Kur’an-i kerim allah’i nasil tanitiyor


Marifetin Neticesi, Dereceleri, Marifet - İman Münasebeti



Yüklə 1,65 Mb.
səhifə22/40
tarix17.01.2019
ölçüsü1,65 Mb.
#98439
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   40

3. Marifetin Neticesi, Dereceleri, Marifet - İman Münasebeti

İnsan Allah'ı İslâm'ın talimi ölçüsünde marifete nail olun­ca, bunun çok feyizli neticeleri kendisini gösterir. Allah'ı bilmek ve O'na iman etmek birbirinden ayrılmayan iki eş gibidir.1006 İmân da ilmin bâtınıdır, onu harekete geçirir ve parlatır. Aslın­da imanın sahası marifetten geniştir. Marifette bir kayıt vardır. İmân ise kayıtsız şartsız bir ilahî alâkadır.1007 Fakat kişinin mari­feti arttıkça imanı da artar. Çünkü tanımayan takdir edemez. Uzaktan gafletle, bulanık bakan kimse meselenin ehemmiyetini kavrayamaz, gereken alakayı gösteremez. İşte Kur'ân gaflet perdesini yırtar, kalp, akıl ve ruha, tâ derinliklerine işleyecek şekilde hitab eder. Beşerin gücü dahilinde, en uygun tarzda, ulûhiyeti tanıtır ki, beşeriyet bilsin, takdir etsin ve gereken de­ğeri versin. Bunun için de Kur'ân'a yaklaşmak, onun hitâblan-nı yakından teneffüs etmek gerekir. Aksi halde şeytan ve şeyta­na ortak muhitler, meseleye uzaktan baktırarak, yıldızı yıldız böceği gibi küçük gösterebilirler.

Marifetin bir alâmeti de kalbin Allah ile yaşamasıdır.1008 Marifetin bir başka alâmeti de muhabbettir.1009 Çünkü O'nu ta­nıyan sever. En parlak saadet ve en tatlı nimet, ma'rifetullah içindeki Allah sevgisidir. Bu perişan, fani dünyada insan, sahi­bini tanıyamazsa malikini bulamazsa ne kadar biçare olacağını takdir etmek güç değildir.1010 Bu duruma mülhidlerin hayatı canlı birer örnektir. O halde marifet tasdike, imana götüren bir sebep olduğu gibi, cehalet de bazan tekzibe sebeb olur;1011 an­cak marifet imanın aynısı değildir. Çünkü marifet bulunduğu halde, imân bulunmayabilir, Ehl-i kitab, Muhammed (savj'in nü­büvvetini, kendi oğullarını tanıdıkları gibi biliyor; fakat onu tas­dik etmiyorlardı. Kur'ân bunu haber vermektedir (Bakara, 146).1012 Bu inkâra inat vb. şeyler sebeptir.

Ehemmiyetini böylece belirttiğimiz ma'rifetullah herkeste aynı derecede değildir.1013 Marifet derecesi, görüş noktasının yüksekliği, görme açısının değişik olması gibi şeylerle şahsa gö­re değişir.1014 Derece derece her insanın Allah'ı marifeti vardır. /\vâmın, filozofun, velinin ve peygamberin. Bütün bunların üs­tünde bir de Allah'ın kendi zatını bilişi vardır ki buna hiç ulaşıla­maz. Tam marifet Allah'ın kendisinin marifetidir.1015 Bundan dolayı dindarlık, şahsî bir iştir. Ulûhiyet şuuru ve O'na imân de­recesi insandan insana değişir. Peygamberlerin bile bu hususta farklı oldukları söylenebilir1016 (Bakara, 253).

Netice itibarıyla ma'rifet imana sebeb olmaktadır. Allah'a imandan sonraki ma'rifet dereceleri ise farklıdır. Bu marifetten, Allah'ı takdir, ta'zîm ve sevgi doğmaktadır. Bundan sonraki başlıkta ele alacağımız gibi bu bir ruhî zevktir. Ma'rifetullah şu güzel neticeye ulaştırır: Kulun Allah'a marifeti arttıkça, amelle­rine şevk, imanına kuvvet gelir. Bu yolda devam ile, imanı ya-kîn derecesine ulaşır, mukarreblerden olur.1017

4- Ma'rifet - Muhabbet Alâkası

İlim ve ma'rifette, bilip anlamakta, zevkin bulunduğu açık bir husustur. Aksine âdî şeylerde de olsa, insana bilmediği söy­lenince üzülür. İnsan tabiatı zekâ ve anlayışla öğüldüğü zaman sevinir. Bilinenlerin şerefine göre ilmin de şerefi artar. Manevî yönden olgunlaşanlar için Allah'ı bilmek, ilahı umurun esrarına erişmek, zevklerin en büyüğüdür. Marifet ile sevgi arasında ya­kın bir alâka vardır.1018 Allah'ın sanatının inceliklerini bildiği nîs-bette kişinin Allah sevgisi de ziyadeleşir. Fazla bilen fazla sever. Aslında muhabbet, bir taraftan bilinip diğer taraftan bilinmeyen Şeye olur. Hiç bilinmeyen arzu edilemeyeceği gibi, bir şeyi tam manâsıyla bilmek de o şeye iştiyak diye bir şey bırakmaz. Yani şevk ve iştiyak, bir yönüyle bilinip diğer yönüyle bilinmeyen şeyde olur. Allah'ın marifetinden kapalı kalan yönler sebebiyle, mü'minin Allah'a olan şevk ve iştiyakı hiç sükûn bulunmaz.1019 Allah'ı tanıdıkça nasıl ki kişinin O'na muhabbeti artarsa, mu­habbetin peşinden de O'na itaat gelir. Çünkü gerçek muhab­bet, tam teslimiyeti doğurur. Muhabbet erbabına O'nun lütfü da kahrı da hoş gelir. Mevzu buraya gelince marifetin bir mey­vesi olan muhabbetullah hakkında sözü genişletmek İsteriz. Çünkü kulun Allah'a ve Allah'ın kula olan sevgisi, bazı mez-hebler ve mütekellimler arasında değişik anlayışlara yol açmış­tır.

Allah hem sever, hem sevilir. Her iki hususa dair de Kur'ân'da pek çok âyetler vardır. Allah kalblere muhabbet atar (Tahâ, 39); gönüllerde sevgi yaratır ve sevdiklerini sevdirir. "İna­nıp faydalı işler yapanlar için Rahman, (gönüllerde) bir sev­gi yaratacak (onları herkese sevdirecektir" (Meryem, 96). İnsan­ların, husûsiyle karı-koca arasında sevgi (Meveddet) ve şefkat yaratması da O'nun ibret alınacak âyetlerindendir (Rûm, 21). Allah ihsan edenleri (Bakara, 195), tevbe edenleri, temizlenenleri (Bakara, 22), muttakîleri (Ah imrân, 76), sabredenleri (âi-i imrân, 146), Allah'a gü­venenleri (âi-i imrân, 159), adalet edenleri (Maide, 42; Mumtahine, 8), kendi uğrunda savaşanları (Saff, 4), sever. Allah, kâfirleri (Rûm, 45), hâinleri (Enfât, 58), çok hâin nankörleri (Hacc, 38), zâlimleri (Şûra, 40), haddi aşanları (Araf, 55), mütecavizleri (Bakara, 190), fesadı ve fesatçıları (Ba­kara, 205; Maide, 64), kötülüğü açıklayanı {Nb&, 149), çok hain günahkân (Nisa, 107), övüngen hileciyi (Lokman, ıs; Nisa, 36), israf edenleri (Enam, î4i; A'râf, 31), kibirlileri (Nahi, 23) sevmez.

"İnsanlardan kimi, Allah'tan başka eşler tutar. Allah'ı sever gibi onları severler. İmân edenlerin Allah'a sevgisi ise (her şeyden) sağlamdır" (Bakara, 165). Bu âyet bize gösteriyor ki ulûhiyetin mânâsında, son derece sevgi bir esasdır. Mabûd, en yüksek mahbûbdur. Böyle son derece sevilen şeyler, ne olursa olsun mabûd ittihâz edilmiş olurlar. Onlara itaat için Allah'a is­yan ederler, onları Allah'a karşı denkler, nazirler tutarlar ve on-lan Allah sever gibi severler. Bazılan bunu tasrih eder, rabbi-miz, tanrımız derler, bazıları tasrih etmeden aynı şeyi yapar. Onları sevmeyi hareket prensibi kabul ederler. Allah'a yapıla­cak şeyleri onlara yaparlar. Allah'a isyan olacak şeylerde bile onlara itaat ederler.261 Bu bir şirktir. Bu bakımdan Allah'ı sev­mek başka, Allah için sevmek başka; Allah sever gibi sevmek başkadır. Mü'minlerin Allah sevgisi yalnız O'na mahsustur1020. Bu hususta O'na bir şeyi ortak koşmazlar. Şu halde imân et­mek için, yalnız marifet kafi değil; bir irade fiili olmak için sev­mek de gerekir.1021

Bir âyette "De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın" (âm imrân. 3i)buyurulur. Allah'ın Vedûd ismi, Allah'ın sevileceğini ve seve­ceğini sübût ve istimrar ile ifade eder. "Allah İbrahim'i halîl edinmiştir" (Nisa, 125). "Allah'ın vechini aramak", "O'nun vechî için yapmak" huSUSUndaki âyetler(En'âm. 52; İnsan, 8; Leyi, 20; Bakara, Ra-d, 22; Rûm, 38 vb.) Allah'a kavuşmaktan bahseden âyetler lah)1022{En'ârn, 154; Kehf, 110; Yunus, 7), Allah'tan kula doğnj, kuldan Allah'a doğru olan sevgiyi dile getiren beyyinelerdir. Hadislerde Allah sevgisi daha da çok yer alır. İnsan en evvel sevgisini Al­lah'a verirse, O'nun sevgisi dolayısıyla Allah'ın sevdiği her şeyi sever. Mahlukata taksim ettiği sevgisi, Allah'a olan sevgisini ek­siltmez, arttırır. Bu yukarıdan aşağıya inen sevgidir. İkinci kısım ise, önce sebepleri sever ve bu sevgisini Allah'ı sevmeye vesile yapar. Bu kısım sevgi, topluluğunu koruyamaz dağılabilir. Ba-zan da kuvvetli ber sebebe rastgelir, onun sevgisine müstakil mânâda takılır kalır da bu durum helakine sebeb olur.1023

Şu halde insan Allah'ı gerçekten sever. Sevgi, nefsin ke­mâl idrâk ettiği bir şeye öyle bir meyleder ki, ona yaklaşmak için gereken sebep ve vesilelere sevkeder. Bundan dolayı seve­nin gayesi sevilenin rızasına nâiliyet ve gazabından korunmak olduğundan, muhabbet, itaat iradesini ve günahtan sakınmayı gerektirir.1024 Çünkü zaten Allah, Zâtında Cemîldir. Fiillerinde, isimlerinde, sıfatlarında ve Zâtında Kemâl sahibidir. Çünkü in­san güzeli güzel olduğu için, kemâli noksansız olduğu için zatın­dan dolayı sever.1025 Muhabbet marifetin meyvesidir, marifetten sonra gelir. Allah'ı tanıma olmazsa muhabbet de olmaz. Bu ta­nıma zayıf olursa, sevgi de zayıf olur. Marifet ne kadar kuvvetli olursa sevgi de o kadar kuvvetli olur. Nitekim insan tarihte ta­nıdıkları şahsiyetleri, iyi hasletlerinden dolayı sever. Kimse Hz. Ebû Bekir'i, Hz. Halid'i, mezheb imamlarını boyundan boşun­dan dolayı sevmez." Onların manevî hasletlerini tanıdıkça onları sever ve onlara sevgisi artar.1026

Allah'ın kullarını sevmesi, O'nun bir vasfıdır. Ancak O'nun muhabbeti kulların bildiği sevgiye benzemez. Onun sevgisi Ulûhiyetin sânına yaraşan, mahiyetini bilemeyeceğimiz bir hu­susiyetidir.1027

Bütün bu gerçekler karşısında, bid'at fırkalarının, Allah ile kul arasında sevginin olamayacağını iddia etmeleri, mütekellim-lerin ekserisinin, muhabbet irade nev'indendir, hakîkatte sade­ce mânâ ve faidelere taalluk eder demeleri,1028 çok sığ kalan te-kellüflü görüşlerdir.

Kulun Allah'a olan bu gerçek sevgisi, O'nun razı olacağı amelleri işlemek, ölümden korkmamak ve O'na kavuşmak için şevk; sevenin sevgilisinin sözünden, onun bahsi yapılmasından usanmadığı gibi, Allah'ı çok anmak, sevgili ile başbaşa kalmak gibi, Allah ile ünsiyet; O'nu sevenleri sevmek vb. güzel neticele­ri verir.1029 Çünkü muhabbet, tam ve riyasız teslimiyeti doğrurur.1030


Yüklə 1,65 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   18   19   20   21   22   23   24   25   ...   40




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin