Şanı yücedir o kudretin ki, hakla batılı ayıran o Furkan’ı, bütün alemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.
Göklerin ve yerin mülk ve saltanatı yalnız O’nundur. Çocuk edinmemiştir O. Mülk ve saltanatında ortak yoktur O’na. Herşeyi yaratmış ve herşeye bir ölçü ve oluş tarzı takdir etmiştir.
Böyleyken O’nun dışında bir takım ilahlar edindiler. Hiçbir şey yaratamaz bunlar. Kendileri yaratılmışlardır zaten… Kendi benlikleri için bile ne bir zarara güç yetirebilirler ne bir yarara. Ne bir ölüme güçleri yeter ne bir dirime ne de kabirden çıkarıp hesap sormaya.
Küfre batanlar dediler ki: “Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede ona, başka bir topluluk da yardım etmiştir.” Andolsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir.
Dediler ki: “Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah-akşam birileri tarafından yazdırılıyor.”
Şöyle söyle: “Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafur’dur, Rahim’dir.”
Şunu da söylemişlerdir: “Ne biçim resuldür bu; yemek yiyor, sokaklarda yürüyor. Üzerine bir melek indirilmeli, beraberinde özel bir uyarıcı olmalı değil miydi?”
“Yahut ona bir hazine gönderilmeli, yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?” O zalimler şunu da söylediler: “Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz.”
Bak da gör! Nasıl da örnekler sunuyorlar sana. Sapıttılar, artık bir daha yol bulamazlar.
Şanı yücedir o kudretin ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını, altından nehirler akan bahçeleri verir ve senin için köşkler de yapar.
İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
O, onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kaynayan öfkesini ve uğultusunu işitirler.
Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: “Neredesin ey ölüm!”
Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin.
De ki: “Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sonsuzluk cenneti mi? O cennet de bu korunanların ödülü ve dönüş yeridir.”
Onlar için orada, diledikleri herşey sürekli vardır. Bu, Rabbin üzerinde sorumluluğu üstlenilen bir vaattir.
Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: “Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?”
Derler ki: “Tespih ederiz seni, seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, Zikir’i unuttular ve helake giden bir topluluk oldular.”
İşte haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı olabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız.
Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Rabbin herşeyi görmektedir.
Bize kavuşmayı ummayanlar dediler ki: “Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?” Yemin olsun ki, kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.
Melekleri görecekleri günde, o günahkarlara hiçbir müjde yoktur. Şöyle diyecekler: “Yasaktır, yasaklanmıştır!”
Yaptıkları her işin önüne geçmiş, onu un-ufak hale getirip silmişizdir.
O gün, konakladıkları yer çok hayırlı, dinlenip eğlendikleri yer çok güzel olanlar, cennet halkıdır.
Gün olur, gök, bulutlarla yarılır ve melekler ardarda indirilir.
O gün gerçek mülk ve yönetim Rahman’ındır. Ve o, kafirler için çok zorlu bir gündür.
O gün zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: “Ne olurdu, resulle birlikte bir yol tutsaydım!”
“Ah, ne olurdu, falancayı dost edinmeseydim!”
“Zikir bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir.”
Resul de şöyle der: “Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur’an’ı terk edilmiş / dışlanmış halde tuttular.”
Biz böylece her peygambere, günahkarlardan bir düşman musallat ettik. Kılavuz ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
İnkar edenler dediler ki: “Kur’an ona toptan, bir kerede indirilseydi ya!” Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça / ayet ayet okuduk.
Onlar sana bir mesel getirdikçe, biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.
O yüzleri üstü cehenneme sevk edilecek olanlar, mekan bakımından en şerli, yol bakımından en sapık kişilerdir.
Andolsun ki, biz Musa’ya Kitap’ı verdik. Kardeşi Harun’u da onun yanında vezir yaptık.
Ardından şöyle dedik: “Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin.” Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
Ve Nuh kavmi… Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
Ad’ı, Semud’u, Res halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri yere batırdık.
Bunların her birine türlü türlü örnekler verdik. Ve bunların hepsini perişan edip batırdık.
Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: “Allah’ın resul olarak gönderdiği şu mu?”
“Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasaydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı.” Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler.
İğreti arzusunu ilah edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
Yoksa sen bunların çoğunun işittiğini, akledip düşündüğünü mü sanıyorsun! Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.
Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi. Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl güneşi ona delil yapmışız!
Sonra nasıl tutup onu ağır ağır kendimize çekmişiz.
O’dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanını yapan da O’dur.
O gönderdi rüzgarı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su,
Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım.
Andolsun, onu aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ama insanların çoğu sadece nankörlükte ısrar etmektedir.
Eğer dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
Artık inkarcılara boyun eğme, onlara karşı Kur’an ile zorlu bir cihat aç.
İki denizi birbiri üstüne salan O’dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur.
Sudan bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet akrabalıkları halinde oluşturan O’dur. Rabbin çok güçlüdür.
Allah’ı bırakıp da kendilerine yarar sağlamayacak, zarar da veremeyecek şeylere ibadet / kulluk ediyorlar. İnkarcı, Rabbi aleyhine başkalarına arka çıkar.
Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
De ki: “Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varmak için bir yol tutmayı dileyenler istiyorum.”
O hiç ölmeyecek diriye, o Hayy olana dayanıp güven, onu överek tespih et. Kullarının günahlarından onun haberdar olması yeter.
Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O’dur. Rahman’dır O. Haberdar olana sor onu.
Onlara, “Rahman’a secde edin” dendiğinde şöyle derler: “Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç?” Ve bu söz onların nefretini artırdı.
Şanı yücedir o kudretin ki; gökte burçlar yarattı, orada bir kandil ve ışık yansıtıcı bir ay oluşturdu.
Geceyle gündüzü, öğüt almak isteyenlere şükretmek isteyenler için, birbirini izler hale getiren O’dur.
Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, ayakta durarak geçirirler.
Ve şöyle yakarırlar: “Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut. Doğrusu, onun azabı inatçı ve yapışkandır.”
Ne kötü bir durak yeridir o, ne kötü bir dinlenme yeri!
Onlar harcadıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengedir bu.
Onlar Allah’ın yanında bir başka ilaha yakarmazlar / davet etmezler. Allah’ın saygıya layık kıldığı canı haksız yere almazlar. Zina etmezler. Bunları yapan cezaya çarpılır.
Kıyamet günü azap kendisi için katkat artırılır da hor ve ezik halde onun içinde sürekli kalır.
Tövbe ederek inanan ve barışa yönelik iyi bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafur’dur, Rahim’dir.
Kim tövbe edip iyilik ve barışa yönelik iş yaparsa, hiç kuşkusuz tövbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.
Onlar yalana tanıklık etmezler / yalan söze kulak vermezler. Boş lakırdıya rastladıklarında soylu bir tavırla geçip giderler.
Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar üzerine kapanmazlar.
Onlar şöyle yakarırlar: “Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder kıl.”
İşte bunlar, sabretmiş olmalarına karşılık yüksek konaklarla ödüllendirilirler. Ve o konaklarda sağlık dileğiyle ve selamla karşılanırlar.
Orada sürekli kalacaklardır. Ne güzel konak yeri, ne güzel dinlenme yeri!
De ki: “Duanız / davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın! Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır.”