80- EL-AFUVV
Afuvv, afv masdarından mübalağa ve tekerrür ifade eden bir sıfattır. “Suçtan vazgeçmek, onu izale etmek” demektir1544
Kur'an-ı Kerim'de fiil şekilleri bir çok defa geçen afuvv ismi dört kez “Afuvv Ğafür”, bir kez de “Afuv Kadîr” şeklinde vârid olmuştur.
el-Afavv ismi, “günahları mahveden, ma'siyetten geçiveren” olarak da tanımlanmıştır. Bu itibarla bu isim Gafur ismine yakındır. Ancak şu farkla ki, Ğafur'dan daha geniş anlamlıdır. Çünkü Ğüfran, “günahları örtmek” demektir. Afv ise, günahları kökünden kazımaktır. 1545
81- EL-MUKÎT
el-Mukıt ismi Kur'an-ı Kerim'de yalnız bir ayette Allah'ı tavsif eder. Bu kökten başka kelime pek varid olmadığından olacak ki, müfessirler Mukît vasfı hakkında çok farklı görüşlere sahip olmuşlardır.
Nisa suresi'nin 85. ayetinde varid olan bu isim için İbn Abbas, Ata', Katade gibi ilk devrin müfessirleri: “Hafız” derken, Mücahid'den: “Şehîd” ve “Hasîb” gibi iki farklı görüş rivayet edilmiştir. Said b. Cübeyr, Süddî ve İbn Zeyd: “Kadîr” görüşünü benimsemişler, Abdullah b. Kesir ise “her şeyin tedbir ve idaresini deruhte eden” şeklinde tefsir etmiştir. 1546
Bu vasfın asimin “küt”, yani Türkçesiyle “gıda” dan geldiği görüşünde olanlar da vardır: “Nimet vererek ve yardım etmek suretiyle imdad eden “Mümidd” olarak tarif etmiştir. Buna göre bu vasfın aslı bünyenin yaşamını sürdürmesi için gereken “kût=gıda” dan gelmektedir. Yüce Rabbimiz, canlı organizmayı, zaman zaman çözülen ve gidenlerin yerini yenilerinin almasıyla yenilenen bir nizama tabi kılmıştır. 1547 Dilediği vakte kadar, canlı organizmanın yaşamını sürdürmesini, hücrelerini devamlı bir surette yenileyerek, Allah canlıları Mukît sıfatıyla yaşatmaktadır.1548
82- EL-EVVEL
“Evvel” kelimesi lügatta: “zaman bakımından ilk önce var olan ve rütbe yönüyle de öne geçen” 1549 anlamına gelir. Allah-û Tealâ'nın vasfı olarak: “Bütün varlıklardan önce var olan, hiç bir varlığın kendisinden önce var olmadığı zât” demektir.1550
Kur'an-ı Kerim'de yalnızca bir ayette varid olan Allah-û Tealâ'nın bu vasfı 1551 el-Halimi tarafından şöyle tanımlanmıştır: “Evvel, öncesi olmayan, Âhir, sonrası olmayandır.” 1552 Allah, mevcudata nisbetle hepsinden evveldir. Çünkü mevcudatın hepsi varlıklannı O'ndan almışlardır, O ise, kendi zatı ile mevcuttur (varlığı kendindendir). Varlığını hiç kimseden almamıştır.1553
Bu vasfı peygamber (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle dile getirmişlerdir: “Allah-û Tealâ, her şeyden önce vardı. O, her şeyin yaratıcısıdır ve her şey son bulduktan sonra da O, varlığını sürdürecektir.”1554
83- EL-ÂHİR
el-Âhir, “bütün yaratıkların yok olmasından sonra da varlığını sürdüren, baki olan” demektir.1555
Bu vasıfta Kur'an'da yalnızca bir ayette Allah'ı tavsif eder. 1556
Bu konuda Peygamber (s.a.v.) bir hadis-i şeriflerinde: “Allah'ım! Sen evvelsin, senden önce hiç bir şey yoktur. Senden sonra da bir şey olamaz.” 1557 Buyurmuşlardır. 1558
84- EZ-ZÂHÎR
“Zuhur” kelimesi lügatta: “Apaçık olmak, yüksek olmak, galib olmak, bir şeye nail ve muttali olmak” anlamına gelir. 1559 Allah Tealâ'nın vasfı olarak Zahir, “O'nun işleriyle aşikâr, fiilleriyle açık, birliğinin sıhhatine delalet eden delilleriyle aşikâr, hüccetleriyle rububiyyeti açık, kudretiyle her şeyin fevkinde olması” nı ifade eder.1560
Bu isim de Kur'an'da sadece bir yerde Allah için zikredilmiştir. 1561 Peygamberimiz bu vasfı da bir zikrinde şöyle dile getirmiştir: “...Zahir sensin. Senden üstün bir şey yoktur. Bâtın Sensin. Senden daha gizli bir şey olamaz.”1562
85- EL-BÂTIN
Bâtın, butun masdarından ism-i faildir. “Gizli olan, içerde olan, karında bulunan” anlamlarına gelir. Allah-û Tealâ'nın bir vasfı olarak el-Bâtın: “Varlığı, hiç bir gözün idrak edemeyeceği kadar gizli olan 1563 ve “her şeyin iç bölgesine, içine, yani gizli yerlerine nüfuz eden, her şeye, her şeyden daha yakın olan” 1564 gibi anlamlara gelir.
Bu vasıf da Kur'an-ı Kerim'de bir yerde 1565, Allah Tealâ'nın el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir isimleriyle beraber zikredilmiştir.
Cenab-ı Allah'ın bu dört ismi zaman ve mekandan münezzeh olarak düşünülmelidir. Biz bu isimlerin gerçekliğini kabul eder, mahiyetini Cenab-ı Allah'a bırakırız. Bu konuda Peygamber (s.a.v.)'in şu hadisini hiç bir zaman aklımızdan çıkarmayız:
“Siz, Allah'ın nimetlerini ve kudretinin eserlerini düşününüz, zâtını ise tefekküre kalkışmayınız, çünkü buna gücünüz yetmez.”1566
86- EL-KUDDÜS
Kuddûs, mübalağa binalarından feûl vezninde bir sıfattır. Allah'ın vasfı olarak “Gayet mukaddes, her şaibeden uzak, her vasfında çok mükemmel, tahdid ve tasvire sığmaz, hiç bir leke kabul etmez, pampak 1567, mübarek, kutlu 1568, faziletleri ve güzel sıfatları sebebiyle övülen” 1569 gibi anlamlara gelir.
Kur'an-ı Kerim'de KDS maddesi az zikredilmiş 1570 ve bu kökten gelen Kuddûs vasfı iki yerde varid olmuştur.1571
Allah-û Tealâ’nın bir sıfatı olarak-Selâm, “kullar için sözkonusu olan ayıp, noksanlık ve fenalık gibi her tür noksanlıklardan salim ve münezzeh olan” anlamına gelir.1572
Selef bilginleri es-Selâm için “Yaratıkların zulmünden selâmette bırakan” 1573 demişlerdir.
Peygamber (s.a.v.)'in her namazda selam verdikten sonra yapmış olduğu şu zikir, bu vasfı açıklar mahiyettedir:
“Allah'ım! Sensin Selâm ve Sendedir selâmet.”1574
Bu hadis, Allah-û Tealâ’nın Kendisinin her türlü eksiklikten salim olduğu gibi, aynı zamanda kullarına da selâmet, esenlik veren olduğunu açıkça ortaya koyuyor. 1575
Dostları ilə paylaş: |