Kur’an-ı Kerim Meali - fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur ayettir



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə15/42
tarix20.11.2017
ölçüsü2,57 Mb.
#32304
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   42

46- Şayet onlara vaatettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek veya seni vefat ettirsek, şüphesiz onların son varacakları yer, bizim katımızdır. Ayrıca Allah, onların yaptıklarını görendir.
47- O gün her toplumun bir peygamberi vardır. Peygamberleri (şahit olarak) gelince, adalet ile aralarında hüküm verilir. Onlara asla zulmedilmez.
48- Derler: “Eğer doğru iseniz, bu haşir vaadi ne zaman olacaktır?
49- De ki: “Allah’ın dilediği dışında, kendim için ne bir zarar ne de yarara malik değilim. Her toplumun bir eceli vardır. Ecelleri geldiğinde bir an ne ertelenirler ne de öne alınırlar.”
50- De ki: “Allah’ın azabı geceleyin veya gündüzleyin ya gelirse! (Söyleyin bakalım, ne yaparsınız?) Suçlu azgınlar, azabın çarçabuk gelmesini ne diye istiyorlar?”
51- Azap geldikten sonra mı ona inanacaksınız! (O zaman onlara:) “Şimdi mi (inandınız)? Hâlbuki siz daha önce o azabın çabuk gelmesini istiyordunuz” denilir.
52- Sonra o zalimlere: “Ebedî bir azabı tadın! Siz kazandığınızdan başka bir şey ile cezalandırılmıyorsunuz” denilir.
53- “Bu Kur’an, gerçek midir?” diye senden bilgi almaya çalışıyorlar. De ki: “Evet, Rabbime andolsun! O, hak ve hakikattir. Ve siz, Bizi aciz bırakarak kurtulacak değilsiniz.”
54- Eğer yeryüzündeki her şey (küfür ile) zulmeden bir kişinin olsa (ateşten kurtulmak için) fidye olarak verir. Azabı gördüklerinde, içlerindeki pişmanlığı gizlerler. O gün adalet ile aralarında hüküm verilir. Ve asla kendilerine zulmedilmez.
55- İşte şüphesiz, göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. (O gün, her şeyin Allah’ın olduğu açıkça görülür.) İşte Allah’ın vaadi haktır. (O hak gün ortaya çıkacaktır.) Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.
56- Dirilten ve (nesilleri devam ettirerek) öldüren O’dur. Hepiniz O’na vardırılacaksınız.
57- Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden bir öğüt ve gönüllere şifa, müminlere hidayet ve rahmet olan (Kur’an) gelmiştir.
58- De ki: Allah’ın fazıl ve rahmetiyle, işte bununla sevinsinler. Bu, onların topladıklarından daha hayırlıdır.
59- De ki: “Gördünüz mü? Allah size rızık indirmiştir. Siz ise o rızkı kendinize göre helal ve haram saydınız.” De ki: “Allah mı size böyle izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?
60- Allah’a iftira edenler, kıyamet günü ile ilgili ne düşünüyorlar? (Herhalde öyle bir şey olmayacağını söylüyorlar.) Hâlbuki Allah, insanlara büyük ikramlar ve ihsanlar ediyor. (Onları öldürüp diriltmemek üzere bırakmaz.) Fakat insanların çoğu şükretmiyorlar.
61- Ey Muhammed! Ne işte olursan ol, Kitaptan ne okursan oku; ey insanlar, içinde dalarak ne iş yaparsanız yapın, şüphesiz Biz sizin üzerinize şahidiz. Ne yerde ne gökte zerre ağırlığında hiçbir şey Rabbinden kaybolmaz. O zerreden ne küçük, ne büyük hiçbir şey yok ki, Kitab-ı Mübin’de (ana rehberde) olmasın. [Mademki hiçbir şey Allah’ın şuhudundan ve murakabesinden kaybolmuyor, demek haşir ve kıyamet haktır.]
62, 63- İşte Allah’ın dostlarına ne (gelecek) korkusu, ne de (geçmişin) üzüntüsü vardır. Onlar ki (Allah’a ve ahirete) inanırlar ve sakınarak kendilerini korurlar.
64- Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde (hilaf ve) değişiklik olmaz. İşte en büyük kazanç budur.
65- Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz, bütün izzet ve kudret Allah’ındır. O, her şeyi işiten ve bilendir.
66- İşte bilin ki; göklerdeki ve yerdeki herkes, Allah’ındır. Allah’tan ayrı olarak onlara uyup dua ettikleri o putlar da (Allah’ın mülküdürler.) Onların (putlara tapmakta) zandan başka bir delilleri yoktur. Ve onlar ancak yalan söylüyorlar.
67- O’dur; sükûnet bulmanız için geceyi, etrafı görüp gözetlemeniz için gündüzü sizin için yaratan. Şüphesiz bu konuda (hakikate) kulak veren bir toplum için ayetler (belgeler) vardır.
68- “Allah, evlat edinmiş” dediler. O, böyle şeylerden münezzehtir. O’nun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. Bu konuda yanınızda hiçbir deliliniz yoktur. Allah’a iftira olarak, bilmediğiniz şeyleri neden söylüyorsunuz?
69- De ki: “Allah’a karşı yalan uyduranlar asla felah bulamazlar.”
70- Onlar dünyada bir müddet yaşayacaklar, sonra Biz’e döneceklerdir. Sonra onlara sert bir azap tattıracağız; kâfirliklerinden dolayı…
71- Onlara Nuh’un haberini oku! Hani kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer makamım ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam size zor geliyorsa, ben Allah’a tevekkül ettim. Siz ve putlarınız toplanın, karar verin. Kararınız gizli ve karışık kalmasın (veya sizi üzmesin.) Sonra o kararı bana bildirin ve bana mühlet tanımayın!
72- Eğer sırt çevirip giderseniz, (bilin ki) ben (bu tebligatıma karşı) sizden bir ücret istemiş değilim. Benim ücretim ancak Allah’a aittir. Ben Müslümanlardan (Allah’a teslim olanlardan) olmakla emredildim.
73- Bunun üzerine onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Onları yeryüzüne halifeler yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları da boğduk. İşte bak, uyarılanların sonunun nasıl olduğunu gör!
74- Sonra onun ardından kendi toplumlarına peygamberleri gönderdik. Onlara ayetlerle (belgelerle) geldiler. Fakat daha önce yalanladıkları şeye inanacak olmadılar. İşte haddini aşanların kalplerini böylece mühürlüyoruz.
75- Sonra onların da ardından Musa ve Harun’u ayetlerimizle Firavun ve meclisine gönderdik. Kibirlendiler. (İnanmayı kendilerine yediremediler.) Ve suçlu bir toplum oldular.
76- Kendi katımızdan onlara hak geldiğinde “şüphesiz bu apaçık bir sihirdir” dediler.
77- Musa dedi ki: “Hak size geldiği zaman, bu sihirdir mi dersiniz? Hâlbuki sihirbazlar felah bulmaz.”
78- Onlar: “Sen bizi, babalarımızı üzerinde bulduğumuz düzenden çevirip yeryüzünde büyüklüğün ikinize geçmesi için mi geldin? Biz size asla inanacak değiliz.” dediler.
79- Firavun. “Bana bütün bilgili sihirbazları getirin!” dedi.
80- Sihirbazlar gelince, Musa onlara: “Ortaya koyacağınız şeyi koyun!” dedi.
81- Onlar yapacaklarını ortaya koyunca, Musa: “Sizin yaptığınız bir büyüdür. Şüphesiz Allah onu iptal edecektir. Şüphesiz Allah bozguncuların işini düze çıkarmaz.”
82- “Suçlular istemese de Allah, kelimeleri (yasaları) ile hakkı gerçekleştirir.
83- Firavun ve erkânının kendilerine kötülük yapmasından korktukları için kavminden gelen, yeni neslin inanmasından başka kimse Musa’ya inanmadı. Çünkü Firavun yeryüzünde üstünlük sağlamıştı. Ve çünkü o müsriflerden idi.
84- Musa kavmine dedi ki: “Eğer Allah’a inanmışsanız ve O’na teslim olmuşsanız, işinizi O’na bırakın.”
85- Onlar: “Biz Allah’a tevekkül ettik. Ey Rabbimiz! Bizi, o zulmeden kavme deneme aracı yapma.
86- Ve rahmetinle, bizi o kâfir kavimden kurtar.” dediler.
87- Musa ve kardeşine vahyettik ki; “Mısırda evler hazırlayın, evlerinizi kıbleye yönelik mescidler edinin, namazı kılın. Ve müminler için (zaferi) müjdele!”
88- Musa dedi ki: “Ey Rabbimiz! Sen, Firavun ve erkânına dünya hayatında süs ve mal vermişsin ki; insanları senin yolundan saptırsınlar. Ey Rabbimiz! Onların mallarını imha et, kalplerini kilitle ki, elem verici azabı görünceye kadar inanmasınlar.
89- Allah (onlara cevaben:) “Şüphesiz duanız kabul oldu. Artık bilgisizlerin yoluna uymayın!” dedi.
90- Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Firavun ve askerleri zülum ve düşmanlık ederek onların peşine geldiler. Nihayet Firavun boğulacak duruma gelince: “İsrailoğullarının kendisine inandığı, O’ndan başka ilah olmayan Allah’a inandım. Ben O’na teslim olanlardanım” dedi.
91- “Şimdi mi (inanırsın?) Daha önce isyan edip bozgunculardan olmuştun.
92- İşte bugün seni bedeninle kurtaracağız ki, senden sonra gelenlere bir belge olasın.” Şüphesiz, insanların çoğu, ayet(belge)lerimizden habersizdirler.
93- Andolsun! Biz İsrailoğulları için güzel bir yer hazırladık. Hoş ve güzel şeylerden onları rızıklandırdık. İlim onlara gelmeden ihtilafa düşmediler. Şüphesiz senin Rabbin kıyamet günü, ihtilaf ettikleri konularda, aralarında hükmünü verecektir.
94- Eğer sana indirdiğimizde şüphe içinde isen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun! Senin Rabbinden sana hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma.
95- Sakın ayetlerimizi yalanlayanlardan da olma! Neticede zarar edenlerden olursun.
96- Aleyhlerine Allah’ın sözünün gerçekleştiği kişiler, hiç şüphesiz inanmayacaklardır.
97- Onlar elem verici azabı görmedikçe, bütün ayet (ve belgeler) onlara gelse de (inanmayacaklardır. Onun için sen bunların inad ve temerrüdlerine bakıp şüpheye düşme.)
98- Keşke (azaptan evvel) halkı inanıp da imanları kendilerine fayda veren bir şehir olsaydı! Yunus’un kavmi hariç.. Onlar inanınca, dünya hayatında başlarına gelen azabı onlardan giderdik, belli bir zamana kadar onları yaşattık.
99- Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündeki herkes inanırdı. Artık bütün insanlar inansın diye, onları zorlayacak sen misin?!
100- Hiç kimse Allah’ın izni olmadan inanamaz. Allan manevi azabı, o akıl etmeyen insanların üzerine kılar.
101- De ki: “Göklerde ve yerde neler bulunduğuna bakın! Fakat ayetler ve uyarıcılar, inanmayan bir topluma hiçbir fayda vermez.
102- Onlar, kendilerinden önce gelip geçenlerin başlarına gelen musibet günlerinden başka bir şey beklemiyorlar. De ki: “Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.”
103- (Biz her topluma elçiler göndeririz.) Sonra onları ve onlarla beraber inananları kurtarırız. Onlar gibi ey müminler! Sizi de üzerimize bir borç olarak kurtarırız.
104- De ki: “Ey insanlar! Sizin benim dinimde şüpheniz varsa, işte ben sizin Allah’tan başka taptıklarınıza ibadet etmiyorum. Ben yalnızca sizi öldüren Allah’a ibadet ederim. Ben, (O’na) inananlardan olmakla emrolundum.”
105- “Ve ‘Muvahhid olarak kendini dine ver. Ve sakın müşriklerden olma!’ diye buyruk aldım.”
106- Allah’tan başka sana ne zarar ne de yarar sağlamayan putlardan bir şey isteme! Eğer böyle yaparsan, şüphesiz sen de o zaman, o zalimlerden olursun.
107- Eğer O, sana bir zarar dokundurursa, O’ndan başka hiç kimse o zararı kaldıramaz. Eğer sana bir iyilik dilerse, O’nun fazlını çevirecek kimse olamaz. O kullarından istediğine ikram eder. O, çok bağışlayan ve çok acıyandır.
108- De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz Rabbinizden size bir hakk (ve hakikat) gelmiştir. Kim doğru yolu bulursa, o kendisi için doğru yolu bulur. Kim de sapıtırsa, o kendi aleyhine sapıtır. Ve ben sizin üzerinize koruyucu değilim.
109- Sen ey Muhammed! Sana gelen vahye uy. Allah hükmünü verinceye kadar sabret. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.


11- Hûd Suresi
Mekke’de nazil olmuştur. 123 ayettir.
Bismillahirrahmanirrahim
1, 2- Elif, Lam, Râ. (Bu) öyle bir kitaptır ki; her şeyi yerli yerinde yaratan, her şeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri (güzel bir düzen içinde) sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmıştır ki, Allah’tan başka hiçbir şeye ibadet etmeyesiniz. (De ki:) Ben, O Allah’tan (size gelen) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
3- (İşte ben bu kitapla size geldim ki;) sahibiniz olan Allah’tan bağışlanmak dileyesiniz, sonra O’na yönelesiniz. Ki belli bir ecele kadar sizi güzelce yaşatsın ve üstünlük sahibi olan herkese üstünlüğünün ücretini versin. Eğer (bu mesajlara karşı) sırt çevirip giderseniz, işte ben sizin için büyük bir günün azabından korkarım.
4- Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, her şeye gücü yetendir.
5- İşte onlar, o Kur’andan gizlenmek için bükülerek gidiyorlar. Hâlbuki Allah, elbiselerine büründükleri zaman dahi, onların gizlisini ve açığını bilir. Şüphesiz O Allah, sinelere sahip olan herkesi çok iyi bilendir.
6- Yeryüzünde olan hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. O, onların karar kıldıkları yeri de, emanet edildikleri yeri de bilir. Hepsi Kitab-ı Mübin’(ana rehber)dedirler.
7- Daha önce hâkimiyeti su üzere olan Allah, gökleri ve yeri altı gün(devre)de yarattı. Ki; hanginizin iş ve amelce daha iyi olduğunu görsün. Eğer onlara: “Ölümden sonra dirileceksiniz” dersen, o kâfirler: “Bu apaçık bir büyüden başka bir şey olamaz” diyecekler.
8- Eğer sayılı bir müddete kadar onlardan azabı geciktirsek, “Bu azabın gelmesini engelleyen nedir?” diye soracaklar. İşte azabın onlara geleceği gün, asla onlardan geri çevrilmeyecektir. Ve alaya aldıkları (azap,) onları kuşatacaktır.
9- Eğer kendi katımızdan insana bir rahmet tattırsak, sonra o rahmeti (nimeti) ondan geri alsak, işte o zaman ümitsiz ve nankör olur.
10- Şayet kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattırsak, işte o zaman, “kötülükler beni bıraktı” der, böbürlenerek sevinir ve övünür.
11- Yalnız; sabredenler, uygun ve yararlı işler yapanlar hariç. (Bunlar böyle nankör olamazlar.) İşte onlara bağışlanma ve büyük bir ecir vardır.
12- Nerde ise, “üzerine bir hazine inmeli veya onunla beraber bir melek gelmeli değil miydi?” demelerinden dolayı, sana inen bu vahiylerin bir kısmını terk edecektin ve göğsün daralıyordu. Hâlbuki sen, ancak bir uyarıcısın ve her şeyi koruyup kollayan yalnızca Allah’tır.
13- Yoksa “o bunu uydurdu” mu diyorlar? De ki: Uyduruk da olsa, bunun benzerinden on sure getirip ortaya koyun. Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın. Eğer (bu iddianızda) doğru iseniz…
14- Eğer size cevap vermezlerse, bu Kur’anın yalnızca Allah’ın ilmiyle indiğini, Allah’tan başka hiçbir mabut ve yetki sahibi olmadığını bilin ve (onlara) “artık teslim olacak mısınız?” diye sorun.
[Fakat onların Kur’ana inanmayışları, Kur’an güzelliklerini bilmedikleri için değildir. Onlar yalnızca dünya hayatına müptela olduklarından, dolayısıyla ahirete inanmak istemediklerinden bu Kur’ana karşı geliyorlar.]
15- İşte kim dünya hayatını ve süsünü istiyorsa, onların yaptıklarının hepsini dünyada onlara veririz. Onlar dünyada hiçbir haksızlığa uğramazlar.
16- Fakat ahirette onlara ateşten başka hiçbir şey yoktur. Sanatları orda hiçbir fayda vermez, yaptıkları bütün işler orda boşa çıkar.
17- İşte böyleler ile şu kimse bir olur mu? Ki, Rabbinden gelen bir delile dayanır, ardından gelen İlahî bir şahit onu destekler. Daha önce önder ve rahmet olarak inen Musa’nın kitabı da onu destekler. İşte bunlar (belgelere dayanarak Müslüman olan ehl-i kitap,) ona (bu Kur’ana) inanır. Artık hangi gruptan olursa (olsun,) kim bunu yalanlarsa şüphesiz onun varacağı yer ateştir. Sakın sen bu Kur’an hakkında bir şüphe içinde olma! O Rabbinden gelen bir haktır. Fakat insanların çoğu inanmayacaklardır.
18- Allah namına yalan uyduranlardan daha zalim kim olabilir? İşte bunlar, Rablerinin huzuruna getirilecekler. O zaman şahitler: “Bunlar Rableri namına yalan söylediler. İşte Allah’ın laneti, iftira ederek zulmedenlerin üzerinedir” diyecekler.
19- O zalimler ki, (insanları) Allah yolundan alıkoyarlar. Ve Allah’ın yolunu eğri olarak görmek istiyorlar. Onlar, ahiret hayatına asla inanmazlar.
20- İşte bunlar, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakamadılar. (Kaçıp kurtulamadılar.) Ve Allah’a karşı, onlara yardım edecek hiçbir dostları da olmadı. Onlar için azap katlanacaktır. Onlar (o Kur’anı) işitmeye tahammül edemediler ve göremediler.
21- İşte bunlar, kendilerini zarar sokanlardır. Uydurdukları (putlar) da (onlara bir fayda vermeden) onlardan kaybolup gitti.
22- Hiç şüphesiz onlar, ahirette daha da zarardadırlar.
23- İman edip uygun işler yapanlar, yalvararak Rablerine dönenler ise, işte onlar Cennetin ehlidirler. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır.
24- İki fırkanın örneği; kör ve sağır olan biri ile gören ve işiten biri gibidir. Acaba ikisi bir olur mu? Artık düşünüp idrak etmeyecek misiniz?
25- Andolsun! Biz, Nuh’u onun kavmine bir elçi olarak gönderdik. (O:) “Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
26- Ki Allah’tan başka hiçbir şeye ibadet etmeyesiniz. Ben sizin için, elem verici bir günün azabından korkarım.” dedi.
27- Kavminden ileri gelen ve kâfir olan o meclisleri dedi ki: “Biz senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Ve basit görüşlü alçaklarımızdan başkasının sana tabi olmadığını, sizin bizden bir üstünlüğünüzün bulunmadığını görüyoruz ve sizin yalancılar olduğunuzu biliyoruz.
28- Nuh dedi ki: “Ey kavmim! Ya ben Rabbimden gelen apaçık bir delile dayanıyorsam, gözünüzden perdelenmiş, kendi katından bir rahmet bana nasip etmişse… Siz istemediğiniz halde, biz onu size zorla mı kabul ettireceğiz?”
29, 30- “Ey kavmim! Ben bu görevime karşı sizden bir mal istemiyorum. Benim ücretim, yalnızca Allah’a aittir. Ben o inananları kovacak da değilim. Onlar Rableri ile karşılaşacaklar. Ben yalnızca sizin cahil bir toplum olduğunuzu görüyorum. Ey kavmim! Eğer onları kovarsam, Allah’a karşı kim bana yardım edebilir? Artık düşünmeyecek misiniz?!”
31- “Ben, Allah’ın hazineleri yanımdadır da demiyorum. Gaybı bildiğimi de söylemiyorum. Melek olduğumu da iddia etmiyorum. Gözlerinizin alçak gördüğü o müminlere Allah mal ve şeref vermeyecek de diyemem. Allah onların içlerinde ne cevherler olduğunu daha iyi bilir. Ben böyle bir şey yaptığım zaman, zalimlerden olurum.”
32- Onlar dedi ki: “Ey Nuh! Gerçekten bizimle tartıştın ve çokça tartıştın. Eğer doğrulardan isen, bize vaadettiğin azabı getir.”
33- Nuh dedi ki: “O azabı (ben getirecek değilim. Onu) eğer dilerse ancak Allah getirir ve siz kurtulup kaçamazsınız.
34- Eğer Allah sizi saptırmak istemişse, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermeyecektir. Rabbiniz ve sahibiniz o Allah’tır. (En sonunda) O’na döneceksiniz.”
35- Yoksa “o bunu uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer onu uydurmuşsam, suçluluğum bana aittir. Fakat ben sizin yaptığınız iftira ve suçtan beriyim.”
36- Ve Nuh’a vahyedildi ki: “Bu mevcut inananlardan başka daha kimse inanmayacaktır. Artık onların yaptıklarından dolayı sıkıntı çekme, üzülme!
37- Kontrolümüz ve bilgimizle gemiyi yap. O zalimler hakkında Bizden bir şey isteme. Şüphesiz onlar batacaklardır.”
38- Nuh gemiyi yapıyordu. Kavminin ileri gelenleri onun yanından geçince, onunla alay ediyorlardı. Nuh onlara: “Eğer bizi hor görüyorsanız, bizi hor gördüğünüz gibi, biz de sizi hor görüyoruz.
39- İlerde sahibini alçaltıcı bir azabın kime geleceğini ve kimin başına daimi bir azabın yıkılacağını bileceksiniz” dedi.
40- Nihayet emrimiz gelince ve tandır kaynayınca “(Ehli hayvanların) her birisinden iki çifti yükle, kâfir kalacak olanlar hariç, aileni ve inananları da yükle” dedik. Fakat çok az bir grup ona inanmış idi.
41- Ve dedi ki: “İçine binin. Onun yürümesi de durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim, çok bağışlayan ve çok acıyandır.”
42- Gemi, dağlar gibi dalgalar içinde onları götürüyordu. Nuh, bir kenarda duran (bî-taraf) oğluna: “Ey oğlum! Bizimle beraber bin ve kâfirlerden olma!” diye seslendi.
43- O: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım” dedi. Nuh: “Allah’ın rahmet ettikleri hariç, hiçbir şey O’nun emrine karşı koruyucu olamaz.” dedi. Ve hemen bir dalga aralarına girdi. O da boğulanlardan oldu.
44- Ve: “Ey arz, suyunu yut! Ey gök, suyunu kes!” denildi. Su azaldı, iş bitti, gemi yüksek bir dağa oturdu. Ve “kahrolsun zalimler!” denildi.
45- Sonra Nuh, Rabbine dua etti ve: “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum, benim ailemdendir. Ve şüphesiz vaadin haktır. Ve sen en iyi hüküm verensin” dedi.
46- Allah: “Ey Nuh! O senin ailenden değildir. O’nun yaptığı, uygun olmayan bir iştir. Kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi Benden isteme, cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” dedi.
47- Nuh: “Ya Rabbi! Hakkında bilgim olmayan bir şeyi Senden istemekten Sana sığınırım. Eğer beni bağışlayıp bana rahmet etmezsen, zararlı çıkanlardan olurum.” dedi.
48- Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden sana ve seninle beraber olan toplumlara selam ve bereketlerle in. (Diğer) toplumlar ise, onları yaşatacağız. Sonra bizim tarafımızdan, onlara elem verici bir azap dokunacaktır.
49- Bunlar gaybi haberlerdir. Onları sana vahyediyoruz. Bundan önce, bunları ne sen bilirdin ne de kavmin. Sabret! Şüphesiz hayırlı sonuç kendini koruyanlarındır.
50- Ad kavmine de kardeşleri Hûd’u (peygamber olarak) gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim! Yalnızca Allah’a kulluk edin, O’ndan başka mabut ve yaratan yoktur. Sizler ancak yalan uyduruyorsunuz.”
51- “Ey kavmim! Ben bu görevime karşı sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim yalnızca beni yaratan Allah’a aittir. Artık idrak etmeyecek misiniz?”
52- “Ey kavmim! Sahibiniz olan Allah’tan bağışlanmak dileyiniz. Sonra O’na yöneliniz. Ki gökten üzerinize bol yağmur göndersin. Kuvvetinize ilave kuvvet katsın. Suçlular olarak sırt çevirip kaçmayın.”
53- Dediler ki: “Ey Hûd! Sen bize bir mucize delil ile gelmiş değilsin. Ve biz, senin sözünden dolayı, ilahlarımızı bırakacak ve sana inanacak da değiliz.
54, 55- Biz ancak; “Bir kısım ilahlarımız, seni kötülüğe sarmıştır” deriz. Hûd cevaben: “Ben Allah’ı şahit gösteriyorum, siz de şahit olun; Ben, Allah’a eş koştuğunuz, O’nun dışında ibadet ettiğiniz bu putlardan beriyim. İşte hepiniz bana tuzak kurun, sonra bana mühlet vermeyin.”
56- “Ben, Rabbim ve Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hiçbir canlı yoktur ki, ipinin ucu O’nun elinde olmasın. Şüphesiz Rabbimin yasaları, dosdoğru bir yol üzeredirler.”
57- “Eğer sırt çevirip dönerseniz, şüphesiz benimle size gönderilen mesajı size ulaştırdım. Rabbim sizin yerinize yeni bir kavim getirecektir. Siz O’na asla zarar veremesiniz. Şüphesiz Rabbim, her şeyi koruyup muhafaza edendir.”
58- Azap emrimiz geldiğinde Hûd ve onunla beraber inananları, Biz’den bir rahmet ile kurtardık. Onları, (kavmi tarafından onlara reva görülen) kaba bir azaptan da kurtardık.
59- İşte bu Âd kavmi, Rablerinin ayetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine isyan ettiler. Her cebbar, inatçı idarecinin emrine uydular.
60- Bu dünyada da lanete uğradılar, kıyamet günü de. İşte Âd, Rablerini inkar eden bir kavim idi. İşte Hûd’un kavmi olan Âd kahrolsun!...
61- Semud kavmine de kardeşleri olan Salih’i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki: “Ey kavmim! Yalnızca Allah’a ibadet edin, O’ndan başka mabud ve yaratanınız yoktur. O sizi yerden inşa etti, sizi yeryüzünde yaşattı. O’ndan bağışlanma dileyin, sonra O’na yönelin. Şüphesiz benim Rabbim, her şeye çok yakın ve her duaya cevap verendir.”
62- Onlar dediler ki: “Ey Salih! Bundan önce sen içimizde, itibarı sağlam biri idin.. Babalarımızın ibadet ettiği putlara ibadet etmemizi mi bize yasaklıyorsun? Ve biz, senin bizi ona çağırdığın meselede şüphe içindeyiz. O mesele bizi kuşkulandırıyor.”
63- Salih dedi ki: “Ey kavmim! Ya ben, Rabbimden gelen bir delile dayanıyorsam? Ve kendi katından bana bir rahmet vermişse? Ona isyan edersem, Allah’a karşı kim bana yardım edebilir? O zaman sizin bana, zarardan başka katkınız olmaz.
64- Ey kavmim! Bu, Allah’ın devesidir. Sizin için bir mucizedir. Bırakın, Allah’ın arzında otlansın. Ona kötülükle dokunmayın, yakın bir azap sizi yakalar.”
65- Bunun üzerine onlar, o devenin el ve ayaklarını kestiler. Salih de onlara: “Üç gün evinizde yaşayın (ondan sonra görürsünüz!) Bu, yalan olmayan bir vaattir” dedi.
66- Azap emrimiz geldiği zaman, Salih ve onunla beraber inananları, Biz’den bir rahmet ile kurtardık. O günün alçaltıcı durumundan da (kurtardık.) Şüphesiz Rabbin, kuvvet ve izzet sahibidir.
67- Ve bir ses ve patlama o zalimleri yakaladı. Evlerinde yığılıp kaldılar.
68- Sanki orada hiç yaşamamışlar gibi oldular. İşte Semud kavmi, Rablerini inkâr eden bir toplum oldular. İşte o Semud kavmi, kahrolsun!...
69- Andolsun! Melek elçilerimiz İbrahim’e müjde ile geldiler. “Selam!” dediler. İbrahim: “(Size de) selam olsun!” dedi. Ve çok beklemeden kızartılmış bir buzağıyı getirdi.
Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin