VEDA HACCI: VEDA HUTBESİ
Hz. Muhammed (s.a.v) hac yapmak niyeti ile, Mekke’ye gideceğini ilan etti. O sene hac etmeye niyet eden sahabeler her taraftan Mekke’ye akın etmeye başladılar. Zilhicce ayına 5 gün kala, Hz. Muhammed (s.a.v) Medine’den 40.000 kişilik bir Müslüman kafilesiyle yola çıktı.
Hz. Muhammed (s.a.v)‘in Medine ile Mekke arasındaki Hac yolculuğu tam 10 gün sürdü. Mekke’ye girip uzaktan ”Kabe’yi” görünce:
“Allah ü Teala’dan başka tapacak yok. Bir’dir, şeriki yok. Mülk O’nundur, Hamd O’na yaraşır. Yaşatır ve öldürür. Her şeye kadirdir. Allah ü Teala’dan başka tapacak yok. Vaadini yerine getirdi. Kuluna yardım etti. O’na karşı birleşenleri yalnız başına yendi” dedi.
O sıralarda Yemen’de bulunan Hz. Ali bir kafile ile Hac için Mekke’ye geldi. Arabistan’ın çeşitli yerlerinden gelen Müslümanlar Arafat Dağına çıktı. 124,000 Müslüman toplandı. Meşhur Veda Hutbesi 3 günde, 3 sefer ayrı, ayrı tekrarlandı. Arefe günü Arafat’ta bayram’ın birinci günü Mina’da ve yine bayramın ikinci günü Mina’da Hz. Muhammed (s.a.v) tarafından okundu. “Veda Hutbesi”nin metni şöyledir:
* * *
Allah ü teala’ya hamd ederiz. O’na döneriz nefislerimizin fenalıklarından ve kötü işlerimizden ona sığınırız.
Ey Nas ! (Ey İnsanlar)
Sözümü iyi dinleyiniz bilmiyorum belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğim.
Ey Nas!
Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehrimiz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddes’tir. Her türlü tecavüzden masundur.
Ashabım!
Yarın Rabbinize kavuşacaksınız. Ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalaletlere dönüpte birbirinizin boynunu vurmayınız. Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin…Olabilir ki; bildirilen kimse burada da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş bulunur…
Ashabım!
Kimin yanında bir emanet varsa, onu sahibine versin. Faizin her nev’i mülgadır, ayağımın altındadır. Lakin borcunuzun aslını vermek gerektir.
Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah ü Tealanın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahiliyetten kalma bu çirkin adetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu Abbas’ın faizidir.
Ashabım!
Cahiliyet devrinde güdülen kan davaları da kamilen mülgandır. İlga ettiğim ilk kan davası da Abdülmuttalib torunu Rebia’nın kan davasıdır.
Ey Nas!
Bu gün şeytan sizin topraklarınızda yeniden nüfus ve saltanatını kurmak kudretini ebedi surette kaybetmiştir. Fakat size bu saydığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da hazer ediniz.
Ey Nas!
Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu hususta Allah ü Teala’dan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah ü Teala’nın emaneti olarak aldınız. Ve onların namuslarını ve ismetlerini Allah ü Teala adına söz vererek helal ediniz. Sizin kadınlar üzerinde ki hakkınız, onlarında sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların aile haremini sizin hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemelidir. Eğer onlar razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafif surette darb ve tahzir edebilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket an’anesine göre her türlü yemek ve giyimlerini temin etmenizdir.
Ey Müminler!
Size bir emanet bırakıyorum ki siz o’na sarıldıkça, yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet, Allah ü Teala’nın kitabı (Kur’an'dır)
Ey Müminler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman, Müslüman’ın kardeşidir. Ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşnutluğu ile kendisi vermiş olsun.
Ashabım!
Nefsinize zulm etmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.
Ey Nas!
Cenabı Hak her hak sahibine hakkını (Kuran’da) vermiştir. Varis için, vasiyete lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakar için mahrumiyettir. Babasından başkasına nesep iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah ü Teala’nın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların ilencine uğrasın. Cenabı Hak bu makule insanların ne tövbelerini, ne de adalet ve şehadetlerini kabul eder.
Ey Nas!
Allah ü Teala’nın risaletini tebliğ ettin, risalet vazifeni ifa ettin. Bize vasiyet ve nasihatte bulundun diye şehadet ederiz.
Şahid ol ya Rab
Şahid ol ya Rab
Şahid ol yaRab.
(Sahihi Buhari) muhtasarı cilt 10, sayfa (397-399)
* * *
Hz. Muhammed (s.a.v) daha Arafat’ta iken, (Maide) Süresi nazil oldu:
“Bugün ben dininizi ikmal ettim. Size nimetimi tamamladım. Size din Olarak Müslümanlığı seçtim” (Maide Sûresi: 3. âyet) buyurdu. Hz. Ebu Bekir, bu ayeti işitince Hz. Muhammed (s.a.v)'in vefatına işaret olduğunu anladı.
Hac tamam olduktan sonra, Hz. Muhammed (s.a.v) Medine’ye döndü. O sıralarda Hz. Muhammed (s.a.v)in oğlu Hz. İbrahim öldü. Böylelikle Resul’ü Ekrem’in Hz. Fatıma (r.a) Hazretlerinden başka hiçbir evladı kalmadı.
Hz. Muhammed (s.a.v) Suriye’ye gönderilmek üzere bir ordu hazırladı. Zeyd Bin Harise hazretlerinin oğlu Üsame’yi Başkumandan tayin etti. Hz. Muhammed (s.a.v) Üsame’ye sancağı vererek:
“Babanın şehit olduğu yere git! Düşmanları atlara çiğnet! buyurdu. Üsame Medine yakınında ”Curuf” mevkiinde ordugah kurdu. Bir gün sonra Hz. Muhammed (s.a.v) hasta oldu. Hastalığın ikinci günü Hz. Muhammed (s.a.v) bir taraftan Fadl Bin Abbas, diğer taraftan Ali Bin Ebu Talib kendisini tutarak camiye getirdiler. Minbere çıkıp oturdu:
“Ey Nas! Kimin arkasına vurmuş isem, işte arkam! Gelsin vursun! Bende kimin hakkı varsa, işte malım! Gelsin alsın!” buyurdu. Ondan sonra Hz. Muhammed (s.a.v)’in hastalığı daha da şiddetlendi. Sahabeler bu duruma çok üzüldüler.
Hz. Ali ile amcası Hz. Abbas’ın oğlu Fadl koltuğuna girerek tekrar Hz. Muhammed (s.a.v)’i camiye getirdiler. Minbere çıkarak söze başladı:
“Ey Nas! Ahirete göç edeceğimi düşünüp telaş ediyormuşsunuz, hiçbir Peygamber ümmeti içinde ebedi olarak kaldı mı, ben de sizin aranızda ebedi olarak kalayım.”
Sonra “Ey Muhacirler! Size Ensar hakkında olmanızı vasiyet ederim. Onlar benim has cemaatimdir, vaktiyle sizleri evlerinde misafir etmediler mi? Her bakımdan, sizi nefislerine tercih etmediler mi?
“Ashabım! İlk Muhacirlere de hürmet etmenizi vasiyet ederim. Bütün muhacirler de birbirlerinden hayırlı olsunlar! Her iş, Allah ü Teala’nın izniyle olur. Allah ü Teala’nın iradesine galebe etmeye çalışanlar, sonunda mağlup olurlar. Allah ü Teala’yı aldatmak isteyenler, muhakkak aldanırlar.” buyurdu.
Vefatına üç gün kala hastalığı daha da şiddetlendi ve Mescide artık çıkmaz oldu. O zaman Hz. Muhammed: (s.a.v) “Söyleyin Ebubekir’e, cemaate namaz kıldırsın!” emrini verdi. Hz. Ebubekir de üç gün (on yedi vakit) namazı, Hz. Muhammed (s.a.v) adına kıldırdı.
Rebi’ul Evvel ayının onuncu cumartesi günü Cebrail (a.s) gelip, Hz. Muhammed (s.a.v)’in hatırını sordu. Pazar günü ise yine Cebrail (a.s) gelip hatırını sordu ve bu arada Yemen’de Peygamberlik iddiasında bulunan Esved’ül Ansi’nin Müslümanlar tarafından öldürüldüğünü bildirdi. Hz. Muhammed (s.a.v) sahabelerine yalancı peygamber Esved’in öldürüldüğünü haber verdi.
Rebiul Evvel’in 12. pazartesi günü, sahabeler Mescid-i Şerif’te sabah namazını Hz. Ebubekir’in arkasından kılarken Hz. Muhammed (s.a.v) geldi. Sahabeleri böylece ibadet halinde görünce çok memnun oldu. Hz. Muhammed (s.a.v) sol tarafta ve oturduğu yere Ebubekir’e uyarak namaz kıldı.
Ashab artık o’nun yüzünü bir daha göremedi. Pazartesi günü saat ilerledikçe hastalığı da şiddetleniyordu. Sonra güneşin zeval vaktinde Cibril (a.s) ile Azrail (a.s) birlikte, Hz. Muhammed (s.a.v)‘in kapısı önüne geldiler. Cebrail (a.s) içeriye girerek, Hz. Muhammed (s.a.v)'e Azrail’in kapıda beklediğini içeri girmek için izin istediğini söyledi.
Hz. Muhammed (s.a.v) izin verince hemen içeriye girdi. Azrail (a.s) Allah ü Teala’nın emrini Hz. Muhammed’e (s.a.v) bildirdi. Bunun üzerine Hz. Muhammed (s.a.v) “Ya Azrail! Gel görevini yerine getir” buyurdu. Azrail (a.s) Peygamberlerin sonuncusu ve bütün insanların en büyüğü olan Hz. Muhammed (s.a.v)’in ruhunu aldı. Hz. Muhammed (s.a.v) görevini başarılı bir şekilde ifa ederek Allah ü Teala’ya kavuştu.
Hz. Muhammed (s.a.v)‘in vefatı birdenbire her tarafa yayıldı. Ashab üzerinde çok derin tesir yaptı. Bu haberi duyan Üsame ordusu Medine’ye tekrar geri döndü. Başkumandanlık sancağı Hz. Muhammed (s.a.v)‘in kapısı önünde dikildi. Bütün Medine halkı bir matem havası içinde idi. Mümin’lerin bir kısmı ağlıyor, bir kısmı da telaş içinde bulunuyordu. Son derece sinirlenmiş olan Hz. Ömer:
“Her kim Hz. Peygamber öldü derse, boynunu vururum” diyordu.
Bu durum karşısında, sahabelerden soğuk kanlılığını muhafaza eden yalnız Hz. Ebubekir olmuştu. Hz. Muhammed (s.a.v)in evine girdi. Resulülah’ın yüzünü açtı. Ölmüş olduğunu görünce “Ölümün de hayatın gibi güzel.” diyerek o mübarek yüzünü öptü. Dışarıya çıkarak Mescid-i Şerif’e geldi.
“Ey Nas! İçinizde Muhammed’e tapan varsa, iyi bilsin ki Muhammed ölmüştür. Allah Baki’dir asla ölmez!” dedi ve hemen
“Muhammed, ancak bir peygamber’dir. Ondan önce nice resul’ler geldi, geçti. Eğer o (Muhammed) ölürse veya öldürülürse, siz geriye mi döneceksiniz? Her Kim geri dönerse, Allah ü Teala’ya hiçbir zarar vermez. Allah ü Teala, şükredenlere mükafat verir” ayetini okudu.
Hz. Ebubekir’in bu konuşması üzerine Ashab biraz yatıştı. Herkes Hz. Muhammed (s.a.v)in öldüğüne inandı. Ve böylelikle devr-i saadet kapandı.
Dostları ilə paylaş: |