3.7.5. Elverişli Yapı, Üye Sayısı, Araç ve Gereç
765 sayılı TCK'dan farklı olarak 5237 sayılı TCK'nin 220. maddesi suç isleme amacıyla bir örgütün kurulabilmesi için örgütün yapısı, üye sayısı, araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçları islemeye elverişli olmasını aramıştır.
Böylece 765 sayılı TCK döneminde soyut tehlike suçu olan bu suç yeni dönemde somut tehlike suçu olarak düzenlenmiştir. Nitekim maddenin gerekçesinde bu husus vurgulanmıştır: "Suç işlemek için örgüt kurulması bir somut tehlike suçudur. Her ne kadar en az iki kişinin belli amaç etrafında suç islemek üzere devamlı surette fiilen birleşmesi suretiyle örgüt meydana gelebilirse de, kurulan örgüt güdülen amaç bakımından somut bir tehlike oluşturmayabilir. Bu nedenle, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından, amaçlanan suçlan işlemeye elverişli olması aranmalıdır"
Amaç suç kavramının ne olduğunun açıklanması gerekir. Bu ifadeyle örgütün işlemeyi amaçladığı suç veya suçların mı yoksa "örgütün amaçlarının mı anlaşılacağı belirlenmelidir. Ayrıca madde metninde "amaçladığı suçlar" denilmişken madde gerekçesinde "örgütün amaçlarından bahsedilmektedir.
"Amaç suç" kavramı ile "örgütün amaçları" kavramı aynı şey değildir. Suç işlemek amacıyla kurulan örgüt amaçlarına ulaşmak için belirsiz sayıda ve türde suçlar işlemeyi planlamaktadır, fakat suçun oluşumu bakımından bu suçların işlenmesi gerekmemektedir. Bu durumda, kurulması veya yönetilmesi, üye olunması suç olan örgütün işlemeyi amaçladığı suçların belirlenerek örgütün yapısının, araç gereçlerinin ve sayısının buna uygun olup olmadığının tespitinde hangi kriterlere başvurulacağı bir sorun teşkil etmektedir. Bu bakımdan örgütün amacı/amaçlarını örgütün kurulup kurulmadığını belirlemek bakımından kriter almak daha doğru bir sonuç doğuracaktır. Buna göre haksız kazanç edinmeyi amaçlayan bir örgütün buna ulaşmak için gerekli yapıya, üye sayısına, araç gerece sahip olup olmadığı değerlendirilecektir. Örneğin uyuşturucu madde ticaretini amaç edinen bir örgütün üye sayısının en az altı kişi olması gerekiyorsa, fakat örgüt dört kişiden oluşuyorsa sadece üye sayısının amaç suç olan uyuşturucu madde ticaretini işlemeye elverişli olmadığından bahisle suçun oluşmadığına karar vermek ve bu nedenle cezalandırmamak kanunun bu suçu bağımsız bir suç olarak düzenleme amacına ters düşmektedir. Gerçekten bu suçla korunmak istenen toplumun barış ve güvenliğidir ve suç örgütü kurulmakla korunan hukukî değer tehlikeye düşmektedir. Verilen örnekten hareket edersek altı kişi olmasa da dört kişiden oluşan bir örgütün uyuşturucu madde ticaretinden başka bir suçu örgüt faaliyeti çerçevesinde gerçekleştirmesi mümkündür. Burada önemli olan amaç suç değil örgütün amacı olmalıdır. Aksi takdirde, işlenen suçun cezalandırılabilmesi için amaç suçların işlenmesi beklenecektir ya da bu suçun gerçekleşmesi bakımından uygulama yalnızca suç ya da suçlar işlendikten sonra tespit edilen örgütler hakkında geçerli olacaktır.
Diğer yandan somut suç tiplerini esas almak, örgütün yapısı gereği belirsiz sayı ve tipteki suçları işlemek amacıyla kurulacağı unsuruna da aykırılık oluşturmaktadır. Bu durumda ise, örgüt amaç suçlarını en baştan somutlaştırmışsa, örgütün süreklilik unsurundan bahsetmek ve bunu tespit etmek de imkânsızlaşacaktır. Zira somutlaştırılmış amaç suç için gerekli araç ve gereci sağlayan ve planlı bir şekilde bir araya gelen kişiler iştirak hükümlerine göre cezalandırılacaktır. Fakat 220. maddenin amacı, toplum için tehlikeli yaratabilecek ölçüde varlık kazanmış olan suç örgütünü kuranları, yönetenleri ve bu örgüte üye olanları ceza tehdidiyle korkutarak bu tür suçlulukla mücadele etmektir. Bu nedenle maddenin gerekçesinde yer alan örgütün amacı ifadesini örgütün yapısı, üye sayısı, araç ve gereçleri bakımından elverişlilik bakımından esas kabul etmek daha doğru bir tutumdur. Gerekçede verilen örnek de ayrımı bu bakımdan yapmakta ve ekonomik kazanç ve Devletin ülke bütünlüğünü bozmak amaçları denilerek belirli suçlar değil, örgütün amacı esas alınmaktadır.
Ancak TCK'nın 314. maddesinde düzenlenen "silahlı örgüt kurma suçu" bakımından amaç suçlar belirlenmiştir. 314. maddede yer alan suç tipi, Devletin güvenliğine, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçları işlemek için örgütlenmeyi suç hâline getirmektedir. Burada düzenlenen örgüt yalnızca maddede sayılan amaç suçu ya da suçları işlemek için kurulmaktadır.
Diğer yandan TCK'nin 220/1. maddesinin açık hükmü gereğince, meydana getirilen örgütün, amaçlarına ulaşmak için elverişli bir yapıya, üye sayısı ile araç ve gerece sahip olması gerekmektedir.
Bu suçu düzenlemekte kanun koyucunun amacı zarar tehlikesini önlemektir; bu nedenle fiilin suç sayılabilmesi için korunan hukuksal değer olan kamu düzeni ya da kamu barısı açısından zarar tehlikesi yaratmaya elverişliliğin aranması gerekir.
Bu şekilde elverişlilik aranmaksızın fiilin cezalandırılması, normun kapsamı dışında fiillere uygulanması anlamına gelecektir. Elverişlilik ise eylemin ancak somut zarar tehlikesi yaratması durumunda varsayılabilir.
Örgütün amaçlarına ulaşmak bakımından bu niteliklere sahip olup olmadığı ve böylece somut bir tehlike oluşturup oluşturmadığı her somut olayda hâkim tarafından değerlendirilecektir.
Bu açıdan örgütün üye sayısı, hiyerarşik yapılanma, iş bölümü, kullandığı araç ve gereçler ve suçun varlığı için aranan diğer unsurlar (süreklilik gibi) açısından örgütün programını, amaçlarını gerçekleştirmeye somut olarak elverişli olup olmadığı araştırılmak gerekir. Hâkim, somut olayda uygunluğu tespit ederken, örgütün özelliklerini, özellikle organize yapısını, üye sayısını, örgütün hiyerarşi ve iş bölümü açısından yapılanmasını, örgütün sürekliliğini, örgütün araç ve gereçler açısından amaç suçları işlemeye uygunluğunu, önce teker teker, sonra bütünüyle değerlendirmelidir. Örneğin diğer koşulları taşımakla birlikte örgüt üye sayısı bakımından amaçlarını gerçekleştirmek için yeterli sayıya ulaşmamışsa örgütün varlığından bahsedilemeyecektir. Üye sayısı konusunda önceden bir belirleme yapmak yani belli amaçlara ancak belli sayıdaki üyeyle ulaşılabilir demek mümkün değildir. Ancak örneğin gerekçede verilen örnekte olduğu gibi Devletin toprak bütünlüğünü bozmak amacıyla bir araya gelen kişilerin örgü oluşturabilmesi için sadece ekonomik kazanç elde etmek üzere bir araya gelen kişilerin sayısından fazla olması gerektiği söylenebilir. Yine belli suçları işlemek için daha organize ve hiyerarşinin daha sıkı olması gereken durumlar olabilir.
Ayrıca elverişlilik hususunda karar verilirken, örgütün işlemeyi planladığı veya işlemekte olduğu suçların dikkate alınması gerekir. Örneğin işlenmesi için fiziksel güce, şiddet kullanımına ihtiyaç duyulan türden suçları işlemeyi öngören örgütlerde bu amaçlara ulaşmak için yeterli sayıda üyeye, araç ve gerece (silah gibi) sahip olup olmadığı değerlendirilmelidir. Diğer yandan günümüzün ulaştığı teknolojik gelişmeler sonucunda bazı suçların çok kolay işlenebildiğini de belirtmek gerekir. Bu tür örgütler fazla üye sayısı, fiziksel güç gerektirmeyen sadece gerekli donanıma sahip olmanın yeterli olduğu suçlardır. Örneğin çeşitli kurumların bilişim sistemlerine girerek ekonomik çıkar kazanmayı amaçlayan, bankaları bu şekilde dolandırmayı öngören örgütleri oluşturan kişilerin evlerini dahi terk etmeden suç işlemeleri mümkündür. Bu kişilerin faaliyetleri gelişmiş birtakım bilgisayar sistemlerinin varlığını gerektirmekte ise böyle sistemlere sahip olup olmadıkları veya ulaşıp ulaşamadıkları tespit edilmelidir.
Yargıtay örgütün var olup olmadığını değerlendirirken elverişlilik unsurunu vurgulamaktadır: " ...ve bu şekli ile örgütün yapısı, sahip olduğu üye sayısı, araç ve gereç bakımından amaç suçlan işlemeye elverişli olduğu anlaşılmakla..." (Yargıtay 8. CD. 123-2009, 2008/4959. 2009/3809).
" .ve bu şekli ile örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı, araç ve gereç bakımından amaç suçlan işlemeye elverişli olduğu anlaşılmakla. "(Yargıtay 8. CD, 3.12.2007, 9222/8495)
3.8. TCK 220'de Düzenlenen Suçlar
3.8.1. Örgüt Kurma
TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrasında örgüt kuranlar veya yönetenlerin cezalandırılacağı öngörülmüştür. Örgüt kurma hakkında, "silahlı örgüt kurma" (no.4.10.6) ve terör örgütü kurma (no. 5.4) bahislerinde yapılan açıklamalara da bakınız.
TCK 220/1 de iki seçimlik hareket düzenlenmiştir. Buna göre suç işlemek amacıyla örgüt kurma veya yönetme hareketlerinden birini gerçekleştiren kişilere bu fıkrada öngörülen ceza verilecektir. Bu iki hareketi birden gerçekleştiren kişiler iki ayrı suçtan değil bir suçtan sorumlu tutulacaktır.
Örgütlenmenin seçimlik hareketlerinden biri olan örgüt kurma, kişilerin bir araya getirilmesi ve araçların sağlanmasıyla örgütün bağımsız bir varlık olarak var olmasını sağlayacak şekilde meydana getirilmesi, oluşturulmasıdır.
Örgüt kurmak daha önce mevcut olmayan bir örgütün meydana getirilmesi, oluşturulmasıdır. Diğer bir deyişle örgüt kurmak bunun için gerekli koşulların sağlanarak somut bir oluşum meydana getirilmesidir.
Örgüt kurucusu ise suç örgütünün varlığı için gerekli olan koşulları sağlayan kişi ya da kişilerdir.
Suç örgütü kurma suçu, örgütün kurulmasıyla birlikte oluştuğuna göre, örgütün kurulmasını sağlayan kişi ya da kişiler aynı zamanda örgütün üyesidir. Ancak örgüt kurucuları ayrıca örgüte üye olmaktan cezalandırmayacaktır.
Örgüt kurucusu bir kişi olabileceği gibi birden fazla kişi de olabilir. Ancak her halükarda asgari sayının tamamlaması gerekir. Tek kişi kendince örgüt kurduğunu düşünse bile buna kimse katılmadığı durumda örgüt kurduğunu iddia eden kişi örgüt kurmuş olmayacaktır.
O halde örgüt kurucusu tek kişi dahi olabilir. Örgütün varlığı için kurucu tarafından belirli amacı gerçekleştirmek üzere açıklanan teklifin en az iki kişi tarafından kabul edilmesi gerekir.
Diğer yandan yasal olarak kurulmuş bir organizasyonun sonradan bir suç örgütüne dönüşmesi de mümkündür.
Bu durum yasal olarak kurulmuş bir örgütün önceki amaçlarının yerine suç işleme amacını ikame etmeleri şeklinde olabileceği gibi, önceki amaçlarının yanında suç işleme amacını da eklemeleri ile olur. Bu durumda bu dönüşümü gerçekleştiren kişi ya da kişiler örgüt kurucusu olacaktır.
3.8.2. Örgüt Yönetme
TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen seçimlik hareketlerden birisi de örgüt yönetmektir. Örgüt yönetme hakkında, "silahlı örgüt yönetme" (no.
4.10.7) ve terör örgütü yönetme (no. 5.4) bahislerinde yapılan açıklamalara da bakınız.
Örgüt yönetmek, örgütün amaçları doğrultusunda örgütü idare etmeyi, emir ve direktif vermeyi, örgüt içinde insiyatif, karar verme gücüne sahip olmayı ifade etmektedir.
Diğer bir deyişle, örgüt amaçlarının gerçekleştirilmesi, örgütü bu amaçlar için etkili ve uygun kılmak için örgüt üyeleri arasında koordinasyon, bilgi, araç gibi unsurların sağlanması şeklinde örgütün organize edilmesidir. Bu anlamda örgüt yönetmek örgütün üyeleri üzerindeki etkisine dayanarak örgütün faaliyetlerini düzenlemektir.
Örgüt yöneticileri örgütün amaçlarının gerçekleştirilmesi, örgütün düzen, disiplin içinde organize çalışması, içe ve dışa karşı korunması, örgüt mensupları arasında koordinasyonun sağlanması, bilgi, araç sağlanması gibi birçok faaliyeti yürütür.
Ancak örgütün faaliyetleri çerçevesinde sadece belirli bir suçun işlenmesini organize edenler, bu suçun işlenmesini planlayıp yönetenler örgüt yöneticisi olarak kabul edilemez. Çünkü suç örgütlerinin yapısı, işlenen suçlar bakımından iş bölümü yapılmasını ve belirli roller üstlenilmesini gerekli kılmaktadır. Bu bakımdan örgüt yöneticisi olmakla belirli suç ya da suçların işlenişinde yönetici konumunda olmayı birbirinden ayırmak gerekir.
Örgüt yöneticileri, örgütü kuran kişi ya da kişilerden de olabilir. Bu durumda ortada iki değil tek bir suç vardır. Diğer yandan örgüt yöneticileri aynı zamanda örgüt üyesidir. Örgütün asgari sayısına dâhildir. Ancak örgüt yöneticisi konumunda olan kişiler sadece bu konumlarından dolayı cezalandırılır, ayrıca örgüt üyesi olmaktan cezalandırılmaz.
Kanun bu iki grubu birbirinden ayırmış ve yöneticileri daha ağır cezalandırmıştır, "...sanığın su işlemek amacıyla kurulan örgütün yöneticisi konumunda bulunduğu gözetilmeden, sadece örgüt üyeliğinden uygulama yapılması suretiyle eksik ceza tayini.." (Yargıtay 8. CD., 20.06.2007, 2201-4803)
Örgütün bir tane yöneticisi olabileceği gibi çok sayıda yöneticisi de olabilir. Yine hiyerarşik yapılanma içinde kademelendirme meydana getirilerek en tepede bir yöneticisi ve ona bağlı yöneticiler ve onlara bağlı yöneticiler olabilir.
Bu bakımdan örgütü ve faaliyetlerini organize eden, emir ve direktifler veren, koordinasyon sağlayan, örgütün plan ve programlarını uygulatan ve benzer özellikteki diğer faaliyetleri yürüten kişileri örgüt yöneticisi saymak gerekir. Gerçekten geniş bir alanda faaliyetlerini yürüten örgütlerde bölge sorumluları, il sorumluları ve daha altında semt, mahalle sorumluları şeklinde bir yapılanma görülmektedir. Bu türlü geniş yapılanmaların söz konusu olduğu örgütlerde yönetici konumundakileri belirlemek her somut olayda ayrıca değerlendirilmesi gereken bir husustur. Zira her bir örgütün yapılanması diğerlerinden farklılık gösterebilir.
TCK'nın 220 maddesinin 5. fıkrası örgüt yöneticileri bakımından yeni bir düzenleme getirmiştir. Buna göre, örgüt yöneticileri, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan dolayı ayrıca fail olarak cezalandırılır.
Bu düzenleme doktrinde çok eleştirilmiş ve özellikle örgüt yöneticisinin, örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenmiş olsa bile hiçbir nedensel katkı sağlamadığı suçlardan dolayı cezalandırılmasının doğru olmadığı söylenmiştir.
Gerçekten bu fıkra düzenlemesiyle bir tür dolaylı faillik kurumu yaratılmak istenmiştir. Dolaylı failliğin bu türünde, örgüte dâhil olan kişi örgüte hâkim olan hiyerarşideki emir komuta zinciri içinde araç konumuna indirgenmektedir.
Masa başı faillik olarak da isimlendirilen bu faillik çeşidinde, örgüt kendi hâkimiyeti altında hareket edenleri kayıtsız şartsız yönetmekte ve adeta bir makinanın dişlileri hâline getirmektedir. Bu durumdaki örgüt üyeleri kendilerinden istenilenleri kayıtsız şartsız yerine getirmek için hazır beklemektedir. Bu şekildeki bir örgütün faaliyeti çerçevesinde emredilen suçları işleyenlerin sorumluluğu kabul edilmekle birlikte -çünkü bu kişiler her şeyin farkında olarak suçu işlemekte ve kusurludurlar- bu kişiler organize suç mekanizmasının çarkında her zaman ikame edilebilir bir dişli konumundadır. Yani bu kişiler suçu işlemeyi kabul etmeseler dahi her zaman onların yerine geçerek suçu işleyecek kişiler bulunur.
Böylece arka planda emri veren örgüt yöneticisi suçu bizzat isleyen failin yanında olayın merkez noktasına yerleşmekte ve dolaylı fail olmaktadır.
Ancak eğer örgüt yöneticisinin suçun işlenmesi yönünde verdiği emir otomatik olarak yerine getirilemiyorsa ve suçun işlenişinde görevlendirilen kişi her zaman ikame edilemiyorsa bu durumda emri veren kişi suçun üzerinde fiili hâkimiyet kuramadığından fail olarak değil şartları varsa azmettiren ya da şerik olarak sorumlu olur.
TCK'nın 220. maddesinin beşinci fıkrasında, örgüt yöneticilerinin örgüt faaliyeti çerçevesinde işlenen bütün suçlardan, ikame edilebilirlik yoluyla fiile hâkimiyet şartı aranmaksızın fail olarak sorumlu tutulacağı belirtilmiş ve bu kişiler bakımından adeta objektif sorumluluk öngörülmüştür.
Ancak bu fıkra TCK'nın 20. maddesinde öngörülen ceza sorumluluğunun şahsiliği esası ve suça iştirakte faillik bakımından benimsenen fiili hâkimiyet esasına uygun düşmeyen bir düzenlemedir. Bu nedenle örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolaylı örgüt yöneticilerinin sorumlu tutulabilmesi ikame edilebilirlik prensibi çerçevesinde fiile hâkim olma şartına bağlanmalıdır.
Buna göre örgüt yöneticisinin suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullandığı tespit edilebiliyorsa ya da bir fiil hâkimiyetinden bahsedilebiliyorsa dolaylı fail olarak sorumlu tutmak mümkündür. Yine örgüt yöneticisinin müşterek fail olması da, azmettiren veya yardım eden sıfatıyla sorumlu olması da söz konusu olabilir.
Ancak örgüt yöneticilerinin işlenen suçlarla bu türden hiçbir ilgilerinin olmaması da mümkündür. Yani örgüt yöneticilerinin örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlarla bir bağlantıları olmayabilir. Böyle bir durumda örgüt yöneticilerinin örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen her suç bakımından istisnasız olarak araştırılmaksızın ve herhangi bir temele dayandırılmaksızın katı bir yaklaşımla fiil hâkimiyetinden bahsetmek her zaman gerçekçi sonuçlar doğurmayabilir. Zira her örgütün kendi içinde farklı bir yapılanması olabilir. Örneğin bir örgütün yapısının bölgelere ayrılması ve her bölgenin başında ayrı bir yöneticinin atanması mümkündür. Bu tür bir yapılanmada belirli bir bölgenin yöneticisi kendi bölgesi dışında gerçekleştirilen suç faaliyetlerinden haberdar olmayacak, bu durumda ise işlenen bu suçlarla ilişkisi kurulamayacaktır. Ancak bu kişilerin sadece yönetici sıfatı olmasından hareket edilirse, hiçbir şekilde haberinin olmadığı bu suçlardan dolayı sorumlu tutulması söz konusu olacaktır.
Bu nedenle sübjektif ceza sorumluluğuna ters düsen besinci fıkraya bir sınır getirmek ve eğer gerçekten islenen suçla bir bağlantı kurulabiliyorsa örgüt yöneticisinin sorumluluğuna gidilmesi isabetli olacaktır.
Örgüt üyeleri tarafından amaç suçların işlenmesi hâlinde sadece iştirak iradesi çerçevesinde maddî ve manevî olarak suçun işlenmesine nedensel katkı sağlayan kişilerin iştirak hükümlerine göre cezalandırılması kabul edilmelidir.
Buna göre örgüt yöneticilerini suç örgütünün faaliyeti çerçevesinde islenen suçlardan sorumlu tutabilmek için yöneticide islenen suça yönelik "bilme", "bilebilirlik ve kontrol", "hâkimiyet' gibi unsurlardan en azından birinin varlığını tespit etmek kanun hükmünün amacına ve adalete daha uygun olacaktır.
3.8.3. Örgütün Faaliyeti Çerçevesinde Suç İşlenmesi
TCK'nın 220. maddesinin 4. fıkrasına göre, örgütün faaliyeti çerçevesinde suç işlenmesi hâlinde ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilecektir. Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı cezaya hükmedilebilmesi için ayrıca örgütün amacı çerçevesinde bir suçun işlenmesi gerekmemekteyken, örgütün faaliyeti çerçevesinde ayrıca suç işlenmesi hâlinde suç işleyenler hem durumlarına göre birinci veya ikinci fıkradan hem de işledikleri suçtan dolayı gerçek içtima kurallarına göre cezalandırılacaktır.
"...sanıklar H.O.T. ve Ş.T. hakkında suç işlemek amacıyla örgüt kurma ve yönetme ile fuhuş, sanıklar A.S., M.Y., UY, S.C., Ş.A., ve D T. hakkında örgüt üyesi olma ve fuhuş ile sanık Ş.A hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükme ilişkin sanıklar ve müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, adı geçen sanıklar hakkındaki hükmün istem gibi oy birliği ile onanmasına..." (Yargıtay 8. CD. 2007/9222-2007/8495).
3.8.4. Suç İşlemek Amacıyla Kurulmuş Olan Örgüte Üye Olma
TCK'nın 220. maddesinin ikinci fıkrasında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma suçu düzenlenmiştir. Örgüte üye olma hakkında, "silahlı örgüt üyesi olma" (no. 4.10.8) ve terör örgütü üyesi olma (no. 5.4) bahislerinde yapılan açıklamalara da bakınız.
TCK 220/2, örgüte üye olma suçunu işleyenleri, örgüt kuran ya da yönetenlere göre daha hafif cezalandırmıştır.
Örgüte üye olmaktan anlaşılması gereken, örgütü kuranlar veya yönetenler dışında kalmakla beraber, örgütün amaçlarını benimseyerek verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere örgütün hiyerarşik yapısına dâhil olmaktır.
Bu bakımdan sadece örgütün programının, örgüt faaliyetlerinin benimsenmesi yeterli değildir. Örgüte katılanın örgüte bir katkı sağlaması gerekir. Bu katkının maddî olması ise şart değildir. Örgüt üyesi tarafından bir görevin üstlenilmesi hâlinde, cezalandırılmak için üstlenilen bu görevin yerine getirildiğinin ispatı gerekmez. Örgüt açısından bu kişinin gerektiğinde kullanılabileceğini bilmek de örgütü güçlendiren bir katkıdır. Bu bakımdan bu kişinin sadece varlığı bile üye olmak için yeterli olacaktır. Böylece örgüte üye olma fiili, örgüte kendi gücünü, enerjisini sunma, istendiği zaman kendisinden yararlanılabileceğini kabul etme, örgütü en azından potansiyel olarak güçlendirme şeklinde açıklanabilir.
Örgüt üyesi olan kişinin örgütün varlığı bakımından olmazsa olmaz bir kişi olması şart değildir.
Bu bakımdan bu üye olmaksızın örgütün devam edemeyeceğinin ispat edilmesi gerekmemektedir. Örgüt üyeleri örgüt bakımından vazgeçilmez nitelikte olmasalar bile, örgüt için önemli unsurlardır.
Ancak örgüte katılma iradesini açıklayan kişinin hemen başlangıçta maddî bir katkı sağlaması gerekmez. Örgüte katıldıktan sonra da bu katkıyı sağlayabilir.
Bu nedenle kişi henüz maddî bir katkı sağlamadan yakalansa dahi, bu kişinin örgüt üyesi olduğuna dair somut kanıtlar bulunabildiği takdirde cezalandırılması gerekir.
Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak örgüt üyeliği için yeterli değildir.
Örgüt üyesinin üyelikten cezalandırılabilmesi için örgütün amaçları doğrultusunda bir suç işlemesi gerekmez. Örgüt üyeliği başlı başına cezalandırılan bir suçtur.
Diğer yandan örgüt üyesinin faaliyetinin mutlaka örgüt tarafından gerçekleştirilen suçlara katılma şeklinde olması da gerekmez. Üyeler arasında bilgi alışverişi, haber, istihbarat toplama, lojistik destek sağlama, örgütsel planlara katkı sağlama gibi faaliyetleri gerçekleştirenler de örgüt üyesidir.
Diğer yandan örgütün niteliğini, amaçlarını bilerek üye olarak katılmak istemeyen ancak, örgüte birtakım katkılar sağlayan kişilerin üyelerden ayrılması gerekir. Örneğin, örgüte sadece silah gibi bazı araçları satan veya örgütün işlediği suçlara sadece o suç açısından iştirak eden kişiler, örgüte katılma kasıtları olmadığı için örgüt üyesi olarak nitelendirilemezler.
Buna ilişkin 765 sayılı TCK döneminde verilmiş bir Yargıtay kararı şöyledir: "... tüm işlemlerin dokuz günlük kısa bir süre içinde gerçekleştiği ve sanığa kod adı da verilmediği ve yasa dışı örgüte kesintisiz, sürekli, uzun zaman devam eden bir yardımı olmadığı dikkate alınarak, kısa bir zaman dilimi içindeki eylemleri; belli bir yoğunluğa ulaşmadığı, örgütle organik bir bağ bulunmadığı, lojistik destek sağlanmadığı için yasa dışı örgüt üyesi olmak suçunu oluşturmamaktadır" (Yargıtay CGK. 19.12.1995 tarih ve E. 1995/9-306, K. 1995/383) '
Örgüte üye olma konusunda tek taraflı irade beyanı yeterli değildir; örgüte üye olmak için örgütün organları tarafından kişinin üye olarak kabul edilmesi gerekir.
Kişi örgüt üyesi olma konusunda istekli olabilir; ancak bu isteği kabul görmediği sürece kendi başına örgüt üyesi olması mümkün değildir. Aksi takdirde, örgüte zarar vermek isteyen kimselerin de hiçbir onaya gerek olmaksızın örgüte dâhil olmaları ve örgütün yapısına ve varlığına zarar vermeleri söz konusu olabilecektir. Örgüt yöneticilerinin örgüt kapsamında işlenen suçlardan fail olarak sorumlu tutulması da göz önünde bulundurulduğunda bu husus daha iyi anlaşılacaktır.
Yargıtay da tek taraflı irade beyanıyla örgüte üye olunamayacağını kabul etmiştir:" Failin salt silahlı örgüte ilgi duyması, örgüte katılmak için zemin arayışına girmesi, bu amaçla kendisini örgüte ulaştırabilecek kişilerle temasa geçmeye çalışması ve örgüt mensuplarıyla görüşüp buluşmadan, salt örgüte katılmak amacıyla başka bir bölgeye yolculuk yapması eylemlerinin silahlı örgüt üyeliği suçunun oluşumu için yeterli olmadığı..." (Yargıtay CGK., 10.062008, 270 E/164 K)
Ancak diğer yandan örgüte üye olarak katılmanın bir merasimle yapılması gerekmez, fiili katılım yeterlidir. Bu bakımdan bir form doldurma ya da başka bir prosedür gerekli değildir.
Ancak bunun yanında üyeliğe kabul etmede yemin ettirme, biat etme, el öpme gibi geleneklerin, törenlerin yapıldığı örgütlerin varlığını da belirtmek gerekir.
Örgüte üyelik, kişinin örgütteki rolünü bilmesi şartıyla örgütün kurulması anında da mümkündür.
Örneğin örgütün kurulma aşamasında 3 kurucusu, dört yöneticisi, 10 tane de üyesi olabilir. Ancak 1 kurucu ve 1 yönetici ile 1 de üye şeklinde de olabilir. Bunun yanında örgüte sonradan katılmak da mümkündür. Bu durumda bu kişi bakımından örgüte üye olduğu anda suç gerçekleşmiş olacaktır.
Örgüt üyelerinin birbirlerini tanımaları şart olmadığı gibi, örgüt kurucularını, yöneticilerini de tanımaları şart değildir. Ancak kişinin bir örgüte katıldığını ve kendisiyle birlikte başka kişilerin de var olduğunu bilmesi gerekir.
3.8.5. Örgüte Üye Olmamakla Birlikte Örgüt Adına Suç İşleme
TCK'nın 220. maddesinin altıncı fıkrasında örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyenlerin ayrıca örgüte üye olmak suçundan cezalandırılacakları öngörülmüştür. 11.4.2013 tarihli 6459 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle TCK'nın 220. maddesinin 6. fıkrasında değişiklik yapılarak bu fıkra hükümlerinin sadece silahlı örgütler açısından uygulanabileceği belirtilmiştir. Buna göre "örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısında kadar indirilebilir. Bu fıkra hükümleri sadece silahlı örgütler hakkında uygulanır"
Örgüt adına suç işlenmesinden bahsedilebilmesi için suçun örgütün bilgisi ve isteği doğrultusunda işlenmesi gerekir. Örneğin suç örgütleri bünyelerine eleman katmadan önce bu kişilerin yeteneklerini, niteliklerini, güvenilirliklerini, sadakatlerini, kararlılıklarını denemek için kişiyi birtakım testlere tabi tutmak isteyebilir ve belirli suçları işlemesini isteyebilirler.
Ancak dikkat etmek gerekir ki, örgüt adına suç isleyen kişiyi örgüt üyesi olarak cezalandırabilmek için bu kişinin söz konusu suçu fail olarak işlemesi gerekir.
Buna karşılık bu kişi söz konusu suçta fail değil de azmettiren ya da yardım eden konumundaysa bu kişileri örgüt üyesi olarak cezalandırmak mümkün değildir,
TCK'nın 220/6 maddesinde 02,07,2012 tarihinde 6352 sayılı Kanunla bir düzenleme yapılmış ve örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişilere verilecek cezanın yarısına kadar indirilebileceği öngörülmüştür,
Dostları ilə paylaş: |