|
|
səhifə | 8/62 | tarix | 18.08.2018 | ölçüsü | 1,74 Mb. | | #72164 |
| TARIK SURESİ (86/36)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Andolsun göğe ve Tarık’a: o, gece gelene / o tokmak gibi vurana / o çıkıverip de yürek hoplatana.
-
Nereden bileceksin sen nedir Tarık?
-
Parlayan, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır o.
-
Hiçbir benlik yoktur ki, üzerinde bir koruyucu / bir bekçi bulunmasın.
-
İnsan, neden yaratılmış olduğuna bir baksın!
-
Atılan bir suyun bir parçacığından yaratıldı o.
-
Bel ile kaburgalar arasından çıkar o su.
-
O, o insanı tekrar hayata döndürmeye elbette kadirdir.
-
Sırların / gizlilerin yoklanıp ortaya çıkarılacağı gün,
-
Artık onun için ne bir kuvvet vardır ne de bir yardımcı.
-
Andolsun o, dönüşle / döndürümle dolu göğe,
-
Çatlayışlarla / yarılışlarla dolu yere de andolsun,
-
Ki o, tam bir biçimde ayırt eden bir sözdür;
-
Şaka değildir o.
-
Onlar habire tuzak kuruyorlar / oyun çeviriyorlar.
-
Ben de tuzak kuruyorum.
-
O halde o küfre batmışlara mühlet ver, süre tanı onlara birazcık…
KAMER SURESİ (54/37)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Saat yaklaştı, ay yarıldı.
-
Bir mucize görseler yüz çeviriyorlar ve şöyle diyorlar: “Sürüp giden bir büyüdür bu.”
-
Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysa ki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır.
-
Yemin olsun ki, onlara haberlerden, içinde ihtar, sakındırma ve tehdit bulunanı gelmiştir.
-
Doruk noktaya çıkmış, isabetli tartışmasız bir hikmettir o. Ama uyarılar yarar sağlamıyor.
-
O halde yüz çevir onlardan sen de; o çağırıcının alışılmadık / ürpertici şeye çağırdığı günde,
-
Kaymış olarak gözleri, çıkarlar kabirlerden. Sanki çekirgelerdir, çıvgın mı çıvgın!
-
Boyunları büküktür çağıranın önünde. Derler ki o küfre saplananlar: “Çok zorlu birgün bu!”
-
Onlardan önce Nuh kavmi yalanlamıştı. Yalanladılar kulumuzu ve “mecnundur bu” dediler. Ve durduruldu kulumuz.
-
Bunun üzerine yakardı Rabbine, “yenilgiye uğradım işte, yardım et” diye…
-
Biz de açtık gök kapılarını seller gibi akan bir su ile.
-
Ve yardık / fışkırttık yeryüzünü pınar pınar. Sonunda kesin ölçülere bağlanmış bir oluş üzere birleşti sular.
-
Ve taşıdık onu levhalar ve çivilerden oluşturulan şey üstünde.
-
Akıp gidiyordu gözlerimizin önünde, bir ödül olarak nankörlüğe uğratılan kişi için.
-
Yeminle bildireyim ki, biz onu bir ibret ve işaret olarak arkaya bıraktık. Yok mu araştırıp öğüt alacak?!
-
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
-
Andolsun ki, biz Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
-
Ad da yalanlamıştı. Ama nasıl oldu azabım ve uyarılarım!
-
Biz onların üzerine uğursuzluğu kesiksiz bir günde, dondurucu / uğultulu bir kasırga gönderdik.
-
İnsanları, köklerinden sökülmüş hurma kütükleri gibi kaldırıp atıyordu.
-
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
-
Andolsun ki, biz Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
-
Semud da uyarıları yalanlamıştı.
-
Şöyle demişlerdi: “İçimizden bir tek insana mı uyacağız? Vallahi böyle bir durumda biz, sapıklık ve çılgınlık içine düşeriz.”
-
“Aramızdan öğüt ona mı verildi? Hayır, o yalancı küstahın biridir.”
-
Yarın bilecekler, kimmiş yalancı küstah!
-
Bir imtihan aracı olarak kendilerine dişi deveyi göndereceğiz. Artık gözetle onları ve sabret.
-
Suyun, aralarında bölüştürüleceğini onlara bildir. Her su alış / içiş nöbetledir / içilecek her miktar hazırlanmıştır.
-
Arkadaşlarını çağırdılar, o da hançerini kapıp deveyi boğazladı.
-
Nasılmış benim azabım ve uyarılarım!
-
Biz, onlar üzerine bir tek ses gönderdik de ağılcının serptiği kuru ot gibi kırılıp ufalandılar.
-
Andolsun ki, biz Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
-
Lut kavmi de uyarıları yalanladı.
-
Biz de üzerlerine çakıl taşları fırlatan bir rüzgar gönderdik. Sadece Lut’un ailesini, seher vakti kurtarmıştık,
-
Katımızdan bir nimet olarak. Şükredeni işte böyle ödüllendiririz biz.
-
Andolsun, Lut onları bizim yakalayışımız hakkında uyarmıştı da onlar, uyarılarla ilgili olarak kuşkulanıp çekişmişlerdi.
-
Yemin olsun, Lut’un misafirlerinden nefislerini tatmin etmek istemişlerdi de onların gözlerini silme kör etmiştik. Hadi tadın azabımı ve uyarılarımı!
-
Andolsun, sabahleyin erkenden, kararlı ve oturaklı bir azap yakaladı onları.
-
Hadi tadın azabımı ve uyarılarımı!
-
Andolsun ki, biz Kur’an’ı öğüt ve ibret için kolaylaştırdık. Fakat düşünen mi var?!
-
Andolsun, Firavun hanedanına da uyarılar gelmişti.
-
Ayetlerimizin tümünü yalanladılar da biz de onları, onurlu ve güçlü birine yaraşır bir yakalayışla yakaladık.
-
Sizin nankörleriniz, ötekilerden hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraat / dokunulmazlık mı var?
-
Yoksa, “biz yardımlaşan / yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar?
-
O topluluk bozguna uğratılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
-
Hayır, buluşma zamanları kıyamet saatidir. Ne korkunç, ne acıdır o saat!
-
Kuşkusuz, günahkarlar, şaşkınlık ve çılgınlık içindedir.
-
O gün yüzleri üstüne ateşe sürüklenirler. “Cehennemin dokunuşunu tadın bakalım!”
-
Şu bir gerçek ki, biz herşeyi bir ölçüye göre yarattık.
-
Emrimiz birtektir, bir göz kırpma gibidir.
-
Yemin olsun, biz sizin benzerlerinizi hep yok ettik. Fakat düşünen mi var?
-
Onların yapmış oldukları herşey defterlerdedir.
-
Küçük-büyük tümü, satır satır yazılmıştır.
-
Korunup sakınanlar; bahçelerde, nehir kıyılarındadır.
-
Güçlü bir padişahın katında, özü-sözü birlere has oturma yerlerinde.
Dostları ilə paylaş: |
|
|