İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiç bir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!
Yemin olsun ki biz, onlardan öncekileri de fitne yoluyla denemişizdir. Allah, özüyle sözü bir olanları elbette bilecektir. Ve O, yalancıları da elbette bilecektir.
Yoksa o kötülükleri sergileyenler bizi geçeceklerini mi sandılar! Ne kötü hüküm veriyorlar!
Allah’a kavuşmayı umanlara gelince, şu bir gerçek ki, Allah’ın belirlediği vakit mutlaka gelecektir. O, Semi’dir, Alim’dir.
Ve kim didinir, gayret sarfederse hiç kuşkusuz kendi benliği lehine gayret sarfetmiş olur. Gerçek olan şu ki, Allah, alemlere muhtaç olmaktan uzak, mutlak bir Gani’dir.
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince, biz onların çirkinliklerini elbette ki örteceğiz. Ve biz onları, yapmakta oldukları işlerin en güzeliyle elbette ödüllendireceğiz.
Biz insana, anne-babasına en güzel bir biçimde davranmasını, şunu da söyleyerek önerdik: “Eğer onlar, hakkında hiçbir bilgin olmayan birşeyle bana ortak koşman için seninle çekişirlerse, o taktirde onlara itaat etme. Yalnız banadır dönüşünüz. Nihayet ben size yapıp-ettiğiniz şeylerin haberini bildireceğim.”
İman edip, hayra ve barışa yönelik ameller sergileyenlere gelince, biz onları elbette ki barışseverler arasına koyacağız.
İnsanlar içinden öylesi vardır ki, “Allah’a inandık” der fakat Allah uğrunda bir eziyete uğratılınca, insanlardan gelen fitneyi Allah’ın azabı gibi tanıtıverir. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelirse kesinlikle şöyle diyeceklerdir: “Biz sizinle beraberdik.” Allah, alemlerin göğüslerindekini en iyi şekilde bilmiyor mu?
Allah iman edenleri elbette bilecektir. Ve münafık olanları da elbette bilecektir.
İnkar edenler, iman edenlere dediler ki: “Bizim yolumuzu izleyin, sizin günahlarınızı biz taşırız.” Oysa onlar, iman edenlerin günahlarından hiçbir şeyin taşıyıcısı değillerdir. Gerçek şu ki, onlar tamamen yalancıdırlar.
Onlar hem kendi yüklerini hem de kendi yükleriyle beraber başkalarının yüklerini taşıyacaklar. Bunda kuşku yok. Kıyamet günü de iftira edip davrandıkları şeylerden zorlu bir sorguya mutlaka çekilecekler.
Andolsun biz Nuh’u toplumuna gönderdik de onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. Çünkü zalimlerdi onlar.
Biz Nuh’u ve gemi halkını kurtardık ve o gemiyi alemlere ibret yaptık.
İbrahim’i de gönderdik. Toplumuna şöyle demişti: “Allah’ kulluk / ibadet edin, O’ndan korkun. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.”
“Allah’ın dışında bir takım putlara tapıyorsunuz, yalan / iftira üretiyorsunuz. Sizin Allah dışında kulluk ettikleriniz size hiçbir rızık veremezler. Rızkı Allah katında arayın; O’na kulluk edin, O’na şükredin. O’na döndürüleceksiniz.”
“Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki ümmetler de yalanlamıştı. Resule düşen, açık bir tebliğden başka şey değildir.”
Hiç görmediler mi, Allah, yaratmayı nasıl başlatıyor, sonra onu tekrarlıyor / yeni baştan yapıyor. Kuşkusuz bu, Allah için çok kolaydır.
De ki: “Yeryüzünde dolaşın da yaradılışın nasıl başladığına bir bakın. İleride Allah öteki oluşmaya da vücut verecektir. Allah, herşeye Kadir’dir.
Dilediğine azap eder, dilediğine rahmet eder. O’na döndürüleceksiniz.
Siz ne yerde ne de gökte kimseyi aciz bırakamazsınız. Ve sizin, Allah’tan başka ne bir dostunuz vardır ne de bir yardımcınız.
Allah’ın ayetlerini ve Allah’a varmayı inkar edenler, işte onlar, rahmetimden ümidi kesmişlerdir. Ve bunlar için acıklı bir azap öngörülmüştür.
Toplumunun İbrahim’e cevabı sadece şunu söylemeleri oldu: “Bunu öldürün, yahut yakın.” Ama Allah onu ateşten kurtardı. İnanan bir toplum için bunda elbette ibretler vardır.
İbrahim dedi: “Şu bir gerçek ki, siz dünya hayatında aranızda sevgi oluşturmak için Allah’ı bırakıp putlara kulluk ediyorsunuz. Sonra kıyamet gününde birbirinizi tanımaz olacaksınız, biriniz ötekine lanet edecek. Hepinizin varacağı yer cehennemdir; hiçbir yardımcınız da olmayacaktır.”
O’na Lut iman etti. Ve dedi: “Ben Rabbime hicret edeceğim. Kuşkusuz O, mutlak Aziz, mutlak Hakim’dir.”
Biz İbrahim’e İshak’ı ve Yakub’u armağan ettik. Onun soyu içine peygamberliği ve Kitap’ı yerleştirdik ve onun ödülünü dünyada verdik. Ahirette de o, iyilik ve barış sevenler arasında olacaktır.
Lut’u da gönderdik. Toplumuna şöyle demişti o: “Öyle bir iğrençliğe bulaşıyorsunuz ki, sizden önce alemlerden bir tek kişi bunu yapmamıştır.”
“Erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz, toplantılarınızda çirkinlikler sergiliyorsunuz, öyle mi?” Toplumunun cevabı sadece şunu söylemek oldu: “Eğer doğru sözlülerdensen, hadi getir bize Allah’ın azabını.”
Lut dedi: “Rabbim, şu bozguncular topluluğuna karşı bana yardım et.”
Elçilerimiz, İbrahim’e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: “Biz şu kentin halkını helak edeceğiz. Çünkü ora halkı zalim oldular.”
İbrahim dedi: “Ama orada Lut var.” Dediler: “Orada kim olduğunu biz daha iyi biliyoruz. Elbette ki onu ve ailesini kurtaracağız. Karısı hariç. O, geride kalanlardan olacak.”
Elçilerimiz Lut’a gelince, onlar yüzünden fenalaştı, eli-kolu birbirine dolandı. “Korkma, tasalanma dediler, biz seni de aileni de kurtaracağız. Ama karın azaba terk edilenlerden olacaktır.”
“Şu kent halkı üstüne, yaptıkları fenalıklardan ötürü gökten bir felaket indireceğiz.”
Yemin olsun biz o kentten, aklını işleten bir topluluk için geriye apaçık bir işaret bıraktık.
Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Şöyle dedi: “Ey toplumum, Allah’a kulluk / ibadet edin. Ahiret gününe umut bağlayın. Bozgunculuk yaparak ülkenin huzurunu kaçırmayın.”
Onu hemen yalanladılar. Bunun üzerine kendilerini korkunç bir sarsıntı yakaladı da öz yurtlarında diz üstü çökenler haline geldiler.
Ad’ı, Semud’u da böyle yaptık. Bu, onların yurtlarından / meskenlerinden açıkça belli olmaktadır. Şeytan onlara amellerini süsleyip püslemişti de kendilerini yoldan çıkarmıştı. Oysa ki, bakıp görebilen insanlardı.
Karun’u, Firavun’u, Haman’ı da öyle yaptık. Yemin olsun, Musa onlara açık-seçik kanıtlarla geldiği halde, yeryüzünde büyüklük tasladılar. Ama öne geçemezlerdi.
Herbirini kendi günahı ile yakaladık. Bazılarının üstüne taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Bir kısmını, o korkunç titreşimli ses yakaladı. Onlardan, yere batırdıklarımız da oldu. Bazılarını da boğduk. Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendi benliklerine zulmediyorlardı.
Allah’tan başkalarını veliler edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi / zayıfı elbette ki dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi!
Allah onların, kendisinden başka ne gibi birşeye yalvardıklarını / kulluk ettiklerini bilir. O’dur Aziz, O’dur Hakim.
Bunlar bizim, insanlara verdiğimiz örneklerdir. Ancak ilim sahiplerinden başkasının aklı onlara ermez.
Allah gökleri de yeri de hak olarak yaratmıştır. Kuşkusuz bunda, iman sahipleri için mutlak bir mucize vardır.
Kitap’tan sana vahyedileni oku. Namazı da kıl. Çünkü namaz, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki Allah’ın Zikri daha büyüktür. Allah, neler yaptığınızı biliyor.
Ehlikitap’la, en güzel olan neyse onunla mücadele et. Onların zulme sapanları müstesna. Şöyle deyin: “Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız ve tanrınız bir. Ve biz O’na teslim olanlarız.”
Kitap’ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.
Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı batıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.
Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüsleri içinde ayan-beyan ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse inkar etmez.
Dediler ki: “Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!” De ki: “Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu.”
Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.
De ki: “Sizinle benim aramda tanık olarak Allah yeter. Göklerde ne var, yerde ne var biliyor O. Batıla iman edip Allah’ı inkar edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğramışların ta kendileridir.”
Azabı senden çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş bir süre olmasaydı, azap onlara elbette gelmiş olacaktı. Fakat o, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın geliverecektir. Bunda kuşku yok.
Gün olur, azap onları tepelerinden, ayaklarının altından sarıverir ve der: “Tadın bakalım, yapıp ettiklerinizi.”
Ey benim iman eden kullarım! Hiç kuşkusuz, benim yerkürem geniştir. O halde, yalnız bana kulluk / ibadet edin.
Her can, ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz.
İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetin görkemli odalarına yerleştireceğiz. Sürekli kalacaklardır orada. Ne güzeldir iş yapıp değer üretenlerin ödülü!
Onlar ki sabrettiler ve yalnız Rablerine dayanıp güvenmektedirler.
Nice hayvanlar var, kendi rızkını taşıyamaz. Allah onları da rızıklandırıyor, sizi de. Semi’dir O, Alim’dir.
Onlara, “gökleri ve yeri kim yarattı, güneşi ve ayı kim boyun eğdirdi” diye sorarsan, mutlaka şöyle diyecekler: “Allah!” Peki nasıl döndürülüyorlar?
Allah, kullarından dilediğine rızkı açıp yayar da ölçülü verip kısar da. Allah herşeyi çok iyi bilir.
Onlara, “gökten suyu kim indirdi de onunla toprağı ölümünden sonra canlandırdı” diye sorsan, mutlaka “Allah” derler. De ki: “Hamd Allah’adır. Fakat onların çoğu aklını işletmiyor.”
Şu iğreti dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan başka şey değil. Ahiret yurduna gelince, asıl hayat işte odur. Ah, bilebilselerdi!
Gemiye bindiklerinde, dini Allah’a özgüleyerek yalvarıp yakarırlar. Fakat Allah onları kurtarıp karaya çıkardığında, bir bakmışsın ortak koşuyorlar;
Verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve birazcık zevklensinler diye… Yakında bilecekler.
Görmediler mi ki, çevrelerinde insanlar çarpılıp götürülürken Harem’i güven içinde tuttuk. Hala batıla inanıp Allah’ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?
Yalan düzüp Allah’a iftira eden, yahut kendisine geldiği zaman hakkı yalanlayan kişiden daha zalim kim vardır? Cehennemde değil midir kafirlerin barınağı?
Bizim uğrumuzda didinenleri biz, yollarımıza elbette ulaştıracağız. Allah, güzel düşünüp güzel davrananlarla mutlaka beraberdir.