Kur'an'ı Tanıma metodu ve fatiha sure'SİNİn tefsiRİ



Yüklə 0,71 Mb.
səhifə15/30
tarix08.01.2019
ölçüsü0,71 Mb.
#93384
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   30

İBADET KELİMESİNİn KÖKÜ


Bir şeyin, sınırını aşmayacak, direnmeyecek ve baş kaldırmayacak kadar ram, yumuşak ve itaatkâr olmasına Arapçada "taabbüd" denir.

Çok önceleri yollar, bu günkü gibi yol yapmada kullanılan aletlerle değil, herhangi bir yerden çok gidip gelmekle ve yürümekle yol şeklini alıyordu. İşte bu yüzden de yani hol olarak kullanılan bir yerde bulunan çakıl ve dikenler ilk günler gidip gelmeye engel oluyordu. Ama gidiş gelişin yoğunlaşmasıyla o yerde bununan çakıllar, insanların gidip gelmesi karşısında dayanamıyor ve eziliyorlardı. Böylece de ezildikleri ve yumuşadıkları için insanların ve hayvanların ayağını incitmiyordu. Oysaki fazla gidip gelmekle yol şeklini almayan diğer yerlerin çakılları ayaklar altında ezilmemişti. İşte bu yüzden araplar, çakılları ezilmiş yola "taabbüt etmiş yol" derlerdi.80[80]

Hiçbir şekilde günah işlemeyen, ram ve teslim olan ve itaat eden bir insana "abd" ve "muabbid" denir. Böyle olmak, ram ve itaatkâr olmak, bir zerre bile masiyet etmemek demektir. İnsan ancak ve ancak Allah'ına karşı böyle olmalıdır. Allah'ın abdi (kulu) olmak, Allah'ın zatı ve emirleri karşısında böyle bir teslimiyete sahip olmak demektir. Abd (kul) olmak ve ibadette tevhid, Allah'tan başka hiçbir varlığın karşısında ve Allah'ın emirlerinden başka emirler karşısında bu duruma düşmemek hatta Allah'a karşı çıkan emir sahiplerine baş kaldırmak anlamına gelir.

İnsan, birbirinin zıddı olan bu iki duruma daima sahip olmalıdır: Allah'ın karşısında tamamen teslim olmalı, Allah'tan başkasına karşı ise tamamen isyan etmeli. "Allah'ım ancak ve ancak sana kulluk ederiz" cümlesinin manası da işte budur.

Şuna da dikkat etmek gerekir ki; Allah'ın baba, anne ve bütün şartlara sahip imam ve öndere vb. itaat etmeği emrettiği kimselere itaat, hakikatta Allah'a itaat etmektir. Çünkü Allah emrettiği için onlara itaat ediyoruz ve kökü bu temele dayanan her itaat gerçekte, Allah'a ibadet etmek demektir. Allah'ın emirleri karşısında başkalarına yapılan bir itaat ise şirktir.

ŞİRK VE TEVHİD


Kur'an-ı Mecid'de "Şirk"e muhtelif örnekler verilmiştir. Bunların bazılarına değinerek amelî tevhidin manasını Kur'an'da yeraldığı şekilde, aydınlatmaya çalışacağız:

1- "Gördün mü dileğini mâbut yapanı?"81[81]

Bu ayet, şehvetperest olan insanı müşrik olarak tanımlıyor. Mesnevi şöyle diyor:

Nefsinizin putu putların anasıdır

Çünkü o put yılan, buysa ejderhadır

Demirdir, taştır nefs, kötülükler putudur

Kötülüklerse su ile huzur bulur

Taş ve demir su üstünde durur mu?

Varken bu ikisi, insan güvencede olur mu?

"Allah'ım sadece sana kulluk ederiz" demekle, Allah'tan başkasının mabudluğunu reddederek, sadece Allah'ın emirlerine teslim olduğumuzu ve kendi meyil, istek, heves ve şehvetlerimizi ayaklarımız altına aldığımızı iddia etmiş oluyoruz.

2- Kur'an-ı Kerim'de, yahudiler ve hıristiyanlar kınanarak şöyle deniliyor:

"Allah'ı bırakıp bilginleriyle rahiplerini ve Meryemoğlu Mesih'i rab edinmişlerdir."82[82]

Yahudiler ve hıristiyanların kendi alim ve rahiblerine, putperestlerin putlara ibadet ettikleri gibi ibadet etmediklerini hepimiz biliyoruz. Yani, mesela, onlara secde etmiyorlardı; sadece Allah tarafından izin gelmeden onlara teslim olmuş ve onlara itaat ediyorlardı; hakikatta onların meyillerine ve nefsanî isteklerine itaat ediyorlardı. Onların meyil ve nefsanî isteklerine uyarak dedikleri herşeyi kabul ediyorlardı. Böylece Allah, itaat etmenin Allah'a özgü haklardan olduğunu ve sadece Allah'ın emrettiği kimselere itaat edilebileceğini bildirerek, Allah emretmediği halde neden alim ve rahiplere itaat ediyorsunuz diye buyuruyor.

"Allah'ım sadece sana ibadet ederiz" demekle şunu ifade etmek istiyoruz ki, Allah'ım, din adamı, papaz veya herhangi bir adla hiç bir gruba ibadet etmeyeceğiz, körükörüne itaat etmeyeceğiz. Senin "itaat edin" dediğin kimselere itaat edeceğiz, emretmediğin kimselere değil.

Eğer Resulullah'a (s.a.a) itaat ediyorsak, bu, senin emrettiğin ve onun emirlerini farz kıldığın içindir.

Eğer Masum İmamlar'a ulul emr (emir sahipleri) diye itaat ediyorsak, bu, senin emrin içindir. Eğer bütün şartlara sahip olan alim, takvalı, adil ve bilinçli müctehidlerin emirlerine itaat ediyorsak, bu da emirlerine uymamızı senin farz kıldığın Peygamber ve İmamlar'ın bizlere verdiği emirlerden dolayıdır.

3- "De ki: Ey kitab ehli, gelin aramızda eşit olan tek söze: Ancak Allah'a kulluk edelim, ona hiçbir şeyi eş ve ortak etmeyelim, Allah'ı bırakıp birbirimizi tanrı edinmeyelim."83[83]

Resulullah (s.a.a) bu ayeti hicretin beşinci veya altıncı yılında bir genelge olarak dünya devletlerinin yöneticilerine gönderdi.

Bu da Kur'an'daki amelî tevhidin bir başka örneğidir. Kur'an diyor ki, hiç bir insan başka bir insanı rab edinmesin ve hiç bir insan da başkasını kendine kul etmeye kalkışmasın. O halde, "Sadece sana kulluk ederiz"in anlamı şudur: Allah'ım sadece seni rab edinip emirlerine itaat ederiz. Hiçbir toplumsal veya ferdi mabudumuz yoktur. Hiçbir insana ve hiçbir insanın emrine, senin ve senin emirlerine rağmen itaat etmeyiz.

4- "Ey Musa Firavun'a de ki acaba, İsrail oğulları'nı kendine kul edindiğinimi bir nimet olarak başıma kalkıyorsun."84[84]

Musa b. İmran Firavun'la karşılaşıp onu Allah'ın yoluna davet ettiğinde, Firavun sinirli bir şekilde şöyle dedi: Evimizde kalan, ellerimizde büyüyen ve o kıbtiyi öldürmekle çirkin bir iş yapan, büyük bir suç işleyen sen değil miydin? Musa şöyle cevap verdi: İsrailoğulları'nı kendine kul etmenimi başıma kalkıyor ve İsrailoğulları'nı kendine kul etmenin karşısında susmamı mı bekliyorsun?

Gördüğünüz gibi Hz. Musa (a.s), Firavun'un tavırını, yani tahakkum ve zulümü "kul etmek" diye tanımlıyor. Oysa İsrailoğulları kesinlikle Firavun'a secde etmiyorlardı. Firavun onları aşağılamış, itaat etmeye mecbur etmişti. Onları çalışmaya zorluyarak onlardan yararlanıyordu. Onların özgürlüklerini ellerinden almıştı. Onlar amelen Firavun'a karşı ram ve itaatkâr olmuşlardı. Bu açıklamaya göre "Ancak ve ancak sana ibadet ederiz" ayeti şu anlama gelir: Allah'ım başkalarına kul olmayacağız, aşağılanmayacağız, kimseye zorla da olsa itaat etmeyeceğiz, başkalarının bize tahakkum etmesine fırsat vermeyeceğiz, kimsenin ihtiyar hakkımızı almasına ve özgürlüğümüzü kısıtlamasına veya görmezlikten gelmesine izin vermeyecek ve teslim olmayacağız.

Kur'an'da zikredilen bu örnekler, amelî tevhidin manasını aydınlatmaktadır. İslam alimleri amelî tevhidi, ibadette tevhid diye tanımlamaktadırlar. Bundan ise pratikte gerçekleşen tevhid kastedilmektedir. Böylece insanın varlığının hakikatı da tek ve tek mihverli olur.

Bir Müslümanın sadece fikir ve düşünce aleminde muvahhid olması, Allah'ın zatî, sıfatî ve ef'alî tevhidini bilmesi ve bunlara inanması yeterli değildir. Böyle birine "Allah'ı tanımak hakkında sohbet et" diye önerildiğinde, altı ay boyunca bu hususta konuşma yapabilir belkide; fakat böyle biri tevhidin ancak yarısına sahiptir. Diğer yarısı da hayatını tek bir mihver üzerine kurmakla gerçekleşir. Bir insan ancak, Allah'ı ve sıfatlarını tanıyıp itaat ve teslim hususunda da Allah'a yöneldiğine ona kul olduğu zaman muvahhid olabilir.

Önceden de değindiğimiz gibi, ancak yukarda açıklanan bu kavramlara dikkat ettiğimizde, Fatiha suresinin ne kadar azametli olduğunu anlayabiliriz. Ömrü boyunca asla ders okumamış birinin, getirmiş olduğu kitabın ilk suresinde bütün mektebini küçük bir bölüme sığdırması, nazari tevhidi kısa bir cümlede hem de böyle bir yücelik ve azametle beyan etmesi ve amelî tevhidi ise "Ancak ve ancak sana kulluk ederiz" gibi kısa bir cümleyle açıklaması gerçekten de her akıl sahibini hayrete düşürmektedir.


Yüklə 0,71 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   ...   30




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin