Kur’ÂN'in tüRKÇe meâLİ



Yüklə 4,4 Mb.
səhifə26/34
tarix07.01.2019
ölçüsü4,4 Mb.
#90822
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   34
o’na sert davranmadılar. Ama onlar için, Îsâ, benzetildi. Gerçekten O'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah O'nu, Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

(92/4, Nisâ/153-158)

Necm: 568

160,161Sonra da Yahudileşen kimselerden olan haksız davranışlar, onların birçok kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları hâlde riba almaları [emeksiz, hizmetsiz, risksiz kazanç sağlamaları] ve insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle kendilerine helâl kılınmış temiz şeyleri haram kıldık. Ve Yahudileşenlerden kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlara can yakıcı bir azap hazırladık.

162Fakat bu Yahudileşenlerden bilgide derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan, ayakta tutan], vergiyi veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir ödül vereceklerimizdir.

(92/4, Nisâ/160-162)

Necm: 569

163-165Şüphesiz Biz, Nûh'a ve O'ndan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya‘kûb'a, torunlarına, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleymân'a, daha önce kendilerini sana anlattığımız elçilere, kendilerini sana anlatmadığımız elçilere, elçilerden sonra insanların Allah'a karşı bir delilleri olmasın diye, müjdeciler ve uyarıcılar olarak vahyetmiştik. Dâvûd'a da Zebur'u verdik. Ve Allah, Mûsâ'ya söz söyledikçe söyledi/ onu yaraladıkça yaraladı, çok sıkıntı çektirdi. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

166Fakat Allah, sana indirdiğine –ki onu Kendi bilgisiyle indirmiştir– şâhitlik eder. Tüm âyetler de şâhitlik ederler. Şâhit olarak da Allah yeter.

159Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce sana indirilene/Kur’ân'a inanmayacak kimse yoktur. Kıyâmet günü de, sana indirilen/Kur’ân, onların aleyhine iyi bir şâhit olacaktır.

(92/4, Nisâ/163-166, 159)

Necm: 570

167Şüphesiz küfretmiş; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş ve Allah yolundan alıkoyan şu kimseler, kesinlikle uzak bir sapıklığa düşmüşlerdir.

168,169Şüphesiz küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden ve şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan şu kimseler; Allah, onları bağışlayacak değildir. Onları içinde temelli ve sonsuza dek kalacakları cehennem yolundan başka bir yola da kılavuzlayacak değildir. Ve bu, Allah'a çok kolaydır.

(92/4, Nisâ/167-169)

Necm: 571

170Ey insanlar! Şüphesiz Elçi, size, Rabbinizden hakkı getirdi. Öyleyse kendi yararınıza olarak hakka inanın. Eğer inanmazsanız, bilin ki göklerde ve yeryüzünde olan şeyler Allah'ındır. Allah, en iyi bilendir, en iyi yasa koyandır.

174Ey insanlar! Kesinlikle Rabbinizden size apaçık bir kanıt geldi. Ve Biz size apaçık/açıklayan bir ışık indirdik.

175Artık Allah'a inanan ve apaçık ışığa sımsıkı sarılan kimseler; Allah, onları, Kendisinden bir rahmete ve fazladan bir armağan olarak bol nimete sokacak ve dosdoğru yol olarak Kendisine kılavuzlayacaktır.

(92/4, Nisâ/170, 174-175)

Necm: 572

171Ey Kitap Ehli! Dininizde aşırılığa gitmeyin. Ve Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin. Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allah'ın elçisi ve Meryem'e ilka ettiği/ulaştırdığı kelimesi ve Kendisinden bir ruhtur, vahiy aracılığı ile doğmuş biridir. Artık Allah'a ve elçilerine inanın. Ve “Üçtür” demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır. Göklerde olan şeyler ve yeryüzünde olan şeyler yalnızca O'nundur. “Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak Allah yeter.

172Mesih ve yakınlaştırılmış melekler [Îsâ'ya inananların Îsâ'ya yardım ettiğine inandıkları güçler], Allah'ın bir kulu olmaktan asla çekinmezler. Ve kim O'na kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini yakında; Zilzal 1-3yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve insanın, “Bu yeryüzüne ne oluyor!” dediği zaman 172Kendisine toplar. Zilzal 4-6İşte o gün yeryüzü, şüphesiz Rabbinin kendisine vahyetmesi sebebiyle tüm haberlerini bir bir söyler. O gün insanlar, amelleri gösterilsin/amellerini görsünler diye bölük bölük ortaya çıkacaklar.

Zilzal 7,8Artık her kim, zerre miktarı bir hayır işlerse onu görecek, her kim de zerre miktarı bir şer işlerse onu görecektir.

173Artık inanan ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler; Allah, onların ödüllerini tam verecek ve armağanlarından onlara fazlalıklar da bağışlayacaktır; kulluktan çekinip büyüklük taslayan kimseler de; onlara çok acıklı bir azapla azap edecektir. Onlar, kendileri için Allah'ın astlarından bir koruyucu, yol gösterici yakın ve bir iyi yardımcı bulamazlar.

(92/4, Nisâ/171-172+(93/99, Zilzâl/1-8;),173)

HADÎD SÛRESİ

MEDÎNE DÖNEMİ

Necm: 573

1Göklerde ve yeryüzünde bulunan şeyler, Allah'ı her türlü noksanlıktan arındırdılar. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.

2Göklerin ve yeryüzünün yönetimi sadece O'nundur. O, diriltir ve öldürür. O, her şeye en iyi güç yetirendir.

3O, İlktir, Sondur, Açıktadır, İçtedir ve O, her şeyi en iyi bilendir.

4O, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, yeryüzüne gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilendir. Ve nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.

5Göklerin ve yeryüzünün yönetimi yalnızca O'nundur. Ve bütün işler yalnızca Allah'a döndürülür.

6O, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. O, göğüslerin özünü en iyi bilendir.

(94/57, Hadîd/1-6)

Necm: 574

7Allah'a ve Elçisi'ne inanın. Sizi, kendisine sonradan sahip yaptığı şeylerden Allah yolunda harcayın/ Başta kendi yakınlarınız olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlayın. Artık sizden, inanan ve harcayan kimseler; kendileri için çok büyük karşılık vardır.

8Size ne oldu da, Elçi sizi Rabbinize inanmanız için davet ettiği hâlde Allah'a inanmıyorsunuz? Oysa O, –eğer siz inananlar iseniz– sizden inanacağınıza ‘kesin söz’ almıştı.

9Allah, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetleri indirendir. Ve şüphesiz Allah, size çok şefkatli, çok merhametlidir.

(94/57, Hadîd/7-9)

Necm: 575

10Göklerin ve yerin son sahipliği Allah'ın olmasına rağmen neden siz Allah yolunda harcamıyorsunuz? Sizden, fetihten önce harcayan ve savaşan kimse eşit olmaz. Onlar, derece bakımından, sonradan Allah yolunda harcayan ve savaşan kimselerden daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de “en güzel”i vaat etmiştir. Ve Allah, yaptıklarınıza haberdardır.

11Kimdir o, Allah'a güzel bir ödünç verecek olan kişi ki Allah da onun için kat kat artırsın! Onun için şerefli bir ödül de vardır.

(94/57, Hadîd/10-11)

Necm: 576

12O gün, inanan erkekleri ve inanan kadınları, ellerinin arasında ve sağlarında ışıkları olduğu hâlde koşar göreceksin. –Bugün müjdeniz, altlarından ırmaklar akan, içlerinde sonsuza dek kalacağınız cennetlerdir. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir!–

13O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar, o iman eden kimselere: “Bize bakın da sizin ışığınızdan alalım?” derler. Denildi ki: “Arkanıza dönün de ışık arayın!” Sonra da aralarına içinde rahmet, dışında da kendi yönünden azap olan kapılı bir sur çekilir.

14,15Onlara: “Biz, sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Mü’minler: “Evet ama, siz kendi canlarınızı ateşe attınız, gözlediniz, kuşkuya düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. Sonunda Allah'ın emri gelip çattı. O, çok aldatan da sizi, Allah ile aldattı. Bugün artık sizden kurtulmalık alınmaz, kâfirlerden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!”

(94/57, Hadîd/12-15)

Necm: 577

16İnananlar için hâlâ vakti gelmedi mi ki kalpleri Allah'ı anmak ve haktan gelen için ürpersin de, daha önce kendilerine Kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmiş, dolayısıyla kalpleri katılaşmış kimseler gibi olmasınlar. Onların çoğu da yoldan çıkmıştır.

17Allah'ın, yeryüzünü, ölümünden sonra dirilttiğini biliniz. Belki aklınızı kullanırsınız diye Biz, sizin için âyetleri açıkça ortaya koyduk.

18Şüphesiz sadaka veren erkekler, sadaka veren kadınlar ve Allah'a güzel bir ödünç verenler; kendilerine kat kat artırılacaktır. Onlar için çok şerefli bir ödül de vardır.

19Allah'a ve Elçisi'ne inanan kimseler; işte onlar, Rableri nezdinde dosdoğru kimselerin ve şehitlerin ta kendileridir. Onlar için karşılıkları ve ışıkları vardır. İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayan kimseler de, onlar cehennemin ashâbıdırlar.

20Bilin ki iğreti dünya yaşamı, ancak bir oyun, tutkulu bir oyalama, bir süs, kendi aranızda bir övünüş, mal ve çocuklar konusunda bir çoğaltma yarışıdır. –Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir.– Âhirette ise şiddetli bir azap; Allah'tan bir bağışlama ve bir hoşnutluk vardır. Dünyadaki iğreti yaşam, aldanış malından, malzemesinden başka bir şey değildir.

21Rabbinizden bir bağışlanmaya, Allah'a ve elçilerine inananlar için hazırlanmış, genişliği gökle yerin genişliği gibi olan cennete yarış yapınız. İşte bu, Allah'ın, dilediğine verdiği armağandır. Onu dilediğine verir. Ve Allah, büyük armağan sahibidir.

22-24Yeryüzünde ve kendilerinin içinde musibetten isabet eden şeyler, –elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği şeylerle şımarmayasınız diye– Bizim onu yaratmamızdan önce, kesinlikle bir kitaptadır. Şüphesiz bu, Allah'a göre çok kolaydır. Ve Allah, cimrilik eden ve insanlara da cimriliği emreden kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. Kim yüz çevirirse de, biliniz ki şüphesiz Allah, çok zengin, hiçbir şeye muhtaç olmayanın, övülen, övgüye lâyık bulunanın ta kendisidir.

(94/57, Hadîd/16-24)

Necm: 578

25Andolsun ki Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların hakkaniyeti ayakta tutmaları ve Allah'ın, dinine ve elçilerine, kimse kendilerini görmediği ve tanımadığı yerlerde yardım edenleri belirlemesi/ işaretleyip göstermesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz, kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için yararlar bulunan demiri de indirdik. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, mutlak üstündür.

26Ve andolsun Nûh'u ve İbrâhîm'i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bu ikisinin soyları içinde devam ettirdik. Sonra da onlardan bir kısım doğru yolu bulan, onlardan birçoğu da hak yoldan çıkmış kimselerdir.

27Sonra, bunların izinden ardarda elçilerimizi gönderdik. Meryem oğlu Îsâ'yı da arkalarından gönderdik; kendisine İncîl'i verdik ve o'na uyan kimselerin kalplerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlık; (malı- mülkü, eşi evladı terk edip zahit bir hayat yaşama” ilkesi); onu, onların üzerine Biz yazmadık. Sadece Allah rızasını kazanmak için ortaya çıkardılar. Sonra da buna gereği gibi riâyet etmediler. Sonra da Biz, onlardan iman eden kimselere karşılıklarını verdik. Onlardan pek çoğu da hak yoldan çıkmış olanlardır.

(94/57, Hadîd/25-27)

Necm: 579

28,29Ey iman etmiş kimseler! Allah'ın koruması altına girin, O'nun Elçisi'ne inanın ki –Kitap Ehli, Allah'ın armağanlarından hiçbir şey elde edemeyeceklerini ve şüphesiz armağanların Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilsinler diye–Allah size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir ışık yapsın ve sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir. Ve Allah, büyük armağan sahibidir.

(94/57, Hadîd/28-29)

MUHAMMED SÛRESİ

MEDÎNE DÖNEMİ

Necm: 580

1İnkâr eden ve Allah'ın yolundan alıkoyan kimseler; Allah, onların işlerini saptırdı/ boşa çıkardı.

2Ve iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan ve Rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed'e indirilene inanan kimseler; Allah, onların kötülüklerini örttü ve durumlarını düzeltti.

3Allah'ın böyle yapması, şüphesiz kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden/inanmayan kimselerin bâtıla uymaları, şüphesiz iman eden kimselerin de Rablerinden gelen gerçeğe uymaları sebebiyledir. İşte Allah insanlara, onların örneklerini böyle verir.

(95/47, Muhammed/1-3)

Necm: 581

4-6Artık Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimselerle karşılaştığınız/ savaştığınız zaman, hemen boyunları vuruş …/ölümüne savaşın. Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman, hemen bağı sıkı bağlayın/sağlam kararlar alın. Sonra harp; bozum yapma işi ağırlıklarını atıp savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da kurtulmalık karşılığı salıverin. İşte! Eğer Allah dileseydi elbette onları cezalandırıp adaleti sağlardı. Fakat böyle olması, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen/öldüren/savaşan kimselere gelince; artık Allah, onların amellerini asla boşa çıkarmaz. Allah onları kılavuzlayacak, durumlarını düzeltecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete girdirecektir.

(95/47, Muhammed/4-6)

Necm: 582

7Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz, Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. 8İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve Allah, onların işlerini saptırtmıştır. 9Bu, şüphesiz onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Artık Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.

10Peki onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Böylece kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere de onların benzerleri vardır.

13Ve kuvvetçe, seni çıkaran kentten daha şiddetli nice kentler; onları değişime/yıkıma uğrattık. Öyle ki kendileri için yardımcı diye bir şey olmadı.

12Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler ise, kazançlanırlar ve etinden, sütünden yararlanılan hayvanların yemesi gibi yerler, Ateş de onlar için bir konaklama yeridir.

11İşte mü’minlerin bahtiyarlığı, kâfirlerin perişanlığı, şüphesiz Allah'ın iman eden kimselerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakını olması, kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayanlar için yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın diye bir şeyin olmamasındandır.

(95/47, Muhammed/7-10, 13, 12, 11)

Necm: 583

14,15Peki, Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, işinin kötülüğü kendisine süslü gösterilen ve boş-iğreti arzularına uyan kimseler gibi; Ateş'te sonsuz olarak kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları paramparça olan kimseler gibi midir? Allah'ın koruması altına girmiş kişilere vaat edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır.

(95/47, Muhammed/14-15)

Necm: 584

16Onlardan sana kulak verenler de vardır. Öyle ki onlar, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine bilgi verilen kimselere: “O, demin ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah'ın kalplerini damgaladığı ve kendi boş-iğreti arzularına uyan kimselerdir.

17Ve kılavuzlandıkları doğru yola girmiş kimseler; Allah, onlara doğru yollarını pekiştirmiş ve onlara Allah'ın koruması altına girmeyi vermiştir.

18Artık onlar, kıyâmetin kopuş anının kendilerine ansızın gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte, şüphesiz o kıyâmetin alâmetleri gelmiştir. Artık o, kendilerine geldiği zaman, kendilerinin öğüt alması, onlar için ne ifade eder ki!

19Öyleyse, şüphesiz Allah'tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığını bil! Kendi günahın için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için bağışlanma dile. Ve Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri ve durduğunuz yeri bilir.

(95/47, Muhammed/16-19)

Necm: 585

20,21İman eden kimseler: “Keşke bir sûre indirilse” derler. Ama yasalarla donatılmış bir sûre indirildiği ve içerisinde savaş anıldığı zaman, kalplerinde hastalık olanların; zihniyeti, inancı bozuk olanların, ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Artık itaat ve örfe uygun/herkesçe iyi olduğu kabul edilen söz onlara daha yakındır. Sonra iş kesinleşince artık Allah'a sadakat gösterselerdi, kesinlikle kendileri için daha hayırlı olurdu.

22Peki siz, yönetimi ele geçirirseniz, yeryüzünde kargaşa çıkarmayı ve akrabalık bağlarınızı paramparça etmeyi mi umdunuz?

23İşte onlar, Allah'ın kendilerini dışladığı, sonra kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.

24Peki onlar, Kur’ân'ı arka arkaya dizerek düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitleri mi var?

25Şüphesiz doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye dönen kimseler, şeytan onlara hoş bir şey olarak göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.

26Bu, onların, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: “Bazı işlerde biz, size itaat edeceğiz” demeleri sebebiyledir. Oysa Allah, onların gizlediklerini biliyor.

27Peki, görevli güçler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken nasıl olacak!

28Bu, onların Allah'ı gazaplandıran şeylere uymaları ve O'nun rızasını beğenmemelerinden dolayıdır. Artık Allah, onların amellerini boşa çıkarmıştır.

29Yoksa kalplerinde hastalık olan; zihniyeti bozuk kimseler, Allah'ın, kendilerinin kinlerini asla ortaya çıkarmayacağını mı sandılar?

30Eğer Biz dileseydik, kesinlikle onları sana gösterirdik de. Sonra da sen onları nişanlarından tanırdın. Yine de sen, onları sözlerinin üslubundan kesinlikle tanırsın. Allah ise işlerinizi bilir.

31Ve kesinlikle Biz, içinizden çaba gösterenleri ve sabredenleri bildirmemiz/ işaretleyip göstermemiz için sizi yıprandıracağız/ denemeye tâbi tutacağız. Haberlerinizi de yıprandıracağız/denemeye tâbi tutacağız.

32Şüphesiz ki Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan, Allah'ın yolundan alıkoyan ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelen şu kişiler; onlar, Allah'a hiçbir şekilde zarar veremezler. Ve Allah, onların işlerini boşa çıkaracaktır.

(95/47, Muhammed/20-32)

Necm: 586

33Ey iman etmiş kimseler! Allah'a itaat edin, Elçi'ye itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.

34Şüphesiz ki, küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayan, Allah'ın yolundan saptıran, sonra da küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden biri olarak ölen kimseler, artık asla Allah onlara mağfiret etmeyecektir/ onları bağışlamayacaktır.

35Öyleyse gevşemeyin ve siz üstün iken barışa çağırmayın. Allah da sizinle beraberdir. Ve Allah, sizin amellerinizi asla eksiltmeyecektir.

36Şüphesiz şu dünyadaki basit hayat, ancak bir oyun ve eğlencedir. Eğer iman eder ve Allah'ın koruması altına girerseniz, Allah size ödüllerinizi verir, sizden mallarınızı da istemez.

37Eğer Allah, sizden mallarınızı isteyip de sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz. Sizin kinlerinizi de çıkarırdı.

38İşte sizler, Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. Öyleyken sizden kimileri cimrilik ediyor. Ve kim cimrilik ederse, artık kendi benliğinden cimrilik ediyordur. Ve Allah zengindir, siz ise fakirlersiniz. Eğer siz, yüz çevirirseniz, Allah yerinize sizden başka bir toplum getirir. Sonra onlar, sizin benzerleriniz olmazlar.

(95/47, Muhammed/33-38)

RA‘D SÛRESİ

MEDÎNE DÖNEMİ
Necm: 587

1Elif/1, Lâm/30, Mîm/40, Râ/200. İşte bunlar, Kitab'ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen şey haktır/gerçektir. Lâkin insanların çoğu inanmıyorlar.

2-4Allah, gökleri gördüğünüz şekilde, direkler olmadan yükselten, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, güneşe ve aya boyun eğdiren/varlıkların yararlanacağı özelliklerde yaratan Zat'tır. –Hepsi adı konmuş bir süre sonuna akıp gidiyor.– O, işi yönetir, Rabbinize kavuşacağınız güne kani olursunuz diye âyetleri ayrıntılı olarak açıklar. Ve O, arzı uzatan, orada sabit dağlar ve ırmaklar oluşturandır. Ve O, orada bütün meyvelerden iki eş yaptı. O, geceyi gündüzün üzerine örtüyor. Şüphesiz bunda iyiden iyiye düşünen bir toplum için alâmetler/ göstergeler vardır. Ve O, yeryüzünde bir tek su ile sulanan birbirine komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar oluşturandır. Ve Biz, meyvelerinde, kokularında, tatlarında onların bazısını bazısı üzerine fazlalıklı kılıyoruz. Şüphesiz aklını kullanan bir toplum için bunda birtakım alâmetler/ göstergeler vardır.

(96/13, Ra‘d/1-4)

Necm: 588

5Ve eğer sen şaşıyorsan, asıl şaşırtıcı olan, onların: “Biz toprak olunca mı, biz gerçekten yeni bir oluşturuluşta mıyız?” sözleridir. İşte bunlar, Rablerine inanmamış kimselerdir. Ve işte bunlar, boyunlarında demir halkalar bulunanlardır. Ve işte bunlar, Ateş'in yâranıdırlar, onlar orada sürekli kalıcıdırlar.

6Ve onlar senden, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmanı isterler. Hâlbuki onlardan önce onlara iz bırakan cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten senin Rabbin, yanlış işlerine karşılık insanlar için cidden bağışlama sahibidir. Ve kesinlikle senin Rabbin, azabı/ kovuşturması cidden çok çetin olandır. 7Ve küfreden; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayan şu kimseler: “Rabbinden o'na bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi?” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Ve her toplum için bir yol gösteren vardır.

(96/13, Ra‘d/5-7)

Necm: 589

8Allah, “Her dişinin neyi taşıdığını ve rahimler neyi eksiltir ve neyi artırır” bilir. Ve her şey, O'nun katında bir ölçü iledir.

9Allah, görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği ve açıkta olanı bilendir, pek büyüktür, yüceler yücesidir.

10Sizden, sözü gizleyen kimse ve onu açığa vuran kimse, gece gizlenenle gündüz açığa çıkan kimse eşittir.

11Her kişi için, iki elinin arasından ve arkasından –Allah'ın işinden olarak–, onu gözetip koruyan izleyiciler vardır. Gerçekte, bir halk, kendi benliklerinde olanı değiştirmedikçe, Allah hiçbir şeyi değiştirmez. Ve Allah, bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onun geri çevrilmesi söz konusu değildir. Onlar için O'nun astlarından bir yardım eden, koruyan, yol gösteren bir yakın da yoktur.

12O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları ortaya çıkarandır.

13Gök gürültüsü, O'nun övgüsüyle birlikte, doğal güçler/ zorba yöneticiler de O'nun korkusundan dolayı O'nu noksan sıfatlardan arındırırlar. Ve O, yıldırımlar gönderir de onunla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücâdele edip duruyorlar. Oysa Allah, çarpması pek çetin olandır.

14Gerçeğin yakarışı yalnızca O'nadır. Ortak koşanların, O'nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler; onlar, kendilerine hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar, ancak ağzına gelmemesine rağmen ağzına su gelsin diye iki avucunu açan gibidir. Ve kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin duası sadece bir sapıklık içindedir.

15Ve yerde ve göklerde olan kimseler ve gölgeleri, ister istemez her zaman yalnızca Allah'a boyun eğip teslimiyet gösterirler.

(96/13, Ra‘d/8-15)

Necm: 590

16De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah'tır.” De ki: “Allah'ın astlarından o kendi kendilerine yarar sağlamaya ve zarar vermeye gücü olmayanları yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınlar mı ediniyorsunuz?” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” Ya da Allah'a, O'nun gibi oluşturan birtakım ortaklar buldular da, bu oluşturma kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: “Allah, her şeyin oluşturucusudur. Ve O, birdir, her şeye üstün ve kahredicidir.”

17Allah, gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçüsünde sel olup aktılar. Sonra da sel, suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zînet eşyası veya bir yarar sağlamak için, ateşte erittiklerinin üzerinde de benzeri bir köpük vardır. –Allah, hak ve bâtılı böyle örnekler.– Sonra köpük atılır gider, insanlara yararı olan ise yerde kalır. İşte Allah, örnekleri böyle verir.

18Rablerine uyanlar için “en güzel” vardır. O'na uymayanlar ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi ve onunla birlikte bir misli daha kendilerinin olsa, onu kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte onlar, hesabın kötüsü kendileri için olanlardır. Varacakları yer de cehennemdir. Orası da ne fena yataktır!

19-24Peki, şüphesiz Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak kavrama yetenekleri olan kişiler;

Allah'a verdiği sözleri yerine getiren ve antlaşmayı bozmayan,

Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi; iman ve ameli birleştiren,

Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler,

Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş,

salâtı ikame etmiş [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmuş, ayakta tutmuş],

kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık Allah yolunda harcamış

ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte onlar, bu yurdun âkıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından sâlih olanlar Adn cennetlerine gireceklerdir. Görevli güçler/ haberci âyetler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabretmiş olduğunuz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!”

25Allah'a yeminle ‘kesin söz’ verdikten sonra bozan ve Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri; iman ve ameli kesen/ birbirinden ayıran ve yeryüzünde kargaşa çıkaran kimseler; işte onlar, dışlanma kendileri için olanlardır. Yurdun kötüsü de onlar içindir.

26Ve Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de ölçülendirir de. Onlar ise basit dünya hayatı ile ferahladılar. Oysa basit dünya hayatı, âhirette sadece bir kazanımdır.

27-29,31Yine o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı…” diyorlar. De ki: “Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah'ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar.” Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah'ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah'ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına
Yüklə 4,4 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   22   23   24   25   26   27   28   29   ...   34




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin