KUREYŞ SÛRESİ
Kur'ân-ı Kerim'in yüz altıncı sûresi.
Mekke döneminde nazil olmuştur. Dört âyet olup fasılası harfleridir. Sûrede Kureyş kabilesinden bahsedildiği için bu adı almıştır. Li-îiâfi Kureyş olarak da adlandırılır. Kur'ân-ı Kerîm'de sadece Kureyş sûresine illet ve sebep gösterme edatı olan lâm harfiyle başlanmaktadır. Sûrenin ilk âyetinde Allah'ın Kureyş kabilesine lutuflarda bulunduğu hatırlatılarak kabile imana davet edilmektedir.
Kureyş sûresi konu ve anlam bakımından bir önceki Fîl sûresinin devamı gibidir. Fil sûresinde Kureyşliler'in Ebrehe ordusunun saldırısından nasıl korunduğu anlatılırken bu sûrede Kureyş'e verilen nimetler, güven ve refah dile getirilmektedir. Aralarındaki yakın ilgi sebebiyle bu iki sûrenin tek sûre olduğunu söyleyenler bulunmakla birlikte bu görüş doğru değildir. Sûrede Kureyş adına yer verilmiş olması. Hz. Peygamber'in ve ilkmüslü-manların bu kabileye mensup olmalarının yanı sıra Kabe'nin bakımı, Kabe ve hac işlerinin yönetimi, hacılara su ve yemek dağıtımı gibi hizmetlerin yine bu kabile tarafından yerine getirilmiş olmasıyla bağlantılıdır.
Sûrenin başında Allah'ın Kureyşliler'i yaz ve kış yolculuklarına alıştırdığı ifade edilir.208 İlk âyette yer alan "îlâf" kelimesi sözlükte "alıştırma, ısındırma; ahid, antlaşma ve ülfet" gibi anlamlara gelir. Kureyş ismine izafe edilen kelime sûrede iki defa geçmektedir. Kelimenin dostluk anlamı dikkate alındığında burada hem Kureyş'in kendi İçindeki güven ve kaynaşmaya hem de komşu topluluklarla aralarındaki dostluğa dikkat çekildiği anlaşılır. Tefsirlerde, bu âyetlerde sözü edilen yolculuklarla Kureyşliler'in yaz mevsiminde Suriye bölgesine, kış mevsiminde Yemen taraflarına ticaret amacıyla düzenledikleri seyahatlere işaret ettiği belirtilmektedir. Kureyşliler bu ticari seferler sayesinde bir yandan ekonomik durumlarını düzeltiyor, diğer yandan da çeşitli medeniyet ve kültürleri tanıma imkânı buluyorlardı.
Kureyş sûresinde daha sonra Allah'ın Kureyşliier'i doyurup açlıktan kurtardığı ve korkudan emin kıldığı vurgulanarak bu nimetlerden dolayı Allah'a ibadet etmeleri emredilir.209 Kaynaklarda, Allah'ın Kureyş'i korkudan emin kılmasının, hem ikamet ettikleri Mekke ve civarında hem de bu bölge dışına yaptıkları yolculuklarda emniyet içerisinde olmaları veya Fil Vak'ası'nda Ebrehe ordusunun mağlûp edilerek güvenliklerinin sağlanması ile gerçekleştiği nakledilmektedir.210 Diğer taraftan aynı âyette işaret ediien açlıktan kurtarmanın ise Mekke ve çevresinin tarıma elverişsiz bir bölge iken Hz. İbrahim'in duası 211 ve Kabe'nin kutsallığı sayesinde Kureyş'in bolluk içerisinde yaşamasını veya yine bu dua sayesinde o bölgede meydana gelmesi muhtemel açlıktan yaz ve kış dönemlerindeki ticarî seferler sayesinde korunmalarını ifade ettiği belirtilir. Sûrede "bu ev" (Kabe) tabirinden sonra Allah'ın verdiği nimetlerin hatırlatılması Kureyş'in sahip olduğu saygınlığa ve nimetlere Kabe sayesinde ulaştığını ima eder. Kureyş sûresinin mesajı genel olarak ihsan edilen nimetlere lâyık olmaya ve yalnızca Allah'a kulluk etmeye yöneliktir.
Sûrenin faziletiyle ilgili olarak Hz. Peygamber'den nakledilen, Allah'ın Kureyş hakkında sûre indirmesinin başka hiçbir topluluğa nasip olmayan ilâhî bir lütuf olduğu 212 ve Kureyş süresini okuyan kimseye on sevap verileceği şeklindeki rivayetler zayıf kabul edilmiştir.213
Bibliyografya :
Taberî, Câmi'u'i-beyân, XXX, 197-200;Vahidî, Esbâbü'n-nüzûl, Kahire 1379/1959, s. 259-260; Makdisî. Zahîretü'l-huffâz (nşr. Ab-durrahman b. Abdülcebbâr el-Firyevâî), Riyad 1416/1996, m, 1626; Zemahşerî. el-Keşşâf (Beyrut), IV, 287-288; Fahreddin er-Râzî. Mefâ-ühu'l-ğayb, XXXII, 103-110; Muhammed et-Trablusî. el-Keşfü'l-itâhî an şedîdi'z-za'f ue'l-meuzû' oe'l-üâhî(nşr M. Mahmûd Ahmed Bek-kârj, Mekke 1408, I, 1057; Âlûsî. Rûhu'l-me'â-nî, XXX, 238-241; Elmalılı. Hak Dini, IX, 6147-6161; Mevdûdî. Tefhîmü'i-Kur'ân(trc. Muhammed Han Kayanı v.dğr.), İstanbul 1988, VII, 247-250; Ahmed Abdurrahman îsâ. "Mİn delâlâti sureti Kureyş", Mecelletü KülİtyyeÜ'l-ulûmi'l-ictimâ'iyye,\, Riyad 1977, s.93-126; Emin Işık. "Kureyş Sûresi Üzerine Bir Tefsir Denemesi", MÜİFD,sy. 3 (1985), s. 9-14;Salim Rashid. "Su-rah Quraysh", The American Journal oflsla-micSoc'tatScience, V/l, Herndon 1988, s. 129-134. Kâmil Yaşaroğlu
KURRÂ 214 KURRÂ
Çok Kur'an okuyan anlamına gelen ve farklı bağlamlarda kullanılan bir terim.
Sözlükte "okuyucu; âbid ve zâhid" mâ-nalanndaki kâri kelimesinin çoğulu olan kurrâ İslâmiyet'in ilk devirlerinden itibaren değişik grupları ifade etmiştir. Buhâ-rî'nin "Peygamber'in kurrâsı" başlığıyla kaydettiği bölümde Resûlullah'ın kendilerinden Kur'an öğrenilmesini tavsiye ettiği Abdullah b. Mes'ûd. Salim Mevlâ Ebû Huzeyfe, Muâz b. Cebel ve Übey b. Kâ'b'-dan kurrâ diye bahsetmesi 215 Yemâme savaşından sonra Hz. Ömer'in Ebû Bekir'e gelerek savaşlar yüzünden kurrâdan hayatta hiç kimsenin kalmaması tehlikesinin bulunduğunu söyleyip Kur'an'ın cemedilmesini istemesi216 örneklerinde kelime "Kur'an kıraati konusunda uzman kişiler" anlamında kullanılmıştır. Hz. Ömer'in, meclislerinde hazır bulunan genç ve yaşlı kurrâ ile istişare ettiğini belirten rivayette ise 217 kurrâdan kastedilenin ilim sahibi kişiler olduğu söylenebilir.
Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber tarafından Âmir b. Sa'saa kabilesine gönderilen ve Bi'rimaûne'de şehid edilen ensardan yetmiş kişilik bir gruptan bahseder ve gündüzleri odun toplayan, geceleri namazla geçiren bu kişileri kurrâ diye adlandırdıklarını belirtir.218 Bunların kıraat alanında uzmanlaşmış veya ilim ehli kişiler olmayıp ibadet maksadıyla çokça Kur'an okuyan, namaz kılan, ayrıca kendilerine verilen görevleri yerine getiren sorumlu kişiler olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonraki dönemlerde âbid ve zâhid kimseler olan sûfılerin de kurrâ diye anılması muhtemelen buradan kaynaklanmaktadır.219 Nitekim ümmetin münafıklarının çoğunu kurrâların teşkil ettiği 220 ve kurrâdan uzak durulması gerektiği 221 şeklindeki nakillerde kastedilenlerin dinin ölçülerinden uzaklaşmış sûfîler olduğu anlaşılmaktadır.
Siyasî fırkalardan bahseden kaynaklarda bu adla anılan bir zümreden açıkça söz edilmemekle birlikte ilk dönemdeki siyasî faaliyetler incelenirken bu devirde Kur-'an'ın zahirî hükümlerine bağlı, katı dinî anlayışlara ve belli siyasî telakkilere sahip bir grubun mevcut bulunduğu görülmektedir. Bazı modern araştırmalarda bu grubun, ridde savaşlarında dinden dönenlere karşı pervasızca davranan. Talha b. Ubeydullah ve Zübeyr b. Avvâm'la olan mücadelesinde Hz. Ali'nin yanında yer alan, Sıffîn'de Hakem Vak'ası'na kadar devam eden süreçte ısrarla Hz. Ali'yi destekleyen bir zümre olduğu ve bunların birçok farklı temayülü bünyesinde toplayan Haricîler içerisinde yer aldığı belirtilmektedir. Nitekim Hz. Ali'nin ölümünden sonra Irak'tan Medine'ye dönen ve Hz. Âişe'ye gelişmeler hakkında bilgi veren Abdullah b. Şeddâd, Hz. Ali ve Muâviye b. Ebû Süfyân arasında yazışmalar yapılıp seçilen hakemlerin hükümlerini açıkladıklarında kurrâ olarak bilinenlerden 8000 kişinin Hz. Ali'ye karşı çıkarak Harûrâ'ya çekildiğini, aralarından sadece bir kişiyi kabul edeceğini belirtmesine rağmen kurrânın Hz. Ali'nin evini doldurduğunu belirtir.222 Habîb b. Ebû Sabit de Hakem Vak-'ası'nın ardından tartışmak için ellerinde silâhlarıyla Hz. Ali'ye gelen kişileri kurrâ diye adlandırdıklarını bildirir.223 İlk rivayetten hareketle kurrânın, Hakem Vak'ası'ndan sonra Hz. Ali'ye muhalefet ederek sayıları binlere ulaşan yeni teşekkül etmiş bir zümreye katıldığı, itibarları dolayısıyla katıldıkları grubun da kurrâ diye anıldığı düşünülebilir. İkinci rivayette ise kendi düşünceleri doğrultusunda tartışmayı sürdürme ve gerektiğinde silâh kullanma gibi Hâricîler'e ait özelliklerinin zikredilmesi bu grubun kurrâ ile özdeşleştirildiğini göstermektedir. Bu nakillerden Hâricîler'in, isimleriyle anılacak kadar kurrânın etkisi altında olduğu anlaşılmaktadır. Taberî, Ebû Mih-nef'ten naklen Sıffîn'de mushaflar mızrakların ucuna takılıp Hz. Ali Kur'an'ın hakemliğine çağırıldığında, aralarında daha sonra Haricî olan Mis'ar b. Fedekî et-Te-mîmî ve Zeyd b. Husayn et-Tâî'nin de bulunduğu kurrâ cemaatinin Kur'an'ın hakemliğini kabul etmesi için Ali'ye baskı yaptığını, kabul etmediği takdirde kendisini düşmanlarına teslim edeceklerini yahut Osman'a yaptıklarını kendisine de yapacaklarını söyleyerek tehdit ettiklerini belirtir.224 Taberî'nin bu rivayetinde kurrânın Hz. Ali'ye baskı yapabilecek güçte olduğu görülmektedir. Hz. Osman'ın öldürülmesinin ardından Ali'yi destekleyen, onunla birlikte Cemel Vak'ası'na katılan, Sıffîn'de beraberliklerini sürdürdükten sonra Hakem Vak'ası'nm ardından Hz. Ali'ye karşı çıkan bu grubun o günün şartlarında Hâricîler'i de arkasına alıp oldukça güç kazandığı anlaşılmaktadır.
Bibliyografya :
Lisânû'l-'Arab/'kr'e" md.;Müsned,I, 3, 86; II, 175; 111,109, 111, 137, 167, 255, 270, 486; IV, 151;Buhâri."Cihâd". 184, "Mesâcid", 302, "Vitir", 7, "Meğâzî", 27, '"tefsir", 7/5,9/18,20, "Fezâ'Hü'l-Kufân", 3, 8, "l'tişâm", 2, 28; Müslim, "Mesâcid", 301, "İmâre", 134; Nasrb. Mü-zâhim. Vak'atü Şıffîn (nşr. Abdüsselâm M. Hâ-rûn), Kahire 1401/1981, s. 497-503; Taberi. Tâ-rîh(Ebü']-Fazl), V, 49; Sülemî, Jabakât,s. 11; Gazzâlî, Kitâbü't-Erba'în, Kahire 1328, s. 130; Takıyyüddin İbn Teymiyye. el-Furkân, Kahire 1366/1977, s. 36;ŞaYânî, Tabakât,Kahire 1315, I, 58; J. lAfellhausen. el-Havaric oe'ş-Şîca (trc. Abdurrahman Bedevî], Kuveyt 1978, s. 25, 32-37; T. Nagel, "Kurrâ'", EP (İng.), V, 499-500. Mustafa Öz
Dostları ilə paylaş: |