Kur’an-ı Kerim Meali - fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur ayettir


- Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Sapıklığı satın alıyorlar, yolu kaybetmenizi istiyorlar. 45-



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə7/42
tarix20.11.2017
ölçüsü2,57 Mb.
#32304
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   42

44- Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Sapıklığı satın alıyorlar, yolu kaybetmenizi istiyorlar.
45- Allah sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Sahip ve yakın olarak Allah yeter. Yardımcı olarak da Allah yeter.
46- Yahudi olanlardan bazıları, kelimeleri yerinden kaydırırlar; dillerini eğip bükerek ve dini taşlayarak “işittik ve isyan ettik”, “işit, işitmez olası”, “ey çobanımız, bizi kolla” derler. Eğer onlar, “işittik ve itaat ettik, bizi dinle, bizi gözet” deselerdi, onlar için daha hayırlı ve daha sağlam olurdu. Fakat kâfirliklerinden dolayı, Allah onları lanetlemiştir. Onlar (kendi kitaplarına dahi) çok az inanırlar.
47- Ey kitap verilenler! Tersine çevireceğimiz veya cumartesi yasağına uymayanları lanetlediğimiz gibi lanetleyeceğimiz yüzleri silip enselerine çevirmeden, yanınızdaki vahyi tasdik edici olarak indirdiğimiz Kur’ana inanın! Muhakkak Allah ne emretmişse, o yapılacaktır.
48- Allah kendisine ortak koşmayı affetmez. Bundan başka her şeyi, istediğine bağışlar. Kim Allah’a eş koşarsa, o büyük bir günah işlemiş demektir.
49- O kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? (İnsan kendini temize çıkarmakla temiz olmaz.) Ancak Allah dilediğini temize çıkarır. Ve insanlara kıl payı kadar haksızlık etmez.
50- İşte bak, Allah’a karşı nasıl yalan uydururlar. Apaçık bir suç olarak bu iftiraları yeter. [Bir delile dayanmadan, “biz insanların en iyisiyiz, Cennete yalnız biz gireceğiz” diyorlar. Bir de iftira ederek, “bu Allah’ın emridir,” diyorlar.]
51- Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Bunlar, putlara, sihirbazlara, kâhinlere, şeytanlaşmış idarecilere inanırlar. (Dinsiz) kâfirler için, “bunlar Müslümanlardan daha doğru bir yoldadır” diyorlar.
52- İşte bunlar, Allah’ın lanetlediği kimselerdir. Allah kime lanet ederse (rahmetinden mahrum bırakırsa,) artık asla ona bir yardımcı bulamazsın.
53- Yoksa kâinatın idaresinde bir payları mı var? Öyle olsaydı, insanlara bir çekirdek kabuğunu bile vermezlerdi.
54- Yoksa Allah’ın insanlara ikram ve ihsanından verdiklerini mi kıskanıyorlar. Oysa (ecdatları olan) İbrahim’in zürriyetine kitap, hikmet (yasa, ilim) verdik. Ve onlara büyük bir saltanat bağışladık.
55- Onlardan bazısı o kitaba inandı, bazıları da yüz çevirdi. Artık onlar için yakıcı (bir azap) olarak Cehennem yeter.
56- Ayetlerimizi yalanlayanı acayip bir ateşe dayatacağız. Derileri kızardıkça, yeni bir azap tatsınlar diye derilerini tazelendiririz. Muhakkak Allah Aziz ve Hakîmdir (güçlüdür, her şeyi yerli yerinde yapar.)
57- İman edip salih (uygun) işler yapanlar ise, onları altlarında nehirler akan, içlerinde ebedî kalacakları cennetlere koyacağız. Orada onlara temiz hanımlar vardır. Ve onları ne sıcak ne soğuk, uzun, geniş gölgeler içine koyacağız.
[Böyle büyük mükâfatlar, ancak iman gibi önemli bir özelliğin meyvesi ve neticesi olabilir. İman da büyüklüğü nisbetinde devam ettirilmesi zor bir hadisedir. İmanlı insan, daima imtihana tabidir. Bu imtihanın en önemli öğesi, başkalarının kendisi kadar sevmek, eşitliği, güveni sağlamaktır. İman, her nevi emanete riayet etmektir.]
58- Muhakkak Allah, emanetleri sahiplerine ödemenizi emreder. İnsanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman da adaletle hükmetmenizi ister. Muhakkak Allah’ın size olan güzel öğüdü budur. Muhakkak Allah, çok iyi işiten ve görendir.
59- Ey iman edenler! Allah’a ve elçisine ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin. Eğer bu konuda ihtilafa düşerseniz, onu Allah’a ve elçisine götürün; eğer Allah’a ve ahiret gününe imanınız varsa… Böyle yaparsanız, bu sizin için daha yararlı ve yorum olarak daha güzeldir.
60- Sana indirilen ile senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tağuta (zalim idarecilere) yargılanmak için başvuruyorlar. Oysa onu inkâr etmeleri, onlara emredilmiştir. Muhakkak şeytan onları, (haktan) çok uzak bir sapıklığa sürüklemek ister.
61- Onlara: “Allah’ın indirdiğine ve Allah’ın Resulüne gelin!” denildiğinde, o münafıkların senden şiddetle kaçtıklarını görürsün.
62- Halleri nice olur! Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiği, sonra Allah’a yemin ederek: “Biz ancak iyilik ve barıştırmak istedik” dedikleri zaman…
63- İşte Allah bunların kalplerindekini bilir. Artık onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onları etkileyecek belağatlı söz söyle.
64- Biz peygamberleri, Allah’ın izniyle itaat edilmelerinden başka bir gaye için göndermedik. Eğer onlar kendilerine zulmettiklerinde, sana gelip Allah’tan mağfiret dileseydiler ve Peygamber de onlar için bağışlanmak dileseydi, Allah’ı çok iyi tevbe kabul eden ve rahmet eden olarak bulacaklardı.
65- Hayır, Rabbine and olsun! Onlar, seni hakem tayin edip sonra verdiğin hükme karşı içlerinde bir sıkıntı hissetmeden ve sana tam teslim olmadan inanmış olamazlar.
66- Eğer Biz onlara: “Kendinizi öldürün veya memleketlerinizden çıkın” diye emretseydik, çok azı hariç çoğu bu emri yerine getirmezlerdi. (Hâlbuki onlar birbirlerini öldürüyor ve memleketlerinden çıkarıyorlar.) Eğer onlar öğüt aldıkları şeyleri yapsalardı, onlar için daha yararlı ve imanlarının tesbiti için daha sağlam olurdu.
67- O zaman kendi katımızdan (ebedî âlemden) büyük bir ücret onlara verirdik.
68- Ve onlara doğru yolu gösterirdik (İslami hakikati yaşarlardı.)
69- Kim, Allah ve Peygamberine itaat ederse, işte onlar, Allah’ın nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdirler. Bunlar arkadaş olarak ne güzeldirler!
70- Bu, Allah’tan büyük bir lütuf ve ikramdır. Her şeyi gören ve bilen olarak Allah yeter.
71- Ey iman edenler! Korunma tedbirlerinizi alın, bölük bölük veya toplu olarak savaşa gidin.
72- İçinizden öyleleri var ki pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, “Allah bana ikram etti. Çünkü ben, onlarla beraber olmadım” der.
73- Allah’tan size bir üstünlük ve ikram gelirse, sanki aranızda hiçbir dostluk bağları yokmuş gibi: “Keşke onlarla beraber olup büyük bir kazanç elde edeydim” diyecektir.
74- Dünya hayatını verip ahiret hayatını satın alanlar, Allah yolunda savaşsın. Kim, Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galip gelirse, muhakkak Biz ona büyük bir ücret veririz.
75- Neden Allah yolunda ve zayıf düşmüş erkek, kadın ve çocuklar için savaşmıyorsunuz? Öyle zayıflar ki; “Ey Rabbimiz! Bizi, ahalisi zalim olan bu şehirden çıkar; bize kendi katından bir sahip kıl ve bize kendi katından bir yardımcı ver.” derler.
76- İnananlar, Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise, azgın idareciler yolunda savaşıyorlar. Artık şeytanın dostlarıyla savaşın. Muhakkak şeytanın tuzağı çok zayıftır.
77- Kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namaz kılın, zekât verin” denilenleri görmedin mi? Ne zaman ki savaş onlara farz kılındı, onlardan bir grup, Allah’tan korkar gibi belki daha fazla insanlardan korkmaya başladılar. “Ey Rabbimiz! Neden bize savaşı farz kıldın? Yakın bir zamana kadar erteleseydin, olmaz mıydı?” dediler. Sen de ki: “Dünya yaşamı çok azdır. Ahiret ise, kendini koruyanlar için daha yararlıdır. Ve orada çekirdek kabuğu kadar size haksızlık edilmez.
[Müslümanlar Mekke’de iken savaş onlara yasak iken: “Keşke savaş izni çıkıp da savaşsak” diyorlardı. Sonra Medine’de savaş farz kılınınca, bir grup Müslüman böyle demeye başladı.]
78- Nerede olursanız olun, yüksek kalelerde korunsanız dahi, ölüm gelip sizi yakalar. Onlara bir iyilik gelirse: “Bu, Allah katındandır” derler. Bir musibet başlarına gelirse: “Buna sen sebep oldun” derler. Sen de ki: “Hepsi de Allah katındandır.” Bunlara ne oluyor? Söz anlamaya yanaşmıyorlar.
79- Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kötülük de senin nefsindendir. (Sen de bir insansın.) Fakat seni insanlar için elçi olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.
80- Kim o Allah’ın elçisine itaat ederse, muhakkak Allah’a itaat etmiş demektir. Kim sırt çevirirse, (bil ki) Biz, seni insanlar için koruyucu olarak göndermedik.
81- “Kabul ettik” derler. Senin yanından çıktıkları zaman, onlardan bir tayfa, dediklerinin tersini kurarlar. Hâlbuki Allah, onların kalplerinde kurduklarını yazıyordur. Artık onlardan vazgeç, Allah’a tevekkül et ve (bil ki) koruyucu sahip olarak Allah yeter.
[İnsanları ikiyüzlülüğe iten, belli bir prensibe ve kişiliğe sahip olmayışlarıdır. Başka bir ifade ile gerçeklere, İlahi mesajlara inanmayışlarıdır.]
82- Onlar Kur’anı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan değil de beşer tarafından gelmiş olsaydı, onda çok çelişki bulacaklardı.
83- Emniyet verici veya korku verici bir haber onlara geldiğinde onu yayarlar. Onu yaymayıp da Peygambere veya kendilerinden yetkili kişilere götürselerdi, işin iç yüzünü araştırıp çıkaranlar, onu bileceklerdi. Eğer Allah’ın size olan ikram ve rahmeti olmasaydı, çoğunuz şeytana tabi olacaktınız.
84- Artık, Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi nefsinden sorumlusun. Müslümanları savaşa teşvik et. Yakında Allah, o kâfirlerin şiddetini savacaktır. Muhakkak Allah’ın tokadı daha sert ve azabı daha şiddetlidir.
85- Kim, iyi bir işe destek olursa, onun da ondan bir payı olur. Kim, kötü bir işe destek olursa, o işin bir katı ona gelir. Muhakkak Allah, her şeye güç yetirendir.
86- Bir selam ile size selam verildiğinde, daha güzel bir selam ile veya aynısını iade ederek selam verin. Muhakkak Allah, her şeyden (sizi) hesaba çekendir.
87- Allah, öyle bir mabud ki; ondan başka mabud olamaz. O, kendisinde gönlü daraltacak hiçbir şüphe olmayan kıyamet günü için sizi toplayacaktır. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
88- Ne oldu size? Münafıklar hakkında iki fırkaya ayrıldınız. Hâlbuki yaptıklarından dolayı, Allah onları eski küfürlerine geri çevirdi. Allah’ın saptırdıklarına doğru yolu mu göstereceksiniz? Muhakkak Allah’ın saptırdıklarına asla bir çıkış yolu bulamazsınız.
89- Kendileri gibi sizin de kâfir olmanızı istediler ki; eşit olasınız. Artık Allah yolunda hicret etmedikleri müddetçe, onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın ve nerede bulursanız öldürün. Onlardan ne dost ne de yardımcı edinmeyin.
90- Ancak sizinle antlaşma yapmış bulunan bir topluma sığınanlar veya size gelip sizinle ya da toplumlarıyla savaşmaktan sıkılanlar ise, (kâfir de olsalar) onları öldürmeyin. Eğer Allah dileseydi, bunları da size musallat eder, sizinle savaşırlardı. Eğer ellerini sizden çekseler, sizinle savaşmazlarsa, size barış elini uzatırlarsa, artık Allah, onların aleyhine sizin için bir yol, bir izin vermiş değildir.
91- Başkalarını da, hem sizden hem de toplumlarından emin olmak istediklerini göreceksiniz. Fitneye her düştüklerinde (İslam’a karşı savaşa çağrıldıklarında,) başaşağı içine dalarlar. Eğer onlar sizden geri durmaz, barışı istemez, ellerini çekmezlerse; onları yakalayın, nerede karşılaşırsanız onları öldürün. İşte asıl, bunlara karşı Allah size açık bir yetki vermiştir.
92- Hata ile olan hariç, bir mümine, başka bir mümini öldürmesi yakışmaz. Kim, hatayla bir mümini öldürürse, (onun cezası) mümin bir köleyi azat etmek ile ölünün ailesine teslim edilmek üzere kan bedelidir. Meğer o kan bedelini bağışlarlarsa. Eğer o mümin ölü, sizinle düşman olan bir toplumdan ise, yalnızca bir köle azat etmek gerekir. Eğer sizinle antlaşmalı bir toplumdan ise, onun ailesine verilecek kan bedeli ile bir köle azat etmek gerekir. Kim, köle bulamaz veya azat etmek imkanı yoksa, peşpeşe iki ay oruç tutması gerekir. Bir de Allah’tan bağışlanmasını dilemesi gerekir. Şüphesiz Allah sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
93- Kim kasten ve taammüden bir mümini (imanından dolayı) öldürürse, onun cezası, içinde ebedî kalacağı bir Cehennemdir. Allah ona kızmış olur, ona lanet eder (rahmetinden mahrum bırakır) ve onun için büyük bir azap hazırlar.
94- Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman, işin durumunu iyi inceleyin. Size barış elini uzatana, dünya hayatının malını isteyerek “sen mümin değilsin” demeyin. (Bilin ki,) Allah katında çok ganimetler vardır. Siz de daha önce böyle idiniz. Allah size ikram etti (sizi tam Müslüman yaptı.) Artık iyice inceleyin ve bilin ki; Allah sizin yaptıklarınızdan çok iyi haberdardır.
95, 96- Özürlü olmayan müminlerin evde oturanları ile, malları ve canlarıyla Allah yolunda savaşanlar bir olamazlar. Allah, malları ve canlarıyla savaşanları, savaştan geri kalanlardan üstün kılmıştır. Hepsine de Allah, güzel olan Cenneti vadetmiştir. Ve Allah mücahidleri, oturanlardan, mükâfat büyüklüğü yönünden, derece yüksekliği yönünden, bağışlama ve rahmet yönünden üstün kılmıştır. Şüphesiz Allah, Gafur ve Rahimdir.
97- Kendi nefislerine zulmedici olarak yakalanıp melekler tarafından canları alınanlara, melekler: “Durumunuz ne idi?” dediler. Onlar: “Biz yeryüzünde zayıf bırakılanlardandık” diye cevap verdiler. Melekler: “Allah’ın toprakları geniş değil miydi ki, hicret edeydiniz?” dediler. İşte onların sığınağı Cehennemdir. Orası ne kötü dönüş yeridir.
98- Güç yetiremeyen, yol bulamayan çocuk, kadın ve zayıf erkekler müstesna… (Onlar hicret etmeye mecbur değiller.)
99- Allah’ın onları affetmesi umulur. Çünkü Allah affedici ve bağışlayıcıdır.
100- Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidebileceği çok yer ve bol rızık bulur. Kim, Allah ve elçisine doğru hicret edip evinden çıkar ve yolda ölüm onu yakalarsa, artık onun mükâfatı Allah’a aittir. Çünkü Allah Gafur ve Rahimdir. (Kusurlarını bağışlar, ona rahmet eder.)
101- Yeryüzünde sefere çıktığınızda namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur; eğer kâfirlerin sizi tuzağa düşürmelerinden endişe ederseniz… Muhakkak o kâfirler, sizin öldürücü düşmanlarınızdır.
102- Eğer seferde sen onların içinde olup onlara namaz kıldırırsan, onlardan bir grup seninle beraber namaza dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. Bunlar namazlarını kıldıklarında arkanıza geçsinler, namaz kılmayan öbür grup gelip seninle namazlarını (kısaltmış olarak) kılsınlar, korunmalıklarını ve silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzuladılar ki, siz silah ve eşyalarınızdan gafil kalıp da birden üzerinize saldırsınlar. Yağmurdan dolayı bir sıkıntınız varsa veya hasta olsanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir günah yoktur. Fakat savunmanızı elden bırakmayın. Muhakkak Allah, o kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğiniz zaman, ayakta, oturarak ve yatarak (her halükarda) Allah’ı zikredin. Eğer tam güven içinde iseniz, namazı tam kılın. Çünkü namaz, müminler üzerine vakitli bir farz olarak yazılmıştır.
104- O (kâfir) toplumu yakalamak için gevşeklik göstermeyin. Eğer bir acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da sizin kadar acı çekiyorlar. Üstelik onların hiç ümit etmediği şeyleri siz Allah’tan umut ediyorsunuz. Muhakkak Allah çok ilim ve hikmet sahibidir.
105- Biz sana kitabı hak ile gönderdik ki, Allah’ın sana gösterdiği anlayışla insanlar arasında hükmedesin. Sakın hainlerin dava vekili olma.
106- Ve Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak Allah Gafur ve Rahimdir.
107- Ve kendi nefislerine zulmedenleri savunma. Çünkü Allah, devamlı hainlik yapan ve çok günah işleyenleri sevmez.
108- Allah’ın razı olmadığı o kurdukları laf ve planları insanlardan gizliyorlar da Allah’tan gizlemiyorlar. Hâlbuki Allah her an onlarla beraberdir. Ve Allah onların her yaptığını kuşatmıştır. (Onlar O’nun memleketinden dışarı çıkamazlar.)
109- İşte sizler, dünya hayatında onları savundunuz. Kıyamet günü kim Allah’a karşı onları savunacaktır. Veya kim onları koruyacaktır.
110- Kim bir kötülük yaparsa veya kendine zulmederse, sonra Allah’tan bağışlanmak dilerse, Allah’ı Gafur ve Rahim olarak bulacaktır.
111- Kim bir günah kazanırsa, onu kendi nefsine kazanmıştır. Muhakkak Allah, Alîm ve Hakîmdir. (Her şeyi hakkıyla bilir ve çok iyi değerlendirir.)
112- Kim de bir hata veya günah işlese, sonra onu bir suçsuzun üzerine atsa, o büyük bir iftira etmiş, helak edici bir günah işlemiş demektir.
113- Eğer Allah’ın sana olan fazl ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir tayfa senin sapmana çalışacaklardı. Fakat onlar ancak kendilerini saptırıyorlar. Ve onlar sana bir zarar veremezler. Çünkü Allah, sana kitap ve hikmeti (yasa ve ilmi) indirdi ve bilmediğin nice şeyleri de öğretti.(*) Muhakkak Allah’ın sana olan ihsanı çok büyüktür.
(*) Hikmet ve kitap dışında Peygamber’e verilen bilgi, gaybi haberlerdir. Allah’ın bildirmesi olmadan, insan kendi kendine onları öğrenemez.
114- Yardım ve sadakaya yardımcı olmayan ya da iyilik ve insanları barıştırmak için olmayan gizli konuşmaların çoğunda hayır yoktur. Kim, Allah’ın rızasını isteyerek (gizli veya açık olarak) bu işleri yaparsa, (ahirette) ona büyük bir ücret vereceğiz.
115- Kim, doğru yol ona açıklandıktan sonra Peygamber’e karşı gelip Müminlerin yolundan başka bir yol tutarsa; onu gittiğine bırakırız ve Cehenneme dayatırız. Orası varılacak ne kötü bir yerdir.
116- Allah kendisine eş koşulmasını affetmez. Bundan başka her şeyi fakat istediği kişi için affeder. Kim, Allah’a eş koşarsa, muhakkak haktan tamamen sapmış ve yalnızlığa düşmüş demektir.
117- Onlar Allah’ın dışında ancak dişilere taparlar ve onlara yalvarırlar. Ve onlar ancak azgın şeytana dua ederler.
118- Allah o şeytanı rahmetinden mahrum etti. O: “Ben senin kullarından belli bir kesimi alacağım (bozacağım.)
119- Ve onları saptıracağım, onları kuruntulu arzulara boğacağım, onlara emredeceğim, hayvanların kulaklarını kesecekler. Onlara emredeceğim, Allah’ın yaratma kanunlarını değiştirecekler.(*)” dedi. Artık kim, Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, o çok büyük bir zarara uğramış demektir.
(*) Deve beş kere hamile kalıp beşincisinde erkek yavru doğurunca, Araplar o devenin kulağını kesip onu kutsal sayarak kendilerine haram sayarlardı ve onu emekliye ayırırlardı. İlkel bir tabiatperestlik örneği. Bu çağda dahi en kutsal şey, tabiattır. Güya bilimsel verilere dayanan tabiatperestlik ve beden teşhirciliğiyle o zamanın Araplarının tabiatperestliği arasında pek fark yoktur.
İnsanlar şimdi de öze ve ruha değil de cesetlere âşık oluyorlar. Bazı serserilerin sevgisini çekebilmek için, Allah’ın yaratılış kanunlarını değiştirip kadınlaşıyorlar. Kendilerine âşık buluyorlar.
120, 121- Şeytan onlara devamlı vaadediyor. Onlara arzular sunuyor. Fakat şeytan aldatmaktan başka bir şey vaadetmez. İşte böylelerin sığınağı Cehennemdir. Ve oradan bir kaçamak da bulamayacaklardır.
122- İman edip salih ameller yapanlar ise, Biz onları altlarında nehirler akan Cennetlere sokacağız. Onlar orada ebedî kalacaklardır. Bu, Allah’ın hak olan va’didir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?
123- Ne sizin ne de ehl-i kitabın kuruntu ve arzularınızla olmaz. (Kuruntularla kurtulacağınızı sanmayın.) Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalandırılacaktır. Ve o, Allah’tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı bulamayacaktır.
124- Erkek olsun kadın olsun, kim imanlı olarak yararlı işler yaparsa işte onlar Cennete gireceklerdir. Ve kıl payı kadar hakları yenilmeyecektir.
125- Güzel işler yaparak özünü Allah’a teslim eden, İbrahim’in doğru olan dinine tabi olandan daha iyi ve güzel dindar kim olabilir? (Çünkü Allah, İbrahim’i kendine dost edinmiştir.)
126- Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Muhakkak Allah her şeyi kuşatmıştır.
127- Kadınlar(ın yetimleri) hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah onlar hakkında size şöyle fetva veriyor: Yetim erkek çocuklar ve hak ettikleri mehir ve miraslarını vermek istemeden nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar hakkında olan Allah’ın hükmü ve yetimlere adaletle davranmanız gerekliliği hükmü kitapta size okunuyor.(*) Bu yasalara ilaveten yapacağınız bir iyilik olursa, şüphesiz Allah onu bilir.
(*) Nisa suresi 2-7 ayetleri bu konudaki bütün hükümleri beyan etmiştir.
128- Eğer bir kadın, kocasının azgınlığından veya kendisini terk etmesinden korkarsa, barışa başvurmalarında onlara bir günah yoktur. Barış, (kavga ve geçimsizlikten daha) hayırlıdır. Nefisler bencillik ile yoğrulmuşlardır. (Onun için barışmak yerine, her bir taraf kendine çekmek ister.) Hâlbuki iyilik yapıp sakınırsanız, muhakkak Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
129- Özel itina da gösterseniz, hanımlar arasında (sevgi yönünden) adaleti sağlayamazsınız. Artık, bir tarafa hepten meyledip öbür tarafı askıda bırakmayın. (Böyle bir durumda) barışıp kötü muameleden sakınırsanız, muhakkak Allah Gafur ve Rahimdir.
130- Eğer ayrılırlarsa, Allah her iki tarafı da imkânlarıyla zengin eder. Muhakkak Allah’ın imkânları bol ve hikmeti sonsuzdur. (Bazen ayrılmada dahi hikmet ve yarar vardır.)
131- Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Andolsun! Sizden önceki kitap verilenlere ve size tavsiye ettik; Allah’ın yasalarına uymamaktan sakının. Eğer kâfirlik, kabulsüzlük gösterirseniz, bilin ki göklerin ve yerin malikiyeti Allah’ındır. Ve Allah son derece zengin ve övgüye layık olandır.
[Bugün hem ehl-i kitap dünyası hem de İslam âlemi, zenginlik ve itibar için, Kur’an, İncil ve Tevrat ile amel etmeyi bırakmışlar.]
132- Evet, göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ındır. Ve koruyucu olarak Allah yeter.
133- Eğer isterse, sizi giderip yeni toplumlar yaratır. Şüphesiz Allah’ın buna gücü yeter.
134- Kim dünya mükâfatını istiyorsa, bilsin ki dünya ve ahiretin mükâfatı, Allah katındadır. (Ebediyetle mümkündür.) Ve şüphesiz Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
135- Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutanlar olun. Kendiniz, ana babanız, akrabalarınız aleyhinde de olsa Allah için şahitler olun. Eğer sanık, zengin veya fakir ise, Allah onlara sizden daha yakındır. Artık adaletten cayıp istek ve arzunuza uymayın. Eğer şahitlikte dil büküp veya şahitlik etmezseniz, (bilin ki) Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
136- Ey iman edenler! Allah’a ve Peygamberine ve ona indirdiği kitaba ve ondan önceki indirdiği kitaplara gereği gibi inanın. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, elçilerini ve ahiret gününü inkâr ederse, o (haktan) çok uzak bir sapıklığa düşmüştür.
137- İman edenler, sonra kâfir olanlar, sonra yine iman edip kâfir olanlar, sonra küfürde ileri gidenleri Allah affedecek ve onlara doğru yolu gösterecek değildir.
138- Münafıklara müjde ver ki; muhakkak onlara elim bir azap vardır.
139- Öyle münafıklardır ki; Müslümanlar yerine kâfirleri dost ediniyorlar. Onlar, o kâfirlerde izzet ve şeref mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet, Allah’ındır
[Siz ey Müslümanlar! Sakın bunlarla oturmayın.]
140- Çünkü Allah kitapta indirmiştir ki; Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir konuya dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın. Eğer oturursanız siz de onlar gibi olursunuz. Muhakkak Allah, bütün münafıkları ve kâfirleri Cehennemde toplayacaktır.
141- Öyle münafıklardır ki, sizi hep gözetiyorlar. Allah’tan bir fütuhat olursa, “Biz sizinle beraber değil miydik” derler. Eğer kâfirlere bir pay düşerse; “Biz, sizi kollayıp Müslümanlara karşı savunmadık mı?” derler. Fakat kıyamet günü Allah, sizi birbirinizden ayıracaktır (hükmünü verecektir.) Ve Müslümanlara karşı kâfirlere bir yol ve imkân vermeyecektir.
142, 143- Şüphesiz münafıklar, (zanlarınca) Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Hâlbuki Allah, onları (bu yaptıklarından dolayı) aldatır. Namaza kalktıkları zaman, üşene üşene kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı çok az anarlar. İman ile küfür arasında yalpalıyorlar. Ne Müslümanlara bağlanırlar ne kâfirlere. Artık Allah’ın saptırdıklarına sen bir yol bulamazsın.
144- Ey iman edenler, sakın müminlerin dışında kâfirleri dost edinmeyin. Allah’a aleyhinizde olacak açık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
145- Şüphesiz o münafıklar, ateşin en alt katındadırlar. Ve sen onlara bir yardımcı da bulamazsın.
Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin