Kur'an ve akil çERÇevesinde hz. Ali(A. S)’NİN İmameti



Yüklə 0,7 Mb.
səhifə14/18
tarix15.09.2018
ölçüsü0,7 Mb.
#82142
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18

İMAMA GÖRE AKIL

Akıl İmam (a.s)'a göre vahiy, duygu ve deneyimle birlikte irfan ve bilginin nedenlerinden biridir. Ancak vahiy ile diğer unsurlar arasında fark çok büyüktür. Vahiy doğa ile veya doğa ötesi ile ilgili olsun istisnasız bildirdiği her şey Hakkel Yakindir. (Gerçeğin ta kendisidir.) (28) Duygularla deneyimin alanı maddeyi aşamaz. Aklın da aşamayacağı sınırlı bir alanı vardır. O, her etkinin bir etkileyicisi, her düzenin bir düzenleyicisi, adaletin iyi, zulmün kötü, yararlı olanın hayır yararsız olanın şer olduğunu bilir, aynı zamanda akıl, duygu ve tecrübe ile günlük hayatımıza gerekli olan icat ve keşiflerle ilgilenir. Aklın görevi sadece bu kadardır. O halde ortada aklın, duygunun idrak etmediği ve deneyimle bilinmeyecek şeyler vardır. Buna rağmen akıl, gerçekliğini ve değerini korur.


İMAM VE AHLAK
İmam (a.s)'ın bizi aydınlatan sözlerinden biri de "hayırla şer, güzellikle kötülük tek bir şeyin içinde bulunan gerçek sıfatlardır." Akıl da, sabit ve gerçek şeyleri ifade eder. Yoksa kişisel teori sahiplerinin ifade ettikleri gibi; kişinin çevresi, terbiyesi veya kişiliğindeki iyilik veya kötülük oranına göre iyi veya kötü bir şekilde konuşmaz. İmam (a.s)'ın bu konudaki sözleri gerçekçidir. Bunu "Hak kişilerle değil, kişiler Hakla bilinir." Veya "Hakkı bilirsen Hak Ehlini de bilirsin" Sözleri çok güzel dile getirmektedir. Bu sözlerin gerçekleşmesi için Hakkın kendiliğinden ayakta durması, her türlü koşuldan bağımsız kılınması gerekir. İmam (a.s); akla, aştığı takdirde cahilliğe düşeceği ve tökezleyeceği bir sınır çizmiştir. Özellikle Allah (c.c)'ın zatı ve gerçeği ile ilgili olduğu zaman. Bu konuda şöyle diyor: "Evhamlarda Allah (c.c) için ne düşünülüyorsa gerçek onun tersidir." Yani, aklın tasavvur gücü varlık esasının sınırında durur. Çünkü akıl Allah zatının gerçeğini tasavvur etmekte yetersizdir.

İMAM VE KANT


Kant'ın "Akıl zaman ve mekanla sınırlı, şehvetle çevrilidir. Bu nedenle akıl, yaşadığımız bu alemin hiç bir şeyi ile sınırlandırılamayacak, bildiğimiz hiçbir şeyi ile vasıflandırılamayacak olan Allah (c.c)'ın mahiyetini idrak etmesi imkansızdır." Diyen düşüncesi İmam (a.s)'ın düşüncesine yakındır. Kant, İmam'ın "Allah vardır ancak aklın evhama ve çelişkiye düşmeden aşamayacağı sınırları vardır." Düşüncesini de ikrar eder. Ancak İmama göre "akıl Allah (c.c)'ın mahiyetini bilmeden varlığını bilir." Kant'a göre "Allah (c.c) kalp yoluyla bilinir, akıl ise ne varlığın temelini ne de Allah (c.c)'ın mahiyetini bilebilir"

Doğrusu bilemiyoruz kalbin, sebepler ve sebebiyet verenlerle, nedenler ve sonuçlarla, ne işi olabilir? İmam (a.s); aklın, kendi görüşü ile düzenleyen olmadan düzen olamayacağını, neden olmadan sonuç olamayacağını bilerek Allah (c.c)'ın varlığına inanacağını görmektedir. Bunların hepsi de kalpten uzak şeylerdir.

Her şeye rağmen İmam (a.s), bilginin nedenini vahiyle sınırlandırmaz, her bir unsurun ilgili olduğu alanla sınırlı kalması koşuluyla buna deneyimi, incelemeyi ve aklı da ekler.



HERKESİN ÜSTADI

Ne Hz. Muhammed (s.a.a)'in zamanında ne de dört halifenin zamanında ilim için kurulmuş ne okullar, ne de enstitüler vardı. Sahabeler çevreye dağılır Peygamberden ve Kur'an-ı Kerim'den öğrendiklerini insanlara öğretirlerdi. Yalnız bu öğretiler ibadet, farzlar ve benzer hükümleri aşmazdı.

Ancak Kur'an-ı Kerim'in bilimsel sırları ve gaybi mucizeleri, bilimselliği, tekniği ve her şeyi kapsaması her zamana ve her mekana uyumluluğun sırrını sadece ilahi ilmin derinliğini bilenler bilir. Onlar da Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ehl-i Beytidir. Diğerleri ise ya hiçbir şey bilmez veya bildikleri kendi zamanının koşullarına uygun olan insanların ve bindikleri atlarının şeceresini yazma, hurafeler, Ayyafeler (kuşların uçuşundan anlam çıkarmak) iz sürme, rüya tabiri, nalbantlık, hastaları demir ve ateşle dağlamak gibi şeyleri bilirdi. Eğer sahabelerden birinin işe yarar bir marifeti olmuşsa, bunun kaynağı peygamber veya Ehl-i Beytidir. Bu konuda örnekler sayısızdır. Ben burada birkaç örnek vereceğim.

Halife Ömer; meclisinde, Bedr savaşına katılan yaşlı sahabelerle birlikte İbn-i Abbas'ı da bulundururdu. Bu durumdan rahatsız olan sahabeler bir gün ona "neden bu genci bizimle birlikte bulunduruyorsun?" diye sordular. Buna karşılık bir gün onları topladı, İbn-i Abbas'ı çağırdı ve onlara Kur'an-ı Kerim'in bazı ayetlerinin anlamını sordu, bir kısmı sustu bir kısmı da: "bilmiyoruz" diye cevap verdi. İbn-i Abbas ise ayetlerin anlamını açıkladı. O zaman Ömer onlara "İşte görüyorsunuz değil mi?" dedi. (29) Eğer İmam (a.s)'ın öğrencisi Bedr'in yaşlıları ve sahabelerin büyüklerine ders verebildiyse öğretmenine ne demeli? İbn-i Abbas'a "senin ilmin amcanın oğlu Ali'nin ilmine göre nispeti nedir?" diye sordukları zaman denizle su damlası arasındaki fark gibidir" diye cevap verdi. Aslında Hz. Ali (a.s)'nin ilmi deniz değil okyanustur. Çünkü Müslümanlar İbn-i Abbas'a Deniz ve Bilge adını takmışlardı. İbn-i Salih şöyle rivayet ediyor: "İbn-i Abbas'ın kapısında bilgi sormak için bekleyenleri gördüm; evin önü ve sokak dolusu idi." İbn-i Abbas Muaviye ile birlikte hacca gittiği zaman Muaviye'nin bir maiyeti, İbn-i Abbas'ın da ilim talep edenlerden bir maiyeti vardı. Bağdadi, Ata'nın şöyle söylediğini rivayet eder. "Ben İbn-i Abbas’ın meclisinden daha faydalı bir meclis görmedim, Kur'an’dan, Gramerden, Şiirden veya Fıkıhtan sormak isteyenlerin hepsi bir arada onun meclisinde idi" İbn-i Abbas'ın anlattığı izah ettiği bütün bu ilimler Ebu’l Hasan'ın genişliği ve derinliği belirsiz okyanusundan sadece bir damla idi. İbn-i Abbas İmam (a.s)'ın yegane öğrencisi değildi, Hz. Ali (a.s.) peygamberden sonra istisnasız herkesin üstadı idi. Herkes ondan ilim alıyor, onun sözlerini Kur'an-ı Kerim'i delil gösterdikleri gibi delil olarak gösteriyorlardı. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.a) onun için "Ali Kur'anla, Kur'anda Ali İledir, havz'ın başında bana gelinceye kadar birbirlerinden ayrılmayacaklardır. (30) demiştir. Bu hadisten aşağıdaki sonuçları elde ederiz:


  1. Kur'an-ı Kerim'in

وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ شَدِيدُ الْعِقَاب (الحشر/7)



"Peygamber, size ne verirse onu alın ve neden vazgeçmenizi emrederse ondan vazgeçin" Haşır Suresi:7
ayeti, Peygamber hadisinin Kur'an-ı Kerim gibi olduğuna, "Ali Kur'anla beraberdir" ve "...Ali Kur'anın mertebesindedir" hadislerinin, Ali'nin, Allah (c.c)'ın yolu, kullarına karşı hücceti olduğuna, ona karşı gelenin Kur'ana karşı geldiğine delildir. bütün bu nedenlerle bize göre Hüccet (Delil) ve İtaat açısından Allah (c.c), Hz. Muhammed (s.a.a) ve Hz. Ali (a.s) birdir.

  1. Hz Ali (a.s) Kur'an-ı Kerim'in bütün ayrıntıları ile bütün gerçeklerini ve ilimlerinin tamamını bilir. Eğer bilmediği bir şey olsaydı o zaman biri diğeri ile birlikte olmazdı.

  2. Hz. Ali (a.s) Kur'an gibi hatasızdır. Batıl onun ne önünden ne de arkasından gelir.

  3. O Kur'an gibi ölümsüzdür ve bu ölümsüzlük kıyamet gününe kadar sürecektir.

  4. Hz. Ali (a.s)'nin Kur'ana, Kur'anında Hz Ali (a.s)'ye ihtiyacı vardır. Çünkü beraberliğin anlamı birinin diğerine ihtiyacının olmasıdır. Hz. Ali (a.s) ilim kaynağı olarak Kur'ana başvurur, Kur'anında Hz. Ali'nin izah ve açıklamasına ihtiyacı vardır. Bunu için İmam (a.s) Kur'an için "O suskun Kur'an bende konuşan Kur'anım." Demiştir.

O, Hakla Batıl arasında bir ölçüttür. Onun için Hz. Muhammed (s.a.a) ona: "Hiçbir mümin senden nefret etmez, hiçbir münafık da seni sevmez." demişti. Yine bundan dolayı o Cennet ve cehennem ehlinin ayırıcısıdır. Yani mümin onu sevmesi, münafık da ondan nefret etmesi ile belli olur.

Bu durumda, açıkça görülüyor ki Hadisi Şerif, Hz. Ali (a.s) ve Kur'an-ı Kerim tamamen aynı düzeydedirler. Aralarındaki beraberlikten ve alakadan dolayı Kur'anın yüceliği ne ise Hz. Ali (a.s)'nin yüceliği odur.

Eğer "Ali Kur'anla beraberdir" hadisini göz ardı edip Hz. Ali (a.s)'nin doğumundan ölümüne kadar hayatını ve davranışlarını inceleyecek olursak göreceğiz ki o bütün hayatını Kur'an-ı Kerim için adamıştır. O ki küçükken Kur'an-ı Kerim'i Peygamberden öğrendi, büyüyünce de Peygam-berle birlikte onu savunmak için savaştı. Halife olduktan sonra da, Nakisin, Kasitin ve Marikinlerle (Sadakatsiz, Haksız ve Kur'an yorumunda sorumsuzluk yapanlar) la savaştı. Üç Halifenin zamanında Kur'anın öğretilerini yaymak için elinden gelen her şeyi yaptı. O halde söz konusu hadis; ispat edilmiş bir gerçeği, İmam'ın çocukluğu, gençliği ve yaşlılığında yaptığı özveriyi ifade ediyor.

Kahire Üniversitesi Bilimler Fakültesi dekanı sayın Ali El Jundi'nin dediği gibi: "Bu açık seçik gerçeği görmeyenler; sadece görmek istemeyen hakka inat eden, alışılmışın dışına çıkan ve gözün görebildiği kulağın işitebildiğini inkar edenlerdir."

Allah (c.c); Hz. Ali (a.s)'nin iyiliğini, Hz. Ali (a.s) ile de bu milletin iyiliğini istedi. örnek olarak yetişmesi için onu, kendi benzerinin ve kendisinden daha üstün birinin yanında büyümesini sağladı. El Şabi, Hz. Ali (a.s.) için şöyle yazar: "Ali'nin bu ümmetteki durumu Meryem oğlu İsa'nın Beni İsrail'deki durumuna benzer". Hasan El Basri de onun için "Allah (c.c)'ın düşmanlarına attığı isabetli bir oktur." demişti. O kendini Kur'an-ı Kerim'e adamış, onu öğrenmiş ve öğretmişti.

Hikmet sahibi Ali (a.s)'ye gelince, Peygamberlerden sonra – Ebu’l Haseneyn'den (Hasan ve Hüseyin'in babası) başka bu vasfa layık kimseyi göremiyorum- eğer Hikmet sahibi olmasaydı Hikmet sahibi olması gerekirdi, çünkü hikmetin bütün koşulları ve nedenleri onda mevcuttu. Onun özü temiz, gönlü hoş, ruhu berrak, zekası keskin, gaybi ince şeylerden tahmin ederdi. Doğru çıkan bir çok tahmini oldu. Onun adamlarından biri bir gün: "Ey Emir El Müminin sende Gaybin bilgisi vardır." deyince gülmüş ve "bu gaybi bilmek değildir. Bu

alimden öğrenmiş olmaktır." Diye cevap vermiştir. (31)

GAİPLER
İmam (a.s) der ki: "Kahin sihirbaz gibi, Sihirbaz da kafir gibidir. Kafir de cehennemliktir." Meşhur olayı hepimiz biliyoruz, bir gün sefere çıkacağı zaman çevresinden biri ona "Bu yönden gidersen korkarım istediğine kavuşamayacaksın" dediği zaman ona: "Senin bu sözüne kim inanırsa Kur'an-ı Kerim'i yalanlamış olur." Diye karşılık verdi. Yine bir gün bir müneccime rastlamıştı, ona çatık bir çehre ile: "bu hayvanın karnındakinin erkek mi dişi mi olduğunu biliyor musun!!? Senin sözlerine kim inanıyorsa Kur'an-ı Kerim'i yalanlıyordur." dedi.

إِنَّ اللَّهَ عِنْدَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَيُنَزِّلُ الْغَيْثَ وَيَعْلَمُ مَا فِي الأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ مَاذَا تَكْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِي نَفْسٌ بِأَيِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ}(لقمان/34)
"Şüphe yok ki kıyâmetin ne zaman kopacağı, yağmurun ne vakit ve nereye yağacağı Allah katındadır. Ve hiç kimse Rahîmlerdekini, yarın ne kazanacağını ve nerede öleceğini bilemez; şüphe yok ki Allah, her şeyi bilir, her şeyden haberdardır". Lokman:(34)
Hz. Cafer Sadık der ki: "Falcı Melun, Müneccim Melun, Kahin Melun, Sihirbaz da Melundur."

İmamiyye alimleri de "Kim bir Müneccim veya Kahine inanırsa Hz. Muhammed (s.a.a)'e indirilene inanmıyor demektir." dediler. Hak ve ilim yolundan sapıp hile, yalan, ikiyüzlülük ve sahtekarlık yapanları da dinde bidat yaptıkları, düzeni ve insan ahlakını tahrip ettikleri için en sert şekilde kınamışlardır. Ayrıca sihirbazlıkla uğraşanı; Müslüman ise öldürülmesini, gayrimüslim ise cezalandırılması gerektiği görüşünde birleşmişlerdir.

Şimdi akla bir soru gelebilir; eğer sihir ve kehanet Hz. Ali (a.s) ve taraftarlarının yanında bu kadar günah ise neden kendisi kendi zamanından sonra meydana gelecek olayları haber verdi? (Bu sorunun cevabı aşağıdaki satırlarda verilmiştir.) Alimlerin yeryüzünün dönüşünü ölçerek Güneş ve Ay tutulmasını haber vermeleri mantıklıdır; ama herhangi biri, onlarca yıl sonra belli bir yerde meydana gelecek bir yangını, çıkacak bir devrimi, Allah (c.c)'ın filanın soyundan bir yöneticinin veya bir alimin yaratacağını önceden bildirmesi veya benzeri olayları bilmesi, mümkün olmayan konuları haber vermesi imkansızdır. Bu sorunun cevabını İmam'ın şu sözlerinden çıkartmamız mümkündür.

"Kim bilgisi olmadan fetva verirse ona yeryüzü ve gökyüzü lanet eder"

"Söylenmeyecek şeyi söyleme, hatta bildiğin her şeyi söyleme."

"İlme gerek duymayacak hiçbir hareket yoktur."



Onun bu konudaki sözlerini toplayacak olsam bir kitap oluşurdu. İmam (a.s)'ın, kendi yasakladığı şeyleri kendisinin yapması düşünülemez! O bilenden öğrendiği için gelecekte olacak şeyleri haber vermişti. Önceki bölümde anlattığımız gibi adamın biri ona "Ey Emir El Müminin sende Gaybin bilgisi vardır." dediği zaman gülmüş ve "Bu gaybi bilmek değildir bu Bilenden öğrenmiş olmaktır." Diye cevap vermişti. İmam (a.s)'ın kastettiği "Bilen" Peygamberdir. Onun gelecekle ilgili söylediği her şeyi (Bilimle öğrenilmesi mümkün olmayan şeyler) Peygamberden öğrenmişti.
عَالِمُ الْغَيْبِ فَلاَ يُظْهِرُ عَلَى غَيْبِهِ أَحَدًا / إِلاَّ مَنْ ارْتَضَى مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَمِنْ خَلْفِهِ رَصَدًا}(الجن26/27)

"Gizliyi bilen odur, gizlediği şey de hiçbir kimseye açılmaz. Ancak peygamberlerden seçtiği müstesna. Cin Suresi:26-27" Peygamber de gerekli gördüğü seçkin kimseye verir. Peygamber (s.a.a), gaiple ilgili olarak bir kısmı zamanımızdan önce, bir kısmı zamanımızda gerçekleşen bir çok olayı haber vermişti. Bizden önce gerçekleşen olaylar arasında şunları sayabiliriz:

  • Kendisinden sonra Müslümanların hükmedecek-lerini ve Sezar ile Kisra'nın (Eski Roma ve İran İmparatorları) hazinelerini fethedecek-lerini bildirmişti.

  • Abdullah İbn-i Abbas doğduğu zaman annesi Ümmül Fadl'a “Halifelerin babasını götür” demişti.

  • Hz. Ali (a.s)'ye "Nakisler, Kasitler ve Marikilere (sadakatsiz, haksız ve dinden çıkanlara) karşı savaşacaksın" demişti.

  • Hz. Ali için "O ölmeden sakalı cephesinden kızıllaşacaktır." demişti.

  • Ayşe'ye "Cemel'e (deve) binecek olan sensin ve Havaib köpekleri sana havlayacaktır.” demişti.

  • Ebu Zerr El Gaffari'ye Osman'ın Rebeze'ye yapacağı sürgünü kastederek "seni bu yerinden çıkarırlarsa ne yapacaksın?" diye sormuştu.

  • "Bedir gününde, malı olmadığını iddia eden amcası Abbas'a da 'Eşin Ümmül Fadl'a saklaması için verdiğin para nerede?” diye sormuştu.

  • Kızı Fatıma'ya "Ben vefat ettikten sonra bana ilk katılacak olan sensin!" demişti.

  • Ammar İbn-i Yasir'e "Seni zalim zümre öldürecektir, dünyada son yiyeceklerin arasında ayran olacaktır." Diye haber vermişti. (ayran içtikten sonra onu Muaviye'nin ordusu öldürdü)

  • Göğüslü lakabı ile bilinen Haricilerin reisinin öldürüleceğini söylemişti. (Nehrevan savaşında öldü).

  • Zübeyr'e "Sen Haksız olarak Ali'ye karşı savaşacaksın." demişti. (Cemel gününde Hz. Ali (a.s)'ye karşı savaştı)

  • Mervan oğulları için "onlar otuz kişi oldukları zaman Allah (c.c)'ın malını talan, kullarını köle, Dinini de tahrif edeceklerdir".demişti.

  • İran imparatoru Kisra adamlarını göndermiş; Peygamberi ölü yada diri olarak getirmelerini emretmişti. Ona vardıkları zaman onlara Kisra'nın; oğlu Şeyrevih tarafından öldürüldüğünü" söyledi. (olaylarda bunu doğruladı).

  • Ayrıca "El Hurra" vakasını anlattı. Sahabelerden Zeyd İbn-i Suhan için "onun bir parçası kendisinden önce cennete gidecektir demişti. (Nehavend gününde Allah (c.c)'ın yolunda eli kesildi) bu hadis Tefsir ve Tarih kitaplarında, özellikle Sahih-i Buhari ve Sahih-i Müslim'de zikredilmiştir.

Kendisinden sonra Ehl-i Beytinin başına gelecekleri defalarca imalarla anlatmıştı. (32)

Zamanımızda gaybla ilgili gerçekleşen ikinci kısma gelince, baskısını Muhammed Ali Subayh'in yaptığı Sahih Buhari C:9, 109. Sayfada "Fırat nehri, neredeyse gizlenen bir altın hazinesini meydana çıkartacak." demiştir. –Petrole işaret edilmektedir-

Aynı kitabın 61. sayfasında "Zaman yaklaşacak ve işler azalacak" demişti. ulaşımın artması ve aletlerle işçi ihtiyacının azalmasına işaret edilmektedir.

1953 baskılı Ahmed'in Müsned'inde C:12, 173. Sayfada: "Pazarlar ve zamanlar yaklaşacak" demişti, -zamanımızın en belirgin özellikleri arasında ihracatın kısa zamanda gerçekleşmesidir.!

Ahmed İbn-i Hanbel Müsnedinde rivayet eder ki: Hz. Muhammed (s.a.a) dedi ki: "İnsanın asasının ucu ve ayakkabısının kenarı kendisi ile konuşmadan kıyamet kopmayacaktır." –Küçük radyolar ve iletişim antenleri kastedilmektedir.-

Aynı kitaptan: "kişiler çıkacak ve sığır gibi dilleri ile yiyeceklerdir." yalan ve iftiraya dayalı gazete sahipleri kastedilmektedir.-

Bunların hepsinden daha ilginç olan da "İnsanların başına öyle vahim olaylar gelecek ki 'kendi kendilerine' Acaba peygamber bundan bahsetmiş miydi?" diye soracaklardır." Diyen hadisidir. Bu hadisi Ahmed İbn-i Hanbel rivayet etmişti. İbn-i Hanbel öleli 1138 yıl oldu.

Peygamber, (s.a.a) Arap yarımadasında çıkacak petrolü bildirmekle kalmadı. Onu çıkaracak süzecek ve kullanıma hazır duruma getirecek olanların sömürgeci, kötü ve rezil insanların olacağını haber vermişti. İbn-i Hanbel'in mesned'inde "kötü insanların hazırladığı madenler olacaktır" başka bir hadiste "Rezil insanların...."

Şeyh Ali Yezdi. "Eşşecere El Mubareke" adlı kitabında Hicri üçüncü yüzyılın alimlerinden Ali İbn-i İbrahim'in naklettiği uzun bir hadiste Peygamber (s.a.a)'in "Pazarlar yaklaşacak, Faiz yeniden canlanacak, insanlar gaybla (birbirlerini görmeden) ve rüşvetle alışveriş yapacak, bazı kavimler gelirini Allah (c.c) yolunun dışında harcayacak, zina çocukları artacak, Kur'an-ı Kerim de şarkı gibi okunacaktır." Dediğini yazmaktadır.

Bunların içinde bu çağda gerçekleşmeyen kalmadı; ama "insanlar gayb’le (birbirlerini görmeden) alışveriş yapacak." cümlesi dikkat çekicidir ve bu gün tüccarlar arasında yapılan iş tarzına dikkat çekmektedir. Biliyoruz günümüzde Doğudaki tüccar batıdaki tüccara telgraf çekerek birbirlerini görmeden, konuşmadan ve pazarlık yapmadan alışveriş yapmaktadır.

Aynı kitapta İmam (a.s)'ın: "Yer içindeki yanardağları çıkaracak, Yaz meyvesi kışın, kış meyvesi yazın yenecek. Ağaçlar yılda iki kez mahsul verecek, buğday ve arpa ekenler normalin yüz katı kadar verim alacak, yıl bir ay, ay bir hafta, hafta bir gün, gün de bir saat gibi olacaktır." Dediğini yazmaktadır.

Eğer Peygamber (s.a.a) dostlarına bu gaipleri anlattıysa benzerlerini İmam (a.s)'a anlatması daha evladır. Madem ki aralarındaki yakınlık başla ceset arasındaki gibidir o zaman Ali kadar kim hak ederdi?

O halde İmam (a.s)'ın bütün anlattıkları Peygamber (s.a.a)'e dayalıdır. Bunları kim İmam için reddederse, kast etsin etmesin, Peygamber (s.a.a) için de reddetmiş olur

Garip olan şeylerden biri de İmam (a.s)'ın gaybı bildiğini reddedenler,ona bunu çok görenler, iki özürlünün gaybı bildiğine ve Hz. Muhammed (s.a.a)'in zuhur edeceğini bildirdiğine inanıyorlardı (33)

El Razi, büyük kitabında "Alim El Ğayb" (Gaybi bilen) ayetinin tefsiri sırasında der ki: "Bağdat'ta Sultan Sancar İbn-i Melik Şah zamanında kahin bir kadın vardı. Bu kadın gaybı bildirir ve söyledikleri aynen çıkardı. Kelam ve hikmet ilmi tahkikçilerinden bir çok kişi ona inanırdı." Ebu El Bereket ise "El Muteber" adlı kitabında daha ileriye gitmiş ve otuz yıl yakından takip ettikten sonra kadının gaybi tam olarak haber verdiğine kanaat ettiğini yazmıştı.

Aslı ve gerçeği belirsiz bir kadın, gaybi haber veriyor, ona büyük alim ve tahkikçiler inanıyor. Hatta şüpheciliği ile ünlü El Razi bile "Gaip ilmi velilere mahsus değil sihirbazlarda da olabilir....." demektedir. O halde Allah (c.c)'ın Peygamber (s.a.a)'ine Peygamberin de İmam (a.s)'a öğretmesinde ve onun bunları anlatmasında garipsenecek ne var?

Belki birisi: "İleri sürdüğün deliller Allah (c.c)'a ve Hz. Muhammed (s.a.a)'e vahyin indiğine inanan bir Müslüman'ı ikna edebilir çünkü bütün yazdığın kanıtlar Kur'an-ı Kerim ve İslam'ın usulüne inanmış kimselere yöneliktir. Ancak Allah (c.c)'a inanmayan veya Allah (c.c)'a inanıp da Hz. Muhammed (s.a.a)'in peygamberliğine inanmayana bu deliller geçersizdir. inanmak zorunda da değildir" diyebilir.

Buna karşılık ben derim ki: İmam (a.s)'ın gaybi bildiğine inanmayandan inanması için dinini veya inancını değiştirmesini beklemiyorum; ama eğer insaf sahibi ise onun aklına ve vicdanına sesleniyorum: "eğer birisi bilim veya deneyime dayalı olmadan olacak bir şeyi haber verirse ve o şey yüzde yüz bir doğrulukla meydana gelirse bu doğruluğu nasıl yorumlarsın? Hz. Muhammed (s.a.a) ile Hz. Ali (a.s)'den naklettiğimiz gaipleri ne ile açıklayabilirsin? İmam (a.s)'ın İran'daki petrolü kastederek "Ne altındır ne gümüştür ama Talkan'da bir hazine vardır." sözünü neye bağlayabilirsin? İmam (a.s)'ın bu hadisini İmam Ebu El Ganaim El Kufi "El Fiten" adlı kitabında rivayet etmişti ve Ebu El Ganaim öleli yüzyıllar oldu. İmam (a.s)'ın torunu Hz. Cafer Sadık 'ın aşağıdaki hadisini acaba ne ile açıklayabileceksin?. "Gün gelecek Doğudaki Batıdakini Batıdaki de doğudakini görebilecek ve duyabilecek. Her millet sesi kendi dilinde dinleyecek. Araplar yabancı işgalciden kurtulup kendi kendini yönetecek ve gemlerini koparacaklardır. Toplumları da her cins insan yönetecektir." (34) İmam (a.s) bu gerçekleri bin iki yüz yıldan fazla bir zaman önce dile getirdi. Kitaplara bin yıldan fazla bir zaman önce kaydedildi ve hepsi gerçekleşti. Hepimiz bunları gördük ve yaşadık. Şu anda batı dünyası doğu dünyasına Radyo ile hitap ediyor, yakında da Amerikalıları ve Avrupalıları televizyonda da seyredeceğiz ki bunun tasarıları şimdiden yapılmaktadır. Toplumların çoğunda demokrasi gelişerek soy ve para aristokrasisini yok etti. Nakroma, Kastro gibi her cins ve renkten insanlar halkları yönetti. Araplarda egemenlik yoluna girer girmez gemlerini koparıp birbirlerine hakaret etmeğe başladılar. Sanki sömürgecinin musibeti onları birleştirmişti. Egemenliğe tam kavuşurken her biri gücünü kardeşinin üzerinde göstermeğe başladı.

İmam (a.s)'ın yüzyıllar önce haber verdiği olaylar gerçekleşmiştir Bu gaipleri sadece Allah (c.c) ve onun seçtiği erdemli kulları bilir.

Bir kez daha tekrar ediyoruz: "İmam (a.s) gaybi bilmiyordu, Peygamberin Allah (c.c)'tan öğrendiğini o, peygamberden öğrenmiş ve bildirmişti. Gaybi bilmekle onu bildirmek arasında çok büyük fark vardır. Her ne kadar bildirmek için bilmek gerekiyorsa da bu bilgi kişisel değil birinden öğrenmektir."




Yüklə 0,7 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   18




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin