Hicaz Ateşi
932- Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre (r.a)'den şöyle rivayet etmişlerdir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Hicaz'dan bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu ateş, Busra'daki develerin boyunlarını aydınlatır."94
Bir Açıklama
Hafız İbni Hacer bu hadisle ilgili olarak şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
"Resulullah (a.s)'ın "Hicaz'dan bir ateş çıkmadıkça kıyamet kopmaz" sözü hakkında Kurtubi, Tezkire'de şunları söylemiştir:
"Hicaz'da, Medine'de bir ateş ortaya çıktı. Bu ateşin ilk ortaya çıkışında büyük bir sarsıntı olmuştu. Bu sarsıntı (deprem) Hicri 634 yılının, Cemaziyelahir ayının üçüne rastlayan çarşamba günü, gecenin üçte biri geçtikten sonra başlamış ve cuma günü kuşluk saatine kadar devam etmiş, sonra sakinleşmişti. Bu olaydan sonra da ateş Harra tarafında Kurayza'da ortaya çıkmıştı. Etrafında surlar, surlarında gözetleme kuleleri, burçlar ve minareler bulunan bir büyük şehir şeklinde görünüyordu. Bu ateşin önünden bazı adamların gittikleri gözleniyordu. Ateş herhangi bir dağın üzerinden geçse, o dağı yerle bir ediyor ve eritiyordu. Bunların altlarından, kırmızı ve mavi renkte sel çıkıyor ve bu seller gök gürültüsü gibi sesler çıkarıyordu. Bu seller, önlerine çakır taşları toplayıp sürüklüyordu. Bu sellerin getirdiği yığınlar, Rekbi Iraki denilen düzlüğe birikti. Burada büyük bir dağ gibi kocaman bir yığın oluştu. Ateş daha sonra Medine'nin yakınına kadar ulaştı. Bununla birlikte Medine'nin üzerine serin bir rüzgar esiyordu. Bu ateşin, denizin galeyana gelmesi anında oluşturduğu büyük dalgalar gibi alevler çıkardığı görülüyordu. Bazı arkadaşlarım bana, "Biz bu ateşin beş gün kadar havada yükseldiğini gördük" diye söylediler. Bu ateşin Mekke'den ve Busra dağlarından da görüldüğünü duydum."
Nevevi de şöyle söylemiştir:
"Sözü edilen ateşin ortaya çıktığı konusunda Şam halkının tümü arasında dolaşan mütevatir bir ilim oluşmuştur. Ebu Şame, "Zeylu'r-Ravdateyn' adlı kitabında bu konuda şunları bildirmiştir:
"Hicri 654 yılının Şa'ban ayında Medineyi Şerife'den, Sahihi Buhari ve Sahihi Müslim'de yer alan rivayetin doğruluğunu ortaya koyan ve Medine'de meydana gelmiş olan büyük bir olaydan söz eden bazı yazılar alındı."
(Ebu Şame) daha sonra bu hadisi şerifi zikretmiş ve ardından da şöyle söylemiştir:
"Olaya şahit olanlardan kendisine güvenebileceğim birisi, kendisine söylenildiğine göre, çölde o ateşin ışığında yazılar yazılabildiğini bana bildirdi..." Daha sonra yukarıda anlatılanlara benzer şeyler nakletmiştir.
Bunun yanısıra benzeri kitaplarda da şöyle denilmektedir.
"Cemaziyelahir ayının ilk cuma günü, Medine'nin doğu taraflarında büyük bir ateş ortaya çıktı. Bu ateş yerden çıktı ve bunun etrafa yayılması ile ateşten bir vadi oluştu. Bu ateş vadisinin yüksekliği, Uhud Dağı'nın yüksekliği kadar olmuştu."
Bir başka kitapta şöyle denilmektedir:
"Harra taraflarından yer, büyük bir ateş çıkardı. Büyüklüğü, Medine Mescidi (Mescidi Nebevi) kadardı. Bu ateş, Medine'den gözle görülebiliyordu. Bu ateşten uzunluğu dört fersahı, genişliği ise dört mili bulan bir vadi oluştu. Bu vadi etrafa doğru yayılıyor ve altından tepeler, küçük dağlar çıkıyordu."
Yine bir kitapta bu konuda şu bilgilere yer verilmektedir:
"Burada çıkan ateşin ışığı, etrafa o kadar yayıldı ki, Mekke'de bulunanlar bile gördüler. Büyüklüğünü anlatmaya güç yetiremem. Bu ateş, aynı zamanda ses çıkarıyordu."
Ebu Şame: "İnsanlar bu konuda şiirler dizmişlerdir. Ateş bir kaç ay devam etti, sonra tamamen söndü" demiştir.
Benim anladığım kadarıyla bu babda verilen hadisi şerifte sözü edilen ateş, Kurtubi'nin ve daha başkalarının da ifade ettikleri ve Medine taraflarında ortaya çıkmış olan ateştir. İnsanları belli bir yere doğru sürecek olan ateş ise başka, bir ateştir. Hicaz beldelerinde, Halid bin Sinan Abesi zamanlarında, bu Medine yakınlarında ortaya çıkmış olan ateşe benzer bir ateş ortaya çıkmıştı. Adı geçen kişi, bu ateşi söndürmek için uğraşmış, sonunda söndürmüş ve bu olaydan sonra da ölmüştür. Onun ölümü ile ilgili hikayeye Ebu Ubeyde Mu'ammer Musenna, 'Kitabu'l-Cemacim' adlı eserinde yer vermiştir.
Bu hikayeyi Hakim Nisaburi de, 'Mustedrek' adlı eserinde, Ya'la bin Mehdi'nin Ebu Avane'den, onun Ebu Yunus'tan, onun İkrime'den, onun da İbni Abbas (r.a.)'tan rivayeti tarıkiyla nakletmiştir. Konuyla ilgili rivayette şöyle denilmektedir:
"Abesoğullarından adına Halid bin Sinan denilen bir adam kavmine: "Ben , sizin için Hadsan ateşini söndüreceğim" dedi." Bunun ardından olay anlatılıyor. Bu hikayenin içinde şöyle deniliyor:
"Sonra adam ateşi söndürmek üzere yola çıktı. Ateş Harra taraflarında, adına Harra Eşça' denilen bir dağın yarığından çıkıyordu."
Sonra o adamın dağ yarığına ve ateşin arasına girmesi olayı anlatılıyor. Ateşin adeta bir cehennem dağı gibi olduğu bildirilerek şöyle deniliyor:
"Adam değneği ile ateşe vurdu, sonra geri çekildi" İbni Hacer diyor ki:
"Bu hikayenin bir bölümünü Sahabiler (r.a) ile ilgili kitabımda adı geçen şahsın hayatı ile ilgili bölümde verdim."
"Bu ateş Busra'daki develerin boyunlarını aydınlatır":
İbni Tin bu konuda şöyle söylemiştir:
"Bu ifade ile, sözü edilen ateşin ışığının Busra'daki develere kadar ulaşabileceği anlamı kastedilmektedir. Busra ise Şam (Suriye) diyarındadır."
Busra, Şam diyarında bir yerdir. Buranın diğer adı Havran'dır.
Ebu'l-Beka şöyle söylemiştir:
"Bu ateş Busra'daki develerin boyunlarını aydınlatır":
Yani söz konusu ateşten gelen ışık, Busra'daki develerin boyunlarına vurur. Burada "develerin boyunları" anlamına gelen "a'nak" kelimesi, merfu (ötreli) okunsaydı, o zaman ifade "develerin boyunları (bu ışıkla) parıldar" anlamına ' gelirdi. Nitekim bir başka hadiste,
"O ateşle Şam'ın (Suriye'nin) sarayları aydınlanır" denilmektedir. Yani burada "saraylar" anlamına kelen "kusur" kelimesi, merfu okunmaktadır. Bu durumda bu kelime, "eda'e" fiilinin faili olur.
İbni Adiyy'in 'el-Kamil' adlı eserinde rivayet etmiş olduğu bu ikinci hadiste bir fazlalık da bulunmaktadır. Bu ikinci hadisi İbni Şihab, Ebu Bekr bin Muhammed bin Amr bin Hazm'dan, o babasından rivayet etmiş, o da Hz. Ömer bin Hattab (r.a.)'ın merfu olarak şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Hicaz'ın vadilerinden biri ateş ile dolmadıkça kıyamet kopmaz. Bu ateşin ışığı ile Busra'daki develerin boyunları aydınlanır."
Bu hadisin ravilerinden olan Ömer'i, İbni Hibban sika ravilerden saymıştır. İbni Adiyy ve Darekutni ise onun biraz zayıf (leyyin) bir ravi olduğunu söylemişlerdir. Bu ateş hakkında anılanlar ise, yedinci yüzyılda ortaya çıkmış olan ateşin özelliklerine uymaktadır. Taberani, Huzeyfe bin Useyyid'den naklettiği ve daha önce üzerinde durulan hadisin son kısmında da bu konuya işaret edilmektedir. Orada bildirildiğine göre Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur;
"Ruman'dan veya Rukube'den bir ateş ortaya çıkmadıkça kıyamet kopmaz. Bu ateşle Busra'daki develerin boyunları aydınlanır."
Rukube, Medine - Şam yolu üzerinde, yüksek ve zor bir geçittir. Resulullah (a.s) Tebük Gazvesi yolculuğunda bu geçitten geçmişti. Rukube hakkında bu bilgileri Bekri vermiştir. Ancak o, Ruman hakkında herhangi bir bilgi vermemiştir. Ama burada Ruman denilirken, Rumetu'l-Bi'r kastedilir olabilir. Burası Medine'de bilinen bir yerdir:
Bu hadisi şerifte, birisi kıyamet vaktinden önce herhangi bir vakitte, diğeri ise, kıyametin kopmasından hemen önce ortaya çıkacak olan iki ateşin ikisinden de söz edilmiştir. İkinci ateşin ortaya çıkması ile kıyametin kopması arasında başka bir olay yaşanmayacaktır. Ancak bu iki ateşten söz edilirken, ikincisinin birincisinden önce anılmış olması mümkündür. En doğrusunu ise ancak yüce Allah bilir. Resulullah (a.s) da haber verdiği her şeyde mutlaka doğruyu söylemiştir."
Resulullah (a.s)'ın haber vermiş olduğu ikinci ateş ile kastedilen, Hadraraevt taraflarından çıkacak olan ateştir. Bu ateş hakkında daha ileride bilgi verilecektir.
Dostları ilə paylaş: |