Andolsun zamana / çağa / gündüzün iki ucuna / sabah namazına / ikindi vaktine / Asrısaadet’e ki,
İnsan, gerçekten tam bir hüsran içindedir.
İnanıp hayra ve barışa yönelik işler yapanlar, birbirlerine hakkı önerenler, birbirlerine sabrı önerenler müstesnadır.
ADİYAT SURESİ (100/14)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
Andolsun soluyuşlarıyla ses çıkararak koşanlara / nefes nefese saldıranlara.
Çakıp çakıp ateş çıkaranlara,
Sabahleyin akın edenlere / baskın yapıp toprak fethedenlere,
Derken onunla toz duman çıkaranlara,
Derken onunla bir topluluğun ortasına dalanlara ki,
İnsan, Rabbine karşı gerçekten çok nankördür.
Ve kendisi de buna iyiden iyiye tanıktır.
O, mal ve servet arzusu yüzünden alabildiğine katıdır.
Bilmez mi ki o kabirler içindekiler dışarı fırlatıldığında,
Göğüslerin içindekiler derlenip toplandığında,
Hiç kuşkusuz, o gün Rableri onlardan iyice haberdar olacaktır.
KEVSER SURESİ (108/15)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
Hiç kuşkusuz, biz verdik sana Kevser’i / iyilik, bereket, mutluluk, güzellik, ve aydınlığın tükenmezini.
O halde sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes.
Kuşkun olmasın ki ebter / soyu kesik, sana kin tutup dil uzatanın ta kendisidir.
TEKASÜR SURESİ (102/16)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
Aldatıp oyaladı o çokluk yarışı sizleri,
Öyle ki ziyaret edip saydınız kabirleri.
Ama iş öyle değil; yakında bileceksiniz.
Hayır, hayır! İş öyle değil. Yakında bileceksiniz.
İş sizin bildiğiniz gibi değil! Ne olurdu şaşmaz ve aldatmaz bir bilgiyle bilseydiniz.
Yemin olsun, o cehennemi mutlaka göreceksiniz.
Yine yemin olsun, onu gözünüzle apaçık göreceksiniz.
Sonra o gün, nimetten kesinlikle sorguya çekileceksiniz.
MAUN SURESİ (107/17)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
Gördün mü o, dini yalan sayanı?
İşte odur yetimi itip-kakan,
Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
Vay haline o namaz kılanların ki,
Namazlarından gaflet içindedir onlar.
Riyaya sapandır onlar / gösteriş yaparlar.
Ve onlar, yardıma / zekata / iyiliğe engel olurlar.
KAFİRUN SURESİ (109/18)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
De ki: “Ey nankör kafirler!
Kulluk etmem sizin kulluk ettiğinize.
Siz de ibadet etmezsiniz benim ibadet ettiğime.
Kul değilim sizin taptığınıza,
Ve ibadet edenler edenler değilsiniz benim ibadet ettiğime.
Sizin dininiz size, benim dinim bana!”
FİL SURESİ (105/19)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
Görmedin mi ne yaptı Rabbin fil yaranına.
Tuzaklarını boşa çıkarmadı mı onların?
Gönderdi üzerlerine sürüler halinde kuş,
Atıyorlardı onlara kurumuş çamurdan damgalı taş.
Nihayet onları yenik ekin yaprağına çevirdi.
FELAK SURESİ (113/20)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
De ki: “Yarılan karanlıktan çıkan sabahın Rabbine / yarılışlardan fışkıran oluşun Rabbine sığınırım.
Yarattıklarının şerrinden,
Çöktüğü zaman karanlığın / gelip çattığı zaman göz perdelenmesinin / tutulduğu zaman ayın / battığı zaman güneşin / taştığı zaman şehvetin / soktuğu zaman yılanın / ümit kırdığı zaman musibetin şerrinden.
Hiç kimse onun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz.”
NECM SURESİ (53/23)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
Andolsun inip çıktığı zaman yıldıza / fışkırıp çıktığı zaman çimene / süzülüp aktığı zaman Ülker yıldızına / aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır ağır gelene,
Ki arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
O, kuruntudan, keyfinden konuşmuyor.
İndirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.
Kuvvetleri çok müthiş olan belletip öğretti onu ona.
Akıl, güzellik ve güç sahibidir. Doğrulup dikildi.
En yüksek ufuktadır o.
Sonra iyice yaklaştı ve sarktı,
İki yayın beraberliği gibi, belki ondan da yakındı.
Böylece vahyetti kuluna vahyettiğini.
Kalp yalanlamadı gördüğünü.
Onun gördüğü şey hakkında kuşkuya düşüp onunla çekişiyor musunuz?
Andolsun ki onu bir başka inişte de görmüştü.
Son sınır ağacı, Sidretül Münteha yanında.
O ağacın yanındadır sığınılacak bahçe.
O vakit kuşatıp sarıyordu Sidre’yi kuşatıp saran,
Göz ne kayıp şaştı ne azıp haddi aştı.
Andolsun ki Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü.
Gördünüz mü Uzza’yı, Lat’ı.
Ve ötekini, üçüncüsü olan Menat’ı.
Erkek size, dişi Allah’a mı?
İşte bu, insafsız bir bölüştürme.
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Andolsun, onlara Rablerinden hidayet gelmiştir.
İnsan için, her özleyip hayal ettiği var mı acaba?
Sonrası da öncesi de / ahiret de dünya da Allah’ındır.
Göklerde nice melekler var ki, şefaatları hiçbir işe yaramaz. Allah’ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için izin vermesinden sonraki durum müstesna.
Onların bu konuda hiçbir bilgisi yoktur. Yalnızca sanıya uyuyorlar. Sanı ise haktan hiçbir şey kazandırmaz.
Bizim Zikrimiz’den / Kur’an’dan yüz çeviren ve iğreti dünya hayatından başka birşey istemeyen kimseden, sen de yüz çevir.
Onların, ilimden ulaşacakları şey işte budur. Kuşkusuz, yolundan sapmış olanı Rabbin çok iyi bilir. Hidayet üzere yürüyeni de en iyi O bilir.
Göklerde ne var yerde ne varsa Allah’ındır. Bu, Allah’ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir.
O güzellik sergileyenler, günahın büyüklerinden ve iğrençliklerden çekinip kaçınırlar. Bazı küçük sürçmeler hariç. Hiç kuşkusuz, senin Rabbin affı geniş olandır. Sizi en iyi bilen O’dur: Hem sizi topraktan oluşturduğu zaman hem de annelerinizin karınlarında ceninler hailinde bulunduğunuz zaman. O halde nefislerinizi temize çıkarmayın. Korunanın kim olduğunu O daha iyi bilir.