1Bu kitabın indirilmesi, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan; mutlak galip, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan Allah'tandır.
2Şüphesiz ki, Biz bu kitabı sana gerçekle indirdik. Öyleyse Din'i sadece O'nun için arındırarak Allah'a kulluk et.
3Dikkatli olun, halis din sadece Allah'a aittir. O'nun astlarından birtakım yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar edinenler: “Allah'ın astlarından edindiğimiz yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar, bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsın diye biz onlara tapıyoruz.” Şüphesiz kendilerinin ayrılığa/anlaşmazlığa düşüp durdukları şeylerde, onların arasında Allah hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve çok nankörün ta kendisi olan kişilere kılavuzluk etmez.
4Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, kesinlikle oluşturacağından, dileyeceğini seçecekti. O, bundan arınıktır. O, bir tek, kahredici Allah'tır.
5Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay'ı yararınıza olan yapı ve işleyişte yaratarak hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır.
6O, sizi tek bir nefisten oluşturdu, sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, oluşturuluştan sonra bir oluşturuluşla meydana getiriyor. İşte bu, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Rabbiniz Allah'tır. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?
7Eğer küfredecek; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedecek/ iyilikbilmezlik edecek olursanız, biliniz ki, şüphesiz Allah size hiçbir ihtiyacı olmayandır ve O, kulları için, küfre; Kendisinin ilâhlığının ve rabliğinin bilerek reddedilmesine/ nankörlüğe rıza göstermez. Ve eğer kendinize verilen nimetlerin karşılığını öderseniz, sizin için ona razı olur. Hiç bir taşıyıcı, bir başkasının yükünü çekmez. Sonra dönüşünüz yalnızca Rabbinizedir. Böylece yapmış olduklarınızı size haber verecektir. Şüphesiz O, sinelerin özünde saklı olanı iyi bilendir.
(59/39, Zümer/1-7)
Necm: 228
8İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, bütün gönlünü O'na vererek Rabbine yakarır. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O'na yakardığı hâli unutur da Allah'ın yolundan saptırmak için O'na ortaklar oluşturur. De ki: “Küfrünle; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedişinle biraz yararlan! Şüphesiz sen ateşin ashâbındansın.”
9Ya da gece saatlerinde kalkan, boyun eğip teslimiyet göstererek, dikilerek, ahretten çekinerek daima saygıda duran ve Rabbinin rahmetini uman o kimse, öyle yapmayan gibi midir? De ki: “Hiç bilen kimseler ve bilmeyen kimseler eşit olur mu?” Kesinlikle sadece temiz akıl sahibi olanlar öğüt alırlar/gereği gibi düşünürler.
10De ki: “Ey iman etmiş olan kullar! Rabbinizin koruması altına girin. Bu dünyada iyilik-güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Şüphesiz Allah'ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenler, ödüllerini hesapsız tastamam alacaklardır.”
11,12De ki: “Ben, kesinlikle dini yalnızca Kendisine özgü kılarak Allah'a kulluk etmekle emrolundum. Ve bana Müslümanların ilki olmam için emir verildi.”
13De ki: “Şüphesiz Rabbime karşı gelirsem büyük günün azabından korkarım.”
14-16De ki, “Dinimi yalnız Kendisine arındırarak Allah'a kulluk ediyorum. Buna rağmen siz, O'nun astlarından dilediğinize kulluk yapınız.” De ki: “Şüphesiz asıl kaybedenler, kıyâmet gününde kendilerini ve ailelerini ve yakınlarını kayba uğratanlardır.” –Dikkatli olun! İşte bu, apaçık bir kaybın ta kendisidir. Onların üstlerinden ateşten tabakalar, altlarından da tabakalar vardır. İşte Allah, kullarını bununla korkutuyor: Ey kullarım! Benim korumam altına girin.–
17,18Ve tağuta kulluk etmekten kaçınan ve Allah'a yönelen kimseler, kendileri için müjde olanlardır. Haydi, müjdele, sözü dinleyip de en güzeline uyan kullarımı! İşte onlar, Allah'ın kendilerine doğru yol kılavuzu verdiği kimselerdir. Ve işte onlar, kavrama yeteneği/temiz akıl sahibi olanların ta kendileridir.
19Peki, üzerine “azap kelimesi” hak olmuş kimse de mi? Artık ateşteki o kimseyi sen mi kurtaracaksın?
20Lâkin Rablerinin koruması altına girmiş olan o kişiler, kendileri için Allah'ın vaadi olarak altlarından ırmaklar akan, kat kat köşkler olanlardır. Allah vaadinden caymaz.
21Sen, şüphesiz Allah'ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki pınarlara koyduğunu, sonra onunla renkleri değişik bir ekin çıkardığını, sonra onun olgunlaşıp da senin onu sararmış gördüğünü, sonra da onu bir çöpe çevirdiğini görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? Şüphesiz, bunda kavrama yeteneği olanlar; temiz akıl sahipleri için kesinlikle bir öğüt/ hatırlatma vardır.
22Peki, Allah kimin göğsünü İslâm'a açarsa, o zaman o, Rabbinden bir ışık üzerinde olmaz mı? Öyleyse Allah'ı anmaya karşı kalpleri katılaşmış olanlara yazıklar olsun! İşte onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.
23Allah, sözün en güzelini benzeşen anlamlı olarak, ikişerli bir kitap hâlinde indirmiştir. Ondan, Rablerine saygısı olanların tüyleri ürperir. Sonra derileri ve kalpleri Allah'ın anılmasına karşı yumuşar. İşte bu, Allah'ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini kılavuzlar. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösteren biri yoktur.
24Peki, kıyâmet günü şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara: “Kazanmış olduğunuzun karşılığını tadın!” denilmişken, kendini azabın kötülüğünden korumaya çalışan kimse mi daha hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü güven içinde gelecek kişi mi?
25,26Onlardan önceki kimseler yalanladılar da kendilerine düşünemedikleri yönden azap geliverdi. Sonra da Allah, onlara basit dünya hayatında rüsvalığı tattırdı. Âhiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilir olsalardı!
27,28Ve andolsun ki Biz, düşünüp öğüt alsınlar diye pürüzsüz Arapça bir okuma olarak; Allah'ın koruması altına girsinler diye bu Kur’ân'da insanlar için her türlüsünden örnek verdik.
29Allah, çekişip duran birtakım ortakları olan bir adam ile yalnız bir kişiye bağlı selâmet içinde olan bir adamı örnek verdi. Bu ikisinin hâli hiç eşit olur mu? –Tüm övgüler Allah'ındır; başkası övülemez.– Aksine olarak onların çoğu bilmezler.
30Şüphesiz sen kesinlikle öleceksin, şüphesiz onlar da kesinlikle öleceklerdir.
31Sonra şüphesiz siz kıyâmet gününde Rabbinizin huzurunda tartışacaksınız.
32Öyleyse Allah'a karşı yalan söyleyen ve doğru kendisine geldiği zaman onu yalanlayandan daha yanlış; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir? O kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler için cehennemde bir sığınak yok mu!?
33Ve doğruyu getiren ve onu tasdik eden kişi; işte onlar, Allah'ın koruması altına girmiş olan kişilerin ta kendileridir.
34,35Onlar için Rableri nezdinde diledikleri şeyler vardır. İşte bu, Allah'ın, onların önceden yaptıklarının en kötüsünü örtmesi, işlemekte bulunduklarının en güzeline, ecirlerini karşılık olarak vermesi için iyilik-güzellik üretenlerin karşılığıdır.
36Allah, kuluna kâfi değil midir? Onlar ise seni, O'nun astlarından kimseler ile korkutuyorlar. Ve Allah kimi şaşırtırsa, artık ona kılavuz olan biri yoktur.
37Kime de Allah kılavuz olursa, artık onu da şaşırtan biri yoktur. Allah, çok güçlü, suçluyu yakalayıp, cezalandırarak adalet sağlayan değil midir?
38Ve sen, gerçekten onlara: “O gökleri ve yeri kim oluşturdu?” diye sormuş olsan, kesinlikle “Allah!” diyeceklerdir. De ki: “Öyleyse Allah'ın astlarından çağırdıklarınızı hiç düşündünüz mü? Eğer Allah, bana bir zarar vermek istediyse, onlar O'nun zararını giderebilen kimseler midir? Yahut bana bir rahmet dilediyse, onlar O'nun rahmetini engelleyebilen kimseler midirler? De ki: “Allah, bana yeter. Sonucu bırakanlar, yalnızca O'na sonucu bıraksınlar.”
39,40De ki: “Ey toplumum! Siz bulunduğunuz yer üzere çalışın. Şüphesiz ben de çalışan biriyim. Artık kendisini rüsva edecek azabın kime geleceğini ve kalıcı bir azabın kimin üzerine yerleşeceğini yakında bileceksiniz.”
41Şüphesiz Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O hâlde kim kılavuzlandığı doğru yolu bulduysa artık kendi lehinedir. Kim de saptıysa artık o, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Ve sen onların üzerine onları ayakta tutan bir sorumlu değilsin.
42Allah, o nefislere, ölmeleri sırasında, onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlatır. Ölmeyenleri de uyuduklarında; artık haklarında ölüm gerçekleştirdiklerini alıkoyar, diğerlerini de adı konmuş bir süre sonuna kadar salıverir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için nice alâmetler/göstergeler vardır.
43Yoksa onlar, Allah'ın astlarından birtakım destekçi, yardımcı, torpilciler mi edindiler? De ki: “Onlar hiçbir şeye güç yetiremez ve akıl erdiremezse de mi böyle yapacaksınız?”
44De ki: “Bütün yardım, destek, kayırma Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü yalnızca O'nundur. Sonra yalnızca O'na döndürülürsünüz.”
45Ve Allah, “bir tek” olarak anıldığı zaman âhirete inanmayan kişilerin yürekleri burkulur da, O'nun astlarından olan kimseler anıldığı zaman derhal yüzleri gülüverir.
46De ki: “Ey göklerin ve yerin yoktan yaratıcısı/parçalayıcısı, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği ve varlıkların akıl ve duyularla gözlenenlerini bilen Allah'ım! Kulların arasında, çekişip durdukları o şeyler hakkında Sen hüküm vereceksin.”
47Ve eğer bütün yeryüzündekiler ve onunla birlikte bir o kadarı da şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan o kişilerin olsaydı, kıyâmet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu kesinlikle kurtulmalık verirlerdi. Ve onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından onlar için meydana çıkarılır.
48Ve kazandıklarının kötülükleri onlar için meydana çıkmış ve kendisiyle alay edip durdukları şeyler, kendilerini çepeçevre sarmıştır.
49İşte, insana bir sıkıntı dokunuverince Bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman da: “O, bana bir bilgi üzerine verildi” der. Aslında verilen nimetler, bir imtihan aracıdır. Velâkin onların çoğu bilmezler.
50Gerçekten “O bana bir bilgi üzerine verildi” sözünü, bunlardan önceki kimseler de söyledi de o kazandıkları şeyler, kendilerine yarar sağlamadı.
51Sonunda kazandıkları şeylerin kötülükleri, kendilerine isabet etti. Şunlardan şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış olan o kimseler; onların da kazandıkları şeylerin kötülükleri kendilerine isabet edecektir. Ve onlar âciz bırakanlar değildir.
52Hâlâ, şüphesiz Allah'ın, rızkı dilediğine yaydığını ve ölçülendirdiğini bilmediler mi? Şüphesiz bunda iman edecek bir toplum için kesinlikle nice alâmetler/göstergeler vardır.
53De ki: “Ey nefislerine karşı sınırı aşmış olan kullar! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah, günahları tümden bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
54Ve size azap gelmeden önce Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra yardım edilmezsiniz.
55-58Ve ansızın azap gelmeden,
kişinin, “Allah'ın yanında, yaptığım ölçüsüzlüklerden dolayı yazık bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim” demesinden
yahut “Allah, bana doğru yolu gösterseydi, her hâlde ben Allah'ın koruması altına girmiş kimselerden olurdum” demesinden
veya azabı gördüğü zaman, “Bana bir geri dönüş olsaydı da ben de o iyilik-güzellik üretenlerden olsaydım” demesinden önce Rabbinizden size indirilenin en güzelini izleyin.”
59Tam tersi, sana âyetlerim geldi de sen onları hemen yalanladın, büyüklük tasladın ve kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden oldun.
60Ve o kıyâmet günü, Allah'a karşı yalan söyleyen kişileri yüzleri kararmış olarak göreceksin. -Kibirlenenler için cehennemde yer yok mu?-
61Allah'ın koruması altına girmiş olan kişileri de Allah başarıları sebebiyle/korunaklarında kurtarır. Onlara fenalık dokunmaz ve onlar üzülmezler de.
62Allah, her şeyin oluşturucusudur. O, her şeyin “belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan”ıdır.
63Bütün göklerin ve yerin anahtarları yalnızca O'nundur. Allah'ın âyetlerini örtbas eden kimseler; işte onlar, zarara uğrayanların ta kendileridir.
64De ki: “Buna rağmen siz, bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz, ey cahiller!”
65,66Ve andolsun ki sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Andolsun ki eğer ortak koşarsan amelin kesinlikle boşa gidecek ve kesinlikle kaybedenlerden olacaksın. Onun için, tam aksine, yalnız Allah'a kulluk et ve sahip olduğu nimetlerin karşılığını ödeyenlerden ol.”
67Ve onlar Allah'ı hakkıyla takdir etmediler/değerlendirme yapamadılar. Ve yeryüzü toptan, kıyâmet günü O'nun avucundadır. Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. O, onların ortak koştuklarından arınık ve çok yücedir.
68Ve sûra üflenmiştir de Allah'ın dilediği hariç, göklerde kim var, yerde kim varsa çarpılıp yıkılıvermiştir. Sonra ona başka bir daha üflenmiştir de onlar kalkmışlar karşıda bakıp duruyorlar.
69Ve o günki yeryüzü Rabbinin nûruyla aydınlanmış, kitap konulmuş, peygamberler ve tanıklar getirilmiş ve aralarında hak ile karar verilmiştir. Ve onlara haksızlık edilmez.
70Ve Allah, ne amel yaptıysa herkese karşılığını kesinlikle tam olarak ödeyecek. Ve Allah, onların yaptıklarını en iyi şekilde bilendir.
71Ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlar, kesinlikle bölük bölük cehenneme sevk olunacak. Sonunda oraya vardıklarında kapıları açılacak. Ve onun bekçileri onlara: “İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” diyecekler. Onlar: “Evet geldi” diyecekler. –Velâkin kâfirler;Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden üzerine azap kelimesi hak oldu.–
“72Sürekli olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından” denildi. –Büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!–
73Rablerinin koruması altına girmiş olan kişiler de kesinlikle cennete bölük bölük sevk edilecek. Sonunda oraya vardıkları, kapıları açıldığı ve bekçileri onlara: “Selâm sizlere, tertemiz geldiniz!” dediği zaman “Sonsuz olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!” denilecek.
74Onlar da: “Tüm övgüler, bize vaadini doğru çıkaran ve bizi bu arza vâris yapan ve cennette bizi istediğimiz yerde konup göçürten o Allah'adır” dediler. –İşte, çalışanların ödülü ne güzeldir!–
75Ve sen, evrendeki tüm güçleri en büyük tahtın bir kenarından dolaşanlar olarak, Rablerinin övgüsüyle birlikte Allah'ı noksan sıfatlardan arındırdıklarını görürsün. Ve onların aralarında ödül, ceza hak ile gerçekleştirilmiştir. Ve “Tüm övgüler âlemlerin Rabbi Allah'adır” denilmektedir.
(59/39, Zümer/8-75)
MÜ’MİN SÛRESİ
MEKKE DÖNEMİ
Necm: 229 “1Hâ/8”, “Mîm/40”.
2,3Bu kitabın indirilişi, Çok Güçlü, En İyi Bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı çok çetin olan, bol nimet; ikram sahibi Allah tarafındandır. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Dönüş yalnızca O'nadır.
4Allah'ın âyetleri hakkında sadece, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş kimseler tartışır. O hâlde onların beldeler içinde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın.
5Onlardan önce Nûh toplumu ve onlardan sonraki birtakım karşıt grup yalanladı. Her ümmet, kendi elçilerini yakalamak için girişimde bulundu; onunla hakkı bâtılla iptal etmek için mücâdele ettiler. Ben de onları yakalayıverdim. İşte, azabım nasıl oldu?
6Ve işte böylece kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişolan o kimseler üzerine Rabbinin “Şüphesiz onlar ateşin ashâbıdır” sözü hak oldu.
(60/40, Mü’min/1-6)
Necm: 230 7-9En büyük tahtı taşıyan, bir de en büyük tahtın dış kenarından olan kimseler, Rablerinin övgüsüyle birlikte Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar ve O'na inanırlar. İman etmiş kimseler için bağışlanma dilerler: “Rabbimiz! Sen rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Onun için tevbe eden ve Senin yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennemin azabından koru! Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, zevcelerinden ve soylarından sâlih olan kimseleri kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine girdir. Şüphesiz Sen en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisisin. Onları kötülüklerden de koru. Ve Sen her kimi kötülüklerden korursan, artık o gün elbette ona rahmet etmişsindir. İşte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.”
(60/40, Mü’min/7-9)
Necm: 231 10Şüphesiz kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimselere seslenilir: “Elbette Allah'ın buğzu, kendinize buğzunuzdan daha büyüktür. Zira siz imana davet olunurdunuz da küfrederdiniz; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederdururdunuz.”
11Kâfirler dediler ki: “Rabbimiz! Sen, bizi iki kere öldürdün, iki kere dirilttin. Artık günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkışa bir yol var mı?”
12İşte bu, şu sebeptendir: Siz, “bir ve tek” olarak Allah'a davet edildiğiniz zaman küfrettiniz; inanmadınız. O'na ortak koşulunca da inandınız. Artık hüküm, o çok yüce ve çok büyük Allah'ındır.
(60/40, Mü’min/10-12)
Necm: 232
13Allah, size alâmetlerini/göstergelerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indirendir. Ve ancak gönülden yönelenler öğüt alırlar.
14Öyleyse, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler hoşlanmasa da dini sadece Kendisine ait kılarak Allah'a dua edin.
15O, dereceleri yükseltendir, en büyük tahtın/en yüksek mevkiin sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için Kendi emrinden/ Kendi işinden olan vahyi kullarından dilediğine bırakır.
16O buluşma günü, onlar, meydana çıkarlar. Kendilerinden hiçbir şey Allah'a karşı gizli kalmaz. –‘Bugün mülk kimindir?’, ‘Sadece tek ve kahredici olan Allah'ındır!’–
17Bugün her kişi kazandığının karşılığını alacaktır. Bugün haksızlık diye bir şey yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.
18Yaklaşan gün hakkında da onları uyar. O zaman kalpler yutkunarak; dehşetten ürpererek gırtlaklara dayanmıştır. Şirk koşmak suretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimse için ne sıcak bir dost vardır, ne de itaat edilecek bir destekçi, yardımcı, iltimasçı...
19Allah, gözlerin hainliğini ve göğüslerin gizlediğini bilir.
20Ve Allah hakkı gerçekleştirir. Onların O'nun astlarından yalvardıkları kimseler hiçbir şeyi gerçekleştiremezler. Şüphesiz Allah, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.
(60/40, Mü’min/13-20)
Necm: 233
21Onlar yeryüzünde gezmediler mi ki kendilerinden önceki kişilerin sonları nasıl olmuş görsünler. Onlar, yeryüzünde kuvvetçe ve eserce kendilerinden daha çetin idiler. Yine de Allah onları günahları sebebiyle alıverdi. Ve kendileri için Allah'tan koruyan biri olmadı.
22İşte bu, şu sebepledir: Kendilerine elçileri apaçık delillerle geliyorlardı da onlar küfrettiler; inanmadılar. Bunun üzerine Allah da kendilerini alıverdi. Şüphesiz O, güçlüdür, cezalandırması çok çetindir.
(60/40, Mü’min/21-22)
Necm: 234
23,24Andolsun Mûsâ'yı Firavun'a, Hâmân'a ve Karun'a âyetlerimizle ve açık bir delil ile elçi olarak gönderdik de onlar: “Bu bir sihirbaz, büyük bir yalancıdır” dediler.
25Böylece Mûsâ, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman onlar: “Mûsâ ile birlikte iman etmiş kişilerin oğullarını katledin; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirin, kadınlarını da utanca boğun” dediler. Kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin düzeni, boşa çıkmakta olandan başkası da değildir.
26Ve Firavun: “Bırakın beni, öldüreyim Mûsâ'yı, o da Rabbini çağırsın. Şüphesiz ben o'nun, sizin dininizi değiştirmesinden veyahut yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum” dedi.
27Mûsâ da: “Şüphesiz ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim Rabbim ve sizin Rabbiniz'e sığınırım” dedi.
28,29Ve Firavun ailesinden imanını saklayan bir babayiğit adam: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Hâlbuki o, kesinlikle size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Ve eğer o, bir yalancı ise bir bakarsın ki o'nun yalanı kendi aleyhine oluvermiştir. Ve eğer doğru ise size yaptığı tehditlerin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, aşırı giden bir yalancı kişiye kılavuz olmaz. Ey toplumum! Yeryüzünde açığa çıkmış olarak bugün yönetim sizindir. Peki, eğer gelecek olursa Allah'ın hışmından bizi kim yardım edip kurtarır?” dedi.
Firavun: “Ben size görüşümden başkasını göstermiyorum ve ben sadece size reşitliğin/akıllı olmanın yoluna kılavuzluk ediyorum” dedi.
30-35Yine o iman etmiş olan kimse: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin hakkınızda Ahzâb'ın günü benzerinden; Nûh toplumunun, Âd'ın, Semûd'un ve daha sonrakilerin maceralarının benzerinden korkuyorum. Ve Allah, kulları için bir haksızlık, yanlışlık istemez. Ey toplumum! Şüphesiz ben, size gelecek o çağrışma-bağrışma/ kaçışma gününden; arkanıza dönüp kaçacağınız günden korkuyorum. Sizin için Allah'tan koruyan biri yoktur. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. Ve andolsun ki, bundan önce size Yûsuf delillerle gelmişti. O zaman da o'nun size getirdiği şeylerde