C. Kur’an’da Ahiret Anlayışı
Vahiy ürünü bir Kitap olarak Kur’an, aynı kaynaktan gelen kendinden önceki Kitapların oluşturduğu geleneğin son noktasıdır. Bu son Kitap’ın tebliğcisi Muhammed, Adem’in, Nuh’un, İbrahim’in. İsmail’in, Musa’nın ve İsa’nın (a.s.) birbirlerini destekleyen tebliğlerini insanlara yeniden iletmiştir. Bütün diğer tebliğciler gibi Kur’an’ın peygamberi de, bu aynı geleneğin bir üyesi olarak insanlara, tevhidin asla değişmeyen ana ilkelerini son defa getirmiştir. Bu değişmezliğin hemen akla gelen iki gerekçesi şunlardır: İlki, bütün tebliğlerin aynı kaynaktan gelmiş, ikincisi de bunların aynı muhataba, yani insana iletilmiş olmasıdır. Zaman, mekan ve tebliğciler değişmiş olsa bile bu iki unsurun aynı kalması, ilkelerin de değişmezliğini zorunlu kılmıştır. Sözünü ettiğimiz ana ilkeler ise, İnsanın kendisini ve sonsuza uzanan var oluş imkanını kapsayan iki noktada belirlenmiştir. Bunlar, Kadir-i Mutlak Allah ve insanın var oluşunu ölüm ötesine götüren ahiret inançlarıdır:
“Doğrusu inananlar, Yahudiler, Sabiiler ve Hıristiyanlardan Allah’a ve ahiret gününe inanan, yararlı iş yapan kimselere korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.”216
Böylece Kur’an-ı Kerim’in tesis etmek istediği tevhid dininin esasını başta gelen bu iki büyük doktrin teşkil etmektedir.217
1. Kur’an’da Ahiret İle İlgili Kavramlar
Şimdi öncelikle bazı temel kavramlara açıklık kazandırmak istiyoruz. Kur’an’da, gerek insanın ölüm ötesine sarkan varoluşunun zaman ve mekanını ve gerekse - bu birinci anlama göre daha ağırlıklı olarak ölüm ötesine ait inancı ifade etmek için âbira kelimesi kullanılmıştır.218 Bu kelime sözlük anlamı olarak son demektir.219 Kur’ân-ı Kerîm’de de kelimenin bu anlamda kullanıldığı ayetler vardır: “Huve’l-evvelu ve’l-âhiru”220 “el-âhiretu ve’l-ûla”221
Bu iki ayette de kelime, tam olarak ilk manasındaki evvel kelimesinin zıt anlamlısıdır. Ancak kelimenin yine Kur’an’ın kavram bütünlüğü içinde, sözlük anlamına neredeyse tamamı ile zıt bir anlam kazanmış olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz. Buna göre, ahiret kavramı, Kur’an öğretisinde insanın ölümünden sonraki ebedi, sonu olmayan, gelecekteki hayatını ifade etmektedir. Ahiret kişinin ölümü ile başka bir deyişle dünyadaki hayatının sona ermesi ile başlayan yeni, ancak bu defa sonsuz bir hayat dönemidir.
Teknik anlamda dünyadaki davranışların ceza ve mükafatının görüldüğü zaman ve mekanı ifade etmek için Kur’an’da ed-dâru’l-âhira ibaresi veya kısaca el-âhira kelimesi kullanılmaktadır. Bu mefhum dünya hayatının (el-hayâtu’d-dunyâ) bu anlamda mukabili olan gelecekteki hayata işaret etmektedir:
“Sakınan kimselere “Rabbiniz ne indirdi?” denince “iyilik” derler. Bu dünyada iyi davrananlara iyilik vardır. Ahiret yurdu ise daha iyidir. Sakınanların yurdu ne güzeldir!”222
Konunun doktrinel tarafı ise, Kur’an’da çoğunlukla el-yevmu’l-âhir ibaresi ile ifade edilmektedir. Başka bir söyleyişle ayetlerde bu ibare, daha çok iman söz konusu olduğu zaman kullanılmaktadır, işaret ettiğimiz bu ayetlerin konusu Allah’a ve Son Gün’e inanılması veya inanılmamasıdır.
“Kitap Ehli’nin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah’ın ayetlerini okuyup duranlar vardır; bunlar Allah’a ve ahiret gününe inanırlar...”223
“Mallarını insanlara gösteriş için verip, Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar ve Şeytan birine bir arkadaş oldu mu, ne kötü bir arkadaştır o.”224
Burada ayetlerin ortak konusu, kişinin bir inanç olarak ahireti hayat anlayışında dikkate alması ya da almaması problemidir. Yine “el-âhir”225 ve “es-sâd”226 kelimelerinin de bu siyak-sibak içinde kullanıldığı yerler bulunmaktadır.
Burada, Kur’an’ın adeta her sayfasına yerleştirilmiş gelecekteki hayat mefhumunu aktaran belli başlı kelimelerden olan el-yevm üzerinde de durmak gerekir. Bu zaman biriminin mahiyeti ve Önemi, ona değişik özellikleri bakımından atıfta bulunan birçok ayetten anlatabilmektedir:
“Kıyamet Gününe and ederim.”227
“....Doğrusu Allah’ın yolundan sapanlara, onlara Hesab Gününü unutmalarına karşılık çetin bir azab vardır.”228
Başka birçok ayette de bu vakitte gerçekleşecek olaylar cümleler uzunluğundaki ifadelerle açıkça belirtilir:
“Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce..”229
“Herkesin yaptığı iyiliği ve yaptığı kötülüğü hazır bulacağı günü bir düşünün.”230
“Yerin başka bir yede, göklerin başka göklerle değiştirildiği, her şeye üstün gelen tek Allah’ın huzuruna çıktıkları günde.”231
Kuran’da yevme’ izin ibaresi ile de bu mefhumun vurgulu anlatımları verilmektedir:
“O gün, inkar edip peygambere başkaldırmış olanlar yerle bir olmayı ne kadar isterler..””232
“O gün, kim azabdan alıkonursa şüphesiz o kimse rahmete erişmiştir...”233
“O gün, gerçek hükümdarlık Rahman’ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.”234
Görüldüğü üzere, sözlükte gün anlamına gelen el-yevm kelimesi burada farklı bir anlam kazanmıştır.235 Gerçekten de bu siyak-sibak içinde kelimenin dünya hayatının sonunda vuku bulacak olayların zamanını ifade ettiği söylenebilir. Kur’an’da gelecek hayata ait bu zaman birimi altı çizilerek anlatılmaktadır. Çünkü söz konusu zaman, Kur’an’da insanın var oluşu bakımından bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Bunda da mutlak olarak karar verecek olan Allah’tır. Öyleyse insan bu vaktin önemini kavramalıdır.
Nihayet Kur’an’da ahireti ifade eden başka bir kelime de es-sâa kelimesidir. Bu kelimenin özelliği, birçok ayette de ifade edildiği gibi, manasında anilik fikri taşımasıdır. Öyle ki Kur’an’ın da ifade ettiği gibi bu an ansızın gelecektir. Yine bu anın gerçekleşeceği anı Allah’tan başka hiç kimse bilemez.
“İnsanlar senden saati soruyorlar; deki “onun bilgisi ancak Allah’ın katındadır; ne bilirsin, belki de zamanı yakındır.”236
Kur’an’da ahiret olayları oldukça canlı bir şekilde işlenmiştir. Şimdi bu olayları bizzat Kur’an’ın anlatımları ile görelim. Son Gün geldiğinde, dünyanın kurulduğu günaen beri devam edegelen düzeni bir anda bozulur. O an (es-sâa) çok kısa bir zamanda olup bitiverir:
“Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Saat bir göz kırpması veya ondan daha çabuk bir zaman içinde olur.”237
Bu an gerçekleşecek bir vaaddir. Onda hiçbir şüphe yoktur:
“Gerçekleşecek olan (el-hâkka) Nedir o gerçekleşecek olan gün? Gerçekleşecek olanın ne olduğunu sana ne bildirir?238 Olay (el-vâkıa) gerçekleştiğinde kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan olayın yalan olmadığı ortaya çıkacaktır.”239
Ve artık gelmesi haber verilen gün bütün gerçekliği ile gelmiştir:
“Gürültü koparacak olan (el-kâri’a). Nedir o gürültü koparacak olan? Gürültü koparacak olanın ne olduğunu sen bilir misin? O gün İnsanlar, ateş etrafında çırpınıp dökülen pervaneye dönecekler. Dağlar, atılmış renkli yüne benzeyecekler.”240
“Sür’a üflendiği zaman ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla birbirine çarpıldığı zaman, işte o gün olacak olur. Gök yarılır. O gün düzeni bozulur.”241“Sûr’a üflendiği gün hepiniz bölük bölük gelirsiniz. Gökler kapı kapı açılacaktır. Dağlar yürütülüp serap olacaktır.”242
“O gün geldiği zaman; insanların ve öteki canlıların yaşadığı ortamda o ana dek cari olan düzenin bozuluşu ile birlikte ilişkiler de alt üst olmuştur:
O Gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından kaçar.”243
“Güneş durulup ışığı kalmadığı zaman Yıldızlar düşüp söndüğü zaman. Dağlar yürütüldüğü zaman.
Doğurması yaklaşmış develer başı boş bırakıldığı zaman. Yabani hayvanlar bir araya toplatıldığı zaman. Denizler kaynaştırıldığı zaman.’244
“Tek bir Sûr ile yerde ve göktekiler düşüverirler. Hemen bir ikincisi ile de kalkıverirler. Artık Rabb’in huzurundadırlar;
Sûr’a üflenince, Allah’ın dilediği bir yana, göklerde (ilanlar, yerde olanlar hepsi düşüp ölür. Sonra Sûr’a bir daha üflenince hemen ayağa kalkıp dururlar.”245
“O gün artık Dîn Günü246dür, Fasl Günü247dür: Tek bir çığlık. Hemen bakıp kalırlar. Şöyle derler: “Vay bize! bu Dîn Günü’dür. Onlara, işte bu yalanladığınız Fasl Günü’dür denir.”248 O gün Hurûc Günü249dür:
“O gün çığlığı gerçekten duyarlar; İşte o gün Hurûc Günüdür.”250 O gün Ba’s Günü’dür:
“....And olsun ki, siz Allah’ın yazısında mevcud ba’s günü ne kadar kaldınız. İşte bu Ba’s Günü’dür....’251 O gün Feth Günüdür:252
“De ki: Feth Günü inkarcılara ne inanmaları fayda verir ve ne de ertelenirler.”253
O gün Kıyamet Günü254dür;
“Kıyamet Günü’ne yemin ederim, pişmanlık çeken nefse yemin ederim. İnsan kemiklerini bir araya toplayamayız mı sanıyor?
O gün Telâk Günü255dür:
Arş sahibi, varlıkların en yücesi Allah, telâk gününü, ihtar etmek için kullarından dilediğine vahyi indirir.256
O gün Cem’ Günü’dür, Teğâbûn Günü257dür:
Sizi Cem’ gününde bir araya getirdiği gün işte o gün Tegâbûn günüdür.258
O gün Hasre Günü259dün
Onları işin bitmiş olacağı Hasre Günü, ile uyar.260
O gün Nuh’un uyardığı Tenâd Günü261dür:
Ey milletim Tenâd Günü’nden sizin hesabınıza korkuyorum.”262
O gün Azire Günü263dür:
“Onları Azife Günü ile uyar. O gün yürekler ağıza gelecek ve tasadan yutkunacaklar.”264
O gün Hisâb Günü’dür, o gün suçlular cezasını, doğrular mükafatını bulur:
“İşte bu güzel bir anmadır. Doğrusu Allah’a karşı gelmekten sakınanlara güzel bir gelecek vardır. Kapıları onlara açılmış Adn cennetleri vardır. Orada tahtlara yaslanmış olarak türlü meyveler ve içecekler isterler. Yanlarında gözlerini eşlerine dikmiş yaşıt güzeller vardır. İşte bu Hesâb Günü için size söz verilenlerdir. Doğrusu verdiğimiz bu rızıklar tükenecek değildir. Bu böyle; ama azgınlara kötü bir gelecek vardır. Cehennem’e girerler; ne kötü bir konaktır!”265
O gün insanın hayatında yaptıkları tartıya konur:
“Tartıları (mevâzîn) ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. Tarhları hafif gelenler, işte onlar kendilerine yazık edenlerdir.”266
İnsanın yaptıklarının yazılı olduğu kitâb açılır ve hesap görülür:
“Kitâb’ı sağından verilen kişi, kolay geçireceği bir hesaba çekilir....ve arkadaşlarının yanına sevinçle döner
Ama amel defteri kendisine arkadan verilen kimse “Mahvoldum” diye bağırır ve çılgın alevli cehenneme girer.”267
Şimdi Cennet’in ve Cehennem’in kapıları gelenleri karşılamaktadır:
“Rab’lerine karşı gelmekten sakınanlar, bölük bölük Cennet’e götürürler. Oraya vardıklarında kapılar açılır.. .İnkar edenler, bölük bölük Cehennem’e sürülür. Oraya vardıklarında kapılar açılır...”268
Orası sosyal ilişkilerin kusursuz olduğu, gerçek barışın yaşandığı yerdir:
“İyilik işlemekte önde olanlar, karşılıklarını almakta da önde olanlardır. Naim cennetlerinde Allah’a en çok yaklaştırılmış olanlar işte bunlardır. Onların büyük kısmı eski ümmetlerden, bir kısmı da sonrakilerdendir. Murassa tahtlarda karşılıklı olarak yaslanırlar. Ölümsüz gençler yanlarında, baş ağrısı ve dönmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmuş kaseler, ibrikler, kadehler, seçecekleri meyveler, arzulayacakları kuş eti ile dolaşırlar. İşlediklerine karşılık olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gözlüler vardır. Orada boş ve günaha sokacak bir söz duymazlar. Sadece selama karşılık selam sözü işitirler. Defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! Onlar dikensiz sedir ağaçları, salkımları sarkmış muz ağaçları, uzamış gölge altında, çağlayarak akan su kenarlarında; bitip tükenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasında; yüksek döşekler üzerindedirler. Biz ceylan gözlüleri defterleri sağdan verilenler için yeniden yaratmışızdır; onları bakire, eşlerine düşkün ve hepsini bir yaşta kılmışızdır.”269
Orası “na’îm,”270 “a’nâb,”271 “adn,”272 “firdevs,”273 “elfâf”274 bahçeleridir. Orası “me’vâdır”,275 “mefâzdır”276
Cehennem’dekiler ise, sonsuz bir acı içindedirler. İğrenç yiyeceklerle beslenirler:
“İnsanın içine işleyen bir sıcaklık ve kaynar su içinde, serinliği ve hoşluğu olmayan kara bir dumanın gölgesinde bulunurlar... Sonra siz ey sapkınlar, yalanlayanlar doğrusu zakkum ağacından yiyeceksiniz. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız; Onun üzerine kaynar su içeceksiniz. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz; İşte onlara Ceza Günü sunulacak konukluk budur.”277
Cehennem’dekilerin aralarındaki anlaşmazlıklar bitip tükenmez:
“İnkarcıların ileri gelenleri: “İşte bu topluluk sizinle beraber gerçeğe karşı direnenlerdir. Onlar rahat yüzü görmesin. Behemehal ateşe gireceklerdir” denir. Toplulukta bulunanlar ise; “Hayır, asıl siz rahat yüzü görmeyin; bunu başımıza getiren sizsiniz; ne kötü bir duraktır!” derler “Rabbimiz! Bunu kim başımıza getirdiyse, ateşte onun azabını kat kat artır” derler. Şöyle derler: “Kendilerini dünyada iken kötü saydığımız kimseleri burada niçin görmüyoruz?” “Onları alaya alırdık; yoksa şimdi gözlere görünmezler mi? İşte cehennemliklerin bu şekilde tartışmaları gerçektir.”278
Kur’an’ın ahiret konusunu işlerken izlediği üslub dikkat çekicidir. Onun ahiret olaylarını anlatırken diğer konularda kullandığından farklı bir dil kullandığı hissedilmektedir. Çoğunlukla İlk dönemde gelen ayetlere ait olan bu üslubun İfadeleri, kısa fakat anlam bakımından yüklü ve gerilimlidirler.
Kur’an muhatabın dikkatini celb edebilmek ve onu etkileyebilmek için yalın ifadeler yerine sanatlı bir üslubu seçer. Vahiy hu üslubla muhatabda vicdani tepkileri uyarır, onun iç hayatında bir hareketlenme meydana getirir.279 İşte Kur’an’da ahiret ile ilgili manzaralar da bu üslub ile ele alınmıştır. Haberden inşaya, tavsiften konuşmaya geçilir ve muhatab kendini sanki olayların cereyan etliği sahne içinde bulur. Kur’an bu dünyada muhataba vadettiği ahiret alemini anlatmıştır. Kur’an dilinde bu alem, sanki bizzat muhatabın gördüğü bir resim, adeta canlı, bir şahıs haline gelmiştir. Böylece, bu ayetleri okurken, muhatab kâh son derece heyecanlanır, kâh tüyleri ürperir, kâh korkuyla dolar, kâh huzur ve güven duyar, kâh ateşin yalımları İle sarılır, kâh cennetin latif rüzgarlarını hisseder.
Böylece vadedilen günün gelmesinden önce, onu bu dünyada tanımış olur.280
Kur’an’da ahiret için böyle sözünü ettiğimiz türden sanatlı bir üslubun kullanılmasının başka bir sebebi de, dünya aleminde iken henüz bilmediği bir alemi muhataba anlatma zarureti olabilir. Bilindiği gibi, ahiret gerek fiziki gerek sosyal ilişkileri alt üst ederek gelir ve insanın yaşayacağı yeni ortama kendi düzenini getirir. Dünya-dışı ya da olağanüstü şartlarda meydana gelecek olayların, olağan bir ortamda, dünyada yaşayan muhatablara anlatılıyor olması her zamankinden farklı bir anlatım tarzını gerekli kılacaktır. Bunun başka bir tezahürü de üslubda teşbih sanatının sıklıkla kullanılmasıdır. Ahiretteki nimetler dünya nimetlerine benzetilir. îbn Kuteybe’ye göre ahiret nimetleri dünyadakinden çok farklı olsa da, bunlar muhatabın bildiği nimetlere benzetilerek anlatılmalıdır.281 İbn Abbas ise alemler arasındaki farka ilişkin olarak şunu söyler: “dünyada sadece Cennet’te olan şeylerin isimleri vardır”282
Biraz önce doğrudan ayetler ile aktardığımız ahiret olaylarında bir zamanlama sırası gözetmeye çalıştık. Saat’in gelmesi ile olaylar başlar, bir çığlık kopar, Sûr’a üflenir ve insanlar ölür, İkinci Sur’da diriltilip hesaba alınırlar, amelleri tartılır, Kitaplar ellerine verilir, iyi iş yapmış olanlar Cennet’e, kötü iş yapmış olanlar Cehennem’e giderler. Ancak belirginleştirmeye gayret ettiğimiz bu safhalar, Kur’an’ın anlatımı içinde çoğu zaman sırası ile görülmezler. Bu olaylar sanki zaman ve mekan olarak birbiri içine girmiş gibidirler. Mesela dünyânın sonunda gerçekleşecek saatten söz edilirken, bir anda cennetliklerin ve cehennemliklerin hallerine geçilmektedir:
“Saat geldiği gün, o gün ayrılırlar. İnanıp iyi iş işleyenler, onlar bir bahçe içinde ağırlanırlar. Fakat küfredip ahiret buluşmasını yalanlayanlar, işte onlar, azab ile yüz yüze bırakılırlar.”283
Aynı şekilde, Saat ve Kıyamet safhalarının korkunç sahneleri sanki birbiri içine girmiştir;
“Yer, dehşetle sarsıldıkça sarsıldığı, yer ağırlıklarım dışarı çıkardığı ve insan, “Ona ne oluyor?” dediği zaman! İşte o gün yer Rabbinin ona vahy etmesi ile hallerini anlatır. O gün insanlar işlerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük çıkarlar. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür, kim de zerre kadar kötülük yapmışsa onu görür.”284
Bu nokta tabii olarak tefsirlerde İfadesini bulmuştur. Nesefi, yukarıdaki ayetin tefsirinde, ayette geçen ‘sarsıntı’nın zamanı hususunda iki ayrı görüş bulunduğunu belirtmektedir. İlk ve ona göre diğerinden daha kuvvetli görüşe göre, Saat’in de şartları arasında bulunduğu bu olay dünyada olacaktır. İkinci görüş ise sarsıntının Kıyamet’te olacağını ileri sürmektedir. İki görüşün de dayandığı haberler mevcuttur.285
Dostları ilə paylaş: |