KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA SOSYAL DEVLET VE SOSYAL HİZMETLER
Sosyal hakların anayasalara taşınması ve sosyal devletin kurulması ikinci Dünya savaşı sonrasında gerçekleşmiştir. Sosyal devlet; sosyal eşitliğe dayalı bir toplumun kurulması, eşitliğin sağlanması ile insan hak ve özgürlüklerinin gerçekleşmesini kolaylaştıran toplumdaki ekonomik ve sosyal tutarsızlıkların ve toplumdaki dengesizliklerin giderilmesine bağlıdır. Aslında sosyal devlet ekonomik ve sosyal bakımdan zengin olanların icat etmiş oldukları bir kavram değil, toplum içindeki dışlanan ve incinebilir grupları himaye edici önlemler alan ve insan haklarını hayata geçiren devlettir. Sosyal hizmet ise bir ülkenin sosyal devlet olup olmadığını ya da sosyal devlet ilkelerinin ne kadarının hayata geçirildiğinin en temel göstergelerinden birisidir.
KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA SOSYAL DEVLET VE SOSYAL HİZMETLER
Sosyal hizmet düşüncesi, feodalizmden kapitalizme geçiş ile tartışmaya başlanmış ve Sanayi Devrimiyle birlikte hızla insanlığın gündemine gelmiştir. Bu zaman dilimine kadar daha çok varlıklı kişilerin oluşturdukları hayır dernekleri aracılığıyla vicdanlarını rahatlatmak amacıyla yoksullara verdikleri sadakalar şeklinde uygulanmakta iken; Sanayi Devrimi ve işçi sınıfının gelişmesi ile birlikte vatandaşın hakları ve devletin ödevleri şeklinde tartışılmaya başlanmıştır. (Doğan,2015) Sosyal hizmetin odak noktası insandır. İnsana yönelik hizmetlerde de insan hakları ve sosyal adalet esastır. Sosyal hizmetin doğru olarak dağıtılamadığı bir toplumda sosyal adaletten bahsetmek mümkün değildir. Sonuç olarak, sosyal hizmetlerden hak ettikleri gibi faydalanamayan toplumun ile bu hizmetleri kendi çıkarlarına göre yöneten kesim arasındaki çatışma büyük sosyal sorunlara yol açmaktadır.
KÜRESELLEŞME BAĞLAMINDA SOSYAL DEVLET VE SOSYAL HİZMETLER
Küreselleşen dünyamız, sosyal hizmet sektöründe ve müracaatçı gruplarına yönelik geleneksel hizmet anlayışında da köklü değişimler vardır. Her gün daha da artan bilimsel ve teknolojik gelişmelerle birlikte sosyal hizmetin bireye bakış açısı da farklılaşmaktadır. Geçmişte, muhtaç durumundaki yardıma gereksinim duyan bireylerin korunması ve bakımı öncelikli hedef iken, günümüzde bireyin yaşam kalitesinin güçlendirilmesi, başarılı ve sağlıklı bir biçimde yaşlanarak, sosyal yaşama daha aktif katılım sağlaması ve bunlar neticesinde iyilik halinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır. Bu sebeple, sosyal refah seviyesi yüksek olan ülkelerde gereksinim içerisindeki nüfus gruplarına yönelik bakım modelleri hızlı bir biçimde gelişmekte ve öncelikli olarak bireyin tercihleri göz önünde bulundurulmaktadır.
