Müslümanların Parçalanması Ve Birbirleriyle Savaşmaları
923- Tirmizi, Habbab bin Eret (r.a)'in şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) bize bir namaz kıldırdı ve namazı uzun tuttu. Cemaatte bulunanlar; "Ey Allah'ın Resulü! Daha önce kıldırmamış olduğun tarzda bir namaz kıldırdın!" dediler. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evet. O, korku ve ümit namazıydı. Ben bu namazda yüce Allah'tan üç şey istedim. İkisini verdi, birini vermedi. Allah'tan ümmetimi toplu bir felaketle helak etmemesini diledim, bu dileğimi kabul etti. Kendi dışlarından bir düşmanı başlarına musallat etmemesini diledim, bunu da kabul etti. Birbirlerine, birbirlerinin acılarını tattırmamasını diledim, bu dileğimi kabul etmedi."
Nesai'nin rivayetinde de şöyle bildirilmektedir:
"Habbab (r.a) bir gece Resulullah (a.s)'ın namaz kılmasını gözledi. Resulullah (a.s) namazını bitirince Habbab (r.a) yanına gitti ve:
"Ey Allah'ın Resulü! Anam babam sana feda olsun. Bu gece öyle bir namaz kıldın ki, bundan önce senin öyle bir namaz kıldığını görmüş değildim" diye söyledi. Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Evet. O, korku ve ümit namazıydı. Ben bu namazda yüce Allah'tan üç hususu istedim. İkisini verdi, birini vermedi. Allah'tan ümmetimi daha önceki ümmetleri helak ettiği şeylerle helak etmemesini diledim, bu dileğimi kabul etti. Bizim üzerimize kendi dışımızdan bir düşmanı musallat etmemesini diledim, bunu da kabul etti. Rabbimden bir de bizi değişik fırkalara ayırmamasını diledim, bu dileğimi kabul etmedi." 80
Bir Açıklama
Müslümanlar arasında çarpışmalar, Hz. Osman (r.a) zamanında ortaya çıkan büyük fitne ile birlikte başlamıştır. Bu fitne, Hz. Osman (r.a)'ın öldürülmesi sonucunu doğurdu. İşte o tarihten bu yana, müslümanlar arasında kavgalar, sürtüşmeler devam ederek geldi. Çağımızda bu kavgaların ve sürtüşmelerin en şiddetli bir şekilde sürdüğünü görüyoruz. Bu itibarla, bu bölümde verilen hadisi şeriflerde yer alan bilgiler, Resulullah (a.s)'ın peygamberlik alametlerindendir.
924- Taberani, Nafi bin Halid el-Huza'i (r.a)'den rivayet etmiş, o da babasının şöyle söylediğini bildirmiştir:
"Resulullah (a.s) arkasında cemaat olarak namaz kıldığında rüku ve secdelerini tam yapmakla birlikte, namazı hafif tutardı. Bir gün yine namaz kıldırırken, secdeye vardı ve secdesini hayli uzun tuttu. İnsanlar birbirlerine "Sessiz olun, Resulullah (a.s)'a herhalde vahiy geliyor" diye işaret ettiler. Namaz bitince cemaatte bulunanlardan bazıları:
"Ey Allah'ın Resulü! Oturuşu (secdeyi) hayli uzun tuttun. Bazılarımız birbirlerine, herhalde sana vahiy geliyor diye işarette bulundular" dediler. Resulullah (a.s) da şöyle buyurdu:
"Hayır, ancak o korku ve ümit namazıydı. Ben bu namazda yüce Allah'tan üç şey istedim. İkisini verdi, birini vermedi. Allah'tan size önceki ümmetlere azab ettiği şekilde azab etmemesini diledim, bu dileğimi kabul etti. Bunun yanısıra avamınızın üzerine ırzlarını, namuslarını çiğnemekte beis görmeyecek bir düşmanı musallat etmemesini diledim, bunu da kabul etti. Bir de sizi değişik fırkalara ayırıp bazılarınızın acılarını, diğer bazılarınıza tattırmamasını diledim, bu dileğimi kabul etmedi."
Rafi dedi ki:
"(Nafî'ye) baban bunu Resulullah (a.s)'tan duymuş mu?" diye sordum. Şöyle
cevap verdi:
"Evet duymuş. Ben onun bu sözü, Resulullah (a.s)'tan şu on parmağının sayısınca duymuş olduğunu söylediğini duydum."81
925- Müslim, Amir bin Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a)'tan, o da babasından şu şekilde rivayet etmiştir:
"Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a), bir gün Resulullah (a.s) ile birlikte Aliye tarafından geliyordu. (Sa'd bin Ebi Vakkas (r.a) dedi ki):
"(Resulullah a.s) Muaviyeoğullarının Mescid'inin yanından geçerken, içeri girip iki rekat namaz kıldı. Biz de onunla birlikte namaz kıldık. Resulullah (a.s) uzun süre Rabbine dua etti. Sonra yanımıza geldi ve söyle buyurdu:
"Rabbimden üç şey istedim. İkisini verdi, birini vermedi. Rabbimden, ümmetimi toplu bir felaketle helak etmemesini diledim, bu dileğimi kabul etti. Rabbimden yine ümmetimi boğarak helak etmemesini diledim, bunu da kabul etti. Bunlardan başka bir de kendi acı ve felaketlerini, kendi içlerinden eylememesini diledim, bu dileğimi kabul etmedi."
Bir Açıklama
İslam beldelerinde görülebilen kişisel boğulma olayları, bu hadisi şerifte kastedilen boğularak helak etmenin kapsamına girmez. Yine cüz'i (kişisel, ya da bölgesel) açlık felaketine girmez. Bu ümmetin başına gelmeyeceği bildirilen şey, bütün İslam ümmetinin topluca boğulması veya topluca açlık felaketine uğratılarak yok edilmesidir.
Bunun gibi düşmanın bütün İslam ümmetinin başına toptan musallat edilmesi olayının da yaşanmayacağı bildirilmiştir. Ancak ümmetin belli bir bölümünün üzerine düşmanın musallat olması olayının yaşanmayacağı yolunda bir vaad söz konusu değildir.
İslam ümmetinin geçirmiş olduğu en şiddetli zaaf dönemlerinin incelenmesi durumunda, bu dönemlerde bile kafirlerin İslam topraklarının her karışına hakim olamadıkları görülür.
Moğol saldırılarında da Mısır ve daha ilerisi (Mısır'ın batısı ve güneyi) ve Arap yarımadası Moğol işgalinden korunmuştur. Haçlı saldırılarında ise sadece belli bir takım bölgeler işgal edilmiştir. Modern sömürgecilik döneminde ise kafirler, Yemen, Hicaz ve Necd gibi bazı İslam beldelerini sömürge haline getirememişlerdir. Konuyla ilgili hadis metinleri bu bakımdan bazı müjdeler içermektedir. Bu müjdeler de Resulullah (a.s)'ın peygamberliğinin alametlerindendir.82
926- Müslim, Sevban (r.a)'nın şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yüce Allah benim için yeri dürdü ve doğusunu da batısını da gördüm. Ümmetimin hakimiyeti, yerin benim için durulmuş olan beldelerine kadar ulaşacaktır. Bana biri kırmızı, biri beyaz iki hazine verildi. Ben Rabbimden ümmetimi toptu bir felaketle helak etmemesini diledim. Bir de ümmetimin başına, kendi dışlarından, ırzlarını ve canlarını hiçe sayıp istediği muameleyi edecek bir düşmanı musallat etmemesini diledim. Rabbim de bana şöyle buyurdu:
"Ey Muhammed! Bir şeye hükmettiğimde (bir şeyi kader olarak belirlediğimde) o geri çevrilemez. Ben senin ümmetine, onları toplu bir felaketle helak etmemek üzere güven verdim. Yine onların başlarına, kendi dışlarından, ırzlarını ve canlarını hiçe sayıp istediği gibi muamele edecek bir düşman musallat etmem. Dünyanın değişik bölgelerinde bulunanlar, onların aleyhlerine toplansalar da, onlar birbirlerini helak etmedikçe ve birbirlerini esir etmedikçe kendi dışlarından düşmanı başlarına musallat etmem."
Bir başka rivayete göre de Resulullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Yüce Allah benim için yeri dürdü ve doğusunu da batısını da gördüm. Allahu Teala bana bir de, biri kırmızı, biri beyaz iki hazine verdi..."
Daha sonra yukarıdakinin benzeri bir hadis nakledilmiştir. 83Ebu Davud şöyle bir fazlalığa yer vermiştir:
"Ümmetim hakkında özellikle sapık öncülerden korkuyorum. Ümmetimin içinde bir kılıç kaldırıldı mı, artık kıyamet gününe kadar hiç indirilmez. Ümmetimden bazı kabileler (guruplar) müşriklere katılmadıkça kıyamet kopmaz. Hatta ümmetimden bazı kabileler (guruplar) putlara bile taparlar. Ümmetimin içinde tümü de peygamberlik iddiasında bulunan otuz yalancı ortaya çıkacaktır. Oysa ben peygamberlerin sonuncusuyum, benden sonra peygamber yoktur. Ümmetimden hak üzere üstünlüğünü koruyan bir gurup sürekli bulunacaktır. Kendilerine muhalefet edenlerin bunlara bir zararı olmayacaktır. Allah'ın emri gelinceye kadar, bunlar varlıklarını koruyacaklardır. "84
Müslim, bu fazlalığın bir kısmını Sevban'dan rivayetle nakletmiştir. Onun naklettiği kısım: "Ümmetimden hak üzere üstünlüğünü koruyan bir gurup sürekli bulunacaktır..." ifadesinden, hadisin sonuna kadar olan kısımdır. 85
Tirmizi, buradaki fazlalığın tümünü ayrı bir hadis olarak rivayet etmiştir.86
Bir Açıklama
Bugün dünyanın en önemli tabii servet kaynakları İslam dünyasının elinde bulunmaktadır. Hadiste buna işaret edilmektedir. Bu da, Resulullah (a.s)'ın peygamberlik alametlerindendir.
Hadiste aynı zamanda, İslam'ın bayraktarlığını yapan bir topluluğun sürekli bulunacağına da işaret edilmektedir. Bu da fiilen gerçekleşmiştir. Bu haber de Resulullah (a.s)'ın peygamberlik alametlerindendir.
Hadisi şerif aynı zamanda İslam'ın sürekli etrafa yayılmaya devam edeceğini müjdelemektedir. Bu da gerçekleşmektedir.
Biz bugün İslam'ın yeni bir uyanış ve yükseliş hareketine şahit olmaktayız. Bu hareketin, İslam'ın bütün dünyaya hakimeyeti sonucuna ulaşacağını ümit ediyoruz. Böyle bir sonuç, yüce Allah'ın şu ayeti kerimesinde müjdelenen durumun gerçekleşmesi olacaktır.
"Puta tapanlar hoşlanmasa da, dinini bütün dinlerden üstün kılmak üzere peygamberini doğru yol ve hak dinle gönderen Allah'tır."87
Yüce Allah'ın, peygamberine olan müjdelerini gerçekleştirme açısından, bu sonuca ulaştıracağını umuyoruz.88
927- Ahmed, Şeddad bin Evs (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yüce Allah benim için yeri dürdü ve doğusunu da batısını da gördüm. Bana biri kırmızı, biri beyaz iki hazine verildi. Ben şanı yüce olan Rabbimden, ümmetimi toplu bir felaketle helak etmemesini, üzerlerine kendilerini topluca helak edecek bir düşmanı musallat etmemesini ve kendilerini değişik fırkalara ayırıp birbirlerinin acılarını, birbirlerine tattırmamasını diledim. Rabbim de bana şöyle buyurdu:
"Ey Muhammed! Bir şeye hükmettiğimde, o geri çevrilemez. Ben senin ümmetine, onları topluca bir felaketle helak etmemek üzere güven verdim. Yine onları topluca helak edecek bir düşmanı toplu halde üzerlerine musallat etmem. Onlar birbirlerini helak etmedikçe ve birbirlerini esir etmedikçe, kendi dışlarından düşmanı başlarına musallat etmem."
Ravi dedi ki:
"Resulullah (a.s) sonra şöyle buyurdu:
"Ben, ümmetim açısından sapık öncülerden başkasından korkmuyorum. Ümmetimin içinde bir kılıç kaldırıldı mı, artık kıyamet gününe kadar hiç indirilmez."89
928- Taberani, Ebu Hurayre (r.a)'den rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Rabbimden dört konuda istekte bulundum. Bunlardan üçünü verdi, birini ise vermedi. Ümmetimin bir defada (toplu halde) küfre düşmemesini istedim. Bu isteğimi kabul etti. Üzerlerine, kendi dışlarından düşman musallat etmemesini istedim, bunu da kabul etti. Bunun yanısıra önceki ümmetlere azab ettiği şekilde bu ümmete azab etmemesini istedim, bunu da kabul etti. Sıkıntılarını zorluklarını kendi içlerinden eylememesini istedim, bu isteğimi kabul etmedi."90
929- Taberani, Ebu Burde (r.a)'nin şöyle söylediğini rivayet etmiştir:
"Ubeydullah bin Ziyad'ın yanından çıktım. Onun, insanları çok acı şekilde cezalandırdığını gördüm. Sonra Resulullah (a.s)'ın ashabından bir kişinin yanına vardım. Bana şöyle söyledi:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Bu ümmetin cezası, kılıç ile olacaktır."91
930- Ebu Davud, Avf bin Malik (r.a)'ten rivayet etmiştir:
"Resulullah (a.s) şöyle buyurdu:
"Yüce Allah bu ümmet üzerinde iki kılıcı biraraya getirmeyecektir: Kendi içinden gelen kılıç ve düşman tarafından gelen kılıç."92
Bir Açıklama
Bu hadiste, bir işaret ve bir müjde bulunmaktadır. Müslümanlar, düşman karşısında cihad ettikleri veya üzerlerine düşmanları saldırıda bulunduğunda, birlik içinde olurlar ve başkalarına karşı cihad etme konusunda kalpleri birlik içinde olur. Ancak Allah düşmanlarına karşı cihadda gevşeklik göstermeleri durumunda, kendi içlerinde kavga ve çatışmalara girerler.
Hz. Ebu Bekir (r.a) dinden dönenlere karşı savaşı tamamladıktan sonra, kendi fıkhi anlayışı ile, müslümanları derhal Farisiler ve Rumlar üzerine cihada yöneltmiştir. Hz. Ömer (r.a.) de böyle yapmıştır. Ancak Hz. Osman (r.a) zamanında çok sayıda fetih gerçekleştirilmesine rağmen, insanların cihada iştiraklarının zayıflaması üzerine fitneler ortaya çıkmıştır.
Dostları ilə paylaş: |