6
SABIR VE BAĞIŞLAMAK ,
İŞLERİN,
EN ZORLULARINDANDIR .
Büyük günahları araştırmaya kalkarsanız sizi sürprizler bekler.Sayısı konusunda bile anlaşma yoktur.Üçten yetmişe kadar görüş vardır.Oysa neden bunu tartışıp duruyoruz acaba.Her türlü günahtan korunma üzerine odaklansak daha iyi olmaz mıydı.Amaç bu olmalı değil miydi.Kur’an bize özellikle büyük günahlardan kaçınmamızı söyler.Bu açıdan bakarsak kur’an’daki ayetlere bakmak gerekir.İşte ayetler:
Haram Ay`da savaşmak.
|
|
Bakara; 217:
|
“Sana Kutsal Ay`dan; bu ayda savaşmaktan soruyorlar.
|
De ki: “Onda (o ayda) savaşmak büyüktür (büyük günahtır), …”
|
|
|
|
|
Yetim malı yemek.
|
|
Nisa; 2:
|
“Ve yetimlerinize mallarını verin. Temizi pise değişmeyin.
|
Onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin.
|
Bunu yapmak kesinlikle büyük bir suçtur.” . Bu ayetin günümüz şartlarındaki direktiflerinden birisi de; Kamu mallarının talan edilmemesi ve kamu geliri olan verginin kaçırılmaması”dır. Çünkü bugün yetimin velisi ve hamisi kamudur.
|
|
Rızık endişesiyle çocukların öldürülmesi.
|
İsra; 31:
|
Ve yoksulluk kaygısıyla çocuklarınızı öldürmeyin. Onları ve sizi biz rızıklandırırız (besleriz). Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır.
|
Bu ayet, bugüne kadar, Arapların kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleri ve erkek çocuklarını putlara kurban etmeleri şeklinde açıklanmıştır.
|
Bir neden bu olsa bile bu ayet geç yapılan kürtajları da işaret ediyor olamaz mı ?
|
Kişinin yapmayacağı şeyi “yapacağım” demesi.
|
Saff; 2 - 3:
|
Ey inananlar! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz Allah katında gazap bakımından büyüdü (büyük bir suç; günah olarak belirlendi).
|
Fevahiş:
|
|
|
“ Fevahiş”, “çirkin iş, yüz kızartıcı söz veya davranış, olması gereken sınırı aşmak, söz ve cevapta taşkınlık etmek” anlamına gelen “fahşa” sözcüğünün çoğuludur.
|
“Fuhş”, “fahşa” ve “fahişe” kelimeleri, Ragıb el-İsfehanî tarafından “el-Müfredat”ta; “son derece çirkin söz ve fiiller” olarak tanımlanmıştır (Fahşa mad.).
|
|
“Gerçeğe ve normal ölçülere uymayan her şey” demek olan “fahişe” sözcüğü, İbnu`l Cinni`ye göre cehaletin bir çeşidi olup, “ilim” sözcüğünün zıttıdır (İbn Menzur, Lisan ul Arab).
|
Âl-i Imran suresinin 135. ayetinde :Onlar, çirkin bir is yaptıklarında yahut öz benliklerine zulmettiklerinde, Allah'ı hatırlarlar da günahları için af dilerler. Günahları Allah'tan baska kim affeder ki? Ve onlar yaptıklarında bile bile ısrar etmezler
|
fena iş” olarak nitelenen “fahişe” sözcüğü Kur`an`da on üç yerde, çoğulu “fevahiş” sözcüğü ise dört yerde geçmektedir. “Fahşa” sözcüğü Kur`an`da birden çok aşırılık için kullanılmıştır:
|
|
|
Alıntıdır
|
|
İçtihatlara göre ise:
- Allah’a şirk koşmak
|
- Haksız yere adam öldürmek
|
- Zina etmek
|
- İffetli bir bayana kötülük isnat etmek
|
- Savaşta, hücum anında cepheden kaçmak
|
- Sihirbazlık yapmak
|
- Yetim malını yemek
|
- Müslüman ana-babaya asi olmak
|
- Faiz yemek
|
- Hırsızlık yapmak
|
- Alkolik olmak, aklı işe yaramaz hale getirmek
| -
*********************************************************
| -
*Allah'a şirk koşmak
* Allah'a baba demek
* Haksız yere öldürmek, intihar etmek
* Yetim malı yemek
* Faiz yemek
* İçki içmek
* Savaştan kaçmak
* İftira etmek
* Namuslu kadına zina isnat etmek
* Ana ve baba hakkına tecavüz etmek
* Yalan yere yemin etmek
* Yalan yere şahitlikte bulunmak
* Zina etmek
* Livata yapmak , Ters ilişkiye girmek (arkadan ilişkide bulunmak)
* Sihir, büyü yapmak
* Hırsızlık yapmak
* Allah'ın rahmetinden ümit kesmek
* Kumar oynamak
* Yol kesmek
* Söz gezdirmek, çekiştirmek
* Rüşvet almak ve vermek
* Harem-i Şerifte günah işlemek
* Domuz eti yemek
* Besmelesiz kesilen hayvanın etini yemek ve kan içmek .
-
-
Alıntıdır.
|
Gördüğünüz gibi kafamız karıştı.En iyisi cahil yorumu :Günahtan kaçacaksın ,ne büyük diyeceksin ne küçük.Bunların hepsi kötü değil mi ?...Allah bizi nasıl her an affediyorsa biz de affedici olalım.
Yüceler yücesi yaradanın en net sesi nedir…Hiç bu sesi duydunuz mu ? Sapıtmış biri şöyle diyordu ;Ben Allah’a o kadar bağlıyım ki ,namaz kılarken omuzlarımdaki meleklerin yazarken kalemlerinden çıkan sesleri duyuyorum.Gerçekten de duyuyordur,şeytanın da aldatma yöntemleri var.aynı kişi başkalarına zulmederek onları dindar yapmaya çalışıyordu.Dostlar Allah’ın en net sesi Yüce kitabımız Kur’an’ın ayetleridir.Yalanlarla dolanlarla manası değiştirilen anlamını öğrenmeyelim diye ,.Apaçık manası olan ayetler(Muhkem ayetler ) Rab’bimin Kur’an’ın anasıdır dediği ve onları okursanız size yeter dediği ayetler,işte Allah’ın en net sesi onlardır.Allah’ın çağrısı onlardır.O ayetler üzerinde hiç kimse tartışma açamaz çünkü apaçık tek anlamı olan başka manaya çekilemeyen ayetlerdir.Bu muhkem ayetlerin yürek titreten çağrısına ,Allah’ın en net sesine binlerce yıldır kulaklarımız tıkalı.Bu sesi nerede arıyoruz…Ya, Cuma vaazlarında ,ya gizli gizli yapılan adına sohbet denilen toplantılarda.Peki bir lira verip bir meal alıp okusak anlamaz mıyız,Allah'ım anlarsınız diyor ama yobazlar anlamazsınız diyor.Seçim müslümanım diyenin ve aklını kullanabilenlerin olacaktır.İşte net ses Allah’ın sesi diyor ki namaz kılın zekat verin,dua edin ,nerede diyor ,elbette ayetlerde diyor.Başka ne diyor :işlerinizi yaparken birlik olun birbirinize danışın diyor,Yönetim şeklinizde de danışılan bir meclis olsun demek olmuyor mu bu.Yani cumhuriyet ,yani millet meclisi.Allah’la konuşmaya devam edeceksiniz eğer bir mealiniz varsa.Okudukça konuşmanız daha güzelleşecek.Mallarınızdan ,para pulunuzdan hatta yemeğinizden dağıtmayı anlayacaksınız.İnfak etmenin ne olduğunu çözeceksiniz.Nasıl olacak bu.Ayetlerin anlamını bilerek.Nasıl bileceğiz.Mealde bir bir yazıyor.üç liraya bir meal alarak.
Bir insanın da bir ulusun da kötü günleri olacaktır elbet.İşte o günlerde yardımlaşmayı ön plana çıkarın diyor Kur’an.Bir de şimdiki halimize bir bakalım.Parça parça olmuşuz.Herkes birbirine neredeyse düşman.Hatta ailede kardeş kardeşe düşman olmuş.Neden.Allah’la aldatanlar yüzünden.Yardımlaşma işini ne idüğü belirsiz ini cini belli olmayan adamlar üstlenmiş.Pislikleri bir bir ortaya çıkıyor.Aslında görünen buz dağının suda kalan kısmı.Bir gün buzdağı da ortaya çıkınca senetsiz sepetsiz yardım edenler Allah’a çok tevbe etsinler…
O yüceler yücesi Rab’bim kötülüğün cezasını artırmıyor,iyiliğin sevabını kat kat artırıyor.Affetmeyi esas alan insan ne iyi insandır.Hele bunu yaşam ilkesi yapan Allah’ın sevgili kulu olabilir gibi geliyor insana.Bir düşünsenize ,ne yaparlarsa yapsınlar Allah’a sığınıp karşısındaki kişiyi affeden biri.Dargınlık nedir bilmeyen biri.Kalpleri kıracağına günlerce, aylarca ,yıllarca acı çekip,şikayet etmeyen biri.Olabilir mi böyle bir insan.Niye olmasın.Ama önce bir niyet etmeli değil mi.? Sonra bir ucundan başlamalı kendisini eğitmeye.Sık sık tokat atmalı kendine her sürçtüğünde.Her gün biraz daha çile çekmeli yüzü gülerken.Olmaz mı diyorsunuz.Vallahi karar herkesin kendine aittir.Sorumluluk ta…Öyle biri olursanız kimseden bir ücret talep etmezsiniz.Ama Allah’ım seni eli boş gönderir mi hiç.Yeter ki her şeyde onun rızasını ara…
Tüm bunlar bir eyüp sabrı gerektirir ama biz Eyüp peygamber değiliz.Allah ta zaten bize Eyüp olun demiyor.Herkesin bir kapasitesi var o kadar çabalasın diyor.Ama tembellik yok.Kapasiteyi Allah’ın takdir edeceğini unutmayın.Sabretmek işlerin en zorlularındandır.Ve insanı en çok zorlayacak olandır.Neden derseniz,yine Kur’an insan için o acelecidir işleri parça parçadır der.Yani insan sabra değil sabırsızlığa daha yatkındır.O zaman var mısınız büyük ama bir o kadar da şerefli bir savaşa.Yeter ki niyet edin,kazanan siz olacaksınız buna eminim.
Şura suresinin aşağıdaki ayetleri de böyle söylüyor.
Sözümüzü tekrar edelim ; İnsan olmaya çalıştığını ve bunun bir ömür süreceğini anla öyle davran… En güzelini ve doğrusunu Allah bilir.
Şura 37. Onlar, günahın büyüklerinden ve tüm iğrençliklerinden uzak dururlar. Öfkelendikleri zamansa, affedenler onlar olur.
Şura 38. Rablerinin çağrısına cevap verirler, namazı/duayı yerine getirirler. İşleri/yönetimleri, aralarında bir şûra'dır. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler.
Şura 39. Kendilerine zulüm ve haksızlık gelip çattığında, yardımlaşırlar.
Şura 40. Bir kötülügün cezası, tıpkısı bir kötülüktür. Fakat affedip barışmayı esas alanın ücretini bizzat Allah verir. O, zalimleri hiç sevmez.
Şura 41. Zulme uğratılışı ardından kendini savunana gelince, böyleleri aleyhine yol aranamaz.
Şura 43. Sabredip bağışlayan bilsin ki, bu, işlerin en zorlularındandır.
7
benim bağım sonsuza dek yok olmaz,işine bak…
önce sonra
Verilen nimetlerle şükrümüz mü çoğalıyor,şımarıklığımız mı artıyor,Hadi gelin bir gerçek öyküye dalıp gidelim.İki tane adam düşünelim.Allah birinci adama iki tane bağ vermiş ki dillere destan.Bağdaki üzümler neredeyse dile gelip konuşacaklar.Her bir salkım ele avuca sığmıyor.Asmalar yerden göğe uzanıyor.Aralarına ekinler ekilmiş,başakların ağırlığından yere eğilmiş ekinler .Bağın çevresi ise olduğu gibi hurma ağaçları ile çevrili.Hurmalar deste deste arı kovanı misali birbirlerine sarılmışlar .İki bağın arasından bir su akıyor ki içindeki çakıl taşları elmas gibi parıldıyor.Mahsul o kadar bol ki koyacak yer bulamıyor adam.Başka gelirleri de var.
Derken bir gün bağa girdiğinde şöyle diyor adam arkadaşına :
-"Ben, malca senden zengin, insan unsuru bakımından da güçlü ve onurluyum." Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim." Bunun sonsuza değin yok olacağını da sanmıyorum."
Arkadaşı hayret ve şaşkınlıkla baktı ve dedi ki :
-"Sen, seni topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?" Lâkin, o Allah benim Rabbimdir. Ve ben, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam." "Bağına girdiğinde, 'Mâşallah, kuvvet yalnız Allah'tandır!' desen olmaz mıydı? Gerçi sen beni, malca ve evlatça basit görüyorsun ama, Olabilir ki, Rabbim bana senin bağından daha değerlisini verir; seninkinin üzerine de gökten bir âfet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir." Yahut suyu dibe çekilir de bir daha onu isteyemezsin bile."
Derken aynen arkadaşının dediği gibi oldu. bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturuyor ve söyle diyordu: "Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!" Allah dışında kendisine yardım edecek bir topluluğu da çıkmadı. Kendi kendini de kurtaramadı. İste böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah'tandır. O, karşılık verme bakımından da hayırlıdır, iş sonuçlandırma
bakımından da hayırlıdır.
İşte öz benliğine zulüm böyle oluyor.Nimetler elimize geçince Allah’ı anmayı unutup boyumuzu aşan laflar edip ,eğlenceye dalıp gidiyoruz.Aslında ölüm hiç de uzağımızda değil.Azgınlık nankörlük Rab’bimin hiç sevmediği şeyler.Nimetlerin farkına varalım da bol bol şükredelim.İnsanın insana takva dışında üstünlüğü yoktur.Güç ve onur Allah’ın unutulmamalıdır.İnsan sonsuz değil sonludur ,malı mülkü de öyle.Buna göre düşünmeli davranmalıdır.Kendine de çevresine de bilerek bilmeyerek zulmeden insan,bu zalimliğine dur demelidir.İnsan ilahi hükümleri ilahi kaynağından araştırmalı,ilahi hükümlerin aksine konuşmamalıdır.Kıyamet yakın ya da kıyamet yok gibi.İnsan dediğin nankörlük yapmaz,insanın insana yaptığı nankörlük Allah’a yapılmış nankörlüktür.İnsan yaratan değil yaratılandır ,farkında olmalı her zaman.Malı oğulları altını yada bir şeyleri Allah’a ortak etmemelidir insan.Geçiciler sonsuzlara nasıl ortak olur ki…İnsan farkında olmalıdır ki varlığı her an Allah’ın kontrolündedir.Veren de o alan da o.Allah’ın öfkesi kulun öfkesi değildir ,insan bundan korkmalıdır.Çok önemli yerlerde çok önemli dostlara değil, Allah’a dayanıp güvenmelidir insan.Asıl güvenilip dayanılması gereken O’dur.Hele hele namazla dirilen mankenin dediği şu sözü asla söylememeli insan”BİZ HİDAYETE ERDİKTEN SONRA”Bırakalım da bizi bazı insanların değil ,Allah’ın isterse hidayete erdireceğini bilelim ama Allah’la konuşmuş gibi hidayete erdik demeyelim.Onu yalnız Allah bilir değil mi…Evet gerçek dosttan habersiz olanlara ne kadar yazık.Başka yerlerde dostlar arayıp duruyorlar.
Sözümüzü tekrar edelim ; İnsan olmaya çalıştığını ve bunun bir ömür süreceğini anla öyle davran… En güzelini ve doğrusunu Allah bilir.
İşte Kehf suresinin aşağıdaki ayetleri…
Kehf 32. Onlara örnek olarak şu iki adamı ver: Bunlardan birine, üzümlerden oluşan iki bağlık vermiş, bağların çevresini hurmalarla donatmış, aralarına da ekinler serpiştirmiştik.
Kehf 33. İki bağ da yemişlerini vermiş o adamdan hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin ortasından bir de nehir fışkırtmışız.
Kehf 34. Adamın başka bir geliri de vardı. Bu yüzden, arkadaşlarıyla konuştuğu bir sırada ona söyle demişti: "Ben, malca senden zengin, insan unsuru bakımından da güçlü ve onurluyum."
Kehf 35. Ve böylece, öz benliğine zulüm ede ede bağlığına girdi. Şöyle konuştu: "Bunun sonsuza değin yok olacağını sanmıyorum."
Kehf 36. "Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim."
Kehf 37. Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: "Sen, seni topraktan, sonra meniden yaratıp sonra da bir adam olarak biçimlendiren kudrete nankörlük mü ettin?"
Kehf 38. "Lâkin, o Allah benim Rabbimdir. Ve ben, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmam."
Kehf 39. "Bağına girdiğinde, 'Mâşallah, kuvvet yalnız Allah'tandır!' desen olmaz mıydı? Gerçi sen beni, malca ve evlatça senden basit görüyorsun ama,
Kehf 40. Olabilir ki, Rabbim bana senin bağından daha değerlisini verir; seninkinin üzerine de gökten bir âfet gönderir de bağlığın yalçın bir toprak kesilir."
Kehf 41. Yahut suyu dibe çekilir de bir daha onu isteyemezsin bile."
Kehf 42. Derken bütün ürününe el kondu. Bağ sahibi, çardakları üzerine çökmüş bulunan bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturuyor ve söyle diyordu: "Ne olurdu, Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım!"
Kehf 43. Allah dışında kendisine yardım edecek bir topluluğu da çıkmadı. Kendi kendini de kurtaramadı.
Kehf 44. İste böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah'tandır. O, karşılık verme bakımından da hayırlıdır, is sonuçlandırma bakımından da hayırlıdır.
8
Sadece bir soru sorup çıkacağım.
Hastanelerde şu konuşmalar mutlaka kulağınıza çalınmıştır: ---Kardeşim niye araya giriyorsun.
--Sadece bir soru sorup çıkacağım
--Biz de bir soru soracağız ama bak sırada bekliyoruz.
Bu aceleci davranışları bankada,otobüse binerken,yoldan geçerken ve daha pek çok yerde görmek mümkün,
Bazen de bir araba almak uğruna öyle hırs kaplar ki insanı neredeyse eve ekmek bile almayacak davranışlar gösterebilir.
Tahammülsüzlük ise had safhadadır.Sadece bu yüzden onlarca insan trafikte can vermektedir.Ama kimse bu duyguyu yenmeye gayret etmez nedense.Kardeş kardeşe,karı kocaya,komşu komşuya,akraba akrabaya,devlet devlete tahammül edemez.Bu nedenle kavgalar savaşlar çıkar.Oysa önce insanlar kendilerini eğiterek ,tahammülsüz olmasalar ,pek çok şey yoluna girebilir.İnsanlar ailelerinde buna inansalar ,aileler buna mahallede inansalar,mahallede buna kentte inansalar,kentler buna ülkede inansalar,ülkeler buna dünyada inansalar, mutluluk olmaz mı,barış kardeşlik olmaz mı ?...
Hırs duygusu ise insanın yanlış kararlar vermesine ,amacına ulaşmak için her şeyi mubah görmeye hatta giderek ahlaki erezyona uğramasına neden olabilir.Bu yüzden hırs az olduğu zaman itici güç olabilirse de fazlası bizi batağa götürebilir.Hele bu hırs kendini en Müslüman sayıp ötekileri kurtarmaya giderse tehlike çok büyük olacaktır.Çünkü en Müslüman iddiasında olanlar ,bildiklerinin eleştirilmesinden asla hoşlanmaz.Öyle ki seni dinlemez bile.Buna hayatımdan iki örnek vereyim.Birinde camide saflar sıkışıkken bile araya girenlerin olduğunu,pestile döndüğümü,böyle namazın Kur’an’a da aykırı olduğunu söyleyince;orada oturan biri “Yani sen insanlar namaz kılmasınlar diyorsun” Dedi.Elbette böyle bir şeyi ima bile etmemiştim.Ama o kişi öylesine Allah’a yaranma hırsına kapılmıştı ki,Allah’ın asla hoş görmeyeceği bu pestil olarak namaz kılmayı ,ne kadar sıkışık olunursa o kadar iyi mantığına oturtabilmişti.Oysa Allah’ı insanlara eziyet eden bir varlık yaptığını fark etmiyordu bile.Çünkü Allah Yüce kitabımız Kur’an’da en ufak bir şekilde rahatsızlık yaratmaya hakkımız olmadığını söyler.Eminim aynı insan çeşitli nedenlerle helalaşıyordur.Ama huşu içinde namaz kılmamızı engelleyen insanlara sevap işlemiş gözüyle bakmaktadır.Bu Allah’a yaranıp cennetten pay kapma sığlığından başka ne olabilir ki…Bu hırsla insan bırakın dindar olmayı dinden bile çıkar.
Bir başka yerde de ,ezan okunurken öyle yüksek açıyorlar ki kulaklarımı tıkamak zorunda kalıyorum deyince “Sen ezanların kalkmasını istiyorsun” manasında bir söz söylenmişti.Bu insan için de yukardakiler tekrar edilebilir.Ezan okunmasın dememiştim elbette.Hatta daha dinlenebilir okunarak ezandan hoşlanmayanların bile hoşlanmasını istemiştim.Ama bana hemen suç isnat ederek hakkın hizmetkarı cennet-i mekan bu arkadaşımız da, bir şeyler bekliyordu beni paylamasına karşılık.
Yaşlı adamların dindarlık hırsı en tehlikelisi.Bir Cuma vaaz eden bir ak sakallı kişi :”bir vakit bile namaz kılmayanın oruçları da kabul edilmez” deyince itiraz etmiştim.Yani hocam benim değil bir vakit, bin vakit kılınmamış namazım var.Ama oruçlarım tastamam.Yani ben boşuna mı oruç tuttum deyince öyle şeyler geveledi ki kimse bir şey anlamadı.Kendisi de anlamadı eminim.Bu aslında izinsiz vaaz veren tarikat kişisi ise dede olmanın, gençleri her dediğini sormadan dinledikleri için istediği kalıba sokmanın hırsı içindeydi.O daha en müslümandı.Çünkü bu çocuklar yarın İslam adına savaşacak kendisi de ödülünü alacaktı.
Yaşlılıkta güç sahibi olmak isteyen başına da hoca lakabını koyan bu insanlar din için de devlet için de tehlike arz etmektedirler,Bunların hanım olanları ise ablalardır.Onlar da gencecik kızları aldatmaya devam ediyorlar.Trende bu zavallı kızlardan birini gördüm.Yaz sıcağında pardösü ve kapalı elbise giydirilmişti.İkide bir sıcaktan vücuduna yapışan giysilerini çekiştiriyordu.Lanet etmiyordu çünkü her terlediğinde günahlar tel tel dökülüyordu,Başı iğneli fıçıya dönmüştü,Başörtüsünün kıvrımlarına kadar tarif edilmişti ki iğne ile kıvrımları düzeltip durdu.O gencecik kardeşimi anlamamak olası mı.Baskı altında yaşarken birileri gelmiş ona unvan vermiş ,seyahat hakkı tanımıştı.Tam olmasa da ablalı bir özgürlüğe kavuşmuştu.Buna bir de Allah ile aldatma karışınca cennet her an gözünde tüter olmuştu.Önce basit bir namaz kılma işlemiyle başlatılan eğitim sonunda ötekileri eline verseler kesecek bir düşmanlığa dönmüştü.Belli etmiyordu ama başı açık her kadını boğmak geliyordu içinden. ,ablalar onlara susun zamanı değil ,yakında onları coplayan polislerimiz olacak ,o zamana kadar onlara sır vermeyin diyorlardı.İşte şeytan müslümanı müslümana düşman etmek için, insanın hırsını kullanıyordu. Eskiden yaşlılar bilirler ki ne ayrılık vardı ne gayrılık.Ne başı açık kapalı hakkında kötü düşünüyordu , ne de başı kapalı başı açık hakkında bir şey düşünüyordu,Ta ki Erbakan başörtüyü oy almak için kullanana kadar.Sonrası çok acıdır kardeşi kardeşe düşman ettiler…
Artık uyanma zamanıdır.Sakın ola ki birbirinize düşman olmayın.Kur’an mealini çok okuyun ki sizi Allah’la aldatamasınlar.Onlara sorular sorun.Bakın nasıl rahatsız olacaklar.Ne yalanlar uyduracaklar.Onlara kendinizi kontrol ettirmeyin siz onları kontrol edin neden böyle diye sorun.Bir delikanlı girdiği tarikatın değil de ,öteki tarikatın dergisini okuyunca nasıl azarlandığını bu yüzden tarikatı terk ettiğini anlatmıştı parkta sohbet ederken.İşte örnek genç böyle olur.Haksızlığı anlar tepkisini de ortaya koyar.Allah’tan başka hiçbir şeyden de korkmaz.Şimdi sözümüzü tekrar edelim ; İnsan olmaya çalıştığını ve bunun bir ömür süreceğini anla öyle davran… En güzelini ve doğrusunu Allah bilir.
Mearic suresinin 19. ayeti de bunları düşündürüyor insana
mearic 19. İşin gereği şu ki insan; aceleci/hırslı/sabırsız/ tahammülsüz yaratılmıştır.
Dostları ilə paylaş: |