Er-Raûf
Re'fet, rahmettir.408 Rauf da bu kelimeden mübalağa ifade eden sıfat şeklidir ki "rahmetin ileri bir şekliyle merhamet sahibi olan müşfik" mânâsına gelir.409
Allah'ın bu vasfı Kur'ân'da mü'minler hakkında (Tevbe, ıi7; Nûr, 20), bazan umûm insanlar hakkında (Bakara, 143,207; Nahi, 7,47) gelir. Tevbelerin kabulü, insanlar için hayvanların yaratılması, insanların karanlıklardan aydınlığa çıkarılması, mü'minlerin kalb-lerinin kinden arıtılması Cenab-ı Hakk'ın re'feünin bir tecellîsi-dir. Fiil şekli hiç geçmeyen bu vasıf, şu âyetlerde de görülür: Âl-i İmrân; Hacc, 65; Hadid, 9; Haşr, 10410
El-Afuvv
Afuvv, afv masdarından mübalağa ve tekerrür ifade eden bir sıfattır. Afv, "suçtan vazgeçmek, onu izale etmektir".411 Afuvv, çok affedici demektir.412 Kur'ân'da fiileri de çok geçen Afuvv ismi, dört defa "Afuvv Gafur "bir de "Afuvv Kadir" şeklinde geçer. İnsanlar hakkında da, gücü yettiği halde affetmek güzel bir ahlâk örneği sayılır. İnsanları affa teşvik (Hacc, 60; Nisa, 149), çirkin bir adetin kaldırılması (Mücadele, 2), güç yetirilemeyen dinî bir emir (Nisa, 99), dinî kolaylıklar (Nisa. 43), bu vasfın geçtiği âyetlerde pekiştirilen hususlardır.413
Et-Tevvâb, Kâbilu't-Tevb
Tevbe'nin aslı rucû demektir.414 Kul hakkında, günah işlemekten Allah'a dönmek; Allah hakkında ise, cezalandırmadan mağfirete dönmektir.415 Hem kul hem Allah için kullanılan bu kelime, Allah hakkında "alâ" harf-i cerriyle müteaddî olmak hususiyetiyle ayrılmaktadır. Şu âyette ikisi de bir arada geçmektedir: Sunime tâbe'aleyhim li yetûbû, "sonra Allah tev-be etsinler diye onların teubelerini kabul buyurdu. Çünkü Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir" (Teybe, iısj. Tevvâb da bu kökten, "kullarının tevbesini her seferinde çokça kabul eden"416 mânâsında bir mübalağa siğasıdır.
Tevvâb sıfatı Kur'ân'da Allah'ın ismi olarak bir âyette (Nasr, 3) yalnız, dokuz ayette "Tevvâb Rahim" şeklinde geçer.417 Bir defa da "Tevab Hakîm" şekli, Allah'ın kendisine tevbe edenleri bağışlamakla kalmayıp, rahmet ve ihsan ettiğini de ifade eder.
Tevvâb isminin geçtiği bu âyetlerin muhtevaları, bir itaatsizlik (Bakara, 37), İsrâiloğullarının buzağıya tapmaları (Bakara, 54), peygambere itaatsizlik (Nisa, 64), zina edenler (Nisa. 16), cihaddan geri kalanlar (Tevbe, ıısı , gıybet edenlerin (Hucurât, 12) tevbeleridir. Bazan mutlak olarak da zikredilir.
Kâbilu't-tevb, tevbeyi kabul eden demektir. Yalnız bir âyette varid olmuştur. "O günah bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çetin olan, lütuf sahibi olandır (.../'(Mümin, 3). İki defa da fiil şeklinde Allah'ın tevbeyi kabul edeceği bildirilir. (Tevbe, ıo4;şûra.)418
El-Gafûr, El-Gaffâr
Gafur ve mağfiret masdarları setr, yani örtmek419 demektir. Gafur ve Gaffar, "kullarının günahlarını affetmekle örtendir",420 Bunlar mübalağa sığasıdırlar. Gazzâlî bunlar hakkında şu farkı belirtir: "el-Gâfir, mağfiret fiilinin yalnız aslına; el-Gâfûr, günahlarının çokluğu nisbetinde mağfiretinin de çok olduğuna delâlet eder. Hatta günahların sadece bir nevini bağışlayana gafur denilemez. el-Gaffâr ise, günahları tekrar tekrar, çokça bağışlayan demektir. Öyleki bütün günahları bir tek defada mağfiret eden ve fakat defalarca günaha dönen insanı bağışlamayan, Gaffar ismine müstehak olmaz."421
el-Gafûr ismi Kur'ân'da 91 defa geçer. Bazan eliflâmlı, ba-zan eliflâmsız gelir. İki âyette tek başına gelmiştir (Kehf, 58; Urs, 25). Bu isim esmâ-yı hüsnâ'dan Vedûd, Azız, Şekûr, Afuvv ve Ha-lîm isimleriyle gelir. En çok Rahîm ismiyle varid olmuştur.422 Bu bitişmelerde bazan derecelenme (Gafur Rahîm, Gafur Şekûr, Gafur Vedûd), bazan dengelenme (Azîz Gafur), bazan da tekid (Afuvv Gafur), durumları görülür.423
Gâfiru'z-zenb, "günahları mağfiret eden" demektir. Bir âyette gelir (mü1 min, 3).
el-Gaffâr, beş âyette geçer, ikisinde yalnız (Tahâ, 82; nûmo), diğerlerinde "el-Azîz el~Gaffâr" terkibi halindedir {Mü'min, 42; sad, ee, Zümer, 5).
Hayru'l-gâfirîn, mağfiret edenlerin en hayırlısı manâsında-dır. Bir âyette geçer (A'râf, 155). Elbette Allah'ın mağfireti en hayırlı olanıdır.
Zû mağfira, mağfiret sahibi manâsmdadır. İki âyette geçer. (Fussilet, 43;Ra'd, 6).
Vâsi'ul-mağfira, mağfireti geniş olan demektir. Bir âyette geçer (Necm. 32).
Cenab-ı Hakk'ın mağfireti, kullarının çok çeşitli günahlarına şâmil olduğu için, burada bunların hepsini saymak, çok yer tutacağından, kısaca, dilerse bütün günahları bağışlar, diyerek hülâsa edebiliriz. "(Tarafımdan onlara) de ki: "Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O çok bağışlayan, çok esirgeyendir" (Zümer, 53).424
El-Mucîb, El-Mucîbûn
Mucîb, kabul etmek, cevab vermek manâsına olan icâbe masdarından ismi-i fail vezninde Allah'ın bir ismidir. İcâbe ve isticâbe aşağı yukarı aynı manayadır. Halîmî der ki: "İsteyeni istediğine kavuşturan demektir. O'ndan başkasının buna gücü yetmez."425
Kur'ân'da icâbe ve istecâbe ve Allah'ın da'vetini kabul, yahut duaları ve'dilekleri kabul muhtevasında gelirler. "Kullarım sana beni sorarlarsa, (bilsinler ki) Ben şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim (ucîbu)" (Bakara, 186). "Biz de onun duasını kabul ettik (feste-cebnâ) ve kendisine bulaşan derdi kaldırdık" (Enbiya, 84).
Kur'ân-ı Kerim'de ulûhiyetin en fânk vasıflarından birisini de, duaları, dilekleri kabul, darda kalanları sıkıntıdan kurtarmak teşkil eder. Putların ve sahte tanrıların, insanların duasını kabul edip bir dileklerini yerine getiremeyecekleri sık sık vurgulanır (Ra'd, 14: Nemi, 62; Mümin, 5o; Fatır, 14). İlerde bu mevzuu, kalbî ve ruhî tecrübe başlığı altında genişçe ele alacağız.
Mûcib ismi bir âyette Karîb ismi ile beraber geçmektedir. " Öyle ise O'ndan mağfiret dileyin; sonra da O'na tevbe edin; Muhakkak ki, Rabbim yakın, Mucib'dir" (Hud,6i).
el-Mucîbûn, azamet cemisi ile bir âyette Allah'ı vasfeder. "Andolsun Nuh bizi çağırmıştı. Biz ne güzeî icabet edenleriz" (Sâffât, 75).426
Dostları ilə paylaş: |