Kur’ÂN'in tüRKÇe meâLİ



Yüklə 4,4 Mb.
səhifə21/34
tarix07.01.2019
ölçüsü4,4 Mb.
#90822
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   34
14-16Din-iman tanımayıp kötülüğe batmış olanlar da kesinlikle cehennemdedirler. Din Günü cehennemden kaybolmamak üzere cehenneme yaslanacaklardır.

17Din Günü'nün ne olduğunu sana ne bildirdi? 18Sonra bir kere daha, Din Günü'nün ne olduğunu sana ne bildirdi? 19Din Günü, kimse kimseye efendilik yapamaz. Ve o gün; İnşikak 1-5gök yarıldığı, Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman; yeryüzü de dümdüz olduğu, içinde ne varsa attığı, boşaldığı ve Rabbine kulak verdiği ve gerçekleştirildiği zaman 19buyruk, Allah'a aittir.

6Ey insan! Şüphesiz sen Rabbine doğru koştukça koşan birisin. Sonunda da O'na kavuşacaksın.

7-9Artık, kitabı sağ eline verilen kişiye gelince; o, kolay bir hesapla hesaba çekilecek ve o, sevinçli olarak yakınlarına dönecektir.

10-14Kitabı kendisine arkasından verilen kişiye gelince de o, ölümü çağıracak ve alevli ateşe girecektir. Şüphesiz o, yakınları içinde sevinçli idi. Şüphesiz o, asla dönmeyeceğine kani idi.

15Hayır, şüphesiz Rabbi onu çok iyi görendi.

16-19O hâlde, o şafak, gece ve içinde barındırdığı şeyler derlendiği zaman o ay kanıttır ki, siz kesinlikle hâlden hâle biniyorsunuz [sürekli değişeceksiniz, asla yok olup gitmeyeceksiniz].

20,21O hâlde onlara ne oluyor? İman etmiyorlar ve kendilerine Kur’ân okunduğu vakit boyun eğip teslimiyet göstermiyorlar/ikna olmuyorlar?

22Aksine kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler yalanlıyorlar.

23Hâlbuki Allah, içlerinde sakladıklarını en iyi bilendir.

24Artık sen onlara elem verici bir azabı müjdele.

25Ancak iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler bunun dışındadır, onlar için tükenmez bir ücret/ödül vardır.

(82/82, İnfitâr/6-19+83/84, İnşikâk/1-25)

RÛM SÛRESİ

MEKKE DÖNEMİ

Necm: 375

1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.

2-6Rûmlar/ Bizanslılar, yeryüzünün en alçak/ çukur yerinde yenildiler. Onlar, bu yenilgilerinin ardından da birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Bundan önce ve sonra emir Allah'ındır. Ve o gün mü’minler, Allah'ın yardımıyla sevineceklerdir. Allah, Kendisinin bir vaadi olarak dilediğine yardım eder/ dilediğini galip kılar. Allah, vaadinden dönmez. Ama insanların çoğu bilmezler. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, engin merhamet sahibidir.

7İnsanların çoğu, basit dünya yaşamından görüneni bilirler. Ve onlar, âhireti önemsemeyenlerin ta kendileridirler.

(84/30, Rûm/1-7)

Necm: 376

8Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için oluşturmuştur? Ve şüphesiz insanlardan çoğu, Rablerine kavuşmayı kesinlikle bilerek reddedenlerdir/ inanmayanlardır.

9Onlar, yeryüzünde gezip de kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; yeryüzünü kazıp altüst etmişler, onu bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de onlara nice açık delilleri getirmişlerdi. O hâlde Allah onlara haksızlık edecek değildi, fakat onlar şirk koşarak kendilerine haksızlık etmekteydiler.

10Sonra Allah'ın âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini yalanladıkları için, kötülük eden o kimselerin âkıbetleri, “en kötü” oldu. Onlar alay da ediyorlardı.

(84/30, Rûm/8-10)

Necm: 377

11,12Allah, oluşturmayı ilkin yapar, sonra onu iade eder. Sonra da O'na döndürülürsünüz. Kıyametin kopuş anında da suçlular, ümidi keserler.

13Onlar için ortak koştuklarından, şefaat; yardım, kayırma yapacaklar da bulunmaz. Ve onlar, ortaklarını reddettiler/ kabul etmeyenler oldular. 14Ve Saat'in dikildiği günde de, işte o gün onlar ayrılırlar.

15Şimdi iman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimselere gelince; artık onlar, bir bahçe içinde neşelendirilirler.

16Kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden, âyetlerimizi ve âhiret buluşmasını yalanlayan şu kimselere de gelince, işte onlar azap içinde hazır bulundurulurlar.

17,18O hâlde, yapmanız gereken, akşama erdiğinizde, sabaha erdiğinizde, gece sırasında, öğleye erdiğinizde; her zaman Allah'ın tüm noksan sıfatlardan arındırılmasıdır! Göklerde ve yerde de tüm övgüler sadece O'na aittir; başkası övülemez.

19O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.

(84/30, Rûm/11-19)

Necm: 378

20O'nun, sizi bir topraktan oluşturması da Kendisinin alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra da siz, şimdi, dağılıp-yayılan bir beşersiniz.

21Yine O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler oluşturmuş, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda iyiden iyiye düşünecek bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

22Yine göklerin ve yerin oluşturuluşu, dillerinizin ve renklerinizin değişikliği O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Şüphesiz bunda bilginler için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

23Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve armağanlarından rızık aramanız O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Şüphesiz bunda kulak verecek bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

24Yine O'nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir toplum için nice alâmetler/ göstergeler vardır.

25Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz.

46Size rahmetinden tattırsın, emriyle gemiler akıp gitsin ve sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödersiniz diye armağanlarından rızık aramanız için rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi de O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir.

26Göklerde ve yerde kim varsa hepsi de O'nundur. Hepsi de O'na saygı duyanlardır.

27Ve O, oluşturmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O'na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O'nundur. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.

(84/30, Rûm/20-25-46, 26-27)

Necm: 379

28Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yasa ile size teslim edilen kişilerden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz/ değer verdiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz/ birbirinize aynı değeri verir misiniz, eşit olur musunuz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.

29Tam tersi, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış kimseler, bilgisizce boş-iğreti arzularına uydular. Peki, Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onlar için yardımcılardan da yoktur.

(84/30, Rûm/28-29)

Necm: 380

30O hâlde sen yüzünü, eski inançlarını terk eden biri olarak dine, insanları üzerine ilk olarak yoktan yaratmış olduğu Allah'ın fıtratına doğrult. Allah'ın oluşturuşunda değişiklik söz konusu değildir. Dosdoğru/ ayakta tutan din, budur. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.

31,32Kalben O'na yönelenler olarak, Allah'ın koruması altına girin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun], ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–

(84/30, Rûm/30-32)

Necm: 381

33,34İnsanlara bir sıkıntı dokununca da, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar. Sonra, onlara Kendinden bir rahmet tattırınca, bir de bakarsın ki, içlerinden bir grup, kendilerine verdiğimiz nimetlere iyilikbilmezlik etmek için Rablerinin ortakları olduğunu kabul ederler. –Haydi, yararlanın bakalım! Yakında bileceksiniz.–

35Yoksa Biz, onlara bir delil indirmişiz de o delil, onların Allah'a ortak koştukları şeyleri mi söylüyor?

36Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman da, onunla şımarırlar. Ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle kendilerine bir kötülük isabet ederse, hemen onlar umutsuzluğa düşerler.

37Onlar, şüphesiz Allah'ın dilediği kimseye rızkı serdiğini ve ölçülendirdiğini de mi görmediler? Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.

38Öyleyse, yakınlık sahibine; yurtlarından çıkarılan fakirlere, miskine ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah'ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Ve bunlar durumunu koruyan, zafer kazanan kimselerin ta kendileridir.

39Ve insanların malları içinde artsınlar diye ribadan verdikleriniz, Allah yanında artmaz. Allah'ın rızasını dileyerek zekâttan/ vergilerinizden verdikleriniz… İşte o kimseler, kat kat arttıranların ta kendileridir.

(84/30, Rûm/33-39)

Necm: 382

40Allah, sizi oluşturan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldüren ve sizi diriltendir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak kimse var mı? Allah, onların ortak koştuklarından arınık ve çok yücedir.

41İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı.

42De ki: “Yeryüzünde gezin de bundan öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir bakın. Onların çoğu ortak koşanlar idiler.”

43-45Öyleyse, Allah'tan, geri çevrilmesi olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru/koruyan dine çevir. O gün onlar, Allah'ın, iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere armağanlarından karşılık vermesi için bölük bölük ayrılırlar. Şüphesiz O, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri sevmez. Kim küfrederse; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık bu reddi/ inanmayışı kendi aleyhinedir. Kim de sâlihi işlerse, artık onlar da kendileri için döşek/ rahat bir yer hazırlamış olurlar.

48Allah, rüzgârları gönderendir. Sonra rüzgârlar, bir bulutu savururlar. Sonra Allah, onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle yayar ve onu parça parça yapar. Sonra da sen, onun derinliklerinde yağmur çıkar görürsün. İşte Allah, onu kullarından dilediği kimselere isabet ettirdiği vakit, onlar müjdelenirler, mutlu olurlar.

49Hâlbuki onlar, önceden; daha önce üzerlerine indirilmeden evvel kesinlikle ümit kesenlerdirler.

50Öyleyse Allah'ın rahmetinin eserlerine bir bak; yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, kesinlikle ölüleri diriltir ve O, her şeye gücü yetendir.

51Ve andolsun ki Biz, bir rüzgâr göndersek de Allah’ın rahmetinin eseri olan bitkileri sararmış görseler, kesinlikle onun arkasından küfretmeye; Bizim ilâhlığımızı ve rabliğimizi bilerek reddetmeye başlarlar.

52Bu nedenle sen ölülere işittiremezsin. O daveti, arkalarını dönmüş giderlerken sağırlara da dinletemezsin.

53Sen körleri de sapıklıklarından doğru yola götüremezsin. Sen ancak âyetlerimizi, iman edeceklere duyurursun; artık onlar Müslümanlardır.

54Allah, sizi güçsüz olarak oluşturandır. Sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet getirdi. Sonra kuvvetin arkasından güçsüzlük ve ihtiyarlık getirdi. O, dilediğini oluşturur. Ve O, en iyi bilendir, en iyi güç yetirendir.

(84/30, Rûm/40-45, 48-54)

Necm: 383

55Ve kıyâmetin kopacağı gün günahkarlar bir saatten fazla durmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle döndürülüyorlardı.

56Kendilerine bilgi ve iman verilen kimseler de diyecekler ki: “Andolsun ki Allah'ın yazısında, dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, ölümden sonra dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz.”

57Artık o gün şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara mazeretleri yarar sağlamaz. Onlar, bağışlanmazlar da.

(84/30, Rûm/55-57)

Necm: 384

58Ve andolsun ki Biz, insanlar için bu Kur’ân'da tüm örneklerden kesinlikle örnekler getirdik. Ve andolsun ki sen, onlara bir âyet de getirsen o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Siz, sadece, bâtıl şeyleri ortaya koyanlarsınız” diyeceklerdir.

59İşte, bilmeyen kimselerin kalpleri üzerine Allah böyle damga vurur.

47Ve andolsun ki Biz, senden önce birtakım elçileri toplumlarına gönderdik de, onlar onlara, apaçık delilleri getirdiler. Sonra Biz, günah işleyen kimseleri yakalayıp cezalandırarak adaleti sağladık. Mü’minlere yardım da, Bizim üzerimize bir hak idi.

60Şimdi sen sabırlı ol. Şüphesiz Allah'ın vaadi haktır. Sakın kesin inanmamış kimseler, seni hafifleştirmesinler.

(84/30, Rûm/58-59, 47, 60)

ANKEBÛT SÛRESİ

MEKKE DÖNEMİ

Necm: 385

1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.

2,3İnsanlar, denenmeden, “İman ettik” demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar? Ve andolsun ki Biz, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere/ sıkıntılara sokmuştuk. Artık elbette Allah, doğru kimseleri bildirecektir/ işaretleyip gösterecektir ve elbette yalancıları da kesinlikle bildirecektir/ işaretleyip gösterecektir.

4-6Yoksa kötülük yapanlar, Bizi öne geçebileceklerini/ Bizden kaçabileceklerini mi sanıyorlar? İlke olarak benimsedikleri şey, ne kötüdür! Kim Allah'a kavuşmayı umuyorsa, hiç şüphesiz ki Allah'ın belirlediği zaman kesinlikle gelicidir. Ve O, en iyi duyandır, en iyi bilendir. Ve kim gayret gösterirse, ancak kendisi için gayret gösterir. Şüphesiz Allah, kesinlikle âlemlerden zengindir.

7Ve inanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler, onların kötülüklerini, elbette örteceğiz ve kesinlikle onlara yaptıklarının daha güzeli ile karşılık vereceğiz.

8Ve Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını yükümlülük olarak ulaştırdık. Eğer o ikisi, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi Bana ortak koşman için zora koşarlarsa, artık o ikisine itaat etme. Dönüşünüz ancak Banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

9İman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseleri de, kesinlikle onları sâlih kişiler içine katacağız.

10İnsanlardan kimi de vardır ki, ‘Allah'a inandık’ der, sonra da Allah uğrunda eziyet olunduğu zaman, insanların verdiği sıkıntıyı Allah'ın azabı gibi tutar. Ve eğer Rabbinden bir yardım gelecek olsa, kesinlikle, ‘Şüphesiz biz sizinle beraber idik’ diyeceklerdir. Hâlbuki Allah, onların göğüslerindekileri; neler düşünüp planladıklarını en iyi bilen değil midir?

11Ve Allah, elbette iman etmiş kişileri bilir/ bildirir/ işaretleyip gösterir, elbette ikiyüzlüleri de bilir/ bildirir/ işaretleyip gösterir.

(85/29, Ankebût/1-11)

Necm: 386

12Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler, mü’minlere: “Bizim yolumuza uyun, kesinlikle sizin hatalarınızı/ günahlarınızı biz yüklenelim” dediler. Oysa onların hatalarından, ne olursa olsun hiçbir şeyi onlar taşıyıcı değillerdir. Onlar, kesinlikle yalancıdırlar.

13Onlar, elbette kendi yüklerini ve kendi yükleriyle birlikte nice yükleri de taşıyacaklar. Ve uydurup durdukları şeylerden kıyâmet günü kesinlikle sorgulanacaklardır.

18Ve eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki birtakım ümmetler de yalanlamıştı. Elçi'ye düşen de apaçık tebliğden başka bir şey değildir.

(85/29, Ankebût/12-13, 18)

Necm: 387

19Onlar, Allah'ın oluşturmayı nasıl başlattığını, sonra da bunu tekrarladığını da mı görmediler? Şüphesiz bu, Allah'a göre çok kolaydır.

20-22De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, O'nun oluşturmaya nasıl başladığına bir bakın. Sonra Allah, son yapıyı inşa edecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. O, dilediği kimseye azap eder, dilediği kimseye de rahmet eder. Ve siz yalnızca O'na döndürüleceksiniz. Ve siz yeryüzünde ve gökte âciz bırakanlar değilsiniz. Ve sizin için Allah'ın astlarından bir koruyucu, yol gösterici yakın ve yardımcı yoktur.”

23Ve Allah'ın âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini ve O'na kavuşmayı bilerek reddeden/ inanmayan kimseler, işte onlar Benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar, kendileri için acıklı bir azap olanlardır.

(85/29, Ankebût/19-23)

Necm: 388

14Ve andolsun ki Biz, Nûh'u kendi toplumuna elçi gönderdik de, içlerinde elli yılı sıkıntısız nice uzun sıkıntılı seneler kaldı. Sonunda, onlar şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına işlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

15Böylece Biz, o'nu ve gemi halkını kurtardık ve gemiyi/ cezayı/ kurtuluşu âlemlere bir alâmet/gösterge yaptık.

16,17İbrâhîm'i de elçi gönderdik/kurtardık. Hani o, toplumuna: “Allah'a kulluk edin ve O'nun koruması altına girin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Şüphesiz siz Allah'ın astlarından birtakım putlara tapıyorsunuz ve yalan uyduruyorsunuz. Haberiniz olsun ki sizin Allah'ın astlarından mabut diye o taptıklarınız, sizin için bir rızık vermeye güç yetiremezler. Onun için rızkı Allah yanında arayın ve O'na kulluk edin ve O'na sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödeyin. Yalnızca O'na döndürüleceksiniz” demişti.

24Sonra İbrâhîm'in toplumunun cevabı, yalnızca: “Onu öldürün veya yandırın/ ileri derecede sıkıntıya sokun” demeleri oldu. Sonra da Allah o'nu ateşten/ sıkıntıdan kurtardı. Şüphesiz bunda, iman edecek bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır.

25Ve İbrâhîm dedi ki: “Siz, sırf aranızdaki dünya hayatında sevgi için Allah'ın astlarından birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyâmet günü, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi dışlayıp gözden çıkaracaktır. Varacağınız yer de cehennemdir. Ve sizin için yardımcılardan da yoktur.”

26Bunun üzerine o'na Lût inandı. Ve İbrâhîm dedi ki: “Ben Rabbime hicret ediciyim. Şüphesiz O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapanın ta kendisidir.

27Ve Biz o'na İshâk'ı ve Ya‘kûb'u bağışladık. Ve soyu içinde peygamberlik ve Kitap verdik. Ve Biz o'na dünyada ücretini verdik. Şüphesiz o, âhirette de sâlihlerdendir.

28,29Lût'u da gönderdik. Hani o toplumuna: “Şüphesiz siz, kesinlikle âlemlerden sizden önce geçmiş olanların yapmadığı bir hayâsızlığı yapıyorsunuz! Siz şüphesiz, kesinlikle erkeklere gidecek, yol kesecek ve toplantılarınızda edepsizlik yapacak mısınız?” demişti. Bunun üzerine toplumunun cevabı, sadece, “Doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını bize getir!” demeleri oldu.

30Lût: “Rabbim! Şu bozguncular toplumuna karşı bana yardım et!” dedi.

31Ve elçilerimiz İbrâhîm'e müjdeyi getirdiklerinde: “Biz bu kentin halkını yıkıma uğratacağız” dediler. –Şüphesiz oranın halkı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına yapan kimseler idiler.–

32İbrâhîm: “Şüphesiz orada Lût var!” dedi. Onlar: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve geride kalanlardan biri olan karısı dışındaki ailesini elbette kurtaracağız” dediler.

33,34Elçilerimiz Lût'a geldiklerinde de o, onlar hakkında tasalandı. Ve onlar sebebiyle eli-kolu bağlandı kaldı. Ve elçiler: “Korkma, tasalanma! Şüphesiz biz, seni ve geride kalanlardan olan karın hariç yakınlarını kurtaracağız. Şüphesiz biz, bu kent halkının üzerine, hak yoldan çıkıcılık yapıp durmaları nedeniyle semadan bir azap indirteceğiz” dediler.

35Ve andolsun ki Biz, aklını kullanacak bir toplum için oradan apaçık bir alâmet/ gösterge bıraktık.

36Medyen'e de kardeşleri Şu‘ayb'ı gönderdik. Sonra Şu‘ayb, “Ey toplumum! Allah'a kulluk edin, âhiret gününü ümit edin, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın!” dedi.

37Bunun üzerine o'nu yalanladılar, sonra da kendilerini bir sarsıntı yakalayıverdi ve yurtlarında diz üstü çökekaldılar.

38Âd ve Semûd toplumlarını değişime/ yıkıma uğrattık. Onların değişime/ yıkıma uğramaları, onların yurtlarından size kesinlikle besbelli olmuştur. Ve şeytan onlara, yaptıklarını süsledi de onları yoldan alıkoydu. Hâlbuki onlar görüp anlayan kimselerdi.

39Karun'u, Firavun'u ve Hâmân'ı da yıkıma uğrattık. Andolsun ki Mûsâ onlara apaçık deliller ile gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki onlar, geçiciler değillerdi.

40İşte hepsini günahları sebebiyle yakaladık: Onlardan kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, onlardan kimini korkunç bir ses yakaladı, onlardan kimini yerin dibine geçirdik, onlardan kimini de suda boğduk. Ve Allah onlara haksızlık etmiyordu velâkin onlar şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık ediyorlardı.

(85/29, Ankebût/14-17, 24-40)

Necm: 389

41Allah'ın astlarından yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenlerin durumu, ev edinen dişi örümceğin durumu gibidir. Şüphesiz evlerin en çürüğü de kesinlikle dişi örümcek evidir. Keşke onlar, bilselerdi.

42Şüphesiz Allah, onların, Kendisinin astlarından hangi şeye yalvardıklarını bilir. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.

43Ve Biz, bu örnekleri insanlara veriyoruz. Onlara da bilginlerden başkası akıl erdiremez.

44Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu. Şüphesiz bunda, iman edenler için kesinlikle bir alâmet/ gösterge vardır.

(85/29, Ankebût/41-44)

Necm: 390

45Sen, sana kitaptan vahyedileni oku/ izle ve salâtı ikame et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumu oluştur-ayakta tut]. Kesinlikle salât [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumu], aşırılıktan, kötülükten alıkoyar. Ve Allah'ın anılması, elbette daha büyüktür. Ve Allah, yapıp ürettiğiniz şeyleri bilir.

46Kendilerinden, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar hariç, Kitap Ehli ile ancak en güzel bir yolla mücâdele ediniz ve: “Biz, bize indirilene ve size indirilene inandık. Bizim ilâhımız ve sizin ilâhınız birdir. Biz, sadece Allah için islamlaştıran kimseleriz” deyiniz.

(85/29, Ankebût/45-46)

Necm: 391

47Ve işte böylece Biz, sana Kitab'ı indirdik de kendilerine Kitap verdiklerimiz Kur’ân'a inanıyorlar. Ve ehli kitabın dışındakilerden/ Araplardan da ona inananlar vardır. Ve Bizim âyetlerimizi ancak, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek örtbas eden kimseler bile bile reddeder.

48Ve sen bundan evvel herhangi bir kitaptan okumuyordun; sen Kur’ân'ı kendiliğinden yazmıyorsun. Eğer böyle olsaydı, bâtıla inananlar kesinlikle kuşku duyacaklardı.

49Tam tersi Kur’ân, kendilerine bilgi verilenlerin sinelerinde apaçık âyetlerdir. Bizim âyetlerimizi de ancak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar bile bile reddederler.

50Ve onlar, “Ona Rabbinden alâmetler/ göstergeler indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Alâmetler/ göstergeler ancak Allah'ın katındadır. Ben ise ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

51Kendilerine okunan Kitab'ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.

52De ki: “Benimle sizin aranızda şâhit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde olan şeyleri bilir. Bâtıla inanan ve Allah'ı bilerek reddeden/ inanmayan kimseler, işte onlar, zarara/ kayba uğrayıp acı çekenlerin ta kendileridir.

(85/29, Ankebût/47-52)

Necm: 392

53Ve senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş/ adı konmuş bir süre sonu olmasaydı, azap onlara elbette gelmişti. Ve o azap, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın elbette gelecektir.

54,55Senden azabı çarçabuk istiyorlar. Şüphesiz cehennem de kesinlikle, kendilerini üstlerinden ve ayaklarının altından bürüdüğü günde kâfirleri; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenleri kuşatıcıdır. Ve O, “Yapmış olduklarınızı tadın!” der.

(85/29, Ankebût/53-55)

Necm: 393

56Ey iman etmiş kullarım! Şüphesiz Benim yeryüzüm geniştir. O hâlde yalnız Bana kulluk edin.

57Her kimliği olan varlık ölümü tadıcıdır. Sonra da yalnızca Bize döndürüleceksiniz.

58,59Ve iman etmiş, düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler, elbette Biz onları, içinde sürekli kalacakları cennette, altlarından ırmaklar akan köşklere yerleştireceğiz. Çalışanların, sabretmiş olan ve sadece Rablerine işin sonucunu havale etmiş olan kişilerin ödülü ne güzeldir!

(85/29, Ankebût/56-59)

Necm: 394

60Kendi rızkını taşıyamayan nice küçük-büyük canlı da vardır ki onları da, sizi de Allah rızıklandırır. Ve O, en iyi işitendir, en iyi bilendir.

61Yine andolsun ki onlara sorsan: “Gökleri ve yeri kim oluşturdu, güneşi ve ay'ı kim kontrol altına aldı/ kulların yararlanacağı yapı ve özellikte kim yarattı?” Kesinlikle, “Allah” diyeceklerdir. O hâlde nasıl çevriliyorlar?

62Allah, kullarından dilediğine rızkı genişletir ve onun için ayarlar. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.

63Ve andolsun, eğer onlara sorsan: “Kim gökten suyu indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” Kesinlikle, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Tüm övgüler, Allah'a özgüdür; başkası övülemez.” Tersine onların çoğu akıllarını kullanmazlar.

64Ve bu iğreti dünya yaşamı, sadece bir eğlence ve oyundur. Şüphesiz son yurt ise kesinlikle hayatın ta kendisidir. Keşke onlar, bilmiş olsalardı.

65,66İşte onlar, gemiye bindiklerinde, dini yalnız Allah'a özgü kılarak O'na yalvarırlar. Sonra ne zaman ki onları karaya çıkarıp kurtardı, bir de bakarsın ki onlar, kendilerine verdiklerimize iyilikbilmezlik etmek ve kazançlı çıkmak için Allah'ın ortakları olduğunu kabul ediyorlar. Artık onlar, yakında bilecekler.

(85/29, Ankebût/60-66)

Necm: 395

67Yoksa kıyılarında insanların zorla kapılıp götürülmesine rağmen Mekke'yi, güvenli, dokunulmaz yaptığımızı da görmediler mi? Hâlâ bâtıla mı inanıyorlar ve Allah'ın nimetine iyilikbilmezlik mi ediyorlar?

68Ve Allah'a karşı yalan uyduran yahut kendisine geldiğinde, hakkı yalanlayandan daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için cehennemde bir yer mi yok!

69Ve Biz, Bizim uğrumuzda gayret gösterenleri, elbette Kendi yollarımıza kılavuzlayacağız. Ve şüphesiz Allah, iyilik-güzellik üretenlerle beraberdir.

(85/29, Ankebût/67-69)

MUTAFFİFÎN SÛRESİ

MEKKE DÖNEMİ

Necm: 396

1-3Yazıklar olsun, insanlardan kendilerine bir şey aldıkları zaman tam ölçen, kendileri ölçtükleri veya tarttıkları zaman eksik ölçen hilebazlara!

4-6Onlar, büyük bir gün için; insanların âlemlerin Rabbi için ayakta dikilecekleri gün için tekrar diriltileceklerini bilmiyorlar mı?

7-13Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Şüphesiz, “din-iman tanımayıp kötülüğe batanlar”ın kaydı, kesinlikle, Siccin'dedir. –Ve “Siccin”in ne olduğunu sana ne bildirdi? -O, rakamlanmış/ yazılmış bir kayıttır! O gün, yalanlayanların; karşılık gününü yalanlayanların vay haline! Ve karşılık gününü, kendisine âyetlerimiz okunduğu zaman, “Eskilerin masalları” demiş olan tüm sınırları aşan günahkârlardan başkası yalanlamaz.–

14Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Onların kazandıkları, kalpleri üzerine pas olmuştur.

15Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Şüphesiz onlar, o gün Rablerinden kesinlikle perdelenmişlerdir.

16Sonra onlar, hiç şüphesiz cehenneme girecekler.

17Sonra da: “İşte bu, kendisini yalanlayıp durduğunuz şeydir” denilir.

18-21Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! “Ebrar”ın/iyi adamların kaydı, kesinlikle Illıyyin'dedir. –Illıyyin'in ne olduğunu sana ne bildirdi? Yaklaştırılmışların tanık olduğu rakamlanmış/ yazılmış bir kayıttır!–

22-28Şüphesiz ki “Ebrar/iyi adamlar”, elbette, Naim'in içindedirler, tahtlar üzerinde beklenti içindedirler. Yüzlerinde nimetin aydınlığını görürsün. Onlar, mühürlü saf bir içkiden sulanırlar. Ki onun mühürü/ neticesi misktir. Karışımı Tesnim'dendir. Yaklaştırılmışların içecekleri bir pınardandır. –Artık yarışanlar, işte bunda yarışmalıdırlar.–

(86/83, Mutaffifîn/1-28)

Necm: 397

29Şüphesiz suç işleyen o kimseler, inanan kimselerden bir kısmına/ elçilere gülüyorlardı. 30Onlara uğradıkları zaman da birbirlerine kaş-göz işareti yapıyorlardı. 31Kendi yakınlarına döndükleri zaman da zevklenenler olarak dönüyorlardı. 32Ve mü’minlerin bir kısmını/elçileri gördükleri zaman; “Şüphesiz işte bunlar, kesinlikle sapıklardır” diyorlardı.

33Hâlbuki mü’minlerin bir kısmı/ elçiler, bu suç işleyenlerin üzerine bekçi olarak gönderilmemişlerdi/ elçi yapılmamışlardı.

34-36İşte bugün de inanmış kimseler, koltuklar üzerinde “Kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden bu kimseler işleyip durduklarının cezasını buldular mı?” diye bakarak, kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere gülecek.

(86/83, Mutaffifîn/29-36)

BAKARA SÛRESİ

MEDÎNE DÖNEMİ

Necm: 398

1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40.

2-4İşte bu kitap; kendisinde hiç kuşku yoktur, ıssız yerlerde iman eden, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturan-ayakta tutan], kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden Allah yolunda harcama yapan/ başta yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayan, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden Allah'ın koruması altına girmiş kişiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.

5İşte bunlar, Rablerinden bir kılavuz üzerindedirler. Yine işte bunlar, kurtulanların, kazançlı çıkanların ta kendileridir.

(87/2, Bakara/1-5)

Necm: 399

6Şüphesiz şu kâfirler; Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmiş şu kimseler; onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir: onlar inanmazlar.

7Allah, onların kalpleri ve kulakları üzerine mühür vurmuştur; onların gözlerinin üzerinde perdeler vardır. Ve büyük azap onlar içindir.

8,9İnsanlardan bir kısmı da, –inanan kişiler olmamalarına rağmen– “Allah'a ve âhiret gününe inandık” derler. Allah'ı ve inanmış kimseleri aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki onlar, sadece kendilerini aldatırlar da bilincine ermezler.

10Onların kalplerinde hastalık vardır; onların zihniyetleri bozuktur da Allah, onlara hastalığı; sapkınlığı artırdı. Yalan söylemekte olduklarından dolayı da onlar için acı bir azap vardır.

11Onlara, “Yeryüzünde kargaşa çıkarmayın” denildiğinde de, “Biz ancak düzelten kişileriz” derler.

12Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, kargaşa/karışıklık çıkaranların ta kendileridir, fakat bilincine ermiyorlar.

13Ve onlara, “İnsanların inandığı gibi inanın” denilince, “Biz, o aklı ermezlerin inandığı gibi mi inanacağız!” derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, aklı ermezlerin ta kendileridir. Velâkin bilmiyorlar.

14Onlar, inanmış kimselere rastladıkları zaman da, “İnandık” dediler. Kötü niyetli elebaşlarıyla başbaşa kaldıklarında ise, “Şüphesiz biz sizinle beraberiz, biz sadece alay edenleriz” dediler.

15Allah, onlarla alay eder ve tuğyanları içinde serserice dolaşmalarına süre tanır/izin verir.

16İşte onlar, doğru yol karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir de onların ticaretleri kâr etmedi ve onlar kılavuzlandıkları doğru yolu bulan kimseler olmadılar.

17Onların durumu bazen, bir ateş yakmak isteyen kimsenin durumu gibidir. Ateş, ateş yakan kimsenin kenarını aydınlatınca, Allah, onların nûrlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde görmez olarak bıraktı. -18Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler! Artık onlar dönmezler.-

19Bazen de onların durumu; içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek olan, gökten boşanan bir yağmur gibidir. Onlar, ölüm korkusuyla yıldırımlardan parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. –Oysa Allah, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenleri çepeçevre kuşatandır.–

20O şimşek nerdeyse gözlerini kapıverecek. Şimşek önlerini aydınlattı mı aydınlığın içinde yürürler, karanlık üzerlerine çöktü mü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı işitmelerini de, görmelerini de giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye en çok güç yetirendir.

(87/2, Bakara/6-20)

Necm: 400

21,22Ey insanlar! Allah'ın koruması altına giresiniz diye, sizi ve sizden öncekileri oluşturan, yeryüzünü sizin için bir döşek, göğü de bir bina yapan, gökten su indirip de onunla sizin için rızık olarak ürünlerden çıkaran Rabbinize kulluk edin. Artık siz de, bile bile Allah'a ortaklar koşmayın.


Yüklə 4,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin