|
|
səhifə | 34/62 | tarix | 18.08.2018 | ölçüsü | 1,74 Mb. | | #72164 |
| ZARİYAT SURESİ (51/67)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
O tozutup savuranlara / o kırıp un-ufak edenlere,
-
O ağırlık taşıyanlara,
-
O kolayca akıp gidenlere / o rahatça yüzenlere,
-
O iş ve oluşu bölüştürenlere andolsun ki,
-
Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur.
-
Ve din, şaşmaz bir olgudur.
-
Andolsun o ahenkli yollar taşıyan göğe,
-
Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz.
-
Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir.
-
Kahrolsun o düzenbaz yalancılar,
-
Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler.
-
Sorarlar: “Ne zaman o din günü?”
-
O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tabi tutulacaklardır.
-
Tadın imtihan ve ıstırapınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz!
-
Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır;
-
Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler.
-
Gecenin pek azında uyumaktaydılar.
-
Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.
-
İhtiyaç sahibi için, yoksul için bir hak vardı mallarında onların.
-
Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için.
-
Benliklerinizin içinde de. Hala bakıp görmeyecek misiniz?
-
Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.
-
Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.
-
Geldi mi sana İbrahim’in ikram edilen konuklarının haberi?
-
Hani, İbrahim’in yanına girmişlerdi de “selam” demişlerdi. İbrahim: “Selam! Tanınmayan bir topluluk bu.” demişti.
-
Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi.
-
Danayı misafirlerin önüne sürdü. “Yemez misiniz?” dedi.
-
O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. “Korkma!” dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.
-
Derken karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: “Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!”
-
Dediler ki: “Rabbin böyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O’dur, en iyisini bilen de O’dur.”
-
İbrahim sordu: “Amacınız ne, ey elçiler?”
-
Dediler: “Biz günahkar bir topluma gönderildik.”
-
“Üzerlerine çamurdan taş atalım diye.”
-
“Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar.”
-
Orada müminlerden kim varsa çıkardık.
-
Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan kimse bulamıyorduk.
-
Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.
-
Musa’da da… Biz onu açık bir kanıtla Firavun’a gönderdik.
-
O tüm gücüyle / tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: “Bir büyücü yahut mecnun.”
-
Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.
-
Ad kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, herşeyi yerinden söken rüzgarı göndermiştik.
-
Üzerinden geçtiği herşeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu.
-
Semud’da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: “Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin.”
-
Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı.
-
Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu.
-
Daha önce de Nuh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu.
-
Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz biz, genişleticileriz.
-
Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz!
-
Herşeyden iki çift yarattık ki, düşünüp anlayabilesiniz.
-
O halde Allah’a doğru yol alın. Ben size O’ndan gelmiş açık bir uyarıcıyım.
-
Allah’ın yanına başka bir ilah koymayın. Ben size O’ndan gelmiş açık bir uyarıcıyım.
-
İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: “Ya büyücüdür ya deli.”
-
Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.
-
Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın.
-
Hatırlat / öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.
-
Ben, cinleri ve insanları sadece bana ibadet / kulluk etsinler diye yarattım.
-
Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum.
-
Hiç kuşkusuz, Allah Rezzak’tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metin’dir, güçlü ve dayanıklıdır.
-
Şu bir gerçek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler.
-
O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kafirlerin haline!
ĞAŞİYE SURESİ (88/68)
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla…
-
Geldi mi sana Ğaşiye’nin / herşeyi her yandan sarıp kaplayacak olanın haberi!
-
Yüzler vardır o gün zilletle öne eğilmiştir.
-
Çalışmış, boşa yorulmuştur.
-
Kızışmış bir ateşe dalarlar.
-
Ateşimsi bir kaynaktan sulanırlar.
-
Yırtıcı bir dikenden başka yemek yoktur onlar için.
-
Ne semirtir ne açlıktan kurtarır.
-
Yüzler de vardır o gün, nimetlerle mutlu.
-
Emek ve gayreti yüzünden hoşnuttur.
-
Yüksek bir bahçededir;
-
Hiçbir boş söz işitmez orada,
-
Akıp duran bir pınar vardır orada,
-
Yüksek sedirler vardır orada,
-
Hizmete sunulmuş kadehler,
-
Sıra sıra dizilmiş yastıklar,
-
Serilmiş seçme döşekler.
-
Bakmıyorlar mı o deveye, nasıl yaratıldı!
-
Ve göğe ki, nasıl yükseltildi!
-
Ve dağlara ki, nasıl dikildi!
-
Ve yere, nasıl yayılıp döşendi!
-
Artık uyar, düşündür. Çünkü sen bir uyarıcı / düşündürücüsün.
-
Üzerlerine musallat bir despot değilsin.
-
Tersine giden, nankörlük eden başka.
-
Allah, böylesine en büyük azapla azap edecektir.
-
Hiç kuşkusuz, onların dönüşleri bizedir.
-
Bunun ardından hesapları da bizim elimizde olacaktır.
Dostları ilə paylaş: |
|
|