Görüşme Notları:
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, geçen hafta avukatlarıyla yaptığı görüşmede açıklamalarda bulundu.
Öcalan, kendisine verilen hücre cezasının siyasi bir karar olduğunu söyledi ve "Büyük oyunlar oynanıyor. Amaç siyaseten cezalandırmadır. Bütün amaç PKK’nin tasfiyesidir" dedi.
Hücre cezası verilmeden önce İmralı'ya bir askeri heyetin geldiğini bildiren Öcalan, "Büyük ihtimalle ceza bu askeri heyetin gelişiyle bağlantılıdır. Bu ceza askeri kesimin en üstüyle bağlantılıdır, onların isteğiyle olmuştur. Tesadüf değildir. Bizim üzerimizde büyük oyunlar oynandığını şimdi daha iyi anlayabiliyor, çıkarabiliyorum. Bütün amaç PKK'nin tasfiyesidir" diye konuştu.
Öcalan, yapay Kürtçülük ve Türkçülüğün geliştirildiğine de dikkat çekerek, şu açıklamada bulundu: "Söylemeye çalıştığım şu; bir yandan yapay Türk milliyetçiliğinin şekillendirdiği Türk ulus devleti, diğer yandan yine temelinde benzer bir yapay Kürt milliyetçiliği olan Kürt ulus devleti çatıştırılacak. Adım adım ona doğru gidiliyor. Bütün halklar bundan büyük zarar göreceklerdir."
Sağlığı hakkında da bilgi veren Öcalan, durumunun gün geçtikçe kötüleştiğini aktardı. Öcalan, devleti töhmet altında bırakmak istemediğini, ancak sağlık durumunun kötüleşmesine neden olan gerçeklerin ortaya çıkarılması için incelemelerin yapılması gerektiğini söyledi.
HÜCRE CEZASI ASKERLE BAĞLANTILI
Öcalan, kendisine verilen hücre cezasının siyasi bir karar olduğunu söyledi. Kararın bir askeri heyetin İmralı'ya gitmesinden sonra verildiğine dikkat çeken Öcalan, cezanın bununla bağlantılı olabileceğini belirtti. Asıl amacın ise PKK'nin tasfiyesi olduğunu vurgulayan Öcalan şunları söyledi:
"Hücre cezası sona erdi. Radyoyu aldım. Bu hücre cezası siyasi bir karardır. Amaç siyaseten cezalandırmadır. Yoksa konuşmalarımdan hepsi kayıtlıdır. O iddiaların hiç biri gerçekçi değil. Benim buradan talimat vermem söz konusu olamaz. Üstelik ateşkes süreci de benim çağrımla başladı. Bu hücre cezası verilmeden hemen öncesinde askeri bir heyet geldi, burada inceleme yaptı. Büyük ihtimalle ceza bu askeri heyetin gelişiyle bağlantılıdır. Bu ceza askeri kesimin en üstüyle bağlantılıdır, onların isteğiyle olmuştur. Tesadüf değildir. Bizim üzerimizde büyük oyunlar oynandığını şimdi daha iyi anlayabiliyor, çıkarabiliyorum.
Bütün amaç PKK'nin tasfiyesidir. 99'da benim teslim edilmemde Türkiye adeta masaya kondu, adeta peşkeş çekildi. Bu söylediklerim ütopya değil, abartmıyorum. Rusya'nın çok acil paraya ihtiyacı vardı. Mavi Akım projesi bununla bağlantılıdır. Suriye, birden Türkiye'nin iyi dostlarından oldu. İran'la Türkiye'nin çelişkileri bir kenara bırakıldı. İtalya'da biraz mevzimiz vardı, dostlarımız vardı, onları da etkisiz hale getirdiler.
YNK'nin ve KDP'nin önü açıldı. Talabani cumhurbaşkanı oldu, Barzani Kürdistan'ın başkanı oldu. Benim ve PKK'nin tasfiyesi süreci 99'dan sonra da devam etti. Daha sonra içeriden oynamaya başladılar. Bu müdahaleler 99'un, komplonun devamıydı. Osman ve Botan bu oyuna geldiler. Belki benim de burada bu oyuna gelmemi isterlerdi, ama bunun mümkün olmadığını onlar da biliyor. Bu nedenle o dönem burada biraz sürecin dışında bırakılmak istenildim. Bana verilen bu hücre cezaları benden intikam almaya dönüktür. Türkiye'nin, Kürt sorununun bu noktaya gelmesinden bunlar sorumludur. Çok sıkışmış durumdadırlar ve bana yöneliyorlar. Bu hücre cezası da gelen askeri heyetten bağımsız değildir. Adeta bir günah keçisi arıyorlar ve beni günah keçisi gibi sunuyorlar. Beni bir cani gibi, öcü gibi topluma gösterip, tüm sorumluluğu bana yıkmaya, kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. Halbuki bütün bu politikalardan, bu statükodan bunlar sorumludur."
"1925'li yıllardan bugüne yürütülen inkar politikaları bizi bu noktaya getirmiştir" diyen Öcalan, gelişen siyasi konjonktürü şöyle değerlendirdi: "Ben son yazdığım savunmalarımda da biraz bu konulara değindim. Aslında Afganistan ve Irak'ta yaşanan savaş, I. ve II. Dünya savaşlarının devamıdır. Açıkça söylüyorum, bu yaşananlar III. Dünya Savaşı'dır. I. Dünya Savaşı'ndan sonra yarım bırakılan politikalar şimdi hayata geçiriliyor. Syces-Pycot anlaşması bugün yeniden uygulanmaya çalışılıyor. Fakat bunlar bunu bile göremiyorlar. ABD, I. Dünya Savaşı'ndaki cepheleşmeyi, ittifakı bugün tamamlama aşamasında. Almanya'dan sonra, Fransa'da ABD'nin cephesinde yerini alıyor gibi görünüyor. Almanya Merkel ile, Fransa'da Sarkozy'nin seçimiyle ABD'nin güdümüne girdi sayılır. İngiltere ve İsrail zaten ABD'nin müttefiki durumunda."
'ABD GÜDÜMÜNE GİREMEYİZ’
Dünya siyasetinin ABD eksenli şekillendirilmeye çalışıldığına işaret eden Öcalan, Almanya ve Fransa'nın da artık ABD güdümüne girdiğini belirtti. Öcalan, Ortadoğu'da Kürt-İsrail-ABD ittifakının söz konusu olduğunu kaydederek, şunları dile getirdi: "Irak savaşı öncesinde Schröder, Chirac ve Putin henüz bu çizgiye gelmemişlerdi, ABD'ye karşı direniyorlardı. Çin ve İran da böyle sayılırdı. Ama, şimdi Almanya ve Fransa bu çizgiye gelmiş durumdalar. Rusya'nın direnecek hali yok. Ortadoğu'da şu anda Kürt-İsrail-ABD ittifakı söz konusudur. ABD realitesi ortadadır. ABD'nin güdümüne giremeyiz, çizgisine gelemeyiz. Ama bu, ABD'yi karşımıza alacağız anlamına da gelmez. Çözüme dönük ilişkiler kurulabilir. ABD söylediğim gibi Syces-Picot anlaşmasını hayata geçiriyor. İşte Suriye'de rejime karşıt olanlar ABD tarafından destekleniyor. Haddam, Brüksel ayaklı; Rıfat ise, İspanya'da ABD tarafından destekleniyor. İran'ın çevresi sarılmış, zor durumda. Irak'ta zaten bir Kürt devleti kurduruldu. Bu devlete karşı olmadığımızı daha önce de söyledim. Ama bu devletin ikinci bir İsrail olma ihtimali çok yüksektir. Ona bu misyon yüklenecek gibi görünüyor. Güneydeki devlet ABD'ye dayanmamalı, kendi özgücüne dayanmalı, çünkü ABD bir gün bölgeden gidecek. Acemler, Türkler, Araplar bu durumda Kürtlere yöneleceklerdir. Biz demokrat ve sosyalistlerin çözüm tarzı bu değildir."
'ÇÖZÜM DEMORAKTİK KOMÜNALİZM’
Irak'ta 150 bin civarında Yahudi kökenli Kürt olduğuna değinen Öcalan, bunların yürüttüğü politikayla Türkiye'nin yürüttüğü inkar politikasının çatışacağını ve Kürtler ile Türklerin büyük zararlar göreceğini kaydetti. Öcalan, demokratik komünalizmi çözüm projesi olarak önerdiğini aktaran Öcalan, Türkiye'nin bunu görmesi gerektiğini, aksi halde parçalanacağını vurguladı. Öcalan, şunları ifade etti: "Yahudi kökenli Kürtler vardır. Irak'ta 150 bin kadar Yahudi Kürt vardır. Bunlar Kürttürler ama, Museviliği seçmişlerdir. İsrail'de de Yahudi Kürtler vardır. Yanlış anlaşılmasın, ben Yahudiliğe de, İsrail devletine de karşı değilim. Onların da bu coğrafyada yaşama hakları var. Onları bu duruma getiren zaten Türkiye değil miydi! Onları bana karşı siz desteklemediniz mi? Neden şimdi bütün bu olanların sorumluluğu bana aitmiş gibi davranıyorsunuz! Bütün kamuoyuna da böyle yansıtılıyor, sanki bütün olanlardan ben sorumluymuşum gibi. Oysa bütün bu sıkışmışlığı açacak somut çözüm önerisini ben yapıyorum. Ortadoğu içinde demokratik komünalizmi bir model olarak önerdim. Aslında önerdiğim bu sistem evrensel bir sistemdir. ABD'nin dayatmasına karşı alternatif sistem önerilerimi yaptım. Bunun en makul ve tek çözüm yolu olduğunu bildiğim için geliştirdim. Aksi takdirde Türkiye parçalanmaya gidecek. Bu kaçınılmaz görünüyor. Bundan Kürtler ve Türkler, hepimiz zarar göreceğiz. ABD ve İsrail'in desteklediği Kürt ulus devletiyle, Türk ulus devleti çatışacaklardır. Kurtuluş Savaşı döneminde nasıl ki cumhuriyet tek çıkış yolu ise, bugün gelinen noktada da demokratik cumhuriyet tek çıkış yoludur. Mustafa Kemal nasıl ki tek çıkış yolu olarak cumhuriyeti önerdiyse, ben de bugün demokratik cumhuriyeti savunuyorum."
YAPAY TÜRKÇÜLER
Yaşanan kaotik sürece adım adım gelindiğini belirten Öclan, Türkiye'de bu süreci besleyen Türkçülere ilişkin çarpıcı değerlendirmelerde bulundu. Türkiye'de Türkçülük yapanları "Yapay Türkçüler" olarak nitelendiren Öcalan, "Bugünkü noktaya aşama aşama gelinmiştir. Bir yandan Türkiye'deki ta İttihatçılar döneminden kalma yapay Türkçülük son yıllarda iyice yükseltilmiş, bir yandan da Kürt milliyetçiliği yükseltilmiştir. Türkiye'de Türkçülük yapanların Türklükle ilişkileri yoktur ve zorlama bir sayıyla 100 bin civarındadırlar. Balkan göçmenleri, Kafkas kökenliler ve bazı Kürtlerdir. Bunu kabul eden Kürtlere her türlü imkan sağlanmış, kimliğini reddeden Kürtlere bakanlık, milletvekilliği ve kredi imkanları sonuna kadar verilmiştir. Bu işin teorisini yapan ittihatçıların çoğu da Türk kökenli değildir. Örneğin Ziya Gökalp Kürt'tür ama, Türkçülüğün teorisini yapmıştır. Anadolu halkı bize düşmanlık yapmaz" dedi.
‘TÜRKLÜK 301'LE KORUNMAZ’
Türkiye'de uzun süreden beri tartışmalara konu olan ve Türkçülük yapanların demoklesin kılıcı gibi toplumun üstünde sallandırdığı TCK'nin 301'inci maddesine de değinen Öcalan, şu çarpıcı değerlendirmeyi yaptı: "Yeri gelmişken 301'le ilgili de birkaç cümle söyleyeyim; Bu 301'i savunanlar yapay Türkçülerdir. Türklük öyle kanunla korunacak, utanılacak bir şey değildir. Türklük veya Kürtlük onurlu bir şeydir. Neden yasayla korunma ihtiyacı duyulsun ki? Gerçek Türkler, Anadolu Türkleri, korunmaya ihtiyaç duymazlar. Kanunla korunmak istenen Türklük, Anadolu Türklüğü değil, yapay ve sonradan üretilmiş Türklüktür. Yoksa normal Türklük neden korunmaya ihtiyaç duysun ki. Korunmak istenen; zorla yaratılmış, yapay Türklüktür. Hatta bu Türkçülüğü Nihal Atsız'ın Türkçülüğünden de ayırıyorum. Bugün Türkiye eğer bölünecekse, bu statükocuların açılım yapılmasını engellemeleri yüzünden bölünecektir. Mümtazer Türköne, Korkmaz Tağma ve daha bir çok Türk milliyetçisi de bu yapay Türkçülüğün farkındadırlar. Benim düşündüklerime benzer şeyler söylüyorlar. Bahsettiğim bu yapay Türkçülüğün kökeninde Yahudilerin de rolü vardır. İttihat-Terakki içindeki Yahudilerin rolü biliniyor, özelikle Selanik çevresinde çok güçlüdürler. Abdülhamit daha sonraları bir şeyhe yazdığı mektupta Yahudilerin bugünkü İsrail toprakları için 1,5 milyon altın önerildiğini, bunu kabul etmeyince de tahttan indirildiğini söylemişti. Bu mektubu okudum, araştırılabilir. Soner Yalçın, 'Efendi' isimli kitabında kısmen bunlara değiniyor. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren Kürtçülük Nakşi tarikatlarında gelişme imkanı bulur. Said-i Nursi, M. Kemal'le anlaşamadı ama karşı karşıya gelmeyi de göze alamadı. Çalışmalarını Türkiye genelinde Nakşilik tarikatı vasıtasıyla sürdürdü. Bugün de Fethullah Gülen onu devam ettiriyor ve adeta bir siyasi parti gibi çalışıyorlar. Neredeyse AKP kadar güçlüdürler."
'TÜRK-KÜRT ÇATIŞMASINA GİDİLİYOR’
Bütün bu değerlendirmelerden sonra Öcalan, Türkiye'de gelişen durumun nasıl olduğunu şu sözlerle özetledi: "Söylemeye çalıştığım şu; bir yandan yapay Türk milliyetçiliğinin şekillendirdiği Türk ulus devleti, diğer yandan yine temelinde benzer bir yapay Kürt milliyetçiliği olan Kürt ulus devleti çatıştırılacak. Adım adım ona doğru gidiliyor. Bütün halklar bundan büyük zarar göreceklerdir."
‘SÜRECİN SORUMLULARINI YAZDIM’
İmralı'da kendisi hakkında verilen 20 günlük hücre cezasına karşı yazdığı 125 sayfalık savunmaya değinen Öcalan, şunlara değindi: "125 sayfalık savunma yazdım. Bu savunmalarda çok önemli tespitler, değerlendirmeler yaptım. Bu değerlendirmelerden rahatsızlık duyanlar olabilir. Onun için geciktiriyor, vermek istemiyor olabilirler. Ben muhtıradan haberdar değildim, ama bu savunmayı verdikten sonra Abdullah Gül ve muhtıra meselesi gündeme geldi, tam o sıralara denk geliyor. Ben bu savunmada bugün gelinen noktanın gerçek sorumlularını açıkça yazdım. Biz AİHM'de devam eden bu davalara ilişkin sizinle görüşüyoruz, bunlara ilişkin savunma hazırlamamız gerekecek. Son hücre cezasına ilişkin AİHM ve Avrupa Konseyi'ne bilgi vermemiz gerekmekte, Savunmalarımı AİHM'ne de göndermek gerekebilir. Atina davasını açmak gerekiyor. Bu dava bizim için önemlidir. İyi hazırlanmak lazım. AB hukuku çiğnenmiştir, bunun ortaya çıkarılması gerekir."
'SAĞLIĞIM GİTTİKÇE KÖTÜLEŞİYOR’
Öcalan, uzun süreden beri devam eden sağlık koşullarına bu hafta da dikkat çekti. Sağlık durumunun gün geçtikçe kötüye gittiğini aktaran Öcalan, rahatsızlıklarının neden kaynaklandığına ilişkin araştırmanın yapılmasını istedi. Öcalan, sağlığı hakkında şunları bildirdi: "Sağlığım ile ilgili konuya da değinmek istiyorum. Eski şikayetlerim artarak devam ediyor. Gün geçtikçe kötüye gidiyor. Uyku problemim var. Gecede birkaç defa uyanıyorum, uyuyamıyorum, boğulacak gibi oluyorum. En kötüsü de bu yanma. Bu bir maddeden mi kaynaklanıyor, bir gazdan mı, odamın koşullarından mı kaynaklanıyor, bilemiyorum. Ağzımda, boğazımda ve damağımda dayanılmaz bir yanma var. Ne kadar dayanacağımı bilmiyorum. Beyaz bir sıvı geliyor. Ne olduğunu bir türlü çözemedim. Bir de gözlerimde son zamanlarda müthiş bir yanma var. Sol kulağımda çınlama, uğultu var. Bazen sağ kulağımda da ağırlık hissediyorum. Buraya gelen doktorlara da söyledim. Ayrıca bir kulak-burun-boğaz uzmanının gelmesi için dilekçe yazdım. Her gece bir kap dolusu o sıvıdan geliyor. Hangi madde böyle bir beyaz sıvıya sebep olabilir? Stronsiyum ya da krom denilen maddelerden kaynaklı olabilir mi? Yoksa bu hücrenin kötü havasından mı, dışarıdan gelen yiyeceklerden mi, duvarın yapısından mı oluyor, bilemiyorum. Kimseyi zan altında bırakmak da istemiyorum. Biz ucuz bir suçlama peşinde değiliz. Devleti zan altında bırakmaya çalışmıyoruz. Ama gerçeğin ortaya çıkarılması gerekir."
'DTP'NİN ADAYLARI DÜRÜST OLMALI’
Bağımsız adaylarla 22 Temmuz'da yapılacak erken genel seçimlere katılacağını açıklayan Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) kararını değerlendiren Öcalan şunları vurguladı: "DTP'nin adayları dürüst, etkili olabilecek, yetenekli, diplomatik faaliyetler yürütebilecek şahıslardan oluşmalı; matematikçi gibi, bir mühendis gibi çalışılmalı. Önceki oy oranları gözetilerek adaylıklar konulur. Kadınlara da ağırlık verilmeli. Geçen seçimdeki yüzde 6 oranı bu sefer artar herhalde."
STRASBOURG’TAKİ AÇLIK GREVİ
Fransa'nın Strasbourg kentinde İmralı'ya bağımsız bir doktor heyetinin gönderilmesi amacıyla başlatılan ve 39'uncu gününe giren süresiz açlık grevine ilişkin açıklama yapan Öcalan, greve katılanların hayatlarını tehlikeye atmamalarını istedi. Öcalan, "Sağlık koşullarıma ilişkin Strasbourg'da yürüyüş yapılmış sanırım. Açlık grevi de devam ediyormuş. Açlık Grevine katılanlar hayatlarını tehlikeye atacak bir noktaya kesinlikle getirmesinler. Benim için kimsenin ölmesini kabul etmiyorum. Hepsine selamlarımı iletiyorum" diye konuştu.
'MAXMUR HALKI KORUNMALI’
Öcalan, geçen hafta Güney Kürdistan'ın Maxmur kasabasında meydana gelen ve 45 kişinin ölümüne neden olan patlamalara ilişkin de açıklamalarda bulundu. Öcalan, şunları söyledi: "Maxmur'da sanırım bombalı saldırı olmuş. Oradaki halkımız en iyi şekilde korunmalı. Ben Bradost bölgesinde siviller için kamp yapılmasını bu yüzden de istemiştim. Birleşmiş Milletler ile görüşülerek desteği alınmalı. Bradost bölgesi Kürt bölgesinde, daha iç kısımda kaldığı için daha güvenlidir. Oradaki tüm halkımıza geçmiş olsun dileklerimi ve selamlarımı iletiyorum."
|