Kur’an-ı Kerim Meali - fatiha Suresi Mekke’de nazil olmuştur ayettir


- Ve hiç şüphesiz, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun. 74-



Yüklə 2,57 Mb.
səhifə24/42
tarix20.11.2017
ölçüsü2,57 Mb.
#32304
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   42

73- Ve hiç şüphesiz, sen onları dosdoğru bir yola çağırıyorsun.
74- Hâlbuki ahiret hayatına inanmayan o kâfirler, o doğru ve hak yoldan yan çiziyorlar.
75- Eğer biz, onlara acıyıp da onlardaki zararı giderseydik, azgınlıkları içinde bocalamaya devam edeceklerdi.
76- Andolsun! Biz onları azap ile yakaladık. Fakat onlar, sahipleri olan Allah’a boyun eğmediler ve hala da (O’na) yalvarmıyorlar.
77- Nihayet onlara şiddetli bir azaba sahip bir bela (kıtlık) kapısını açtık da, o azap içinde mahrum, kupkuru ve ümitsizce kaldılar.
78- Ey insanlar! Allah’tır size kulaklar, gözler, kalpler yaratan. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!
79- O Allah’tır, sizi yerde eken… Hepiniz (bir daha dirilip) O’na döneceksiniz.
80- O’dur dirilten ve öldüren. Gece ve gündüzün değişikliği, yalnızca O’nun elindedir. Artık idrak etmeyecek misiniz?
81- Fakat onlar, eskilerin dediği gibi dediler:
82- “Öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı dirilip çıkacağız?”
83- “Andolsun! Bu, bize de, daha önce babalarımıza da vaadedildi. Bu, eskilerin efsanelerinden başka bir şey değildir” dediler.
84- De ki: “Eğer biliyorsanız (ilmî bir dayanağa dayanıyorsanız,) söyleyin bakalım: Yer ve içindekiler kimindir?”
85- Onlar (ister istemez,) “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Madem böyledir. Neden düşünmüyorsunuz?
86- “Yedi göğün ve Arş-ı Azam’ın(*) sahibi kimdir?” diye sor.
(*) Kâinat ve idare merkezi..
87- Onlar (ister istemez,) “Allah’tır” diyecekler. De ki: “Madem böyledir. Neden (azaba müstahak olmamak için) kendinizi (israftan, itaatsizlikten) korumuyorsunuz?”
88- De ki: “Eğer biliyorsanız (ilmî bir deliliniz varsa,) söyleyin bakalım; her şeyin iç yüzü kimin elindedir, koruyup kolladığı halde kendisi korunmaya muhtaç olmayan kimdir?”
89- Onlar (ister istemez) “Allah” diyecekler. De ki: “Madem öyledir, nedir bu büyülendiğiniz? (Gerçeği görmemeniz?)”
90- Evet, Biz onlara hak ve doğruyu getirdik. Fakat onlar devamlı olarak yalanlıyorlar.
91- Allah asla evlat edinmemiştir. Onunla beraber başka bir ilah da olmamıştır. Öyle olsaydı, her ilah yaptığını alıp götürecekti, birbirlerine üstünlük kurmak isteyeceklerdi. Allah, o kâfirlerin tavsiflerinden çok mukaddes ve münezzehtir.
92- O, görünen ve görünmeyen âlemleri bilendir. O, kâfirlerin kendisine eş koşmalarından çok yücedir.
93- De ki: “Ey Rabbim! Eğer onlara vaadedilen azabı bana gösterecek isen;
94- Ey Rabbim! Beni, o zalim kavim ile beraber kılma.”
95- Ve Şüphesiz onlara vaadettiğimiz azabı sana göstermeye gücümüz yeter.
96- Sen, en güzel bir yol ile kötülüğe karşı koy. Biz onların ne yaptıklarını, ne dediklerini çok iyi biliyoruz.
97- Ve de ki: “Ey Rabbim! Şeytanların verdikleri sarsıntılardan Sana sığınırım.”
98- Ve ey Rabbim! Onların yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım.”
99- (Onlar böylece azabı beklerler.) Nihayet onlardan birine ölüm geldiğinde; “Ey Rabbim! Beni geri gönder.
100- Belki, ayrıldığım dünyada yararlı işler yaparım” der. Hayır! (O gelemeyecektir.) Bu, yalnızca söylediği bir sözdür. Ve arkalarında dirilecekleri güne kadar (dünyaya gelmemek için) bir engel vardır.
101- Sur’a (İsrafil’in borazanına) üfürüldüğü zaman, artık o gün, aralarında aşiretçilik ve akrabalık olmayacaktır ve birbirlerini de soramayacaklardır.
102- O gün kimin tartıları ağır gelirse, işte onlar asıl kurtulmuş olanlardır.
103- Kimin de tartıları hafif kalırsa, işte onlar kendilerini zarara sokanlardır. Onlar Cehennemde ebedî olarak kalacaklardır.
104- Ateş, onların yüzlerini savrulup yakar da, onlar o Cehennemde dudakları açık, yanık ve kavruk olarak kalırlar.
105- (Onlara:) “Ayetlerimiz size geldiğinde onları yalanlayanlar değil miydiniz?” (denilir.)
106- Onlar: “Evet, ey Rabbimiz! Bedbahtlığımız üstün çıktı. Biz yanlış yolda olan bir toplum olduk.”
107- “Ey Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha o yalanlamalara dönersek, işte o zaman gerçekten zalimlerden olmuş oluruz. (O zaman azabı gerçekten hak etmiş oluruz)” derler.
108- Allah da buyurur ki: “Orada alçakça kalıp susun ve Benimle konuşmayın!”
109- Çünkü kullarımdan bir grup: “Ey Rabbimiz! Bizi bağışla, bize acı! Sen, rahmet edenlerin en hayırlısısın” derlerdi.
110- Siz onları o kadar horladınız ki, onlar size mesajımı almayı unutturdular. Çünkü siz onlara gülüyordunuz. (Onları hafife alıyordunuz.)”
111- “İşte sabrettiklerinden dolayı, bugün onları asıl kazançlılar olarak çıkarmakla mükâfatlandırdım.”
112- Allah onlara: “Yıllar hesabıyla yeryüzünde ne kadar kaldınız?” diye buyurur.
113- Onlar: “Bir veya yarım gün kaldık. Sen bu işi hesap yapanlara sor” derler.
114- Allah: “Gerçekten çok az kaldınız. Keşke daha önce bilmiş olsaydınız!” der.
115- Yoksa siz, Bizim sizi başıboş olarak yarattığımızı ve Bize bir daha dönmeyeceğinizi mi sandınız?
116- Her şeyin hak ve mutlak sahibi ve hâkimi olan Allah, böyle bir şeyden çok yücedir, ondan başka hiçbir ilah (mabud, yaratan) yoktur. O, çok güzel olan Arşın (kâinatın idare merkezinin) sahibidir.
117- Artık kim, Allah ile beraber, hakkında hiçbir delili olmayan başka bir ilaha yalvarırsa, onun hesabı Rabbinin katında (ebedî âlemde) görülecektir. Şüphesiz kâfirler kurtulamayacaklardır.
118- De ki: “Ey Rabbim! Bağışla, merhamet et. Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın.”


24- Nur Suresi
Medine’de nazil olmuştur. 64 ayettir.
Bismillahirrahmanirrahim
1- Bu, indirdiğimiz ve (uygulamasını) farz kıldığımız bir suredir. Öğrenip idrak edesiniz diye onda apaçık ayetler indirdik.
2- Zina eden kadın ve erkekten her birisinin vücuduna yüz değnek vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanmış iseniz, şefkatiniz sizi Allah’ın dinini (yasasını) uygulamaktan alıkoymasın. Ve müminlerden bir cemaat, onlara verilen azaba şahit olsun.
3- Zina eden erkek, ancak zina eden veya müşrike olan bir kadın ile yatar. Zina eden kadın da ancak zina eden bir erkek veya bir müşrik ile yatar. Böyle bir evlenme, müminler için gerçekten haram edilmiştir.
4- Namuslu kadınlara zina suçunu atıp da sonra dört şahit getiremeyenlerin vücutlarına seksen değnek vurun. Ve asla onların şahitliğini kabul etmeyin. Onlar fasıkların (yasaları çiğneyenlerin) ta kendileridir.
5- Onlardan bu suçtan sonra tevbe edip ıslah-ı hal edenler müstesna… Çünkü Allah, Gafur ve Rahimdir. (Bağışlar ve acır.)
6- Kendi hanımlarına zina suçu isnad edip de kendisinden başka dört şahit getiremeyenlerden birisinin şahitliği, kendisinin doğrulardan olduğuna dair dört defa Allah’a yemin ederek yapacağı şahitliktir.
7- Beşinci şahitliği de “Eğer ben yalancılardan isem, Allah’ın laneti benim üzerime olsun!” demesidir.
8- Kadının da, dört defa Allah’a yemin ederek kocasının yalancılardan olduğunu söylemesi,
9- Ve beşincisinde “Eğer kocam doğru söylüyorsa, Allah’ın gazabı üzerime olsun!” demesi, ondan cezayı kaldırır.
10- Eğer Allah’ın size olan iyiliği ve rahmeti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul etmeseydi ve yasalarını hikmetli yapmış olmasaydı (ne yapardınız?)
11- O iftirayı ortaya atanlar, sizin içinizden bir grupturlar. Siz böyle hadiseleri kendiniz için kötülük sanmayınız. Aksine o sizin için hayırdır. O iftira edenlerden her biri kazandığı günahın cezasını çekecektir. Onlardan iftiranın en büyüğünü üstlenene ise büyük bir azap vardır.(*)
(*) O (Abdullah b. Übeyy) hem iftiracı idi hem de münafık.
12- Bu hadiseyi işittiğiniz zaman, mümin erkek ve mümine kadınlar, kendilerinden iyilik düşünüp de, neden “bu apaçık bir iftiradır” demediler?
13- Böyle bir hadise için, dört şahit getirmeleri gerekli değil miydi? Mademki şahitler getirmediler, işte onlar yalancıların ta kendileridir.
14- Eğer dünya ve ahirette Allah’ın size olan fazl ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız bu hadisede, size büyük bir azap dokunacaktı.
15- Çünkü siz, o haberi dilden dile alıyordunuz. Ve hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız bir meselede, yalnızca yanlış laflar söylüyordunuz. Bunu kolay sanıyordunuz. Hâlbuki o, Allah katında çok büyük idi.
16- Neden, bu hadiseyi işittiğiniz zaman; “Böyle konuşmak bize yakışmaz. Seni tenzih ederiz. Bu, apaçık bir iftiradır” demediniz?
17- Eğer inanmış iseniz, Allah size öğüt veriyor ki asla böyle bir şeye dönmeyesiniz.
18- Allah ayetlerini size açıklıyor. Şüphesiz Allah sonsuz ilim ve hikmet sahibidir.
19- Onlar ki, müminler arasında fahiş şeylerin yayılmasını arzulayıp istiyorlar, dünyada da ahirette de onlar için elem verici bir azap vardır. Şüphesiz, Allah’ın ilmi, bilgisi sonsuzdur. Siz ise bilmiyorsunuz. (Kimin ne niyet ile yaygara kopardığını bilmiyorsunuz.)
20- Eğer Allah’ın size olan iyiliği ve rahmeti olmasaydı ve Allah, şefkat ve rahmet sahibi olmasaydı (size büyük bir azap dokunacaktı…)
21- Ey iman edenler! Şeytana ayak uydurmayın. Kim şeytanın izinden giderse, kesinlikle bilsin ki; şeytan, fahiş ve iğrenç şeyleri emreder. Eğer Allah’ın size olan iyiliği ve rahmeti olmasaydı, sizden hiç kimse asla temiz kalamazdı. Fakat Allah, istediğini temize çıkarıyor. Muhakkak ki Allah, (her sesi) işiten ve (her şeyi) bilendir.
22- Sizden ikram ve zenginlik sahibi olanlar, akrabalara, düşkünlere, Allah yolunda hicret edenlere hiçbir şey vermemek için yemin etmesinler, affetsinler, vazgeçsinler. İşte siz, Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Hâlbuki Allah, çok bağışlayan ve acıyandır.(*)
(*) İftiraların, fahiş ve iğrenç şeylerin toplum içinde yayılmasının sebebi, şeytanlaşmış münafık kişilerdir. Toplum içinde kişiliğini isbat edememiş fakir fukara da, şayia olan şeyleri aktarmayı bir marifet bilip o şeytanlara alet oluyorlar. Onun için ayet-i kerime, böylelerin bağışlanmasını emrediyor. Böyleler, eğer gerçekten ard niyetli iseler, Allah’ın onları rahmetinden mahrum bırakması, onlara lanet etmesi, azap olarak yeter.
Bu geçen ayetlerde anlatılan iftira hadisesinin asr-ı saadette kimin ile ilgili olduğu ayetlerden anlaşılmıyor. Şayet bu hadise, peygamberin hanımlarıyla ilgili olsa dahi, yolculukla ilgili değildir. Çünkü 27. ayette, “kimse, başkasının evine izinsiz girmesin” deniliyor. İftira konusunun evde olmakla ilgili olduğuna işaret ediyor.
23- Hiçbir şeyden haberleri olmayan namuslu, imanlı kadınlara iftira atanlar, dünyada da ahirette de lanete uğramışlardır. Onlar için ayrıca büyük bir azap vardır.
24- O günde ki; dilleri, elleri ve ayakları, yaptıklarına, onların aleyhine olarak şahitlik edecektir.
25- O gün Allah, onlar için tahakkuk eden cezalarını tam olarak verecektir. Ve onlar, Allah’ın bütün hak ve hukukun yegâne takipçisi olduğunu bileceklerdir.
26- Pis laflar, ancak pis insanlara yakışır. Pis insanlar da pis laflarla uğraşırlar. Hoş laflar, hoş ve iyi insanlara yakışır. Hoş insanlar, güzel ve hoş sözlerle uğraşırlar. İşte böyle iyi ve hoş olan insanlar, o pislerin laflarından, iftiralarından müberradırlar. Onlar için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.
27- Ey iman edenler! Evlerinizin dışındaki evlere, kendinizi tanıtmadan, içindeki insanlara selam vermeden girmeyin. Bu, sizin için daha hayırlıdır. Artık düşünüp anlayın!
28- Eğer o evde kimse bulamazsanız, size izin verilmeden girmeyin. Eğer size “dönün!” denilirse, dönün. Bu, sizin için daha temiz bir durumdur. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı çok iyi bilendir.
29- Oturulmayan, fakat onlarda sizin için fayda ola evlere girmenizde size bir günah yoktur. Allah, sizin açıkladığınızı da gizlediğinizi de çok iyi bilir.
30- Mü’min, inanmış erkeklere de ki: Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Hiç şüphesiz Allah, onların yaptıkları sanatlarından çok iyi haberdardır.(*)
(*) Ayette geçen “Yesneun” kelimesi, sanayi yoluyla teşhirciliğin, cinsel basın ve yayının artacağına işaret ediyor.
31- İnanmış kadınlara da de ki: Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar, görünmesi gereken hariç, diğer süslerini göstermesinler, başörtülerini (elbiselerinin) yırtmaçları üzerine sarkıtsınlar. Süslerini, ancak kocalarına veya babalarına veya kocalarının babalarına veya oğullarına veya kocalarından olan (üvey) oğullarına veya kardeşlerine veya kardeşlerinin oğullarına veya kızkardeşlerinin oğullarına veya kendilerinden olan (mümin) kadınlara(*) veya cariye ve kölelerine veya kadınlara ihtiyaç duymayan, evlerde dolaşan erkek (fakir ve ihtiyarlara) veya kadınların mahrem yerlerinin farkına varmayan çocuklara gösterebilirler, başkasına sakın göstermesinler..
Gizli olan süslerini bildirmek için, ayaklarını hızla yere vurmasınlar. İşte ey müminler! Kadın erkek hepiniz Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.
(*) Kâfir kadınlara gösterilmez.
32- İçinizden evli olmayanları ve kölelerinizden ve cariyelerinizden uygun olanları evlendirin. Eğer fakir iseler, Allah, ikram ve iyiliğinden onları zengin eder. Çünkü Allah’ın imkânları geniş ve ilmi sonsuzdur. [Böyle bir Zatın her şeye gücü yeter.]
33- Evlenebilecek bir imkân bulamayanlar, Allah onları ikram ve iyiliğiyle zengin edinceye kadar, iffetlerini korusunlar. Kölelerinizden sizinle azadlık anlaşmasını yapanlarla anlaşın, eğer yararlılıklarını (hürce yaşayabileceklerini) bilirseniz… Allah’ın size verdiği maldan onlara da verin. Dünya menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zorlarsa, muhakkak Allah, bu zorlamalarından sonra da (o cariyeler için) Gafur ve Rahimdir.
34- Andolsun! Biz açıklayıcı ayetler (hükümler) ve sizden önce geçmiş olanlardan bir misal ve kendilerini koruyanlar için bir öğüt indirdik. [Onun için evlilik, insanlarla ilişkiler ve dünya faydalarını elde etmek konusunda ne yapacağınızı bilmiş oldunuz. Ona göre sorumlusunuz.]
35- Allah, göklerin ve yerin nurudur. (Neyin ne olduğunu, hükmünün nasıl olduğunu gösteriyor.) O’nun nurunun örneği, içinde lamba olan kandildir. Ki o lamba, bir cam içindedir. O cam, inci misali parlayan bir yıldız gibidir. O yıldız, ne doğudan gelen ne de batıdan gelen, mübarek bir ağacın yağından tutuşturulur. Ateş dokunmadan dahi, nerede ise onun yağı tutuşacaktır. O nur üstüne nurdur.(*) Allah, nurunu istediğine gösterir. Ve Allah, insanlar için örnekler veriyor. Hiç şüphesiz Allah, her şeyi çok iyi bilendir.
(*) Burada elektriğe işaret vardır. Elektrik de, ateş dokunmadan tutuşuyor. Elektriğin yanması, peşpeşe gelen akımlardır. Elektrik şebekesi, bir ağaç gibidir. Elektrik, ne şarkın malıdır ne de garbın. Her yerde bulunur. Şehir içinde ampuller, adeta birer yıldız gibidirler. Allah’ın hidayeti de elektrik gibidir, her yerde bulunur. Zorlanmaya, tutuşturmaya ihtiyacı yoktur. Bir niyet ile parlamaya başlar.
36- Bu nur, Allah’ın içlerinde şan ve şerefinin yükselmesini O’nun isminin zikredilmesini istediği evlerdedir. O evlerde sabah-akşam O’nun için, öyle erler tesbih ederler ki;
37- Ne bir ticaret ne de alışveriş, onları Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin döndürüldüğü bir günden korkarlar.
38- Nihayet Allah, yaptıklarının en güzeliyle onları mükâfatlandırır. Ve fazlından fazlasını da verir. Çünkü Allah istediğine hesapsız rızık verendir.
39- O kâfir olanların ise, yaptıkları işler, düz bir arazide görünen bir serap gibidir. Susamış adam, onu su sanır, ta onun olduğu yere gelir, hiçbir şey bulamaz. Fakat Allah’ı yanında bulur.(*) Allah da onun hesabını görür. Allah, hesapları çok seri görendir.
(*) Dünya hayatı, çölde oluşan bir serap gibidir. İnsan susayıp peşinde koşar, nihayet hiçbir şey olmadığını anlar. Fakat iş işten geçer. Çünkü Allah, artık onun canını almıştır, hesabını görmektedir. Bazıları için de dünya hayatı:
40- Engin bir denizin karanlıkları gibidir. O denizi üst üste dalgalar ve dalgaların üstünü de bulut örter. İşte kat kat karanlıklar! (Öyle ki) insan elini çıkardığı zaman, nerede ise onu bile göremeyecektir. İşte Allah, kime bir nur vermemişse, artık onun için bir nur (ışık) bulunmaz.
[Küfrün en önemli sebebi, insanın kâinattaki ayetleri görmemesidir. Şu gelen ayetler, sıra ile bu ayetleri okutuyor.]
41- Görmedin mi? Göklerdeki ve yerdeki melekler ve sıra sıra kuşlar Allah’ı tesbih ederler. (O’nun kusursuzluğunu ilan ederler.) Hepsi nasıl dua edeceklerini ve tesbih edeceklerini (doğal görevlerini ve çevreyi kirletmemeyi) öğrenmişlerdir. Allah, onların ne yaptıklarını çok iyi bilendir.
42- Göklerin ve yerin hâkimiyet ve malikiyeti Allah’ındır. Bütün varışlar Allah’adır. (Her şeyin mercii O’dur.)
43- Görmedin mi? Allah bulut sevk eder, sonra onu birleştirir, sonra onu üst üste yığar, içinden yağmur çıktığını görürsün. Allah, gökteki dağlar gibi bulutlardan dolu indirir, dilediğine isabet ettirir, dilediğinden de uzak tutar. O bulutun şimşeğinin parlaklığı nerede ise gözlerin nurunu alacaktır.
44- Allah, gece ve gündüzü çeviriyor. Muhakkak bunda, göz sahipleri için önemli bir ibret vardır.
45- Ve Allah, yürüyen her canlıyı sudan yarattı. Kimi karnı üzerinde, kimi iki ayağının üzerinde yürür, kimi de dört ayağı üzerinde yürür. Allah, istediğini yaratıyor. Muhakkak Allah, her şeye gücü yetendir.
46- Andolsun! Biz açıklayıcı ayetler indirdik. Evet, Allah, (bu ayetlerle) istediğini doğru yola iletiyor.
47- “Allah’a ve Resulüne inandık ve itaat ettik” derler. Sonra onlardan bir grup, bunun ardından sırt çevirir. İşte onlar, mümin olmaya layık ve ehil değiller.
[İnsanların üçüncü bir grubu, münafıklardır. Daha önce mümin ve kâfirlerden söz edildi. Burada da münafıklardan söz ediliyor:]
48- Kendi aralarında hüküm vermek için, Allah’a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın, onlardan bir grup sırt çevirirler.
49- Eğer hak, kendi lehlerine olursa, Allah’ın Resulüne koşarak, boyun eğerek gelirler.
50- Kalplerinde hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yoksa Allah ve Resulünün onlardan intikam alacaklarından mı korkuyorlar? Hayır! Onlar, yalnızca zalimlerdir. (Hakkı bile bile inkâr ediyorlar.)
51- Müminler, Allah ve Resulü tarafından yargılanmak için çağrıldıkları zaman, dedikleri şey yalnızca; “işittik ve itaat ettik” sözüdür. İşte asıl kurtuluşa erenler onlardır.
52- Kim, Allah’a ve Resulüne itaat ederse, (geçmişte yaptıklarından dolayı) Allah’a karşı ürperirse ve (gelecekte) kendini korursa, işte gerçekten kazançlı olanlar onlardır.
53- Var güçleriyle Allah’a yemin ettiler ki: “Eğer onlara emredersen, onlar seninle beraber çıkacaklar” diye. Sen de ki: “Yemin etmeyin. Ne kadar itaat ettiğiniz işte görünüyor. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
54- De ki: “Allah’a da, Resulüne de itaat edin. Eğer sırt çevirirseniz, onun yükü ona, sizin yükünüz size. Fakat O’na itaat ederseniz, (faydanıza olur) doğru yolu bulursunuz. Ve Allah Resulünün üstündeki görev, mesajı apaçık ulaştırmaktan başka bir şey değildir.
55- Allah sizden iman edip yararlı işler yapanlara vaadetti ki; onlardan öncekileri halife bıraktığı gibi, onları da yeryüzünde halife (idareciler olarak) bırakacaktır. Onlardan beğenip razı olduğu dinlerini, onlar için (yeryüzüne) yerleştirecektir. Ve onların korkusunu emniyete çevirecektir. Onlar, Bana hiçbir şey eş koşmadan, yalnızca Bana ibadet edecekler. İşte bundan sonra kimler inkâr ederse, onlar, (İslami) yasaları çiğneyenlerdir.(*)
(*) Bu ayette gaybi bir ihbar var. İslam devleti Medine’de her taraftan kuşatma altında iken, İslam dininin yeryüzüne hâkim olacağını, Müslümanların putperestliği tamamıyla temizleyeceğini haber vermektedir.
56- İşte (Ey müminler!) Namazı tam kılın, zekâtı verin, Allah’ın Resulüne itaat edin ki; rahmete mazhar olasınız.
57- Sen, sakın o kâfirlerin yeryüzünde Bizi aciz bırakıp Biz’den kurtulacaklarını sanma. Onların son sığınağı Cehennemdir. Ve varılacak en kötü yer orasıdır.
58- Ey iman edenler! Köleleriniz ve buluğa ermemiş çocuklarınız, üç kere (üç vakitte) sizden izin istesinler: Sabah namazından önce ve öğleyin elbiselerinizi çıkardığınızda ve yatsı namazından sonra… Bunlar, başkalarının görmemesi gereken üç zamandır. Bu üç zamanın dışında izinsiz olarak birbirinizi ziyaret ederken ne size ne de onlara bir günah yoktur. İşte Allah, ayetlerini böylece açıklıyor. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilen, her şeyi yerli yerinde yapandır.
59- Sizden olan çocuklar, ergenliğe girdiklerinde onlardan öncekileri izin istedikleri gibi, onlar da izin istesinler. İşte Allah, ayetlerini siz böylece açıklıyor. Şüphesiz Allah, her şeyi bilen, her şeyi yerli yerinde yapandır.
60- Evlenme umudu olmayan, (aybaşı âdetinden ve çocuk yapmaktan kesilmiş olan) kadınların, kendilerini süsleyip teşhir etmedikleri takdirde, dış elbiselerini bırakmalarında bir günah yoktur. Eğer iffetli davranıp giyinirlerse, onlar için daha hayırlıdır. Şüphesiz Allah, işiten ve bilendir.
61- Köre bir vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur. Size de bir vebal yoktur. Ki kendi evinizden, babalarınızın evlerinden, analarınızın evlerinden, kardeşlerinizin evlerinden, kızkardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarı elinizde olan evlerden veya dostunuzun evinden toplu olarak veya fert fert olarak yemenizde size bir günah yoktur. Evlere girdiğinizde, sizden olan ahalisine, Allah katından hoş, mübarek güzel bir selam ile selam verin. İşte Allah, ayetlerini böyle açıklıyor ki, akıl edip idrak edesiniz.(*)
(*) Burada, savaşa gidemeyen kör, topal ve hastalara sosyal yapı içinde sahip çıkılmasına, onların bir nevi akraba kabul edilmesine işaret ediliyor. Sosyal bağların geliştirilmesinin gerekliliğini, akrabalar ve samimi dostlar arasında yabancılığın olmayacağını açıklıyor.
62- Gerçek müminler, ancak onlardır ki; Allah’a ve Resulüne (Peygamberine) inanırlar. O Peygamber ile beraber, insanların kendisi için toplanması gereken bir iş (savaş gibi) üzere oldukları zaman, Peygamberden izin istemeden gitmezler. Senden izin isteyenler, işte gerçekten Allah’a ve Resulüne inananlar onlardır. Artık bazı işleri için, senden izin istedikleri zaman, onlardan istediğine izin ver. Ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. Muhakkak Allah, Gafur ve Rahimdir.
63- Allah’ın elçisinin size olan çağrısını, birbirinize olan çağrınız gibi görmeyin. Şüphesiz Allah, sizden arkadaşlarını kendisine siper yaparak savaştan kaçmak isteyenleri çok iyi bilir. Artık Onun emir ve çağrısına karşı çıkanlar, başlarına, onları deneyen bir bela veya elem verici bir azabın gelmesinden çekinsinler.
64- İyi bilin ki göklerdeki ve yerdeki her şey, hiç şüphesiz Allah’ındır. O, üzerinde olduğunuz durumu, çok iyi bilir. Allah’a döndükleri gün, O, onların ne yaptıklarını onlara haber verecektir. Çünkü O, bütün her şeyi bilendir.


25- Furkan Suresi
Mekke’de nazil olmuştur. 77 ayettir.
Bismillahirrahmanirrahim
1- Âlemlere (insanlık dünyasına) uyarıcı olsun diye, kulunun üzerine, hak ile batılı birbirinden ayıran Kur’anı indiren Allah, sonsuz mükemmellik sahibidir ve bütün eksiklik ve kusurlardan münezzehtir.
2- Göklerin ve yerin idare ve mülkiyeti O’nundur. O, asla evlat edinmemiştir, tedbir ve idarede O’nun ortağı yoktur. O, her şeyi yaratan, her şeye bir plan ve kader tayin edendir.
3- Hâlbuki insanlar, O’nun dışında birtakım ilahlar edindiler. O ilahlar, hiçbir şey yaratamadıkları gibi kendileri yaratılıyorlar. Kendilerine hiçbir zarar ve menfaat vermeye malik değiller, ellerinden ne ölüm(*) gelir ne yaşam ne de diriltme.
(*) Her ölüm, yeni bir hayatın başlangıcı olduğundan, hayata sahip çıkamayan ölüme de sahip çıkamaz.
Yüklə 2,57 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin