Andolsun o saf bağlayıp dizilenlere / o saflar tutturup sıraya dizilenlere / o kanatlarını açıp toplayarak uçanlara,
O haykırarak sevk edenlere / o göğüs gererek durduranlara,
O Zikir okuyanlara,
Ki sizin ilahınız hiç kuşkusuz bir ve tektir.
Göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir O; doğuların da Rabbidir O.
Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık.
Ve her türlü inatçı-asi şeytandan koruduk.
Onlar ne kadar çırpınsalar da o yüce konseyi dinleyemezler. Ve her taraftan atışa tutulurlar;
Kovulurlar. Ve onlar için, yakalarını bırakmayan bir azap vardır.
Yüce konseyden bir söz çalıp çarpan olabilirse de onun peşine hemen delici, alevli bir yıldız takılır.
Şimdi sor onlara: Yaratış ve yaratılış bakımından onlar mı daha güçlüdür, yoksa bizim yarattığımız şuurlular mı? Gerçek şu ki, biz onları bir cıvık çamurdan yarattık.
Babasına ve toplumuna sormuştu: “Siz neye kulluk / ibadet ediyorsunuz?”
“Allah’ı bırakıp da birtakım uydurma ilahları mı istiyorsunuz?”
“Alemlerin Rabbi hakkında düşünceniz nedir?”
Bu arada İbrahim yıldızlara bir göz attı,
Şöyle dedi: “Ben hastayım.”
Bunun üzerine ondan gerisin geri kaçtılar.
O da onların ilahlarının yanına sokulup dedi: “Birşey yemez misiniz?”
“Neniz var ki, konuşmuyorsunuz!”
İyice yanlarına sokulup sağ eliyle bir darbe indirdi.
Bir süre sonra, halkı koşarak İbrahim’e geldi.
İbrahim dedi: “Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?”
“Oysa ki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır.”
Dediler: “Şunun için bir bina yapın da bunu ateşin ortasına fırlatın.”
Ona tuzak kurmak istediler ama, biz onları sefiller-reziller haline getirdik.
İbrahim dedi: “Kuşkunuz olmasın ki ben Rabbime gideceğim, O bana kılavuzluk edecek.”
“Rabbim, bana iyilik ve barış sevenlerden birini lütfet.”
Bunun üzerine biz İbrahim’e yumuşak huylu bir oğlan müjdeledik.
Çocuk onunla birlikte konuşacak yaşa gelince, İbrahim dedi: “Yavrucuğum, uykuda seni kestiğimi görüyorum. Bak bakalım, sen ne görürsün / sen ne dersin?” “Babacığım, dedi, emrolunduğun şeyi yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın.”
Böylece ikisi de teslim olup İbrahim onu alnı üzerine yatırınca,
Biz şöyle seslendik: “Ey İbrahim!”
“Sen rüyayı gerçekleştirdin. İşte biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz.”
“Bu, hiç kuşkusuz apaçık imtihanın ta kendisiydi.”
Ve ona fidye olarak büyük bir kurbanlık verdik.
Sonra gelenler içinde onu hatırlatan birşey bıraktık.
Selam olsun İbrahim’e.
Böyle ödüllendiririz biz, güzellik sergileyenleri.
O da bizim inanan kullarımızdandı.
Biz ona, barışseverlerden bir peygamber olan İshak’ı müjdeledik.
Ona da İshak’a da bereketler lütfettik. Onların zürriyetinden iyi düşünüp iyi davranan da var, öz benliğine açıkça zulmeden de var.
Yemin olsun, biz Musa ve Harun’a da lütufta bulunduk.
Onları ve toplumlarını büyük sıkıntıdan kurtardık.
Onlara yardım ettik de galip gelenler kendileri oldular.
Onlara, açık-seçik bilgi sunan Kitap’ı verdik.
Her ikisini dosdoğru yola kılavuzladık.
Sonradan gelenler içinde, her ikisini hatırlatan birşey bıraktık.
Selam olsun Musa ve Harun’a.
Güzel düşünüp güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz.
O ikisi de bizim inanan kullarımızdandı.
İlyas da elbette ki peygamberlerdendi.
O da toplumuna şöyle demişti: “Hala korkup sakınmıyor musunuz?”
“Ba’l’e yalvarıp yakarıyor, yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?”
“Sizin de Rabbiniz, önceki atalarınızın da Rabbi olan Allah’ı terk mi ediyorsunuz?”
Sonunda onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka huzura getirileceklerdir.
Allah’ın ihlaslı seçkin kulları müstesna.
Sonrakiler içinde İlyas’ı hatırlatacak birşey de bıraktık.
Selam olsun İlyas’a.
Güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz biz.
Bizim inanan kullarımızdandı o.
Hiç kuşkusuz, Lut da peygamberlerdendi.
Onu ve ailesini toptan kurtarmıştık biz.
Ancak terk edilenler içinde kalan kocakarı hariç.
Sonra ötekileri yerle bir ettik.
Kuşkusuz ki, siz onların yanından sabahları geçiyorsunuz.
Geceleyin de. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?
Yunus da gönderilen elçilerdendi.
Hani o, dolu bir gemiye kaçmıştı.
Sonra kura çekti de kaybedenlerden oldu.
Derken kendisini balık yutmuştu. O kendi kendini kınayıp duruyordu.
Eğer tespih edenlerden olmasaydı,
İnsanların diriltilecekleri güne kadar onun karnında kalacaktı.
Bir süre sonra onu, çıplak araziye attık. Hastalanmıştı.
Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
Onu yüzbin kişiye yahut daha fazla olanlara elçi olarak gönderdik.
Onlar inandılar. Biz de onları bir vakte kadar nimetlendirdik.
Şimdi sor şunlara: “Kızlar Rabbinin de oğlanlar onların mı?”
Yoksa biz melekleri, bunların tanıklık ettikleri bir sırada, dişiler olarak mı yarattık?
Dikkat edin, onlar, iftiralarının bir eseri olarak mutlak şöyle diyecekler:
Eğer doğru sözlülerseniz, hadi getirin kitabınızı!
Allah’la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini / cinler de bilmiştir, bunların Allah’ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını.
Allah arınmıştır bunların nitelemelerinden.
Allah’ın ihlaslı seçkin kulları, bunların yaptıklarından uzaktır.