115- (Sonra) “Ey Musa! Sen mi önce atacaksın, yoksa bizler mi atalım?” dediler.
116- Musa: “Siz atın” dedi. Onlar atınca, insanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir ortaya koydular.
117- Biz Musa’ya vahyettik ki; Sen de asanı at. (O asasını atınca) hemen onların uydurduklarını yutmaya başladı.
118- Hak gerçekleşti. Yapmakta oldukları şeyler batıl çıktı.
119- İşte (o Firavun ve milleti) orada mağlup oldular. Alçalmış olarak geri döndüler.
120- Ve sihirbazlar, secde ediciler olarak yere kapandılar.
121, 122- “Rabb-ül âlemin olan, Musa ve Harun’un sahibi olan Allah’a inandık” dediler.
123- Firavun. “Ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz bu, ahalisini ondan çıkarmak için şehirde düzenlediğiniz bir hiledir. İlerde (ne yapacağımı) bileceksiniz.
124- Ellerinizi ve ayaklarınızı çapraz olarak keseceğim. Sonra hepinizi asacağım.” dedi.
125- Onlar: “Biz Rabbimize dönüyoruz.
126- Rabbimizin mucizeleri bize göründüğünde O’na inandık diye, sen ancak bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz; Sen bize bol bir sabır ver ve bizi Müslüman olarak öldür” dediler.
127- (Firavun bunları kesmekten vazgeçti.) Onun kavminin ileri gelenleri: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmak, seni ve ilahını terk etmek için, Musa ve kavmine müsaade mi ediyorsun!” dediler. Firavun: “Biz onların erkek çocuklarını öldüreceğiz ve kadınlarını yaşatacağız. Ve şüphesiz biz, onların üstünde hâkimiz” dedi.
128- Musa kavmine: “Allah’tan yardım dileyin, sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır. Onu, kullarından istediğine miras bırakır. Ve iyi sonuç muttakilerindir.
129- Musa’nın kavmi: “Sen bize gelmeden ve geldikten sonra da biz eziyet gördük.” dediler. Musa: “Yakında Rabbiniz düşmanınızı helak edecektir. Memlekette sizi onların yerine koyacaktır. Sizin ne yapacağınıza (nasıl davranacağınıza) bakacaktır” dedi.
130- Ve andolsun! Biz Firavun milletini, kıtlık yılları ve kuraklıkla yakaladık, belki ibret alırlar diye…
131- Onlara bir iyilik geldiğinde, “bu bizdendir” derlerdi. Bir kötülük onlara isabet ettiğinde, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna verirlerdi. Hâlbuki kesinlikle başlarına gelecek olan nasibleri, Allah katında(muayyen)dır. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler.
132- Ve dediler ki: “Bizi büyülemek için bize hangi mucizeyi getirirsen getir; biz sana inanacak değiliz.”
133- Bunun üzerine Biz de onların üzerine tufan, çekirge, bit (özellikle meyve biti,) kurbağa ve kan yağdırdık; açık mucizeler olarak (onlara gösterdik.) Fakat kibirlendiler (ve inanmadılar.) Çünkü onlar mücrim (azgın ve suçlu) bir toplum idiler.
134- O pis azap başlarına gelince: “Ey Musa! (Allah’ın) sana öğrettikleri ile bizim için Rabbine dua et. Eğer bu pis azabı bizden giderirsen, andolsun, sana inanacağız ve İsrailoğullarını seninle beraber göndereceğiz.” dediler.
135- Onların ulaşacağı belli bir süreye kadar o pis azabı onlardan giderdiğimizde, yeminlerini bozarlardı.
136- Bunun sonucu Biz onlardan intikam aldık, onları denizde boğduk, çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onları umursamadılar.
137- O memleketin mübarek kıldığımız doğularını ve batılarını zayıf bırakılan o topluma miras bıraktık. Sabrettiklerinden dolayı Rabbinin İsrailoğulları için vaadettiği güzel sözü gerçekleşti. Firavun ve kavminin yaptıkları sanayilerini ve yükselmekte oldukları binalarını yerle bir ettik.
138- Ve İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Kendi putlarına sebatla ibadet eden bir topluma rastladılar. “Ey Musa! Onların ilahları olduğu gibi bize de bir ilah yap!” dediler. Musa: “Siz ancak cahil bir toplumsunuz.”
139- “Bu gördüğünüz kavmin o içinde bulundukları durum fanidir. Ve yapmakta oldukları şey de batıldır.” dedi ve (şöyle devam etti:)
140- “Allah’tan başka size ilah mı arayayım? Hâlbuki O, sizi üstün kılmıştır.”
141- Hatırlayın ki: Biz sizi Firavun ordusundan kurtardık. Onlar size azapların en kötüsünü tattırırlardı: Erkek çocuklarınızı öldürür, kadınlarınızı yaşatırlardı. Bu konuda (size) Rabbinizden büyük bir imtihan vardı.
142- Musa’ya otuz gece vaadettik. On gece daha ilave ettik. Rabbi ile olan buluşması kırk gece olarak tamamlandı. Musa (mikata giderken) kardeşi Harun’a: “Kavmimiz içinde benim yerime geç, uygun işler yap, sakın bozguncuların yoluna uyma!” dedi.
143- Musa bizimle buluşmaya gelirken ve onun Rabbi onunla konuşunca “Ey Rabbim! Kendini bana göster, Seni göreyim.” dedi. Rabbi: “Beni göremezsin fakat dağa bak, eğer yerinde durursa işte o zaman Beni görürsün. Onun Rabbi dağa tecelli edince dağı yerle bir etti; Musa da bayılarak yere düştü. Ayılınca, “Ey Rabbim seni (görünmekten) tenzih ederim, sana dönüş yapıyorum ve ben müminlerin ilkiyim” dedi.
144- Allah dedi ki: “Ey Musa! Ben mesajlarımla ve konuşmalarımla seni insanlar içinden seçtim. Sana verdiklerimi (güzelce) tut, şükredenlerden ol.”
145- Her şeyin açıklaması ve öğüt ile ilgili her şeyi levhalarda onun için yazdık. (Ey Musa!) Sen bunları kuvvetle tut ve kavmine emret, en azimetlilerine yapışsınlar. Ben size fasıkların (yasaları çiğneyenlerin) yurdunu göstereceğim.
146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden yüz çevirteceğim. Çünkü onlar bütün ayetleri (mucizeleri) görseler de inanmazlar. Doğru yolu görseler de onu yol edinmezler. Azgınlık yolunu görürlerse, onu yol edinirler. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanladılar ve onları umursamadılar.
147- Ayetlerimizi ve ahiret hayatı ile karşılaşmayı inkâr edenlerin bütün amelleri boşadır. Onlar yaptıklarından başka bir şey ile cezalandırılmayacaklardır.
148- Musa’nın kavmi ondan sonra, süs eşyalarından cesetli, böğüren bir buzağı edindiler. Görmediler mi?! O, onlarla konuşamıyor ve onlara yol gösteremiyor. (Fakat) onu ilah olarak benimseyip kendilerine zulmettiler.
149- Elleri böğürlerinde çaresiz kalıp doğru yoldan sapıtmış olduklarını gördüklerinde “Eğer Rabbimiz bize acımaz ve bizi bağışlamazsa, şüphesiz zarar edenlerden oluruz.” dediler.
150- Musa, kızgın ve üzüntülü olarak kavmine dönünce: “Benden donra ne kötü bir duruma düşmüşsünüz. Rabbinizin azabının çabuk gelmesini mi istediniz?” dedi, levhaları yere attı. Kardeşinin başından tutarak onu kendine çekti. Kardeşi Musa’ya dedi ki: “Ey kardeş, kavmimiz beni etkisiz bıraktılar. Nerde ise beni öldüreceklerdi. Bana düşmanları sevindirecek şekilde davranma, beni bu zalim toplum ile bir sayma.”
151- Musa: “Ey Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine mazhar kıl. Çünkü sen rahmet edicilerin en iyisisin.” dedi.
152- Şüphesiz buzağıyı ilah edinenlerin başlarına, Rablerinden bir gazap ve dünya hayatında bir zillet gelecektir. İşte Biz, iftira edenleri böylece cezalandırırız.
153- Kötülükleri işleyip de ondan sonra tevbeedip iman edenler (olursa,) şüphesiz Rabbin kötülüklerden sonra (da) Gafur ve Rahimdir.
154- Musa’daki kızgınlık dinince, yazılarında Rablerinden korkanlar için rahmet ve hidayet mevcut olan levhaları aldı.
155- Musa, Bizimle buluşmak için kavminden yetmiş adamı seçti. (Daha önce buzağıyı put edindikleri için) onları bir titreme tutunca, Musa: “Rabbim! Dileseydin, daha önce onları da beni de helak ederdin. Bizden olan bazı beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak eder misin? O olan şeyler senin imtihan etmenden başka bir şey değildi. Sen o imtihanınla istediğini saptırır, istediğini doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla bize acı, çünkü Sen bağışlayanların en iyisisin.”
156- “Bu dünyada da bize güzellik buyur, ahirette de. Biz sana döndük.” dedi. (Allah da:) “Azabımı istediğime indiririm. Rahmetim de her şeyi kuşatmıştır. O rahmetimi, ayetlerimize inananlar, zekâtı verenler ve özlerini koruyanlara nasip edeceğim.
157- Onlar ki; Ümmi ve Peygamber olan (Allah’ın) elçisine uyarlar. O elçi ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılı olarak onun sıfatlarını bulurlar. Onlara iyiliği emreder, kötülüklerden onları sakındırır. Hoş güzel şeylerin onlara helal olduğunu, pis şeylerin de haram olduğunu beyan eder, omuzlarında olan ağır yükleri (dinî buyrukları) ve zincirleri (sosyal sıkıntıları) onlardan indirir. İşte ona iman edip onu düşmandan koruyanlar, ona yardım edip onunla gelen nura tabi olanlar, asıl kurtulanlar onlardır.
158- De ki: “Ey insanlar! Ben hepinize gönderilen Allah’ın elçisiyim. O Allah ki; göklerin ve yerin hâkimiyet ve mülkiyeti O’nundur. O’ndan başka ilah yoktur. Dirilten ve öldürendir. Artık (O) Allah’a ve Resulü’ne inanın –O Resul (elçi) ki, okuryazar değil, peygamberdir. Allah’a ve yasalarına tam inanır.- ve ona tabi olun ki doğru yolu bulasınız.
159- Musa’nın milletinden hakkı gösteren ve hak ile hükmeden bir topluluk vardır.
160- Biz onları oymaklar halinde on iki topluluğa ayırdık. Musa’ya da, kavmi ondan su istedikleri zaman “Asanı taşa vur” diye vahyettik. (Asasını taşa vurunca) ondan on iki göz fışkırdı, her bir grup insan, içecekleri yeri öğrendiler. Ve bulutu onların üzerinde gölgelik yaptık. Kudret helvası ile bıldırcın (etini) onların üzerine indirdik. “Allah’ın size verdiği güzel ve temiz rızıktan yiyin” dedik. (Fakat şükretmediler.) Bize değil, asıl olarak kendi nefislerine zulmettiler.
161- Ve hatırlayın ki; onlara: “Bu şehre girin, ondan istediğiniz yerden yiyin, Allah’tan mağfiret dileyin, şehrin kapısından secde ederek girin, günahlarınızı bağışlarız; iyilik yapanlara, güzel davrananlara da (bu nimetimizi) artıracağız.” denildi.
162- Onlardan zalim olanlar, bu emirleri kendilerine söylenen şekilden başka bir şekil ile değiştirdiler. Biz de zulmettiklerinden dolayı onların üzerine gökten pis bir azap indirdik.
163- Denize nazır olan o şehrin durumunu onlardan sor. Hani Cumartesi günü haddi aşarlardı. Çünkü Cumartesi günü tatil yaptıklarında balıkları onlara sürü ile gelirdi. Tatil yapmadıkları gün balıklar gelmezdi. Kanunları çiğnedikleri için biz onları böylece denedik.
164- Ve hatırla ki; onlardan bir topluluk, “Allah’ın yok edeceği yahut şiddetle azaplandıracağı bir millete niçin öğüt veriyorsunuz?” dediler. Onlar: “Rabbinize karşı bir özür beyan etmek ve belki de onlar sakınırlar diye” cevap verdiler.(*)
(*) Yani o fasıklardan bir grup öğüt verenlere “Madem helak olacağımızı” söylüyorsunuz. Neden bize öğüt veriyorsunuz? diye itiraz edince, öğüt verenler böyle cevap vermişlerdir. 165- Aldıkları mesajları unuttukları zaman, kötülüklerden sakındıranları kurtardık. (Kendilerine) zulmedenleri de sert bir azap ile yakaladık; fasık oldukları (kanunları çiğnedikleri) için!
166- Yasaklandıkları konularda haddi aştıkları zaman onlara “aşağılık maymunlar olun” dedik.
167- Ve hatırla ki; Rabbin “onlara kötü azap tattıranları kıyamet gününe kadar başlarında tutacağız.” diye ilan etti. Şüphesiz Senin Rabbinin azabı çok çabuk gelir ve şüphesiz O, çok bağışlayan ve çok acıyandır.
168- Onları yeryüzünde topluluklar halinde dağıttık. Onlardan iyiler olduğu gibi onlardan bundan aşağı olanlar da vardır. Onları güzel ve kötü durumlar ile denedik. Belki dönüş yaparlar diye.
169- Onlardan sonra yeni bir nesil geldi. Kitaba (Tevrat’a) varis oldular. Önemsiz olan dünya hayatını kazanmaya çalışıyorlar. “Nasıl olsa affedileceğiz” diyorlar (ve tevbe ediyorlar. Tövbe ederler fakat) o işledikleri günahın aynısı kendilerine geldiğinde yine ona saldırırlar. Kitap (Tevrat) ile Allah namına haktan başka bir şey söylemeyeceklerine dair onlardan söz alınmamış mı idi? Onlar o kitaptakileri okumadılar mı? “Ki ahiret yurdu kendini koruyanlar için daha yararlıdır.” Artık idrak etmeyecek misiniz?
170- Onlardan sağlamca kitaba tutunanlar, namazı doğruca kılanlar (ise;) işte Biz, o uygun işler yapanların ücretini asla zayi etmeyiz.
171- Ve bir zaman dağı onların üstünden bir gölgelik gibi yükselttik. Onlar dağın başlarına düşeceğini sandılar. “Size verdiğimiz kitabı kuvvet ile tutun, ondaki mesajları hatırlayın, belki korunursunuz.” (dedik.)
172- Ve hatırla ki; Rabbin Âdemoğullarının sırtlarından zürriyetlerini aldı. “Ben, Rabbiniz değil miyim?” diye onları kendi nefislerine karşı şahit tuttu. Onlar: “Evet, Sen Rabbimizsin. Biz buna şahidiz” dediler. (Böyle şahit tuttuk ki) Kıyamet günü, “biz bundan habersizdik” demeyesiniz!
173- Veya: “Asıl olarak babalarımız bizden önce müşrik oldular. Biz sadece onlardan sonra gelen bir nesiliz. Ey Rabbimiz! Bizi boş ve batıl düşünenlerin yaptıklarından dolayı helak eder misin?” demeyesiniz.
174- İşte Biz, ayetleri böyle açıklıyoruz ki o (batıl yoldan) dönsünler.
175- Onlara o kişinin haberini oku ki, ona ayetlerimizi verdik. O ise, onlardan sıyrıldı. Bunun üzerine şeytan onu peşine taktı. O aldananlardan oldu.
176- Eğer isteseydik, onu o ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı, heva ve arzularına uydu. Onun örneği köpek örneği gibidir. Sırtına ağırlık koysan da solur, rahat bıraksan da solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan toplumun örneği budur. Sen onlara böyle kıssalar anlat, belki düşünürler.
177- Ayetlerimizi yalanlayıp da kendilerine zulmeden toplumun örneği, ne kötü örnektir!
178- Allah kime yol gösterirse, işte o tam doğru bir yoldadır. Kimi de yoldan saptırırsa, işte onlar zarar edenlerin ta kendileridir.
179- Cinlerden ve insanlardan büyük bir kısmı, Cehennem için yarattık. Onların algılamayan kalpleri, görmeyen gözleri, işitmeyen kulakları vardır. Onlar hayvanlar gibidirler, belki daha da şaşkındırlar. (Hakikatten) asıl habersiz olanlar işte onlardır.
180- Allah’ın çok güzel isimleri vardır. O isimler ile Allah’ı çağır. İsimleri hakkında sapanları bırak, yaptıkları şeyler onlara ceza olarak verilecektir.
181- Yarattıklarımız içinde hakkı ve hakikati gösteren hak ile hükmeden bir toplum vardır.
182- Ayetlerimizi yalanlayanlar ise, farkına varmadan onları yakalayacağız.
183- Onlara mühlet vereceğim. Şüphesiz Benim (azap) düzenime yakalananların hali pek çetindir!
184- Onlar düşünmediler mi? Arkadaşları olan Peygamberde hiçbir delilik yoktur. O apaçık bir uyarıcıdır.
185- Onlar göklerin ve yerin içyüzlerine, Allah’ın yarattığı her şeye bakmıyorlar mı? Ecellerinin yakınlaştıklarını görmüyorlar mı? Bu Kur’andan sonra artık hangi bir söze inanacaklardır?
186- Şüphesiz Allah kimleri saptırırsa, onlara yol gösterici bulunmaz. Ve Allah, azgınlıkları içinde onları şaşkın şaşkın bırakır.
187- Sana bu kıyamet işinin nerede limanlanacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Rabbimin katındadır. O’ndan başka hiç kimse vaktinden evvel onu açıklayamaz. O, göklerin ve yerin içinde saklanmıştır. O size ancak birden gelecektir.” Sanki sen onu kuşatmış, görüyorsun gibi sana onun ne zaman geleceğini soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi Rabbimin katındadır, fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
188- De ki: “Rabbimin istediği hariç, kendim için ne bir menfaat ne de zarar vermeye malik değilim. Eğer gaybı bilmiş olsaydım, çok hayır ve fayda kazanırdım. Bana kötülük de dokunmazdı. Ben inanan bir toplum için bir uyarıcı ve müjdeleyiciden başka bir şey değilim.”
189- O Alladır ki; sizi tek bir nefisten yarattı. Onunla sükûnete ersin diye, eşini de onun cinsinden yarattı… Eşini sarıp ona yaklaşınca hafif bir hamilelik gerçekleşti. Bir müddet o hamilelikle öyle devam etti. Kadın ağırlaşınca, karı koca Allah’a dua ettiler ki; “Eğer bize yararlı bir evlat verirsen, andolsun, şükredenlerden oluruz.”
190- Allah onlara yararlı bir evlat verince, Allah’ın onlara verdiğinde O’na ortaklar koştular. Allah onların eş koştuklarından çok yücedir.
Not:Âdem ve ilk insan ile ilgili yaratılıştan tutun da bu gibi meselelere kadar bütün kıssanın temel unsurları, bir fert ve tek bir kişi ile ilgili değildir. O kıssa ve teferruatı, insanlık nevinin serüvenini, şimdiki yaradılışını, eşyayı ve isimlerini nasıl öğrendiğini, meleklerden nasıl üstün olduğunu, melekler ve tabiatın insana nasıl musahhar olduğunu, insanın nimetlere karşı nasıl nankör olduğunu, Allah’ı unuttuğunu bildiriyorlar.. 191, 192- Yaratıldıkları ve hiçbir şeyi yaratamadıkları şeyleri Allah’a eş koşuyorlar. O şeyler, ne onlara yardım edebiliyorlar ne de kendilerine.
193- Eğer onları doğru yola davet etseniz, size uymazlar. Onları çağırsanız da sussanız da onlar için birdir.
194- Allah’tan başka çağırdığınız şeyler, sizin gibi birer kuldurlar. Eğer doğru iseniz onları çağırın size cevap versinler!
195- Yürüyecekleri ayakları mı var? Yoksa tutacakları elleri mi var? Veya görecekleri gözleri mi var? Yoksa işitecekleri kulakları mı var? De ki: “Ortak koştuğunuz şeyleri çağırın. Sonra bana tuzak kurun (ellerinizden geliyorsa) bana hiç göz açtırmayın.
196- Şüphesiz benim sahibim, kitabı indiren Allah’tır. O, iyilere sahip çıkar.
197- O’ndan başka çağırdığınız şeyler ise, ne size yardım edebilirler ne de kendilerine.
198- Onları doğru yola çağırsan işitmezler. Onların sana baktıklarını görüyorsun, fakat görmüyorlar.
199- Güzellik yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.
200- Şeytan seni (buna aykırı bir yola) dürtmeye kalkışırsa, Allah’a sığın. Şüphesiz O, işiten ve bilendir.
201- Kendilerini (küfürden) koruyanlara şeytandan bir hayal gelirse, düşünüp hatırlarlar ve hemen gerçeği görürler.
202- Bu muttakilerin kardeşleri (akrabaları) olan kâfirler ise, onları bataklığa sürüklerler ve onları öylece bırakırlar.
203- Onlara bir ayet (mucize) getirmediğin zaman, “Neden bulup buluşturup getirmedin?” derler. De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahiy olana tabi olurum. Bu Kur’an sizin hakkı görmeniz için açık deliller ve inanan bir toplum için rahmet ve hidayettir.
204- O Kur’an okunduğunda ona kulak verin ve susun ki rahmet edilesiniz.
205- Rabbini kendi içinde yalvararak ve korkarak ve dışardan işitilmeyecek bir sesle sabah akşam zikret. Sakın gafillerden olma.
206- Rabbinin katında olanlar, O’na kulluk etmekten büyüklük taslamazlar. O’nu takdis ve tesbih ederler ve yalnızca O’na secde ederler.
8- Enfal Suresi Medine’de nazil olmuştur. 75 ayettir. Bismillahirrahmanirrahim 1- Sana büyük ganimetlerin hükmünü soruyorlar. De ki: “Bunlar, Allah’ın ve elçisinindir. Allah’tan sakının, aranızdaki münasebetleri düzeltin. Eğer inanmış iseniz, Allah’a ve elçisine itaat edin.
2- Hakiki inananlar onlardır ki; Allah anıldığı zaman, kalpleri titrer. Allah’ın ayetleri onlara okunduğu zaman, imanları artar ve yalnızca Rablerine tevekkül ederler.
3- Onlar ki; namazı doğruca kılarlar ve Allah’ın onlara verdiği rızıktan nafaka verirler.
4- İşte gerçekten mümin olanlar onlardır. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.
5- (Büyük ganimetlerin bölüşülmesine hoşnutsuzluk gösterenler, Bedir savaşına çıkmana da hoşnut olmamışlardı.) Nitekim Rabbin hakk ile (savaş için) seni evinden çıkartmıştı. O zaman müminlerden bir grup bunu istemiyorlardı.
6- Onlar, kendilerine açıklandıktan sonra da hak bir konuda seninle tartışıyorlardı… Göre göre ölüme sürükleniyor gibiydiler.
7- Hatırlayın ki; Allah, iki kervandan birini size va’detmiş idi. Siz silahsız olanı elde etmek istiyordunuz. Allah ise yasaları ile hakkı gerçekleştirmek istiyordu. (Savaş ve mübareze kanunu gereği, sizi o silahlı savaşçılar ile karşılaştırmak istiyordu ki;) o kâfirlerin ardını kessin.
8- O suçluların istememelerine rağmen, Allah, hakkı gerçekleştirmek, batılı yok etmek istedi.
9- Hatırlayın ki; siz Rabbinizden yardım dilerken, Rabbiniz duanızı kabul etti. “Ben, size takipçi olan bin melek ile yardım ederim” dedi.
10- Allah, müjde olsun, kalbiniz mutmain olsun diye bunu gerçekleştirdi. Gerçek yardım, ancak Allah katındadır. Şüphesiz Allah, izzet ve kudret sahibidir ve her şeyi yerli yerinde yapandır.
11- Hatırlayın ki; kendisinden bir güven olarak Allah size bir uyku salıverdi. Sizi temizlemek için, gökten üzerinize su indirdi. Ki şeytanın pisliğini sizden gidersin, kalbinize kuvvet, ayaklarınıza sebat versin.
12- Hatırla ki; Rabbin meleklere şöyle bildiriyordu: “Ben sizinle beraberim. İnananlara kuvvet ve sebat verin. O kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Artık boyunlarının üzerine vurun, bütün mafsallarına vurun!”
13- Çünkü onlar Allah ve elçisine karşı geldiler. Şüphesiz Allah’ın cezası, ağır ve serttir.
14- İşte ey kâfirler! Bu azabı tadın. Ve sizin için ayrıca ateş azabı vardır.
15- Ey iman edenler! Kâfirler büyük bir ordu iken karşılaştığınız zaman sakın onlardan yüz çevirip kaçmayın.
16- Kim o gün, onlardan kaçarsa, -meğer başka bir kenarda savaşmak veya başka bir gruba katılmak için ise o müstesna- o Allah’ın gazabını kazanmıştır ve onun sığınağı Cehennemdir. Orası ne kötü dönüş yeridir.
17, 18- Onları siz öldürmediniz. Fakat onları Allah öldürdü. Atarken de sen atmadın. Fakat atan Allah idi. Allah (bu Bedir savaşı ile) müminleri güzel bir imtihan ile denemek istedi. Şüphesiz Allah, işiten ve bilendir. Allah bunu böyle istedi. Ve şüphesiz Allah, kâfirlerin tuzağını zayıflatır.
19- (Ey kâfirler!) Eğer siz bir fütuhat istiyorsanız, işte fütuhat aleyhinize çıkmıştır. Eğer bu düşmanlığınıza son verirseniz, o sizin için daha hayırlıdır. Her ne kadar çok da olsa, cemaatiniz size bir fayda vermeyecektir. Çünkü Allah müminlerle beraberdir.
20- Ey iman edenler! Allah’a ve elçisine itaat edin, onu dinlediğiniz halde, o elçiye sırtınızı çevirmeyin.
21- Sakın, “dinledik” deyip de dinlemeyenler gibi olmayın.
22- Allah katında en zararlı hayvanlar, o sağır, dilsiz ve akıl etmeyenlerdir.
23- Eğer Allah, onlarda bir yarar görseydi, onlara da işittirirdi. İşittirseydi bile onlar yine yüz çevirerek (seni) bırakacaklardı.
24- Ey iman edenler! Sizi canlandıracak mesajlara çağırdığı zaman Allah’ın ve elçisinin çağrısını kabul edin. Ve bilin ki Allah, insan ile kalbi arasına girer. (Her şeyini ondan alabilir) ve hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız. (Ondan kaçmakla bir yere varamazsınız.)
25- Öyle bir fitneden sakının ki; sizden zulmedenlere mahsus kalmaz. Ve bilin ki; Allah’ın ikabı (cezası) şiddetlidir.
26- Hatırlayın ki sizler yeryüzünde zayıf idiniz, insanların sizi pençelemesinden korkardınız da Allah sizi barındırdı, özel yardımıyla sizi teyid etti, güzel ve hoş şeylerle sizi rızıklandırdı. Ki şükredesiniz.
27- Ey iman edenler! Bile bile emanetlerinize hıyanet ederek Allah’a ve elçisine ihanet etmeyin.
28- Ve biliniz ki mallarınız ve evlatlarınız fitnedirler. Ve (bilin ki) aslında en büyük sevap ve ücret Allah’ın katındadır.
29- Ey iman edenler! Eğer Allah’ın azabından sakınırsanız, size hak ile batılı ayıracak bir Furkanı yaratır. Kötülüklerinizi siler, sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük fazıl ve ihsan sahibidir.
30- O vakti hatırla ki; o kâfirler, seni bağlamak veya öldürmek veya yurdundan çıkarmak için düzen kuruyorlardı. Kurarlarken, Allah da karşı düzen kuruyordu. Ve Allah, düzen kuranların en hayırlısıdır.
31- Ve ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, “(Böyle şeyleri) işitmişiz, istesek buna benzer sözler söyleriz. Bunlar ancak eskilerin efsaneleridir” dediler.
32- Ve o kâfirlerin: “Ey Allah’ımız! Eğer bu Kur’an, hak olup Senin katından ise, başımıza gökten taş yağdır veya bize elem verici bir azap ver!” dediğini hatırla!
33- Hâlbuki sen onların içinde iken, Allah onlara azap verecek değildir. Ve istiğfar ettikleri müddetçe de Allah onlara azap verecek değildir.
34- Neden Allah onlara azap vermeyecekmiş? Hâlbuki onlar, insanları Mescid-ül Haram’dan alıkoyuyorlar. Ve ona sahip de değiller. Asıl sahipleri, özlerini koruyan müminlerdir. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.