Kur’an-ı Kerim Meali - fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur ayettir


- İşte gerçek budur. Çünkü Allah haktır. Ve O, ölüleri diriltir ve O’nun her şeye gücü yeter. 7-



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə23/42
tarix20.11.2017
ölçüsü2,57 Mb.
#32304
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   42

6- İşte gerçek budur. Çünkü Allah haktır. Ve O, ölüleri diriltir ve O’nun her şeye gücü yeter.
7- Ve şüphesiz kıyamet de gelecektir. Onda hiçbir zan ve şüphe yeri yoktur. Ve muhakkak Allah, kabirdekileri diriltecektir.
8- (Hâlbuki) insanlardan öyleleri var ki, hiçbir ilmî delile dayanmadan hiçbir rehber ve aydınlatıcı bir kitap olmadan Allah’ın yaptıkları hakkında tartışmaya girişir.
9- Sırf Allah yolundan saptırmak için kibir ve gurur içinde gelir, tartışır. Dünyada ona alçaltıcı bir azap vardır. Kıyamette de yakıcı bir azabı ona tattıracağız.
10- Ona: “İşte bu, kendi ellerinle yaptıklarının cezasıdır. Ve hiç şüphesiz Allah, kullarına zulmedici değildir” (denilir.)
11- İnsanlardan öyleleri de var ki hep kenardan Allah’a ibadet eder. Eğer ona bir iyilik dokunursa, onunla mutmain olur. Eğer denenmek için başına bir bela gelirse, yüzüstü geri döner, dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte, en büyük zarar budur.
12- Allah’ın dışında, ona ne zarar ne de yarar vermeyen şeyleri çağırır. İşte en derin sapıklık da budur.
13- Zararı faydasından daha yakın olan kişiyi çağırır. İşte, en kötü dost ve en kötü yardımcı, o çağırdığı kişidir.
14- Şüphesiz Allah, iman edip iyi işler yapanları, altlarında nehirler akan Cennetlere koyacaktır. Şüphesiz Allah, istediğini yapar.
15- Kim, Allah’ın dünya ve ahirette, ona (Peygamber’e ve kendisine) yardım etmeyeceğini sanırsa, bir araç ile göğe yükselsin. Sonra ilişkisini kessin, baksın; yaptığı çare, onun (Allah’a ve İslam’a olan) kinini giderebiliyor mu?
16- Biz böylece, bu Kur’anı açık ayetler olarak indirdik. Ve şüphesiz Allah, istediğini doğru yola iletendir.
17- Şüphesiz Müminler, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve Allah’a eş koşanlar: İşte kıyamet günü Allah, onların ihtilaf ettikleri konuları açıklığa kavuşturacaktır. Muhakkak Allah, her şeye şahittir.
18- Görmedin mi? Göklerdeki ve yerdeki bütün melekler, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, bitkiler, hayvanlar ve insanlardan birçoğu Allah’a secde ediyorlar. Diğer birçoğuna da azap hak olmuştur. Allah kimi alçaltırsa, artık ona değer verecek kimseyi bulamazsın. Muhakkak Allah istediğini yapandır. [Onun için Allah, evlat edinmekten, acze düşmekten münezzehtir.]
19- İşte bunlar, (müminler ile diğerleri,) Rableri olan Allah hakkında çekişen iki hasımdırlar. Rablerini inkâr edenlere, ateşten elbiseler biçilecektir, başları üzerinden çok sıcak su dökülecektir.
20- İç organları ve derileri onunla eritilir.
21- Ve onlar için demirden kamçılar vardır.
22- O ateşten, ondaki bunaltı ve kederden çıkmak istedikleri her seferinde oraya geri iade edilirler ve “yakıcı ateşin azabını tadın!” (denilir.)
[Kâfirlerin durumu böyleyken, diğer tarafın durumu ise şöyledir:]
23- Şüphesiz, Allah, iman edip de iyi işler yapanları, altlarında nehirler akan Cennetlere koyacaktır; orada altın bilezikler ve inciler ile bezenirler. Elbiseleri de orada ipektir.
24- (Çünkü) onlara sözün güzeli gösterilmiş idi. Ve onlar çok yüce ve mükemmel olan Allah’ın yoluna iletilmişlerdi.
25- Şüphesiz Allah’ın yolundan ve gerek yerli gerek misafir bütün insanlar için eşit kıldığımız Mescid’ül-Haram’dan (insanları) geri çeviren o kâfirlere (elim bir azabı tattıracağız.) (Çünkü) kim orda bir zulüm, bir engelleme yapmak isterse, Biz ona elem verici bir azabı tattırırız.
26- Ve hatırla ki; Biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini bir sığınak ve merkez yaptık. Ona: “Hiçbir şeyi Bana eş koşma, evimi tavaf edenler, kıyam edenler, rükû ve secde edenler için temiz tut” (dedik.)
27- Haccı insanlar arasında ilan et. Yaya olarak ve binekler üstünde, her uzak yoldan sana gelirler.
28- Ki kendileri için faydalı olan şeyleri görsünler. Sayılı günlerde, Allah’ın onlara rızık olarak verdiği dört ayaklı hayvanların (kesimi) üzerine Allah’ın ismini ansınlar. Artık o hayvanlardan yiyin ve zorda kalan fakirlere yedirin.
29- Sonra kirlerini gidersinler, kendilerine gerekli olan ibadetleri (kurbanları kesmekle) ifa etsinler. (Allah’ın) en eski evi olan Kâbe’yi tavaf etsinler.
30- İşte bunları tam yapsınlar. Ve kim, Allah’ın yasaklarına tam saygı duyarsa, o saygısı Rabbinin katında onun için daha hayırlıdır. Ve haram edilmesi size okunanlar hariç, bütün hayvanlar size helal edildi. Artık pis olan o putlardan çekinin. Ve (Allah’a) yalan yere iftira etmekten (bir delil olmadan şu helaldir bu haramdır demekten) de çekinin.
31- Allah için tam doğru muvahhid olun. O’na hiçbir şey eş koşmayın. Kim ona eş koşarsa, sanki gökten yere düşmüş de kuşlar onu kapıyor veya rüzgâr onu çok uzak bir yere sürüklüyor.
32- Bu da böyledir. Ve kim Allah’ın şeairine(*) (sembollerine) saygı duyarsa, muhakkak onlara saygı duymak, kalplerin takva ve bilincindendir.
(*) Kâbe, Arafat, Mina, kurban vs. hepsi İlahî sembollerdir.
33- O şeairlerde sizin için belli bir süreye kadar faydalar vardır. Sonra onları bırakır, Allah’ın en eski evi olan Kâbe’ye varırsınız.(*)(1)
(*) Hac menasiki ve şeairleri, insanın toplumsal hayatını temsil ediyor. Kâbe de, insanın ruhî ve manevi hayatını sembolize ediyor. İnsan, toplumsal hayatın fayda ve zararlarından sıyrılıp, Kâbe ve namaz ile Allah’a yönelir, onda huzur bulur.
(1) Nesefi.
34- Her bir ümmet için kurban ibadetini farz kıldık. Ki Allah’ın onlara verdiği uysal hayvanların üzerine O’nun ismini ansınlar. “İşte (ey ümmetler!) hepinizin ilahı, bir tek ilahtır. Yalnızca O’na teslim olun” (de) ve o alçakgönüllü, samimi insanları müjdele!
35- Onlar ki; Allah anıldığı zaman kalpleri titrer, başlarına gelene karşı sabırlıdırlar, namazı doğruca kılarlar ve onlara verdiğimiz rızıktan nafaka verirler.
36- Kurbanlık hayvanları da sizin için, Allah’a yaklaşma alametleri kıldık. Artık sıralar halinde onların üzerine Allah’ın ismini anın. Ve yere serildikleri zaman, onlardan hem yiyin hem de ihtiyacını gizleyen ve gizlemeyen fakirlere yedirin. Biz bunları size böylece musahhar kıldık ki şükredesiniz.
37- Onların ne eti ne de kanları Allah’a ulaşmaz. Fakat sizdeki takva O’na ulaşır. Allah bunları size böylece musahhar etmiştir ki Allah’ın size gösterdiği gibi O’na tekbir getiresiniz. (O’nun büyüklüğünü idrak edesiniz.) Artık sen Allah’ın emirlerini güzelce uygulayanları müjdele!
38- Muhakkak Allah, iman edenleri savunur ve muhakkak Allah, hiçbir hain ve nankörü sevmez.
39- Kendilerine zulmedildiği için onlarla savaşılan müminlere savaş izni verildi. Ve şüphesiz Allah, onlara yardım etmeye kadirdir.
40- Onlar ki, yalnızca “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için, haksız yere memleketlerinden çıkartıldılar. Evet, eğer Allah’ın, bazı insanları, diğer bazılarıyla savunması olmasaydı, içlerinde çokça Allah’ın ismi zikredilen manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler yıkılırdı. Ve muhakkak Allah, kendisine yardım edene yardım edecektir. Muhakkak Allah çok güçlüdür, izzet ve şeref sahibidir.
41- Öyle müminler ki, onlara yeryüzünde imkân verdiğimizde namazı doğruca kılarlar, zekâtı verirler, iyiliği emrederler, kötülükten sakındırırlar. Bütün işlerin (hayırlı) sonucunun Allah’a ait olduğunu bilirler.
42- Eğer seni yalanlıyorlarsa, işte onlardan önce Nuh, Ad ve Semud kavimleri de yalanladı.
43- İbrahim kavmi ile Lut kavmi de.
44- Ve Medyen ehli de yalanladı. Musa da yalanlandı. Ben önce o kâfirlere mühlet verdim, sonra yakaladım. İşte bak, Benim inkâr edenleri nasıl yakaladığımı gör!
45- Ahalisi zulmederken helak ettiğimiz nice şehirler var ki, duvarları tavanları üzerine çökmüştür. Ve onda nice kuyuları çalışmaz hale getirdik ve sağlam süslü sarayları boş bıraktık.
46- Yeryüzünde gezmiyorlar mı? Ki idrak edecek kalpleri olsun, işitecek kulakları olsun. Çünkü gözler kör olmaz, fakat gönüllerde(*) olan kalpler kör olur.
(*) Sadr; baş ve gövde demektir. Onun için Sadr’ı gönül ile ifade ettik. Yoksa Sadr’dan kasıt göğüs demek değildir ki kalpten maksat da kan pompası olan kalp olsun. Demek manevi kalp, baş ve gövde (sinir sistemi) içinde saklı ruhî bir duyudur. İşte kör olan da budur.
47- Onlar senden, azabın çabuk gelmesini istiyorlar. Hâlbuki Allah, sözünü değiştirmez. (Ne zamana söz vermişse, o zaman getirecektir.) Ve Rabbinin katında (ebedî âlemde) bir gün, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadardır.
48- Zulmettikleri halde kendilerine mühlet verdiğimiz nice şehirler vardı. Sonra onları yakalayıverdik. Ve her şeyin varışı Bizedir. (Hiçbir şey Biz’den kurtulamaz.)
49- De ki: “Ey insanlar! Ben sizin için açıklayıcı bir uyarıcıyım (ve müjdeleyiciyim:)
50- (Yani) iman edip iyi işler yapanlar için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.
51- Bizden kurtulacaklarını sanarak ayetlerimizi bozmaya koşturanlar ise, işte onlar Cehennem hapishanesinin ehlidirler. (Orada yakalanacaklar.)
52- Senden önce hiçbir elçi ve peygamber göndermedik. İlla ki bir şey arzuladığında şeytan onun arzusu içine bir şey katmış olmasın. Fakat Allah, şeytanın kattıklarını kaldırır, sonra (o peygamber ve elçinin diliyle söylediği) ayetlerini sağlamlaştırır. Çünkü Allah, sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.(*)
(*) İnsanın beşeri düşünceleri, belli bir diyalektik sonucu oluştukları için, iyi tarafları yanında kötü ve şeytanî unsurları oluyor. Fakat Allah, peygamberlerin yanlışlarını ayıklatır ki vahyin mesajlarına bulaşmasınlar. Onun için peygamberlerin İlahî itiraza maruz olmayan bütün hal ve hareketleri bir yönden Allah’ın makbulü olduğu anlaşılır. Ve Allah tarafından görevlendirme işi olmayan hiçbir beşeri düşünce, yanlış ve hatadan hali değildir.
53- (Allah, şeytana bu fırsatı verir ki) şeytanın o arzulara kattığını, kalplerinde hastalık olanlar veya kalpleri katı olanlara bir imtihan ve deneme yapsın. Çünkü o zalimler çok derin bir ayrılış içindedirler.
54- Ve ilim verilenler, bu Kur’anın hak olduğunu ve Rabbinin katından geldiğini bilsinler, ona inansınlar, kalpleri ona saygı duysun. Çünkü Allah, iman edenleri dosdoğru bir yola iletir.
55- O kâfirler, bu Kur’ana karşı şüphe etmekten ayrılmayacaklar. Nihayet kıyamet onlara birden gelir veya sonucu onlar için akim olan bir günün azabı onlara gelecektir.(*)
(*) Nitekim sonuç itibariyle o kâfirler için çok zararlı olan Bedir günü geldi; onlara azap ve helaket oldu.
56- O gün hâkimiyet (açıkça) Allah’ındır. Allah onlar arasında hükmünü verecektir. Artık iman edip iyi işler yapanlar, nimet Cennetleri içinde olacaklar.
57- Kâfir olup da ayetlerimizi yalanlayanlar ise, işte onlar için zillet verici bir azap vardır.
58- Allah yolunda hicret edip de öldürülenler veya ölenlere gelince, Allah onları çok güzel bir şekilde rızıklandıracaktır. Muhakkak Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.
59- Muhakkak Allah, onları razı olacakları bir makama koyacaktır. Ve şüphesiz Allah, her şeyi çok iyi bilendir ve şefkatle muamele edendir.
60- İşte bu böylece gerçekleşecektir. Ve kim de kendisine yapılan haksızlığın dengiyle karşılık verirse, (aşırı gitmekten kendini alabilirse,) sonra kendisine saldırılırsa, muhakkak Allah ona yardım edecektir. (Onun aşırı gitmesine lüzum yoktur.) Çünkü Allah affedendir, bağışlayandır.
61- Evet, bu böyledir. Çünkü Allah, geceyi gündüze, gündüzü geceye sokandır. (Kudreti, gücü sonsuzdur.) Ve şüphesiz Allah, işiten ve görendir. (O’nun size yardım etmeye gücü yeter. Ve yakarışlarınızı işitir, ihtiyaçlarınızı görür.)
62- Bu da böyledir. Çünkü hak olan, yalnızca Allah’tır. Ve Allah’tan başka çağırdıkları şeyler de batıldır. Yüce ve büyük olan yalnızca Allah’tır.
63- Görmedin mi? Allah gökten bir su indirdi. Yeryüzü onunla yemyeşil oluyor. Muhakkak Allah, Latiftir, Habirdir. (Letafetiyle her şeye nüfuz eder, görür, haberdar olur, O’nun icraatı gözle görülmez.)
64- Göklerdeki ve yerdeki her şey O’nundur. Böyle olan O Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir. Bütün nimetler, övgü ve hamdler O’nundur.
65- Görmedin mi? Allah, sizin için her şeyi ve O’nun emriyle denizde akıp giden gemileri musahhar kılmıştır. Göğü de, O’nun izni olmadıkça, yerin üzerinde düşmekten korur.(*) Muhakkak Allah, insanlara çok şefkat eden ve çok acıyandır.
(*) Göğün, Allah’ın izniyle yerin üzerine düşmesinin iki anlamı olabilir: 1- Gökteki yağmur, Allah’ın izniyle yerin üzerine düşer. 2- Gök taşları, Allah’ın izniyle atmosfere takılıp yerin üzerine düşmekten alıkonuluyorlar ki, Allah izin verdiği zaman, zemin üzerine nüzul ediyorlar.
66- O’dur sizi dirilten, sonra sizi öldürüp, sonra tekrar dirilten. Muhakkak insan çok nankördür.
67- Her toplum için, uydukları bir yol tayin etmişiz. Artık onlar, idare konusunda seninle çekişmesinler. Ve sen Rabbine çağır. Muhakkak sen çok doğru bir yol ve mesaj üzeresin.
68- Eğer seninle mücadele ederlerse, de ki: “Allah sizin yaptıklarınızı çok iyi bilendir.
69- Allah, kıyamet günü ihtilaf ettiğiniz konular için aranızda hükmünü verecektir.”
70- Bilmedin mi? Allah gökteki ve yerdeki her şeyi bilir. Bütün bunlar gerçekten, bir kitapta yazılıdır. Şüphesiz onları yazıp muhafaza etmek, Allah için çok kolaydır.
71- Allah dışında Allah’ın onun hakkında hiçbir delil indirmediği ve onların onun hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları şeye tapıyorlar. İşte böyle zalimler için hiçbir yardımcı olmayacaktır.
72- Ayetlerimiz apaçık olarak onlara okunduğu zaman, o kâfirlerin yüzlerinde iğrençlik görürsün. Nerede ise, ayetlerimizi onlara okuyanlara saldıracaklar. De ki: “Bu durumunuzdan daha kötüsünü size haber vereyim mi? İşte ateş! Allah, o ateşi kâfir olanlara vaadetmiştir. Ve en kötü varılacak yer orasıdır.
73- Ey insanlar! Bir misal verilmiştir, ona kulak verin. Allah’ın dışında çağırdığınız her şey, bir sineği dahi asla yaratamayacaklardır. Onların hepsi o iş için toplansalar da… Şayet sinek onlardan bir şey alıp götürse, o şeyi geri alıp kurtaramazlar. İsteyen de zayıf, istenilen de!
74- Onlar Allah’ı gereği gibi tanımadılar. Muhakkak Allah, sonsuz kuvvet ve izzet sahibidir.
75- Allah, meleklerden ve insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah, (her sesi) işiten, (her şeyi) görendir.
76- O, onların geleceklerini ve geçmişlerini bilir. Bütün işler Allah’a varır.
77- Ey iman edenler! Rükû ve secde edin, Rabbinize kulluk edin, hayırlar işleyin ki kurtulasınız.
78- Ve Allah yolunda hakkıyla cihad edin. O sizi (bu iş için) seçti. Din konusunda size bir zorluk yaratmadı. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah daha önce (İbrahim zamanında) ve bu Kur’anda size Müslüman ismini verdi ki (İbrahim’in dinine uyma konusunda) Peygamber size örnek ve şahit olsun, siz de insanlara şahit olasınız. İşte bu şahitliğe göre; namaz kılın, zekât verin ve Allah’a sımsıkı sarılın. (O’na hiçbir şey eş koşmayın.) O, sizin sahibinizdir. Ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır O!


23- Mü’minun Suresi
Mekke’de nazil olmuştur. 118 ayettir.
Bismillahirrahmanirrahim
1- Şüphesiz, müminler kurtulmuşlardır.
2- Onlar ki, namazlarında sükûn ve huzur içindedirler.
3- Onlar ki, boş ve anlamsız şeylerden yüz çevirirler.
4- Onlar ki, zekât için çalışırlar.
5- Onlar ki, ırzlarını korurlar.
6- Hanımları ve elleri altındaki cariyelerine karşı müstesna. Şüphesiz onlar bu konuda kınanacak değiller.
7- Kim de bunun ötesini isterse, işte onlar sınırı aşanların ta kendileridir.
8- Ve o müminler ki, emanetlerine ve verdikleri sözlerine riayet ederler.
9- Onlar ki, ibadet ve namazlarını devamlı korurlar.
10- İşte onlar, varislerin ta kendileridir.
11- Onlar ki, Firdevs Cennetine varis olurlar. Onlar orada ebedidirler.
12- Andolsun! Biz insanı çamurdan süzülmüş bir özden yarattık.
13- Sonra onu sağlam bir yere (ana rahmine) yerleşmek üzere bir meni haline getirdik.
14- Sonra o meniyi, alaka (rahme asılan döllenmiş hücre) olarak yarattık. O alakayı bir çiğnem ete çevirdik. O çiğnem eti de kemiklere dönüştürdük. Ve o kemiklere et giydirdik. Sonra onu başka bir şekilde yapılandırdık. Demek, en güzel yaratan Allah, bütün kusurlardan münezzehtir.
15- Şüphesiz, bundan sonra siz ölüyorsunuz. (Yani, yeni bir hayata çekirdek olabilecek şekilde uyarlanıyorsunuz.)
16- Sonra kıyamet günü diriltileceksiniz.
17- Andolsun! Üstünüzde yedi yol(*) yarattık. Ve Biz, yaradılıştan habersiz değiliz.
(*) Yedi gök veya yedi duyu.
18- Ve gökten belli bir miktar ile bir su indirdik. Onu yerde durdurduk. Ve şüphesiz onu gidermeye gücümüz yeter.
19- O su ile sizin için hurma ve üzüm bağlarını inşa ettik. Onlarda, sizin için nice yemişler vardır. Ve onlardan yiyorsunuz.
20- Ve o su ile Tur-i Sina’da (dağlık bölgelerde) yağ çıkartan ve meyveleri, yiyenler için, azık olan bir ağaç daha inşa ettik.
21- Ve sizin için, hayvanlarda bir ibret vardır. Size onların karınlarındakini içiriyoruz. Onlarda sizin için nice faydalar da vardır ve onlardan yiyorsunuz.
22- Onlar üzerinde ve gemiler üzerinde taşınıyorsunuz.
23- Andolsun! Biz Nuh’u, onun kavmine peygamber olarak gönderdik. Onlara: “Ey kavmim! Yalnızca Allah’a kulluk edin. Ondan başka ilahınız yoktur. Artık kendinizi (şirkten) korumayacak mısınız?” dedi.
24- Kavminden ileri gelen o kâfirler dediler ki: “Bu ancak sizin gibi bir insandır, size üstünlük taslamak istiyor. Eğer Allah dileseydi, (insan değil de) melekler gönderirdi. Biz, eski atalarımızda böyle bir şey işitmedik.”
25- “O ancak, kendisinde delilik olan bir adamdır. Belli bir zamana kadar onu gözetleyin. (Onun ölümünü bekleyin)”
26- Nuh: “Ey Rabbim! Beni yalanlamalarına karşı bana yardım et” dedi.
27- Biz de ona: “Kontrolümüzde ve bilgimizle gemiyi yap. Emrimiz gelip, tandır kaynadığında, elinin altındaki her çiftten ikişer tane ve aleyhlerinde azap sözü gerçekleşenler hariç, aileni de o gemiye koy. Zalim olanlar hakkında Beni muhatap etme (Benden bir şey isteme.) Çünkü onlar boğulacaklardır” dedik.
28- Sen ve seninle beraber olanlar, gemiye oturduğunuz zaman: “Bizi o zalim toplumdan kurtaran Allah’a hamdolsun!” de.
29- Ve de ki; ey Rabbim! Beni, bereketli güzel bir yere indir. Sen, misafirlere sahip çıkanların en hayırlısısın.”
30- Şüphesiz bu Nuh konusunda, önemli ibret ve deliller vardır. Ve muhakkak Biz, denemekle yıpratırız.(*)
(*) Bu cümle, Allah’ın insanları denemekle yıprattığını hatırlatmakla beraber, Allah’ın, ibret ve deliller ile dolu olan gemiyi yıpratıp çürüttüğüne de işaret eder.
31- Sonra onların ardından, yeni bir çağ inşa ettik.
32- Onlara “Yalnızca Allah’a kulluk edin! O’ndan başka mabudunuz yoktur. Artık kendinizi (küfür ve müşriklikten) korumayacak mısınız?” diyen ve kendilerinden olan bir elçi gönderdik.
33- Dünya hayatının nimetleri içinde boğulan, ahiret ile karşılaşmayı yalanlayan, kâfir olan (yüce değerleri inkâr eden) o toplumun ileri gelenleri dediler ki: “Bu elçi, ancak sizin gibi bir insandır; yediğinizden yer, içtiğinizden içer.”
34- “Eğer kendiniz gibi bir insana uyarsanız, işte o zaman gerçekten zararlı çıkarsınız.”
35- “Öldüğünüz, toprak ve kemikler olduğunuz zaman, sizin kabrin içinden çıkartılacağınızı mı vaadediyor.”
36- “Heyhat! Bu vaadedildiğiniz çok uzak bir şey!”
37- “Olan, yalnızca dünya hayatımızdır. Bir nesil ölür, yeni bir nesil doğar. Bizim dirilme imkânımız asla yoktur.”
38- “O ancak, Allah namına yalan uyduran bir adamdır. Biz ona asla inanmayız.”
39- O elçi: “Ey Rabbim! Onların beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” dedi.
40- Allah: “Onlar, çok kısa bir zaman içinde pişman olacaklardır” dedi.
41- Haklı olarak bir ses ve patlama, onları birden yakalayıverdi. Onları sel süprüntüsüne çevirdik. “Kahrolsun, o zalim toplum!” (dedik.)
42- Sonra, onların ardından da başka çağlar inşa ettik.
43- (Onlardan) hiçbir toplum (kendileri için mukadder olan) sürelerini ne geçebilirler ne de ondan geri kalabilirler.
44- Sonra Biz, her topluma elçilerimizi bir bir gönderdik. Kendilerine gönderilen peygamberleri onlara geldikçe, onu yalanladılar. Onları birbirine kattık (helak ettik.) Onları efsanelere çevirdik. Artık kahrolsun, inanmayan o toplumlar!
45, 46- Sonra Musa ve Harun’u ayetlerimizle ve apaçık bir delil ile Firavun ve meclisine peygamber olarak gönderdik. Onlar, (mesajımıza karşı) büyüklük tasladılar. Onlar (dünyaca) çok üstün bir toplum idiler.
47- Dediler ki: “Bizim gibi olan iki insana mı inanacağız? Hâlbuki onların kavimleri, bizim kölelerimizdirler.”
48- Firavun ve kavmi, Musa ve Harun’u yalanladılar, helakete uğrayanlardan oldular.
49- Andolsun! Biz Musa’ya kitabı verdik. Ki (onun kavmi) doğru yolu bulsunlar.
50- Meryemoğlu İsa’yı ve anasını bir mucize kıldık. Onları, kalmaya elverişli, çeşmeli bir tepeye sığındırdık.
51- Ey peygamberler(in ümmetleri)! Güzel şeyleri yiyin, yararlı işler yapın. Şüphesiz Ben, sizin ne yaptığınızı çok iyi biliyorum.
52- Ve bu (anlatılan peygamberler zinciri) tek bir ümmet olarak sizin ümmetinizdir (toplumunuzdur. Başka toplumunuz, milletiniz yoktur) ve Rabbiniz, sahibiniz Ben’im. Artık, (benim emirlerim dışına çıkmaktan) sakının!” (dedik.)
53- Fakat aralarındaki birliği, değişik kitaplara dayanarak bozdular. Artık her bir grup, kendi yanındaki (kitap ve ayrı fikir) ile seviniyordur.
54- Artık, onları o çöküntüleri içinde belli bir zamana kadar bırak.
55, 56- Yoksa onlara verdiğimiz mal ve evlatlar ile, yararlı işlerde onlar için koşturduğumuzu mu sanıyorlar? Hayır, onlar işin farkında değiller.
57- Gerçekten Rablerini büyük tanıyarak O’nun azametinden titreyenler…
58- Ve onlar ki Rablerinin ayetlerine inanırlar…
59- Ve onlar ki Rablerine hiçbir şey eş koşmazlar…
60- Ve onlar ki Rablerinin huzuruna döneceklerine inandıklarından, verdikleri hayır ve sadakaları kalpleri korku ile ürpererek verirler…
61- İşte iyiliklerde yarışanlar onlardır. Ve iyilik hedeflerine varanlar da onlardır.
62- Evet, Biz hiçbir insana kapasitesinden fazlasını yüklemeyiz. Yanımızda hak ve hukuku dile getiren bir kitap vardır. Ve onlara asla zulmedilmeyecektir.
63- Fakat onların kalpleri bu gerçeğe karşı dalgınlık ve gaflet içindedir. Ve onların bu gerçeklerle uğraşmaktan başka uğraştıkları işleri vardır.
64- Nihayet, onların azgınlarını azap içinde yakaladığımızda, onlar hemen çığlık atmaya başlarlar.
65- (Biz onlara:) “Boşuna bağırıp yalvarmayın. Hiç şüphesiz Biz’den size bir yardım gelmeyecektir.”
66- “Ayetlerimiz size okunduğunda, siz ökçeleriniz yönünde gerisin geriye gidiyordunuz.
67- O Kur’ana karşı büyüklük taslayarak sabahlara kadar saçmalıyordunuz.”(*)
(*) Ve fahiş değerlendirmelerde bulunuyordunuz.
68- Acaba o sözü (Kur’anı) düşünmediler mi? Yoksa onlara, eski atalarına gelmeyen bir kitap geldi diye mi (böyle davranıyorlar?)
69- Yoksa kendilerine gelen elçiyi tanımadılar mı? Ki onu tanımamazlıktan geliyorlar. (Bunun ne olduğunu bilemedik. Şair midir, sihirbaz mıdır, diyorlar.)
70- Yoksa (onun için;) “Onda delilik var!” mı diyorlar? Hayır! O peygamber onlara hak ve doğruluk ile gelmiştir. Fakat onların çoğu hakka karşı isteksizdirler.
71- Eğer Hak, onların heva ve heveslerine uymuş olsaydı, gökler, yer ve onlardaki kişiler bozulmuş olacaktı. Hayır! Biz hayatlarının düzeni için lazım olacak bütün bilgileri (zikri) onlara verdik. Onlar ise, o bilgi ve mesajlardan yüz çeviriyorlar.
72- Yoksa sen bu mesajlara karşı onlardan bir vergi mi istiyorsun? (Yani istiyor değilsin.) Çünkü Rabbinin sana vereceği mükâfat, onlarınkinden çok daha iyidir. O Rabbin, rızık verenlerin en iyisidir.
Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin