çünkü) onlar, zandan başka bir şeye uymazlar ve onlar ancak yalan söylerler.
117- Şüphesiz senin Rabbin, kimin O’nun yolundan saptığını çok iyi bilir. O doğru yolda olanları da çok iyi bilir.
118- Artık, (onların haram kıldıklarına uymayarak) üzerinde Allah’ın ismi zikredilenden yiyin, eğer O’nun ayetlerine inanmış iseniz.
119- Üzerinde Allah ismi zikredile şeyi neden yemeyeceksiniz? Hâlbuki Allah, size neleri haram kıldığını, zor durumda iken neleri yiyebileceğinizi size açıklamıştır. Hiç şüphesiz çokları, bir bilgiye dayanmadan yalnızca heva ve hevesleriyle saptırırlar. Hiç şüphesiz senin Rabbin, azgınları çok iyi biliyor.
120- Ve günahın açığını da gizlisini de terkedin. Şüphesiz o günah işleyenler yapmakta oldukları şeylerden dolayı cezalandırılacaklar.
121- Üzerinde Allah’ın isminin zikredilmediği şeylerden sakın yemeyin. Bu yemek, Allah’ın yasalarını çiğnemektir. Ve şüphesiz şeytanlar, sizinle mücadele etsinler diye dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz, mutlaka siz de müşrik olursunuz.
122- Ölü olup da (vahiy ile) canlandırdığımız; insanlar arasında verdiğimiz nurun aydınlığı ile yürüyen kişi ile karanlıklar içinde kalıp da içinden çıkamayan kişi bir olur mu? Durum böyle iken, kâfirlerin yapmakta olduğu şeyler onlara güzel gösterilmiştir. (Onun için karanlıklar içinde kalıp, pislikten zevk alıyorlar.)
123- Ve böylece her kent için mücrim(zalim)lerinden başkanlar kıldık. Nihayet onlar (oraların ahalilerine) tuzaklar kurarlar. Fakat asıl olarak ancak kendilerine tuzaklar kurarlar ve farkında değiller.


124- Onlara bir ayet geldiği zaman, “Allah’ın peygamberlerine verilen şeylerin aynısı bize de verilmedikçe inanmayız” derler. Allah, elçiliğini kime vereceğini çok daha iyi bilir. O suçlulara, Allah katından son derece aşağılanma ve şiddetli bir azap isabet edecektir; yaptıkları hilelerinden dolayı.
125- Allah, kime doğru yolu göstermek isterse, onun gönlünü Müslümanlık için açar. Saptırmak istediğinin de göğsünü dar, sıkıntılı, sanki göğe tırmanıyor gibi yapar. Allah böylece manevi azabı, inanmayanların üzerine kılar.
126- Ve Rabbinin dosdoğru yolu budur. Şüphesiz Biz, anan bir toplum için ayetleri açıkladık.
127- O, (gerçeği) anan toplum için, Rableri katında Dar-üs Selam (huzur ve barış cenneti) vardır; yaptıklarında dolayı, onların sahibi Allah’tır.
128- Allah hepsini mahşerde topladığı gün “Ey cin topluluğu, sizler insanların çoğunu kendinize çektiniz” (der.) İnsanlardan olan dostları da: “Ey Rabbimiz, biz, birbirimizden faydalandık ve bize tayin ettiğin ecelimize ulaştık” derler. Allah: “Artık yeriniz ve yurdunuz ateştir, Allah’ın dileği dışında, orada ebedî kalacaksınız” der. Şüphesiz senin Rabbin her şeyi yerli yerinde yapan, her şeyi en iyi bilendir.
129- Böylece Biz, yaptıklarından dolayı zalimleri birbirine musallat ederiz.
130- Ey cin ve insan toplumları! Size ayetlerimizi anlatan, böyle bir gün ile karşılaşmaktan sizi uyaran, sizden olan elçiler size gelmedi mi? Onlar: “Biz nefsimize karşı şahidiz ki bize elçiler geldi.” derler. Fakat dünya hayatının onları aldattıklarını (hatırlarlar) ve aleyhlerine olmak üzere, o elçileri inkâr ettiklerine şahitlik ederler.
131- Rabbin, böylece, onları şahit tutar ki “haberleri olmadan, haksız yere hiçbir kenti helak etmediği” bilinsin.
132- Herkesin yaptıklarından dolayı dereceleri vardır. Ve Rabbin onların yaptıklarından habersiz değildir.
133- Rabbin (sahibin, mabudun) zengin (hiçbir şeye muhtaç olmayan) ve bol rahmet sahibidir. İsterse sizi giderir ve sizi başka bir kavmin zürriyetinden inşa ettiği gibi, sizden sonra da istediği bir şeyi sizin yerinize halef bırakabilir.
134- Hiç şüphesiz vaad edildiğiniz şeyler gelecektir. Ve siz Biz’den kurtulamazsınız.
135- De ki: “Ey kavmim! Siz kendi yerinizde yapacağınızı yapın. Ben de (kendi yerimde yapacağımı) yapıyorum. Sizler ilerde yerin, yurdun kime kalacağını öğrenirsiniz. Şüphesiz zalimler felah bulmaz.
136- Allah’ın yaratıklarından, ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar. İddialarınca “bu Allah’ındır, bu da Allah’a ortak koştuklarımız içindir” dediler. Fakat ortak koştukları için ayırdıkları pay Allah’a ulaşmazken, Allah’ın payı onların putlarına ulaşır… Ne kötü yargılıyorlar!
[Laik düzenlerde de, din devlete karışmazken devlet dine karışır.]
137- Böylece putları, müşriklerin çoğuna evlatlarını öldürmelerini güzel gösterdi. Ki onları helak etsinler ve dinlerini (üzerinde oldukları İbrahim ve İsmail dinini) karıştırıp bozsunlar. Eğer Allah dileseydi, bunu yapamazlardı. Fakat sen, onları ve iftiralarını terk et.
[Geri kalmış toplumlar, azgın idareciler tarafından, nüfus kontrolüne, dolayısıyla dünyevî ve dinî helakete maruz bırakılıyorlar ki sömürülebilsinler.]
138- “Bu hayvanlar ve ekinler hacizlidirler –iddialarınca- istediklerimizden başkası onları yiyemez. Bu hayvanların da sırtları haramdır,” dediler. Bir kısmının da üzerlerinde Allah’ın ismini zikretmezler. Bütün bu konularda Allah’a iftira ederler. Allah ise onların iftiralarının cezasını verecektir.
139- “Bu hayvanların karınlarında olan şey, erkeklerimize hastır, hanımlarımıza haramdır. Eğer o şey ölü doğsa, onlar onda ortaktırlar” dediler. Allah onların bu tanımlamalarının cezasını verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi yerli yerinde yapan, her şeyi en iyi bilendir.
140- Aptalca, bir bilgiye dayanmadan çocuklarını öldürenler, Allah’a iftira ederek Allah’ın verdiği rızkı haram edenler, büyük zarar içindedirler. Şüphesiz onlar sapıklık içindedirler. Ve doğru yolu bulacak da değiller.
141- Çardaklı ve çardaksız bağlar inşa eden, değişik yiyecekler olarak hurma ve ekinleri yaratan, birbirlerine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar icad eden O Allah’tır. O nimetlerden her biri meyve verdiğinde onun meyvesinden yiyin. Harman günü de hakkını (zekâtını) verin. Fakat israf etmeyin. Şüphesiz Allah, müsrifleri sevmez.
142- Eti yenilen hayvanlardan da, hem binek hem kesimlik için yaratmıştır. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin, şeytanın adımlarına uymayın. (Bu helaldir, bu haramdır demeyin.) Şüphesiz o şeytan size apaçık bir düşmandır.
143- Allah size sekiz çift hayvanı yarattı. Koyundan iki, keçiden iki.. De ki: “Allah o çiftlerin erkeklerini mi haram etti, yoksa dişilerini mi, yoksa dişilerin rahimlerinin barındırdığı ceninleri mi? Eğer doğru iseniz, bana bir bilgi ile haber verin.
144- Deveden de iki, sığırdan da iki çift yarattı. De ki: “Allah erkeklerini mi, yoksa dişilerini mi, yoksa ceninlerini mi haram etti? Yoksa Allah, bunları size emrederken siz ona şahitler mi oldunuz? Bir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için yalan yere Allah’a iftira edenden kim daha zalim olabilir? Şüphesiz Allah, zalim olan bir kavmi doğru yola iletmez.
[Geri kalmış toplumların en bariz özelliği, İlahî veya bilimsel bir bilgiye dayanmadan, dinî kisveye sokulmuş yasalar ve gelenekler uydurmaktır. Haliyle böyle bir durum, Allah’a iftiradır, dolayısıyla gerçek yasaları çiğnemektir.]
145- De ki: “Bana vahyedilenler içinde yiyebilen için haram olan bir şey bulamıyorum; meğerki o şey leş veya akıtılmış kan veya domuz eti –çünkü o pistir- veya kanunsuz olarak, Allah’tan gayri şeylere kesilen bir kurban ise…” Kim, istemeyerek veya haddi aşmayarak bunlardan yemek zorunda kalırsa, bilsin ki Rabbin, Gafur ve Rahimdir.
146- Yahudi olanlara tırnaklı olan bütün hayvanları haram kılmıştık. Sığır ve koyundan da, sırtlarına ve bağırsaklarına yapışık olan veya kemik ile karışmış olan hariç, diğer yağlarını onlara haram kıldık. Bu, onların azgınlıklarından dolayı onlara verdiğimiz bir ceza idi. Ve şüphesiz Biz, doğru söyleriz.
[Sığır ve koyunun eti yağlı olur. Ortadoğu gibi sıcak bir memlekette, saf yağ olan beyaz etlerinin hazmı zor ve sağlığa zararlıdır. Eğer azgınca ve çokça yenilirse… İç yağları ise daha kolay erir. Yahudilere nisbeten fakir olan, çoğu zaman yiyecek bile bulamayan Araplar, bu nisbi yasaktan muaf tutulmuşlardır.]
147- Eğer seni yalanlarsa, de ki: “Rabbiniz geniş bir rahmet sahibidir. Fakat onun azabı azgın ve mücrim olan bir toplumdan geri çevrilmez.”
148- Allah’a eş koşanlar, diyeceklerdir ki: “Eğer Allah dileseydi ne biz ne de babalarımız eş koşmazdık ve hiçbir şeyi de haram etmezdik.” Onlardan öncekiler de böylece peygamberleri yalanladılar. Nihayet azabımızı tattılar. De ki: “Yanınızda bize göstereceğiniz bir bilgi mi var? Sizler zandan başka bir şeye tabi olmuyorsunuz ve siz ancak yalan söylüyorsunuz.”
Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   6   7   8   9   10   11   12   13   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin