b. Mülga TMK 10 Kapsamındaki Suçlardaki Soruşturma Usulleri
Örgütlü suçlar bakımından iki ayrı soruşturma yöntemi vardı. TCK'da düzenlenen sair örgüt suçlarında CMK'nın genel hükümleri uygulanırken, TMK 10/4'te düzenlenen çıkar amaçlı örgüt suçları ile diğer suçlarda, TMK 10'da öngörülen özel soruşturma yöntemlerinin bazıları uygulanmakta, buna karşılık gerçek terör suçlarında ise TMK 10'da yer alan ve genel usulden sapma gösteren bazı soruşturma yöntemlerinin tümü tatbik edilmekte idi.
TMK'10 ile 2012 de oluşturulan sistemle mülga CMK 251 ve 252'de yer alan ayrık usul kurallarının birçoğu yürürlükten kaldırılmıştı. Buna rağmen, genel usulden sapma gösteren aşağıda belirtilen soruşturma usulleri vardı.
Mülga TMK 10/3 Cumhuriyet savcısının doğrudan soruşturma yapması: Anayasanın 129/6 göre, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin işledikleri suçlardan dolayı ceza kovuşturması yapılabilmesi izine bağlı idi. 4483 sayılı kanuna göre de, memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçlardan yargılanabilmeleri için, yetkili merciin izin vermesi gerekiyordu.
Bu kuralın bazı istisnaları vardı: mülga TMK 10/3-b uyarınca, Türk Ceza Kanunu'nun 302, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 316'ncı maddelerinde düzenlenen suçlar açısından, görev sırasında veya görevden dolayı işlenmiş olsa bile mülga TMK 10 cumhuriyet savcısının doğrudan soruşturma yapma yetkisi vardı.
Buna karşılık, bu suçlar dışında kalan ve TMK 3 ve 4'te sayılan suçlar ile örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen uyuşturucu ve uyarıcı madde imal ve ticareti suçu veya suçtan kaynaklanan mal varlığı değerini aklama suçu ile haksız ekonomik çıkar sağlama amacıyla kurulmuş bir örgütün cebir ve tehdit uygulayarak işlediği suçlar açısından, CMK'nın genel kuralları ve 4483 sayılı kanun uygulanıyor ve bu suçlarda failin kamu görevlisi olması durumunda izin alındıktan sonra kovuşturma yapılabiliyordu.
Görüldüğü gibi TMK 10 ile 2012 yılında yapılan düzenleme neticesinde Cumhuriyet Savcısının doğrudan soruşturma yapabileceği hâllerde önemli bir sınırlandırmaya gidilmişti.
Cumhuriyet savcısının doğrudan soruşturma yapmasına diğer bir engel, MİT mensupları hakkındaki soruşturmalardı. Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu'nun 26'ncı maddesine göre MİT mensubu kişilerin veya Başbakan tarafından belirli bir görevi ifa etmek üzere görevlendirilen kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken görevin niteliğinden doğan veya görevin ifası sırasında işlendiği iddia olunan suçlar ile TMK 10 ağır ceza mahkemelerinin görev alanına giren suçlardaki soruşturmalar Başbakan'ın izni ile yapılabiliyordu.
6352 sayılı Kanunun geçici 2'inci maddesinin 6'ıncı fıkrasına göre değişiklik öncesinde görülmeye başlamış olan davalarda, sanığın kamu görevlisi sıfatını haiz olmasından bahisle yargılamaya devam olunmayıp, ilgili makamın izni alınması gerektiği belirterek, düşme ya da durma kararı verilemeyecekti. Bu düzenleme kovuşturma aşamasına geçilmiş olan davalarla ilgilidir. Soruşturma evresindeki olaylar açısından Cumhuriyet Savcısının TMK 10/3-b hükmü gereği izin şartının beklemesi gerekmekte idi.
Cumhuriyet savcısının bizzat soruşturma yapması. Terör ve örgütlü suç mahkemelerinin görevine giren suçlarda, HSYK tarafından görevlendirilen Cumhuriyet Savcılarının soruşturmayı bizzat yapmaları öngörülmüştü (mülga TMK 10/3-a). Soruşturmanın bizzat savcı tarafından yapılması ile bizzat yürütülmesi arasında fark vardı. Savcının örgüt suçu soruşturmasının tümünü bizzat yapması olanaklı değildi.
8.3.2. Adli Kolluk
Adli kolluk, Emniyet Teşkilatı Kanununun 8, 9, ve 12'nci maddelerinde belirtilen soruşturma işlemlerini yapan güvenlik görevlilerini ifade eder (CMK 164/1).
a. Adli Kolluk Görevlisi
Kanun bu kişilere adli kolluk görevlisi adını vermiştir (CMK 164/2, 167/1, 168, Adli Kolluk Yön 3). Adli kolluk görevlileri tabi bulundukları atama usulüne göre görevlendirilir.
Adli kolluk görevlileri Cumhuriyet savcısının emrindedir (CMK 160/2, 161/1). Adli kolluk görevlileri, elkoydukları olayları ve yakaladıkları kişiler ile uyguladıkları tedbirleri emrinde çalıştıkları Cumhuriyet savcısına derhâl bildirmek ve bu Cumhuriyet savcısının adliyeye ilişkin bütün emirlerini gecikmeksizin yerine getirmekle yükümlüdür (CMK 161/2).
2013 Yönetmelik değişikliği, adli kolluk görevlilerinin Cumhuriyet Başsavcılığına da derhâl bildirmek yükümünü getirdi. En üst dereceli kolluk amirine bildirmek yükümünün yürürlüğü, Danıştay Onuncu Dairesinin 2013-8108 sayılı kararı ile durduruldu.
Oysa islenen her suç ve özellikle suç örgütleri tarafından islenen suçlar, yeni suçlar islenmesi tehlikesini de doğurduğu için, kolluğun önleyici görevlerini yakından ilgilendirir. Bu nedenle, islenmiş olan suçların en üst dereceli kolluk amiri tarafından bilinmesi gerekir.
Burada ince bir ayrım vardır: vali, kaymakam ve adli görevi bulunmayan en üst kolluk amirinin suçun işlendiğini bilmesi gerekli ve zorunlu ise de, yürütülen soruşturmanın içeriği konusunda bilgi sahibi olması, soruşturmanın gizililiği kuralı (CMK 157) gereğince, ceza tehdidi altında (TCK "2012-6352" 285) yasaktır.
"Gizliliğin İhlali
Madde 285
(1) Soruşturmanın gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Bu suçun oluşabilmesi için;
a) Soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğinin açıklanması suretiyle, suçlu sayılmama karinesinden yararlanma hakkının veya haberleşmenin gizliliğinin ya da özel hayatın gizliliğinin ihlâl edilmesi,
b) Soruşturma evresinde yapılan işlemin içeriğine ilişkin olarak yapılan açıklamanın maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engellemeye elverişli olması, gerekir. (Değişik: 2/7/2012-6352/92 md)
(2) Soruşturma evresinde alınan ve soruşturmanın tarafı olan kişilere karşı gizli tutulması gereken kararların ve bunların gereği olarak yapılan işlemlerin gizliliğini ihlâl eden kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(3) Kanuna göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmadaki açıklama veya görüntülerin gizliliğini alenen ihlâl eden kişi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır. Ancak, bu suçun oluşması için, tanığın korunmasına ilişkin olarak alınan gizlilik kararına aykırılık açısından aleniyetin gerçekleşmesi aranmaz.
(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan suçların kamu görevlisi tarafından görevinin sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlenmesi hâlinde, ceza yarısına kadar artırılır.
(5) Soruşturma ve kovuşturma evresinde kişilerin suçlu olarak algılanmalarına yol açacak şekilde görüntülerinin yayınlanması hâlinde, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(6) Soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin haber verme sınırları aşılmaksızın haber konusu yapılması suç oluşturmaz."
b. Adli Kolluk Sorumlusu
Ceza Muhakemesi Kanunda adli kolluğun sorumluları terimi kullanılmıştır (CMK 166). Adli kolluk sorumlusu Aralık 2013 değişikliğine kadar İçişleri Bakanlığına bağlı Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sahil Güvenlik Komutanlığı ile Gümrük Müsteşarlığı tarafından atamalarındaki usulü görevlendirilen adli kolluk amiri veya komutanını ifade ediyordu.
Böylece vali ve kaymakamların hukukî durumunun güçlendirildiği görülmektedir. Bu değişikliğin yürürlüğü durdurulmadığı için, Aralık 2013 tarihi itibarı ile valiler tarafından yeni adli kolluk sorumluları görevlendirilmesi gerekmiştir.
Mülki idare amiri, her yılsonunda Cumhuriyet başsavcılarından adli kolluk sorumlusu hakkında değerlendirme raporu alır (Adli Kolluk Yön 11). 2013 değişikliği ile bu raporun sicil amirine verilmesi ile ilgili kısım, maddeden çıkarıldı.
c. En Üst Dereceli Kolluk Amiri
En üst dereceli kolluk amiri terimi CMK 161/5 de kullanılmış, fakat tanımı yapılmamıştı. Adli Kolluk Yönetmeliğinde Aralık 2013 tarihinde yapılan değişiklik ile bu tanım eklendi. Aslında HSYK'nın Adli Kolluk Genelgesinde yapılan tanımın benimsendiği görülmektedir.
2013 değişikliği ile gelen ve Danıştay Onuncu Dairesi'nin 27.12.2013 tarih ve 2013-8108 sayılı kararı ile yürürlüğü durdurulmayan yeni tanım şöyledir: "En üst dereceli kolluk amiri: Emniyet Genel Müdürlüğünde; il emniyet müdürünü, ilçe emniyet müdürünü veya amirini, Jandarma Genel Komutanlığında il jandarma komutanını, ilçe ve merkez ilçe jandarma komutanını, Sahil Güvenlik Komutanlığında: birlik komutanını, Gümrük ve Ticaret Bakanlığında: gümrük muhafaza kaçakçılık ve istihbarat müdürünü ifade eder."
En üst dereceli kolluk amirinin adli görevi yoktur.
Bununla birlikte, adli kolluk hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi amacıyla adli kolluk görevlileri üzerinde gözetim, denetim, planlama ve gerektiğinde diğer idari tedbirleri almaya ve iş bölümünü yapmaya yetkilidir (Adli Kolluk Yönetmeliğinin 6 ncı maddesine 2013 değişikliği ile eklenen 4 üncü fıkra).
En üst dereceli adli kolluk amirleri hakkında Cumhuriyet savcıları doğrudan soruşturma yapamaz, hâkimlerin görevlerinden dolayı tabi oldukları yargılama usulü uygulanır (CMK 161/5).
Adli kolluk görevlileri ve adli kolluk sorumluları adli soruşturmaları yürüttükleri için, delile eli değen kişi olarak korunmaları gerekirken, adli görevi olmayan en üst dereceli kolluk amiri olan il emniyet müdürünün hâkim stütüsünde yergılanması yerinde olmamıştır.
ç. Terörle Mücadelede Görev Alan Kolluk Görevlileri
Mülga TMK 10/3-f uyarınca terörle mücadelede görev alan kolluk görevlilerinin düzenledikleri tutanaklarda sadece sicil numarası yazılıyor ve açık kimlik bilgileri ve sıfatları yer almıyordu.
Bu düzenleme sadece gerçek terör suçlarında değil TMK 10/4 de sayılan çıkar amaçlı örgüt suçlarında da uygulanıyordu.
CMK 169'uncu maddeye eklenen 7 inci fıkra ile mülga TMK 10'daki bu hükümler CMK ya yansıtıldı:
"(7) (Ek: 21/2/2014 - 6526/16 md) Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap
Dördüncü Kısmının Dört, Beş, Altı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar (318, 319, 324, 325 ve 332 nci maddeler hariç) ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun kapsamına giren suçlarla ilgili yürütülen soruşturma ve kovuşturmalarda, kolluk tarafından düzenlenen tutanaklara, ilgili görevlilerin açık kimlikleri yerine sadece sicil numaraları yazılır. Kolluk görevlilerinin ifadesine başvurulması gerektiği hâllerde çıkarılan davetiye veya çağrı kâğıdı, kolluk görevlisinin iş yeri adresine tebliğ edilir. Bu kişilere ait ifade ve duruşma tutanaklarında adres olarak iş yeri adresleri gösterilir."
8.4. Savunma Makamı
8.4.1. Zorunlu Müdafilik
Ceza Muhakemesi Kanunu, "alt sınırı en az beş yıl hapis cezasını" gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada, şüpheli veya sanığın bir müdafii yoksa, istemi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilmesini mecburi hâle getirmiştir (CMK 150/3).
Terör suçlarının hepsi, örgüt suçlarının bir kısmının cezası bu kapsamda olduğu için, terör ve örgüt suçlarında zorunlu müdafilik sistemi sıkça görülür.
CMK 150 uyarınca görevlendirilen müdafi görevini yerine getirmekten kaçınırsa, hâkim veya mahkeme derhâl başka bir müdafi görevlendirilmesi için gerekeni yapar (CMK 151).
Müdafiin CMK 151/3 ve 4 uyarınca görevden yasaklandığı durumlarda, tutuklu veya hükümlüye yeni bir müdafi görevlendirilmesi için derhâl ilgili baro başkanlığına bildirilmesi mecburiyeti öngörülmüştür (CMK 151/5).
8.4.2. Yakınların Bilgilendirilmesi
CMK 95'in kabul ettiği genel kural uyarınca, şüphelinin yakalandığı Cumhuriyet Savcısının emriyle, bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.
Buna karşılık mülga TMK 10/3-d hükmü uyarınca, sadece bir yakınına bilgi verilmesi öngörülmüş, belirlediği bir kişi bu kapsama alınmamıştı. TMK 10/4 suçları bakımından ise, genel kural uygulanıyor ve belirlediği kişiye de haber veriliyordu. Bu istisna da 2014 yılı itibariyle kaldırıldı.
8.4.3. Müdafiin Hukukî Yardımı
Şüpheli gözaltı süresince yanlız bir müdafiin hukukî yardımından yararlanabiliyordu (mülga TMK 10/1 b). 2014 değişikliği ile bu istisna kaldırıldı.
8.4.4. Şüphelinin Müdafii İle CMK 154 Görüşmesi
2014 öncesinde terör suçlarında şüphelinin müdafii ile görüşmesi 24 saat süre ile kısıtlanabiliyor, ancak bu durumda iken şüphelinin ifadesi de alınamıyordu (mülga TMK 10/e). Mülga TMK 10/4 de belirtilen suçlar hakkında ise, CMK 149 hakkındaki genel kural uygulanıyordu.
2014 değişikliği ile bu istisna kaldırıldı.
Müdafiin terör örgütlerinin örgütsel amaçlı haberleşmelerine aracılık ettiğine dair bulgu varsa, görüşmede Cumhuriyet Savcısının istemi ve hâkim kararıyla bir görevli hazır bulundurulabiliyordu. 2012 yılında bu düzenleme kaldırıldı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yakalama sonrası ilk saatlerde terör şüphelisinin müdafii ile görüşmesi konusunda bazı kısıtlamalar getirilmesini, Sözleşmeye aykırı bulmamıştı. Meselâ, Erdem davasında müdafii ile haberleşmesine getirilen kısıtlamalar, Erdem'in PKK ile ilgili terör şüphelisi olması nedeniyle, haklı bulunmuştu: Erdem, avukatı ile haberleşmesinin Alman Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 148/2 maddesi kapsamında izlenmesinin, Sözleşme'nin 8. maddesini ihlâl ettiğini ileri sürmüştü. Alman hükümetinin açıklamasında Alman Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 148/2 maddesinde açıklanan bir istisna olan ve tutuklunun bir terör örgütü üyesi olduğundan şüphe duyulan durumlar için geçerli olan müdafii ve müvekkili arasındaki görüşmenin ayrıcalıklı olduğu konusundaki kurala getirilen istisnanın, ulusal güvenlik, kamu güvenliği, asayişin bozulmasının veya suçun önlenmesi ve başka kişilerin hakları ve özgürlüklerinin korunması açısından gerekli olduğu belirtilmiştir. Ayrıca söz konusu hüküm, istismardan kaçınılması için gerekli bütün güvenceleri içermekteydi (örneğin mektubun açılmasından sorumlu olan hâkim, soruşturmayı yapamıyordu ve bu bilgileri gizli tutması gerekmekteydi). Erdem bu hükmün Sözleşme'nin 8. maddesinde belirtilen ilke ve masumiyet karinesi ile çeliştiğini iddia etmiştir. Erdem, bu hükmün Kızıl Ordu Fraksiyonu gibi terör üyelerinin üyelerine karşı davaların açıldığı bir dönemde uygulamaya konulduğuna işaret etmiş ve PKK üyelerine karşı uygulanamayacağını belirtmiş ve bu müdahâlenin, başvuru sahibinin işlediği iddia edilen suçların niteliği karşısında orantılı olmadığını ileri sürmüştür. Haberleşmenin izlenmesinden sorumlu hâkim, elde edilen bilgileri gizli tutmakla yükümlü olsa bile bir Türk çevirmenin yardımına ihtiyaç duyacaktı ve bu nedenle özellikle PKK üyeleri ile ilgili bir yargılamada sızıntı olması veya baskı uygulanması riski söz konusuydu. Ancak Mahkeme her türlü biçimdeki terörizmden kaynaklanan tehdit, bu davada haberleşmenin izlenmesi konusunda getirilen güvenceler ve Devlete tanınan takdir payını dikkate alarak bu müdahâlenin, güdülen meşru amaçlarla orantısız olmadığını belirlemiştir. Bu nedenle Sözleşme'nin 8'inci maddesi ihlâl edilmediğine karar vermiştir.
8.4.5. Müdafinin Dosya İnceleme Yetkisi
Ancak müdafi sıfatını kazanmış avukat dosyayı inceleyebilir.
Herhangi bir avukat soruşturma dosyasını inceleyemez.
Kısıtlılık kararı ile ilgili CMK 153'üncü maddenin 2, 3 ve 4'üncü fıkraları 2014-6526 sayılı Kanun ile yürürlükten kaldırıldığı için, müdafi sıfatını kazanmış avukat soruşturma dosyasının tamamını incelenebilir.
Oysa mülga CMK 250 ve devamı maddeler ile mülga TMK 10 birlikte ele alındığında bu kapsamdaki suçlarda müdafiin dosyayı incelemesinde CMK 153/2 kapsamı dışına çıkan sınırlamalar bulunmakta idi. Yeniden düzenlenen TMK 10 bu
kısıtlamalara yer vermeyerek, genel kurala dönmüş ve müdafiin terör veya çıkar amaçlı örgüt suçu şüphelisinin soruşturma dosyasını, kısıtlama kararı bulunmadığı durumlarda, tümüyle inceleme yetkisini garanti altına almıştı.
2014 yılında yapılan bu değişikliğin maksadı aşar nitelikte olduğu görüşündeyiz. Zîra özellikle terör suçlarındaki soruşturmaların özelliği nedeniyle, müdafiin dosyayı sınırsız bir şekilde incelemesi ve öğrendikleri meslek etik kuralları gereğince şüpheliye nakletmesi, delillerin karartılması tehlikesini doğuracak ve gizli dosya uygulamasını doğurabilecektir.
Diğer taraftan, kanun gereği gizli olan kararlar vardır.
Meselâ, iletişimin denetlenmesi kararı böyle bir karardır ve tedbirin devamı süresince süjelerden gizli tutulacaktır. Arama kararı da aynı niteliktedir. Arama yapılmadan önce ilgililerin böyle bir karar verildiğin bilmemeleri gerekir.
Buna karşılık, tutuklama oturumu öncesinde müdafiin tutuklama kararı verilirken kullanılabilecek olan belgeleri incelemiş olması gerekir. Bu konudaki ilk kararlar Schöps ve Mooren kararları idi. Almanya bu doğrultuda yasal değişiklik yapmıştır.
2013 yılına ait Igna kararında , şantaj ve suçluları kollamakla uğraşan örgütlü bir suç örgütüne üye olduğundan şüphelenilen bir polis memuru, hüküm öncesi tutukluluğuna dair yürütülen mahkeme süreçlerinin ceza yargılamasının iddia ile savunma arasında rekabete dayalı olması gerektiği kuralını yeterince sağlamadığından şikâyetçi olmuştur. Bu bağlamda, hakkındaki dosya ve bu dosyada yer alan ses kayıtlarına yeterli erişimi olmayan avukatının kendisini savunamadığını iddia etmiştir. Savcının, dava dosyasında yer almayan çeşitli ifadeler ve telefon görüşmesi özetlerine atıf yaptığını öne sürmüştür. Mahkeme, ilgili kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılması temel hakları üzerinde büyük etkiler doğuracağı için, Sözleşmenin 5'nci maddesinin 4'üncü fıkrası bağlamında yürütülen yargılamaların, süregiden soruşturmanın somut şartları elverdiği ölçüde, Sözleşme'nin 6'ıncı maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel gerekliliklerini de ilke olarak sağlaması gerektiğini vurgulamıştır. Savunma avukatının soruşturma dosyasında yer alan ve müvekkilinin tutukluğuna etkili bir şekilde karşı koyabilmesi için önem taşıyan belgelere erişiminin kısıtlanması silahların eşitliğine aykırıdır. Mahkeme, ceza soruşturmalarının etkin bir şekilde yürütülmesinin gerekli olduğunu ve bu manada sanıkların delilleri karartmasının ve adaletin işleyişine zarar vermesinin önüne geçmek için toplanan bazı bilgilerin saklı tutulabileceğini kabul etmekle birlikte bu meşru amacın savunmanın sahip olduğu haklar üzerinde esaslı kısıtlamalar yapmak pahasına gerçekleştirilemeyeceğini ifade etmiştir. Bu sebeple, yapılan tutuklamanın hukuka uygunluğunu değerlendirebilmek noktasında önem taşıyan bilgiler uygun bir şekilde şüphelinin avukatına verilmelidir. Bu noktadan hareketle Mahkeme 5'inci maddenin 4'üncü fıkrasının ihlâl edilmiş olduğuna karar vermiştir.
Bizce, tutuklama kararı verilmesinin öncesinde, tutuklama kararı verilirken kullanılabilecek olan belgerin incelenmesine izin veren bir düzenleme yapılması yeterli idi. Nitekim Alman Ceza Muhakemesi Kanunu son yıllarda değiştirilerek bu konu düzenlenmiştir.
8.4.6. Müdafiin Savunma Belgeleri İncelenemez
Müdafiin savunmaya ilişkin belgeleri, dosyaları ve tutuklu bulunan şüpheli ile yaptığı konuşmaların kayıtları (mülga TMK 10/1-e) incelemeye tabi tutulamaz.
Hâkim kararıyla bu kişilerin müdafiine verdiği veya müdafiince bu kişilere verilen belgeler hâkim tarafından incelenebiliyordu. Hâkim belgenin kısmen veya tamamen verilmesine veya verilmemesine karar veriyor, bu karara karşı ilgililer itiraz edebiliyordu. 2012 değişikliği bu düzenlemeyi kaldırdı.
8.4.7. İfade Almada Hazır Bulunma
Mülga CMK 250 madde yapılan değişiklik ile terör suçlarında müdafilikle ilgili kısıtlamalar kaldırılmıştı. 2014-6526 sayılı Kanun ile de mülga TMK 10'da yer alan ve şüphelinin kolluk tarafından ifadesi alınırken ancak bir müdafi hazır bulunabileceğine ilişkin hüküm (mülga TMK 10/1-c) de kaldırılmıştır.
Bu konuda da genel kurala dönülmüş bulunmaktadır.
8.4.8. Terör Suçu ile Mücadele Eden Kolluğa Müdafi Tayini (TMK 15)
Terörle mücadelede görev alan istihbarat ve kolluk görevlileri ile diğer personelin görevin ifasından doğduğu iddia edilen suçlardan yapılan soruşturma ve kovuşturmalarda, müdafi olarak belirlediği en fazla üç kişinin ücreti Devletin sağladığı ödenekten sağlanır.
8.4.9. Birden Fazla Şüphelinin Aynı Müdafi Tarafından Savunulması
Türk Hukuku bakımından müdafi sayısının "duruşmada" sınırlandırılması öngörülmemiştir. Ceza Muhakemesi Kanununun 149 uncu maddesine göre, kendisinin seçeceği ve "güvendiği" bir müdafiin hukukî yardımından yararlanmak, İHAS 6/3 (c) ile tanınmış olan bir insan hakkıdır. Sanığın kendi güvendiği bir müdafiin hukukî yardımından yararlanması, aynı zamanda "Hukuk Devleti" ilkesi gereğidir.
Soruşturma aşamasında CMK m 152'de yeralan "Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir" hükmü gerekçe gösterilerek, aynı avukatın birden fazla şüpheli ile görüşmesi engellenmektedir.
Soruşturma aşamasında bu engellemenin hukuka uygun olmadığını düşünmekteyiz. CMK m 152, daha ifade verme aşamasında bulunmayan şüpheli ile avukatının görüşmesinin dayanağı olamaz. Birden fazla şüpheli ve sanığın yararlarının birbirine uygun olup olmadığının tespit ve takdir yetkisi müdafie aittir. Savcılık makamı ve hâkim ile mahkeme, bu konu ile ilgili olarak müdafii engelleyemez ve belki savunma sırasında sadece uyarabilir.
8.4.10. Müdafiin Görevden Yasaklanması
CMK 151'inci maddeye 5353 sayılı Kanun ile eklenen fıkralar ile TCK 220 ve 314'üncü maddelerde sayılan suçlarla terör suçlarında bu fıkrada sayılan suçlar nedeniyle kamu davası açılmış ise (yasada "kovuşturma açılması" demektedir) müdafiin yasaklanması kabul edilmiştir
Cumhuriyet savcısının yasaklamaya ilişkin talebi hakkında, müdafi veya vekil hakkında açılan kovuşturmanın yapıldığı mahkeme tarafından gecikmeksizin karar verilir. Bu kararlara karşı itiraz edilebilir. İtiraz sonucunda yasaklama kararının kaldırılması hâlinde avukat görevini devam ettirir. Müdafilik görevinden yasaklama kararı, kovuşturma konusu suçla sınırlı olmak üzere, bir yıl süre ile verilebilir. Ancak, kovuşturmanın niteliği itibariyle bu süreler altı aydan fazla olmamak üzere en fazla iki defa uzatılabilir. Kovuşturma sonunda mahkûmiyet dışında bir karar verilmesi hâlinde, kesinleşmesi beklenmeksizin yasaklama kararı kendiliğinden kalkar.
8.4.11. Davanın Nakli
Mülga TMK 10/3-g uyarınca, terör ve örgütlü suç ağır ceza mahkemesi, güvenliğin sağlanması bakımından duruşmanın başka bir yerde yapılmasına re'sen karar verebiliyordu. Genel hükümler uyarınca CMK 19/2 doğrultusunda, dava nakline Adalet Bakanlığının talebi üzerine Yargıtay karar verebilirken, terör ve örgütlü suçlar açısından mahkemenin kendiliğinden karar vermesi mülga CMK 252/1-c ile de kabul edilmişti.
2014 yılında bu hükümler yürürlükten kaldırıldı.
8.4.12. Sanık Veya Müdafiin Duruşma Salonundan Çıkarılması
Mahkeme başkanı duruşmanın düzenini bozan kişiyi (sanık veya müdafi dâhil), savunma hakkının kullanılmasını engellememek koşulu ile salondan çıkarılmasını emreder (CMK 203/2).
Davranışlarına devam edeceği anlaşılan ve hazır bulunması gerekli görülmeyen sanığın yokluğunda duruşmaya devam edilmesine karar mahkemece verilebilir" hükmü (mülga CMK 252/1-f) hükümleri yürürlükten kaldırılmışsa da, CMK 204 madde hükmü, zorunlu müdafilik sistemini öngörerek aynı ihtiyaca vevap vermektedir. Ancak, bu durum devamlılık arz etmemeli ve davanın sonuna kadar duruşmaya sanık hazır olmadan devam edilmemelidir.
ÖN ALAN ARAŞTIRMALARI
9.1. Ceza soruşturmasının başlamasından önceki yetkiler
9. On Alan Araştırmaları
9.1. Ceza Soruşturmasının Başlamasından Önceki Yetkiler
9.1.1. Başlangıç Şüphesi: Suç İşlendiği İzlenimi Veren Hâl
Devletin soruşturma evresini başlatabilmesi için, "başlangıç şüphesi" yani Kanunun deyimi ile "suç işlendiği izlenimini veren bir hâl" mevcut bulunması gerekir (CMK 160/1):
Somutbazıolgularınkriminalistikbilimleraçısındandeğerlendirilmesinden, bir suçun işlenmiş olduğu izlenimi ortaya çıkmış olmalıdır.
Bu izlenim, makul ve orta zekâlı, uzman olmayan bir kişinin izlenimi olup objektif bir değerlendirmedir. İşlenen bir suçtan sonra, bu suçun işlendiğini, suç işlendiği izlenimi yaratacak yoğunlukta öğrenen C. savcısı, ceza soruşturmasını başlatmak mecburiyetindedir (CMK 160/1). Bu konuda C. savcısına bir takdir yetkisi verilmemiş, fakat belli bir değerlendirme yetkisi tanınmıştır.
Belli olgulara dayanılarak bir suçun işlendiği tahmin edilmekle birlikte, suç işlendiği izlenimi "tatmin edici bir yoğunluğa ulaşmamış" ise, aşağıda belirtilecek olan bir inceleme yapılması söz konusu olabilir.
Dostları ilə paylaş: |