130- “Vurduğunuz zaman da, zorba cebbarlar gibi vurursunuz.”
131- “Artık, Allah’ın yasalarını çiğnemekten sakının ve bana itaat edin.”
132- “Bildiğiniz şeyleri size bol bol veren.”
133, 134- “Size hayvanlar ve evlatlar, bağlar ve çeşmeler bağışlayan O Allah’ın yasalarını çiğnemekten sakının.”
135- “Ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.”
136- Onlar. “Öğüt vermen veya öğüt verenlerden olmaman bizim için birdir.
137- Bu yaşamımız, eskilerin geleneğinden başka bir şey değildir.
138- Ve biz, azaplandırılacak da değiliz..” dediler.
139- Hud’u yalanladılar. Biz de onları helak ettik. İşte bunda önemli bir ayet ve delil vardır. Fakat çokları inanmadılar.
140- Ve şüphesiz Rabbin olan Allah, izzet, kudret ve rahmet sahibidir.
141- Semud kavmi de peygamberleri yalanladı.
142- Kardeşleri Salih, onlara: “Sakınmayacak mısınız?
143- Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.
144- Artık Allah’ın yasalarını çiğnemekten sakının. (Yani) bana itaat edin.
145- Ben, bu görevime karşı sizden bir ücret de istemiyorum. Ücretim, Rabbül-alemin olan Allah’a aittir.
146, 147, 148- Siz burada, bağlar ve bostanlar, ekinler, meyveleri ermiş hurmalıklar arasında güven içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz?
149- Ve dağlardan ustaca güzel evler yontuyorsunuz.
150- Artık Allah’ın yasalarını çiğnemekten sakının ve bana itaat edin.
151- Ve o aşırı israfçıların (boş düşünenlerin) emrine uymayın.
152- O müsrifler ki, yeryüzünü bozarlar. Ve (bozduktan sonra da) düzeltmezler..” dedi.
153- Onlar: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.
154- Sen bizim gibi bir insan olmaktan başka bir şey değilsin. Eğer doğrulardan isen, bize bir mucize getir..” dediler.
155- Salih. “İşte bu, dişi bir devedir. Onun su içme hakkı vardır. Belli bir gün sizin de içme hakkınız vardır.
156- Ona kötülükle dokunmayın, büyük bir günün azabı sizi yakalar..” dedi.
157- Onlar ise; o devenin el ve ayaklarını kestiler, ardından pişman oldular.
158- Bunun üzerine azap onları yakalayıverdi. Şüphesiz bunda önemli bir ayet (ve delil, mucize) vardır. Fakat çokları inanmadılar.
159- Ve şüphesiz Rabbin olan Allah, izzet, kudret ve rahmet sahibidir.
[Peygamberleri göndermeye, onları korumaya gücü yeter.]
160- Lut kavmi de peygamberleri yalanladı.
161- Hani, kardeşleri Lut onlara: “Sakınmayacak mısınız?
162- Şüphesiz, ben, size gönderilen güvenilir bir elçiyim.
163- Artık, Allah’ın yasalarını çiğnemekten sakının. (Yani) bana itaat edin.
164- Ben, bu görevime karşı sizden bir ücret de istemiyorum. Ücretim, âlemlerin sahibi olan Allah’a aittir.
165, 166- Rabbiniz olan Allah’ın size yarattığı hanımları bırakıp da insanlar içinde erkeklere mi gidiyorsunuz? Doğrusu siz haddi aşan bir toplumsunuz.” dedi.
167- Onlar: “Ey Lut! Eğer bu yaptıklarına son vermezsen, şüphesiz sürgün edilenlerden olursun.” dediler.
168- Lut: “Şüphesiz ben sizin yaptığınıza kızanlardanım.”
169- “Ey Rabbim! Beni ve ailemi, onların yaptıklarından kurtar!” dedi.
170, 171- Kâfirler içinde kalan bir koca karı hariç, onu ve bütün ailesini kurtardık.
172- Sonra diğerlerini yerle bir ettik.
173- Ve onların başına (bir bela) yağdırdık. İşte, uyarılanlara yağan bela ne kötü bir şeydir!
174- Şüphesiz bunda, önemli bir ayet ve delil vardır. Fakat çokları inanmadılar.
175- Ve şüphesiz Rabbin, izzet, kudret ve rahmet sahibidir.
176- Ormanlık ehli de peygamberleri yalanladılar.
177- Hani Şuayb onlara: “Sakınmayacak mısınız?
178- Ben size gönderilen güvenilir bir elçiyim.
179- Artık, Allah’ın yasalarını çiğnemekten sakının ve bana itaat edin.
180- Bu görevime karşı, sizden bir ücret de istemiyorum. Ücretim ancak, âlemlerin sahibi olan Allah’a aittir.
181- Ölçerken tam verin ve zarar ettirenlerden olmayın.
182- Ve doğru bir terazi ile tartın.
183- İnsanlara eşyalarını eksik olarak vermeyin. Ve yeryüzünde bozguncular olarak koşturmayın.
184- Sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah’ın yasalarını çiğnemekten sakının.” dedi.
185- Onlar: “Sen ancak büyülenmişlerdensin.
186- Ve sen bizim gibi bir insan olmaktan başka bir şey değilsin. Biz kesinlikle senin yalancılardan olduğunu sanıyoruz.
187- Eğer doğrulardan isen, üstümüze gökten (azap) parçaları indir.” dediler.
188- Şuayb: “Rabbim sizin yaptığınızı çok daha iyi bilir.” dedi.
189- Bunun üzerine onlar, yine onu yalanlayınca, üzerlerine gölge yapan bir azap onları yakalayıverdi. Şüphesiz o, büyük bir günün azabı idi.
190- Şüphesiz bunda önemli bir ayet ve mucize vardır. Fakat çokları inanmadılar.
191- Ve şüphesiz Rabbin olan Allah, izzet, kudret ve rahmet sahibidir. (Peygamberlerini korur.)
192- Ve şüphesiz bu Kur’an da (anlatılan o peygamberlerin mesajları gibi) âlemlerin sahibi olan Allah katından gelmedir.
193, 194, 195- O Kur’anı, güvenilir ruh olan Cebrail, uyarıcılardan olman için, apaçık bir Arapça ile senin kalbine indirdi.
196- Ve şüphesiz o, eskilerin kitaplarında da vardır.(*)
(*) “Ondaki mesajlar eski kitaplarda da aynen vardır.” (Nesefi) 197- İsrailoğullarının âlimlerinin onu tanıyıp bilmesi, onlar için belli bir delil olmadı mı?
198, 199- Eğer Biz, bu Kur’anı yabancı birisine indirmiş olsaydık, O Kur’anı onlara okusaydı, ona yine de inanacak değillerdi. [Böyle edebî, harika bir kitabın acemi birisinden çıkamayacağını, bunun ancak Allah’ın indirmesi olacağını idrak edemeyeceklerdi.]
200- İşte Biz, böylece o inançsızlığı, o azgın kâfirlerin kalbine soktuk.
201- Onlara elem verici azap gelmeden, ona inanmayacaklardır.
202- Nihayet o azap, onlar farkına varmadan birden gelecektir.
203- “Acaba, bize mühlet verilecek mi?” diye yalvaracaklar.
204-Yoksa onlar, azabımızın acilen gelmesini mi istiyorlar.
205- Görmedin mi? Onları yıllarca yaşatsak da,
206- Sonra, onlara vaadedilen azap başlarına gelince,
207- O uzun yıllar faydalanıp yaşamaları, onlara bir fayda vermeyecektir.
208- Kendilerine uyarıcı peygamberler gelmeden, Biz hiçbir şehri helak etmedik.
209- Bu helak edişimiz, başkaları için bir ikaz oldu. Ve Biz, zulmedenler olmadık. [Onlar helak olmayı hak ettikleri için helak oldular.]
210- Bu Kur’anı şeytanlar da getirmiş değildir.
211- Böyle bir şey, ne onlara yakışır ne de yapabilirler.
212- Onlar (gökleri) dinlemekten azledildiler.
213- Sakın, Allah ile beraber başka bir ilaha dua etme, azap edilenlerden olursun.
214- Ve en yakın aşiretini uyar.
215- Ve sana uyan müminler için, kanatlarını ger.
216- Eğer sana isyan ederlerse: “Ben, sizin yaptıklarınızdan beriyim.” de.
217- İzzet, kudret ve rahmet sahibi olan Allah’a tevekkül et.
218- O Allah ki, sen kıyam ettiğinde seni görür.
219- Ve namaz kılanlarla beraber eğilip kalkmanı da görür.
220- Şüphesiz O, işiten ve bilendir.
221- Size haber vereyi mi, şeytanlar kimin üzerine iner?
222- Günahkâr, iftiracı olan herkesin üzerine inerler.
223- Haber almak için, kulaklarını (göklere) dayatıverirler. Ve çoğu da yalancıdırlar.
224- Şairlere gelince, onlara da (ancak) aldananlar uyar.
225- Görmedin mi? Onlar her vadide koşturuyorlar. (Hedefsiz gidiyorlar.)
226- Ve onlar yapmadıkları şeyleri söylüyorlar.
227- İman edip salih ameller işleyen, Allah’ı çokça zikreden, zulmedildikten sonra düşmanına karşı (şiir ile) mukabele etmek isteyenler hariç. Ve onlara zulmedenler, nasıl bir inkılâp ile devrileceklerini bileceklerdir (göreceklerdir.)
27- Neml Suresi Mekke’de nazil olmuştur. 93 ayettir. Bismillahirrahmanirrahim 1- Tâ, Sin. Bunlar Kur’anın ve apaçık olan bir kitabın ayetleridir.
2- İnananlar için hidayet ve müjdedirler.
3- O inananlar ki, namazı tam kılarlar, zekâtı verirler ve onlar ahiret hayatına kesin olarak inanırlar.
4- Biz şüphesiz, ahirete inanmayanlara yaptıkları işleri güzel gösterdik. Onun için onlar o yanlış yaptıkları işler içinde şaşkın şaşkın bocalıyorlar.
5- İşte bunlar için, azabın en kötüsü vardır ve ahirette en zararlı çıkacak olanlar onlardır.
6- Ve şüphesiz sen bu Kur’anı, her şeyi hikmet ile yapan, her şeyi bilen Allah tarafından alıyorsun.
7- Hatırla ki Musa, ailesine: “Ben bir ateş ile tanıştım. Ondan size bir haber getireceğim veya bir parça alıp bir meşale ile size geleceğim ki ısınasınız.” dedi.
8- Musa o ateşe gelince: “Ateşin içinde bulunan da çevresinde olan da hayırlı ve bereketli olalar. Ve âlemlerin sahibi olan Allah, (görünmekten) çok yücedir!” diye Musa’ya seslenildi.
9- “Ey Musa! Şüphesiz Ben, izzet, kudret ve hikmet sahibi olan Allah’ım!
10- Sen asanı at!” (dedi.) Musa, asasını bir yılan gibi titreştiğini görünce, sırt çevirip kaçtı. Arkasına dönüp bakmadı. “Ey Musa! Sakın korkma! Çünkü peygamberler, Benim yanımda korkmazlar.
11- “Ancak zulmedip de yaptığı kötülüğün yerine iyilik ve güzellik yapan olursa,(*) muhakkak Ben, Gafur ve Rahimim.” (Bağışlar ve acırım)
(*) Peygamberler Allah ile karşılaştıklarında korkmazlar. Hz. Musa ise, bir adam öldürmüştü. Onun için korktu. Fakat Allah, onun tevbesini kabul etti. Yaptığı iyiliklerin, onun o kusurunu affettirdiğini bildirdi. 12- “Ve elini koynuna sok, lekesiz bembeyaz olarak çıkar. Dokuz mucize ile kuşanarak Firavun ve kavmine git. Çünkü onlar, İlahî yasaları çiğneyen bir toplum oldular.”
13- Ayetlerimiz (mucizelerimiz) apaçık olarak onlara geldiğinde: “Bunlar, besbelli bir büyüdür” dediler.
14- Vicdanları o mucizelere tam inandığı halde, onlar zulmen ve azgınlık olarak o mucizeleri yalanladılar. İşte bak, bozguncuların sonunun nasıl olduğunu gör!
15- Andolsun! Biz, Davud ve Süleyman’a da ilim verdik. “Bizi, mümin kullarının çoğundan üstün tutan Allah’a hamdolsun!” dediler.
16- Ve Süleyman, Davud’a varis oldu. “Ey insanlar! Bize kuşların dili öğretildi, her şeyden bize bir nasip verildi. Şüphesiz bu, apaçık bir üstünlüktür” dedi.
17- Süleyman’ın, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan olan askerleri, onun huzurunda toplandılar. Ve düzenli olarak sevk ediliyorlardı.
18- Nihayet, karınca vadisine geldikleri zaman, dişi karınca (kraliçe:) “Ey karıncalar! Evlerinize girin. Süleyman ve askerleri farkına varmadan sizi ezmesinler.” dedi.
19- Süleyman, onun sözüne gülerek tebessüm etti. Ve: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama ettiğin nimetlere şükretmem ve razı olacağın işler yapabilmem için bana düzenli bir imkân ver. Ve rahmetinle, beni salih kulların içine kat.” dedi.
20- Ve kuşları teftiş etti. “Ne oluyor? Hüdhüdü bulamıyorum. Yoksa kaybolanlarda mı oldu?
21- Ben ona şiddetli bir azap vereceğim veya onu boğazlayacağım veya o bana apaçık bir delil getirecektir.” dedi.
22- Çok geçmeden (hüdhüd geldi:) “Senin kuşatmadığın (bilmediğin) bir şeyi bildim ve Sebe’den sana kesin bir haber getirdim” dedi. (Ve şöyle devam etti:)
23- “Şüphesiz ben, onlara hükümdarlık eden bir kadın gördüm. Bütün imkânlara sahipti. Büyük bir tahtı vardı.
24, 25- Onun ve kavminin, Allah’ın dışında güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan, onların yaptıklarını onlara güzel göstermiş, doğru yolun önünde onlara engel olmuştur. Artık onlar, göklerdeki ve yerdeki gizlilikleri çıkaran,(*) gizlediklerini ve açıkladıklarını bilen Allah’a secde etmeye yol bulamaz olmuşlar.(**)
(*) Hüdhüd kuşu, yerin içinde gizli olan suyu çıkardığı için, Allah’a bu sıfatı yakıştırmıştır. (*) Nesefi. 26- Hâlbuki Allah’tan başka ilah yoktur. O, Arş-ı Azim olan kâinatın Rabb ve sahibidir.”
27- Süleyman: “Bakacağız: Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın?
28- Bu mektubumu götür, onlara at. Sonra onlardan uzaklaş, bak bakalım ne cevap verecekler?” dedi.
29- Kraliçe: “Ey meclis! Şüphesiz bana çok güzel bir mektup atıldı.
30- Süleyman’dan gelme ve “Bismillahirrahmanirrahim” ile başlıyor.
31- ‘Bana karşı üstünlük taslamayın ve Müslüman olarak bana gelin!’ diyor.” dedi.
32- Ve (şöyle) devam etti: “Ey meclis! Bu işimde bana bir görüş bildirin. Siz şahit olmadan ben hiçbir işi kesinleştirmiş olmadım.”
33- Meclis: “Biz kuvvet sahibi ve iyi savaşçı bir milletiz. Emir senindir. Artık ne buyuracağını sen düşün.” dediler.
34- Kraliçe: “Şüphesiz, krallar bir şehre girdiklerinde orayı bozarlar ve oranın eşrafını rezil, zelil ederler. (Herhalde) onlar da böyle yapacaklardır.
35- Ben şimdi bir hediye göndereceğim. Bakalım elçiler ne ile geri dönecekler.” dedi.
36- Elçi, Süleyman’a gelince, Süleyman: “Siz bana mal ile mi katkıda bulunursunuz? Hâlbuki Allah’ın bana verdiği, size verdiğinden daha yararlıdır. Böyle hediyelerle ancak siz sevinirsiniz.
37- Sen o kavme dön; onlara, karşı konulmaz askerlerle geleceğiz. Onları zelil ve esir ederek o memleketten çıkarırız.” dedi. (Elçi geri döndü.)
38- Süleyman, (etrafındaki) meclise: “Onlar bana teslim olarak gelmeden, hanginiz onun tahtını bana getirebilir?” dedi.
39- Cinlerden bir ifrit: “Sen bu makamından kalkmadan onu sana getireceğim. Benim onu korumaya gücüm yeter. Ve ben güvenilirim.” dedi.
40- Kitaptan yanında bir bilgi olan adam da: “Gözünü açıp kapamadan onu sana getiririm.” dedi. Süleyman, tahtın kendi yanında durduğunu görünce “Bu, Rabbimin bana olan fazl ve ihsanıdır. Şükredip etmeyeceğim diye, beni deniyor. Ve kim şükrederse, o kendi faydasına şükreder. Kim de nankörlük ederse, muhakkak Rabbim olan Allah, hiç kimsenin şükrüne muhtaç değildir. Ve ikramı boldur.” dedi.
41- Ve devamla: “Onun için tahtını değiştirin, bakalım yol bulacak mı yoksa bulamayanlardan mı olacak?” dedi.
42- Belkıs (Kraliçe) geldiğinde: “Tahtın böyle mi idi?” diye soruldu. O: “Sanki odur” dedi. Ve: “(Süleyman’ın bizden üstün olduğuna dair) önceden bize bilgi verildi. Biz de teslim olanlardan olduk.” (diye cevap verdi.)
43- Fakat Allah’ın dışında taptıkları şeyler, Allah yolunda ona engel olmuş idi. Çünkü o, kâfir bir toplumdan idi.
44- Ona: “Avluya gir” denildi. O, avluyu görünce, derin bir su sandı. Ve bacaklarını açtı. Süleyman. “O camdan yapılmış dümdüz bir zemindir” dedi. Bunun üzerine Kraliçe: “Şüphesiz ben kendime zulmettim. İşte Süleyman ile beraber Rabb-ül Âlemin olan Allah’a teslim oluyorum.” dedi.
45- Andolsun! Semud kavmine “Yalnızca Allah’a ibadet edin!” diye, kardeşleri olan Salih’i gönderdik. Fakat hemen, birbiriyle çekişen iki gruba ayrıldılar.
46- Salih: “Neden iyilikten önce acilen kötülüğün gelmesini istiyorsunuz? Allah’ın rahmetine mazhar olmak için, neden O’ndan bağışlanmak dilemiyorsunuz?” dedi.
47- Onlar: “Senden ve seninle beraber olanlardan dolayı uğursuzluğa uğradık” dediler. Salih: “Nasibiniz Allah katından gelir. (Bu başınıza gelen uğursuzluk değil,) belki denenmeye tabi tutulan bir kavim olduğunuz içindir.”
48- Ve şehirde, yeryüzünü bozan, ıslahat yapmayan dokuz kabile vardı.
49- Onlar: “Onu (Salih’i) ve ailesini geceleyin öldüreceğimize, velisine: “Ailesinin nerede yok olduğunu görmedik. Biz doğru şahitleriz” diyeceğimize dair Allah’a yemin edelim.” dediler.
50- Onlar bir tuzak kurdular. Biz de onlar farkına varmadan karşı tuzak kurduk.
51- İşte tuzaklarının sonunun nasıl olduğunu gör: Biz onları ve kavimlerinin tümünü yerle bir ettik.
52- İşte, zulmettiklerinden dolayı boş olarak duran evleri! Şüphesiz bunda, bilen bir toplum için, önemli bir ayet (belge, delil) vardır.
53- Ve inanıp da kendilerini koruyanları kurtardık.
54- Lut’u da peygamber olarak gönderdik. Hani kavmine: “Siz göre göre fahişelik, hayâsızlık mı yaparsınız?
55- Nasıl, kadınların dışında erkeklere şehvetlenerek yaklaşırsınız? Hayır, siz ancak cahil bir toplumsunuz.” dedi.
56- Fakat onun kavmi ona ancak şu cevabı verdi: “Lut’u şehrinizden çıkarın. Çünkü onlar temiz duran, (bizim yaptığımızı yapmayan) bir grupturlar.”
57- Biz de onu ve ailesini kurtardık. Hanımı hariç. Onun geride (azaba uğrayanların içinde) kalmasını takdir ettik.
58- Ve onların başına acayip bir yağmur yağdırdık. İşte uyarılıp da yola gelmeyenlerin başına gelen yağmur ne kötü bir yağmurdur!
59- De ki: Bütün hamd ve övgü Allah’ındır. Selam ve esenlik, Allah’ın seçtiği kullarınadır. Allah mı hayırlı, yoksa O’na eş koştukları şeyler mi?
60- (Onlar mı,) yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten su indiren mi? Biz o su ile ağaçlarını yeşertmeye gücünüzün yetmediği nice güzel bahçeler bitirdik. Yoksa Allah ile beraber başka ilah mı var? Hayır, onlar sapıklıkta direnen bir toplumdurlar.
61- (O putları mı,) yoksa yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, onun aralarında nehirler oluşturan, o yerin istikrarı için, gemi direkleri gibi dağlar yaratan, iki deniz arasında bir engel koyan mı? Yoksa Allah ile beraber başka bir ilah mı var. Hayır, onların çoğu (doğruyu) bilmezler.
62- (Onlar mı,) yoksa zorda kalanın O’na dua ettiği zaman duasını kabul eden, ondaki sıkıntı ve kötülüğü gideren, sizi yeryüzüne halifeler yapan mı? Yoksa Allah ile beraber başka ilah mı var? Ne kadar da az düşünüp idrak ediyorsunuz.
63- (Onlar mı,) yoksa kara ve denizin karanlıklarında size yol gösteren, rahmetinin önüne rüzgârları müjdeleyici olarak salıveren mi? Yoksa Allah ile beraber başka ilah mı var? Allah, onların eş koştuklarından çok yücedir!
64- (Onlar mı,) yoksa yaratan, sonra o yarattıklarını tekrarlayan, gökten ve yerden sizi rızıklandıran mı? Yoksa Allah ile beraber başka ilah mı var? De ki: “Eğer doğrulardan iseniz, delilinizi getirin.”
65- De ki: “Allah’tan başka, göklerdeki ve yerdeki hiç kimse, gaybı (gizli olan şeyleri) bilemez. Ve ne zaman dirileceklerini de bilemezler.
66- Doğrusu, ahiret hakkında onlar için yeteri kadar bilgi toplandı. Fakat onlar, o ahiret hakkında tereddüt içindedirler. Hayır, onlar o ahiretin olacağını görmekten yana kördürler.
67- O kâfirler. “Biz ve babalarımız toprak olduğumuz zaman mı (topraktan) çıkartılacağız?
68- Andolsun! Bize de, daha önce atalarımıza da bu vaat yapıldı. Bu vaat, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir.” dediler.
69- De ki: “Yeryüzünde gezin, o azgın suçluların sonucunun nasıl olduğunu görün!”
70- Ve sakın onlara üzülme. Onların yaptığı hile ve tuzaklarından dolayı da sıkıntı içinde olma!
71- Ve: “Eğer doğru söylüyorsanız, bu vaad ne zaman olacak?” derler.
72- De ki: “Aceleden istediğiniz o azap va’dinin bir kısmı, belki de peşinize takılmıştır.”(*)
(*) Veya “yakında başınıza gelecektir.” 73- Ve şüphesiz Rabbin, insanlara karşı bol ihsan ve ikram sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler.
74- Ve şüphesiz sahibin olan Allah, onların içlerinde gizlediklerini de açıkladıklarını da çok iyi bilmektedir.
75- Gökte ve yerde göze görünmeyen hiçbir şey yoktur ki, Kitab-ı Mübinde (ana kitapta) mevcut olmasın.
76- Şüphesiz bu Kur’an, İsrailoğullarının ihtilaf ettikleri konuların çoğunu, onlara doğruca anlatmaktadır.
77- Ve şüphesiz bu Kur’an, inananlar için iyi bir rehber ve rahmettir.
78- Şüphesiz Rabbin, özel hükmüyle (adaletiyle) onların arasında hükmünü verecektir. Onun her şeye gücü yeter. Ve O, her şeyi en iyi bilendir.
79- Sen, artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz sen, apaçık, hak olan bir yol üzeresin.
80- Arkalarını çevirip kaçtıkları zaman sen, bu çağrıyı ne ölü olanlara ne de sağır olanlara işittiremezsin.
81- Sen, körleri sapıklıklarından kurtarıp onlara yol gösterecek de değilsin. Sen ancak, ayetlerimize inanan ve (hakka) teslim olanlara bu mesajı işittirebilirsin.
82- Azap sözü başlarında gerçekleştiği zaman, yerden onlar için bir canlı çıkartırız. “İnsanlar ayetlerimize gerçekten inanmadılar.” diye onlarla konuşur.
83- Hatırla o günü ki, her ümmetten (toplumdan) ayetlerimizi yalanlayan grupları toplarız. Onlar mahşere sevk edilirler.
84- Nihayet oraya geldikleri zaman, Allah: “Ayetlerim hakkında hiçbir bilgi elde etmeden mi onları yalanladınız? Yoksa başka ne iş yapmakta idiniz?” der.
85- Ve zulmettiklerinden dolayı, azap sözü başlarında gerçekleşir. Artık onlar konuşamazlar.
86- Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık olarak yarattığımızı görmediler mi? Şüphesiz bunda, inanan bir toplum için önemli deliller (belgeler) vardır.
87- Sur’a üfürüleceği, (dolayısıyla) Allah’ın dilediği hariç, göklerdeki ve yerdeki herkesin dehşete kapılacağı günü hatırla! O gün, herkes boyun eğerek, zelil olarak O’na gelirler.
88- Ve dağları durgun, donuk sanırsın. Hâlbuki onlar, her şeyi sağlamca yaratan Allah’ın sanatı olarak, bulutların yürüdüğü gibi yürürler. Şüphesiz O, bütün yaptıklarınızdan haberdardır.
89- Kimler iyilik ile gelirse, onlara o yaptıklarından daha yararlı bir mükâfat vardır. Ve onlar, o günün dehşetinden güven içinde olurlar.
90- Kimler de kötülük ile gelirse, işte onlar yüzüstü ateşe dökülürler. (Onlara:) “Yaptıklarınızdan başka bir şey ile cezalandırılmıyorsunuz.” (denilir.)
91- (De ki:) “Ben, saygın kıldığı bu şehrin sahibi ve her şey O’nun elinde olan Allah’a kulluk etmekle emrolundum. Ve Müslümanlardan olmakla da emrolundum.
92- Ve Kur’an okumakla da emrolundum. Artık kim doğru yolu bulursa, o kendi lehine bulmuş demektir. Kim de sapıtırsa, sen de ki: “Ben ancak, uyarıcılardan bir uyarıcıyım.”
93- De ki: “Bütün hamd ve kemalat, Allah’ındır. O, size ayetlerini gösterecektir. Siz de onları tanıyacaksınız. Ve sahibin olan Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir.”
28- Kasas Suresi Mekke’de nazil olmuştur. 88 ayettir. Bismillahirrahmanirrahim 1- Ta, Sin, Mim.
2- Bunlar, apaçık olan o Kitabın ayetleridir.
3- Biz inanan bir toplum için, Musa ve Firavun olayından bir kısmını doğru bir şekilde sana okuyacağız.
4- Şüphesiz Firavun, memlekette üstünlük sağlamıştı. (İktidarı eline almıştı.) Ahalisini partilere bölmüştü. Onlardan bir grubun erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını yaşatarak onları zayıf ve fakir bırakıyordu. Çünkü o, her yönüyle bozgunculardan idi. (Bütün yaptıkları, bozgunculuğa yönelik idi.)
5- Biz ise, memlekette güçsüz bırakılanlara iyilik etmek, onları imamlar yapmak ve onları oraya varis bırakmak istiyorduk.
6- Onları memlekete yerleştirip, Firavun ve Haman’a(*) ve askerlerine, İsrail Oğullarından sakındıkları şeyi (iktidarlarının ellerinden gitmesini) onlara göstermek istiyorduk.
(*) Kral ve başbakan.. 7- Ve Musa’nın anasına: “Onu emzir. Korktuğun zaman onu denize at. Sakın korkma ve üzülme! Biz, onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız.” diye vahyettik.
8- (Musa’nın anası onu atınca,) Firavun ailesi onu (denizde) buldu. Nihayet o, onlar için düşman ve üzüntü kaynağı oldu. Çünkü Firavun, Haman ve askerleri yanlış bir yolda idiler. [İsrailoğullarının erkek çocuklarını öldürüyorlardı.]
9- Ve Firavunun hanımı: “Bu, bana da sana da bir göz nurudur. Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydalı olur veya onlar farkına varmadan onu evlat ediniriz.” dedi.